02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18TEMMUZ1995SAU CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Yavuz Özkan smema okuhı açıyor CUMHUR CANBAZOĞLU Geçen sezon Yengeç Sepeti'yle birçok ödül sahibi olan Yavuz Ozkan. son dö- nemde yeni fîlmi Bir Kadmın Anatomi- si'yle gündemde. Montaj aşamasında olan fîlm, başrolleri paylaşan Hülya Av- şar ve Mehmet Aslantuğ'un popülarite- sıyle manşetlerden inmiyor. Bu arada. Özkan'ın, yerli sinema için çok önemli bir proje sayılabilecek sinema okulu kur- ma çabalan film kadar ses getirmiyor. Yavuz Özkan, Taksim Sıraselviler'de kiraladığı beş katlı bir binada kuracağı sinema okulunda gençleri ücretsiz eğit- meye hazırlanıyor. OlanakJar ölçüsünde Avmpa'dan davet edilecek ustalarla yer- li sinemacılann gençlere teorinin yanın- da pratik eğitim de verecekleri okul son- baharda açılacak. - Öğrencüere verilecek eğitim progra- mı neleri kapsayacak? ÖZKAN- Kuracağımız, okul değil, kurs da değil. Adı her neyse işte. Taksim Sıraselviler'de beş katlı bir bina kirala- dık. llk üç katı sinema atöh/esi olarak düzenleyeceğiz. Atölyelerde, bir filmin düşünülme aşamasından izleyici karşısı- na çıkanlmasına kadar ne varsa hepsiy- le ilgili çalışmalar yapılacak. Filmin renk ve ışık kanavasımn çıka- nlması, senaryodaki kahramanlann ana- lizleri, fılmde calışanlann sonımlulukJa- n, profesyonellik anlayışlan, sanatçı du- yarlılığı. oyunculuk psikolojisi, oyuncu- lann bir role hazırlanırken ne yapmala- n gerektiği 'gibi\ oynamak yerine, bir kahramanı yaratma tekniklerinden tutun da, çekim sırasında herhangi bir mekân- da dekorun neden 'gereken' yere kondu- ğu gibi, saymakla bitmeyecek bilgi ûret- meyi, aktarmayı ve yaymayı amaçlayan bir çatı olacak. -Kimler eğitecek öğrendfcri? ÖZKAN- Olanaklanmız ölçüsünde, kendi konulannda Avrupa'da en iyi olan- lan onar günlük dersler için tstanbul'a getırmek istiyoruz. llk elde, diyalog için Burget, ışık için Lutic, oyunculuk ve psi- kolojisi için Cheraut, renk için Meteta- pulos, ulaşabileceğimiz; yol, otel. yemek giderlerini karşılayabileceğimiz isimler. Yine ilk elde, Türkiye'deki sanat estetik- çilerinı, senaristleri, ritim, iç ritim ve bir sahneyi oluşturan tüm dinamikler konu- Yönetmen Yavuz Ozkan, "Binanınflk üç katı sinema atöryesi olarak düzenleveceğiz . Atölyelerde. bir filmin düşünülme aşamasmdan izleyici karşısıııa çıkanlmasına kadar ne varsa hepsiyle ilgili çaüşmalar vapılacak" diyor. (Fotoğraf: DEVRJM BARAN) Y avuz Özkan, Taksim Sıraselviler'de kiraladığı beş katlı bir binada kuracağı sinema okulunda gençleri ücretsiz eğitmeye hazırlanıyor. Olanaklar ölçüsünde Avmpa'dan davet edilecek ustalarla yerli sinemacılann, gençlere teorinin yanında pratik eğitim de verecekleri okul sonbaharda açılacak. sunda başvurabıleceğımız kişıleri sapta- yıp onlarla dayanışmaya girmek istiyo- ruz. Tabii bütün bu çalışmalann yapıla- bilmesi için bir ekip oluşturmak gereki- yor. Özetle, binayı tutmakla iş bitmiyor. Diyelim ki öğrenme, gelişme, yaratma ve hayata müdahale aşkıyla, kararlılığıy- la yanıp rutuşan insanlan nasıl bulaca- ğız? Bir iki film setinde bulunduktan sonra rekJam ve klip çekimiyle bol para kazanmanın neredeyse tek hedef olarak bellendiği bir ortamda, bilgilenmenin uzun yolunda emek ve çaba harcamayı sonuna kadar sürdürmek isteyenleri na- sıl bulabileceğimızi henüz bilmiyoriLZ - Birkaç teknik soru daha: Kaç kişi alı- nacak okula, öğrenciler para ödeyecek mi. pratik yapabilecekleri mekânlaroluş- turulacak mı? ÖZKAN- Öğrenciler hiç para ödeme- yecek. Sürekli pratik yapacaklan atölye- leri kuracağız. Atölyelerde ışık, kamera, montaj ekipmanı olacak. Aynca benim yapacağim filmlerde deneyimli set, ışık, çevre düzeni, kamera ve reji gruplannın yanında çalışacaklar, yaptıkJan işin kar- şılığı ne ise ücretlerini alacaklar. Çok sa- yıda öğrencimiz olmayacak. en fazla yır- mi kişi seçeceğiz. - Sürekli 'biz' diyorsunuz. Projede baş- ka kimler yer alryor? ÖZKAN- Bana yürekten omuz veren arkadaşlanm var. Aynca ben, *biz' de- yince kendimi daha iyi hissediyorum. - Bu arada. veni fîlminiz 'Bir Kadının Anatomisi' hangi aşamada? ÖZKAN- Bir Kadının Anatomisi'nin üç haftadır montajıru yapıyorum. Sanı- nm iki ay daha sürecek çalışmalar. Ses- lendirme, miksaj da var. Programıma gö- re film 28 eylülde sinemalarda gösteri- me gırecek. Düzgün bir film oldugunu düşünüyorum. Bir kadının üç ayn statü ve karakterdeki erkekle yaşadığı ikili ilişkiler, birçok kişiyi kendisiyle yüzleş- tırecek gibi gelıyor bana. - Filmi yurtdışı festivallerinde değer- lendirmeyi düşünüvor musunuz? ÖZKÂN- Film Berlin'e gönderece- ğim. Ekim ayı sonunda başlamayı plan- ladığım Bir Erkeğin Anatomisi'ni de Cannes'a hazırlamayı düşünüyorum. Kı- sa vadedekı hedeflenmiz bunlar. "Yengeç Sepeti" ise tam bir davet yagmuruna ru- tulmuş durumda. Berlin'de Panorama bö- lümünde gösterildikten sonra aldığı çağ- nlar ve filme ilişkin söylenip yazılanlar bizi hem çok mutlu etti hem umutlandır- dı. '96 yıh hedeflenmiz arasmda, mutla- ka bir ya da iki filmimizin başta Fransa olmak üzere bir kaç Avrupa ülkesinde gösterime çıkanlması olacak. Sanınm en kolay ulaşabileceğimiz hedef bu. - Fflme başlamadan, virtüözite gerek- tirdiğini söylediğiniz roller için uzun sü- re oyuncu aradınız. Bir Kadının Anato- misi'nin başrollerindeki Hülya Avşar ve Mehmet Aslantuğ, performanslanyla bu virtüoziteye uiaşabildiler mi? ÖZKAN- Oyunculanmın performan- sından çok memnunum. Modern bir oyunculuk anlayışı ve ntim bırliği sag- lanabildı. Kışılik ve estetik olarak hepsi filme yakıştılar. Aslınabakarsanız, Hül- ya ve Mehmet'in rolleri çok zor roller- di. Hülya modem, kendi ayaldan üze- rinde durabilen, ama kimi zaman tökez- leyen. duygusal, kişilikli, zaman zaman ödünler vermenin önüne de geçemeyen bir kahraman. Böyle bir rolün iç denge- leri her an bozulabilir, istenmedik yerle- re savrulabilırdi. On iki hafta boyunca ki- mi zaman zor koşullarda çalışılmasına karşın bu dengeleri kaçırmadı. Mehmet'in rolü de bela bir roldü. Ro- mantik. imajinasyonu çok geniş, yaşamı- na fantezilerle renk katan, ama bir o ka- dar çabuk sinırlenen. sinirlenince en ol- madık şeyleri yapan ve hemen ardından inanılmaz pişmanlıkJar duyan, içine ka- panık, coşkulu, çok konuşan, sessiz, çok modern, çok tutucu bir adamı oynadı. Aynca Uğur Polat, Tamer Birsel, Ok- tay Kaynarca, Berna Laçin, Cevdet An- cıİar,tştarGökseven,Yaman, beraber ça- lışmaktan mutluluk duyduğum oyuncu- lar oldular. - Bir de, fiç genç isme film yönettirme projeniz vanü. Bu projede bir ilerleme ol- dujnu? ÖZKAN- Üç genç yönetmene film yaptırmakla ilgili karanmızda hiçbir de- ğişiklik yok. Bu yılın başında üç yönet- menle toplantılaryaptık. Ikisiyle hikâye- lerde fıkir birliğı sağlandı, senaryolaştı- nlmasınakararverildı. Ben filmçekimi- ne başlayınca bir kesinti oldu. Şimdi kal- dığımız yerden devam edeceğiz. 6 Simple Mînds' da gîtarı seçti KüHûr Servisi-Pepsi Yaz Ateşi Festivali'nin ikinci gününde final konseri ünlü tskoç grup Simple Minds'a aynlmış durumda. Simple Minds, müzik endüstrisinin merkezlerinden Londra ya da Liverpool çıkışlı olmamasına karşın 80'lerin başından bu yana piyasada tutunmayı başarabilmiş ender gruplardan bin. Simple Minds'ın yaktığı ateş o tarihten bu yana hıç sönmedı; bazen ateş ısınmadı, ama parladığında müzikseverlere unutulmayacak örnekler sundu. Kaliforniya Germs, Black Flag, Circle Jerks, X gibi punk gruplan dinlerken New York'tan Patti Smith ve Talking Heads adlı güçlü isimler gelırken lngilizler Core, New Order, Sk>uxsie and The Banshees, Ultravas ve Simple Mınds'la yanıt vermeyi denedi Amerikalılara. O dönem tam MTV'nin yayıldığı, Avrupa'da MTV benzeri klip kanallannın yayına geçtiği günlerdi. Simple Minds, Bornwell, Kerr, BurchilL, Forbes, McGee ve McNeill'li kadrosuyla \yvet Underground stili bir çizgi tutturarak diğerlerinin arasmdan sıynlmaya başlamıştı; nitelikli bir iki kilip de grubun atıhrruna katkıda bulunmuştu. Daha yaratıcıydılar, doğru zamanda doğru karan verdiler, iyi parçalar ürettiler. llk başan hiç şûphesiz 1984 tarihli çalışma Sparide In The Rain'le geldi. Listebaşı olmuştu Glasgowlu gençler. Bir yıl sonra Dont Forget About Me ile yıne zirvedeydiler. Ünleri okyanusu aşmıştı; Amerika keşfetmişti grubu. Ancak Simple Minds, suya sabuna dokunmayan türden müzik yapanlardan değildi. On yıl önce kalktılar, live Aid konserine katıldılar, ardından Uhıslararası tnsan Haklan Derneği adına turne yaptılar. Wembley'deki Mandela Ihry'de yine onlar vardı sahnede. Bir ara lngiliz Parlamentosu'nda Simple Minds'ın kadrodan geriye sadece Jim Kerr ve Charfie BurchiH kalmıştı. Üç yıl süren bır suskunluk dönemi yaşadı iki eleman. Onuncu albüm olacak çalışmanın, yeni kuşağı yakalarnası için farİdı tatlar içermesi gerekiyordu. Good News From The Next \Vortd dinlendiğinde, köklü değişiklik hemen fark edildi. Grubun klasik klavyeye dayalı 'sound'u gitmiş, yerini gitar almıştı. 1985'tenbu yana grupla çalışan yapımcı Keith Forsey'in yeni kuşak için iki B u gece Inönü'de Simple Minds, mart ayında başladıklan Avrupa turunun programına göre yeni çalışmalan Good News From The Next World'dan örnekler verecek. "solun amigoluğu r 'nu yaptığı tartışıldı, grubun kulagı çekilmek istendi. Aldırmadılar; bir yıl sonra 1989'da Street Fighting Years adlı çalışmada insan haklan mücadelesi, apartheid, çevrecilik gibi temalar vardı. Gruptan daha ileri işler bekJenirken 1992'de Real Life adlı son derece vasat bir albüm ürettiler. Geçmişin mirasıyla albüm iyi sattı, ama elle tutulur bir gelişme yoktu Simple Minds'ta. Nedeni, grubun sürekli değişmesindeydi. Çekirdek formülü vardı: Moral verici, iyimser sözler ve akustik gitann sürüklediği daha ritrnik parçalar. Bıze göre bu albüm de eski başanlardan çok uzakta; ama Simple Minds'taki toparlanmayı da göz ardı etmemeli. Bu gece Inönü'de Simple Minds, mart ayında başladıklan Avrupa turunun programına göre yeni çalışmalan Good News From The Next World'dan örnekler verecek. Temennimiz, geçmişten de birkaç parçayla Simple Minds'ın görkemli günlerini anımsatmalan. Uikesinm anrnısamak isteıııediği bir yazar Kûhür Servisi-u Unutulmak bizim ka- derimiz". Nazileri desteklediği için çıka- nldığı mahkemede böyle konuşan Nor- veçli yazar Knut Hamsun. henüz unurul- mamış olsa da. ilk kitabıy la uluslararası bir ün kazanan, meslektaşlan tarafından dahj olarak nitelendırilen bir insan için hiç bek- lenmedik bir kadere sahip. Hamsun, Tnomas Mann, Andre Gkte, H.G. Wells gibi ustalan imrendiren bir ya- zar. Isaac Bashevis Singer'e göre, o, yir- minci yüzyıl modern romanının kurucusu. Norveç'te ise onun izine rastlamanız ol- dukça zor. Örneğin, bir ayakkabı ta- mir- cisinin çıraklığını yaptığı ve ilk eserlerin- den bazılannı yazdığı kasaba olan Bo- dö'de, yeni alışveriş merkezinin önündeki heykel ona değil, 17. yüzyılda yaşamış bir şaireait. Hamsun'un biyografısini hazırlayan Robert Ferguson'a göre, doğduğu Lom, büyü- düğü ve ismini aldığı Hamsund'da- ki küçük müzeler ve üzerinde bina bile ol- mayan bir cadde dışında onu anımsatacak bir şey yok. Bir Norveç'liyle onun hakkmda konuş- manız ise olanaksız. Gençler okumazken, yaşlılar ismini duymaktan bile hoşlanmı- yor. Onu sadece, lngilizler'den nefret eden, Hitler'e sempati duyan ve Norveç'in Na- zi kopyası partisi Nasjonal Samling' i des- tekleyen bir insan olarak anımsıyorlar. 2. Dünya Savaşı sonrası, yargılanıp, politik kahramanlanmn yol açtığı zarara karşıhk ağır bir tazminat öde- meye mahkum edil- diğinde kendisini şöyle tanımlıyorda "Ya- zar olarak ölüyüm arük." Neyse kı Hamsun. siyasal düşünceleri- ni anlatmak için gazeteciliği kullanmış ve kitaplannı okunmaz hale getirmemiştir. 1920 yılında ona Nobel Odülü kazandı- ran tt Growth OfThe Sofl"( 1917) kitabını 1943'te "tnsanhk ve Avrupa davası" için yaptıklanna teşekkür etmek için Goeb- beİs'e göndermiştir. îngiltere'de tekrarbaskısı yapılan bu ki- tap, toprak ve tanma övgü ve sanayileşme- ye, "geHşme"ye güçlü birprotesto içeriyor. Geçmişi olmayan adam teması- nın sık sık kullanıldığı bu romanda, lzak'ın Nor- veç'in vahşi bölgelerine gelişi ve burada topraktan yeni bir hayat kurmaya çalışan insanlarla karşılaşması anla- tılıyor. Bu mistik hatta mitolojik atmosfer, Ham- sun'un enerjik ilginç anlaümıy- la canJa- nıyor. Kitap, yöntem ve anlaöm açısmdan Aç- Iık'tan farklı olmakJa birlikte onun ürizmi- ni ve psikolojik derinliğini sürdürüyor. Ingilizceye yeni çevrilen "Dreamers" ise daha sade kurguya ve konuya sahip kı- sa bir roman. Tiyatro yazarlannın Yücel Erten'e cevabı (2) Kültür Servisi - Sayın Yücel Erten "Sanat Üretiminde Srvasetsiztik" ana başlıklı yazısında, yazarlann genel müdür atamasmda etkili olmak istediklerini vurgulayarak " „ baa derneklerin ya da kimi yazarlann, Devlet Tryatrolan üzerindekj 'Oyunlanmızı en çok oynayan genel müdür en iyi genel müdürdür' şeklindeki vesayeti lonlmayacaktır'' diyor. Biz tiyatro ve TV Yazarlan Derneği olarak Sayın Erten'in hem derneğimize hem de yöneticilerimize karşı, öfkeye varan kızgınlığını bilıyoruz. Biz ilke olarak, seçimle genel müdür tayininin, riyatro adına bazı sakıncaian da beraberinde getireceği düşüncesindeyiz. Bunu kamuoyunda tartışma konusu yapmadık. Konudan uzak durduk. Özellikle, bir seçim söz konusu olunca, öncelikle seçme ve seçilme niteliklennin belirlenip duyuruhnası gerekir. Kimler ne şekilde oy kullanır, seçim nasıl yapılır, adaylar hangi yollarla kendilerini tanıtır. Bunlann hiçbiri yapılmadan. yasası, tüzüğü belli olmadan, adeta oldubitti halınde yapılan bir genel müdür belirleme seçimı, saglıldı bir seçim olmazdı, Nitekim olmadı da. Zaran, tiyatro yazarlannın eserlerinin seçımine, seçilenlerin sahnelenmesine kadar uzanan huzursuzluldar oldu, klikler oluştu. Devlet Tiyatrolan'na genel müdür, yani genel sanat yönetmeni seçilirken, yer göstericiden büro hizmetlilerine, ulaşım birimlerinde çalışanlardan en uçtaki elemana kadar herkes mi oya katılmalı, yoksa sanatçılardan mı oluşmalı seçmen kitlesi? Bir de hangi gelişmiş ya da gelişmemiş ülkelerin benzeri tiyatrolannda bu sistemin örneğı var, ne sonuçlar vermiştir? üzerinde tartışılmalıydı. Devlet Tıyatrolan yasasmda, yeni bir değişik yasa taslağı hazırlanıp bakanlığa verildiğini Sayın Erten'in yazılanndan öğrendik. Sayın Erten, orada diyor ki: "Bu tasiak ilgili meslek kuruluşlanna da gönderflip görüşleri alındı.'* Belkı başka kuruluşlara göndenldi ama, bizim Tiyatro ve TV Yazarlan Derneği'ne gönderilmedi. Elbette, gönderilseydi, yapıcı biçimde, düşüncelenmizi bildirirdik. Çünkü Tiyatro ve TV Yazarlan Derneği her fırsatta şunu tekrarlıyor: Biz, tiyatro bütunü içinde, yazan, yönetmeni, eleştirmeni, seyircisi ve bütün tiyatro emekçisi ile bütünleşmek istiyoruz. Sevgiye, hoşgörüye, karşıhklı hak ve görevlere saygılı bir işbirliği inancındayız. Zaman zaman, bazı yöneticilerle, özellikle Sayın Yücel Erten'le fıkir aynlığına düşmüş, bazı uygulamalan eleştirmiş olabihnz. Bunlar fikir özgürlüğünün, tiyatro sanatının gıdasıdır. Bu düşünce ve duygularla, Sayın Erten'e, genel müdür olduğunda bizzat demeğımizin başkanı tarafından Uludağ'daki bir toplantıda, "Derneğiıniz üyeleriyie siz ve arkadaşlarunz bir araya geleUm, sorunlannıızı tartışaJım. Turk riyatrosu için yararb çözümler bulalım" çağnsı yapılmış. ama bu çağnya uyulmamıştır. Amacımız, her yönüyle Türk tiyatrosuna hizmet olduğuna göre, biz nasıl yönetımlerin -kim başa geçerse geçsin- haklanna saygı duyuyorsak, onlar da bizim yazarlık haklanmıza saygılı olmalıdırlar. Tiyatro yazarlan da, tiyatro yöneticileri \« sanatçılan kadar ulusal tıyatroda hak sahibıdırler. ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Nereden Nereye Arnold Schönberg, Keman Konçertosu'nu be- ğenip güvendıği bır kemancı için bestelemiş, ama adam, şöyle bir gözden geçirdikten sonra, "Çala- mam!" deyip geri vermiş yaprtı, "Bu iş altı parmaklı bir kemancı ister!" Schönberg kızmamış, tartışmaya da kalkmamış, "Bekleyebilirim", demiş yalnızca. Şa- kaysa hiç diyecek yok. Değilse, bu dinginlik, bu iyim- serlik, bu gelecek inancı karştsında hayranlık duyma- mak elde değil. Insanlar 1936 yılında bu denli dingin olabiliyortardı demek! Her şeyin suyu mı çıktı, yoksa biz mi dinozorlaştık nedir, değil kendi edimlerimize ilişkin olumsuz yargılar, yaşam boyu bir kez olsun kar- şılaşmadığımız insanlann davranışlan bile bizi benli- ğimizin en derin yerinden yaralar oldu, zaman zaman hiç işlemediğımiz günahlann acısıyla kıvranıyoruz. Ama bir dostumda gerçek bir hastalık olup çakmış bu duyarlık. Geçen gün kendisini görmeye gittim. Bun- ca olup bitenlerden sonra, Mustafa Balbay'ın "nö- betçi bakanlık" dediği görevlere gelen güvenilir kişi- lerin her şeye karşın koltuğu seçmış olmalan, kafa- sını allak bullak ediyor; bu işte uzaktan yakından hiç mi hiç payı bulunmamasına karşın, kendi kendinden, kendi kişiliğinden, kendi inancından, kendi değerin- den, kendi tutarlıhğından kuşkuya düştüğünü söylü- yor, "Korkanm, çok ucuz bir adamım ben!" diye yı- neleyip duruyordu. "Bu kadan da fazla!" dedim. "Başkalannın yaptık- lanndan sana ne?" "Sana ne! Sana ne!" diye yineledi. Bu uyanyı ço- cukluğundan beri çok işittiğini, "Herkoyun kendiba- cağından asılır" sözünün de kendisine sık sık yönel- tildiğini, ama mezbahaya girdiğimizde her biri kendi bacağından asılmış koyunlan, her biri kendi bacağın- dan asılmış olmasına karşın, birbirinden ayıramaya- cağımızı ekledi. "Abartıyorsun", dedim. Abartmadığını, tam tersine, güncel olaylardan kaç- maya, elinden geldığınce kendini bunlardan yalıtla- maya çalıştığını söyledi. Bir de örnek verdi: lletişim evrenimizin yıldız düşünmenlerinden birınin "Tağ- kan'sız biğ Tüğkiye düşünemiyoğum!"ded\ğir\\ du- yunca, şimdi de sırtına böylesine tepingen bir çocuk binmesin diye, var gücüyle çok uzağa (ta Fransa'ya) ve çok eskiye (XIX. yüzyıl sonlanna) atmıştı kendini: Sabah akşam Aristide Bruant dinliyordu. Nereden nereye! Aristide Bruant, ülkesinde bugün de oldukça ünlü bir kişi, ama bu ün, hem küçulmüş hem de biraz de- ğişmiş durumda. Birzamanlar, 1880'lerde, kendi ya- zıp söylediği şarkılarla ortalığı kınp geçirirken bugün kendisinden, dostu Toulouse-Lautrec'in, elinden çıkmış birkaç görüntü, bir de artık başkalannca söy- lenen beş on şarkı kalmış görünüyor. Görüntüler sı- kı görüntüler doğrusu, geniş kenarlı kara şapkası, kara pelerini, kara eldivenı, kırmızı atkısı ve dünyaya meydan okuyan bakışıyla bır güçlülük ve canlılık im- gesi gibi duruyor. Şarkıları da günümüzün en seçkin şarktcılan, Marc Ogeret, Monique Morelli ve Yves Montand'ın sesiyle ulaşıyor bıze. Ama söylediğim gi- bi gerek resimleri, gerek ünlü şarkıcılann söylediği şarkılan, yaklaşık yinmi yıl süresince, halk kökenli ve halktan yana şarkılanyla kitleleri büyülemiş, zengin olup Le Miriiton'un patronu durumuna gefrniş bu es- ki işçiyi fazlasıyla indirgenmış olarak yansıtıyor bize. Öyleya, günümüzün şarkıcılan yüzde doksan dokuz, hep aynı kalıptan çıkmış izlenimini veren şarkılannı söylüyorlar Bruant'ın: Genellikle şarkıya adını veren bir semt (Belleville, Montmartre, Poissy, La Bastille, La Villette, vb.), hep halk kökenli, hep çok güzel ve çok yoksul bir genç kız ya da delikanlı, bir de Mar- got'yu hüngür hüngür ağlatacak türden bir öykü: Kal- dınm, cinayet ya da zindan. Bunlan düşündüm, biraz şaşırdım: "Peki, o değişmez öykülerden sıkılmıyormusun?" dedim. "Hayır, sıkılmıyorum" dedi. "Ben Bruant'ı kendi sesinden dinliyorum." Biliyordum, Bruant kendi sesinden de dinlenebilir- di: Azıcık nezleli, ama gür mü gür, canlı mı canlı, içli mi içli, apaş mı apaş bir erkek sesi, 1910 dolayı 78'lik- lerinin zorlu hışırtıları arasmda, ikişer buçuk dakika- lık acıklı öyküler anlatırdı. Ama bunlann arasmda baş- ka türiü şarkılar da vardı: Toplumsal kavga şarkılan ya da ilk andıklanmıza hiç benzemeyen, güldürü- şarkılar. "Ben şu sıralarda en çok Meunier'yi dinliyorum", dedi. "Meunier, Meunier, tu es cocu'yü." Bruant'ın bu şarkısını bilmiyordum. °Bir de ben dinleyeyim!" dedim. Dinletti: Hışırtılararasmdan çıkarabildiğim kadany- la bırileri, hiçbir ayrıntıyı esirgemeden, değırmenci- nin birine kansının kendisini nasıl boynuzladığını an- latıp "Değirmenci, değirmenci, sen boynuziunun te- kisin" diye yineliyor, kahkahalar duyuluyor, sonra bir başka yerden, çok daha gür bir ses yükselryordu: "Hepimiz boynuzlu olduğumuza göre, değirmenci neden boynuzlu olmayacakmış ki!" "Bir daha dinleyelim mi?" dedi. "Hayır, çok cızırtılı"', dedim: "Insanın yûreğini çizi- yor." KÛPIS Altm Mullon Karikatür Yarışması sonuçlandı MAGOSA (UBA) - Kıbns Karikatürcüler Derneği ile Magosa Belediyesi tarafından ortaklaşa düzenlenen Altm Muflon Yanşması sonuçlandı. Altın Muflon dalında Doğan Arslan, Gümüş Muflon dalında Abdülkadir Uslu. Bronz Muflon dalında ise Cemal Tunceri ödüle layık görüldüler. Yanşmada başan ödüllerine , Mehmet Arslan, Mustafa Tozaki, Mehmet Ulubatlı, mansiyon ödüllenne Semiramis Aydınlık, Aşkın Ayrancıoğlu, Celal Denız ve Serhat Gazioğlu, teşvik ödüllerine de Mustafa llen, Arif Albayrak, Ümit Yiğit, Sevdakar Çelik, Ahmet Aykanat ve Bülent Okutan layık görüldüler. Yanşmada aynca, Türkiye Karikatürcüler Derneği özel ödülü Sezer Odabaşoğlu'na, Kıbns K.arikatürcüler Derneği özel ödülü Figen Özmen'e, Berlin Ezgi Kültür ve Sanat Dergisi teşvik ödülü Murteza Albayrak'a, Akrep Karikatür gazetesi özel ödülü Sönmez Yanardağ'a verildi. Kıbns mızah kültürüne emeği geçen ve bu konuda eser üreten Altm Muflon ödülünün de Kıbnslı Kutlu Adah'ya verilmesi kararlaştınldı. Kftapsever için kooperattf ADANA (UBA) - Okuma alışkanhğı yaratmak ve okurun çok sayıda kitaba ulaşabilmesıni sağlamak isteyen kitapseverler bu amaçla "Ada Kitap, Kırtasiye, ve Sanat Ürünleri Tüketim Kooperatifi"ni kurdular. Kasım Avcıoğlu ve Ülkü Ekiz öncülüğündeki bir grup tarafından kurulan kooperatif çok sayıda yayınevine ulaşarak indirimli ve taksitli satış olanaklannın sağlanması ile kitap okumanın yaygmlaştınlmasını hedefliyor. Kooperatif insanlan sanata ve kitaba yöneltmek için söyleşiler, paneller, sergiler, konser ve film göstenmleri de düzenleyecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle