04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 MAYIS 1995 PA2AR 14 KULTUR 4 8 . U L U S L A R A R A S I C A N N E S F İ L M F E S T İ V A L İ Bu gece sonuçlanacak Altın Falmıye ye uç aday: Loach, Angelopulos ve Kusturica VECDİ SAYAR CANNES- 48. Cannes Film Festiva- Ii, on iki günlük maratonun ardından bu gece vapılacak kapanış töreni ile sona eriyor. Festival sonuca yaklaşırken, Al- tın Palmiye Ödülü'niin kimin olacağına ilişkin tartışmalar yogunlaştı. Dün gös- terilen u Yeralü'"(Underground) ıle Bos- nalı yönetmen Emir Kusturica, ödülün ciddı adaylanndan bıri olduğunu ortaya koydu. Bizim tahminımiz. festivalin üç büyük ödülü olan AJtın Palmiye, Jüri Bü- yük Ödülü ve En tyi Yönetmen Ödü- lü'nün Kusturica, Angelopulos ve Loach arasında paylaşılacağı. Ödüller üstüne tahminlerimizi sırala- madan önce dilerseniz Kusturica'nın fil- mine kısaca değinelim ve daha aynntılı bır yorumu, festıvalde izlediğimız. ama yazma olanağını bulamadığımız diğer ıl- gınç filmlerle bırlikte festival sonrasın- da yapacağımız değerlendirmeye bıra- kalım. Politik yönü tartışmaya açık "Bir zamanlar bir ülke vardı" dıye başlıyor fılmine Kusturica. Ve üç saat on iki dakika süresince ülkesinın son 50 yıl- lık tarihini yorumlamaya girişiyor. "Ye- rara", Kusturica'nın en lyı fılmi değil bana kalırsa. "Dolly Bell'i Ammsıyo- rum", "Babam İşGezisinde" daha yalın, daha içten filmlerdi. Bu kez politik bir mesajla izleyicinin karşısına geliyor. Hem de büyük bütçeli bir filmle. tngiliz ve Fransız yapımcılar ve Belgrad televiz- yonu işbirligi ile gerçekleşen "Yerata". festivalde Avrupa Birliği bayragı altında yanşıyor. Filmdeki tüm yaratıcı öğeler ise Yugoslav. Sırp sözcüğü yerine Yu- goslav sözcüğünü kullanmam boşuna değil: Kusturica, kendinı *YugosJa\" ola- rak tanımlıvor ve filminde de birleşik Yugoslavya özleminı açıkça ifade edı- yor. Yanı, son zamanlarda moda olan milliyetçilik akımından uzak duruyor. Bosnalı bir sınemacının Bosna milliyet- çiliğini savunmak yerine Yugoslav oldu- ğunu vurgulaması kuşkuyla karşılanabi- lir. "Yeraltı''nda, bu tavnnı sorgulayan- lan yanıtlamaya çalışıyor Kusturica. Kuşkusuz ikna edebildiği izleyiciler ol- duğu gibı. ikna edemedikleri de olacak. Ulkesinin insanlannın kendine özgü duyarlıklannı, yaşama sev incini yansıtır- ken, bu coşkuyu, ritmi bizimle paylaş- mayı amaçlıyor Kusturica. Bir çingene orkestrasının nağmeleri eşliğinde, gi- zemli bir dünyanın değerlenni keşfedi- yoruz. Güzellıklerin yanı sıra kötülükle- re de açık bir dünya bu. tnsanlann birbi- rini aldattığı. "kullandıgı" bir dünya. Bu dünyada. yükselen bir komünist liderle, en yakın arkadaşının ilişkileri çerçeve- sinde Yugoslav toplumunun yakın geç- mişi ile hesaplaşıyor. Yaşanan acılan an- latırken. "Kabahatin çogu sende canım O. kardeşim" demeye getiriyor ama, kaba- hatin bir kısmını da politikacılarda bulu- yor. Avrupa liderlenni, Birleşmiş Mil- letler'i eleştiriyor. Birtarafın katil, öte ta- rafın masum olduğuna inanmıyor. Esas suçlulann silah satıcılan olduğu kanısın- da. Politik yönü ile tartışmaya açık bu ya- pıt, her zamanki Kustunca dehasının iz- lerinı taşıyor. Üç ustadan üç bûyük film Bu yıl. Cannes "da eleştirmenlerin göz- desi hiç kuşkusuz Angelopulos. "UKs'in BakışTnın FIPRESCI. yanı Uluslarara- sı Sinema Yazarlan Ödülü'nü alması en doğal sonuç olur Jeanne Moreau baş- kanlığındaki festival jünsinin değerlen- dirmesinin ne yönde olacaği ise bilıne- miyor. Jüri Başkanı Jeanne Moreau'nun Angelopulos sinemasınavakınlığıbılini- yor. Ama Gianni Amelio, NadineGordi- ner.GastonKaboregıbı ısımlerin, tercıh- lerini. Ken Loach ya da Emir Kusturi- ca'dan yana koymalan beklenebilir. Bu yazıyı yazdığım sırada henüz izle- medığimiz son günün iki filmi büyük bir sürpriz yapmazsa büyük ödülün Lo- ach'ın "Ülke ve Özgürlük", Kusturi- ca'nın "Yeraltj" ya da Angelopulos'un "Ulis'in Bakışı" filmlerinden birine gi- deceği tahmın ediliyor. Son günün film- lerinden Jim Jarmusch'un "Ölii Adam"ın (Dead Man) pek ıvı olmadığı, ama Fransız yönetmen Mathieu Kasso- vitz'in "Kin" (La Haine) adlı filminin çok kuvvetli olduğu söyleniyor. Eger gerçekten karşımıza iyi bir film çıkarsa üç Fransızın yer aldığı on kişilik jüriden destek bulabilir ve bütün tahmınleri al- tüst edebilir. Ben gene de -izlediğim niki günlük maratonun ardından bu gece yapılacak kapanış töreniyle sona erecek festival sonuca yaklaşırken, bizim tahminimiz festivalin üç büyük ödülü olan Altın Palmiye. Jüri Büyük Ödülü ve En İyi Yönetmen Ödülü'nün Emir Kusturica (Yeraltı- Underground, (solda, altta), Teo Angelopulos (Ulis'in Bakışı, (sağda) ye Ken Loach (Ülke ve Özgürlük, (solda. üstte) arasında paylaşılacağı. fılmlerle sınırlı kalarak- kendı tahmın- lerimi sıralayayım: Altın Palmiye için gönlümde yatan aday, Ken Loachin "Ul- ke ve Ozgüriük*ü. Günümüzde çok ge- reksinmesini duyduğumuz bir mesajı ideallerimiz uğruna savaşım ve dayanış- ma özlemini son derece etkileyicı birdil- le veren, dürüst, açık sözlü bir film. Sa- natsal bütünlüğü açısından, Angelopulos ve Kusturica'dan daha tutartı kanımca. Kusturica ve Angelopulos'un filmleri- nin yapısal sorunlanndan, gereksiz uzunluklanndan söz edilebılir. Ama ben- ce en önemli zaaflan, ciddı politik tema- lan çok genel, çok felsefi düzeyde ele alarak, 'tehlikeli' alanlardan kaçınmala- n. Bu nedenle ne Angelopulos. ne de Kusturica. Loach'in cesaretine sahip. Ama tabii ikisinin de Cannes'dan birer ödülle dönmevi hak ettikkri kesin. Ben olsam, Jün Büyük Ödülü'nu ur.ıı kus- rurica'nın 'Yeraltı'sına, En iyi Yönetmen Ödülü'nü de Teo Angelopulos'a verir- dim. Yırmidört filmın yer aldığı yanş- malı bölümdeki fılmler arasında politik temalara yönelenler çoğunlukta. Dünya- mızın bugünü hakkında hiç de ıyimser olmayan sınemacılar, bu gıdişe dur de- mek gereksınmesini duymuşlar besbel- li. Loach, Kusturica, Angelopulos. Hsi- ao-Hsien ve Boorman'ın politik ıçerikli çalışmalan eleştirmenlerden ve festival ızleyicilerinden olumlu tepkileraldı. Ba- kalım son yıllarda politik temalann pek 'tutmadığı' dünya pazarlannda nasıl bir akıbet bekleyecek bu filmleri. Pazar de- yınce, bu Fılmlerin önemli bir bölümü- nün (Loach. Kusturica. Boorman) Tür- kiye haklannın şimdıden satın alındıgı müjdesini vermeliyim. 'Ed Wood'- Johnny Depp 'Llisin Bakışı'- Harvev Keitel 'Carrington'- Emma Thompson, J. Pryce 'Rangoon'un Ötesi'- Patricia Arquette 'Shangai Triad'- Gong Li Başanlı filmler Avrupa sinemasındanErken bir tahmin olabilir. ama bu yıl- ki ödüllerin büyük ölçüde bu politik filmler arasında dağılacağı kanısında- yım. Loach, Kusturica ve Angelopulos gibi ulkesinin yakın geçmişine bakan Hou Hsiao-Hsien'in 'lyi Adamlar, İyi Kadınlar'ı Jüri Ödülü'nün adaylanndan biri olabilir rahatlıkla. Ama benim gön- lüm bu ödülün Ingiliz yönetmen Chris- topher Hampton'un ilk frimi 'Carring- ton'a verilmesinden yana. Tim Bur- ton'un 'Ed Wood'unun da küçük bir şan- sı olduğunu düşünüyorum. Bir başyapıt değilse de, sinemayı konu alan sempatik bir film, 'Ed VVood". Sözünü ettiğim filmler, iki istisna (Amerikan filmi 'Ed Wood* ve Tayvan filmi -lyi Adamlar, tyi Kadınlar' dışında) Avrupa sinemasının ürünlen. Hele. Altın Palmiye'nin bu yıl Avrupa kıtasında kalacağı kesin gibi bir şey. Avnıpa içınde de Balkanlar öne çı- kıyor, Angelopulos ve Kusturica isimle- ri ile. Amerikan ve Ingiliz sinemalan ise da- ha çok oyunculuk dallannda öne çıkaca- ğabenzer. Bu yıl ızledigimiz filmler ara- sında çok sayıda iyi oyunculuk örnekle- ri vardı. İlk anda anımsayabildiklerim arasında 'Ulis'in Bakışı'nda Harvey Ke- itel, 'Kral George'un Deliliği'nde Nigel Hawthorne, "Carrington'da Jonathan Pryce'i sayabilirim erkek oyuncu ödülü- nün adayı olarak. Kusturica'nın oyuncu- su Miki Manojkniç de çok başanlı. Ama film büyük ödüllerden birini kazanırsa, jürinin oyunculuk ödülünü bir Amerika- hya, ömeğin 'Ed Wood' ve 'Ölii Adam'daki rolleriyle Johnny Depp'e vennesi pek de sürpriz olmaz. En güçlü adaylardan biri olan Harvey Keitel'in oy- nadığı iki film Cannes'dan Altın Palmi- ye ile dönmüştü. En son 'Piano' ile ödü- le çok yaklaşmışken, film Altın Palmi- ye"yi kazamnca Keitel, eli boş dönmüş- tü Cannes'dan (büyük ödülü alan filme, aynı zamanda oyunculuk ya da yönet- men ödülünü de yermekten genellikle kaçınıyor jüriler. Ödülleri dağıtarak. da- ha çok kişiyı tatmin etmeyi tercih ediyor- lar. Dünyanın neresıne gıdersenız bu böyle_). Bu kez. Angelopulos, bir Jün Bü- yük Ödülü ıle yetinmek durumunda ka- lırsa Keitel'in yıldızı parlayabilir. (Har- vey Keitel'in yan Romen, yan Polonya asıllı oldufunu biliyor muydunuz?) Bu dalda benim tercihirru sorarsanız 'Veral- ü'nın oyuncusu Miki Manojloviç ve 'Carrington'un o>auıcusu Jonatnan Pryce, derim. Kadın oyuncular arasında da sözü edilmesı gerekenler epeyce faz- la. 'Carrington'da Emma Thompson, 'Neon Incil'de Gena Rowlands, 'Kral Ge- orge'un Deliliği'nde Helen Mirren, 'Ulis'in Bakışı'nda Maya Morgens- tern( Romen asıllı genç bir oyuncu) 'Me- lekler ve Böcekler'de Pats> Kensit, 'Jef- ferson Paris'te'de Greta Scacchi, 'Rango- on'un Ötesi'nde Patricia .Anjuette başa- nlı vorumlan ile öne çıkıyor. Benim ter- cihim, Zhang Yimou'nun 'Shangai Tri- ad' filmdeki rolüyle Gong Li'den yana. Görüntü yönetmeni dalındaki en iyi çalışmalar da Balkanlardan geliyor ka- nımca Angelopulos'un 'Ulis'in Bakışı' (To vlemmatouOdyssea) filmindekı ça- lışmasıyla Yunan usta Yorgos Arvanitis veya Emir Kustunca'nın 'Veralü' filmin- deki çalışmasıyla Yugoslav VTDcoFdac'ın görüntü ödülünü başkalanna kaptırma- yacağını düşünüyorum. Altuı Palnıiye için yarışan bir Türk Cannes'da uzun metrajlı fılmlerin yanı sıra ikin- ci biryanşma da kısa metrajlı filmler arasında ya- pılıyor. Bu y\\ yanşma için on film seçilmiş bini aşkın başvuru arasından. Bu on film arasına gir- me başansını gösteren genç yönetmen Nuri Bilge Cejlan'ın 'Koza'sı Cannes'da Türkiye'yi temsıl eden tek film oldu. (Kasetlerini film pazanna gön- deren yapımcılanmızın, Cannes'a şu kadar filmle katılıyoruz diye demeç vermelerine ne bakıyorsu- nuz!) Evlilik kurumunun yıprattığı ilişkiler üstüne bir film yapmış Ceylan. Oyunculan, kendi annesi ve babası. Insanlararasındaki iletişimsizliği, sevginin dile getinlemeyişini, bir arada yaşamanın olanak- sızlığını anlatmış. Söze hiç yer vermeyen bir an- latımla. Fotoğraftan sinemaya geçen Nuri Bilge Ceylan. bu ilk kısa filmi ile gelecek için umut va- at ediyor. Titizlikle seçilmiş çerçeveleri, duyarlı ışık kullanımı ile Türk sinemasının özlemini çek- tiği bir anlayış getiriyor. lyi bir senaryo yazan ile işbirligi yaptığı takdirde uzun metrajda da başan- lı olabıleceğini düşünüyorum Ceylan'ın. 'Koza', bir ilk filmden beklenmeyecek bir este- tik olgunluk içermesine karşın, kısa filmin içerme- si gereken 'ekononük' anlatım boyutlannı biraz zorluyor. Özgün uzunluğu yaklaşık 20 dakika olan fılmi Cannes Festival yetkılilerinin isteği üzerine 14 dakika 40 saniyeye indirmiş yönetmen. Bu ha- liyle bile yanşmadaki 10 filmin en uzunu. Kısa film dalındaki Altın Palmiye için en şanslı aday ol- masa da bu on filmin iyileri arasında yer aldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Hele konulu kısa film- ler içinde en iyilerinden biriydi 'Koza.' Canlandır- ma filmlerinin kuşkusuz başka bir cazibesi, vuru- culuğu var. Çok kısa bir süre içinde mesajlannı en etkin biçimde aktarabiliyorlar. Bu yıl kısa film da- lında Altın Palmiye'ye en yakın duran aday Ma- carcanlandırma sanatçısı FerencCako'nun 'Kum ŞarkBi'. Okyanusun sonsuzluğunda doğmuş bir- kızı anlatıyor Cako. Sessiz, güzel bir düşe benze- yen bir kızı. 'Düşlerimizi korumak gerek, yoksa kum taneleri gibi kayar gkler parmaklannuzın ara- sından' diyor. Ferenc Cako. bu yıl Berlin'de büyük ödülü kazanan bu usta animatör, bu kez kumlarla gerçekleştirmiş filmini; nasıl yaptığını anlatamam, görmeniz gerek. Rus canlandırma sanatçısı Alerij Kharitidi'nin 'Gagarin'i de içerdiği mizah kadar, çizgilennin yalınlığı ve kıvraklıği ile öne çıkıyor. Bir başka ba- şanlı canlandırma filmi de Belçikalı sanatçı Fktrence Fenrard'ın imzasını taşıyor. 'Banyodan Çıkış', dört dakika içinde kadın-erkek, baba-kız ilişkileri ve toplumda kadına biçilen rol üstüne bir film. Tıpkı 'Gagarin'de olduğu gibi en az çizgiy- le en yoğun anlatımı yakalayabilen bir çalışma. Bu iki filmi de çok sevmeme karşın, 'Kum Şar- losı'nın teknik olgunluğuna, şiirsel aniatımına yak- laştıklannı söyleyemem. Evet, tahminlerim, daha doğrusu tercihlerim bunlar. Bakalım, jürinin ter- cihleri ne vönde olacak. Nuri Bilge Ceylan'ın 'Koza'sı Türkiye'yi temsil etti. KOŞEBENT ENİS BATUR Yazarken Öğrenmek "Modernlehn Gecesi "ni bildiğim bir konu olduğu için değil, öğrenmek istediğim bir konu olduğu için seçtım, diye bitirmiştim geçen haftakı yazımı. Çelişkili görünmüş olabilir: Yazarlann, genellikle bildikleri, hem de çok iyi bildikleri konularda yazdık- lan sanılır. Bütün bütüne doğru değildir bu sanı. Bir konuda yazma istediğini uyandıran belli bir bi- rikim, ham bir birikim oluşmuştur şüphesiz, yazar masabaşına çökmeye karar verdiğinde. Ancak, bu yazma isteğini tanımlamak da, ona yol açan ham toplamın sınırlarını kestirmek de hayli güçtür. Her yazarı, yazma güzergâhı içinde pek çok konu, imge, kıvılcım gelir dürtükler. Hepsi için kaleme kâ- ğıda sarılmaz gene de. Yazma isteğinin, ısmariama bir metin değilse bu, belli bir derecede kaynaması gerekir: An gelir, kendinizi tezgâhınızda, bembeyaz kâğıtlann önünde buluverirsiniz. Bundan sonrası, bi- raz da yoğurt/yiğit meselesidir. Ister istemez kendi deneyimimden yola çıkacağım: Bir konu ya da imge beni çağırdığında, önce, kâ- ğıt üzerinde bir çatı çalışması yapanm: Bildiklerimin, bildiğimi sandıklarımın, bilmediklerimın sınırları orta- ya çıkar, belirlenir. Bu sınırlar belirmiş, belirienmiş ol- salar bile çatı aşamasında, ben onları net biçimde henüz göremem. Araştırmaya, kurcalamaya, didik- lemeye koyulurum önce, netlik ayan biraz olsun sağ- lanır böylece. Kimi kaynaklara yönelme aşaması ge- lir ardından: Bilmediğim, tanışmadığım kaynak ve belgelerte bildiğim, ama bu gözden bilmediğim baş- vuru noktaları iç içe geçer bu süreçte. Çatı çatlar, ge- nişler, yenı kapılar ve pencereler aralanır. Sonra yazmaya koyulur insan. llerlerken, ileriedik- çe duraklar, geriler, hepten durur, yeniden araştınr, yoklar, yeniden ilerlemeye başlar. Yazılan her met- nin, kitabın, benim için bu türden bir serüveni vardır Hiç görmediğım bir ülkeyi, daha önce hiç gitmedi- ğim bir kenti keşfetme duygusundan uzun uzadıya farklı bir yaşantı dilimi değildir bu. "Modernlenn Gecesi "nı beni yazmaya iten dürtü- lerden söz etmeyeceğim burada: Her şairi gece sı- kıştırır, demekleyetiniyorum. "Modern Şiirde Gece" teması ağırlığını duyurduğu anda, yazacaklarımın ne kadannı biliyordum, buna değinmek istiyorum. öteden Deri, yazdıklarımda çok sayıda özel ismin geçmesi, çok sayıda gönderme yer alması eleştiri- lere konu olmuştur. 'çok bildiğim' sanıJsın isteğiyle yanıp tutuştuğumu düşünenler olduğunu da biliyo- rum. Söz konusu eleştırılerdekı haklıhk payını ara- mak, tartmak bana düşmez; gelgelelim, kendi ya- kamda, doğru bildiğimi yapmaktan vazgeçmeyi ak- lımdan geçirmediğim ortada: Her zaman, bilgisini artırmak peşindeki insanın bilgısizliğinin sınırlannı, sınırsızlığını daha iyi görebildığine ınandım. Yazmayı, tuhaf gelebilir ama, öğrenmenin en sağ- lam yollarından biri saydım, sayıyorum. Kişi yalnız öğrenmeye değil, bildiklerini sınamaya vetartmaya, bir o kadar da bildikleri ve bilmedikleri üzerinde dü- şünmeye sürükleyen bir edim, bir etkinlik bu. "Modernlerin Gecesi" üzerinde çalışırken, bir kez daha şunu kavradım: Yazmak, insanı okuma eylemi çerçevesinde de yönlendiren bir pusula çalışması- na dönüşüyor: Daha önce okuduğunuz pek çok met- ni daha önce okumadığınız bir biçimde okuyor, yo- rumluyor, yeniden değeriendiriyorsunuz. Öğrendiklerimi mi yazıyorum öyleyse? Daha kar- maşık bir süreç: Bildiklerimle bilmediklerim kayna- şıyor yazarken, düşündüklerimle düşünmediklerim, o ana kadar düşünmediklerim buluşuyor. Okudu- ğum bir metinden görmediğim bir resme, dinleme- diğim bir ezgiye. derinliğine varamadığım bir düşün- ceye gidebiliyorum. Yaşantıdan fazlasına uzanıyor in- san: On beş bin gece yaşadım bugüne kadar, ama o süre içinde şu son bir iki ay içinde olduğu kadar gece üzerine kafa yorduğumu sanmıyorum. Bun- dan böyle, Gece'ye, bundan önce baktığım gibi ba- kabileceğimi de. Yazılan metnin bir gizli, gizil hedefi de bu belki: Onu okuyanlar buna benzer bir duygu-düşünce alaşımı içine girsinler, diye mi düşünülüyor, bir de? Oysa herkesin gecesi, aklındaki fikrindeki gece imgesi farklı bir bütünlük kuruyor. Okurken, yazarken bunu da öğreniyoruz. Bininci kez, Tarancı'yla: Bir sebep değil gece, bir netice. İSTANBUL ANADOLU GÜZEL SANATLAR LİSEŞİ 2. KÜLTÜR ŞE^XİĞİ 16.00 Konser Alkan Akıncı (gitar), Esra Seda Uçan (flüt) 19.00 Konser Metin Ülkü piyano resitah INTERKAMERA 95 12.00-12.30 Kısa film gösterileri: Kikos D.Gordon, Zilname M. Özerden, Eau De La VTe S.Bare, Ağaç l.Canikligil 14.00-15.00 Dia gösterisi "KentDüştü'' Kemal Fırat 15.00-16.00 Film gösterisi: Nâzım Hikmet Beigeseb' 16.30-18.00 Konferans "Türkiye'de Fotoğraf Yayınlan'" Alberto Modiano Imza eünü Gültekin Çizgen Fotografevi standı 18.00-19.00 Dia gösterisi "Çin'e Doğru" Fotografevi 19.00-20.00 Kısa film gösterisi Tanabata Matsuri S.Akar. Semaver Y.Balcı, Konserve Kahkaha A.Kanbay-M. Özerden Cansever'i anma toplanüsı • Kültür Servisi -Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Kadıköy Şubesi, şair Edip Cansever'i anma toplantısı düzenliyor. Kadıköy Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi'nde gerçekleştirilecek olan etkinliğe Ayten Mutlu, Güven Turan ve Metin Cengiz katılıyorlar. Elgis Pamır Ay'ın sunacağı toplantı, bugün saat 18.00'de başlayacak. (360 90 95) RaufMutlmy 'a. Bize yalmzhk et, birleştir yalııızları Yeni bir kan ol, getir en yeni anlamlfln Bomboşuz, korkuyoruz da.. bunu anlatmak için şehirde bayram vardı Edip Cansever'i dokuzuncu ölüm yıldönümünde sevgiyle, özlemle anıyoruz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle