14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 1995 PERŞEMBE 12 DtZtYAZI Dünya insanhaklarıpazarıTürkiye, gelenekleşen insan haklan ih- lalleri nedeniyle zor bir dönemeçten ge- çiyor. Uluslararası forumlarda Türki- ye'yi kınayan kararlar alınıyor. Otuz yı- lı aşan ısınma döneminden sonra Güm- rük Biriiği Anlaşması ile Avrupahhğın eşiğine gelen. Avrupa Topluluğu'na adaylığını yineleyen Türkiye'nin, içte ve dışta önemli engelleri aşması gerekiyor. Ulusal altyapısı kurulmadan, iç siyasal dengeler gözetilmeden demokratikleşme ve insan haklan alanında uluslararası ör- gütlere gelişigüzel verilen sözler yerine getirilmeyince, tepkiler daha bir yoğun- laşıyor. Ekonomik yasalann, gümrük ta- rifelerinin, korumacılı|ın boyutlannın konuşulacağı ikili ya da çokuluslu teknik toplantılar, giderek insan haklan tartış- malanna dönüşüyor. Yeni oluşumlara ka- tılmak bir yana, Türkiye'nin kuruldugu 1949 yılından beri içinde bulunduğu Av- rupa Konseyi'nden dışlanarak üyeliğini" askıya alınmasi gündeme geliyor. Ikiyüzlü yaklasım Uluslararası eleştirilerin içteki yansı- malan da farklılıklar gösteriyor. Siyasal iktidar, genellikle ikıyüzlülüğü yeğliyor. Koalisyonun heT iki kanadı da ulusal ka- muoyu önünde iç işlerimize kanşan ya- bancılan suçlayan konuşmalar yaparken kapalı kapılann ardında dışa dönük yeni ödünler, gerçekleştiremeyecekleri yeni sözler veriyorlar. Böylece, zamana karşi yanşarak siire kazanmaya çahşıyorlar. Her gün acımasızca suçsuz insanlann kanının döküldüğü bir ülkede, insan hak- lannın korunup geliştirilmesi başlı başı- na bir sorun. Toplumda derin yaralar açan olaylann üzerine çok yönlü önlemlerle gitmek gerekiyor. 12 Eylûl yönetımi, şid- deti şiddetle yenmeyi amaçladı. sonunda bu günlere gelindi. Demokratik çözûm umutlan büsbütün ertelendi. Irkçı teröre karşı Güneydoğu'daki yaşam ve savaş koşullanndan kaynaklanan uluslararası eleştiriler, pusuda yatan ve nerelere ka- dar uzanacağı şimdiden kesririlemeyen milliyetçi akımlann gelişmesine ortam yaratıyor. Bu harmandan en kazançlı çı- kanlar ise Türkıye'yi Batı'dan kopanp yalnız bıraktıktan sonra tslam dünyası içinde eritmeyi tasarlayan köktendinci akımlar oluyor. İnsan halcları anahtar sözcük Bugûn, içte ve dışta, pek çok sorunun çözûmû, insan haklan olgusundadüğum- leniyor. İnsan haklan kavramı. Türkiye için bir bakıma, 'anahtar sözcük' duru- muna geldi. Ne var ki çok konuşulup hiç yol alınmayan bu alanda da henüz oluş- İNSAN HAKLARI VE TÜRKİYE GÜNEY DİNÇ • Siyasal iktidarlar, insan haklan konusunda, genellikle ikiyüzlülüğü yeğliyor. Ulusal kamuoyu önünde iç işlerimize karışan yabancıları suçlayan konuşmalar yaparken kapalı kapılar ardında dışa dönük yeni ödünler, gerçekleştiremeyecekleri yeni sözler veriyorlar. • Yeryüzü, gerçek bir insan hakları pazarına dönüştürüldü. Önemli olan, bu pazarda alınıp satılan ülkelerin konumuna düşmemek. Daha önemlisi, insan haklan bilimini, tekelci kapitalizmin saldırganlık aracı olmasından kurtarmak gerekiyor. Hasan Ocak Ocak cak HasaBugün, içte ve dışta, pek çok sorunun çözümü, insan haklan olgusunda düğümleniyor. İnsan haklan kavramı, Türkiye tçin bir bakıma, 'anahtar sözcük' durumuna geldi. Ne var ki bu konuda çok konuşulsa da hiç yol alınamıyor ve ihlaller sürüp gidiyor. mayan kurumlar eskitilmiş, kavramlar aşındınlmıştır. Çeşitli ekonomik ve siya- sal açmazlar içinde bunalan halkımız, in- san haklannm sağlayacağı kazanımlan özümseyemeden. yabancılann iç işleri- mize kanşma nedeni olarak tanıtılan bu sözcüklerden, daha şimdiden bıkmış du- rumda. Serbest pazar ekonomisinin ege- men olduğu günümüzde, toplumsal ilgi ve yönelişlerin de pazarlan kurulmakta- dır. tnsanlann geçmişe göre daha bilinç- li olduklan birçağda yaşıyoruz. Doğa ve çevre sevgisi gelişiyor. Ormanlara, de- nizlere, hayvanlara karşı daha korumacı yöntemlerle yaklaşılıyor. Birzaman son- ra görüyoruz ki bu ilgiler, üretimi çeşit- lendiren yeni tüketim alanlan açmış. Or- neğin kediler, köpekler için üretilmiş ha- zır yemekler, çe\Teci benzin, ozon taba- kasını bozmayan spreyler, beyazlatılma- mış doğal şeker, pet şişeler yerine kâğıt kutular gibi... Alan da satan da memnun bundan. Biri aradıgını buluyor, öteki pa- ra kazanıyor. Toplumsal olaylar, çok karmaşık, şa- şırtıcı süreçlerden geçiyor. İnsan hakla- n, çağımız insanının en duyarlı olduğu konulann başında geliyor. Yeryüzünde, insan haklan üzerine araştırmalar yapıp raporlar yaynnlayan yığınla kuruluş var. Bunlar kendi aralannda iletişim kurarak birbirlerine bilgi aktanyorlar. Çeşitli ül- kelerde kongreler, konferanslar, seminer- lerdüzenleniyor. Giderlerini ulusal ya da uluslararası fonlann karşıladığı 'insan haklan uzmanlan' bırbinni izleyen top- lantılara yetişebihnek için bir ülkeden di- ğerine uçuyorlar. Yazılı ve görsel basın, dünyanın en kuytu köşesindeki olaylan, günü gününe izleyicilerine ulaştmyor. Böyle bir ortamda insan haklanna aykı- n uygulamalan gözden uzak rutmanın olanağı yok. Batı'nın insan hakları oyunu İnsan haklan olgusu, özellikle Sovyet- ler Birliği'nin dağılmasından sonra, ulus- lararası ilişkilerde belirgin bir ctkinlik kazandı. Başta ABD olmak ûzere geliş- miş Avrupa ülkeleri, yeryüzü egemen- liklerini pekiştirmek için insan haklan kavramına sımsıkı sanldılar. Ekonomik ve siyasal çıkarlanyla bütünleşen ikili politikalar izlediler. Tekellerinde bulun- durduklan silah satışlan yoluyla dünya- nın çeşitli bölgelerinde uç veren ırkçı, milliyetçi savaşlan körüldediler. Din ve inanç aynmlannı kışkırtarak küllenmiş düşmanlıklan su yüzüne çıkardılar. Kan- h savaşlann yaşandığı ülkelerde, elbette insan haklannm korunmasından söz edi- lemez. Bu defa kendi katkılanyla gelişen insan haklan ihlallerini gerekçe göstere- rek başka ülkelerin yaşamlanna el attılar. Yeni dünya düzeni adına sürdürülen bu kavganın temelinde, Ortadoğu petrolü- nün paylaşılması yatıyor. Geçmişte Kü- ba'da uyguladıklan, yakın zamanda Lib- ya, Irak, Somali'de sergiledikleri tutum- lannı, bu kez Iran üzerinde yoğunlaştın- yorlar. Buna karşılık, sorun çıkarmadan petrolünü ABD'run başını çektiği çoku- luslu şirketlere veren Ortadoğu'daki Arap ulkelerinde yaşanan yoğun insan hakla- n ihlallerinden hiç söz edilmiyor. Sırada hangi ülkeler var? İç ve dış sa- vaşlar yorgunu Azerbaycan olabilir. Ar- dından Rusya'nın da katkılanyla Kuzey- doğu Kafkasya'daki bağımsız devletler gelebilir. Türkiye ise çok uzun zamandan beri topun agzmda. Yeryüzü, gerçek bir insan haklan pazanna dönüştürüldü. Önemli olan, bu pazarda alınıp satılan ülkelerin konumuna düşmemek. Daha önemlisi, insan haklan bilimini, tekelci kapitalizmin saldırganlık aracı olmasın- dan kurtarmak gerekiyor. Yarın: insan haklarında uluslararası etkllesim Mazdek'in suçu, 'her şey ortak' demesi ÂDNAN CEMGlL Tarihte düşünce "suçhıla- n"nı incelemeye Doğu'dan örneklerle başlayacağız. llk ele alacağımız kişi t.S. 7-8. yüzyıllarda yaşayan Iranlı düşünür ve eylem adamı Mazdek. Yaşadığı dönemde kendi çalışmalanyla ölümünden sonra da Mazdekliler adlı kuruluşun çabalanyla dü- şünceleri Iran'ın dışına taş- mış; Suriye, Arabistan ve da- hası Türkiye topraklannda etkisini göstermiştır. Maz- dek'in düşünce yapısı büyük ölçüde yine İranlı filozof Zerdüşt'iin (l.Ö. 6-10. yüz- yıl) etkisiyle oluştu. Bu ne- denle Zerdüşt'ün ilkeleri üzerinde durmamız gerekir. Eski Iran felsefesinin baş- ta gelen temsilcisi Zer- düşt'tür (Zara Tustra). Dün- yaya egemen iki ilke var Zer- düşt'e göre. tyiliğin ve ay- . dınlığın tannsı 'Ahura Maz- da' ya da 'Hürmiiz', onun karşılığında da karanlıklann ve kötülüklerin yaratıcısı olan 'Angro Mainyu' ya da 'Ehrimen'. Bu iki güç sürek- li olarak çarpışır. fnsan da bu çatışmaya katılır. tnsanlann birbölümü Ehrimen'in yardımcılan olan şeytanlara uyarlar. Bu yüzden karanlık uçurumlara yuvarlanır- lar. Hürmüz'den yana olanlar, aydınhğa ve mutluluğa ererler. Zerdüşt, ekonomik TARİHTE DÜŞÜNCE "SUÇLULARI" ş Bu dizi bir düşünce tarihi incelemesi değü Burada yalnızca sö: konusu edilen kişilerin 'suç- lu ' sayılan düşünceleri üzerinde duruldu. Doğu da ol- sun, Batı da olsun kitni aydın düşünceli insanlar çağ- lanndaki yaygın inançlardan, bilgilerden kuşku duy- muşlar, bunlara karşı çıkmışlar, eleştiriden başkaldırı- ya varan bir davramş içine girmişlerdir. Bu insanlann ortaya çıkmasına neden olan koşullar, vasaklı siyasal yönetimlerin zulümleri ve geleneksel dinlerin (şeriat, ki- lise) katı, hoşgörüsüz baskılarıdır. Bunların saldırıla- rına ugrayan aydın insanlar. kimizaman canlarıpaha- sına sesleriniyükseltmişler, düşünceleriniyaymışlardır göz kırpmadan. Onlar, yüzyıllar sonra da saygı ile anı- lıvorlar, amlacaklar. yapıya çok önem veren gerçekçi bir dü- şünürdür. Ona göre gerçek dindarhk oruçla tapınmayla değil. tanmsal çalış- malarla elde edilir. Hürmüz'ün bakışı her zaman çalışan çiftçinin üstündedir. Bunda başka Zerdüşt'ün ilkelerine da- yanan 'Mazdaizm' bir evrim dinidir. Zer- düşt'e göre dünya, evrim yasalanna bağ- lıdır. İnsanlar da bu evrime uymak zorun- dadırlar. tşte Zerdüşt'ün temel ilkeleri- ni benimseyen Mazdek, yaşann boyun- ca düşüncelerini çevresinde her yerde ya- yıyordu. Mazdek, toplumcu düşüncele- rinde de Zerdüşt'ten esinlenmiştir. Zer- düşt'ün düşünceleri, dınsel bir görünüş içinde, büyük ekonomik ve siyasal buna- lımlann belirdiği zamanlarda etkili olu- yordu. Mazdek bu doğrultudaki düşün- celerini şöyle dile getirir: "MaL, insanlar arasında or- taktır. Her biri gereksinmesi- ne göre öteldnin malını kul- lanmalıdır. Kimse bu haktan yoksun olmamalıdır. Eşitsiz- ligin nedeni özel mülkiyettir. Böyle şey yok doğada. Kimi insanlargüçlerinedayanarak topraklar ele geçirdiler, işte özel mülkiyet bundan doğdu. Yeryüzü kimsenin egemenli- 0 attmda değiklir. Bütün var- lıklar, insanlann ortaklaşa kuilanımuıa açılmışür. Bütün yeryüzü ürünleri eşit olarak kişjnin gereksinmesine göre bölüşülmelidir. Para, mal bü- tün tophımca ortaklaşakulla- nılmalıdır." Mazdek'in düşünceleri, o çağda İran'dakı egemen güç- lerin sömürüsüne karşı ayak- lanmalara neden oldu. Maz- dek'in doğrudan katıldığı bi- linmeyen bir ayaklanmayı firsat bilen o dönemdeki Iran Kralı Anuşirevan, Mazdek'i yakalatıp öldürttü. Maz- dek'in düşünceleri, ölümün- den sonra da etkinliğini sür- dürdü. Uzun süre lslam ulke- lerinde, özellikle Azerbaycan yörelerin- de Türkler arasında tutuldu. Ancak bu- ralarda da bölgenin özel koşullanna, ge- leneklerine göre değişikliklere uğradı. Yarın: Hallac-ı Mansur Suphi Karaman^ın BağlıuııHuı aıııianyla ilgüi açıklamasıSayın Kemal Bağlum'un 27-31 Mayıs arasında 5 gün süren '27 Mayıs Anılan' bende, bir gözleme değil, duyumlara da- yanılarak kaleme alındığı izlenimini uyandırmıştır. Anılanna başlarken dürüst ve çok önemli bir yargısını ortaya koymuştur. "İyisi \e kötüsüyle 1960 ihrilalinden son- ra .Milli Birlik Komitesi'ndekilerin de- mokratik rejimc geçip yönetimi srvillere teslim etmekte gösterdikleri olağanüstü çabajı burada anmadan geçeme\eceğim. Çok zor koşullar alünda mükemmel bir anayasa ile dürüst bir seçimi gerçekleştir- mek için verdikleri mücadelcyi. dünyanın hiçbir ülkesinde görmek mümkün değil- dir" yargısı tarih penceresinden olaylan gözlemleyen Sayın K.emal Bağlum'a onur verecektir. Kendisini kutluyorum. Ancak Celal Tevfik Karasapan olayın- dan itibaren, Milli Birlik Komitesi'ne iliş- kin 27 Mayıs öncesi ve sonrasındaki an- latımlar çok büyük ölçüde gerçeğe aykı- ndır. 1. '27 Mayıs öncesinde komite üyeleri- nin Anıtkabri ziyaret ederek Ata'nın hu- zurunda amaçlan doğrultusunda yemin ettikleri ve bir protokol imzaladıkları' saptaması, bir gizli ihtilal örgütü için akıl dışıdır. Gizliliğin önemini ka\Tayamayan çekirdek kadro dışında birkaç kişi belki bunu yapmıştır. Ya da bu sonradan uydu- rubnuş bir senaryodur. 2. 'Sezai Okan. Osman Köksal, Sami Küçük'ün Yassıada davalannı sulandn-- mak için bebek ve köpek da\ alarını gün- deme getirmeleri' aklın alacağı bir sav olamaz. 3. Ekim 1960'da Milli Birlik Komite- sı'nin yakınında göreve getirilen Sayın Kemal Bağlum'un bu tarihten öncesi olaylar için yazdıklan, gözlenmiş gibi ka- leme alınmıştır. Bunlar böyle yorumlana- maz. Duyumlardan öteye bir anlam taşı- yamaz. 4. 27 Mayıs'uı CLA ile ilişkilerini ka- nıtlamaya çalışmak. tam bir saçmahktır. Ülkemizde yeni bitme düşünür müsvet- teleri bu konuda giderek artan bir çaba içindedirler. 12 Mart ve özellikle 12 Ey- lül için kesin olan bu ilişkiyi, 27 Mayıs'a bulaştırmak çabasi, birinci cumhuriyetten vazgeçenlerin mantıklanndan kaynaklan- maktadır. Eski Cumhurbaşkanı Celal Ba- yar, bir demecinde 27 Mayıs'ın bütün planlamasının Moskova'da hazırlandığı- nı söylemişlerdi. Kamuoyu ve tarihçi hangisine inanacak? Yoksa CIA Mosko- va ile birlikte mi 27 Mayıs'ı hazırlamış- tır? CIA'in 27 Mayıs üzerinde etkisi ol- saydı, Milli Birlik Komitesi 1961 Anaya- sası 'nı hazırlayabilir ve sosyal devleti ge- tirebilir miydi? Bu konuda birşey kesin- dir. CIA'in ve Amerika'nın gözü 27 Ma- yıs'tan sonra açıhnıştır. 5. 27 Mayıs öncesi ve sonrası için "Acuner-Tüîkeş Rekabeti" başlığı altın- da açıklanan örgütlenme biçimi hiçbir su- rette gerçeğe uygun degildir. Bu, bugüne değin benim hiç duymadığım, sonradan uydurulmuş bir senaryodur. Sayın Acu- ner 30 Nisan 1960 öncesindeki bir gru- bun başıdır. Sayın Türkeş de komite dı- şında kendisine bağlı bir grubun başıdır. Tıpkı benim gibi, Sezai Okan gibi, Mus- tafa Kaplan, Orhan Erkanh ve Orhan Kabibay gibi. Mucip Atakh ve diğerleri gibi. Arna 27 Mayıs'a hemen yakın gün- lerde, mayıs ayı içinde ne Sayın Türkeş.'in ne de Sayın Acuner'in komite içinde bir grubun başı olma, olaylann sürükleyici- si gibi rolleri olmuştur. Olamazdı da... Sayın Kemal Bağlum'un bütün bu an- lattıklan gerçeklere uymamaktadır. Hayal ürünüdür. Halkımız kamuoyu sonradan uydurulan öyküleri, senaryolan, Köroğ- lu ve Karacaoglan masallan gibi algıla- maya çok eğilimlidir. Aradan 35 yıl geç- ti, bugün köyde kentte her yerde en çok söylenen ve merak edilen şey, Türkeş'in CemalGürsel'e silah çektiğidir. Böyle bir şeyi ben görmedim, bilmiyorum. Bilen ve gören varsa söylesin. Tarihi yapanlar tarihi yanıltamazlar, yanıltmamalıdırlar. Tarih ibret vericidir. Masallar sadece gurur tazelerler. Tarihsel olaylan masallardan sıyınp aydınlığa çı- karmak bilim adamlannın, ayduılann gö- revidir. Halkımız ve ülkemiz, tarihimiz, aydınlanmızdan bunu beklemektedir. T.C. KİRAZ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ'NDEN İLAN 1994'93 Davacısı Kiraz Çömlekçi köyünden Mehmet oğlu Hüseyin Kınlmaz. davalısı Kiraz Maliye Hazinesi olan tescil (miktar tashihı) davasınm yapılan açık yargılamasi sırasında: Davacı Kiraz ilçesi Gebeçınar mevkiinde tapunun 19.9.1973 tarih ve cılt 23, sayfa 91. sıra 9'da adına kayıtlı 13.113 m2 mıktannda tapulu taşınmazın bulunduğunu. kadastro çalışmalan sırasında tapuda kayıtlı taşınmazın. 55 ada 70 parsel adı altında 7983 m2 olarak tescil edilerek tapu- sunun verildiğini. bu durumda eski tapu kaydmdaki miktar ile yeni tapu kaydı arasında miktar yönünden aykınlık bulunduğunu, adına tespit edilen Kiraz Cumhunyet Mahallesi Gebeçınar mevkii, 55 ada, 70 nolu parsehn batı tarafından Kiraz Menderes çayının akmakta olduğunu, 1981 yıllannda çayın taşkm- lık yaparak arazısınden yer aldığmı, daha sonra çayın eski yatağına dönmüş olduğunu, kadastro sırasında ölçülmeyen eski tapu kaydındaki miktara göre dü- zeltilerek adına tapuya tescılıni talep etmiştir. lşbu taşınmazla ilgısi ve hak ıddıa edenler var ise ilan tanhinden itibaren 3 ay içensınde mahkememıze baş- vurmalan hususu ilan olunur. 5.5.1995 Basın: 23671 FATİH 4. SULH HUKUK MAHKEMESt'NDEN EsasNo: 1995/461 Mahkememizden verilen 22.5.1995 tarih ve 1995/461 Es. 1995 458 sayılı karan ile Bandırma Özel Tip Kapa- lı Cezaevi'nde 15 yıl 2 ay 6 gün hapıs cezasına hüküm- lü bulunan Erol Şirin'e, Kocadede Mah. Cami Sok. No 12 D, 8 adresinde mukım Sabahattin Şırin vasi tayin edil- miştır. tlan olunur. 25.5.1995 Basın: 23626 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Dil BilincL. (1) Ankara Üniversrtesi Siyasal Bilgiler Faküttesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Cem Eroğul, SBF Dergisi'nin Prof. Dr. YılmazGünal'a Armağan"sayısında, aynbir baskı ile dilde özleşmeyi eie aldı. "Anayasa ve Tüze Di- linin Türkçeleştirilmesi"aöır» taşıyan çalışmasında Prof. Cem Eroğul, dilde özleştırme girişimlerini enine boyu- na incdıyor. Eroğul, giriş bölümünde özetle şöyle di- yor: "Dilin bir siyasal sorun olduğunu en iyi kavramış olan ülkelerin başında Fransa geliyor. Bu nedenle çalışma- nın birinci bölümü bu örneğin incelenmesine aynldı. Olabildiğince kısa tutulmaya çalışılan bu özetten son- ra, Türkiye'de dil sorununun ele alındığı ikinci bölüm geliyor. Sonuç bölümünde, son derece öğretici olan bu de- neyimlerden, öz Türkçe ve Türkiye'de tüze dilinin Türk- çeleştirilmesi için ne gibi dersler çıkanlabileceği üze- rinde durulacak." Cem Eroğul'un kendi bulduğu sözcükler var. Bunlar- dan biri, "normal" karşılığında kullandığı "düzel" söz- cüğü. Tutmadı diye çok üzülüyor. Bir de "kesinkes " ye- rine "kesenkes" diyor. Kesınkesin kesinlikle anlamına, kesenkesin ise "mutlaka" anlamına geldiğinı söytüyor. Cem Eroğul, "/a/7c" sözcüğü yerine, "yerc//"sözcüğünü kullanıyor. "Verc//"i bulan, Prof. Cemal Mıhçıoğlu; o "yerc/7"i, "semaw"nin karşıtı olarak kullanıyor, "laik" yerine. Dilin özleşmesinde, önemli çalışmalan olan Prof. Cemal Mıhçıoğlu, sayn, evinde yatıyor. Prof. Cem Eroğul, "Dil Bir Insanlık Sorunudur" de- dikten sonra, "Türkiye'de artıkbirgerçeğiaçıkça gör- me zamanı geldi: öz Türkçe davası Türkiye'nin uygar- laşma davasıdır" diye ekliyor. Şöyle sürdürüyor: "Şimdiye dek konu hep uluslaşma sorunu çerçeve- si içinde ele alındı. Nitekim Dil Ûevrimi'ni savunanla- nn sık sık yineledikleri Gazi'nin ünlü sözlerinde de ay- nı anlayış baskın görünüyor. Şöyle diyor Mustafa Ke- mal: 'Milli his ile dil arasındakı bağ çok kuvvetlidir. Di- lin milli ve zengin olması milli hıssin inkişafında başlıca müessırdir*. (Atatürk bu sözleri, 1930 yılının sonunda, Sadri Maksudi'nin (Arsal) Türkçeyi savunmak için yazdığı bir kitap dolayısıyta söylemiştir. Sözün tamamı, Gazi'nin el yazısıyla, kitabın en başında verilmiştir.) Böy- le olunca da dar bir ulusçuluk içinde hapsolmak iste- meyen düşünürier, öz Türkçe davasından uzak duru- yohar. Oysa sorun, uluslaşmanın boyutlannı çok aşan bir insanlaşma sorunudur. Bunun böyle olmasının nedeni son derece yalınçtır (basittir). Yüzeysel biryaklaşımla sanıldığının aksine, dil yalnızca bir iletişim aracı degildir. Dili, kendi dışında oluşrnuş düşünceleri biryerden biryere aktaran bir ta- şıta indirgemek yanlıştır. Dil, bu işlevinin yanı sıra çok daha önemli bir işlev yüklenir. Dil, düşünceye taşıtlık etmekle kalmaz, ona araçlık gereçlik de eder. Dil, dü- şüncenin hem yapıtaşı, hem harcı, hem de avadanh- ğıdır. Dilden soyutlanarak düşünce üretmek, sonra da bu düşünceleri dil aracılığıyla taşımak olanaksızdır. Çünkü dil olmayınca, yalnızca taşıt değil, taşınacak mal da olmaz. Kısacası, düşünce olabilmesi için dil de olmalıdır. Dil, herhangı bir duygu ya da bilgi gibi, kendisinden önce var olan bir düşünce gövdesine eklenecek yeni birdal degildir. Dil, öncesi ya da sonrası olmadan, her zaman düşüncenin kendisidir. Dil, düşüncenin vahık bi- çimidir. Böyle olunca da, dil nasıl ise düşüncenin de öyle olması kaçınılmazdır. Çorba gibi bir dille o/uşfu- rulan düşüncenin kendisi de ister istemez çorba gibi olur. Böyle bir dille yüksek bir anlak (zeka) düzeyi ge- rektiren bir düşünsel etkinlik gerçekleştirilemez. Örne- ğin Osmanlıca ile hiçbir yüksek düşünce ürünü yara- tılamamış olması raslantı değildir. Osmanlıca gibi bir dille, ancak daha önce başka bir dille, gelişmiş bir dil- le üretilmiş olan düşünceler aktanlabilir. Buna karşılık, yalnız Osmanlıca ile yoğrulmuş bir kafadan insanlığa katkısı olabilecek bir ürüp çıkamaz. Her varlık türü gibi, dilin de doğasından gelen birta- kım beliheyici özellikleri yardır. Bunlann en önemlile- rinden biri, arılık ile yetkinlik arasındakı düz orantıdır. 1852 yılında, on altı ciitlik büyük Almanca sözlüğünü yazmaya başlayan Jaceb ve Wilhelm Grimm kardeş- ler, önsözlerinde şöyle diyoriar: 'Sağlık durumlan ye- rinde olduğu sürece bütün diller yabancı sözcükleri iç- lerine sokmazlar, ginmiş olanlan da atmak ve bunlann yerine kendi öz kaynaklanndan türettikleri anlamdaş- larta karşılamak içgüdüsünü taşıriar.' Gerçi, tarihsel gelişim içinde, dillere birtakım yaban- cı öğelerin girmesinin kaçınılmaz olduğu doğrudur. Ancak şu da tartışılmaz bir gerçektir ki, yabancı akını- na teslim olan birdilgitgide esnekliğini, kıvraklığını, an- latım gücünü, en önemlisi de öz benliğiyle tutarlı bir biçimde düşünce üretme yeteneğini yitirir. Bu kural bütün diller için geçerlidir. Dolayısıyla, ben- liğini koruma titizliği, bütün diller için gösterilmelidir. Gerçi, yeryüzündeki 2800 dolayındaki dilin hepsınin, uygâfiığın en ince kavramlannı karşılayacak ölçüde ge- liştirilmesi olanaksızdır. Kimi diller bu yanşı yitirmişler- dir. Ancak yanşı yitirenlerin bile korunması ve gelişti- rilmeye çalışılması bir ınsanlık borcudur. Bu yanşta bir yer tutabilecek dillerin geliştirilmemesi ise dûpedüz insanlığa karşı bir suçtur..." • • • 2 Haziran Ahmed Arifin, 3 Haziran Nâzım Hikmet'in ölüm yıldönümleri. Türk diline en büyük katkıları yap- mış olan iki ozanı, tüm katkıda bulunanlarla birlikte, anıyorum... * • „ • Sinan Cemgil, Alpaslan Ozdoğan ile Kadir Man- ga, 24 yıl önce dün, 31 Mayıs 1971 'de Nurhak Dağla- n'nda öldürülmüşlerdi. Öldürülmeselerdi, bugün ara- mızdalardı. Sinan, 51 yaşında olacaktı. Adnan Cemgil ile Nazrfe Cemgil'e, Şirin Cemgil'e, oğlu Sinan'a, Al- paslan ile Kadir'ın yakınlanna sabıriar diliyorum. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA: 1/ Eski Türk dev- letlerinde demırci 1 ve zanaatçı ustala- o nna, esnaf temsil- cilerine verilen 3 ad... Nazi partisi- . nın hücum kıtasını simgeleyen harf- 5 ler. 2/Oyundace- zalı çocuk... Ayak ° bileğı kemiğı. 3/ j Samsun'un bir il- çesi... Asya'da bir 8 ınnak. 4/ Sınema q ve tiyatroda teknik ustahkla yapılan hile... Çevik. 5/ Bir gıda maddesi... llkçağ- daki büyük uygarlıklarla ilgi- li olan. 6/ Öykü, fikra... Te- niste topu rakibin arkasma düşürmeyi amaçlayan vuruş. II "Gel benim san tamburam / Sen ne için inilersin / tçim derdim büyük / Ben anuıçın inilerim" (Pir Sultan Abdal)... Hollanda'nın plaka işareti. 8/Kayalık diplerde ya- şayan birbalık. 9/Olumsuzluk belirten bir önek... Kimi fel- sefe ve din kuramlannın dayandığı temellerden her biri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ayakûstü içki içilen meyhane. 2/ Mübalağa... Kalayın simgesi. 3/ Çeşitli dans ve oyunlardan oluşan sahne göste- risi... Kalın degnek. 4/ Bir süs ve gölge ağacı. 51" der- diyle hoşem el çek ilacuııdan tabib / Kılma derman kim he- lâkim zehr-i dermanındadır" (Fuzuli)... Pasifık'te küçükbir ada-devlet. 6/Birsorusözü... Satrançtabirtaş... Bircinskö- mür. II İki yüzü beyaz kapsız yorgan... Çinkonun simgesi. 8/ Silisyum ve oksijen atomlanndan oluşan polimer. 9/ Bir süs taşı... Bir kâğıt oyunu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle