02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18TEMMUZ1995SALI HABERLER Sovyet çöküşüAlevfleıi de eû tı ı C afer Özerkoç (Semah Vakfi Genel Sekreteri): Cumhuriyetin öncesin- de başlayan ve çok es- kilere dayanan asimi- lasyon, sindirme, kara- lama, yok sayma politikalan cumhuri- yet süresince de devam ettirilmemiş olsaydı, Kahramanmaraşlar, Çorumlar, Sıvaslar, ikinci Sıvaslar, Gaziler, Üm- raniyeler ve daha başka olan şeyler potansiyal anlamda yaratılmamış ol- saydı, bu ülkede din dersleri zorunlu olmamış olsaydı, Diyanet Işleri gibi bir kurum olmasaydı bu ülkede Alevi- ler örgütlenme gereği duymazlardı. Bu örgütlenme bir zorunluluktan doğ- du. Alevi-Bektaşi Temsilcileri Meclisi üst kurumu bugün Türkiye'de ve Av- rupa'da örgütlü yapılan, dernekleri, dergâhlan, sanatçılan, bilim çevreleri- ni toparlamak ısteyen, tek tek toplu- mun saygı duyduğu kişilerden oluşan bir organizasyon. Taban birlik, bütün- lük istiyor. Ayn ayn verilen mücadele, gücü bölüyor. Bu hareket içinde Hacı Bektaş dernekleri var, Pir Sultan der- nekleri var, Hacı Bektaş ve Semah Vakfı genel merkez ve şubeleri var, Karacaahmet ve Şahkulu gibi dergâh- lar var, Almanya, Isviçre, lngiltere, Fransa ve Hollanda'daki Alevi Birlik- leri Federasyonu ıçindeki ve dışmdaki örgütlü yapılar da var. Hacı Bektaş Belediye Başkam'ndan sanatçılara. yazarlara, bilim adamlanna kadar ge- niş bir yelpaze söz konusu. Dedeleri- miz var. Türkiye'de son dönemlerde sivilliğin gerektirdiği toplumsallığı çok da yakalamadan sanki bir fantezi gibi söylenen bir sivil toplum hareketı var. Alevi hareketinin sivil toplum özelliği gerçekten o kavramın içeriğinı dolduruyor ve yerine oturuyor. Alevi hareketi aşağıdan yukanya doğru şe- killenen bir hareket. Biz bu hareketı kucaklamaya, bu hareketin önderliğini kazaya belaya uğratmadan Türkiye'de öncelikJe kendi çıkış gerekçeleri olan Alevilerin kültürel ve inançsal kimlik sorunlannı çözerek buradan laik de- mokratik karnuoyunun bekleyen talep- lerine, sendikalann taleplerine, üniver- sitelerin taleplerine, siyasal tıkanıklı- ğa, kitle kuruluşlannın arayışına yanıt verecek bir köprüyü de, bir bağı da kurmak istiyoruz. Böyle de bir hedefi- miz var. Özlük haklanmızdan kalkan, ama nihayetinde Türkiye'deki laik-de- mokratik mücadeleye katkı sunabile- cek potansiyel anlamda irade koyabi- lecek, kendisine dayatılan gündemlen aşarak bunu kınp daha ötesinde so- nuçlara giden bir yapılanma ve böyle bir stratejik hedef. Selçuk: Sizin hareketiniz bir ihtiyaç- tan doğan bir gelişme anladığım kada- nyla. Amacı da belirlenmiş. Yalnız son zamanlarda 'ben Alevinin zengini- ni severim' gibi birtakım laflar basına yansunaya başladı. Bunun esası nedir? Burada her şeyi konuştuğumuza göre bu çatallaşmayı, bu aynşımı anlatabi- lir misiniz? Reha Çamuroğlu (Şahkulu Sultan Demeği İkinci Başkanı): Önce herke- se yarasın diyorum. Burada sonınlan- mızı çok rahat konuşabileceğimizi dü- şünerek bir açıklamada bulunmak isti- yonım. Bizim buraya sorunsuz bir ha- reket, sorunsuz bir toplum olarak gel- diğimizi düşünmüyorum. Kol kınlır yen içinde kalır da demememiz gerek- tiğini düşünüyorum. Şimdi 1980'lerin sonunda sosyalist blokun çöküşü ile sosyalizmin bilinen hali ile genç ve orta kuşaklannı sosyalizme severek vermiş, hem de gönüllü olarak vermiş Alevi toplumu derin bir boşluğa düştü. Sosyalizm, bilinen hali ile artık yeni bir şey söyleyemiyordu, bir alternatif koyarruyordu. Beri yandan dünyada kimlik soru- nunun öne çıkışını gördük, yeniden öne çıkışını gördük. Mikro mılliyetçi- liğin uyanışını gördük. Ülkemizde de A L E V İ HAREKETİNİN MİYASE İLKNUR • Şimdi 1980'lerin sonunda sosyalist blokun çöküşü ile sosyalizmin bilinen hali ile genç ve orta kuşaklarını sosyalizme severek vermiş, hem de gönüllü olarak vermiş Alevi toplumu derin bir boşluğa düştü. Sosyalizm, bilinen hali ile artık yeni bir şey söyleyemiyordu, bir alternatif koyamıyordu. Beri yandan dünyada kimlik sorununun öne çıkışını gördük, yeniden öne çıkışını gördük. Cumhurryet'in düzenfediği teras toplanülannda Akvüîk, bütûn boyutianyla tarüşılch. bu vardı ve bir yandan da çok yo- ğun olarak dünya entelektüel çev- relerine giren modernizm, post- modernizm tartışmalan ile dinin geri dönüşünü ya da Jfl Kepel'in deyişi ile Tann'nm intikamını gör- dük. Alevilik aynı zamanda bir inanç sistemidir. Bugün Dersim'in Alevisi ile Ege'nin tahtacı Alevi- sini, Trakya'nın Bektaşisini birleş- tiren bir inanç ortaklığıdır. Kültür- leri çok farkJıdır bu insanlann. Ye- me alışkanlıklan, yiyecekleri, içe- cekleri, müzikleri çok farklıdır ama, bunlan birleştiren bir inanç ekseni vardır. Uzun süre ihmal edilmiş bir ek- sendi. Bu ortaya çıktığında meta- fîzik denilip geçilmiş bir eksendi. Oysa aynı dönemlerde Jil Ke- pel'in yine çok güzel anlattığı Ya- hudi toplumunda benzer bazı de- ğişiklikler oluyordu. Özellikle Di- yaspara Yahudiliği bize benzeyen bazı özellikler gösteriyordu. Yani sol hareketlerden geliyorlardı ama, bir yandan da Yahudiliğin yeniden keşfıne gidiyorlardı. Fa- kat bu keşif şöyle oluyordu orada: Bir Yahudi, cemaatinin doğal bir üyesiydi. Bir ateist, Yahudi cema- atinin doğal bir üyesiydi. Çûnkü bir kültür ve tarih ortaklığı vardı. Ama bir Marksist, bir ateist Yahudi çı- kıp da 'Yahudilikte Musa yoktur' dc- miyordu. Biz bu sancılan yaşadık. Ya- ni Ali'siz Alevilik olamayacağını an- latmaya çalıştık. Ali'nin oradaki sembolik anlamını kurmaya çalıştık. Yani metafiziksiz Alevilik, metafizik bir önermeydi ama, aynı zamanda onsuz olamayacak bazı sorulara cevap veren bir sistemdi. Bunlan kurmaya çalıştık. Bu çerçeve- yi kurduğumuzda şunu da kaçınılmaz olarak göreceğiz gibi geliyor bana. tçinde bulunduğumuz dönem bana Pir Sultan Abdal KültürDemeği Genel Sekreteri Emel Sungur. şahsen bir geçiş dönemi gibi geliyor. Sosyalizmin ya da solun dünya çapın- da ciddi bir alternatif öneremediği şu sürüp giden sisteme ciddi bir alternati- fin belki ipuçlan var ama, şu anda kendisi yok bir dönem yaşıyoruz, bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde, şahsen ben Alevinin zengini ve fakiri aynmını bu lcurdu- ğum sistem içinde bir yere yerleştire- miyorum. çünkü klasik sol tahli1lerin çok çatladığı bazı noktalara da değiyor bunlar. Bugün açıktır ki, şanlı işçi sı- nıfımızın çok büyük bir kesimi RP'ye ve MHP'ye lütuf göstermektedir. Bugün sinıf tahlilleri klasik sınıf tahlillerinin çok tartışmaya açık olduğu bir ortam içindeyiz gibi geliyor. Ve burada bir Alevi ola- rak ben Alevi cemaatınde çalışan bir insan olarak bizim Alevi bur- juvazisini inkâr etme, reddetme, dışlama lüksüne sahip olmadığı- mızı ve Aleviliğin de sınıf temelli bir hareket olmadığmı vurgula- maktan yanayım. Ama şüphesiz Yahudi cemaatinden örnek ver- dim; bir Yahudi Nazi olamaz. Bir Yahudi Nazi olursa o cemaatin içinde yeri olamaz. Bizde de böy- le bir siyasi çerçeve vardır, sınır vardır şüphesiz. Ama bu sının, ben ancak demokratlık ve laiklik tercihleri çerçevesinde kurabiliyo- rum. Biz eğer parti beğenmemeye üst üste başlarsak zannediyorum ki, Alevi inancının birleştirdiği Alevi insanıyla olumlu bir şeyler yapmaya kalkarken bindiğimiz asıl dalı keseceğiz. Onun için sü- rekli Aleviliğin siyasi tahlillerine verilen önemi biraz abartılı bulu- yorum ve Aleviliğin itikadi ve kültürel mirasının fazlaca ihmal edildigini düşünüyorum. Miyase İlknur: Elbette Alevi burjuvazisi dışlanmasın. Yoksa tek başına hareketin başanya ulaşma- sma olanak yok. Bir ayak eksik kalır. Ancak öncü roller, ağırlık ve önem Alevinin burjuva sınıfına verilir de sonradan bu sınıf, kendi ideolojısini, içinden çıktığı topluma dayatırsa ne olacak? Ki şimdiden başladı bu dayat- ma... Alevinin, özellikle de yoksul Alevi- nin devletle sorunu var. Diğer kesim ise devletle alabildiğine banşık. Hatta Alevi işadamınm işyerinde sendika is- tediği için bütün Alevi işçiler rahatlık- la kapı önüne konabiliyor. Bundan bir- kaç yıl önce ben Nokta'da çahşırken bugün Alevi hareketinin içinde yer alan bazı Alevi işadamlanyla görüştü- ğümde 'Aman sakın benim Alevi oldu- ğumu yazmayın, beni kansürmayın bu işlere, sonra tekzip ederim' diyorlardı. Ama bugün farklı bir noktadalar. Şim- di pişman olduklanndan ya da doğru- yu bulduklanndan değil, yoksul taban can bedeli ödeme pahasına bu hareketi bir noktaya getirdiğinden, kendileri için bir tehlike kalmadığmı gördükle- rinden bu noktadalar. Devlet marjinal alt kesimlerle görüşmek yerine daha kolay anlaşabileceği bu kesimi ön pla- na çıkarabilir. Ama kuşkusuz Alevi toplumunun bunlara da ihtiyacı var. Bunu yadsımıyorum. Fakat orta yerde iki farİdı kutup var. Bu kutuplar aynı potada nasıl eriyecek? Çamuroğlu: Eskiden ben de öyle düşünüyordum. Yani her smıfin belli bir ekonomik ve sosyal yerleşim nede- ni ile otomatik bir ideolojisi olurmuş gibi geliyordu bana. Yok böyle bir şey. Ne proletaryanın kendi ekonomik ve sosyal statüsünden gelen bir bilinci var, ne de burjuvazinin böyle bir bilin- ci var. Ha.. burjuvazi bize ne dayatabi- lir? Benim iktidanmda biraz daha ni- metlerden yararlanmak ister. Bu du- rum, bir hareketin sosyal zemininin genişliği ile nötralize edilebilecek bir faktördür. Şüphesiz bu hareket sorun- suz bir birlıktelık değil, ama sorunsuz birliktelikler olabileceğini de düşün- müyorum. Selçuk: Biz Aleviliğı aydınlanma kapsamında düşünüyoruz. Güneş her- kesi aydınlatır. Yoksulu da aydınlatır, zengini de... Gerçi aydınlanma devri- mi burjuvazi sınıfının oluşmasıyla or- taya çıkmıştır tarihte ama, bütün yok- sullan da aydınlatmıştır. İşçi sınıfını da sermaye sınıfını da aydınlatmıştır. Ülkemizde de aydınlanma devrimi gerçekleştikçe Türkü de aydınlatacak, Kürdü de, Ermeniyi de, Rumu da, AJeviyi de, Sünniyi de. Aydınlanma devrimini düşündüğümüz zaman zaten aydınlar yok olacak ve insanlığın da öyle gelişmesi gerekir. Aydınlanma devriminin itici gücü, Türkiye'de cum- huriyet tarihine baktığımız zaman Aleviler oluyor. Yani Mustafa Kemal geldi de laikliği tepeden inme mi ger- çekleştirdi? Haydi efendim.. nerede? Hangi şey tepeden inme gerçekleş- miş... Dil devrimi de tepeden inme değil, laiklik de tepeden inme değil. Çünkü Anadolu toplumunun içinde o laikli- ğin temeli olmasa, o devrim tutmaz. Onun içindir ki, bal gibi tuttu. Bugün Refah Partisi çıkıp diyor ki, 'Yeryû- zünde bir Fransız Anayasası'nda laik- lik sözcüğü geçiyor bir de Türkiye'de.' 'Bu ne rezalettir' anlamında söylüyor. Oysa bu ne erdemdir, bizim için ne büyük başandır. ne onur verici bir şey- dir. Demek ki, Anadolu Müslümanlı- ğında onu, Batı'nın aydınlanma devri- mi aşamasına getirecek temelden, halktan doğan bir itici güç vardı. Bu bakımdan ben sınıfsal çelişkileri ay- dınlanmanın önüne çıkarahm deme- dim. Ama medyada böyle bir laf var, bi- zim de kulağımızda Turgut Özal'ın 'Ben zenginleri severim' diye bir lafı kaldığı için lcuşlaıyla bakıyoruz olaya. Tabii siz meselenin içeriğini açıkladı- nız. Hareket noktası tabandan gelen bir Meclis karşısında bulunuyoruz öy- le değil mi? Büyük bir kitleyi elde tut- mak için de o büyük kitlenin eğilimle- rine tabii saygı duymak gerekiyor. Si- zin hareketinizin en önemli yani yanıl- mıyorsam eğer, bölük pörçük görünen çeşitli örgütlenmeleri bir mozaik şek- linde bir araya getirmeniz değil mi? Bizim hekimbaşı konuşmak iztemez mi acaba? SÜRECEK GUNDUZGOZUYLE MELİH CEVDET ANDAY Tului Sönmez Öldü Bir gün Tului beye, - Otomobil kullanmayı bilir misiniz? diye sor- dum. Tului Sönmez, - Hayır efendim, dedi, ben çok güzel asansör kullanınm. Dostum, arkadaşım, kardeşim Tului Sönmez, akıllı, zeki, bilgili ve uygar bir insandı. Okurianmız onu, arada bir gazetemize yazdığı yazılardan bile- ceklerdir. Üzerinde dirençle durduğu konu, devlet taşmmazlannın, alavere dalavere, özel ellere bıra- kılması idi. Tului Sönmez yıllardır savaşımını sür- dürdüğü taşınmaz devlet malı sorununu tarihi ve hukuku ile derinden bilirdi: Osmanlı'daki duaımu, günümüz durumu ile karşılaştınr, yasalann her gün artan bir hızla çiğnendiğini ve talanın korkusuzca yürütüldüğünü, yana tutuşa, gözler önüne sererdi. Bu konu, onun genel ahlâk anlayışının bir parça- sı idi, dünyaya doğruluk kavramı açısından bakı- yordu. ahlâk, ona göre, dinlerin getirdiği bir kural- lar bütünü değil, çağımızın bilimsel ve ilerici ahlâkı idi. Buna sıkı sıkıya bağlıydı. Tek tek bilim dallarındaki yaratıcı çalışmalara baksak, ahlâksal doğruluğun başta gelen ilke du- rumunda olduğunu görürüz. Hiçbir bilim adamı tek başına yaşadığı çalışmalar sırasında, başkasını al- datmak, yalana dolana başvurmak yolunu tutmaz, tutamaz, çünkü bütün insanlıkla biraradadır. Yal- nızca bu bile, bilim ahlâkının korku temeline da- yanmayan akılcı tutumunu ve insansal niteliğini kanttlamağa yeter. Bakın, geçen hafta çarşamba günü gazetemiz- de, "Bilimde Yüksek Hırsızlık"baş\ığ\ altında, ger- çekten utanç verici bir olayın haberi çıktı. Şöyle deniyordu bu haberde: "Istanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitû- sü'nde yapılan yüksek lisans ve doktora tezleri in- celemeye alındı. Bazı tezlerin aynen tercüme, bazı tezlerin de başka tezlerin fotokopisi olduğunun ortaya çıkması üzerine anlaşılan sahtekârlık üzeri- ne YÖK Denetleme Kurumu devreye girdi." Rahmetli Tului Sönmez'in bu haberi görmemesi iyi oldu demek geçiyor içimden. Kaderin oyunu ne garip sözler söyletiyor insana! Bir ülkede hırsızlık bilim alanına da girerse, du- rum çok umut kıncı demektir. Devlet taşınmazının özel ellere aktarma edilmesine başkaldıran Tului Sönmez, sanınm bundan çılgına dönerdi. Yazımın başında, Tului Sönmez'in ömek olacak niteliklerini sayarken "uygar" sözcüğünü de kul- landım. Benim övgü sözcüklerimin başında bu ge- lir. Bilgili, akıllı, zeki insanlar arasında, yazık ki uy- gar olmayanlar, olamayanlar da var, hem bunlann sayısı hiç de az değil. Ne demektir uygar olmak? Uygar olmanın özelliklerinden başlıcası alçakgö- nüllülüktür. Bu da başkalannı rahatsız etmemek anlamına gelir. Tului Sönmez bütün bilgisine, zekâsına, aklına karşın alçakgönüllülüğü bir an bile savsamamakja dostlannın dikkatini çeker olmuştu sürekli. Kendini beğendiğini hiç görmedim. Hepimiz, bütün dosrJa- rı ona "Istanbul efendisi" nitemini yakıştırmışızdır. Tului Sönmez'in taşlama şiirler yazdığını bilmi- yordum, bana hiç bundan sözetmemışti. Son gün- lerinden birinde arkadaşımız Mehmet Saçlıoğ- lu'ya şiir defterini vermiş, "Sende kalsın" demiş. O da başka dostlarla işbirliği ederek bu şiirleri bastır- dı. Köyde olduğum için daha görmedim bu kitabı. Sanınm gelecek yazılarımdan birinde okurlarıma bu kitaptan söz edeceğim. Başta eşi Bilgen Sönmez olmak üzere bütün dostlanna sabır dilerim. GÜNEYDOĞU'DA OPERASYON 14 PKK'li öldürüldü Haber Merkezi - Güneydoğu Anadolu'da güvenlik kuvvetlerince sürdürülen operasyonlarda 14 PKK'li öldürüldü. Antalya'da turistik tesislere ve ormanlara yönelik eylem hazırlığı içinde bulunan 12 PKK'li yakalanırken Bitlis'in Mutki ilçesinde belediye otobüsünü tarayan PKK'liler, bir kişiyi öldürdü, bir kişiyi de yaraladı. Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'nden yapılan açıklamaya göre güvenlik kuvvetlerince sürdürülen operasyonlarda, Hakkâri'nin Şemdinli <}/ ilçesinde 7, Ağn'nın Doğubeyazıt ilçesinde 4, '•' Tunceli'nin Nazımiye ilçesinde 2, Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde de bir terörist öldürüldü. PKK örgütünden kaçan 6 terörist güvenlik güçlerine teslim oldu. TEP genel başkanlanndan Mihri Belli, sosyalistlerin din düşmanlığıyla dini birbirinden ayırması gerektiğini söylüyor: Laik cephenin teıııel niteliği antifaşist obnah 6 O'lı yıllardan sonra, özellikle işçi Partisi'nin kunılmasından sonra -ilk sendikacılar kurdu biliyorsu- nuz- baktılar ki geçmişiyle bağı olmayan herhangi bir akımın ge- leceği de olmuyor, bunu görebildiler. Ve gittiler, hukuki durumu müsait olan, 141 'den hüküm giymemiş olan Mehmet Ali Aybar'ın kapısını çaldılar. Aybar. 1940'lardan beri işçi davasını savunmuş bir kimse. Ve baştan illegal komünıst par- tisiyle dirsek temasındaydı. Yani oyunu kurallanna göre oynamıştı. Ben kendisiy- le 1951 yıhnda birkaç defa göriiştüm. O zaman aşağı yukan her konuda görüş bir- liğindeydik. Durmadan Lenin'in "Ne yap- mah w smdan alıntılar yaparak konuşuyor- duk. "Durumu müsait olan herkes girsin partive ve çalışsın' 1 dedik. Tabii bunu ege- men güçler hoş karşılamadı. "tşçi Partisi perde arkasından başka adamlar tarafin- dan yönetiliyor'' diye bir dedikodu çıkanl- dı. Öyle bir şey yoktu. Mehmet Ali, o tip adam değildi. Kişiliği olan bir adamdı. Ama dirsek temastnı, diyaloğunu sürdür- dü baştan. Sonra, özellikle Meclis'e gir- dikten sonra başladı bize merhaba diyen- leri ihraç etmeye. Bu da onlar için iyi ol- madı, Meclis'e kapandılar ve çok yanlış yorumlar getirdiler. "Türkiye'de demok- ratik devrim olmuştur. işte biz Mcclis'tej iz ya" gibi... Bir ülkede zorla asimilasyon Kürt halkına dayatılırken demokrasiden söz etmek tabii gülünçtü. Ve işçi sınıfı, o en ilkel örgütlenme haklanndan yoksun- ken demokrasiden söz etmek yanlıştı. Her şeye rağmen 1961 Anayasası, nedense bir hayli demokratik -şartlara göre- bir anaya- sa olarak çıktı. Ondan sonra da Türkiye'de sosyalizm konuşuldu. Demek ki bir biri- kim yaratıbnıştır. Derken İşçi Partisi, ken- disini bu hareketin tarihini temsil eden ve o harekette sağlam ne varsa onu temsil eden çevreden uzaklaştınlmakla kendi ku- yusunu kazmış oldu. 6O'lı yıllann sonlan- na gelindiğinde Türkiye tarihine ilk defa yığmsal bir gençlik hareketi, antifaşist ve antiemperyalist gençlik hareketi damgası- nı vurdu. Ve inisiyatif bize geçti. Onlar geriliyordu, biz ilerliyorduk. Deniz'ler, Mahirler dönemi... Bu hareketi yönlendi- ren, 50 yıllık Marksist hareketin insanla- nydı. Yani biz orada birleştiriciydik. An- cak biz bunu legal örgütlenmeye dönüştü- remedik. Belki şaka maka, ama particiliğe karşı bir tiksinti vardı herkeste. Aslında gizli parti de söz konusu olmazdı, çünkü hiçbir şeyleri gizli değildi, üstelik halka dayanma vardı. Şehir temiz olmadı O zaman başladılar adam öldürmeye, 20'ye yakın insanımızı öldürdüler. Katil- ler serbest geziyordu. Kendi yasalannı kendileri çiğnemeye başladı karşımızdaki kişiler. Ve biz burjuvazinin bu yeni takti- ğine karşı anında bir taktik geliştirmedik. Bu bir hataydı. "Herkes kendini savun- sun, teslimiyet yok" dedik. Her fakülte, her gençlik hareketi kendi sılahını tedarik ediyor, kendi savunmasını yapıyor ve fa- şistleri temizliyorlardı üniversitelerde. Hani evinin önünü herkes süpürsün, şehir temiz olur lafı vardır ya, pek şehir temiz olmadı, çünkü kaç tane savunma birimi varsa her biri bir fraksiyon oldu ondan sonra. - Bugün bakağmızda ne yapmak lazun- dı? • "Perinçek'in bir özelliği vardır; devlet kimi baş düşman bilirse o da baş düşman bilir, ama çok 'devrimci' sebeplerden ötürü. Mesela 70'li yıllarda devletin baş düşmanı Sovyetler'di, Perinçek'in de öyleydi. Tabii hataydı' diyor, neyse... 80'li yıllarda baş düşman PKK'ydi, bunun da baş düşmanı PKK'ydi. Ama çok 'devrimci' sebeplerden. Karşılaştığımızda Perinçek'le gayet iyi görüşüyoruz, ama gerçeği söyleyeceğiz." Dünyada veTürkiye'de sosyalizmin SOSYALİSTLER TARHŞIYOR EVIINE ALGAN Merkezi olarak örgütlenmek lazımdı, perakende değil. Neyse, sonra geldi 12 Eylül silindir gibi geçti, bir yılgınlık ya- rattı. İşçi Partisi de silinmişti, salon sosya- listlerinin dışında fazla bir etkinliği kal- mamıştı. Sanki o birlikteliği kendileri da- ğıtmışlardı. Geldik 70'li yıllara ve af ol- du. Bu 12 Mart dönemi boş durmamıştı, bu sefer çok daha güçlenmiş olarak karşı- mıza çıktı. Milli Birlik hükümeti kuruldu. Orada da doğrudan doğruya Türkeş. Ve o ortamda inisiyatif karşı tarafa geçmişti. Ve bu inisiyatif, solu olabildiğince bölme hedefini güdüyordu. - Türkiye'de inisiyatifın ele alındıgı dö- nemler az_ Az. 70'li yıllann 6O'lı yıllann sonu, o kadar. tnsanlar tabii savaşıyor faşizme karşı. Ama semer bölümü var. Eşeğin kendisini değil de semcrini dövdük, ama kahramanca bir mücadele verdik. Ve o mücadeleye saygı duymak gerek. Ama bi- lelim ki, inisiyatif ondaysa sen zaferi sağ- layamazsın. Şerefli bir yenilgi elde edebi- lirsin o kadar. O dönemdeki bir fraksiyon bugün ayakta durmak istiyor, mesela Pe- rinçek'in partisi gibi. Perinçek'in bir özel- liği vardır; devlet kimi baş düşman bilirse o da baş düşman bilir, ama çok "devrim- ci" sebeplerden ötürü. Mesela 70'li yıllarda devletin baş düş- manı Sovyetler'di, Perinçek'in de öyleydi. 'Tabii hataydı' diyor, neyse... 80'li yıllar- da baş düşman PKK'ydi, bunun da baş düşmanı PKK'ydi. Ama çok "devrimci" sebeplerden. Karşılaştığımızda Perin- çek'le gayet iyi görüşüyoruz, ama gerçeği söyleyeceğiz. Geldik bugüne. İşte 80'ler, legaliteden iş çıkmaz deyip de bugün legalitede iş arayan arkadaşlara yönelteceğim bir eleş- tirim yok. Bakalım bizim legaliteden ne çıkacak. Zaten doğru dürüst bir şey çıkı- yorsa bugün legal odaklaşmalar da önemli ölçüde azalır. BSP var, kendileriyle diya- loğumuz var. lyiliklerini ister bir durum- dayız. Geçmişteki gibi birbirine 'tu kaka' deme durumu yok. Bir de parti girişimi var. Daha çok Dev-Yol'culardan geldi. Ama daha ilk girişim, bizim arkadaşlar- dan vardı. Nasıl olsa defteri dürülüdür, sosyal demokrasinin defteri dürülmüştür kanısındayım. Bir kitle partisi; samimi de- mokratından (sosyalist olması şart değil), samimi dinine inanmış insanından, hepsi- nin yer alabileceği, ama faşizme karşı, de- mokrasiden yana. bağımsızlıktan yana, günün mücadelesini vermeye hazır kim varsa o çatı altında birleşebilir. O bir giri- şim oldu, Ankara'da daha çok, insan hak- lan örgütlerinde çalışan, bence önemli bir mücadele vermekte olan arkadaşlann da katılımıyla bir Ankara girişimi oldu, iki girişim arasında diyalog kuruldu. Ve bir çalışma var. Bunun önünde iki yol var: Ya bu bir aydın kulübüne dönüşür ya da Boy- ner'in biraz solunda laf eden bir vitrin partisi olur. Veyahut da o direnen kamu işçisinin, köy emekçisinin davasına yü- rekle giden bir örgüt olur. Ve öyle olabil- mesi için de üç şart var. Birincisi, demok- rasiden çok laf ediliyor, katılımcılık fılan diye, ama pek emperyalizm lafı edilmi- yor, Amerika lafı edilmiyor. Yani demok- rasi diyen adam, aynı zamanda bağımsız- lık da demelidir aynı solukta, yoksa hava- da kalır. tkincisi, 'laiklik tuzağı' dedik ya, laik cephe mutlaka antifaşist olmalı. Kontrgerillayı, darbeci generalleri karşısı- na almakla yükümlüdür. Ancak o şekılde ciddiye ahnabilir. Bir de din düşmanlığına dökülmemeli kesinlikle. Üçüncüsü bir de Kürt halkı var, Kürt halkının bir direniş hareketi var. Bunlar, Türkiye'den aynlmak istemiyorlar. Aptal değiller, Türkiye ile beraber olmak, ama demokratik bir Türki- ye ile beraber olmak istiyorlar. Eşitlik ve özgürlük temeh' üzerinde birlik istiyorlar. Bizim tarihimizde bunun örneği var. 19 Mayıs'ta Mustafa Kemal, Samsun'a ini- yor, Sovyet heyetiyle buluşuyor, onlann desteğini sağlıyor. İlk telgrafı Diyarba- kır'daki Kürt aşiret reislerinedir, onlann desteğini de sağlıyor. Mustafa Kemal'i Mustafa Kemal yapan, o andaki tarihi itti- faklan kurabilmiş olması. Bizim tarihi- mizde iki halkın eşitlik temeli üzerinde gönüllü birliği yaşanmıştır. Ve biz o gele- neğe, Kurtuluş Savaşı geleneğine dönme- yi savunuyoruz. Şimdi tabulara uyan, ve- yahut da emperyalizmin kanlı maşası pro- pagandasını yapan adamın ben, ne de- mokratlığını, ne Kemalistliğini ciddiye alınm. SÜRECEK DÜZELTME Dünkü yazımızın gırişinde, Mihri Belli'nin "Türkiye İşçi Partisi'nde şörev yapüğı" şek- lindeki bölüm, "197O'lı yıllarda Türkiye Emekçi Partisi Genel Başkanhğı yapüğı" şek- linde olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle