Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 MAYIS 1995PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
GRAMOFON İĞNESİ SELtM İLERİ
%i vemesut insanlariçin...'- Önce şeyi soracağun... Kaç yıl oldu si-
nemaya başlayalı?
"Ydlar?'* Türkan Şoray gülüyor ve:
"Yıllarla mı başlayacagH?" diyor. Sonra,
yıllan yadsımak konusundaki şakacı tutu-
munu bir yana bırakarak ekliyor: "1960ta
Köyde Bir Kız Sevdim'lebaşladım. Aynı
yd Âşk Riizgârları "nı çevirdim."
- Sanınm o filmin özel bir anısı var...
"Başroide değildim. Ama seyird bek-
lenmedik bir ilgi gösterdi. "Kara Kız' diye
tezahürat yapü. Seyircinin ilgisi herhalde
bütün kaderimi değiştirdi'"
- Sınema oyuncusu olmak gibi bir iste-
ğiniz, tutkunuz var mıydı diye sormaya-
cağım. Olmadığını biliyorum çünkü.
"Gerçekten böyle bir düşüncem yoktu.
Olamazdı da zaten. Sinemamn ne olduğu-
nu bilmhordum. İmkânlan çok kısıtlı bir
çocukluktu benimkisi. Sinemaya başlama-
dan önce tek bir film izlemiştim."
- Hangisiydi, hatırlıyor musunuz?
"Yangın Var. Lütfi Akadıneskitulum-
bacüan anlatan bir fîlmi. Karagümriik'te
oturuyorduk. Biryaz gecesi bahçe sinema-
sında görmüştük. Ayhan Işık"laLeyla Sa-
yar oynuyordu. Her insan gibi rdmîn etki-
si altında kalrruşrjm, ama sinema oyuncu-
luğunu hayal bile edemezdim."
- Bugün ne hissediyorsunuz? Otuz beş
yıla dönüp baktığınızda pişmanhk duy-
duğunuz anlar oluyor mu?
"Asla. Hiçbirzaman. Sinema oyuncuhı-
ğu benim seçimim değildi. Tamamen tesa-
düf oldu. Ama şimdi yeryüzüne sinema
oyunculuğu için gelmişim diye düşünüyo-
nım. Meslek hayaom benim her şeyim ol-
du. Önce okulum oidu, sonra da sevinriın,
mutluluğum."
- îlk gün, sette ilk gün. llk fılmlerinizı
çekerken başaramayacağım diye bir endi-
şeniz oldu mu?
"Yapnğım işin, önemli bir sanat dalın-
da çalışüğımın farkında olmadığını için
bastangıçta hiçbir he>ecan yoktu. Rejisör,
'Agla". diyordu, ben de ağhyordum, 'Gül',
diyordu. gülüyordum. ^aşça küçüktüm,
Idşih'ğim bile tam gelişmemişti. Yalnız şu-
nu hatıruyorum: Perdede kendimi seyre-
dince bir endişey e kapılmıştım. Lüks Sine-
ması'ndaydı, Beyoğlu'nda. Kendimden
çok, seyircinin yüzünü seçmeye çaltşmış-
nm. Benimsendiğimi hissedince içim ratıat
etmişti. Sonra ışıklar yanınca beni gördü-
ler. adımı bile bilmiyorlardı. Ama birden
bir kaynaşma oldu. Ö anı hiç unutamam."
Yarın ne olacak kaygısı
- Neler değişmışti: neredeyse çocukluk
çağındaki bir insan için, sinema seyircisi
artık bir gelecek belirliyor, siz de bir ba-
knrta ona uymak durumunda kalıyorsu-
nuz...
"•Bir defa devamsızhktan okuhı btrak-
mak zonında kaldım. Tahsil hayatım an-
sızın sona erdL Bunun ezikliğini her za-
man du>dum. Çalışkan sayılabilecek bir
öğrenciydim; öğretmenlerim okumamı is-
tryorlardı. Ama bunlar olamadı. Çok dü-
zenli bir aile hayatımız yoktu. Annemle ba-
banı arasında birtakım ailevi sorunlar söz
konusuydu. Annem zaten çahşıyordu. Ben
süıemaya haşlayınca işi bıraktL, benimle
meşgul oluyordu artık. Dolayısıyla birden-
bire ve bambaşka bir dünvanın ortasında
kalakalmıştım."
- Hırslannız varmıydı? Şöhret olmak.
star olmak gibi?
"Hayır, yoktu. Şöhretolayım, tanınayım
diye hiçbir düşüncem yoktu. Annemin,
kârdeşimin ve evimizin geleceği söz konu-
suydu. Yann ne olacak kaygt-
sıyla baş başaydık. Çünkü yeni
filmkr önerilmeyebüirdi. O za-
man nasıl geçinecektik, ne ola-
caktı? Annemle babamın tam
ay nldığı dönemdL Birdenbire
film önerileri de olmadı. Bunla-
nn yükü, huzursuzluğu vardı
üzerimizde. Yann ne olacak.
ben okulu bıraktım, film teklifi
gelir mL.. Hep bu sorular."
- Sonra?
"Bu tedirgin zamanı bir sene kadar an-
nemk>aşadık-BirbocalamadesTesi\dLO
zamanlar Belgın Doruk çok meşhurdu:
Serpil Gül vardı tamdığım. Acaba bir Ser-
pü Gül olabilir miyün diye kendi kendime
sorardım. Haoriadıklanm arasında bir de
film şirketine gidip kendi afişime uzun
uzun baknğun var. Çok hoşuma gidiyor-
du."
- Galiba Metin Erksan ve Aa Hayat,
yeni dönemin başlangıcı oldu. Acı Ha-
yat'la birlikte Türkân Şoray yıldızlığa
erişti.
"Arada başka filmler var, ama Aa Ha-
yat benim için elbette önemli. Ayhan
Işık'la oynu>ordum. Çok güzel bir hikâ-
yeydi. O fümle Altın Portakal ödülü aldım.
Şimdi geriye dönüp bakbğunda, o roide
kendimden pek çok şey bulduğumu düşü-
nüyorum. Manikürcü kızın umutlardan
umutsuzluğa yol alışı. hem hikâye açısın-
dan beni üzüyordu hem de kendi hikâye-
me benzetiyordum. Çok mudu bir genç
kızhğım olmadı. Annemle babamın sür-
tüşmeleri hayata karşı mürhiş karamsar
yapmıştı benL Aynca çok içe kapanıktun.
Annemle baham mutsuz bir çiftti, sonra
aynldılar. Bir süre anneannemle dedemin
yanında kaldım. Yaşb insanlardı. Çok yal-
nız bir çocuktum... Bütün bunlan Acı Ha-
yat'ın manikürcü kıanda buldum. O da
yalnızdır, ekonomik sorunlan vardır,
önünde hiçbir istikbal yoktur. O acıvi his-
settim herfıalde."
Acı ve gözyaşı...
- Gerçı başanlı bir güldürü oyuncusu ol-
duğunuzu da kanıtlayan filmler var. ama
sinemada çoğu kez acı çeken kadın tıpıni
canlandırdınız. Seyircinin bir talebı miy-
di bu?
"Bir bakıma. Se>irci beni öyle gördü.
öyle sevdi ÖzeDikle ticari amaçlı fîlmler-
de. hele o >illar. izleyicinin arzusu ön plan-
da ruruluyordu. Türkân Şoray imaju de-
diğiniz gibi. aa çeken, göz>~aşı döken bir
kadın kimliğiydi. Tabii birtakım sebeple-
ri var bunun. Kadın seyirci, Türk fîlmi se-
yircisi orta halli ve daha dargelirii çoğun-
luktan geliyordu. Yani hayadannda sıkın-
ü, sorunlar, ekonomik güçlükler ağır ba-
sıyordu. Ekranda hem bunun karşılığını
anyorlardı hem de kendi dünyalanndan
öte bir ihtişamı görmek istiyorlardı. Böy-
nemanın hayabma ne kadar derin bir an-
lam kattıgını fark ediyorum. İnsanlar. yü-
zünü belki de hiçbir zaman görmeyeceği-
niz seyirciniz sizi seviyor, sayıyor, önemsi-
yor: bunlar karşısuıda değişiyorsunuz. ol-
gunlaşıyorsunuz, bu sevgiye layık ounaya
çalışıyorsunuz."
- Her zaman dikkatimı çekmiştir: Ken-
di evinizde bile yabancı. konuk gibisiniz.
Bir mekânda. ne bileyim, bir lokantada,
bir toplantıda bulunurken hep her an çe-
kip gidecek gibi oluyorsunuz. Ya da bana
öyle geliyor. Bu uzaklığın sebepleri ne?
"Her şe>den önce çok çekingen bir in-
sanım. Haİdısınız, kendi evimde bile bazen
misafir gibi olurum. Ama film setlerinde
hiç ö> le değilim. Bir yaşam tarzı belki bu.
Giderek oluşuyor; çeşitli hayatlan canlan-
dınyorsunuz, onlan yaşarmaya uğraşıyor-
sunuz. Bir süre sonra onlar sizin havaünız
olup çüayor. Film setlerinde müthiş bir gü-
ven duygusu içindeyim; size anlatamam;
hiçbir şey ürkütmüyor, hiçbir şeyden yıl-
ımyonım. Mesela şahsi hayatımda araba-
yabinerim, 'Aman yavaş sürün" diye rica
ederim; kamera önüne gectiğimde böyle
hız, kaza gibi endişelerim kaybolup, yok
sevgisini kazam>orduk. Hepsini sonsuz bir
sevinçle anıyonım."
- Sinemamn biryönü, ticari sinema, bu-
gün yalnızca (elevizyonlardâ gösterilen
eski filmlerden ıbaret kaldı. Ticari sinema
yapılamıyor artık. Bunu neye bağlıyorsu-
nuz? Seyirci mı el ayak çekti. hikâyelenni
fazla entelektüel?
"Çok taröşılacak bir konu bu. Ayn ay-
n cephelerden değeriendirmek nıüınkün.
Bence seyirci nitelik değiştirdi. Bugün se-
yircisi daha farklı beklentiler içinde. Eski
filmlerimizde bir masal dünyası anlatıb-
yordu. Bu çahşmalanmızı reddettiğimi
sanmayın. Onlann da ayn bir güzeüiği \ar-
dı. Ama bugün o hikâyelere geri dönülse
bilmem, seyirci eski Ugisini gösterir mi?
Hayat çok değişti. gerçekçüik ağır basıyor,
masalın yeri hayattan uzaklaştL Sonra ka-
bul etmek gereİdr ki, birbirine çok benze-
yen hikâyeler de çeküdi."
- Evet; mesela şarkıcı kadın hikâyele-
ri... Hep şık tuvaletler, elbiseler. kürkler...
Kişisel hayatınızda süse püse o kadar düş-
kün defilsiniz ama. .
"Hayır. Belki o gençlik y dlannda. tyi bir
manto, yûksek ökçeli ayakkabılar; böyle
ütün tahsilim, okulum sinema oldu. Sinemada yaşadıkça yurdumu
ve yurdumun insanını çok yakından tanıdım. Elbette bir dünya
görüşüm var: Benim politikam, politik anlayışım, iyi ve mesut
insanlar için bir dünya. Sinema beni bu yolda eğitti.
lecehepimizçoğu kez ikiye bölünüyorduk;
özeUikle de ben galiba. Öyle bir tip ortaya
çıkryordu ki. hem varhkli bir hayat sürii-
yor hem de mutsuzluğu nedeniyle gözyaşı
döküyordu. Fakat bu şema çok da bUinçli
kuruîmuş degildir. Hepimiz bir hız içinde
seyirciye hhapedebihneyanşı içindey dik."
- Pekı, filmlerdeki gözyaşının ve acının
kişisel hayatınızdaki etkîsi ne oldu? De-
min karamsarlığınızdan söz açtımz...
"Belki benim yapım da zaten oydu. Faz-
laduygusaL hemen alınan, çekingen.» Rol-
ler de bunuarttırnuş olabilir. Kişiliğimle
bütünlesti. Ozel yaşanumı da etkiİedi."
- Belki de özel hayatınızda kendiniz için
bir dünya kuramadınız. Böyle söyleyebi-
lir miyiz?
"Şimdi sinema, bir noktadan sonra yal-
nız o, sinema bütün hayatuna yön verdi.
Seyircinin sevgisüii kazandıktan sonra, ki-
şiliğiniz artık o sevgiye dayalı olarak geli-
şiyor. Birtakım başka rastlantıiann. öz-
lemlerin üzerinde insan, durmayı aklın-
dan bilegeçirmiyor. Seyircinin, halkın bek-
lentikri. size yaraşbrdıklan kimlik, sizin
için tek ölçüt oluyor. Bize duyulmuş sevgi,
bedeli hiçbir zaman ödenemeyecek, müt-
hiş bir sevgidir. Bu sevgiyi düşündükçe,si-
ohıpgider. En kötü şartlarda bile sette mut-
luyum. Bir gün fılnı setinde ölürsem, ra-
hat, buzur dolu ölürüm gibiıne geuyor.'"
- Film setlennde geçmiş bu uzun yıllar-
da, acı-tatlı birçok anı olmalı. Türk sine-
masının bir Yeşilçam dönemi var. O yıl-
larda HülyaKoçyiğit'le Türkân Şoray ara-
sında bir rekabet söz konusuydu. Sinema
dergilerinde, magazinlerde bu tarz yazılar
çıkardı sık sık. .
u
Bir çarktı bu. Bir süre sonra farkında
ounadan o çarkın etkisi altında kafayorsu-
nuz. Hangi film, kimin filmi ne kadar iş
yapb diye yapuncılar zorlama bir rekabet
yaratınış olabflirkr. Bunu ben en çok Ze-
kı Müren'le yaşamıştım: Onun adı önce
yazılacak, benim adım önce yazılacak...
Bugün için birer anı hepsi. Hüha'y la çok
güzel bir dostluğumuz vardı. Rekabetin
çok dışında bir dostluk. Buluşurduk. gö-
rüşürdük; çokeski yıllara dayah dostluğu-
muz. O günün sinemasındaki rekabet, za-
ten tatiı bir rekabetti. Fatma (Gırik). Fıliz
(Akın), Hülya ve ben dört isimdik. Ama si-
nemada başka birçok değeıü arkadaş var-
dı. Ztngin bir oyuncu skalası varth. Her-
kes hanl hanl çalışıyor, yeni yeni filmler çe-
kiliyor. bunlar gösterime girdikçe halkın
şe>1ere özenirdim. Sonra hiçbir he\esim
kâimadL Bütün o şık şeyleri filmler için
giydim. kendi hayatım için istemedim."
- Şık elbiselerin, tuvaletlenn dönemin-
de bir de meşhur 'Türkân Şoray kanunla-
n'vardı. Sonradan epey başınızı agntan
kanunlar...
Türkan Şoray kanunton
"Vardı ve sanınm olmak zorundaydı.
Bakın, bizim seyircimiz çok vefakâr bir se-
yircL Bir kere sevdi mi, bağnna bastı mı,
kolay vazgeçmiyor.^aşadığımıztoplumun
değeıieri bu konuda çok önemli bir ölçüt
O kanunlar, yani Türkân Şoray öpüşmez,
şu-bu. o yıllann toplumsal hay atı açısından
doğal kârşılanmah. 1960-1975 arası Türk
sinemasında bizler. seyirciyle birlikte yetiş-
tik. büyüdü k. olgunlaştık. Bence bir evrim
dönemi. Daha farklı, daha gerçekçi hikâ-
yelere yol alındıkça kanunlar da kendili-
ğinden sona erdi. l nutmav ın ki seyirci, si-
zi evinin bir ferdL bir genç kızı gibi görü-
yordu. Bu, sanat açısından eksilrici olabi-
lir, ama insan duygusu açısından hariku-
lade_"
- Bugünkü Türkân Şoray'a gelışim çiz-
gisi sizde ne zaman başladı?
"Yine Lüks Sineması'nda Lütfı
Akad'ın Irmak fîlmini seyTetmiş ve çok
sevmiştim. Ben niye böy le filmler yapım>-
yorum dhe düşünmeye başladım. Köyde
geçen gerçekçi, gerçekçi olduğu ölçüde
duygulu birhikâveydi. Irmak'ın büyük et-
kisi oldu."
- Otuz yılı aşkın zaman diliminde polı-
tıkalar üstü kaldınız.Türkiye'nin politik
çehresinde büyük değişimler oldu. Sizin
dünya görüşünüzü nasıl yorumlayabili-
riz? Politikanın dışında kalmaya özellik-
le mi özen gösterdi Türkân Şoray?
"Daha önce de vurguladığım gibi bütün
tahsilim, okulum sinema oldu. Sinemada
yaşadıkça yurdumu ve yurdumun insanı-
nı çok yakından tanıdım.
Elbette bir dünya görüşüm var. Benim
poiitikam. politik anlayışım, iyi ve mesut
insanlar için bir dünya. Sinema beni bu
yolda eğitti. tnsanlann ürettikçe iyi bir ah-
İâka kavuştuklannı gördüm. Buna bir de
murJuluğu ekiemek gerekir diye düşünü-
yorum. Bunun için çauşmak,didinmek ge-
rekir diye düşünüyorum. Bugün Türk in-
sanı büyük bir arayış içinde, gerek top-
lumsal açıdan, gerek bireyin dünyası açı-
sından. Sanatda bu büyük arayışa hizmet
vermeli*'
- Pekı, verebiliyor mu? Sinema verebi-
lıyor mu. edebiyat verebiliyor mu?
"Bence veriyor. Sinema halka daha ya-
kuı bir sanat L'zun yülar bazı değerlerin
korunmasına katkısı oldu. Olmadı mı?
Kalıcı değerlerin birdenbire kaybolmasu
tophıma her zaman mutluluk getirmiyor
bence. Anadolu'da film çekerken henüz
yozlaşmamış çok güzel törelerimiz oJduğu-
na tanıklık ettim. Konukseverliğimiz. bir-
birimize vardım eli uzatmamız, karsılık
beklemeden, çıkarsı/ sevebilmemiz... Bu
birikimin çok önemli bir çıkış noktasına
işaret ettiğini düşünüyorum. Mesela yıl-
dızlardünyanın heryerindesevUirier,aına
Yağmur doğduğu vakh yurdun dört bir
yanından Ankara'da hastaneye gelen se-
yircimin o inceligi dünvanın her yerinde
rastlanılabilecek bir şey değü. İşte o insan-
lar için iyi ve mesut bir dünya.-"
- Şimdi 'yıkto' dediniz. Sinemamızda
star sistemine karşı çıkıldı. Bu açıdan siz
de olumsuz eleştirilerle yüz yüze geldi-
niz...
"Ama star olmak ya da olmamak sizin
eünizde degil ki Starolacağım diyeözel bir
çaba harcamadık hiçbirimiz. Kendiliğin-
den oldu. Herhalde birtakım nedenleri
vardı. Sonra starlığa ben başka gözle ba-
kıyonım: Duyguyu aktarmada daha ça-
bıik bağ kurabilen kişi star. Bu, hikâyenin
de lehine."
- Ben asla karşı değilim star sistemine.
Star için hikâye üretmek de her zaman ho-
şuma gitti. Tam tersı açıdan düşünürsek
yıldızlığın ağır sorumluluklan yok mu?
Bunlar insanı sıkmaz mı?
Hep şey sinema için
" Hayır, hiçbir zaman sıkmıyor. YıMız-
Iığin sorumluiuklan olduğu doğru. Baş-
kalannın size verdigi değere hem önem
vermek, saygı duymak zonındasmız hem
de bu değeri gerçekten hak etmek, taşı-
mak. Ama bunun karşıuğmda hayatinız
bir sevgi öbeğiyie çevriÛyor."
- Sinemamn geleceği desem?
"Sinemamız değişik sebeplerle bir zor
döneıneçte. Bir defa teievizyon, sinemase-
yircisini eve çekti. Geçmiş yıllarda khie-
nin, halkın tekeğlencesi sinemay dı. Bugün
öyle değü. Sonra birtakım sinema salonla-
n kapandı. Vazlık bahçe sine-
malan bitti. Sinemalann yerie-
rine pasajlar açıldı. En önemü-
si. dünün o akın akın seyircisi.
bugün Türk filmlerine sinema
sakmunda pek rağbet göstermi-
yor. Belki evindeteievizyon kar-
şısında ilgi gösteriyt)r. ama sine-
maya gitmiy or. Bunda pahahb-
ğuı da bir etken oMuğunu sanı-
yorum."
- Hikâyelerin degişimi, masal dünyası-
nın, rüya sinemasının sona ermesi izleyi-
ciyi etİülemedi mı sizce?
"Bunu ben de kendi kendime soruyo-
nım. Acaba Yeşilçam kurallanyla bir film
yapdsa seyirci yine sever mi diyonım. Ben-
ce sevmez. Onİar artık eski, hoş bir anı gi-
bi. Bununla birlikte seyircinin sinemaya
dönmesininyolunu bulmak şart Çünkü si-
nema; beyazperdede, büyük perdede asıl
olağanüstü anlamına kavuşuyor. En bü-
yük temennim, sinemalara eski seyircimi-
zin yine akın akın gelmesL."
Rüzgârlı. serin birakşam üzeriydi. Tür-
kân Şoray'la işte bunlan konuştuİc Yıllar-
dan beri süren dostluğumuzda Türkân Ha-
nım'ın sinemaya ne çok bağlı olduğunu
bildiğimden, başka konulan deşmeyi ge-
reksiz buldum.Onun için sinema her şey.
Gerçekten de o ve seyircisi, sinemada bir-
likte büyüdüler. Söyleşimizde andığım
Acı Hayat'ı izlediğim günden bu yana
otuz yılı aşkın bir zaman geçti. Türkân
Şoray"ı birçok filmde olağanüstü duyar-
lılığıyla izleme fırsatı buldum. Sinema
için bir yaşam kurmuş olduğunu düşün-
düm. Bu yüzden pek çok izleyicisi gibi
onu ben.de çok seviyorum.
Sevdiği filmler...
"tki yüz, belki daha fazla film
çevirdim. Şimdi, sevdiğiniz
filmleriniz diye sorunca insan ne
cevap vereceğini bilemiyor. Tabii
aralannda bana oyunculuk fırsatı
veren. önemli eserler var. Usta
yönetmenlerin fılmleri var. Ama
ötekiler de o iki yüz film. hepsi
de bana yakın geliyor. Onlar
sayesinde hatalanmı anladım.
oyunculuğum gelişti. pratik
edindım. Bu yüzden hepsine
şükran borçluyum. İki yüz film,
az bir sayı degil. Dönüp
baktığımda hepsi nde
sevinçlerimi, hüzünlerimi,
başansızlığımı, başanmı, hatta
bütün hayatımı görüyonım. Bir
de benim için dönüm noktası
olan filmler var. Sözgelimi Acı
Hayat'tan önce çevirdiğim
Otobüs Yokulan. Sürtük var.
Osman Seden'le Çalıkuşu, Lütfi
Akad'la Vesikah Yarim ve Ana.
Bunlar siyah-beyaz filmler
döneminde iz bırakmıştı. Mine
tabii ki bir dönüm noktası.
Sinemalarda gösterilmemiş
Soğuktu ve Yağmur Çiseliy ordu
çok sevdiğim bir film. Hak ettiği
ilgiyi yazık ki göremedi.
Gramofon Avrat™ Mesela Sehi
Boylum Al Yazmalım; çok
sevdiğim bir film..." Lütfi Akad'ın vönettig) 'Vesikah Yarim' fUminde Türkân Şoray Izzet Günay'la
Geçen
zaman.,
"Bana şimdi yıllar geçmiş gibi
gelmiyor. Hiçbir zaman yıllan kendi
varlığımda hıssetmiyorum. Hiçbir
zaman kendimi çok genç
hissedemedim. Şimdi de geçen zaman
benim için bir şey ifade etmiyor.
Yıllar, geçen zaman, tecrübe
kazanmama yardım etti elbette. Ama
orrun dışında gençlik-yaşlılık gibi bir
endişe duymadım. Galiba sanatçılığın
bir özelliği bu. Ölünceye kadar
sinemada çalışmak istiyorum. Bu da
geçen zamanı degil, gelecek zamanlan
düşündürtüyor bana."
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
Bir Büyük Yalnızlık:
Mustafa Kemal...
Roman gibi, özellikle deneme söylemindeki biyog-
rafî de yazanna, tarihçiyle karşılaştırıldığında büyük
özgürlüklerin kapısını açabilen bir türdür. Tarihçi, bi-
limsel nesnellik adına, yeterince güçlü kanıtlarla te-
mellendiremediği ya da bilimsel bir neden-sonuç iliş-
kisi kurma bağlamında onaylamadığı aynntıları bir
yana bırakır -çoğu zaman, yine bilimsellik adına, bir
yana bırakmakla yükümlüdür de. Oysa kendisine içe-
rik olarak belli bir dönem çerçevesini seçen roman-
cı, o dönemi kendi kurmaca tiplerinin söylemleriyle
ve eytemleriyle yansıtacağından, kurgusu için yarar-
lı bulduğu bütün aynntılan kullanma özgürlüğüne sa-
hiptir. Zaten romanın ve genelde edebiyatın aynı za-
manda bir bilgi kaynağı olmasının nedeni de bundan
kaynaklanır. Başka deyişle edebiyat, aynı döneme,
olaya, kişilere vb. ilişkin olarak, bilimin yasalanndan
bağımsız geliştirilmiş bakış açılan kazandırabildiği
için -ve elbet, ancak o ölçüde!- kendine özgü ve çok
önemli bir bilgi kaynağıdır.
Bu durum, daha çok deneme söyleminde kaleme
alınan biyografiler için de geçerlidir. Böyle bir biyog-
rafi yazarı,bilimsel yöntemle çalışmayı yeğleyen bir
yaşamöyküsü yazanndan farklı olarak, belli biryaşa-
mın bilimsel süzgeçten elenen ayrıntılannı da uygun
bulduğunca kullanır, böylece de aynayı farklı bir açı-
dan tutmuş, bir kişiliğin o zamana kadar gündeme
ya hiç getirilmemiş, ya da çok gerilerde bırakılmış
özelliklerini vurgulamış olur. Elbet bu noktada şöyle
bir soru sorulabilir: Örneğın Mustafa Kemal Ata-
türk'ün deneme türünde yazılacak bir biyografısi, bi-
limsel doğruluk ve kesinlik bağlamında, Atatürk'ün
bilimsel yöntemle kaleme alınmış bir yaşamöyküsü-
nün gerisinde kalmayacak mıdır? Bu soru, kanımca
beraberinde şu soruyu da getirmelidir: Könu, bir
"geçmiş" ise eğer başka deyişle zaman, yaşananla-
nn, olup bitenlerin üstüne o gizemli örtüsünü bir kez
sermişse, bilinen somutları çıkış noktası alarak bü-
tün bilinmeyenlere ulaşabileceği savını kim ileri sür-
me olanağına sahiptir? Hele konu, tarihsel bir kimli-
ğin çözümlenmesi olduğunda, beraber yaşadıklan-
nı bile tam olarak tanımayan insanoğlunun böyle bir
başanyı geçmişte yaşayanlar bağlamında gerçek-
leştirebilmesi olası mıdır?
Elbet hayır. Ne denli somut ve kesin bilgilerden yo-
la çıkılırsa çıkılsın, en "nesne/"tarihçi bile sonuçlara
yorum aracılığıyla varmak durumundadır. Edebiyat-
çının ayncalıklı konumunu belirleyen ise, bilim ada-
mının somut neden-sonuç ilişkileriyle sınıra vardığı
noktanın, onun kurmacasının asıl başlangıcını oluş-
turmasıdır. Biyografi yazan da yine somut bilgilerden
yola çıkışının ardından, elealdığı kişiyi "kendigördü-
^ü"gibi yorumlama özgürlüğüne sahiptir.
ölümünün üzerinden 57 yıl geçmesine karşın Mus-
tafa Kemal'in bu tür bir biyografisinin henüz kaleme
alınmamış oluşu, onu yeterince anlayabilme bağla-
mında büyük bir eksikliktir. Çünkü onun gibi uçsuz
bucaksız bir kişiliğe sanatın bakış açısıyla eğilmek,
katıksız trajik kahraman olma konumunun ve bunun
beraberinde getirdiği büyük yalnızlığın izini sürmel^,
bugüne kadar ağıriıklı olarak hep resmi giysilerle of-
taya çıkanlan Mustafa Kemal imgesini ancak zengin-
leştirebilir ve bu imgenin kalıcılığına yepyeni boyut-
lar katabilir. Bu bağlamda Mustafa Kemal'in trajik
kimliğinin, bu görkemlı yaşamın hangi noktasında
başladığını ırdelemek bile meraka değer bir konudur.
Yaşamının başlangıcından, Milli Mücadele'nin so-
nuna kadarki süreçte Mustafa Kemal, olaylardan ya-
na çok zengin, serüvenlerle örülü bir yaşamın sahi-
bidir, bir savaş kahramanıdır, ama henüz trajik. baş-
ka deyişle çıkışsız bir kahraman degildir. Bu yaşamın
bir tragedyaya dönüşmesi, Mustafa Kemal'in kendi
kurduğu devletin başına geçmesiyle olur, artık o, ya-
rattığına sahip çıkmaktan ve bu amaç uğruna kişisel
yaşamını bütünüyle feda etmekten başka gidecek
yolu bulunmayan bir tragedya kahramanıdır. Bu yo-
lun beraberinde kaçınılmaz olarak getireceği büyük
yalnızlık ise bu trajik kahramanın tek yazgısıdır ve
böyle bir yazgıyı göze almak için gerekli olan cesa-
ret, bir zamanlar aynı kişinin savaş alanlannda ya da
Samsun'a hareket ederken gösterdiğı cesaretten da-
ha az degildir. Üstelik bir milli davaya başlarken çev-
resinin giderek kalabalıklaşması kaçınılmazken, do-
layısıyla yalnızlığa pek fırsat kalmazken, Çankaya te-
pelerinde bütün bir ulusun yörüngesini yeni bir yö-
netimin ve çağcıllığın çizgisine oturtma işini nere-
deyse tek başına üstlenen adamın karşılaştığı durum,
yaman bir yalnızlıktır.
Selanik'te başlayan biröykünün, Dolmabahçe Sa-
rayı'nda bir yatak odasının duvanna asılı orman man-
zarasına huzur özlemiyle dikilen mavi bakışlardan
yansıyan biryalnızlıkla noktalanışını yazmak, gelece-
ğin bütün kuşaklarına Mustafa Kemal Atatürk'ü çok
daha sıcak, çok daha insanca anlatmaktan başka bir
şey degildir.
Edebiyatçılardan
'tartışmaya çağn'
Kültür Servisi - Sanata
karşı olumsuz koşullann
sanatın kendi kendini etki-
sizleştirmeye vardığını sa-
vunan bir grup edebiyatçı.
"sanatsal yaranş'ın dünya-
da olduğu gibi ülkemizde
de kendini bir an önce bü-
tün boyutlanyla tartışma-
ya başlaması gerektiğini
belirttiler.
Edebiyatçılar, bu tartış-
manın doğal zemininin sa-
natçı örgütleri, edebiyat
alanında da PEN, TYS ve
Edebiyatçılar Derneği ol-
ması gerektiğini vurgula-
dılar.
Genelde sanat, özelde
edebiyat alanında köklü
sonınlarla yüz yüze oldu-
ğumuza işaret eden Zihni
Anadol, Yılmaz Elmas.
Sennur Sezer, Yılmaz
Onay, Kemal Özer. Bedret-
rin Aykın, Güngör Gencay,
Adnan Özvalçıner ve Seyit
Nezir, basta PEN. TYS ve
Edebiyatçılar Derneği ol-
mak üzere ilgili yazar ör-
gütlerinde tartışma süreci-
ni başlatma önerisi olarak
'Tartışmaya Çağn' başlık-
lı bir metin hazırladılar.
Metinde şöyle denildi:
"Giderek bu tartışmaya
kamuoyunun kazanılması
hem o örgütierin tartışılan
başka tüm sorunlanna te-
meİden ışık tutacak hem de
sanatçının yükselmcsini.
etkinleşmesini, vazgeçil-
mez bir toplum yaşantısı
niteligine erişmesini. dün-
yadaki yarahş ve tartışma
düzleminde saygın yerini
elde ederek dünyay ı da bir-
likte tarnşmasını gerçekleş-
tirecektir. Önerimiz. sanat-
sal yaranşın kendi içindeki
tartışmanın öncelikle sa-
natçılar, eleştirmenler ve
sanat bilimcileri çerçeve-
sinde başlamak üzere, ör-
gütterimizce bir an önce
programlanarak y uvarlak
masa toplantıları. forum-
lar biçiminde hayata geçi-
rihnesi ve buna yaşayan bir
toplumsal tartışma olarak
süreklilik kazandınlması-
dır."
Edebiyatçılar. düşünce
özgurlügünün yasaklandı-
ğı bizim gibi toplumlarda,
düşündüğünü özgürce ifa-
de edememenin ruzağında-
ki yazann, sanatsal sorum-
luluğunun iki kat önem ka-
zandığım vurguladılar.