28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 MAY1S 1995 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER TÜSİAD Parlamento Meclisi ve baskı gruplan Bu noktada sorun, TÜStAD'ın ne yaptığında olmaktan çok, başka çıkar/baskı gruplannın ne yapmadığmda ya da gerçekleştirmekte eli yavaş, geride kaldığında odaklaşmaktadır. Doç. Dr. MEHMET SEMİH GEMALMAZ l.Ü. Huk Fak, parlamento meclisi... TÜSİAD şunu an- yor: "tşdümasınıügilendİFenkonuIarda partamento ile diyalog ara\ışlan var". Amaçiseşu: "İlişküeri daha organize ha- legetirmek vebUgi akışını sağlamak" (ay- nj gazete haberi). Bilindiği üzere, baskı gruplan, sivil toplum örgûtleri. belli çıkar ya da ilgi çevrelerinin oluşturduğu yapılanmalar- dır. Hedefleri de, ülke yönetiminde, ka- rar alma süreçlerinde ağırlıklannı du- yumsatmak siyasal aktörleri yönlendir- mek. "Yaklaşık 330 üyesi bulunan TÜSİ- AD" da bu tür örgütlerden. Türk siyasal yaşamında etkinliği her dönem duyum- santnış. Gazete ilanlanyla, hükümetlere karşt kampanya açmış; 12 Eylül döne- minde "kamu yaranna çalışan dernek statüsünü" elde etmiş; hemen her parti lıderini davet ettiği toplantılannda uzun uzadıya dinlemiş; merkez sağda da, sol- da da 'siyasal figür'Ierle yakın ilişki yü- rütmüş; alınmasmı gerekli bulduğu eko- nomik önlemler konusunda çeşitli hükü- metlere, tavsiyeden öte, telkinlerde bu- lunmuş; para verip uzmanlanna hazırlat- tığı ve doğal olarak kendi patenti ile yet- kili çevrelere ve kamuoyuna sunduğu ra- porlarla gündemde kalmış; anayasadan başlayıp vergi mevzuatına dek beklenti ve önerilerini dile getirerek kamuoyu ya- ratmış bir örgüt. Kısacası, TÜSÎAD, et- • • yle gızli kapaklı değıl, O açıkça, kamuya duyurula- rak, reklamı yapılarak ko- tanlıyor. Zamanlaması da ustalıklı. Tıkanan. etkisiz bir parlamento bir yanda, gümrük birliği anlaşmasının dayattığı bir zorunluluk olarak, Türk mevzuatının yo- ğun, kapsamli ve sistemli biçimde göz- den geçirilmesi, uyumlaştınlması gere- ği öte yanda. tşi kotaran TÜSlAD, ülkenin en büyük ve güçlü sermaye çevresinin örgütü. Kotanlan iş, basında yer alan ifadesıy- le "TÜSİAD, üyelerinin yönetimde söz sahibi olmalanna olanak sağlamak için, katüımcıljğı teş\ ik eden komisyonlar kur- muştu. Bu komisyonlann başına da TÜ- SİAD Yönetim Runılu iheleri geçmişti Bunlardan parlamento meclisinin başın- da Can Paker bulunuyor"(Yeni Yüzyıl, 10.05.1995. sf: 12)... Sözün özü şu: TÜSİAD, yasa yapım sürecine daha doğrudan ağırfağuu koy- manın, kendi örgütsel yapısı içinde ku- rumsal adınüannı atıyor. Gerçi, takdim biçemi (üslubu) özenli, incelikli seçiliyor: Can Paker'e göre "Bizzat paıiamentoda 'siyasi lobi' yap- mak gibi bir işlevleri olmadığı, ancakpar- lamentonun iş dünyasını ilgilendiren ya- sa çalışmalannda bilgilendirilmesine ça- lışmaktadır" TÜStAD ve oluşturduğu kili, güçlü bir baskı grubu, belli bir çıkar çevresi örgütü. TÜSlAD'ın klasik yöntemi, raporlar hazırlatmaktı, hemen her konuda. Geçen yıllarda yayımlanan eğitim raporu, kos- koca bir anayasa taslağı, Meclis'e ve il- gili siyasal çevrelere teslim edilmişti. Çok yeni olarak. Mayıs 1995'te de, Op- timal Devlet