25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS 1995 CUMA HABERLER Mart ikramiyeleri ödeniyor • ZONGULDAK (Cumhuriyet) - Maden işçilerinin mart ayı ikramiyeleri, Başbakan Tansu Çiller'in emriyle ödenecek. Genel Maden-lş Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Selahattin - Ataman. bir süre önce Başbakan'a işçilerin ikramiyelerinin ödenmesini isteğini iletmişti. Ahnak'tan ppotesto • AiNKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Şırnak Bağımsız Milletvekili Mahmut Almak, TBMM kürsüsünde sürekli ağır hakaret ve saldınlara hedef olduğunu, bu tavn protesto etmek için TBMM çalışmalanna 10 gün ara verdığini açıkladı. Alınak, önceki gün TBMM Genel Kurulu'nda yapnğı gündem dışı konuşmadan sonra küirsüye gelen Içişleri Bakanı Nahit Menteşe'nin sert eleştirilerine hedef olduğunu anımsatarak "Kürsüye çıkmak için dayak yeme özgûrlüğümü kullanmaktan başka çarem kalmamıştır" dedi. DH Depneğfne darbe • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - tçişleri Bakanhğı, Dil Derneği'ni kamu yaranna çalışan kurumlar sınıflamasına almadı. Bakanlık, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nun varlığmı gerekçe göstererek, Dil Derneği'nin "şimdilik" kamu yaranna çalıştığını kabul etmedi. Dil Derneği Başkan ı Prof. Dr. Şerafettin Turan, yaptığı açıklamada, Içişleri Bakanlığı'mn karan için yargıya ıtirazda bulunacaklanm bildirdi. Postayta imzalı kitap • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Gazetemiz yazan Mustafa Ekmekçi, Cumhuriyet Kitap Kulübü Ankara Temsilciliği llhanilhan Kitabevi'nde yann 15.00 ile 19.00 saatleri arasında, "Tilkiyle Kuyruğu" ve "Gün Ola Harman Ola" adlı yapıtlannı imzalayacak. llhanilhan Kitabevi'nden yapılan açıklamada, Ekmekçi'nin imzalı kitaplannın Ankara dışındaki okuriara posta yoluyla ulaştınlabileceği, PTT giderlerinin de kitabevi tarafından karşılanacağı bildirildi. Müdürlüğü'ne atama • tstanbul Haber Servisi - Istanbul Milli Eğitim Müdürlüğü'ne, daha önce Kütahya Milli Eğitim .Müdürü olan Metin Saraçoğlu atandı. Istanbul Milli Eğitim Müdürlüğü'nü bir süredir sürdüren Ahmet Ince ise Milli Eğitim Bakanhğı Özel Öğretim Kurumlan Genel Müdürlüğü'ne getirildi. Saraçoğlu, dün düzenlenen devir-teslim töreninden sonra görevine başladı. Kotej smavında yanlış SOPU yok' • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Milli Eğitim Bakanhğı, 21 Mayıs 1995 tarihinde gerçekleştirilen özel okullara giriş sınavmda, 22. Türkçe sorusu ile sosyal bilgiler 11, 13 ve 18. sorulann yanlış ya da tartışmalı olmadığını bildirdi. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, sınav sorulannın GÜ Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden oluşan akademik bir komisyon tarafından yapılan incelemesinde, söz konusu sorularda herhangi bir hatanın bulunmadığının anlaşıldığı kaydedildi. • AMCARA (Cumhuriyet Bürosu) - Yerel yönetimler için 4 haziranda 2 ilçe ve 34 beldede yapılacak seçimlere ilışkın propaganda dönemi ve bu dönemde uygulanacak seçim yasaklan başladı. Propaganda dönemine ilişkin yasaklar, seçimlerin yapılacağı ilçe ve beldelerin bağlı bulunduklan 24 ilde uygulanacak. Propaganda dönemi, 3 haziran cumartesi günü saat 18.00'de sona erecek. Yerlikaya ile Tunceli İl Başkanı Gündoğan, yakılan köyler için BM'ye başvurmak istiyor CHP'de TraıceK sancısıAYKUT KÜÇÜKKAYA CHP Tunceli Milletvekili Sinan Yertika- ya ile CHP Tunceli tl Başkanı Bekir Gün- doğan' ın, Tunceli'de yakılan köyler ve ya- şanan son olaylarla ilgili olarak, "Birteşmiş Milletler"e başvurmak istemeİeri, CHPli bakanlan karşı karşıya getirdi. tnsan Hak- lanndan Sorumlu Devlet Bakanı Algan Ha- caloğlu. "CHP'li bir millervekilinin böyle bir davranış içerisine girmesini makûi kar- şdamryorun-rderken, Kültür Bakanı Ercan Karakaş da. "Bu durumu çok ciddiye al- mak gerekir. Ben arkadaşiarı anlayışla karşılıyorum" şeklinde konuştu. Insan Haklanndan Sorumlu Devlet Ba- kanı Algan Hacaloğlu, Tunceli olaylann- daki son gelişmeleri Cumhuriyet'e şu şekil- de değerlendirdi: "Vallahi ben Bir Cumhuriyet Halk Par- tisi millervekilinin böyle bir davraıuş içeri- sine gireeegini zannermivorum. Ve bunu da makfil karşüamıyorum. Çünkü CHP, bizler, boşalülan köyler ve bu sonınlar konusunda çözüm getirmek zorunluluğu taşıyan bir partinin üyesiyiz. Ve bu formül de Bakan- lar Kurulu'nda görüşülmeüdir." Diyarbakır'dan yenı döndüğünü, hafta sonu da Şırnak, Yüksekova ve Hakkâri'ye • BM'ye yapılmak istenen başvuru CHP'yi böldü. Algan Hacaloğlu, Yerlikaya ve Gündoğan'm tavnnı makul karşılamadığını söylerken, Ercan Karakaş, "Arkadaşlanmı anlayışla karşılıyorum" dedi. gideceğini kaydeden Hacaloğlu, bakanlık ekiplerinin bölgede çalıştığını belirtti. Ha- caloğlu. "Bence orada deniz bitmemiştir, çabalann sonu gelmemiştir. Önümüzdeyep- yeni bir soluk vardır. Onun gereğini yapma- mız lazun"dedi. Kültür Bakanı Ercan Ka- rakaş ise Hacaloğlu'nun aksine, arkadaşla- nmn hareketini anlayışla karşıladığını be- lirterek. Tunceli olaylan ile ilgili düşünce- lerini şöyle açıkladı: "Bunu tabii çok ciddiye almak gerekir ve anlayışla karşılamak gerekir. Ben de bay- ramda iki gün Şırnak'taydım. Orada zorun- lu göçün bir yerde yarattığı sosyal sorunla- n gördüm. Bence, sosyal hukuk devletiııin bu gibi göç olaylannda meydana gelen sos- yal sorunlan çözme hükümlülüğü vardır. Bu bugüne kadar yapılamamışür. Tunceli'deki olayın iki boyutu vardır. Bir kere köylerin bir kısmının yakılma- sı söz konusudur. Ve köylülerin söyledi- ğine göreyse, güvenlik güçlerinin yakma- sı söz konusudur. tlk defa Tunceli olay- lannda 40 kadar köylü yargıya başvur- du. Köylerinin yakıimasına ilişkin ola- rak yaptıkları başvuru bir taraftan yü- rüyor. Ama diğer taraftan o nasü sonuç- lanırsa sonuçlansın, devletin göç etmek zorunda kalan bu insanların gittikleri yerlerdeki barınmasını ve geçimini kar- şılaması gerekiyor. 50 gün evvel kurulan bu hükümetin programında 'Güneydoğu Onanm Projesı' var. Adını onarun projesi koyduk, neden? Çünkü, bir şeyler vıkıldı ve zedelendi. Bunlann onanlnıası lazım. Zede- lenen şey nedir? Insaniardır. göç eden insan- lann vaşamıdır. Bunun onanlması için ne- ler yapılması gcrektiğini şimdi kabinede bü- tün aynnülanyla ele alacağız." Göç etmek zorunda bırakılan insanlann birbölümü için göçün geriye çevnlebilece- ğini kaydeden Karakaş, memleketlerine dönmeyenler içinse konut ve istıhdam ihri- yaçlan bakımından özel destekli projelere ihtiyaç olduğunu belirtti. "Şimdi hüküme- tin, bizim yaptığumz incelemelerden sonra projeleri somutlastırması lazım. Ve göçün neden olduğu yaralan sarması lazım" diyen Karakaş. "Şu anki koalisyon hükümetinde, söylediklerinizi gerçekleştirebilecek misi- niz" şeklindekı sorumuzu şöyle yanıtladı: "Onu bilmivorum. Ama önümüzdeki iki ay içerisinde bunlar gerçekleşnıezse, koalis- yonun elbette bizim açmuzdan yürümesi söz konusu değiL" 'Hasan Ocak1arl5ydöncedevanh 15 yıl önce öldürülen Mehmet Önsoy da bu utanç tarihinin kurbanlanndan sadece biriydi DENİZ TEZTEL Önce "kayıp" ilan edilen sonra "faiM meç- huller" arasma giren ve "ild kez" gömülen Hasan Ocak olayına tepkiler hâlâ sürüyor. Türkiye'de "birileri" her zaman birilerine iş- kence yaptı, birilerini gözaltmda kaybetti. Olaylann faılleri meçhul kaldı. "Birileri" Hasan Ocak'a işkence yaptı ve öldürdü. Bu birileri kimine göre polis... Ki- mine göre degil,.. Elbette Hasan Ocak'ın na- sıl ve kimler tarafından öldürüldüğü çok önemli. Bizımse aklımıza takılı iki soru kal- dı: Hasan Ocak'ı katledenler bulunabilecek mi? Bulunursa ne olacak? Bu sorulann ya- nıtını "şimdiük"bilemiyo- ruz. Ancak bildiğimiz bir şey var; bazen failler bulunsa bile bir şey yapılamıyor... lstebirörnek: 15 yıl ön- ce 18 yaşındakı Ösman MehmetÖnsov da öldürül- dü. Hem de işkenceyle! Şimdi 15 yıl önceye Os- man Mehmet Önsoy'u iş- kencede ölüme götüren olaya dönüyoruz. 5 Mayıs 1980 Pazartesi günü Hal- kalı-Eminönü otobüsün- dekı Avukat Yunus Kavak cebinde bulunan paranın çalındığını söyleyince şo- for otobüsü Topkapı Top- lum Polisi önüne çekti. Otobüsün içinde yapılan aramada bir çanta içinde "5 adet tabanca ve mermi- ler" bulundu. O günlerde Istanbul'da "suayönetim" vardı.Yapı- •lan soruşrurma sonucunda bir kişi 1. Şube'de kaldı: Osman Mehmet Önsoy. Polise göre Önsoy "Dev- rimci Yol örgütü üyesiydi ve tabancalar, mermiler ona aitti". Önsoy. lstanbul Emniyetin'de gözaltında kaldığı süre boyunca iş- kence gördü. Emniyet ise bu süre için- de çeşitli rutanaklar düzen- ledi. Tutanaklann kiminde Önsoy'un "ça> bardağını ku-arak inü'har etmek" ıs- tediği, kiminde "su barda- ğryla inn'har etmek" iste- diği, kiminde "kafasınıdu- varlara vurduğu". kimin- de de "elleri ve ayaklan bağJanmak suretiyk mu- hafaza edildiği" yazıldı. Baba Önsoy, 22 Mayıs 1980 günü de lstan- bul 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı'na başvurmuştu. Ancak Baba Önsoy'un bilme- diği bir şey vardı; 22 Mayıs 1980 günü oğlu Osman Mehmet Önsoy Haydarpaşa Askeri Hastanesi 'nde ölmüştü. Oğlunun ölüm habe- ri 26 mayıs günü babaya bildirildi. Bu kez de "oğhınu işkenceyle öldürenler" bulunsun dı- ye yetkili yerlere dilekçeler verdi. Babanın ısrarcı tutumu üzerine işkence dosyası Sıkı- yönetim Komutanlığı Askeri Savcısı Hâkim Kıdemli Albay Süleyman Takkeci'nin önü- ne geldı. Takkeci'ye göre Önsoy, "taze (akut) ülserden kaynaklanan iç kanamadan ölmüştü ve işkence görmemişti'". Bu yüzden emniyet görevlileri hakkında dava açılması- na gerek yoktu. Takipsizlik karan verdiğini açıkladı. Baba Önsoy, Takkeci'nin kaı-anna itiraz etmesi üzenne dosya, Birinci Ordu Ko- mutanlığı Askeri Mahkemesi"ne geldi. Hâ- kim Albav Levent Akyüz, Hâkim Asteğmen Günduzfpek ve Pilot Kıdemli Albay Orhan Gürhan'dan oluşan askeri mahkeme dosya üzerinde inceleme yapn. 31 Temmuz 1980 günü bir karar verdi: "Emniyet Birinci Şube'de görevB kişiler hakkmda, gözaltı sırasında işkenceyle adam öldürmek suçundan dava açıbnah." Mahkeme karannda, Asken Savcıhk'ça yürütülen soruşturmanın son derece "yeter- Kutmangil toprağa verildi Geçen salı günü uğradığı silahlı saldın sonucu yaşamını yitiren Yeni Günaydın ve Tan gazeteleri sahibi Bekir Kutmangil, dün Eyüp Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi. Bekir Kutmangil için ilk tören Zincirliku>-u'daki Kürrnan Holding binası önünde düzenlendi. Kutman Holding ve gazete çalışanlannca, saldınya uğradığı Kaya Aldoğan Sokağı'nın girişine siyah çelenk bırakıldı. Günaydın ve Tan gazeteleri binası önünde düzenlenen törende konuşan Genç Madenci Işadamlan Derneği (GEMAD) Başkanı Cemil Ökten. Kutmangil'in adice bir saldınya kurban gittiğini belirterek katillerin en kısa zamanda bulunmasmı istedi. Soruşturmanın sürdüğünü bildiren Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar. Kutmangirin öldürülmesi olayında kullanılan silahın polis kaynaklı olmadığını söyledi. Gazetecılerin Bekir Kutmangil'in öldürülmesi olayıyla ilgili sorulannı yanıtlayan Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar. "Kutmangil olayında kullanılan silah polis kaynaklı degil, teşkilatunızda abp sanlan silahlardan değfl" dedi. Ağar aynca silahın ruhsatsız olduğunu söyledi. Ağar, Kutmangil'in katillerinden yakalanan olup olmadığını soran bir gazeteciye de, "Dün geceye kadar ele geçirilen yok" karşılığını verdi. (FotoğraY: HATİCE TUNCER) siz" olduğu. Önsoyun "örgüte girdiği, ta- bancalarm ona ait olduğuna ilişkin en ufak kamtın" dosyada bulunmadığı da belirtildi. Kararda nedenı ne olursa olsun Önsoy'un el- leri ve ayaklan bağlanarak uzun süre Birin- ci Şube'de tutulmasının dahi "insanlık suçu olan işkencenin açık bir kanıtı" olduğu vur- gulandı. İşkence yapan kişiler hakkında derhal 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yar- gılama Usulü Kanunu'nun 110. maddesine göre savcı. askeri mahkeme karanna uyarak ve hiçbir soruşturmaya gerek kalmaksızın dava açmahydı. Ardından kendi hukukunu yaratan 12 Eylül 1980 asken darbesi geldi. Baba Mehmet Önsoy yine de kararlıydı. Polisler hakkında dava açılmadığı için Genelkur- may Başkanlığı'na şikâyette bulundu. Genelkurmay tkirıcı Başkanı Orgeneral NecdetÖz- torun'un 5 Kasım 1982 günlü emri ile lstanbul Birinci Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlı- ğı'ndan, soruşturma ile ilgili bilgi istendi. Sıkıyönetim Yardımcı Sav- cısı Çayhan Clgen 14 gün için- de ıddianameyi hazırlayarak lstanbul Siyasi Şube'de görev- li dört polis memuru hakkında "işkence ile adam öldürmek suçundan" cezalandınlmalan ıstemiyle dava açtı. Dava. Os- man Mehmet Önsoy'un ölü- münden dört yıl sonra 1984 yı- hnda karara bağlandı. Duruşma hâkimi HaMl C'nlü. Hakim Önyüzbaşı Cengiz Ba- şender. Hava Yer>oLzbaşı Ayte- kin Kızükaya'dan oluşan mah- keme heyetinin 18 Ekim 1984 tarihli karanna göre dosyada- ki bilgilerde polislerin mahkû- miyeti için yeterli delil yoktu. Bu nedcnlede polisler hakkın- da beraat karan verildi. 15 yıl önce öldürülen Os- man Mehmet Önsoy olayımn öyküsü bu. Bir askeri mahkemeye göre Önsoy'a polisler işkence yap- mıştı. cezalandınlmalıydılar. Bir diğer askeri mahkemeye göre ise polisler suçsuzdu!.. "Bir dönem emir-komuta zincirine uyanlar vardı", "O zaman 12 Eylül'dü!" diyebilir- siniz. Peki ya şimdi?.. Hasan Ocak olayırun faille- ri bulunacak mı? Failleri bulu- nursa yargılanacak mı? Yar- gılanırlarsa...? BIRBAKIMA SERVER TANİLLİ Aman Avcı, Vurma Beni!.. Oldum bittim sevmem avlanmayı, avcılan da. Al eline silahı, dağ-bayıryürü, gökte serazat süzü-, lüp giden birördek sürüsü gördün, bastetiğe; birge-' yik kafiiesi çıktı önüne, dogrult namluy\ı; kayalann en - uç yükseltisinde, ovaya gururla bakan bir dağ keçi- sini fark ettin, davran kaçmasın! Tavşana öyle, sülüne öyle, karacaya öyle... Nebu? Beyimizin "hobi"s\, eğleniyor! Üstelik. şövalyece bir yanı da yok: Yiğit ona derim ki, kurdun üstüne, ayının ve yaban dorînuzunun üs- tüne silahsız gider! Eşitliği daha baştan bozan bir ara- ca el uzatmanın ne cesurlukla ilgisi vardır, ne de mert- likle. Neymiş? Doğadaki dengenin de sürmesine yar- dımcı oluyormuş beyimiz! Hayır efendim, doğa, sağ- lığını ve güzelliğini koruyacak en duyaıiı dengeleri kurmuştur; insandır bozan onlan, daha baştan bo- zar olmuştur, bozuyor, bozacak da bir süre... Avcı, ortaklan arasındadır bu suçun! Siz şöhrete bakınız: "Sayyad-ı biinsaH. Yani "insafsız avcı!" O yüzden olacak, alabildiğine sert vurur Namık Kemal: Köpektir zevk alan sayyad-ı biinsafa hizmetten ' Başka edebiyatları işin içine katmadan söylemiş olayım: Edebiyatımızda avlanmayı öven, avcıdan ya- na tavır alan bir yazar gösteremezsiniz. Nasıl hatır-; latmaz olurum: Halikarnas Balıkçısı'nın Gündüzü- nü Kaybeden Kuş adlı bir öyküsü vardır, derin acıla- ra gömer insanı bittiğinde. Avlanmaya karşı yazılmış en dokunaklı "reddi- ye"dir bence o! Avcı, doğanın süsüyle zenginliğine musallat ve işi-. ni mutlaka can alarak yürüten; bir kökü ilkel çağlar- da, bir kökü feodal; olsa olsa "sapık" diyebileceği- miz bir zevkin arkasında koşan; ve herhalde eğitil- meye ve topluma kazanılmaya muhtaç bir kişidir. Insanlığın geleceğinde, avcı, müzelik bir tiptir. lyi de, nereden geldim bu hiç hazzetmedigim ko- nuya bugün? Milliyef\n 22 Mayıs 1995 günlü sayısında bir ha- ber: "Av, dolara endekslendi"\ Yerli ve yabancı avcılar, vurduklan hayvanlann üc- retini dolarla ödeyecekmiş... Haber, Merkez Av Komisyonu'nun, 1995-1996 av mevsimi için saptadığı fiyatlan da sıralıyor 6 yaşın- dan büyük yaban keçilerinin avlanılması 1600 dolar; çengel boynuzlu dağ keçisi 800, vaşak 1500 dolar; kurt 250, çakal 100, yaban domuzu 60 dolar. Yaban keçisi avında yaralama halinde 900 dolar; kazayla vu- rulan yavru, dişi ve altı yaşından küçük olan tekeler için 1800 dolar; çengel boynuzlu dağ keçisi ve va- şak avında, yaralamada avlanma ücretinin yüzde 50'si tahsil ediliyor. Kaçak avlananlardan 5-150 mil- yon lira; alageyik, yaban koyunu, yaban keçisi ve çengel boynuzlu dağ keçisi vuranlardan ise, 150 mil- yon lira tazminat alınacak. Listenin temel dökümü bu! ' - Dikkat edilsin, kimi kayrtlar ve yasaklamalar varsa da her şey paraya bağlanmış ve daha da rezili, do- lara! . .. :.<;• • •,.,< Keseniz şişkin mi, vurun dağlara! • • ı-.tî <,.'J!.. •"• Gazetenin yazdığına göre, turizm uğrunaymtş bü- tün bu yapılanlar; ve ülkemiz, bu yoldan, geçen yıl 1 milyon dolar döviz girdisi elde etmişmiş. Hay yere batsın bu "girdi"l Siz "girdı"ye değil, "çıktı"ya bakınız! ' ! -' Para uğruna, yurdun güzelliğini, doğanın -üstelik canlı- süsünü ve zenginliğini nasıl peşkeş çekersiniz birsürü "sapık zevkli"ye? Yoksullaştıracağınız, doğa olmayacak mı? Ayn bir şey mi o, insandan, toplumdan, uygariık- tan? Yurtseveriik, bir yanıyla da, "doğal miras"\ -ne olursa olsun- korumaktan geçmiyor mu? Denecek odur ki, her şeye, bu arada insanımıza ol- duğu kadar hayvanımıza da bakışımızı kökünden de- ğiştirmek zorundayız. Zorundayız: Yoksa, bu gidişle kurda-kuşa da bakacak yüzümüz kalmayacak!.. Gazi sanıkları basına tanıtddı lstanbul Haber Servisi - tstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi tarafından gerçekleştirilen operasyonlarda, Gazi Mahallesi olaylanna kanşarak provokatörlük yaptıklan ve örgüt üyesi olduklan iddia edilen 8'i kadın 18 kişinin yakalandığı açıklandı. Açıklamada, Marksist- Leninist Komünist Partisi / Kurtuluş (MLKP-K) üyesi olduklan ileri sürülen samklarla birlikte iki adet tabanca, bir adet boru bomba, 4 adet molotofkokteyli, pankart yapımmda kullanılan şablon ve boyalar ile çok sayıda mermi ve yasadışı yayudann da ele geçirildıgi bildirildi. K O N U K YAZARPmf.Dr. NÎYAZİÖKTEM Bilindiği gibı Türk delegasyonunun UNESCO nezdindeki etkili çabalan sonunda Birleşmiş Milletler Örgütü, 1995 yılını "Hoşgörü Yılı" o- larak ilan ettı. UNESCO ve ona bağlı milli komisyonlar, bulunduklan ülkelerin önemli üniversiteleriyle konuyla ilgili ulusal ve ulus- lararası toplantılar düzenlediler. Geçen yıl ekim ayında UNESCO Milli Komisyonu Hoşgörü Komitesi Başkanı Sayın Hıfn Topuz'un girişimiyle Galatasaray Universitesi'nde ulusal boyutta bir hoşgörü toplantısı yapılmış ve yankılar uyandırmıştı. 1995 Eylül sonu ya da Ekim başında uluslararası boyutta son toplantı Is- tanbul'da düzenlenecek ve böylelikle "inanç ve kültürterin diyalog kenti"ndekı son etkinlikle "Hoşgörü Yüı" daha anlamlı haie dönüşecektir. Ekim 1995 sonunda toplanacak UNESCO Genel Kurulu'nda ana değerlendirme yapılacaktır. Uluslararası toplantılardan biri de 8-10 Nisan 1995 tarihleri arasında Italya'nın Siena kentinde gerçekleştirildi. Siena ve Floransa üniver- sitelerinin ortaklaşa yürüttüğü çalışmalar so- nunda bilimsel bir çalışma merkezine dönüştürülen, kentten biraz uzak Pontignan Manastın'nın çatısı altındaki konuşmalar ve bildirilerin önemli bir bölümü ülkemizi de il- gilendirmekteydi. Hoşgörü denince, iş gelip din ve mezhepler arasındaki hoşgörüsüzlük or- tamına takılıyordu. Ülkemizde. 'Anadolu Alevileri'nin sorunlan olmuştu, insanlar öldürülmüştü. Kim, niye ölmüştü? Şia içerisinde yer almasına karşın özgürlükçü, liberal, hoşgörü- den yana olan bu tür Islam yorumu ne idı? Batılı sıradan halk bir yana, kendi alanlannda ün yapmış bilim adamlan dahi Anadolu Alevilıği- ni yeni duymuştu. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne kabulü sürecinde din olgusu kanımızcaen önemli sorun- lardan birini oluşturmaktadır. Batılı bilim adamı ve aydın, dinin sosyal yapı içerisinde önemli bir doku oluşturduğunun bilincindedir. Bizde Laiklik, din-devlet ilişkileri ve hoşgörü olduğu gibi yüzeysel bilgilerle dinler hakkında kesin kanılar ortaya koymazlar. Ancak Islam, son dönemlerde tutucu, radikal, cihatçı bir kim- likle haklı olarak Avrupa'yı kaygılandırmaktadır. Oysa Avrupa, ortaçağ karanlıklannı yaşarken Is- lam âleminde hoşgörü. sevgi, felsefe doruklara ulaşmıştı. Aıx-Marseille Üniversitesi profesörlerinden. Islam dini uzmanı Bernard Botiveau, tslamın siyasal yüzüyle inanç boyiitunun birbirinden ayıt edilmesi gerektiğini, Islam içerisinde akılcı ve özgürlükçü akımlann olduğunu belirtince, biz de Anadolu Aleviliğini anlatmaya çahştık. Bo- n'veau'ya göre Islamın özgürlükçü yorumlan, bazı ülkelerde siyasal sistemler içerisine de gir- miştir. Islamm gerek Sünni gerek Alevi, özgür- lükçü. sevgiden, insan özgürlüğünden yana yo- rumlannı geliştinp Batı'ya tanıtmak, bizce her aydının başta gelen ödevidir. Yüzeysel bilgiler- le "Şu din böyledir, öbürü şöyledir" demek, düzeysiz bir tutumdur. Yoğun bir şekilde genel felsefe. sosyoloji. din sosyolojisi ve teolojiye ilişkin çalışmalar yapmak gerekir. Derine inmemeyi bir başka konu içensinde de gözlemlemek olanaklı. Herkes laiklikten sözed- er, ama laik diye bilinen ülkelerde din-devlet ilişkilerinın nasıl düzenlendiği özelinde (hususunda) en ufak bir fikri yoktur. Siena'daki "Hukuk ve Hoşgörü" seminerinin son oturu- munda din-devlet ilişkileri konuşuldu. Bu onırumda bizce en ilginç konuşmacı Se- lanik Aristoteles Üniversitesi profesörlerinden Karalambos Papastathis'tı. Kendisine göre din- devlet ilişkileri Batı'da üç sistem içerisinde hukuksallaştınlmışhr: Yunanistan. Norveç, Dan- imarka gibi ülkelerde devletin dinle iç içe ol- ması, yani din-devlet birliği... Fransa'da olduğu gibi din-devlet ayrılıgı... Almanv a'da olduğu gibi din-devlet işbirliği... Bizce bunlara ek olarak 'ABD'dekı John Locke inanç felsefesine bağlı si- vil toplum örgütlenmeleri ve ülkemizdeki ken- dıne özgü (sui generis) devlet çatısı içerisinde y- er alan Diyanet Işleri Başkanlığı'nı da saymak gerekir. Papastathıs'e göre Yunanistan, tam bir din devletidir. Yunan Anayasası'nın giriş bölümünde anayasanın, "peder-tsa-kutsal ruhar bağlı olarak kabul edildiği belırtilmıştir. Kilis- enin tüm tasarruflan bir devlet tasarrufu olarak kabul edılir ve uygulanması için kolluk kuvvet- leri devreye girer. Başka dinlerin propagan- dasının yapılması. bu ülkede suçrur. Oysa biliy- oruz ki, böyle bir cezai hüküm Türk Ceza Ka- nunu'nda yoktur. 1988 yılına kadar Ortodoks ol- mayan öğretmen ve öğretim üyelerinin kadrolu olarak ülkede çalışma hakkı yoktu. Uluslararası anlaşmalann zorlanmasıyla bu hüküm ortadan kaldırılmış. Bugün dahi bir sinagogun ya da caminin inşaası için yerel metropolitten izin al- mak gerekmektedir. Evet... Aydınlanmızın özlemini çektiği Isveç. Norveç. Danimarka ve lngiltere'de de din-devlet ilışkilen. Yunanistan'la benzer konumdadır. Ingiltere'de kral, Anglikan kilisesinin başıdır. lr- landa Anayasası'na göre iktidann, egemenliğin kaynağı kutsal otoritedir. yani Tann'dır. tsviçre Anayasası'nın giriş bölümünde, Tanrı adına anayasanın benimsendiği belirtilmiştir. Isveç Anayasasf nın giriş bölümünde kralın Lütheryen mezhebine mensup olması gerektiği ifade edilmekte ve Lütheryenin dinsel belgelerine yol- lamalar yapılmaktadır. Norveç'te devletin resmi dininin Lütheryen Protestan mezhebi olduğu açıkça belirtilmiştir. ABD'de durum tamamıyla değişiktir. 200 civanndaki alt mezhep, kendi içinde hiyerarşik bir biçimde örgütlenmiştir. Kongregasyonlar de- nılen bu örgütlenme içerisinde yer alan alt örgüt- ler ve kiliseler. kendi mali olanaklannı kendile- n sağlar. Devlet, John Locke felsefesine bağlı o- larak bekçı de\ lettir. Özgürlükleri zedeleyici bir konum ya da suç ortaya çıkarsa de\ let ancak o zaman müdahale edebilir. Almanya'da iki büyük güçlü kilise vardır: Pro- testan kilisesi ve Katolik kilisesi... Katolik kili- sesi. Vatikan'la organik bağ içerisindedir ve bu kiliseyle iyi ilişkiler halinde olan bir parti de mevcuttur: Hıristiyan Demokrat Partisi. Protes- tanlar içerisinde alt mezhepler vardır, ama bun- lar. ABD'deki gibi keskin bölünmeler içerisinde değildir. D^let, dinle ilgili bir vergi toplar ve temsil oranına göre ilgili kiliselere dağıtır. Ce- maatlerle ilgili sonınlar olduğu takdirde devlet, inanç sistemlenne saygılı bir şekilde Katolik ya da Protestan kilisesinin sorumlu liderlenne danışarak hukuksal çözümlemelere gider. Bu ne- denledir ki. çoğalan Müslüman nüfus karşısın- da. onlan temsil edebilecek bir kişi aranmıştır. Bu da doğaldır ki, sonınlar yaratmıştır. Al- manya'da yaşayan Türk Müslümanlann yüzde 30'u Alevi olunca, "şeyhülislanı" seçimi sonuç vermemiştir. Zaten Sünniler arasında Al- manya'da önemli bölünmeler vardır. Türkiye, Fransa modelini benimsemiştir. Fransa İnsan Haklan Bildırgesi'nin 10. madesine bağlı olarak din ve devlet arasında bir aynm öngörülmüştür. Fransa'da din ve devlet işlerinin birbirinden aynlması, devletin üstünlüğüyle sonuçlanır. Din adamlannın Fransız Devrimi karşısında olumsuz turum alması. ister ıstemez bu tür bir kanunlaştır- ma hareketine yol açmıştır. 1905 yılında ABD benzeri kongregasyonlar lağvedilmiş, manastır mensuplan Fransa dışına çıkmak zorunda kalmışlardır. Ancak sosyal bir olgu olması ne- deniyle yine de zamanla dinsel örgütlenmeler yeniden başlamış ve 1942 yıhndan itibaren hukuksal statü kazanmışlardır. Türkiye'de de tam bir din-devlet ayınmı yok- tur. Diyanet tşleri Başkanlığı'nın devlet çatısı içensinde yer alması. bunun en belirgin örneğidir. Sünni ağırhklı Diyanet lşleri Başkanhğı, devletin resmi din ideolojisini örgütlemektedir. Din-devlet ilişkilerinın ele alındığı son seans- ta konuşmacılar. aşağıdaki konularda görüş bir- liğine vardılar. Dünyanın tüm ülkelerinde sosyal bir olgu olması nedeniyle tam bir laik devlet yok- tur. Devlet, her zaman için din işlerine kanşır. Din işlerine kanşan devlet, ne kadar özgürlükçü, hoşgörülü olsa da çoğunluğun dinsel eğilimi yanmda yer alır. Her devlette. her zaman ayncalıklı bir din ya da mezhep bulunur. Değişik ulus ve dinlerden gelmeleri nedeniyle ABD'de belki tam bir laik düzenden söz edilebilir. ancak orada da eyaletten eyalete durum değişmektedir. Çoğuniuk hangi mezhebe mensupsa o eyalette ister ıstemez, çoğunluğun mezhebi ayncalıklı hale gelmektedir. Yobaz Kalvenci Protestan güney eyaletlerinde ayncalıklı konumda olan mezhepler, Ku Klux Klan gibi tedhiş örgütlerine çalışma olanak ve gücü verecek boyutta hoşgörüsüzdür. Yahudi, zenci, Katolik, Müslü- man düşmanı bu tür dinsel eğilimler, sosyal boyutta laikliği ortadan kaldırmakta, insan boyu- tunda ise hoşgörüye olanak vermemektedir. Dinler, öz itibanyla hoşgörüden yanadırlar. Devlet sistemleri içerisinde bağnazlaşırlar, gad- darlaşırlar. Laiklik, işte bu nedenden dolayı erdemdir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle