Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18TEMMUZ1995SAU CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Yavuz Özkan smema okuhı açıyor
CUMHUR CANBAZOĞLU
Geçen sezon Yengeç Sepeti'yle birçok
ödül sahibi olan Yavuz Ozkan. son dö-
nemde yeni fîlmi Bir Kadmın Anatomi-
si'yle gündemde. Montaj aşamasında
olan fîlm, başrolleri paylaşan Hülya Av-
şar ve Mehmet Aslantuğ'un popülarite-
sıyle manşetlerden inmiyor. Bu arada.
Özkan'ın, yerli sinema için çok önemli
bir proje sayılabilecek sinema okulu kur-
ma çabalan film kadar ses getirmiyor.
Yavuz Özkan, Taksim Sıraselviler'de
kiraladığı beş katlı bir binada kuracağı
sinema okulunda gençleri ücretsiz eğit-
meye hazırlanıyor. OlanakJar ölçüsünde
Avmpa'dan davet edilecek ustalarla yer-
li sinemacılann gençlere teorinin yanın-
da pratik eğitim de verecekleri okul son-
baharda açılacak.
- Öğrencüere verilecek eğitim progra-
mı neleri kapsayacak?
ÖZKAN- Kuracağımız, okul değil,
kurs da değil. Adı her neyse işte. Taksim
Sıraselviler'de beş katlı bir bina kirala-
dık. llk üç katı sinema atöh/esi olarak
düzenleyeceğiz. Atölyelerde, bir filmin
düşünülme aşamasından izleyici karşısı-
na çıkanlmasına kadar ne varsa hepsiy-
le ilgili çalışmalar yapılacak.
Filmin renk ve ışık kanavasımn çıka-
nlması, senaryodaki kahramanlann ana-
lizleri, fılmde calışanlann sonımlulukJa-
n, profesyonellik anlayışlan, sanatçı du-
yarlılığı. oyunculuk psikolojisi, oyuncu-
lann bir role hazırlanırken ne yapmala-
n gerektiği 'gibi\ oynamak yerine, bir
kahramanı yaratma tekniklerinden tutun
da, çekim sırasında herhangi bir mekân-
da dekorun neden 'gereken' yere kondu-
ğu gibi, saymakla bitmeyecek bilgi ûret-
meyi, aktarmayı ve yaymayı amaçlayan
bir çatı olacak.
-Kimler eğitecek öğrendfcri?
ÖZKAN- Olanaklanmız ölçüsünde,
kendi konulannda Avrupa'da en iyi olan-
lan onar günlük dersler için tstanbul'a
getırmek istiyoruz. llk elde, diyalog için
Burget, ışık için Lutic, oyunculuk ve psi-
kolojisi için Cheraut, renk için Meteta-
pulos, ulaşabileceğimiz; yol, otel. yemek
giderlerini karşılayabileceğimiz isimler.
Yine ilk elde, Türkiye'deki sanat estetik-
çilerinı, senaristleri, ritim, iç ritim ve bir
sahneyi oluşturan tüm dinamikler konu-
Yönetmen
Yavuz Ozkan,
"Binanınflk
üç katı sinema
atöryesi olarak
düzenleveceğiz
. Atölyelerde.
bir filmin
düşünülme
aşamasmdan
izleyici
karşısıııa
çıkanlmasına
kadar ne varsa
hepsiyle ilgili
çaüşmalar
vapılacak"
diyor.
(Fotoğraf:
DEVRJM
BARAN)
Y
avuz Özkan, Taksim Sıraselviler'de kiraladığı beş katlı bir binada kuracağı
sinema okulunda gençleri ücretsiz eğitmeye hazırlanıyor. Olanaklar
ölçüsünde Avmpa'dan davet edilecek ustalarla yerli sinemacılann, gençlere
teorinin yanında pratik eğitim de verecekleri okul sonbaharda açılacak.
sunda başvurabıleceğımız kişıleri sapta-
yıp onlarla dayanışmaya girmek istiyo-
ruz. Tabii bütün bu çalışmalann yapıla-
bilmesi için bir ekip oluşturmak gereki-
yor.
Özetle, binayı tutmakla iş bitmiyor.
Diyelim ki öğrenme, gelişme, yaratma
ve hayata müdahale aşkıyla, kararlılığıy-
la yanıp rutuşan insanlan nasıl bulaca-
ğız? Bir iki film setinde bulunduktan
sonra rekJam ve klip çekimiyle bol para
kazanmanın neredeyse tek hedef olarak
bellendiği bir ortamda, bilgilenmenin
uzun yolunda emek ve çaba harcamayı
sonuna kadar sürdürmek isteyenleri na-
sıl bulabileceğimızi henüz bilmiyoriLZ
- Birkaç teknik soru daha: Kaç kişi alı-
nacak okula, öğrenciler para ödeyecek
mi. pratik yapabilecekleri mekânlaroluş-
turulacak mı?
ÖZKAN- Öğrenciler hiç para ödeme-
yecek. Sürekli pratik yapacaklan atölye-
leri kuracağız. Atölyelerde ışık, kamera,
montaj ekipmanı olacak. Aynca benim
yapacağim filmlerde deneyimli set, ışık,
çevre düzeni, kamera ve reji gruplannın
yanında çalışacaklar, yaptıkJan işin kar-
şılığı ne ise ücretlerini alacaklar. Çok sa-
yıda öğrencimiz olmayacak. en fazla yır-
mi kişi seçeceğiz.
- Sürekli 'biz' diyorsunuz. Projede baş-
ka kimler yer alryor?
ÖZKAN- Bana yürekten omuz veren
arkadaşlanm var. Aynca ben, *biz' de-
yince kendimi daha iyi hissediyorum.
- Bu arada. veni fîlminiz 'Bir Kadının
Anatomisi' hangi aşamada?
ÖZKAN- Bir Kadının Anatomisi'nin
üç haftadır montajıru yapıyorum. Sanı-
nm iki ay daha sürecek çalışmalar. Ses-
lendirme, miksaj da var. Programıma gö-
re film 28 eylülde sinemalarda gösteri-
me gırecek. Düzgün bir film oldugunu
düşünüyorum. Bir kadının üç ayn statü
ve karakterdeki erkekle yaşadığı ikili
ilişkiler, birçok kişiyi kendisiyle yüzleş-
tırecek gibi gelıyor bana.
- Filmi yurtdışı festivallerinde değer-
lendirmeyi düşünüvor musunuz?
ÖZKÂN- Film Berlin'e gönderece-
ğim. Ekim ayı sonunda başlamayı plan-
ladığım Bir Erkeğin Anatomisi'ni de
Cannes'a hazırlamayı düşünüyorum. Kı-
sa vadedekı hedeflenmiz bunlar. "Yengeç
Sepeti" ise tam bir davet yagmuruna ru-
tulmuş durumda. Berlin'de Panorama bö-
lümünde gösterildikten sonra aldığı çağ-
nlar ve filme ilişkin söylenip yazılanlar
bizi hem çok mutlu etti hem umutlandır-
dı. '96 yıh hedeflenmiz arasmda, mutla-
ka bir ya da iki filmimizin başta Fransa
olmak üzere bir kaç Avrupa ülkesinde
gösterime çıkanlması olacak. Sanınm en
kolay ulaşabileceğimiz hedef bu.
- Fflme başlamadan, virtüözite gerek-
tirdiğini söylediğiniz roller için uzun sü-
re oyuncu aradınız. Bir Kadının Anato-
misi'nin başrollerindeki Hülya Avşar ve
Mehmet Aslantuğ, performanslanyla bu
virtüoziteye uiaşabildiler mi?
ÖZKAN- Oyunculanmın performan-
sından çok memnunum. Modern bir
oyunculuk anlayışı ve ntim bırliği sag-
lanabildı. Kışılik ve estetik olarak hepsi
filme yakıştılar. Aslınabakarsanız, Hül-
ya ve Mehmet'in rolleri çok zor roller-
di. Hülya modem, kendi ayaldan üze-
rinde durabilen, ama kimi zaman tökez-
leyen. duygusal, kişilikli, zaman zaman
ödünler vermenin önüne de geçemeyen
bir kahraman. Böyle bir rolün iç denge-
leri her an bozulabilir, istenmedik yerle-
re savrulabilırdi. On iki hafta boyunca ki-
mi zaman zor koşullarda çalışılmasına
karşın bu dengeleri kaçırmadı.
Mehmet'in rolü de bela bir roldü. Ro-
mantik. imajinasyonu çok geniş, yaşamı-
na fantezilerle renk katan, ama bir o ka-
dar çabuk sinırlenen. sinirlenince en ol-
madık şeyleri yapan ve hemen ardından
inanılmaz pişmanlıkJar duyan, içine ka-
panık, coşkulu, çok konuşan, sessiz, çok
modern, çok tutucu bir adamı oynadı.
Aynca Uğur Polat, Tamer Birsel, Ok-
tay Kaynarca, Berna Laçin, Cevdet An-
cıİar,tştarGökseven,Yaman, beraber ça-
lışmaktan mutluluk duyduğum oyuncu-
lar oldular.
- Bir de, fiç genç isme film yönettirme
projeniz vanü. Bu projede bir ilerleme ol-
dujnu?
ÖZKAN- Üç genç yönetmene film
yaptırmakla ilgili karanmızda hiçbir de-
ğişiklik yok. Bu yılın başında üç yönet-
menle toplantılaryaptık. Ikisiyle hikâye-
lerde fıkir birliğı sağlandı, senaryolaştı-
nlmasınakararverildı. Ben filmçekimi-
ne başlayınca bir kesinti oldu. Şimdi kal-
dığımız yerden devam edeceğiz.
6
Simple Mînds' da gîtarı seçti
KüHûr Servisi-Pepsi Yaz Ateşi
Festivali'nin ikinci gününde final
konseri ünlü tskoç grup Simple
Minds'a aynlmış durumda. Simple
Minds, müzik endüstrisinin
merkezlerinden Londra ya da
Liverpool çıkışlı olmamasına karşın
80'lerin başından bu yana piyasada
tutunmayı başarabilmiş ender
gruplardan bin.
Simple Minds'ın yaktığı ateş o
tarihten bu yana hıç sönmedı; bazen
ateş ısınmadı, ama parladığında
müzikseverlere unutulmayacak
örnekler sundu.
Kaliforniya Germs, Black Flag,
Circle Jerks, X gibi punk gruplan
dinlerken New York'tan Patti Smith
ve Talking Heads adlı güçlü isimler
gelırken lngilizler Core, New Order,
Sk>uxsie and The Banshees, Ultravas
ve Simple Mınds'la yanıt vermeyi
denedi Amerikalılara. O dönem tam
MTV'nin yayıldığı, Avrupa'da
MTV benzeri klip kanallannın
yayına geçtiği günlerdi.
Simple Minds, Bornwell, Kerr,
BurchilL, Forbes, McGee ve
McNeill'li kadrosuyla \yvet
Underground stili bir çizgi
tutturarak diğerlerinin arasmdan
sıynlmaya başlamıştı; nitelikli bir
iki kilip de grubun atıhrruna katkıda
bulunmuştu. Daha yaratıcıydılar,
doğru zamanda doğru karan
verdiler, iyi parçalar ürettiler.
llk başan hiç şûphesiz 1984 tarihli
çalışma Sparide In The Rain'le
geldi. Listebaşı olmuştu Glasgowlu
gençler. Bir yıl sonra Dont Forget
About Me ile yıne zirvedeydiler.
Ünleri okyanusu aşmıştı; Amerika
keşfetmişti grubu. Ancak Simple
Minds, suya sabuna dokunmayan
türden müzik yapanlardan değildi.
On yıl önce kalktılar, live Aid
konserine katıldılar, ardından
Uhıslararası tnsan Haklan Derneği
adına turne yaptılar. Wembley'deki
Mandela Ihry'de yine onlar vardı
sahnede. Bir ara lngiliz
Parlamentosu'nda Simple Minds'ın
kadrodan geriye sadece Jim Kerr ve
Charfie BurchiH kalmıştı.
Üç yıl süren bır suskunluk dönemi
yaşadı iki eleman. Onuncu albüm
olacak çalışmanın, yeni kuşağı
yakalarnası için farİdı tatlar
içermesi gerekiyordu.
Good News From The Next \Vortd
dinlendiğinde, köklü değişiklik
hemen fark edildi. Grubun klasik
klavyeye dayalı 'sound'u gitmiş,
yerini gitar almıştı. 1985'tenbu
yana grupla çalışan yapımcı Keith
Forsey'in yeni kuşak için iki
B
u gece Inönü'de Simple Minds,
mart ayında başladıklan Avrupa
turunun programına göre yeni
çalışmalan Good News From The
Next World'dan örnekler verecek.
"solun amigoluğu
r
'nu yaptığı
tartışıldı, grubun kulagı çekilmek
istendi.
Aldırmadılar; bir yıl sonra 1989'da
Street Fighting Years adlı çalışmada
insan haklan mücadelesi, apartheid,
çevrecilik gibi temalar vardı.
Gruptan daha ileri işler bekJenirken
1992'de Real Life adlı son derece
vasat bir albüm ürettiler. Geçmişin
mirasıyla albüm iyi sattı, ama elle
tutulur bir gelişme yoktu Simple
Minds'ta. Nedeni, grubun sürekli
değişmesindeydi. Çekirdek
formülü vardı: Moral verici, iyimser
sözler ve akustik gitann sürüklediği
daha ritrnik parçalar. Bıze göre bu
albüm de eski başanlardan çok
uzakta; ama Simple Minds'taki
toparlanmayı da göz ardı etmemeli.
Bu gece Inönü'de Simple Minds,
mart ayında başladıklan Avrupa
turunun programına göre yeni
çalışmalan Good News From The
Next World'dan örnekler verecek.
Temennimiz, geçmişten de birkaç
parçayla Simple Minds'ın görkemli
günlerini anımsatmalan.
Uikesinm anrnısamak
isteıııediği bir yazar
Kûhür Servisi-u
Unutulmak bizim ka-
derimiz". Nazileri desteklediği için çıka-
nldığı mahkemede böyle konuşan Nor-
veçli yazar Knut Hamsun. henüz unurul-
mamış olsa da. ilk kitabıy la uluslararası bir
ün kazanan, meslektaşlan tarafından dahj
olarak nitelendırilen bir insan için hiç bek-
lenmedik bir kadere sahip.
Hamsun, Tnomas Mann, Andre Gkte,
H.G. Wells gibi ustalan imrendiren bir ya-
zar. Isaac Bashevis Singer'e göre, o, yir-
minci yüzyıl modern romanının kurucusu.
Norveç'te ise onun izine rastlamanız ol-
dukça zor. Örneğin, bir ayakkabı ta- mir-
cisinin çıraklığını yaptığı ve ilk eserlerin-
den bazılannı yazdığı kasaba olan Bo-
dö'de, yeni alışveriş merkezinin önündeki
heykel ona değil, 17. yüzyılda yaşamış bir
şaireait.
Hamsun'un biyografısini hazırlayan
Robert Ferguson'a göre, doğduğu Lom,
büyü- düğü ve ismini aldığı Hamsund'da-
ki küçük müzeler ve üzerinde bina bile ol-
mayan bir cadde dışında onu anımsatacak
bir şey yok.
Bir Norveç'liyle onun hakkmda konuş-
manız ise olanaksız. Gençler okumazken,
yaşlılar ismini duymaktan bile hoşlanmı-
yor. Onu sadece, lngilizler'den nefret eden,
Hitler'e sempati duyan ve Norveç'in Na-
zi kopyası partisi Nasjonal Samling' i des-
tekleyen bir insan olarak anımsıyorlar. 2.
Dünya Savaşı sonrası, yargılanıp, politik
kahramanlanmn yol açtığı zarara karşıhk
ağır bir tazminat öde- meye mahkum edil-
diğinde kendisini şöyle tanımlıyorda "Ya-
zar olarak ölüyüm arük."
Neyse kı Hamsun. siyasal düşünceleri-
ni anlatmak için gazeteciliği kullanmış ve
kitaplannı okunmaz hale getirmemiştir.
1920 yılında ona Nobel Odülü kazandı-
ran
tt
Growth OfThe Sofl"( 1917) kitabını
1943'te "tnsanhk ve Avrupa davası" için
yaptıklanna teşekkür etmek için Goeb-
beİs'e göndermiştir.
îngiltere'de tekrarbaskısı yapılan bu ki-
tap, toprak ve tanma övgü ve sanayileşme-
ye, "geHşme"ye güçlü birprotesto içeriyor.
Geçmişi olmayan adam teması- nın sık sık
kullanıldığı bu romanda, lzak'ın Nor-
veç'in vahşi bölgelerine gelişi ve burada
topraktan yeni bir hayat kurmaya çalışan
insanlarla karşılaşması anla- tılıyor. Bu
mistik hatta mitolojik atmosfer, Ham-
sun'un enerjik ilginç anlaümıy- la canJa-
nıyor.
Kitap, yöntem ve anlaöm açısmdan Aç-
Iık'tan farklı olmakJa birlikte onun ürizmi-
ni ve psikolojik derinliğini sürdürüyor.
Ingilizceye yeni çevrilen "Dreamers"
ise daha sade kurguya ve konuya sahip kı-
sa bir roman.
Tiyatro yazarlannın
Yücel Erten'e cevabı (2)
Kültür Servisi - Sayın Yücel Erten
"Sanat Üretiminde Srvasetsiztik" ana
başlıklı yazısında, yazarlann genel
müdür atamasmda etkili olmak
istediklerini vurgulayarak " „ baa
derneklerin ya da kimi yazarlann,
Devlet Tryatrolan üzerindekj
'Oyunlanmızı en çok oynayan genel
müdür en iyi genel müdürdür'
şeklindeki vesayeti lonlmayacaktır''
diyor. Biz tiyatro ve TV Yazarlan
Derneği olarak Sayın Erten'in hem
derneğimize hem de yöneticilerimize
karşı, öfkeye varan kızgınlığını
bilıyoruz. Biz ilke olarak, seçimle
genel müdür tayininin, riyatro adına
bazı sakıncaian da beraberinde
getireceği düşüncesindeyiz. Bunu
kamuoyunda tartışma konusu
yapmadık. Konudan uzak durduk.
Özellikle, bir seçim söz konusu
olunca, öncelikle seçme ve seçilme
niteliklennin belirlenip duyuruhnası
gerekir. Kimler ne şekilde oy kullanır,
seçim nasıl yapılır, adaylar hangi
yollarla kendilerini tanıtır. Bunlann
hiçbiri yapılmadan. yasası, tüzüğü
belli olmadan, adeta oldubitti halınde
yapılan bir genel müdür belirleme
seçimı, saglıldı bir seçim olmazdı,
Nitekim olmadı da. Zaran, tiyatro
yazarlannın eserlerinin seçımine,
seçilenlerin sahnelenmesine kadar
uzanan huzursuzluldar oldu, klikler
oluştu.
Devlet Tiyatrolan'na genel müdür,
yani genel sanat yönetmeni
seçilirken, yer göstericiden büro
hizmetlilerine, ulaşım birimlerinde
çalışanlardan en uçtaki elemana kadar
herkes mi oya katılmalı, yoksa
sanatçılardan mı oluşmalı seçmen
kitlesi? Bir de hangi gelişmiş ya da
gelişmemiş ülkelerin benzeri
tiyatrolannda bu sistemin örneğı var,
ne sonuçlar vermiştir? üzerinde
tartışılmalıydı. Devlet Tıyatrolan
yasasmda, yeni bir değişik yasa
taslağı hazırlanıp bakanlığa
verildiğini Sayın Erten'in
yazılanndan öğrendik. Sayın Erten,
orada diyor ki: "Bu tasiak ilgili meslek
kuruluşlanna da gönderflip görüşleri
alındı.'* Belkı başka kuruluşlara
göndenldi ama, bizim Tiyatro ve TV
Yazarlan Derneği'ne gönderilmedi.
Elbette, gönderilseydi, yapıcı
biçimde, düşüncelenmizi bildirirdik.
Çünkü Tiyatro ve TV Yazarlan
Derneği her fırsatta şunu tekrarlıyor:
Biz, tiyatro bütunü içinde, yazan,
yönetmeni, eleştirmeni, seyircisi ve
bütün tiyatro emekçisi ile
bütünleşmek istiyoruz. Sevgiye,
hoşgörüye, karşıhklı hak ve görevlere
saygılı bir işbirliği inancındayız.
Zaman zaman, bazı yöneticilerle,
özellikle Sayın Yücel Erten'le fıkir
aynlığına düşmüş, bazı uygulamalan
eleştirmiş olabihnz. Bunlar fikir
özgürlüğünün, tiyatro sanatının
gıdasıdır. Bu düşünce ve duygularla,
Sayın Erten'e, genel müdür
olduğunda bizzat demeğımizin
başkanı tarafından Uludağ'daki bir
toplantıda, "Derneğiıniz üyeleriyie siz
ve arkadaşlarunz bir araya geleUm,
sorunlannıızı tartışaJım. Turk
riyatrosu için yararb çözümler
bulalım" çağnsı yapılmış. ama bu
çağnya uyulmamıştır. Amacımız, her
yönüyle Türk tiyatrosuna hizmet
olduğuna göre, biz nasıl yönetımlerin
-kim başa geçerse geçsin- haklanna
saygı duyuyorsak, onlar da bizim
yazarlık haklanmıza saygılı
olmalıdırlar. Tiyatro yazarlan da,
tiyatro yöneticileri \« sanatçılan
kadar ulusal tıyatroda hak
sahibıdırler.
ALINTILAR
TAHSİN YÜCEL
Nereden Nereye
Arnold Schönberg, Keman Konçertosu'nu be-
ğenip güvendıği bır kemancı için bestelemiş, ama
adam, şöyle bir gözden geçirdikten sonra, "Çala-
mam!" deyip geri vermiş yaprtı, "Bu iş altı parmaklı
bir kemancı ister!" Schönberg kızmamış, tartışmaya
da kalkmamış, "Bekleyebilirim", demiş yalnızca. Şa-
kaysa hiç diyecek yok. Değilse, bu dinginlik, bu iyim-
serlik, bu gelecek inancı karştsında hayranlık duyma-
mak elde değil. Insanlar 1936 yılında bu denli dingin
olabiliyortardı demek! Her şeyin suyu mı çıktı, yoksa
biz mi dinozorlaştık nedir, değil kendi edimlerimize
ilişkin olumsuz yargılar, yaşam boyu bir kez olsun kar-
şılaşmadığımız insanlann davranışlan bile bizi benli-
ğimizin en derin yerinden yaralar oldu, zaman zaman
hiç işlemediğımiz günahlann acısıyla kıvranıyoruz.
Ama bir dostumda gerçek bir hastalık olup çakmış bu
duyarlık. Geçen gün kendisini görmeye gittim. Bun-
ca olup bitenlerden sonra, Mustafa Balbay'ın "nö-
betçi bakanlık" dediği görevlere gelen güvenilir kişi-
lerin her şeye karşın koltuğu seçmış olmalan, kafa-
sını allak bullak ediyor; bu işte uzaktan yakından hiç
mi hiç payı bulunmamasına karşın, kendi kendinden,
kendi kişiliğinden, kendi inancından, kendi değerin-
den, kendi tutarlıhğından kuşkuya düştüğünü söylü-
yor, "Korkanm, çok ucuz bir adamım ben!" diye yı-
neleyip duruyordu.
"Bu kadan da fazla!" dedim. "Başkalannın yaptık-
lanndan sana ne?"
"Sana ne! Sana ne!" diye yineledi. Bu uyanyı ço-
cukluğundan beri çok işittiğini, "Herkoyun kendiba-
cağından asılır" sözünün de kendisine sık sık yönel-
tildiğini, ama mezbahaya girdiğimizde her biri kendi
bacağından asılmış koyunlan, her biri kendi bacağın-
dan asılmış olmasına karşın, birbirinden ayıramaya-
cağımızı ekledi.
"Abartıyorsun", dedim.
Abartmadığını, tam tersine, güncel olaylardan kaç-
maya, elinden geldığınce kendini bunlardan yalıtla-
maya çalıştığını söyledi. Bir de örnek verdi: lletişim
evrenimizin yıldız düşünmenlerinden birınin "Tağ-
kan'sız biğ Tüğkiye düşünemiyoğum!"ded\ğir\\ du-
yunca, şimdi de sırtına böylesine tepingen bir çocuk
binmesin diye, var gücüyle çok uzağa (ta Fransa'ya)
ve çok eskiye (XIX. yüzyıl sonlanna) atmıştı kendini:
Sabah akşam Aristide Bruant dinliyordu. Nereden
nereye!
Aristide Bruant, ülkesinde bugün de oldukça ünlü
bir kişi, ama bu ün, hem küçulmüş hem de biraz de-
ğişmiş durumda. Birzamanlar, 1880'lerde, kendi ya-
zıp söylediği şarkılarla ortalığı kınp geçirirken bugün
kendisinden, dostu Toulouse-Lautrec'in, elinden
çıkmış birkaç görüntü, bir de artık başkalannca söy-
lenen beş on şarkı kalmış görünüyor. Görüntüler sı-
kı görüntüler doğrusu, geniş kenarlı kara şapkası,
kara pelerini, kara eldivenı, kırmızı atkısı ve dünyaya
meydan okuyan bakışıyla bır güçlülük ve canlılık im-
gesi gibi duruyor. Şarkıları da günümüzün en seçkin
şarktcılan, Marc Ogeret, Monique Morelli ve Yves
Montand'ın sesiyle ulaşıyor bıze. Ama söylediğim gi-
bi gerek resimleri, gerek ünlü şarkıcılann söylediği
şarkılan, yaklaşık yinmi yıl süresince, halk kökenli ve
halktan yana şarkılanyla kitleleri büyülemiş, zengin
olup Le Miriiton'un patronu durumuna gefrniş bu es-
ki işçiyi fazlasıyla indirgenmış olarak yansıtıyor bize.
Öyleya, günümüzün şarkıcılan yüzde doksan dokuz,
hep aynı kalıptan çıkmış izlenimini veren şarkılannı
söylüyorlar Bruant'ın: Genellikle şarkıya adını veren
bir semt (Belleville, Montmartre, Poissy, La Bastille,
La Villette, vb.), hep halk kökenli, hep çok güzel ve
çok yoksul bir genç kız ya da delikanlı, bir de Mar-
got'yu hüngür hüngür ağlatacak türden bir öykü: Kal-
dınm, cinayet ya da zindan.
Bunlan düşündüm, biraz şaşırdım:
"Peki, o değişmez öykülerden sıkılmıyormusun?"
dedim.
"Hayır, sıkılmıyorum" dedi. "Ben Bruant'ı kendi
sesinden dinliyorum."
Biliyordum, Bruant kendi sesinden de dinlenebilir-
di: Azıcık nezleli, ama gür mü gür, canlı mı canlı, içli
mi içli, apaş mı apaş bir erkek sesi, 1910 dolayı 78'lik-
lerinin zorlu hışırtıları arasmda, ikişer buçuk dakika-
lık acıklı öyküler anlatırdı. Ama bunlann arasmda baş-
ka türiü şarkılar da vardı: Toplumsal kavga şarkılan
ya da ilk andıklanmıza hiç benzemeyen, güldürü-
şarkılar.
"Ben şu sıralarda en çok Meunier'yi dinliyorum",
dedi. "Meunier, Meunier, tu es cocu'yü."
Bruant'ın bu şarkısını bilmiyordum.
°Bir de ben dinleyeyim!" dedim.
Dinletti: Hışırtılararasmdan çıkarabildiğim kadany-
la bırileri, hiçbir ayrıntıyı esirgemeden, değırmenci-
nin birine kansının kendisini nasıl boynuzladığını an-
latıp "Değirmenci, değirmenci, sen boynuziunun te-
kisin" diye yineliyor, kahkahalar duyuluyor, sonra bir
başka yerden, çok daha gür bir ses yükselryordu:
"Hepimiz boynuzlu olduğumuza göre, değirmenci
neden boynuzlu olmayacakmış ki!"
"Bir daha dinleyelim mi?" dedi.
"Hayır, çok cızırtılı"', dedim: "Insanın yûreğini çizi-
yor."
KÛPIS Altm Mullon Karikatür
Yarışması sonuçlandı
MAGOSA (UBA) - Kıbns Karikatürcüler Derneği ile
Magosa Belediyesi tarafından ortaklaşa düzenlenen
Altm Muflon Yanşması sonuçlandı. Altın Muflon
dalında Doğan Arslan, Gümüş Muflon dalında
Abdülkadir Uslu. Bronz Muflon dalında ise Cemal
Tunceri ödüle layık görüldüler. Yanşmada başan
ödüllerine , Mehmet Arslan, Mustafa Tozaki, Mehmet
Ulubatlı, mansiyon ödüllenne Semiramis Aydınlık,
Aşkın Ayrancıoğlu, Celal Denız ve Serhat Gazioğlu,
teşvik ödüllerine de Mustafa llen, Arif Albayrak,
Ümit Yiğit, Sevdakar Çelik, Ahmet Aykanat ve
Bülent Okutan layık görüldüler. Yanşmada aynca,
Türkiye Karikatürcüler Derneği özel ödülü Sezer
Odabaşoğlu'na, Kıbns K.arikatürcüler Derneği özel
ödülü Figen Özmen'e, Berlin Ezgi Kültür ve Sanat
Dergisi teşvik ödülü Murteza Albayrak'a, Akrep
Karikatür gazetesi özel ödülü Sönmez Yanardağ'a
verildi. Kıbns mızah kültürüne emeği geçen ve bu
konuda eser üreten Altm Muflon ödülünün de Kıbnslı
Kutlu Adah'ya verilmesi kararlaştınldı.
Kftapsever için kooperattf
ADANA (UBA) - Okuma alışkanhğı yaratmak ve
okurun çok sayıda kitaba ulaşabilmesıni sağlamak
isteyen kitapseverler bu amaçla "Ada Kitap, Kırtasiye,
ve Sanat Ürünleri Tüketim Kooperatifi"ni kurdular.
Kasım Avcıoğlu ve Ülkü Ekiz öncülüğündeki bir grup
tarafından kurulan kooperatif çok sayıda yayınevine
ulaşarak indirimli ve taksitli satış olanaklannın
sağlanması ile kitap okumanın yaygmlaştınlmasını
hedefliyor. Kooperatif insanlan sanata ve kitaba
yöneltmek için söyleşiler, paneller, sergiler, konser ve
film göstenmleri de düzenleyecek.