Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS 1995 CUMA
HABERLER
Mart
ikramiyeleri
ödeniyor
• ZONGULDAK
(Cumhuriyet) - Maden
işçilerinin mart ayı
ikramiyeleri, Başbakan
Tansu Çiller'in emriyle
ödenecek. Genel Maden-lş
Sendikası Genel Başkan
Yardımcısı Selahattin
- Ataman. bir süre önce
Başbakan'a işçilerin
ikramiyelerinin ödenmesini
isteğini iletmişti.
Ahnak'tan
ppotesto
• AiNKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Şırnak Bağımsız
Milletvekili Mahmut Almak,
TBMM kürsüsünde sürekli
ağır hakaret ve saldınlara
hedef olduğunu, bu tavn
protesto etmek için TBMM
çalışmalanna 10 gün ara
verdığini açıkladı. Alınak,
önceki gün TBMM Genel
Kurulu'nda yapnğı gündem
dışı konuşmadan sonra
küirsüye gelen Içişleri
Bakanı Nahit Menteşe'nin
sert eleştirilerine hedef
olduğunu anımsatarak
"Kürsüye çıkmak için dayak
yeme özgûrlüğümü
kullanmaktan başka çarem
kalmamıştır" dedi.
DH Depneğfne
darbe
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - tçişleri Bakanhğı,
Dil Derneği'ni kamu
yaranna çalışan kurumlar
sınıflamasına almadı.
Bakanlık, Atatürk Kültür Dil
ve Tarih Yüksek
Kurumu'nun varlığmı
gerekçe göstererek, Dil
Derneği'nin "şimdilik"
kamu yaranna çalıştığını
kabul etmedi. Dil Derneği
Başkan ı Prof. Dr. Şerafettin
Turan, yaptığı açıklamada,
Içişleri Bakanlığı'mn karan
için yargıya ıtirazda
bulunacaklanm bildirdi.
Postayta
imzalı kitap
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Gazetemiz yazan
Mustafa Ekmekçi,
Cumhuriyet Kitap Kulübü
Ankara Temsilciliği
llhanilhan Kitabevi'nde
yann 15.00 ile 19.00 saatleri
arasında, "Tilkiyle
Kuyruğu" ve "Gün Ola
Harman Ola" adlı
yapıtlannı imzalayacak.
llhanilhan Kitabevi'nden
yapılan açıklamada,
Ekmekçi'nin imzalı
kitaplannın Ankara
dışındaki okuriara posta
yoluyla ulaştınlabileceği,
PTT giderlerinin de kitabevi
tarafından karşılanacağı
bildirildi.
Müdürlüğü'ne
atama
• tstanbul Haber Servisi -
Istanbul Milli Eğitim
Müdürlüğü'ne, daha önce
Kütahya Milli Eğitim
.Müdürü olan Metin
Saraçoğlu atandı. Istanbul
Milli Eğitim Müdürlüğü'nü
bir süredir sürdüren Ahmet
Ince ise Milli Eğitim
Bakanhğı Özel Öğretim
Kurumlan Genel
Müdürlüğü'ne getirildi.
Saraçoğlu, dün düzenlenen
devir-teslim töreninden
sonra görevine başladı.
Kotej smavında
yanlış SOPU yok'
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Milli Eğitim
Bakanhğı, 21 Mayıs 1995
tarihinde gerçekleştirilen
özel okullara giriş sınavmda,
22. Türkçe sorusu ile sosyal
bilgiler 11, 13 ve 18.
sorulann yanlış ya da
tartışmalı olmadığını
bildirdi. Bakanlıktan yapılan
yazılı açıklamada, sınav
sorulannın GÜ Eğitim
Fakültesi öğretim
üyelerinden oluşan
akademik bir komisyon
tarafından yapılan
incelemesinde, söz konusu
sorularda herhangi bir
hatanın bulunmadığının
anlaşıldığı kaydedildi.
• AMCARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Yerel yönetimler
için 4 haziranda 2 ilçe ve 34
beldede yapılacak seçimlere
ilışkın propaganda dönemi
ve bu dönemde uygulanacak
seçim yasaklan başladı.
Propaganda dönemine
ilişkin yasaklar, seçimlerin
yapılacağı ilçe ve beldelerin
bağlı bulunduklan 24 ilde
uygulanacak. Propaganda
dönemi, 3 haziran cumartesi
günü saat 18.00'de sona
erecek.
Yerlikaya ile Tunceli İl Başkanı Gündoğan, yakılan köyler için BM'ye başvurmak istiyor
CHP'de TraıceK sancısıAYKUT KÜÇÜKKAYA
CHP Tunceli Milletvekili Sinan Yertika-
ya ile CHP Tunceli tl Başkanı Bekir Gün-
doğan' ın, Tunceli'de yakılan köyler ve ya-
şanan son olaylarla ilgili olarak, "Birteşmiş
Milletler"e başvurmak istemeİeri, CHPli
bakanlan karşı karşıya getirdi. tnsan Hak-
lanndan Sorumlu Devlet Bakanı Algan Ha-
caloğlu. "CHP'li bir millervekilinin böyle
bir davranış içerisine girmesini makûi kar-
şdamryorun-rderken, Kültür Bakanı Ercan
Karakaş da. "Bu durumu çok ciddiye al-
mak gerekir. Ben arkadaşiarı anlayışla
karşılıyorum" şeklinde konuştu.
Insan Haklanndan Sorumlu Devlet Ba-
kanı Algan Hacaloğlu, Tunceli olaylann-
daki son gelişmeleri Cumhuriyet'e şu şekil-
de değerlendirdi:
"Vallahi ben Bir Cumhuriyet Halk Par-
tisi millervekilinin böyle bir davraıuş içeri-
sine gireeegini zannermivorum. Ve bunu da
makfil karşüamıyorum. Çünkü CHP, bizler,
boşalülan köyler ve bu sonınlar konusunda
çözüm getirmek zorunluluğu taşıyan bir
partinin üyesiyiz. Ve bu formül de Bakan-
lar Kurulu'nda görüşülmeüdir."
Diyarbakır'dan yenı döndüğünü, hafta
sonu da Şırnak, Yüksekova ve Hakkâri'ye
• BM'ye yapılmak
istenen başvuru
CHP'yi böldü. Algan
Hacaloğlu, Yerlikaya
ve Gündoğan'm
tavnnı makul
karşılamadığını
söylerken, Ercan
Karakaş,
"Arkadaşlanmı
anlayışla
karşılıyorum" dedi.
gideceğini kaydeden Hacaloğlu, bakanlık
ekiplerinin bölgede çalıştığını belirtti. Ha-
caloğlu. "Bence orada deniz bitmemiştir,
çabalann sonu gelmemiştir. Önümüzdeyep-
yeni bir soluk vardır. Onun gereğini yapma-
mız lazun"dedi. Kültür Bakanı Ercan Ka-
rakaş ise Hacaloğlu'nun aksine, arkadaşla-
nmn hareketini anlayışla karşıladığını be-
lirterek. Tunceli olaylan ile ilgili düşünce-
lerini şöyle açıkladı:
"Bunu tabii çok ciddiye almak gerekir ve
anlayışla karşılamak gerekir. Ben de bay-
ramda iki gün Şırnak'taydım. Orada zorun-
lu göçün bir yerde yarattığı sosyal sorunla-
n gördüm. Bence, sosyal hukuk devletiııin
bu gibi göç olaylannda meydana gelen sos-
yal sorunlan çözme hükümlülüğü vardır.
Bu bugüne kadar yapılamamışür.
Tunceli'deki olayın iki boyutu vardır.
Bir kere köylerin bir kısmının yakılma-
sı söz konusudur. Ve köylülerin söyledi-
ğine göreyse, güvenlik güçlerinin yakma-
sı söz konusudur. tlk defa Tunceli olay-
lannda 40 kadar köylü yargıya başvur-
du. Köylerinin yakıimasına ilişkin ola-
rak yaptıkları başvuru bir taraftan yü-
rüyor. Ama diğer taraftan o nasü sonuç-
lanırsa sonuçlansın, devletin göç etmek
zorunda kalan bu insanların gittikleri
yerlerdeki barınmasını ve geçimini kar-
şılaması gerekiyor. 50 gün evvel kurulan
bu hükümetin programında 'Güneydoğu
Onanm Projesı' var. Adını onarun projesi
koyduk, neden? Çünkü, bir şeyler vıkıldı ve
zedelendi. Bunlann onanlnıası lazım. Zede-
lenen şey nedir? Insaniardır. göç eden insan-
lann vaşamıdır. Bunun onanlması için ne-
ler yapılması gcrektiğini şimdi kabinede bü-
tün aynnülanyla ele alacağız."
Göç etmek zorunda bırakılan insanlann
birbölümü için göçün geriye çevnlebilece-
ğini kaydeden Karakaş, memleketlerine
dönmeyenler içinse konut ve istıhdam ihri-
yaçlan bakımından özel destekli projelere
ihtiyaç olduğunu belirtti. "Şimdi hüküme-
tin, bizim yaptığumz incelemelerden sonra
projeleri somutlastırması lazım. Ve göçün
neden olduğu yaralan sarması lazım" diyen
Karakaş. "Şu anki koalisyon hükümetinde,
söylediklerinizi gerçekleştirebilecek misi-
niz" şeklindekı sorumuzu şöyle yanıtladı:
"Onu bilmivorum. Ama önümüzdeki iki
ay içerisinde bunlar gerçekleşnıezse, koalis-
yonun elbette bizim açmuzdan yürümesi söz
konusu değiL"
'Hasan Ocak1arl5ydöncedevanh
15 yıl önce öldürülen Mehmet Önsoy da bu utanç tarihinin kurbanlanndan sadece biriydi
DENİZ TEZTEL
Önce "kayıp" ilan edilen sonra "faiM meç-
huller" arasma giren ve "ild kez" gömülen
Hasan Ocak olayına tepkiler hâlâ sürüyor.
Türkiye'de "birileri" her zaman birilerine iş-
kence yaptı, birilerini gözaltmda kaybetti.
Olaylann faılleri meçhul kaldı.
"Birileri" Hasan Ocak'a işkence yaptı ve
öldürdü. Bu birileri kimine göre polis... Ki-
mine göre degil,.. Elbette Hasan Ocak'ın na-
sıl ve kimler tarafından öldürüldüğü çok
önemli. Bizımse aklımıza takılı iki soru kal-
dı: Hasan Ocak'ı katledenler bulunabilecek
mi? Bulunursa ne olacak? Bu sorulann ya-
nıtını "şimdiük"bilemiyo-
ruz.
Ancak bildiğimiz bir şey
var; bazen failler bulunsa
bile bir şey yapılamıyor...
lstebirörnek: 15 yıl ön-
ce 18 yaşındakı Ösman
MehmetÖnsov da öldürül-
dü.
Hem de işkenceyle!
Şimdi 15 yıl önceye Os-
man Mehmet Önsoy'u iş-
kencede ölüme götüren
olaya dönüyoruz. 5 Mayıs
1980 Pazartesi günü Hal-
kalı-Eminönü otobüsün-
dekı Avukat Yunus Kavak
cebinde bulunan paranın
çalındığını söyleyince şo-
for otobüsü Topkapı Top-
lum Polisi önüne çekti.
Otobüsün içinde yapılan
aramada bir çanta içinde
"5 adet tabanca ve mermi-
ler" bulundu.
O günlerde Istanbul'da
"suayönetim" vardı.Yapı-
•lan soruşrurma sonucunda
bir kişi 1. Şube'de kaldı:
Osman Mehmet Önsoy.
Polise göre Önsoy "Dev-
rimci Yol örgütü üyesiydi
ve tabancalar, mermiler
ona aitti". Önsoy. lstanbul
Emniyetin'de gözaltında
kaldığı süre boyunca iş-
kence gördü.
Emniyet ise bu süre için-
de çeşitli rutanaklar düzen-
ledi. Tutanaklann kiminde
Önsoy'un "ça> bardağını
ku-arak inü'har etmek" ıs-
tediği, kiminde "su barda-
ğryla inn'har etmek" iste-
diği, kiminde "kafasınıdu-
varlara vurduğu". kimin-
de de "elleri ve ayaklan
bağJanmak suretiyk mu-
hafaza edildiği" yazıldı.
Baba Önsoy, 22 Mayıs 1980 günü de lstan-
bul 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı'na
başvurmuştu. Ancak Baba Önsoy'un bilme-
diği bir şey vardı; 22 Mayıs 1980 günü oğlu
Osman Mehmet Önsoy Haydarpaşa Askeri
Hastanesi 'nde ölmüştü. Oğlunun ölüm habe-
ri 26 mayıs günü babaya bildirildi. Bu kez de
"oğhınu işkenceyle öldürenler" bulunsun dı-
ye yetkili yerlere dilekçeler verdi. Babanın
ısrarcı tutumu üzerine işkence dosyası Sıkı-
yönetim Komutanlığı Askeri Savcısı Hâkim
Kıdemli Albay Süleyman Takkeci'nin önü-
ne geldı. Takkeci'ye göre Önsoy, "taze
(akut) ülserden kaynaklanan iç kanamadan
ölmüştü ve işkence görmemişti'". Bu yüzden
emniyet görevlileri hakkında dava açılması-
na gerek yoktu. Takipsizlik karan verdiğini
açıkladı. Baba Önsoy, Takkeci'nin kaı-anna
itiraz etmesi üzenne dosya, Birinci Ordu Ko-
mutanlığı Askeri Mahkemesi"ne geldi. Hâ-
kim Albav Levent Akyüz, Hâkim Asteğmen
Günduzfpek ve Pilot Kıdemli Albay Orhan
Gürhan'dan oluşan askeri mahkeme dosya
üzerinde inceleme yapn. 31 Temmuz 1980
günü bir karar verdi:
"Emniyet Birinci Şube'de görevB kişiler
hakkmda, gözaltı sırasında işkenceyle adam
öldürmek suçundan dava açıbnah."
Mahkeme karannda, Asken Savcıhk'ça
yürütülen soruşturmanın son derece "yeter-
Kutmangil toprağa verildi
Geçen salı günü uğradığı silahlı saldın sonucu
yaşamını yitiren Yeni Günaydın ve Tan gazeteleri
sahibi Bekir Kutmangil, dün Eyüp Sultan
Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Bekir Kutmangil için ilk tören Zincirliku>-u'daki
Kürrnan Holding binası önünde düzenlendi. Kutman
Holding ve gazete çalışanlannca, saldınya uğradığı
Kaya Aldoğan Sokağı'nın girişine siyah çelenk
bırakıldı. Günaydın ve Tan gazeteleri binası önünde
düzenlenen törende konuşan Genç Madenci
Işadamlan Derneği (GEMAD) Başkanı Cemil Ökten.
Kutmangil'in adice bir saldınya kurban gittiğini
belirterek katillerin en kısa zamanda bulunmasmı
istedi. Soruşturmanın sürdüğünü bildiren Emniyet
Genel Müdürü Mehmet Ağar. Kutmangirin
öldürülmesi olayında kullanılan silahın polis kaynaklı
olmadığını söyledi.
Gazetecılerin Bekir Kutmangil'in öldürülmesi
olayıyla ilgili sorulannı yanıtlayan Emniyet Genel
Müdürü Mehmet Ağar. "Kutmangil olayında
kullanılan silah polis kaynaklı degil, teşkilatunızda abp
sanlan silahlardan değfl" dedi. Ağar aynca silahın
ruhsatsız olduğunu söyledi. Ağar, Kutmangil'in
katillerinden yakalanan olup olmadığını soran bir
gazeteciye de, "Dün geceye kadar ele geçirilen yok"
karşılığını verdi. (FotoğraY: HATİCE TUNCER)
siz" olduğu. Önsoyun "örgüte girdiği, ta-
bancalarm ona ait olduğuna ilişkin en ufak
kamtın" dosyada bulunmadığı da belirtildi.
Kararda nedenı ne olursa olsun Önsoy'un el-
leri ve ayaklan bağlanarak uzun süre Birin-
ci Şube'de tutulmasının dahi "insanlık suçu
olan işkencenin açık bir kanıtı" olduğu vur-
gulandı.
İşkence yapan kişiler hakkında derhal 353
sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yar-
gılama Usulü Kanunu'nun 110. maddesine
göre savcı. askeri mahkeme karanna uyarak
ve hiçbir soruşturmaya gerek kalmaksızın
dava açmahydı. Ardından kendi hukukunu
yaratan 12 Eylül 1980 asken darbesi geldi.
Baba Mehmet Önsoy yine de
kararlıydı. Polisler hakkında
dava açılmadığı için Genelkur-
may Başkanlığı'na şikâyette
bulundu. Genelkurmay tkirıcı
Başkanı Orgeneral NecdetÖz-
torun'un 5 Kasım 1982 günlü
emri ile lstanbul Birinci Ordu
ve Sıkıyönetim Komutanlı-
ğı'ndan, soruşturma ile ilgili
bilgi istendi.
Sıkıyönetim Yardımcı Sav-
cısı Çayhan Clgen 14 gün için-
de ıddianameyi hazırlayarak
lstanbul Siyasi Şube'de görev-
li dört polis memuru hakkında
"işkence ile adam öldürmek
suçundan" cezalandınlmalan
ıstemiyle dava açtı. Dava. Os-
man Mehmet Önsoy'un ölü-
münden dört yıl sonra 1984 yı-
hnda karara bağlandı.
Duruşma hâkimi HaMl C'nlü.
Hakim Önyüzbaşı Cengiz Ba-
şender. Hava Yer>oLzbaşı Ayte-
kin Kızükaya'dan oluşan mah-
keme heyetinin 18 Ekim 1984
tarihli karanna göre dosyada-
ki bilgilerde polislerin mahkû-
miyeti için yeterli delil yoktu.
Bu nedcnlede polisler hakkın-
da beraat karan verildi.
15 yıl önce öldürülen Os-
man Mehmet Önsoy olayımn
öyküsü bu.
Bir askeri mahkemeye göre
Önsoy'a polisler işkence yap-
mıştı. cezalandınlmalıydılar.
Bir diğer askeri mahkemeye
göre ise polisler suçsuzdu!..
"Bir dönem emir-komuta
zincirine uyanlar vardı", "O
zaman 12 Eylül'dü!" diyebilir-
siniz. Peki ya şimdi?..
Hasan Ocak olayırun faille-
ri bulunacak mı? Failleri bulu-
nursa yargılanacak mı? Yar-
gılanırlarsa...?
BIRBAKIMA
SERVER TANİLLİ
Aman Avcı, Vurma Beni!..
Oldum bittim sevmem avlanmayı, avcılan da.
Al eline silahı, dağ-bayıryürü, gökte serazat süzü-,
lüp giden birördek sürüsü gördün, bastetiğe; birge-'
yik kafiiesi çıktı önüne, dogrult namluy\ı; kayalann en -
uç yükseltisinde, ovaya gururla bakan bir dağ keçi-
sini fark ettin, davran kaçmasın!
Tavşana öyle, sülüne öyle, karacaya öyle...
Nebu?
Beyimizin "hobi"s\, eğleniyor!
Üstelik. şövalyece bir yanı da yok: Yiğit ona derim
ki, kurdun üstüne, ayının ve yaban dorînuzunun üs-
tüne silahsız gider! Eşitliği daha baştan bozan bir ara-
ca el uzatmanın ne cesurlukla ilgisi vardır, ne de mert-
likle.
Neymiş? Doğadaki dengenin de sürmesine yar-
dımcı oluyormuş beyimiz! Hayır efendim, doğa, sağ-
lığını ve güzelliğini koruyacak en duyaıiı dengeleri
kurmuştur; insandır bozan onlan, daha baştan bo-
zar olmuştur, bozuyor, bozacak da bir süre...
Avcı, ortaklan arasındadır bu suçun!
Siz şöhrete bakınız: "Sayyad-ı biinsaH.
Yani "insafsız avcı!"
O yüzden olacak, alabildiğine sert vurur Namık
Kemal:
Köpektir zevk alan sayyad-ı biinsafa hizmetten '
Başka edebiyatları işin içine katmadan söylemiş
olayım: Edebiyatımızda avlanmayı öven, avcıdan ya-
na tavır alan bir yazar gösteremezsiniz. Nasıl hatır-;
latmaz olurum: Halikarnas Balıkçısı'nın Gündüzü-
nü Kaybeden Kuş adlı bir öyküsü vardır, derin acıla-
ra gömer insanı bittiğinde.
Avlanmaya karşı yazılmış en dokunaklı "reddi-
ye"dir bence o!
Avcı, doğanın süsüyle zenginliğine musallat ve işi-.
ni mutlaka can alarak yürüten; bir kökü ilkel çağlar-
da, bir kökü feodal; olsa olsa "sapık" diyebileceği-
miz bir zevkin arkasında koşan; ve herhalde eğitil-
meye ve topluma kazanılmaya muhtaç bir kişidir.
Insanlığın geleceğinde, avcı, müzelik bir tiptir.
lyi de, nereden geldim bu hiç hazzetmedigim ko-
nuya bugün?
Milliyef\n 22 Mayıs 1995 günlü sayısında bir ha-
ber: "Av, dolara endekslendi"\
Yerli ve yabancı avcılar, vurduklan hayvanlann üc-
retini dolarla ödeyecekmiş...
Haber, Merkez Av Komisyonu'nun, 1995-1996 av
mevsimi için saptadığı fiyatlan da sıralıyor 6 yaşın-
dan büyük yaban keçilerinin avlanılması 1600 dolar;
çengel boynuzlu dağ keçisi 800, vaşak 1500 dolar;
kurt 250, çakal 100, yaban domuzu 60 dolar. Yaban
keçisi avında yaralama halinde 900 dolar; kazayla vu-
rulan yavru, dişi ve altı yaşından küçük olan tekeler
için 1800 dolar; çengel boynuzlu dağ keçisi ve va-
şak avında, yaralamada avlanma ücretinin yüzde
50'si tahsil ediliyor. Kaçak avlananlardan 5-150 mil-
yon lira; alageyik, yaban koyunu, yaban keçisi ve
çengel boynuzlu dağ keçisi vuranlardan ise, 150 mil-
yon lira tazminat alınacak.
Listenin temel dökümü bu! ' -
Dikkat edilsin, kimi kayrtlar ve yasaklamalar varsa
da her şey paraya bağlanmış ve daha da rezili, do-
lara! . .. :.<;• • •,.,<
Keseniz şişkin mi, vurun dağlara! • • ı-.tî <,.'J!.. •"•
Gazetenin yazdığına göre, turizm uğrunaymtş bü-
tün bu yapılanlar; ve ülkemiz, bu yoldan, geçen yıl 1
milyon dolar döviz girdisi elde etmişmiş.
Hay yere batsın bu "girdi"l
Siz "girdı"ye değil, "çıktı"ya bakınız! '
!
-'
Para uğruna, yurdun güzelliğini, doğanın -üstelik
canlı- süsünü ve zenginliğini nasıl peşkeş çekersiniz
birsürü "sapık zevkli"ye?
Yoksullaştıracağınız, doğa olmayacak mı?
Ayn bir şey mi o, insandan, toplumdan, uygariık-
tan? Yurtseveriik, bir yanıyla da, "doğal miras"\ -ne
olursa olsun- korumaktan geçmiyor mu?
Denecek odur ki, her şeye, bu arada insanımıza ol-
duğu kadar hayvanımıza da bakışımızı kökünden de-
ğiştirmek zorundayız. Zorundayız: Yoksa, bu gidişle
kurda-kuşa da bakacak yüzümüz kalmayacak!..
Gazi sanıkları
basına tanıtddı
lstanbul Haber Servisi -
tstanbul Emniyet
Müdürlüğü Terörle
Mücadele Şubesi
tarafından
gerçekleştirilen
operasyonlarda, Gazi
Mahallesi olaylanna
kanşarak provokatörlük
yaptıklan ve örgüt üyesi
olduklan iddia edilen 8'i
kadın 18 kişinin
yakalandığı açıklandı.
Açıklamada, Marksist-
Leninist Komünist Partisi
/ Kurtuluş (MLKP-K)
üyesi olduklan ileri
sürülen samklarla birlikte
iki adet tabanca, bir adet
boru bomba, 4 adet
molotofkokteyli, pankart
yapımmda kullanılan
şablon ve boyalar ile çok
sayıda mermi ve yasadışı
yayudann da ele
geçirildıgi bildirildi.
K O N U K YAZARPmf.Dr. NÎYAZİÖKTEM
Bilindiği gibı Türk delegasyonunun UNESCO
nezdindeki etkili çabalan sonunda Birleşmiş
Milletler Örgütü, 1995 yılını "Hoşgörü Yılı" o-
larak ilan ettı. UNESCO ve ona bağlı milli
komisyonlar, bulunduklan ülkelerin önemli
üniversiteleriyle konuyla ilgili ulusal ve ulus-
lararası toplantılar düzenlediler. Geçen yıl ekim
ayında UNESCO Milli Komisyonu Hoşgörü
Komitesi Başkanı Sayın Hıfn Topuz'un
girişimiyle Galatasaray Universitesi'nde ulusal
boyutta bir hoşgörü toplantısı yapılmış ve
yankılar uyandırmıştı. 1995 Eylül sonu ya da
Ekim başında uluslararası boyutta son toplantı Is-
tanbul'da düzenlenecek ve böylelikle "inanç ve
kültürterin diyalog kenti"ndekı son etkinlikle
"Hoşgörü Yüı" daha anlamlı haie dönüşecektir.
Ekim 1995 sonunda toplanacak UNESCO Genel
Kurulu'nda ana değerlendirme yapılacaktır.
Uluslararası toplantılardan biri de 8-10 Nisan
1995 tarihleri arasında Italya'nın Siena kentinde
gerçekleştirildi. Siena ve Floransa üniver-
sitelerinin ortaklaşa yürüttüğü çalışmalar so-
nunda bilimsel bir çalışma merkezine
dönüştürülen, kentten biraz uzak Pontignan
Manastın'nın çatısı altındaki konuşmalar ve
bildirilerin önemli bir bölümü ülkemizi de il-
gilendirmekteydi. Hoşgörü denince, iş gelip din
ve mezhepler arasındaki hoşgörüsüzlük or-
tamına takılıyordu. Ülkemizde. 'Anadolu
Alevileri'nin sorunlan olmuştu, insanlar
öldürülmüştü. Kim, niye ölmüştü? Şia içerisinde
yer almasına karşın özgürlükçü, liberal, hoşgörü-
den yana olan bu tür Islam yorumu ne idı? Batılı
sıradan halk bir yana, kendi alanlannda ün
yapmış bilim adamlan dahi Anadolu Alevilıği-
ni yeni duymuştu.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne kabulü
sürecinde din olgusu kanımızcaen önemli sorun-
lardan birini oluşturmaktadır. Batılı bilim adamı
ve aydın, dinin sosyal yapı içerisinde önemli bir
doku oluşturduğunun bilincindedir. Bizde
Laiklik, din-devlet ilişkileri ve hoşgörü
olduğu gibi yüzeysel bilgilerle dinler hakkında
kesin kanılar ortaya koymazlar. Ancak Islam,
son dönemlerde tutucu, radikal, cihatçı bir kim-
likle haklı olarak Avrupa'yı kaygılandırmaktadır.
Oysa Avrupa, ortaçağ karanlıklannı yaşarken Is-
lam âleminde hoşgörü. sevgi, felsefe doruklara
ulaşmıştı.
Aıx-Marseille Üniversitesi profesörlerinden.
Islam dini uzmanı Bernard Botiveau, tslamın
siyasal yüzüyle inanç boyiitunun birbirinden ayıt
edilmesi gerektiğini, Islam içerisinde akılcı ve
özgürlükçü akımlann olduğunu belirtince, biz
de Anadolu Aleviliğini anlatmaya çahştık. Bo-
n'veau'ya göre Islamın özgürlükçü yorumlan,
bazı ülkelerde siyasal sistemler içerisine de gir-
miştir. Islamm gerek Sünni gerek Alevi, özgür-
lükçü. sevgiden, insan özgürlüğünden yana yo-
rumlannı geliştinp Batı'ya tanıtmak, bizce her
aydının başta gelen ödevidir. Yüzeysel bilgiler-
le "Şu din böyledir, öbürü şöyledir" demek,
düzeysiz bir tutumdur. Yoğun bir şekilde genel
felsefe. sosyoloji. din sosyolojisi ve teolojiye
ilişkin çalışmalar yapmak gerekir.
Derine inmemeyi bir başka konu içensinde de
gözlemlemek olanaklı. Herkes laiklikten sözed-
er, ama laik diye bilinen ülkelerde din-devlet
ilişkilerinın nasıl düzenlendiği özelinde
(hususunda) en ufak bir fikri yoktur. Siena'daki
"Hukuk ve Hoşgörü" seminerinin son oturu-
munda din-devlet ilişkileri konuşuldu.
Bu onırumda bizce en ilginç konuşmacı Se-
lanik Aristoteles Üniversitesi profesörlerinden
Karalambos Papastathis'tı. Kendisine göre din-
devlet ilişkileri Batı'da üç sistem içerisinde
hukuksallaştınlmışhr: Yunanistan. Norveç, Dan-
imarka gibi ülkelerde devletin dinle iç içe ol-
ması, yani din-devlet birliği... Fransa'da olduğu
gibi din-devlet ayrılıgı... Almanv a'da olduğu gibi
din-devlet işbirliği... Bizce bunlara ek olarak
'ABD'dekı John Locke inanç felsefesine bağlı si-
vil toplum örgütlenmeleri ve ülkemizdeki ken-
dıne özgü (sui generis) devlet çatısı içerisinde y-
er alan Diyanet Işleri Başkanlığı'nı da saymak
gerekir. Papastathıs'e göre Yunanistan, tam bir
din devletidir. Yunan Anayasası'nın giriş
bölümünde anayasanın, "peder-tsa-kutsal ruhar
bağlı olarak kabul edildiği belırtilmıştir. Kilis-
enin tüm tasarruflan bir devlet tasarrufu olarak
kabul edılir ve uygulanması için kolluk kuvvet-
leri devreye girer. Başka dinlerin propagan-
dasının yapılması. bu ülkede suçrur. Oysa biliy-
oruz ki, böyle bir cezai hüküm Türk Ceza Ka-
nunu'nda yoktur. 1988 yılına kadar Ortodoks ol-
mayan öğretmen ve öğretim üyelerinin kadrolu
olarak ülkede çalışma hakkı yoktu. Uluslararası
anlaşmalann zorlanmasıyla bu hüküm ortadan
kaldırılmış. Bugün dahi bir sinagogun ya da
caminin inşaası için yerel metropolitten izin al-
mak gerekmektedir.
Evet... Aydınlanmızın özlemini çektiği Isveç.
Norveç. Danimarka ve lngiltere'de de din-devlet
ilışkilen. Yunanistan'la benzer konumdadır.
Ingiltere'de kral, Anglikan kilisesinin başıdır. lr-
landa Anayasası'na göre iktidann, egemenliğin
kaynağı kutsal otoritedir. yani Tann'dır. tsviçre
Anayasası'nın giriş bölümünde, Tanrı adına
anayasanın benimsendiği belirtilmiştir. Isveç
Anayasasf nın giriş bölümünde kralın Lütheryen
mezhebine mensup olması gerektiği ifade
edilmekte ve Lütheryenin dinsel belgelerine yol-
lamalar yapılmaktadır. Norveç'te devletin resmi
dininin Lütheryen Protestan mezhebi olduğu
açıkça belirtilmiştir.
ABD'de durum tamamıyla değişiktir. 200
civanndaki alt mezhep, kendi içinde hiyerarşik
bir biçimde örgütlenmiştir. Kongregasyonlar de-
nılen bu örgütlenme içerisinde yer alan alt örgüt-
ler ve kiliseler. kendi mali olanaklannı kendile-
n sağlar. Devlet, John Locke felsefesine bağlı o-
larak bekçı de\ lettir. Özgürlükleri zedeleyici bir
konum ya da suç ortaya çıkarsa de\ let ancak o
zaman müdahale edebilir.
Almanya'da iki büyük güçlü kilise vardır: Pro-
testan kilisesi ve Katolik kilisesi... Katolik kili-
sesi. Vatikan'la organik bağ içerisindedir ve bu
kiliseyle iyi ilişkiler halinde olan bir parti de
mevcuttur: Hıristiyan Demokrat Partisi. Protes-
tanlar içerisinde alt mezhepler vardır, ama bun-
lar. ABD'deki gibi keskin bölünmeler içerisinde
değildir. D^let, dinle ilgili bir vergi toplar ve
temsil oranına göre ilgili kiliselere dağıtır. Ce-
maatlerle ilgili sonınlar olduğu takdirde devlet,
inanç sistemlenne saygılı bir şekilde Katolik ya
da Protestan kilisesinin sorumlu liderlenne
danışarak hukuksal çözümlemelere gider. Bu ne-
denledir ki. çoğalan Müslüman nüfus karşısın-
da. onlan temsil edebilecek bir kişi aranmıştır.
Bu da doğaldır ki, sonınlar yaratmıştır. Al-
manya'da yaşayan Türk Müslümanlann yüzde
30'u Alevi olunca, "şeyhülislanı" seçimi sonuç
vermemiştir. Zaten Sünniler arasında Al-
manya'da önemli bölünmeler vardır.
Türkiye, Fransa modelini benimsemiştir.
Fransa İnsan Haklan Bildırgesi'nin 10. madesine
bağlı olarak din ve devlet arasında bir aynm
öngörülmüştür.
Fransa'da din ve devlet işlerinin birbirinden
aynlması, devletin üstünlüğüyle sonuçlanır. Din
adamlannın Fransız Devrimi karşısında olumsuz
turum alması. ister ıstemez bu tür bir kanunlaştır-
ma hareketine yol açmıştır. 1905 yılında ABD
benzeri kongregasyonlar lağvedilmiş, manastır
mensuplan Fransa dışına çıkmak zorunda
kalmışlardır. Ancak sosyal bir olgu olması ne-
deniyle yine de zamanla dinsel örgütlenmeler
yeniden başlamış ve 1942 yıhndan itibaren
hukuksal statü kazanmışlardır.
Türkiye'de de tam bir din-devlet ayınmı yok-
tur. Diyanet tşleri Başkanlığı'nın devlet çatısı
içensinde yer alması. bunun en belirgin
örneğidir. Sünni ağırhklı Diyanet lşleri
Başkanhğı, devletin resmi din ideolojisini
örgütlemektedir.
Din-devlet ilişkilerinın ele alındığı son seans-
ta konuşmacılar. aşağıdaki konularda görüş bir-
liğine vardılar. Dünyanın tüm ülkelerinde sosyal
bir olgu olması nedeniyle tam bir laik devlet yok-
tur. Devlet, her zaman için din işlerine kanşır.
Din işlerine kanşan devlet, ne kadar özgürlükçü,
hoşgörülü olsa da çoğunluğun dinsel eğilimi
yanmda yer alır. Her devlette. her zaman
ayncalıklı bir din ya da mezhep bulunur. Değişik
ulus ve dinlerden gelmeleri nedeniyle ABD'de
belki tam bir laik düzenden söz edilebilir. ancak
orada da eyaletten eyalete durum değişmektedir.
Çoğuniuk hangi mezhebe mensupsa o eyalette
ister ıstemez, çoğunluğun mezhebi ayncalıklı
hale gelmektedir. Yobaz Kalvenci Protestan
güney eyaletlerinde ayncalıklı konumda olan
mezhepler, Ku Klux Klan gibi tedhiş örgütlerine
çalışma olanak ve gücü verecek boyutta
hoşgörüsüzdür. Yahudi, zenci, Katolik, Müslü-
man düşmanı bu tür dinsel eğilimler, sosyal
boyutta laikliği ortadan kaldırmakta, insan boyu-
tunda ise hoşgörüye olanak vermemektedir.
Dinler, öz itibanyla hoşgörüden yanadırlar.
Devlet sistemleri içerisinde bağnazlaşırlar, gad-
darlaşırlar. Laiklik, işte bu nedenden dolayı
erdemdir.