Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 HAZİRAN 1995 PAZAR
14 KULTUR
Michelangeli, bir piyano soyhısuydu
MORDODİNAR
Sahneye girişi, ağır ağır ve biraz da yor-
gun ve çekıngen adımlarla piyanoya doğ-
ru ilerlemesi, melankoli dolu bembeyaz
yüzû ile dinleyıcilen hafifçe selamlaması
ve bir müddet cıddi ve dik oturduktan son-
ra çalmaya başlaması. başlı başına bir te-
. vazu veefendilıkgösterisıydı. Karşımızda-
ki, bu asnn müzik ejderhalanndandı.
_' 10 konser üzerinden 8' ini son anda iptal
eden. her konseri bir hadise olan, salonun
1
izdihanundansokaklara kadar taşanvetra-
fîk sorunu yaratan halk sevgilisi. efsanevi
"" piyanist ArturoBenedettiMichelangeliidi.
Herkes bılırdı: pıyano kendı evınden ge-
"M tirtilmişti, başka hiçbir piyanoda çalmaz-
dı, berabennde akortçusu da ttalya'dan gel-
miştı, başka hiçbir akortçuyu piyanosuna
-r yanaştırtmazdı, konserden en az iki saat
. önce kendisi bizzat gelıp piyanoyu kontrol
,', edip hiç bir eksiği olmadığıru saptamıştı
(olsaydı zaten çalrnaz, gıder ve eski skan-
•f dallannabiryenisinıeklerdi). Kendileribi-
' rer abide olan Rubinstein'ın "Ondan öğ-
reneceğim o kadar sey var ki" dedıgı, Glenn
• Gould'un "Bu neslin en büyüğü" olarak
- tanımladıgı Mıchelangeli'ydı. Şansımız
• varmış, kendi konsenne gelmışti.
^ Mıchelangeli'nin pıyanist ve müzisyen
olarak ispat edeceği hiçbir şeyı kalmamış-
( n. Böyle bir kaygıdan çoktan beri annmış-
tı. Bu içine kapanık, hiç kimseye ruhunu
açmayan, hatta hiç kimseyle konuşmayan
v
adam, az sonra, bizlen kendi dünyasına
alacak, şahsiyetınin en derin, en mahrem,
c
' en ücra köşelerine çekecek ve bu arada,
!"• müzik denilen bu lugatsız lısanda, harika-
-' lar diyanndakı bütün gûzellıkleri anlata-
'< caktı. Gösterdiklerinin güzelliğı yanı sıra.
_ı' bir de mükemmelıyette olup, nerde ise An-
r, vers'teki pırlanta yontucuîannı utandıra-
_r cak şeflFaf ve pürûzsüz elmaslan önûmûze
serecekti.
Tekniğe son derece hakim
•' KJavyenin karşısında dimdik otunıp hıç-
*' bir beden hareketi yapmadan, haletı ruhi-
yesinin ne olabileceği hususunda hiç ipu-
i7 cu vermeyen, yalın yüz ifadesinde pek na-
ı diren bir heyecan belirtisi gösteren bu
ı.ı adam, dinleyicileri öyle bir sesler deryası-
-K nın içine atacaktı kı, sırasına göre herşeyı
silip süpüren azgın dalgalar veya beraber-
ce çalan 100 orkestranın sonorite kütlesi-
nin altında ezıldiğiniz gibi az sonra hafif-
çe okşadığı tuşlarla en ince tüllerin arka-
• sında gızlenen cisimler, renkler, gölgeler,
hatlar kanşunlan ve bunlann yavaş yavaş
• kaybolup başka şeylere büriindüklerini
v
gösterecektı. Bu bir büyü ıdi. Tekniğe bu
derece hakım olması, nerde ise tekniğin ın-
* kan manasına geliyordu. Piyanıst onu yo-
- ketmişti. Sanki baştanben böyle hiçbir
-, problemi olmamıştı. Hûrdü. Hür olduğu
için de esenn özûnü derinlemesıne düşün-
^ müştû. Düşünmüştü, kafasıyla, kalbiyle ve
de estetik kıstaslanyla. Sıhir, bu üçgenın
ûzerinde kurduğu mutlak kontrol ve haki-
'' miyette idi. Romantiktı. Pek ala! Fakat ah-
^ vah'lı tipınden değıl. -Mağrur ve hissiya-
" tını işportada gösterenlerden değil. Ve bu
" aakimryeti bir an olsun elindenbtrakınadı-
-> ğı içindir ki eserin hem ünitesi hem de mi-
.- mari yapısı kendiliğinden meydana çıkı-
., yordu.
Bach-Busoni'nin Chaconne'unu ondan
dmlemek, bir pıyanonun nası1 ve neden bir
orkestraya veya bir org'a dönüştüğûnü göz-
lerinızle (yanı kulaklannızla) görmekti.
Seslerin bu organıze magma sının içinden
bir strüktûr'ün nasıl ve neden çıktığına şa-
hit olmako. Bu müthış ve acımasız fırtına-
nın kontrolü onda ıdı. Dizginlerin tümü
onun elindeydı.
Dilediği anda tabıatın hırçın elemanla-
nnı kırbaçlayıp ayyuka çıkanyor ve az son-
ra onlann minnicik ve ıtaakâr bir kedi gi-
bi mınldanmalannı da temin eden o idi.
Bunu yapmak başlı başına bir mucize idi.
Fakat asıl mucize, bunun arkasındaki este-
tik tercihler ve kararlar idi. Tabıi kı yorum
vardı.
Fakat. daha mühimi, stil vardı. Sanata
yaklaşımdaki asaleti vardı. Bunun içindir
ki, ondan sonra ciddı pıyanistler bu esere
dokunamıyor \ e konser programlannda da
bir mutluluk ve -tabire müsaade edilsin-
estetik bir orgazm yaşanıyordu. Bunun
içindir kj burada dahı, cıddi piyanistler bu
eserlere artık dokunamıyor ve konser prog-
ramlannda veya yeni plaklarda pek rastla-
namıyor. Standardı çok yükseltmiştir, çıta-
yı çok yükseklere ayarlamıştır, kimse yeti-
şemiyor.
Bilinmeyen bir inancın ayini
Brahms da öyle. Esenn özüne dahş ve
Brahms'ın çatlak harmonılen, uçurumlu
hüznü ile Kuzey Avrupa'nın rutubetli ve
karanlık ormanlannda yeşeren efsanelerin-
den esinlenen esrarengız, kederli ve gizem-
lı hava. Bunu bu şekılde anlatmak için, ûze-
nnde çok düşünülmûş olması gerektiği gi-
bi metnin esaretinden de kurtulunmuş ol-
ması da gerekiyor- artı, hiç eksilmeyen asa-
letli bakış açısı. Bunlar olmasa, ömeğin,
Brahms'uı Iskoçya Ballades'lannı çalmak
vakfetmeyi şeref ve mutluluk sayan dûnya
güzeli kadın hayranlan, dûnya akıllısı sa-
natkârlara, nezaket sınınnda mesafeli dav-
ranır ve kendisinin kurduğu bu kafeste
mağrur ve tek bir kaplan gibi yaşardı.
Dört yaşında kemana başlamış, sonra-
dan piyanoya merak sarmış, doğduğu Bres-
cia'da. Ardında, doktor olmak için tıp tah-
sıli, pilot, otomobil yanşmacısı. kayak me-
raklısı, motor fabrikasında ışçi, vs...Cenev-
re Piyano Müsabakası'nı kazandığı yıl.
Monza otomobil yanşmasını da kazanmış-
tı (Mille Mıglıa olarak bilinen bu yanşma-
yı üç yıl arka arkaya kazanmıştı). Piyano
müsabakasırun jûrisınin başkanı Paderews-
Irî idi ve kendisi dahil jûrinin tüm iiyeleri
ayakta onu alkışlamışlardı. O gûn çaldığı
Ravel' in "Gaspard de la Nnif haâlâ bugûn
bile, elli sene sonra, bir referans yorum sa-
yılıyor.
Müşkülpesentliğın ötesinde giden mü-
Cl.At IIK 1>KBISS>
PRELUDES-Livrel
Anuro Bcncdmi Michclangei
SCHLMANN:
CARNAV\LOP9
O ı
buna pek rastlanılmıyor. Debussy'de, piya-
nistin tutumu aynı idi. Seçtiğı eseri gûnün
haletı ruhiyesine göre değil, verdiği este-
tik kararlara ve tercihlere göre çalardı. Za-
ten, seçımin kendisi, artist'in, bu mükem-
meliyetıyle, neyin peyinde koştuğuna ışık
rutuyordu. Images'larda olsun, Prelu-
des'lerde veya Chıldren's Corner'da olsun,
fırça yerine, müzilcle ve sesler ile resim çı-
zıyor, sesler bırbırlennin ûzerinde kayıyor,
havada dalgalanıp yayılırken ve kaybolma-
dan evvel başka sesler ve tonlar bunlara
havada yetişiyor, bileşimler oluyor. tstan-
bul'un bazı puslu sonbahar akşamlannda
hatlann hayal meyal sezıldiği ve birbirine
kanştığı manzaralan çağnştınyor.
Notalar, mini-miligram ağırlıkta birbir-
leriyle, nerde ise laboratuvar çalışması tü-
rü, kanşımlar yapıyor ve kaybolup dagılı-
yor, fizik kanunlan ile alay edercesine. Rü-
ya ile uyanık halin arasındaki şuur ötesi
manzaralar. Burada klavye, ressamın her
tûrlü renklen içeren paleti, parmaklar ise
ressamın firçasıydı. Sisley'in buğulu bir
tablosu gözünüzün önünde vücut buluyor-
du. Bu, sihirin ta kendisiydi. Sesler ve har-
moniler ziyafetinin ötesinde, entellektûel
belki mümkündür ama Mıchelangeli'nin
dınleyicilerine zerkettiğı ve kendisinin de
ıçınde bulunduğu huşuya erişmek müm-
kün değıldır. Bu gibi anlarda bize yaşattı-
ğı heyecanı kendisi de yaşıyor ve müzik,
bız ve piyanist yekpare bir vücut halinde
aynı büyünün içinde bulunuyorduk. Bu ka-
dannı söyleyim ki Londra'da bunlan çalar-
ken yanımda oturan çok mühim ve ünlü
bir viyonselıst kulağıma eğılerek "Allah'uı
yanında oturu>t)r'' diye fısıldamışn. Son
nota havada dağıldıktan sonra Michelange-
li dalgın dalgın klavye önünde bu- müddet
kalıyor ve hepimız biliyoruz ki bu bır kon-
ser değıl, bırşölen ıdi. Bilinmeyen bir inan-
cın ayinı. O kalktıktan sonradır kı, alkış tu-
fanı yüksehyor ve kendisi ağır ağır ve utan-
gaç adımlarla sahneyi terkediyor, yüzünün
rengi biraz daha beyaz. Alkışlar sürdükçe
tekrar aynı şekilde geliyor ve sanki kerpe-
ten ile aynlan ıki dudagmdan zorakı bir te-
bessüm başlangıcı süzülüyor, hafıf bir se-
lam ve hayaletgibi gıdişi. Kimse ile konuş-
maz, gazetelere beyanat vermez, televizyo-
na kesinlikle çıkrriaz. galalarda bulunmaz
(kendisirun şerefine verilenler dahil), mün-
zevi ve kendi halinde yaşar. Hayatlannı ona
kemmelliyet arayışı ve kaygısı onu hem
kendı meslektaşlanndan uzaklaştırmış
hem de diskografisinin pek mezbul olma-
masını gerektirmiştir. Beethoven'ın 32 so-
natuıdan iki veya üçünü seçer, onlan bir ku-
yumcu aşkıyla temizler, knstalleştirir ve
çalar.
9 yıl fist üste konser iptal etti
Schubert'ın sonatlanndan bir ikisını se-
çer ve nadıren çalar. Ondan herhangi bir
"lntegrale"ı beklemek beyhudedır.
Brahms'tan. Schumann'dan. Mozart'tan
bırer eser seçer ve onlan bir pırlanta hali-
ne getirdıkten sonra erişilmesi mümkün ol-
mayan bır düzeyde çalar ve bu çalışta bü-
tün diğer disiplinlerdeki kültür bırikiminın
bır konsantresı bulunur. Plak şırketlennin,
tavsiye şeklinde olsa dahı. kendisıne her-
hangi bır telkinde bulunması mevzuuba-
his değil. Neyi ne zaman plağa alacağmı
kendisi seçer ve kabul ettırir. Ve burada da-
hı kendi piyanosu olacak, kendi akortçusu
olacak. yanında kansı olmadan seyahat et-
meyen akortçunun kansı da orada olacak
ve bütün bu şartlar yenne getinldikten son-
ra yine de o gün canı çalmak istemiyorsa
ortalardan kaybolacaktır.
İptal ettiği konserler, verdiği konserler-
den kesinlikle fazladır. Bir defasmda, 9 se-
ne arka arkaya Londra'daki konserleriru ip-
tal etmişti.
Onuncu senede konsere nihayet gitti ve
ertesı günü Ingiltere'nin en ünlü eleşürme-
nie makalesıne şöyle başlamıştı: 9 sene
bekledik, ama değdi. Bütün konserleri si-
gortalıydı ve fakat son Japonya turnesin-
den sonra (ilk 3'ünü bermutat kaçırmıştı,
akortçuya ve kansına ve Avrupa'dan getir-
tılen piyanosuna rağmen- ki, Japonya, Ya-
maha'lann ve Kawai'lerin memleketidir)
hiçbir sigorta şırketie konserlerini sigorta-
lamak istemedi. Fakat zannolunmasın ki,
bu iptaller kapris ürünüydü. Daha fazla,
Michelangelı'nin müziğe ve dinleyicilere
karşı beslediği derin sevgi ve hürmetinden
ileri geliyordu. Herhangi bir sebeple piya-
nosu istediği tınıyı vermiyorsa (rutubet,
nakliyat bozukluğu, irtifa, mekanik gevşe-
me, vs...) veya o gün herhangi bir sebeple
piyano çalmak içinden gelmıyorsa, buna
rağmen programlanmış konserini venneyi,
dınleyıcilerine karşı yapabıleceğı en bü-
yük saygısızlık, terbiyesizlik, hatta suç sa-
yardı.
Piyanosıınu haczetmek, vahşetti
En güç günlerinde bile -onun da herkes
gibi paraya ihtiyacı vardı. hayatıru kazan-
mak mecbunyetı vardı- bu noktalarda hiç-
bir ödün vermedi ve bundan dolayı sayısız
tazminat davalanna muhatap oldu. En meş-
hur vak'a, Milano Vergi Dairesi'nin ona
kestiği tarhiyattı.
Michelangelı bunu fazla ve haksız gör-
düğü için ödememiş veya eksik ödemiş,
Vergi Dairesi de bir gün gelip ev eşyasını
ve bu arada piyanosunu haczetmışti. Onun
nazannda dünyada her şey, her kötülük ola-
bilırdi fakat piyanosunu haczetmek vahşe-
tin ta kendısiydi. Anında, o gün, Italya'nın
barbar bır memleket olduğunu ilan ederek
bir daha oraya ayak basmamak üzere lsviç-
re'ye gidipyerleştı. Skandalın aldığı boyut
üzerine en mühim şahıs ve müesseseler
müdahale ederek kendisinden özürler dı-
lendi.
Milletvekıllen işi parlamentoya kadar
götürdüler. Maliye Bakanı resmen üzüntü-
sünü bildirdı, memlekete geri dönmesi için
her türlü ve her seviyede müdaheleler ol-
du, parlamento bir kanun çıkartarak vergi-
yı sildi. Hiçbin tutmadı. En nihayet, ltalya
Devlet Başkanı kansınıLugano'yagönde-
rerek ltalya'ya dönmesinı rica etti. Yine de
dönmeyince. bu kez Vatikan'da bir konser
düzenlendi (bilindiğı gibi Vatikan ayn bir
memlekettir) şöyle ki oraya gitmek için
ltalya'dan geçmek gerekecekti. Ne var kı,
öfkesı hâlâdevam ettiğuıden, Vatıkan'a git-
mek için Itarya'dan geçmeden helikopter
ile Vatikan'a gidıp dönmeyi şart koştu. Ve
de öyle oldu. Programın tümü Debussy
ıdi. Birçok memleketten dınleyiciler akın
etmişti. Bugün, hâlâ, o konser neredeyse
müzik mitolojısme girmiş bir konserdır ve
belleklerden sılineceğe de benzemiyor. Ar-
turo Benedettı Mıchelangeli 15 gün evvel
Lugano'da ölmüştür. Bir otantik ve asil
müzik devi göçmüştür. Dostumdur. Bütün
dünyada sanat çevreleri yas tutuyor. Bizim
gazetelerin hiçbinnde, haberkabilinden ol-
sa dahi, bir satır çıkmadı.
& •
O C A 2 / r
M A L I *, A N E l E KI
DUŞLERI GERÇEKLEŞEN
İSTANBULSEVERLERİN
İİYOĞUN İLGİSİNE
TEŞEKKÜR EDİYORUZ!
Bogaziçi Malikaneleri, satışa sunuldugu ilk günden beri
seçkin bir alıcı kitlesinin yogun ilgisiyle karşılaştı...
Düşlenen İstanbul'da standartlarüstü bir yaşam sunan Bogaziçi Malikaneleri'nde
I. Kısım olarak saaşa sunulan 430 malikanenin tamamı seçkin sahiplerini buldu.
Bu öncü dostlanmıza Sinpaş'a gösterdikleri büyük ilgi
ve güvenden dolayı teşekkür ediyoruz...
"Akıllı Konutlar"ımızın bir süre sonra başlayacak
yeni kampanyasında* buluşalım...
* 162 m ve 138 m bahçe dublekslerle, 113 m ve 84 m~ malıkanelenmız tamamen satılımştır Yeni kampanyamızda
270 m ve 231 m ha\uzlu*saunah çatı dublekslerle, 136 m ve 128 m2
maLkanelenmız sacışa sunulacaktır.
Buyukdere Cad. No 58/18 (Oıt.8/9,80290 Mecidiyckoy, lıonbul
Tel (0212) 288 68 68 (4 hat). (0212) 275 41 50, 274 02 10 (Pbx)
Fzx:(0212)273 04 69
YAPI ENDÛSTRISi SAN ve TIC A Ş
Kübalı ozan Jose Marti'nin adını
taşıyan bir dernek kuruldu
İki uzak ülke
arasında bir köprü
Kültür Servisi - "Jose
Marti Dostian Kültür Der-
neği"; kurucu iiyeleri ve Kü-
ba'nın Ankara Büyükelçisi
Jorge Castro'nun da katılı-
rruyla gerçekleşen bir top-
lantıyla başına tanıtıldı.
Aralannda Saim AkçıL,
Burçay Anger, Engin Ayça,
Semih Balcıoğlu, Ataol Beh-
ramoğlu. Sczer Duru, Aydın
Engin, Okta> Ekinci. Halö
Ergün, Kemal Gökhan Gür-
ses, Şaban Iba, Rasih Nuri
tleri, Erhan Karaesmen,
Hüsamettin Koçan, Tamer
Levent,Adnan Özer,AIi Sir-
men, Zafer Şahin, Rekin
TeksDy, Biltin Toker'in de
bulunduğu 67 kurucu üye
tarafindan kurulan dernek,
iki uzak ülke, iki uzak kıta
arasında bır kardeşlik ve ba-
nş köprüsü kurmak amacını
taşıyor. Kurucu üyelerden
Biltin Toker'in konuşmasın-
da Kübalı ozan ve Latin
Amerika'nın bagımsızlık
kahramanı Jose Marti'nin
100. ölüm yıldönümünde
onun adını taşıyan demeğin
tüzüğünün kurucu üyeler ta-
rafindan onaylandığıru açık-
ladı.
Derneğin amacının önce-
likle Jose Marti "yi tüm yön-
leri ve yapıtlanyla tanıtmak
olduğunu belirten Toker,
"Jose Marti'nin anavatam
olan Küba'nın kültürünü
değişik dönemierin ürünle-
riyle halkımıza sergüemeyi
amaçlıyoruz. Ancak derne-
ğimizin amacı bununla sınır-
b değildir. Jose Marti'nin
kültür ve sanat yapıtlan üze-
rindeki etkisini Latin Ame-
rika boyutunda ele almakür.
Yerjüzünde olavlann gelişi-
mi. sürekli ve kafaa banşın
devlet adamlaru politikacı-
lar ya da bürokratlar gibi
devleti temsil eden kişiler
eiiyle gelmeyeceği açıkhk ka-
zanmıştır. Sürekli ve kaucı
banş, toplumlann gekceğin-
den kaygı duyarak örgütle-
nen demokratik idtle kurum
ve kuruluşlanrun çabasr>
r
la
gerçekleşecektir" dedi.
Küba'nın Ankara Büyü-
kelçisi Jorge Castro ise ko-
nuşmasında Küba ve Türki-
Kübab ozan ve Latin
Amerika'nın bağımsızhk
kahramanı Jose
Marti'nin heykeüeri
Havana'daki tarihi
mev danlan süslüyor.
ye gibi coğrafik olarak bir-
birinden uzak, kültür ve
adetleri farklı olan halklan
birbirine yaklaştırmak gibi
bir amacin gerekliliğine
inandığını belirtti: "Latin
Amerika ve Türk halkımn
tarihi, aynı hürriyet, ege-
menlik,sulh ve adalet aşkma
bulaşmış ve bu prensiplerin
savunmasi için uzun süreli
bir mücadele dönemi geçir-
mişlerdir."
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Deneme ve Eleşöri
Çevirisi
Cumhuriyet'teki son yazılanndan birinde, Memet
Fuat, Özdemir Ince'nin bir yazısından hareketle,
edebiyatımızdan yabancı dillere yarjılan çevirilere
değiniyor, deneme ve eleştiri türferinde neden çev-
rilen örneklere rastlamadığımız sorusunun ûzerinde
duruyor.
Her şeyden önce şunu söylemek gerekiyor Al-
manya'yı saymazsak, Türk Edebiyatı'nın hiçbir dil-
de, ülkede genel olarak tanındığını ileri süremeyiz.
Biredebiyatın genel hatlannda tantnmış olması için,
o edebiyatın çeşitli dönemlerinden farklı anlayışta
temsilcilerin yapıtlannın çevrilmesi gerekir. Biz, In-
giliz edebiyatını tanıyoruz sözgelimi: Chaucer, Sha-
kespeare, Bacon, Defoe, Dickens, Shaw, Wilde,
Hughes, Larkin, Ackroyd gibi çeşitli dönem, tür ve
anlayışlardan yazarlann yapıtlan Türkçeye aktanl-
mış, antolojiler hazırlanmış, Mina Urgan'ınki başta
olmak üzere incelemeler kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatının bir başka dilde, ülkede tanınma-
SJ için de bu koşullann gerçekleşmesi, süreğen kı-
lınması zorunlu görünüyor. Yunus Emre, Hâşim,
Sart Faik, Nâzım, Melih Cevdet, Dağlarca, Orhan
Kemal, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Yusuf Ablgan,
Nedim Gürsel, Orhan Pamuk, Inci Aral, Ferit Ed-
gü, Bilge Karasu, ilhan Berk Fransızcaya çevril-
miştir zaman içinde; antolojiler hazırlanmış, bazı der-
giler özel sayılar yapmış, birkaç inceleme kaleme
alınmıştır: Neki, bütün bunlaryanyana getirilmemiş-
tir, bir dizide ya da bir yayınevinde: Hiçbir kitapçıda
Sart Faik'in, Orhan KemaFin, hatta yayımlanalı çok
olmayan Ablgan ya da Berk'in kitaplannı bulamaz-
sınız.
Tanınan, daha çok, tek tek yazarianmızdır yurtdı-
şında: Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet, Aziz Nesin,
Nedim Gürsel, bir ölçüde de Orhan Pamuk ve Lâ-
tife Tekin. Öteki örnekler, çoğu kez bir ya da iki dil-
de, kısıtlı bir çevre tarafindan keşfedilecek biçimde
yayımlanmışlardır.
Bir ülkenin edebiyatı, sınırlannın ötesinde, genel-
likle şairieri, öykücüleri ve romancılaryla tanınryor
önce. Bizde de böyle değil mi? Hermann Hes-
se'nin önce romanlanyta tanıştık, sonra şiirleri çev-
rildi, sıra -umanm- birikisi dergilerimizde çıkan gü-
zelim denemelerine sonra gelecektir. Deneme ve
eleştiri hemen hep arkadan gelir.
Bizim edebiyatımızın yurtdışında en az tanınan
yönü de budur. Nermi Uygur'un, Salâh Birsel'in,
hatta Ataç'ın bilebildığım kadanyla tek bir yaprtı
yoktur yabancı dillerde. Çevirmen sayısı zaten çok
azdır ya, onlann da şiir ya da roman ûzerinde çalış-
mayı yegledikleri ortadadır. Bir düzey sorunu gör-
müyorum ben: Nermi Uygur, Mind ya da Kant-Stu-
die gibi çok önemli dergilerde yayımlanmıştır. Ama
çevrilmemiştir: Doğrudan doğruya o dillerde yaz-
mıştır. Tahsin Yücel, Nedim Gürsel için de aynı du-
rum geçerlidir.
Deneme çevirmenin bir güçlüğü, türün ticari özel-
liklerinin zayıf olmasrysa (yurtdışında da yayıncılar
bu türe mesafeli kalmayı yegliyorlar), bir başka güç-
lük de çeviri tekniği açısından doğar: Deneme çe-
virirken, bağlamı aydınlatan neredeyse bir eleştirel
basım hazıriığına da soyunmak gerekir. Orhan Şa-
ik'in Ahmet Rasim'i nasıl yayına hazırladığını anım-
sayın: Her deneme için pek çok not düşmek zorun-
luğunu duymuştur. Salâh Birsel Tarihi'riı yabancı di-
le aktanrken haydi haydi bağlayıcı olacaktır bu: Ya-
bancı bir okur nereden bılsin Ibnülemin'in kim ol-
duğunu , Küllük kahvesinin ne (ve nerede) olduğu-
nu? Nereden bulsun?
Eleştiri konusunda Memet Fuat'tan çok farklı dü-
şüncelertaşıyorum. Türkiye'de eleştirinin genel dü-
zeyinin oldukça düşük olduğu kanısındayım. Baş-
ka bir dile çevrilmeye değer pek az ürün çıkacaktır,
o gözden bakıldığında.
Bir kere, bizim eleştirimiz dünya kültürüne, yazı-
nına yeterince açılamamıştır. Shakespeare, Cer-
vantes, Dante, Goethe, Kafka üzerine özgün bir
perspektif geliştiren eleştirmenimiz var mıdır ki Re-
şat Nuri, Dağlarca ya da Oğuz Atay üzerine yaz-
dıklan ilgi çekebılsın? Jakobson, Bahtin gibi Rus
eleştirmenleri Rabelais ya da Baudelaire üzerine
çalışırken özgün biraçı kurabildıklen ıçın Pasternak
ya da Dostoyevski üzerine yaptıklan çalışmalann
önemsenmesini sağlayabilmişlerdir. Bu bağlamda
ya ortalama akademik bakışı zoriayamamış (Mina
Urgan'ın Shakespeare, Adıvar"ın Goethe çalışma-
lannı düşünüyorum), ya da eleştirinin ulusal çerçe-
vede kalması gerektigine inanmıştır eleştiri dünya-
mız. Doğru değildir bu: Shakespeare üzerine en öz-
gün yorumlardan birini Çek Kott, Nietzsche üzeri-
ne Ikbal, Kafka üzerine Deleuze-Guattari, Man-
sur Dîvanı üzerine Massignon getırmemış midir?
Ters yönde de acıklı sayılabilecek durumlarla kar-
şılaşmıyor muyuz: Osmanlı dönemi mensurşiiri ko-
nusundaki en kapsamlı incelemeleri yapan Kathle-
en R.F.Burrill'dir. Biz bu çalışmayı bile Türkçeye
çevirmiyoruz, hangi eleştiri örneğini başka bir dile
çevireceğiz?
23.ULUSLARARASI İSTANBUL
MÜZİK FESTVALİ
BUGÜN:
Atatürk Kültür Merkezi Büyük Saktn: 21.30 Tarihi
Türk Müziği Topluluğu (solist: Ahmet Özhan)
Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu: 19.00 Deftıe
Yağmur Dai (piyano), Pelın Halkacı (keman), Ruhşan
Apay (viyolonsel)
Ayalrüıi Müzesi: 19.00 Iskoç Oda Orkestrası (şef: Sir
Charles Mackerras, solist: Şefıka Kutluer)
YARIN:
Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu: 21.30 Türk
Müziği Topluluğu
Aya Irini Müzesi: 19.00 Tokyo Yaylı Çalgılar Dörtlüsü
MISIPII yönetmen B-Tayyib öldü
• KAHİRE (AFP>Yaptığı gerçekçi fılmlerle tanınan
Mısırlı yönetmen Atıf El-Tayyib, cunıa günü 47
yaşında öldü. Kalp ameliyatından sonra geçirdiği
kanama yüzünden yasama veda eden El-Tayyib,
şimdiye kadar 17 film çekmişti. En önemli fılmi "Bus
Driver"da Mısır toplumunun çürümüşlüğünü gözler
önüne seren El-Tayyib, "The Innocent" adlı filmiyle
de, Nasır döneminin siyasi suçlulannı ele almıştı. El-
Tayyib'in çektiği son fılm "A Hot Night", yönetmene
1995 Kahire Film Festivali'nde en iyi yönetmen
ödülünü kazandırmıştı.
Louvre Müzesi'ne riyaretçi akını
• PARİS (AFP)-Paris'teki ünlü Louvre Müzesi,
tartışmalara neden olan cam piramidin girişe
konulmasından bu yana, ziyaretçi akınına uğruyor. Son
yedi yılda, müzeye gelenlerin sayısının iki kattan fazla
arttığı bildiriliyor. 1988 yılında 2.8 milyon kişi
tarafindan gezilen müzeyi geçen yıl 6.2 milyon kişi
ziyaret etti. Yapılan istatistikler, Fransız halkının da
müzeye daha çok ilgi göstermeye başladığmı ortaya
koyuyor. Müzenin baştan sona gezilmesi, üç saat on
dakika sürüyor.