başlıklı. devleti sorgulayan ve yeniden örgütlenmesine ilişkin öneri- ler içeren bir başka rapor da yayımladı. Bu çalışmalar da. daha üstü kapalı bi- çimde parlamento ve parlamenterlerle yürütülen ilişkiler de, hıç kuşkusuz, yü- riitme ve yasama organlannca üretilen siyasalarda rol oynuyor, işlev görüyor- du. "ParlamentoMeclisi" adlı oldukça ga- ripsenecek başlık altında bir alt birim oluşturumu ise. bütün bu görülen işlevin ve sahip olunan etkinliğin TÜSÎAD'a yetmez hale geldiğıni göstenyor. Başka deyişle, bugüne dek çeşitli etkinliklerle sürdürülen ve bu grubun beklentilenni dile getiren "Bketer" ya da "genel doğ- rultular" sunumu, yetmez hale gelmiş- tir.Şimdi TÜSlAD artık, olasıdır ki baş- ta ekonomik. ticari, sınai, mali siyasala- n düzenleyen mevzuat olmak üzere, dev- let cihazının yapılaşmasında ve işleyi- şinde rol oynayan mevzuat için de, îlke- ler bazında olmaktan çok, somut norm ekseninde öneri üreten etkin bir erk oda- ğı olmaya soyunmaktadır. Kısacası bir bakıma Meclis'in alt komisyonlanndan birisi gibi faaliyet göstermenin kurgu- landığı düşünülebilir.Esasen bu eğilim, TÜSlAD'ın bugüne dek daha çok çeşit- li siyasal partilere ve siyasetçilere yakın- laşmak biçimindeki daha dolaylı ağırlık koyma siyasasmm bırakılarak, Yeni De- mokrasi Hareketi örneğinde görüldüğü gibi, siyaset sürecinde öz kendilerinin (bizzat) doğrudan rol üstlenme hazırhk ve arayışı içinde bulunuşuyla da bütün- leşmektedir.Işte bu noktada sorun, TÜ- SlAD'ın ne yaptığında olmaktan çok, başka çıkar/baskı gruplannın ne yapma- dığında ya da gerçekleştirmekte eli ya- vaş, geride kaldığında odaklaşmaktadır. Sonuç Demokrasi, bir çoğulculuk rejimi ve farklı çıkar, ilgi, vb. eksenli gruplann si- yasal karar alma sürecine katılım başta; kamusal yaşama katıhmda, etkili. denge- li rol üstlenmesi ise, işçi, öğrenci, marji- naller, azınhklar. köylüler, küçük esnaf ve sanatkâr, sanatçılar, aydınlar, femi- nistler, hukukçular, çevreciler, vb. gibi uzun bir liste halinde sıralanabilecek olup, sanayici ve işveren kesiminden farklı istem, beklenti ya da çıkarlan olan ve bunlan temsil eden çevrelerin anılan süreçte eli yavaş kalması, ilgisiz, bilgisiz ve gayretsiz olması, bir sonın öbeği sa- yılmalıdır. Bundan birkaç yıl önce, TÜSlAD, uz- manlan toplayıp A'sından Z'sine bir ana- yasa taslağı hazırlattığında da, ömek ol- sun, sendikalar, meslek odalan, basın çevTeleri, vb. gibi baskı gruplan derin bir kış uykusundaydılar; hâlâ da uyanmış sa- yılmazlar. Bu deneyim, yeterince öğreti- ciydi.Şimdi ise, TÜSİAD, kendisi bakı- mından anlaşılabilir ve tutarlı biçimde. daha radikal adımlan atmanın eşiğınde- dir. Toplumdaki öbür çevreler, TÜSl- AD'ın baskı grubu olarak ağırlığını den- geleyecek yapılanma ve siyasa üretme sürecine gırmezlerse, biçimsel açıdan de- mokratik ve çoğulcu görünen bu oluşum. giderek bir grubun tek yanlı olarak agır- hğını daha belirgin duyumsatacağı anti- demokratik bir sürece yataklık yapabilir. Bu da, toplumda. çok da uzakta olmayan yeni gerilim ve dengesizliklere kaynak- lık edebilir. Dolayısıyla, toplumdaki çeşitli erk (güç) odaklannın, baskı gruplannın ken- di rol ve işlevlerini yeniden sorgulaya- caklan yeni bir uyaranla karşı karşıyayız. Bu süreçte yaşamsal önem taşıyan bir özgörev (misyon) ise yönetime, hükü- mete, parlamentoya düşmektedir: Hızla ve eksiksiz olarak, siyasal ve kamusal yaşama katılım kanallannı açmak \e de- mokratikleştirmektir bu görev. Bu, de- mokratik bir devlet, farklı çıkar gruplan karşısında eşit derecede uzak ve yansız bir devlet olabilmek için zorunlu adım- dır. Çünkü. TÜSlAD, konuşmakta özgür iken, başka çevreler, konuşmakta yasak- lıdır. Bu durum sürdüğü ve TÜSlAD da giderek mevzuat üretiminde, somut norm üretmeyi etkinleştirdiğinde, TÜSl- AD Parlamento Meclisi'nin. Ankara'da- ki Meclis'le bütünleştiği kanısı topluma yerleşmeye başlar. Dikensiz gül bahçesi varatmav^ kalkan 12 Eylül rejiminin, 199Ö'Ur Türkiyesi'nc sadece derin bir bunalım bırakfığını ar- tık herkes kabul ediyor. Bu bakımdan, TÜSİAD'ın, kendi çıkarlan bakımından da, ülkenin hızla, kapsamu, eksiksiz, ko- şulsuz,ama' sız,gerçek bir demokratikleş- me gerelderinin yerine getirilmcsi ö/elin- de (hususunda) hükümeri ve parlamen- tayu kararfa biçimde yönkndirmesine bir zorunluluk vardır. ARADABIR HİKMET KVRNAZBankacı. tktisatçı Sıfırı Tüketen Para: Türk Urası Anlaşılan o ki, ülkemiz ekonomisi "kitaba" gelmiyor. Ekonomimiz hakkında söylenenler, muhtelif. Kimi ikti- satçılar paramızın değer kazandığından, kimileri de pa- ramızdan sıfır atmak gerektiğınden söz ediyorlar. Biz- lerçocukken büyüklerimiz "Parayla oynamayın, kiribu- laşır" diye sık sık uyanrlardı. Uyarılan başka bir anlam yüklü olsa da; sonralan iktisat okumaya başladığımda paranın oynamaya gelmediğini daha iyi anladım. Pa- rayla oynandıkça kirinin, toplumun bütün kesimlerini değişik şekilde ve derecede etkılediği ortadadır. Eko- nominin anlatılmayacağını, ancak yaşandığını da pa- radanöğrendik. ShakespeareAtina'lı Tımon dapara- daki kirtenmeyi "orta malı" olmada gördüğü halde; ik- tidarlar "orta malı" ile oynanmayacağını enflasyonist kirlenme ile gördüler. Fakat, kendilenni de "orta malı" ile "oynaşmaktan" bir türlü alamadılar. Eskiler para ile oynamak istedıklerinde, bunu sikke- nin içirtdeki değeriı madenleri değiştirmek suretiyle ya- pardı. Sonradan, paranın tarihi serüveninde para ile oy- namak bütçe açıklannda daha kolaylaşt. Darphanede çalışma saatlerini bıraz arttırmak yeterli oluyor. Şimdi ise çağa yakışır şekilde, daha kolay bir yol bulundu: Pa- rayı sıfırdan kurtarmak! Gerçekte, paradan sıfır atmak düşüncesi yeni değıldir. Enflasyonist kirlenmeye karşı temizlik operasyonunda TL'den sıfır atmak düşüncesi zaman zaman gündeme taşındı. Paradan sıfır atılma- sını savunanlar, açıktan söylemeseler de örtülü şekilde paraya yeni değerbiçmeyi test etme dûşüncesinde ol- duklan görülüyor. Ya da ben yanılıyorum. Çünkü para- dan sıfır atan ülke örnekleri, enflasyonun düşüşü ile birlikte veriliyor.Oysa. halk söyleminde en doğru anla- tımla enflasyon, paranın sıfın tüketmesldir. Halkın ikti- satçılardan bir adım önde olduğu, yaşam deneyimle- rinden anlaşılmaktadtr. Nedense iktisatçılar, iktidar or- manında ormanı görmezler. önemli ve doğru olanın TL'den sıfır atmak değil, paranın sıfınnı korumak oldu- ğunu, artık iktisatla ilgisi olmayan da biliyor. Geçenlerde Dünya gazetesinde, Tevfik Güngör bir yazısında. TL'nın $ karşısında en fazla "rezil olan" pa- ra olduğunu anlaşılır şekilde bir tablo ile gösterdiğinde ilk akla gelen, TL'nin çoktan srfırlan atmış olduğu idi. Be- şikten mezara degin enflasyonla yaşayacağı sanısına yavaş yavaş girmekte olan bir toplumda paradan sıfır atmak. enflasyonun kalıcı olacağı beklentisini arttıra- caktır. Oysa halk, elinde onca zorlukla kazandığı para- sının sıfırlannın tükendiğini değil, yerii yerinde korun- duğunu görmek istiyor. Doğal ki korumak, paradan sı- fırian atmak olmadığı gibi, yeni sıfırlar eklemekle de ol- maz. Paranın değeri karşısında satın alabileceği mal ve hizmetin fıyat büyüklüğü ile ölçülür. Para, üretim gerçeğinin kendisinden ayn ve farklı bir şey olduğu için, çoğu kez görüntünün gerçeği çarprt- tığının farkına varmamızı önler. Yanılsama, parayı de- ğerii kılmanın ne olduğu so- rusuna verilecek yanıtın içindedir. Bütün iktisadi ya- saların ortak özelliği, fiilen cereyan eden olayların ay- rıntılarından çok, temelde yatan etkenlerin nasıl ve hangi ilkelere göre işledikle- rini açıklamaya dayanır. Kuşkusuz hiçbir iktisatçı, paranın bir ekonomi için her şey olduğunu söylemez. Ancak çok şey olduğunu da bilir. Para, ekonominin üre- tim cephesinde doğan bü- tün istikrarsız hareketleri or- tadan kaldırmaya tek başı- na yeterli değildir. Fakat üretim cephesinden doğan istikrarsızlığı güçlendirir, yaygınlaştırır. Dolayısıyla, üretim cephesinde var olan -istikrarsızlığa para ile istik- rar aramak çelişkisi çözüle- bilecek bir çelişki olsa idi, paranın değerini imparator buyruğu ile belirleyen Ro- ma Hukuku da değişmez değerde olurdu. Para ve para benzeri do- laşım referanslannın dayan- dığı üretim ve fiyat kuramı (teorisi) temelde sunum ve istem (arz ve talep) olayı ol- duğu ve senmayenin ilkön- ce para olarak göründüğü gerçeği, paraya servet bi- riktirme fonksiyonunu ka- zandırmıştır. Dolayısıyla pa- ranın doğurduğu enflasyo- nist kirlenmeye karşı para- dan sıfır atmak, servetten sıfır atmak kadar anlamlı olacaktır. Bir Atatürk beklemek... ŞtNASt OZDENOGLU M eğer başı sıkılınca bir Ata- türk bekleyen, yalnız biz de- ğilmişiz.Atatürk devrimini örnek alıp bağımsızlıklannı kazanan Afh'ka ülkeleri gibi; Pakistanhlar da memleketle- ri ne zaman ciddi bir bunalıma girse "Allahım! Bize de bir Atatürk gönder" diye yalvanr, dilek- te bulunurlarmış. Türkiye'nin yoğun bunalım dönemlerinde, özellikle 19 Mayıs'lara yakın günlerde ya da 10 Kasım'larda "Atatürk'ü bekleme kampanya- s"nın başlatıldığını görmüş, yaşamışızdır. Za- man zaman O'nu ufuklann ardında bekleyenler, "Gelsin, bizi adam etsin_" diye çocuksu bir umut- la beklerler Atatürk'ü. Devletin kurucusu, dirilip aramıza yeniden ka- tılamayacağına göre, kuşkusuz beklenen "ildnci bir Mustafa Kemal"dir. Ama nereden ve nasıl çı- kıp gelecektir? Bunu kimsenin bildiği de yoktur. Aslında beklenen bir "mucize"dir. *Özkm"le "mncize" çok farklı kavramlardjr. Çalrşarak, bü- yük öz\ r erilerle mucizeler gerçekleştirilebılir. Ama yalnızca özleyerek ve düş kurarak ne Ata- türkçü olunabilir ne de O'nun gösterdiği hedef- lere vanlabilir. Atatürk'ün gösterdiği başlıca erek, her alanda "dünya birinciligmi" tutmaktır. Acaba bugün, bu ereğe ne ölçüde yaklaşabildik? Atatürkçü-devrimci diyalektiğin mucizelerle bağdaşır yam ve yorumu yoktur. Çünkü Ata- türk'ün kendisi ve yaşam serüveni tümüyle bir "gerçek"tir. Temelinde "atal" yatan politikalany- la, çerin savaşımlanyla estirdiği yurtseverlik fir- tınasıyla ulusal gerçeğimizin ta kendisidir Ata- türk. Mustafa KemaL, gözlerini bu dünyaya bir "ef- sane kahramanı" olarak açmamıştı. thtiraslany- la duygulanyla. beğenilen ya da beğenilmeyen yönleriyle bir insan... Ne var ki. artık bir kez da- ha yinelenemeyecek olağanüstü bir dönemin, üs- tün cesaret isteyen fırsatlannı. en güç koşullar al- tında korkusuzca göğüsleyip kendisini kabul et- tırmiş bir insan. Anafartalar'dakı 19. Tümen Komutanlı- ğı'ndan, Suriye'deki Yıldınm Ordulan Komu- tanhğı'na yükselen yolu, 3 yıl içinde almıştı. Ve "Mülga Yıldınm Ordulan Grubu KomutanT olarak Istanbul'a dönüp kurtuluş için tasanmlar kurduğu günlerde, ancak 37 yaşındaydı. Bu baş- döndürücü yükseliş hızının ardında, kendi isten- ci ve yetenekleri dışında, hiçbir koruyucu deste- ği de "koruyucu meteği'' de yoktu. Bu demektir ki Mustafa Kemal, her yükseliş evresinı adım adım savasımlarla kazanarak tarih içındeki yeri- ni her gün yeniden >aratarak gelmiştir. Osmanlı paşalannın, kapalı kapılar ardında bile söyleme- ye cesaret edemedikleri gerçekleri, sultanın ve sadrazamın önünde haykıran Mustafa Kemal, ba- şanya giden yolun, "yüreklilikten" geçtiğini de kanıtlamış insandır. 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a gitmek için saraydan yazılı yetki alır- ken bu yetkilerine engel çıkarmak isteyen Harbi- ye Nazın Şakir Paşa'nın yardımcısı Dıyarbakır- lı Kâzun Paşa'ya şunlan söylüyordu: "Onlann (padişahın, sadrazamın ve Harbiye Nazın'nın) arzulannıbir araya topla,fakat sonu- na bu iki madde>i ilave et!" Kâzım Paşa'nın ya- nıtı: "Bir şey mi yapacaksın?" Konuşmasını sür- dürüyor Mustafa Kemal: "Evet, bir şey yapaca- pm. Bu maddekr olsa da olmasa da yapacağun!" Işte "Mustafa Kemal gerçeğj" budur. Bu gerçe- ğin öyküsünü satır satır inceleyenler: mucizele- rin ancak akıl, irade, üstün çabalar ve özveriler- le yaratılabileceğini bir kez daha göriip anlaya- caklardır. Katı gerçek odur ki, mucizeler kendi kendile- rini yinelemezler. Ve hiçbir toplum, geçmişin akıldışı yöntemleriyle sürüp giden siyasal karma- şayla ayakta kalamaz. Günümüzde mucizeleri, bilimin ve ileri teknolojinin kılavuzluğunda yo- rulmadan çalışan toplumlar yaratıyor. 19 Mayıs 1919'u andığımız şu günlerde. ülkemizde hemen herkes, her gün tatildedir ve dinlence rekorlan kı- nlıyor. Evet; Atatürk, bir kez daha Dikmen sırtlann- dan inmeyecek ve Kocatepe'ye çıkmayacak. Bir Atatürk beklemeye gerek de yoktur. Sayın halkı- mız, artık Mustafa Kemal ya da askerler tarafın- dan kurtanlmayı bir yana bırakıp biraz kendi ana- yasal ve yasal haklanna sahip çıkarak biraz da şu ölü toprağmı üstünden atıp silkinerek ve "Ben de vanm!" diyerek kendi kendini ve gelecek günle- rimizi kurtarsın. Bunca yolsuzluğa ve haksızlığa karşı protesto haklannı kullansın. Ve artık bilsin ki, Atatürkçülükten daha da önemli olan, Ata- türk'ün özlediği yurttaş olabilmektir. Büyük kurtancıya ve O'nun anısına gösterile- cek en büyük saygı da budur. TARTIŞMA Hukuka uygun işlemden doğan kazanılmış hak... ^^ ıı, ı umhuriyet f ^\ gazetesinin U 18 Mayıs • 1995 günlü ^L j sayısında, ^ t a X Şehit Ailesinin Maaşına Tırpan başlıklı haberde: 3997 sayılı yasanın 6. maddesinin 4049 sayılı yasa ile değiştirilerek 73 şehit anne ve babasının maaşlannın kesildiği ve daha önce yapılan ödemelenn de borç olarak kesileceği belirtilmektedir. Yasa, tüzük ve yönetmelik gibi düzenlemelerle konulan kurallann ortak nitelikleri, genel, objektif, ve sürekli oluşlandır. Kamu hukuku alanında böylece ortaya çıkan kazanılmış haklara, anayasanın hukuk devleti ilkesine göre saygı gösterilmesi, bu haklann korunması ve konulacak kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçülerinin göz önünde tutulması gerekir. Hukuka uygun bir işlemden doğan kazanılmış hak, bu işlem geri alınsa bile ilerisi için geçerliliğini korur halde yasa hükmünden iyi niyetle yararlanmaya başlayanlar açısından bir hak yitirilmesinden, kazanılmış haklannın ortadan kalkmış olduğundan söz edilemez ve kendilerine ödenmiş olan maaşlannın borç sayılarak kesilmesine de olanak yoktur. Yargıtay Içtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 27.01.1973 günlü ve 1972/6 esas. 1973/2 karar sayılı, 5.4.1973 günlü ve 14497 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanmış olan karan da bu doğrultuda yerleşmiş bulunmaktadır. Ülkenin bölünmezliği uğruna göz kırpmadan can veren yavrulann ana ve babalanna yapılan bu haksızlığın en kısa süre içinde düzeltileceğini ummak, insaf sahibi her Türk vatandaşının da doğal hakkıdır. Bülent Akmanlar Emekli Yargıtay Oyesi PENCERE Model Iflas Etd... 198O'Iİ yıllarda 12 Eylül faşizmiyie Türkiye'ye da- yatılan mcxJel iflas etti... Neydi felsefemiz?.. Türk-lslam sentezi... . tl Ve köşedönücülük... Davul zurna, bando mızıka, tank ve topla getiri- lip, tarihimizin en çarpıcı "sivil toplumcusu" ve 12 Eylül askeri hükümetinin 2 no'lu adamı Özal'la sür- dürülen paramiliter rejimin serbest piyasa ekonomi- si, geldi bir noktaya dayandı... Neoldu?.. .- . Rantiye-tefeci toplumuna dönüştük... Sen çalışmayacaksın! Parayı çalıştıracaksın!.. Devlet bu ayağa yattı, kamu hizmetlerini yürütmek için vergi toplamaktan vazgeçti. Artık devlet, mut- lu azınlıktan yüksek faizle borç alıyor. Bu nedenle kısa vadeli yüksek faizü iç borçlanma senetlerini pi- yasaya sürüyor. Enflasyon yüksek!.. Ama devlet, enflasyon oranından daha yüksek faiz oranıyla iç borçlanmaya gitti mi, alan memnun satan memnun!.. Gazetelerde sevinçli başlıklarçı- kıyor: - Devletin iç borçlanma senetleri kapışıldı!.. - Piyasa devlete güveniyor!.. Rantiye baştacı ediliyor, vergisiz yaşam sürüyor, köşedönücülük felsefesi en küçüğünden en büyü- ğüne herkesi sarıyor... • Köşeyi dönmek için toprağa hücum, toplumsal bir seferberiiğe dönüştü... Din, diyanet, şeriat, siyaset, tarikat, mafya, piya- sa iç içe geçti. En gözde turistik bölgeleri mafya çe- teleri paytaşmaya başladı, çete reisi belediye baş- kanı oldu, yardımcılan yerel yönetimlerin kilit nok- talarına yerleştiler, rant yağması, silahlı çatışmalara yol açtı; kan gövdeyi götürdü; arsalar kapatıldı; üç kat ruhsat yediye, yedi dokuza, dokuz on dokuza çıkanldı; kentlerin yeşil alanlan paylaşıldı, gökdelen- ler bulutlara yükseldi; deniz kıyılan betonlaştı; dev- letin memurlan mafya çetelerine üye yazıldılar; pis- lik, çürümüşlük, dolandıncılık, vurgun, fırsatçılık ve kokuşma.. rantyağmasının dışavurumundatüm ül- keyi sanp sarmaladı. • Rantiye... Tefeci... Mafya... Vergisiz toplumun, yüksek faizli iç borçlanmanın ve köşedönücülüğün türettiği yaşam biçiminde ge- çerii insan türleri, medya gündeminin göbeğine oturdu... Lüks ve şatafat, savurganlık ve sefahat kolay mı?.. Devlet bile vergi toplayacağına kısa vadeli yüksek faizli iç borçlanmayı yeğlemiş, Battı balık yan gider diyerek kendisini enflasyon ve teröre teslim etmiş; köylü ve işçinin düşman sayıldığı bir toplumda her şey parasal göstergelere endekslenmiş... • Medya, köşedönmeciliği yaşam felsefesi sayıp reklamını da yaptığından şimdilerde şaşırdı... Dili vanp da modelin iflas ettiğini bir türlü söyleyemiyor; yetmiş yıllık cumhuriyet tarihine saldınyor, suçu Ata- türk'e atmak istiyor, saçma sapan konularla kamu- oyunu oyalamaya çabalıyor... Türk-lslam sentezi... Köşedönücülük... Rantiye-tefeci toplumu... Yağma düzeni... Tüketim şınanay... Üretim nanay... Evet, bir model iflas etti. Neredeyse her yıl bir ülke oluşturocak kadar toprağın kaybolup gitmesini seyredemeyiz. Bu sebeple erozyonla mücadele edelim. T.E.MA Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varhklan Koruma Vakfı Tel.: (0212) 281 10 27-268 09 85 Bu ilkbahar konut sahibi olmak, düşlediğiniz evde bir an önce yaşamaya başlamak için... Emlak Bankası'nın Şubelerinden birine uğramanız yeterli. Çünkü, Emlak Bankası'nın ilkbahar fırsatları devam ediyor. Hemen uğrayın, seçeneklerimizi görün. Hem ilkbaharın son fırsatından yararlanın, hem de en uygun koşullarla evinizi alın. için tüm şubelerimiz ve yurtdışı temsilciliklerimiz hizmetinizdedir. EMLAK BANKASI" D a h a U y g a r B i r Y a ş a m İ ç i n " •Istanbul Pazarlama Müdürlügüı (0212) 28S 19 90-Ata^ehir Show-Room (0216) 4IS 7S 01/3 •Galleria (0212) SS9 46 72-S60 45 43 >Bahçe*ehir Hizmet ve Işletme A.Ş. (0212) 669 00 10/3 Mimaroba-Sinanoba Show- Room (0212) 864 00 10 «Ankara Pazarlama Müdürlügü (0312) 426 04 06-427 52 22 -Konutkent (0312) 240 03 55/2 •Elvankent (0312) 260 18 10/3-260 18 15 -Bilkent (0312) 266 45 54 -Iımir Pazarlama Müdürlugü (0232) 336 50 44-336 07 54-336 26 I I-Konak Tanıtım Ofisi (0232) 441 90 66 •Gaziemir (0232) 251 36 64-251 36 04 YURTDIŞI TEMSİLCİLİKLERİMİZ -Almanya Frankfurt. Berlın, Dusseldorf. Brernen, Bonn. Munıh. Mannheınn •Hollanda Rotterdam »Fransa Parts İstanbul Ataşehir Bahçeşehir Sinanoba Mimaroba Ankara Bilkent II Konutkent I! Elvankent tHka H İzmir Mavişehir GazSemir II Adana Adana Evleri takya Evleri Gebze Mutkıkent
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle