Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18TEMMUZ1995SALI
HABERLER
Sovyet çöküşüAlevfleıi de eû tı ı
C
afer Özerkoç (Semah
Vakfi Genel Sekreteri):
Cumhuriyetin öncesin-
de başlayan ve çok es-
kilere dayanan asimi-
lasyon, sindirme, kara-
lama, yok sayma politikalan cumhuri-
yet süresince de devam ettirilmemiş
olsaydı, Kahramanmaraşlar, Çorumlar,
Sıvaslar, ikinci Sıvaslar, Gaziler, Üm-
raniyeler ve daha başka olan şeyler
potansiyal anlamda yaratılmamış ol-
saydı, bu ülkede din dersleri zorunlu
olmamış olsaydı, Diyanet Işleri gibi
bir kurum olmasaydı bu ülkede Alevi-
ler örgütlenme gereği duymazlardı.
Bu örgütlenme bir zorunluluktan doğ-
du. Alevi-Bektaşi Temsilcileri Meclisi
üst kurumu bugün Türkiye'de ve Av-
rupa'da örgütlü yapılan, dernekleri,
dergâhlan, sanatçılan, bilim çevreleri-
ni toparlamak ısteyen, tek tek toplu-
mun saygı duyduğu kişilerden oluşan
bir organizasyon. Taban birlik, bütün-
lük istiyor. Ayn ayn verilen mücadele,
gücü bölüyor. Bu hareket içinde Hacı
Bektaş dernekleri var, Pir Sultan der-
nekleri var, Hacı Bektaş ve Semah
Vakfı genel merkez ve şubeleri var,
Karacaahmet ve Şahkulu gibi dergâh-
lar var, Almanya, Isviçre, lngiltere,
Fransa ve Hollanda'daki Alevi Birlik-
leri Federasyonu ıçindeki ve dışmdaki
örgütlü yapılar da var. Hacı Bektaş
Belediye Başkam'ndan sanatçılara.
yazarlara, bilim adamlanna kadar ge-
niş bir yelpaze söz konusu. Dedeleri-
miz var. Türkiye'de son dönemlerde
sivilliğin gerektirdiği toplumsallığı
çok da yakalamadan sanki bir fantezi
gibi söylenen bir sivil toplum hareketı
var. Alevi hareketinin sivil toplum
özelliği gerçekten o kavramın içeriğinı
dolduruyor ve yerine oturuyor. Alevi
hareketi aşağıdan yukanya doğru şe-
killenen bir hareket. Biz bu hareketı
kucaklamaya, bu hareketin önderliğini
kazaya belaya uğratmadan Türkiye'de
öncelikJe kendi çıkış gerekçeleri olan
Alevilerin kültürel ve inançsal kimlik
sorunlannı çözerek buradan laik de-
mokratik karnuoyunun bekleyen talep-
lerine, sendikalann taleplerine, üniver-
sitelerin taleplerine, siyasal tıkanıklı-
ğa, kitle kuruluşlannın arayışına yanıt
verecek bir köprüyü de, bir bağı da
kurmak istiyoruz. Böyle de bir hedefi-
miz var. Özlük haklanmızdan kalkan,
ama nihayetinde Türkiye'deki laik-de-
mokratik mücadeleye katkı sunabile-
cek potansiyel anlamda irade koyabi-
lecek, kendisine dayatılan gündemlen
aşarak bunu kınp daha ötesinde so-
nuçlara giden bir yapılanma ve böyle
bir stratejik hedef.
Selçuk: Sizin hareketiniz bir ihtiyaç-
tan doğan bir gelişme anladığım kada-
nyla. Amacı da belirlenmiş. Yalnız
son zamanlarda 'ben Alevinin zengini-
ni severim' gibi birtakım laflar basına
yansunaya başladı. Bunun esası nedir?
Burada her şeyi konuştuğumuza göre
bu çatallaşmayı, bu aynşımı anlatabi-
lir misiniz?
Reha Çamuroğlu (Şahkulu Sultan
Demeği İkinci Başkanı): Önce herke-
se yarasın diyorum. Burada sonınlan-
mızı çok rahat konuşabileceğimizi dü-
şünerek bir açıklamada bulunmak isti-
yonım. Bizim buraya sorunsuz bir ha-
reket, sorunsuz bir toplum olarak gel-
diğimizi düşünmüyorum. Kol kınlır
yen içinde kalır da demememiz gerek-
tiğini düşünüyorum. Şimdi 1980'lerin
sonunda sosyalist blokun çöküşü ile
sosyalizmin bilinen hali ile genç ve
orta kuşaklannı sosyalizme severek
vermiş, hem de gönüllü olarak vermiş
Alevi toplumu derin bir boşluğa düştü.
Sosyalizm, bilinen hali ile artık yeni
bir şey söyleyemiyordu, bir alternatif
koyarruyordu.
Beri yandan dünyada kimlik soru-
nunun öne çıkışını gördük, yeniden
öne çıkışını gördük. Mikro mılliyetçi-
liğin uyanışını gördük. Ülkemizde de
A L E V İ
HAREKETİNİN
MİYASE İLKNUR
• Şimdi 1980'lerin sonunda sosyalist
blokun çöküşü ile sosyalizmin bilinen
hali ile genç ve orta kuşaklarını
sosyalizme severek vermiş, hem de
gönüllü olarak vermiş Alevi toplumu
derin bir boşluğa düştü. Sosyalizm,
bilinen hali ile artık yeni bir şey
söyleyemiyordu, bir alternatif
koyamıyordu. Beri yandan dünyada
kimlik sorununun öne çıkışını gördük,
yeniden öne çıkışını gördük.
Cumhurryet'in düzenfediği teras toplanülannda Akvüîk, bütûn boyutianyla tarüşılch.
bu vardı ve bir yandan da çok yo-
ğun olarak dünya entelektüel çev-
relerine giren modernizm, post-
modernizm tartışmalan ile dinin
geri dönüşünü ya da Jfl Kepel'in
deyişi ile Tann'nm intikamını gör-
dük. Alevilik aynı zamanda bir
inanç sistemidir. Bugün Dersim'in
Alevisi ile Ege'nin tahtacı Alevi-
sini, Trakya'nın Bektaşisini birleş-
tiren bir inanç ortaklığıdır. Kültür-
leri çok farkJıdır bu insanlann. Ye-
me alışkanlıklan, yiyecekleri, içe-
cekleri, müzikleri çok farklıdır
ama, bunlan birleştiren bir inanç
ekseni vardır.
Uzun süre ihmal edilmiş bir ek-
sendi. Bu ortaya çıktığında meta-
fîzik denilip geçilmiş bir eksendi.
Oysa aynı dönemlerde Jil Ke-
pel'in yine çok güzel anlattığı Ya-
hudi toplumunda benzer bazı de-
ğişiklikler oluyordu. Özellikle Di-
yaspara Yahudiliği bize benzeyen
bazı özellikler gösteriyordu. Yani
sol hareketlerden geliyorlardı
ama, bir yandan da Yahudiliğin
yeniden keşfıne gidiyorlardı. Fa-
kat bu keşif şöyle oluyordu orada:
Bir Yahudi, cemaatinin doğal bir
üyesiydi. Bir ateist, Yahudi cema-
atinin doğal bir üyesiydi. Çûnkü
bir kültür ve tarih ortaklığı vardı.
Ama bir Marksist, bir ateist Yahudi çı-
kıp da 'Yahudilikte Musa yoktur' dc-
miyordu. Biz bu sancılan yaşadık. Ya-
ni Ali'siz Alevilik olamayacağını an-
latmaya çalıştık.
Ali'nin oradaki sembolik anlamını
kurmaya çalıştık. Yani metafiziksiz
Alevilik, metafizik bir önermeydi
ama, aynı zamanda onsuz olamayacak
bazı sorulara cevap veren bir sistemdi.
Bunlan kurmaya çalıştık. Bu çerçeve-
yi kurduğumuzda şunu da kaçınılmaz
olarak göreceğiz gibi geliyor bana.
tçinde bulunduğumuz dönem bana
Pir Sultan Abdal KültürDemeği Genel Sekreteri
Emel Sungur.
şahsen bir geçiş dönemi gibi geliyor.
Sosyalizmin ya da solun dünya çapın-
da ciddi bir alternatif öneremediği şu
sürüp giden sisteme ciddi bir alternati-
fin belki ipuçlan var ama, şu anda
kendisi yok bir dönem yaşıyoruz, bir
dönemden geçiyoruz.
Bu dönemde, şahsen ben Alevinin
zengini ve fakiri aynmını bu lcurdu-
ğum sistem içinde bir yere yerleştire-
miyorum. çünkü klasik sol tahli1lerin
çok çatladığı bazı noktalara da değiyor
bunlar. Bugün açıktır ki, şanlı işçi sı-
nıfımızın çok büyük bir kesimi RP'ye
ve MHP'ye lütuf göstermektedir.
Bugün sinıf tahlilleri klasik sınıf
tahlillerinin çok tartışmaya açık
olduğu bir ortam içindeyiz gibi
geliyor. Ve burada bir Alevi ola-
rak ben Alevi cemaatınde çalışan
bir insan olarak bizim Alevi bur-
juvazisini inkâr etme, reddetme,
dışlama lüksüne sahip olmadığı-
mızı ve Aleviliğin de sınıf temelli
bir hareket olmadığmı vurgula-
maktan yanayım. Ama şüphesiz
Yahudi cemaatinden örnek ver-
dim; bir Yahudi Nazi olamaz. Bir
Yahudi Nazi olursa o cemaatin
içinde yeri olamaz. Bizde de böy-
le bir siyasi çerçeve vardır, sınır
vardır şüphesiz. Ama bu sının,
ben ancak demokratlık ve laiklik
tercihleri çerçevesinde kurabiliyo-
rum. Biz eğer parti beğenmemeye
üst üste başlarsak zannediyorum
ki, Alevi inancının birleştirdiği
Alevi insanıyla olumlu bir şeyler
yapmaya kalkarken bindiğimiz
asıl dalı keseceğiz. Onun için sü-
rekli Aleviliğin siyasi tahlillerine
verilen önemi biraz abartılı bulu-
yorum ve Aleviliğin itikadi ve
kültürel mirasının fazlaca ihmal
edildigini düşünüyorum.
Miyase İlknur: Elbette Alevi
burjuvazisi dışlanmasın. Yoksa
tek başına hareketin başanya ulaşma-
sma olanak yok. Bir ayak eksik kalır.
Ancak öncü roller, ağırlık ve önem
Alevinin burjuva sınıfına verilir de
sonradan bu sınıf, kendi ideolojısini,
içinden çıktığı topluma dayatırsa ne
olacak? Ki şimdiden başladı bu dayat-
ma...
Alevinin, özellikle de yoksul Alevi-
nin devletle sorunu var. Diğer kesim
ise devletle alabildiğine banşık. Hatta
Alevi işadamınm işyerinde sendika is-
tediği için bütün Alevi işçiler rahatlık-
la kapı önüne konabiliyor. Bundan bir-
kaç yıl önce ben Nokta'da çahşırken
bugün Alevi hareketinin içinde yer
alan bazı Alevi işadamlanyla görüştü-
ğümde 'Aman sakın benim Alevi oldu-
ğumu yazmayın, beni kansürmayın bu
işlere, sonra tekzip ederim' diyorlardı.
Ama bugün farklı bir noktadalar. Şim-
di pişman olduklanndan ya da doğru-
yu bulduklanndan değil, yoksul taban
can bedeli ödeme pahasına bu hareketi
bir noktaya getirdiğinden, kendileri
için bir tehlike kalmadığmı gördükle-
rinden bu noktadalar. Devlet marjinal
alt kesimlerle görüşmek yerine daha
kolay anlaşabileceği bu kesimi ön pla-
na çıkarabilir. Ama kuşkusuz Alevi
toplumunun bunlara da ihtiyacı var.
Bunu yadsımıyorum. Fakat orta yerde
iki farİdı kutup var. Bu kutuplar aynı
potada nasıl eriyecek?
Çamuroğlu: Eskiden ben de öyle
düşünüyordum. Yani her smıfin belli
bir ekonomik ve sosyal yerleşim nede-
ni ile otomatik bir ideolojisi olurmuş
gibi geliyordu bana. Yok böyle bir şey.
Ne proletaryanın kendi ekonomik ve
sosyal statüsünden gelen bir bilinci
var, ne de burjuvazinin böyle bir bilin-
ci var. Ha.. burjuvazi bize ne dayatabi-
lir? Benim iktidanmda biraz daha ni-
metlerden yararlanmak ister. Bu du-
rum, bir hareketin sosyal zemininin
genişliği ile nötralize edilebilecek bir
faktördür. Şüphesiz bu hareket sorun-
suz bir birlıktelık değil, ama sorunsuz
birliktelikler olabileceğini de düşün-
müyorum.
Selçuk: Biz Aleviliğı aydınlanma
kapsamında düşünüyoruz. Güneş her-
kesi aydınlatır. Yoksulu da aydınlatır,
zengini de... Gerçi aydınlanma devri-
mi burjuvazi sınıfının oluşmasıyla or-
taya çıkmıştır tarihte ama, bütün yok-
sullan da aydınlatmıştır. İşçi sınıfını
da sermaye sınıfını da aydınlatmıştır.
Ülkemizde de aydınlanma devrimi
gerçekleştikçe Türkü de aydınlatacak,
Kürdü de, Ermeniyi de, Rumu da,
AJeviyi de, Sünniyi de. Aydınlanma
devrimini düşündüğümüz zaman zaten
aydınlar yok olacak ve insanlığın da
öyle gelişmesi gerekir. Aydınlanma
devriminin itici gücü, Türkiye'de cum-
huriyet tarihine baktığımız zaman
Aleviler oluyor. Yani Mustafa Kemal
geldi de laikliği tepeden inme mi ger-
çekleştirdi? Haydi efendim.. nerede?
Hangi şey tepeden inme gerçekleş-
miş...
Dil devrimi de tepeden inme değil,
laiklik de tepeden inme değil. Çünkü
Anadolu toplumunun içinde o laikli-
ğin temeli olmasa, o devrim tutmaz.
Onun içindir ki, bal gibi tuttu. Bugün
Refah Partisi çıkıp diyor ki, 'Yeryû-
zünde bir Fransız Anayasası'nda laik-
lik sözcüğü geçiyor bir de Türkiye'de.'
'Bu ne rezalettir' anlamında söylüyor.
Oysa bu ne erdemdir, bizim için ne
büyük başandır. ne onur verici bir şey-
dir. Demek ki, Anadolu Müslümanlı-
ğında onu, Batı'nın aydınlanma devri-
mi aşamasına getirecek temelden,
halktan doğan bir itici güç vardı. Bu
bakımdan ben sınıfsal çelişkileri ay-
dınlanmanın önüne çıkarahm deme-
dim.
Ama medyada böyle bir laf var, bi-
zim de kulağımızda Turgut Özal'ın
'Ben zenginleri severim' diye bir lafı
kaldığı için lcuşlaıyla bakıyoruz olaya.
Tabii siz meselenin içeriğini açıkladı-
nız. Hareket noktası tabandan gelen
bir Meclis karşısında bulunuyoruz öy-
le değil mi? Büyük bir kitleyi elde tut-
mak için de o büyük kitlenin eğilimle-
rine tabii saygı duymak gerekiyor. Si-
zin hareketinizin en önemli yani yanıl-
mıyorsam eğer, bölük pörçük görünen
çeşitli örgütlenmeleri bir mozaik şek-
linde bir araya getirmeniz değil mi?
Bizim hekimbaşı konuşmak iztemez
mi acaba?
SÜRECEK
GUNDUZGOZUYLE
MELİH CEVDET ANDAY
Tului Sönmez Öldü
Bir gün Tului beye,
- Otomobil kullanmayı bilir misiniz? diye sor-
dum.
Tului Sönmez,
- Hayır efendim, dedi, ben çok güzel asansör
kullanınm.
Dostum, arkadaşım, kardeşim Tului Sönmez,
akıllı, zeki, bilgili ve uygar bir insandı. Okurianmız
onu, arada bir gazetemize yazdığı yazılardan bile-
ceklerdir. Üzerinde dirençle durduğu konu, devlet
taşmmazlannın, alavere dalavere, özel ellere bıra-
kılması idi. Tului Sönmez yıllardır savaşımını sür-
dürdüğü taşınmaz devlet malı sorununu tarihi ve
hukuku ile derinden bilirdi: Osmanlı'daki duaımu,
günümüz durumu ile karşılaştınr, yasalann her gün
artan bir hızla çiğnendiğini ve talanın korkusuzca
yürütüldüğünü, yana tutuşa, gözler önüne sererdi.
Bu konu, onun genel ahlâk anlayışının bir parça-
sı idi, dünyaya doğruluk kavramı açısından bakı-
yordu. ahlâk, ona göre, dinlerin getirdiği bir kural-
lar bütünü değil, çağımızın bilimsel ve ilerici ahlâkı
idi. Buna sıkı sıkıya bağlıydı.
Tek tek bilim dallarındaki yaratıcı çalışmalara
baksak, ahlâksal doğruluğun başta gelen ilke du-
rumunda olduğunu görürüz. Hiçbir bilim adamı tek
başına yaşadığı çalışmalar sırasında, başkasını al-
datmak, yalana dolana başvurmak yolunu tutmaz,
tutamaz, çünkü bütün insanlıkla biraradadır. Yal-
nızca bu bile, bilim ahlâkının korku temeline da-
yanmayan akılcı tutumunu ve insansal niteliğini
kanttlamağa yeter.
Bakın, geçen hafta çarşamba günü gazetemiz-
de, "Bilimde Yüksek Hırsızlık"baş\ığ\ altında, ger-
çekten utanç verici bir olayın haberi çıktı. Şöyle
deniyordu bu haberde:
"Istanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitû-
sü'nde yapılan yüksek lisans ve doktora tezleri in-
celemeye alındı. Bazı tezlerin aynen tercüme, bazı
tezlerin de başka tezlerin fotokopisi olduğunun
ortaya çıkması üzerine anlaşılan sahtekârlık üzeri-
ne YÖK Denetleme Kurumu devreye girdi."
Rahmetli Tului Sönmez'in bu haberi görmemesi
iyi oldu demek geçiyor içimden. Kaderin oyunu ne
garip sözler söyletiyor insana!
Bir ülkede hırsızlık bilim alanına da girerse, du-
rum çok umut kıncı demektir. Devlet taşınmazının
özel ellere aktarma edilmesine başkaldıran Tului
Sönmez, sanınm bundan çılgına dönerdi.
Yazımın başında, Tului Sönmez'in ömek olacak
niteliklerini sayarken "uygar" sözcüğünü de kul-
landım. Benim övgü sözcüklerimin başında bu ge-
lir. Bilgili, akıllı, zeki insanlar arasında, yazık ki uy-
gar olmayanlar, olamayanlar da var, hem bunlann
sayısı hiç de az değil. Ne demektir uygar olmak?
Uygar olmanın özelliklerinden başlıcası alçakgö-
nüllülüktür. Bu da başkalannı rahatsız etmemek
anlamına gelir.
Tului Sönmez bütün bilgisine, zekâsına, aklına
karşın alçakgönüllülüğü bir an bile savsamamakja
dostlannın dikkatini çeker olmuştu sürekli. Kendini
beğendiğini hiç görmedim. Hepimiz, bütün dosrJa-
rı ona "Istanbul efendisi" nitemini yakıştırmışızdır.
Tului Sönmez'in taşlama şiirler yazdığını bilmi-
yordum, bana hiç bundan sözetmemışti. Son gün-
lerinden birinde arkadaşımız Mehmet Saçlıoğ-
lu'ya şiir defterini vermiş, "Sende kalsın" demiş. O
da başka dostlarla işbirliği ederek bu şiirleri bastır-
dı. Köyde olduğum için daha görmedim bu kitabı.
Sanınm gelecek yazılarımdan birinde okurlarıma
bu kitaptan söz edeceğim.
Başta eşi Bilgen Sönmez olmak üzere bütün
dostlanna sabır dilerim.
GÜNEYDOĞU'DA OPERASYON
14 PKK'li öldürüldü
Haber Merkezi - Güneydoğu Anadolu'da güvenlik
kuvvetlerince sürdürülen operasyonlarda 14 PKK'li
öldürüldü. Antalya'da turistik tesislere ve ormanlara
yönelik eylem hazırlığı içinde bulunan 12 PKK'li
yakalanırken Bitlis'in Mutki ilçesinde belediye
otobüsünü tarayan PKK'liler, bir kişiyi öldürdü, bir
kişiyi de yaraladı. Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'nden
yapılan açıklamaya göre güvenlik kuvvetlerince
sürdürülen operasyonlarda, Hakkâri'nin Şemdinli <}/
ilçesinde 7, Ağn'nın Doğubeyazıt ilçesinde 4, '•'
Tunceli'nin Nazımiye ilçesinde 2, Diyarbakır'ın Kulp
ilçesinde de bir terörist öldürüldü. PKK örgütünden
kaçan 6 terörist güvenlik güçlerine teslim oldu.
TEP genel başkanlanndan Mihri Belli, sosyalistlerin din düşmanlığıyla dini birbirinden ayırması gerektiğini söylüyor:
Laik cephenin teıııel niteliği antifaşist obnah
6
O'lı yıllardan sonra, özellikle işçi
Partisi'nin kunılmasından sonra
-ilk sendikacılar kurdu biliyorsu-
nuz- baktılar ki geçmişiyle bağı
olmayan herhangi bir akımın ge-
leceği de olmuyor, bunu görebildiler. Ve
gittiler, hukuki durumu müsait olan,
141 'den hüküm giymemiş olan Mehmet
Ali Aybar'ın kapısını çaldılar. Aybar.
1940'lardan beri işçi davasını savunmuş
bir kimse. Ve baştan illegal komünıst par-
tisiyle dirsek temasındaydı. Yani oyunu
kurallanna göre oynamıştı. Ben kendisiy-
le 1951 yıhnda birkaç defa göriiştüm. O
zaman aşağı yukan her konuda görüş bir-
liğindeydik. Durmadan Lenin'in "Ne yap-
mah
w
smdan alıntılar yaparak konuşuyor-
duk. "Durumu müsait olan herkes girsin
partive ve çalışsın'
1
dedik. Tabii bunu ege-
men güçler hoş karşılamadı. "tşçi Partisi
perde arkasından başka adamlar tarafin-
dan yönetiliyor'' diye bir dedikodu çıkanl-
dı. Öyle bir şey yoktu. Mehmet Ali, o tip
adam değildi. Kişiliği olan bir adamdı.
Ama dirsek temastnı, diyaloğunu sürdür-
dü baştan. Sonra, özellikle Meclis'e gir-
dikten sonra başladı bize merhaba diyen-
leri ihraç etmeye. Bu da onlar için iyi ol-
madı, Meclis'e kapandılar ve çok yanlış
yorumlar getirdiler. "Türkiye'de demok-
ratik devrim olmuştur. işte biz Mcclis'tej iz
ya" gibi... Bir ülkede zorla asimilasyon
Kürt halkına dayatılırken demokrasiden
söz etmek tabii gülünçtü. Ve işçi sınıfı, o
en ilkel örgütlenme haklanndan yoksun-
ken demokrasiden söz etmek yanlıştı. Her
şeye rağmen 1961 Anayasası, nedense bir
hayli demokratik -şartlara göre- bir anaya-
sa olarak çıktı. Ondan sonra da Türkiye'de
sosyalizm konuşuldu. Demek ki bir biri-
kim yaratıbnıştır. Derken İşçi Partisi, ken-
disini bu hareketin tarihini temsil eden ve
o harekette sağlam ne varsa onu temsil
eden çevreden uzaklaştınlmakla kendi ku-
yusunu kazmış oldu. 6O'lı yıllann sonlan-
na gelindiğinde Türkiye tarihine ilk defa
yığmsal bir gençlik hareketi, antifaşist ve
antiemperyalist gençlik hareketi damgası-
nı vurdu. Ve inisiyatif bize geçti. Onlar
geriliyordu, biz ilerliyorduk. Deniz'ler,
Mahirler dönemi... Bu hareketi yönlendi-
ren, 50 yıllık Marksist hareketin insanla-
nydı. Yani biz orada birleştiriciydik. An-
cak biz bunu legal örgütlenmeye dönüştü-
remedik. Belki şaka maka, ama particiliğe
karşı bir tiksinti vardı herkeste. Aslında
gizli parti de söz konusu olmazdı, çünkü
hiçbir şeyleri gizli değildi, üstelik halka
dayanma vardı.
Şehir temiz olmadı
O zaman başladılar adam öldürmeye,
20'ye yakın insanımızı öldürdüler. Katil-
ler serbest geziyordu. Kendi yasalannı
kendileri çiğnemeye başladı karşımızdaki
kişiler. Ve biz burjuvazinin bu yeni takti-
ğine karşı anında bir taktik geliştirmedik.
Bu bir hataydı. "Herkes kendini savun-
sun, teslimiyet yok" dedik. Her fakülte,
her gençlik hareketi kendi sılahını tedarik
ediyor, kendi savunmasını yapıyor ve fa-
şistleri temizliyorlardı üniversitelerde.
Hani evinin önünü herkes süpürsün, şehir
temiz olur lafı vardır ya, pek şehir temiz
olmadı, çünkü kaç tane savunma birimi
varsa her biri bir fraksiyon oldu ondan
sonra.
- Bugün bakağmızda ne yapmak lazun-
dı?
• "Perinçek'in bir özelliği vardır; devlet kimi
baş düşman bilirse o da baş düşman bilir,
ama çok 'devrimci' sebeplerden ötürü.
Mesela 70'li yıllarda devletin baş düşmanı
Sovyetler'di, Perinçek'in de öyleydi. Tabii
hataydı' diyor, neyse... 80'li yıllarda baş
düşman PKK'ydi, bunun da baş düşmanı
PKK'ydi. Ama çok 'devrimci' sebeplerden.
Karşılaştığımızda Perinçek'le gayet iyi
görüşüyoruz, ama gerçeği söyleyeceğiz."
Dünyada veTürkiye'de sosyalizmin
SOSYALİSTLER
TARHŞIYOR
EVIINE ALGAN
Merkezi olarak örgütlenmek lazımdı,
perakende değil. Neyse, sonra geldi 12
Eylül silindir gibi geçti, bir yılgınlık ya-
rattı. İşçi Partisi de silinmişti, salon sosya-
listlerinin dışında fazla bir etkinliği kal-
mamıştı. Sanki o birlikteliği kendileri da-
ğıtmışlardı. Geldik 70'li yıllara ve af ol-
du. Bu 12 Mart dönemi boş durmamıştı,
bu sefer çok daha güçlenmiş olarak karşı-
mıza çıktı. Milli Birlik hükümeti kuruldu.
Orada da doğrudan doğruya Türkeş. Ve o
ortamda inisiyatif karşı tarafa geçmişti.
Ve bu inisiyatif, solu olabildiğince bölme
hedefini güdüyordu.
- Türkiye'de inisiyatifın ele alındıgı dö-
nemler az_
Az. 70'li yıllann 6O'lı yıllann sonu, o
kadar. tnsanlar tabii savaşıyor faşizme
karşı. Ama semer bölümü var. Eşeğin
kendisini değil de semcrini dövdük, ama
kahramanca bir mücadele verdik. Ve o
mücadeleye saygı duymak gerek. Ama bi-
lelim ki, inisiyatif ondaysa sen zaferi sağ-
layamazsın. Şerefli bir yenilgi elde edebi-
lirsin o kadar. O dönemdeki bir fraksiyon
bugün ayakta durmak istiyor, mesela Pe-
rinçek'in partisi gibi. Perinçek'in bir özel-
liği vardır; devlet kimi baş düşman bilirse
o da baş düşman bilir, ama çok "devrim-
ci" sebeplerden ötürü.
Mesela 70'li yıllarda devletin baş düş-
manı Sovyetler'di, Perinçek'in de öyleydi.
'Tabii hataydı' diyor, neyse... 80'li yıllar-
da baş düşman PKK'ydi, bunun da baş
düşmanı PKK'ydi. Ama çok "devrimci"
sebeplerden. Karşılaştığımızda Perin-
çek'le gayet iyi görüşüyoruz, ama gerçeği
söyleyeceğiz.
Geldik bugüne. İşte 80'ler, legaliteden
iş çıkmaz deyip de bugün legalitede iş
arayan arkadaşlara yönelteceğim bir eleş-
tirim yok. Bakalım bizim legaliteden ne
çıkacak. Zaten doğru dürüst bir şey çıkı-
yorsa bugün legal odaklaşmalar da önemli
ölçüde azalır. BSP var, kendileriyle diya-
loğumuz var. lyiliklerini ister bir durum-
dayız. Geçmişteki gibi birbirine 'tu kaka'
deme durumu yok. Bir de parti girişimi
var. Daha çok Dev-Yol'culardan geldi.
Ama daha ilk girişim, bizim arkadaşlar-
dan vardı. Nasıl olsa defteri dürülüdür,
sosyal demokrasinin defteri dürülmüştür
kanısındayım. Bir kitle partisi; samimi de-
mokratından (sosyalist olması şart değil),
samimi dinine inanmış insanından, hepsi-
nin yer alabileceği, ama faşizme karşı, de-
mokrasiden yana. bağımsızlıktan yana,
günün mücadelesini vermeye hazır kim
varsa o çatı altında birleşebilir. O bir giri-
şim oldu, Ankara'da daha çok, insan hak-
lan örgütlerinde çalışan, bence önemli bir
mücadele vermekte olan arkadaşlann da
katılımıyla bir Ankara girişimi oldu, iki
girişim arasında diyalog kuruldu. Ve bir
çalışma var. Bunun önünde iki yol var: Ya
bu bir aydın kulübüne dönüşür ya da Boy-
ner'in biraz solunda laf eden bir vitrin
partisi olur. Veyahut da o direnen kamu
işçisinin, köy emekçisinin davasına yü-
rekle giden bir örgüt olur. Ve öyle olabil-
mesi için de üç şart var. Birincisi, demok-
rasiden çok laf ediliyor, katılımcılık fılan
diye, ama pek emperyalizm lafı edilmi-
yor, Amerika lafı edilmiyor. Yani demok-
rasi diyen adam, aynı zamanda bağımsız-
lık da demelidir aynı solukta, yoksa hava-
da kalır. tkincisi, 'laiklik tuzağı' dedik
ya, laik cephe mutlaka antifaşist olmalı.
Kontrgerillayı, darbeci generalleri karşısı-
na almakla yükümlüdür. Ancak o şekılde
ciddiye ahnabilir. Bir de din düşmanlığına
dökülmemeli kesinlikle. Üçüncüsü bir de
Kürt halkı var, Kürt halkının bir direniş
hareketi var. Bunlar, Türkiye'den aynlmak
istemiyorlar. Aptal değiller, Türkiye ile
beraber olmak, ama demokratik bir Türki-
ye ile beraber olmak istiyorlar. Eşitlik ve
özgürlük temeh' üzerinde birlik istiyorlar.
Bizim tarihimizde bunun örneği var. 19
Mayıs'ta Mustafa Kemal, Samsun'a ini-
yor, Sovyet heyetiyle buluşuyor, onlann
desteğini sağlıyor. İlk telgrafı Diyarba-
kır'daki Kürt aşiret reislerinedir, onlann
desteğini de sağlıyor. Mustafa Kemal'i
Mustafa Kemal yapan, o andaki tarihi itti-
faklan kurabilmiş olması. Bizim tarihi-
mizde iki halkın eşitlik temeli üzerinde
gönüllü birliği yaşanmıştır. Ve biz o gele-
neğe, Kurtuluş Savaşı geleneğine dönme-
yi savunuyoruz. Şimdi tabulara uyan, ve-
yahut da emperyalizmin kanlı maşası pro-
pagandasını yapan adamın ben, ne de-
mokratlığını, ne Kemalistliğini ciddiye
alınm.
SÜRECEK
DÜZELTME
Dünkü yazımızın gırişinde, Mihri Belli'nin
"Türkiye İşçi Partisi'nde şörev yapüğı" şek-
lindeki bölüm, "197O'lı yıllarda Türkiye
Emekçi Partisi Genel Başkanhğı yapüğı" şek-
linde olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.