Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30NİSAN1995PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
îstanbul Devlet Opera ve Balesi, 15 yıl aradan sonra Verdi'nin 'Aida' operasını sahneliyor
tnsanın çok öne
çıktığı bir opera
'Aida'. Biryanda
muazzam bir görkem
var. M.O. 3000
yıllaımda Mısır
anlatılıyorj korkunç
bir şaşaa... Ote yanda
aynı erkeğe tutkun
olan iki kadının
dramı... Firavunun
kızı da Habeş
Prensesi Aida da aynı
erkeğe tutkun. Bütün
görkemin gerisinde
ihanet ve sadakat
kavramlannın
yeniden sorgulandığı
bir opera 'Aida'.
Vatan sevgisi, karşı
cinse duyulan tutku,
bu tutkunun neleri
yaptırabileceği ve
yaptıramayacağı...
Aradan yüz yıh aşkm
süre geçmiş ama Aida
yine çok güncel, yine
çok çağdaş.
İ^
PENALTI
vTörkeıııli bir tııtkıı öyküsiiKüMr Servisi- 1869 yılında Kavafcdı
Mehmet Paşa'nın torunu Mısır Hidivi
lsmail Paşa, Süveyş Kanalı'nın açılış
törenınde sahnelenmek üzere Italyan
operasının en gözde bestecisi Giuseppe
Verdi'ye bir opera ısmarlar. Büyük
besteci başlangıçta çekimser davranır
Böylesine yabancı olduğu bir konu
üzerine opera bestelemek ters gelir
ona. "Ben Mısır'dan, firavunlardan ne
anianm" diye düşünür. Ancak büyûk
bir yapıtın ortaya konması için tüm
rastlantıîar yardımcı olur ona.
Verdi'nin arkadaşı CamiHe Du Locle
bir tren yoiculuğunda Mlsıf uzmanı
Auguste Edouard Mariette'e rastlar ve
ondan MÖ 3000 yıllannda yaşanmış
bir aşk öykûsü dinler. Mısır tabietlerin-
de gizli kalmış bu aşk öyküsü, Ver-
di'nin eline geçtiğinde, artık büyük
besteci tüm tereddütlerinden annmış,
büyük bir opera bestelemeye hazirdır.
Bir tablette yıllarca gizli kalmış bu bü-
yülü aşk öyküsünden büyük opera ya-
pırı "AJda" doğar.
Dört ay gibi bir opera için oldukça
kısa bir sürede bestelenen eser için
Verdi o güne kadar opera tarıhinde
ödenmiş en yüksek ücret olan ] 50 bin
altın frank alır.
Ve 24 Arahk 1871'de Kahire'de Sü-
veyş Kanalı'nın açılış töreninde "Ai-
da"nm prömiyeri yapılır. Opera 8 şu-
batta ıse La Scala'da sahnelenir ve bü-
yük beğeniyle karşılanır.
Opera tarihinde önemli ve özel bir
yere sahip olan, tüm büyük operalann
repertuvarlannda mutlaka bulunan
"Aida", 15 yıl aradan sonra yeniden
İstanbui Devlet Opera ve Balesi'tarafin-
dan sahneleniyor. Yekta Kara'nın sah-
neye koyduğu operayı Amerikalı ko-
nuk şef Mfchel Sasson yönetiyor. Koro
şefliğini Gökçen Koray'ın üstlendiği
operanın dekor ve kostümleri, Osman
Şengezer, koreografısı Erdal Uğurhı,
ışık düzeni ise Ahmet Defhe imzası ta-
şıyor. "Aida"nın başrollerini ise Zehra
Vıldız. Erol Uras, Işın Güver, Mete
ügur. Ayhan Baran, Sema Tüzüıu Jak-
in Çarfcçı, Suat Ankan, Kenan Dağa-
şan, Zuhal Yunga. Necat Pınazoğlıı ve
Erkan Tezcan paylasıyor. Yönetmen
Yekta Kara ile "Aida" ûzenne konuş-
tuk:
- Pııccini'nin "Turandot" operasın-
dan sonra Îstanbul Devlet Opera ve Ba-
lesi olarak \ine büyük bir prodüksiyon
gerçekteştiriyorsunuz-.
Genış kitlelerin beğenisini kazanan,
büyük sükse yapan "Turandoftan
olmasıydı. Çünkü Aida bellı birdüzeye
ulaşmış her operanın repertuvannda
olması gereken ve bulundurulan bir
başyapıt. Dev bir kadroyla bu işe ginş-
tik. 300'ü aşkın sanatçı görev ald) bu
operada. Sanınm bugüne dek gerçek-
leştirdigımiz en büyük ve en görkemli
eser olacak "Aida".
- "AkJa" operasının Verdi'nin yapıt-
lan arasındaki yeri nedir?
metniyle, müziğıyle bir bütünselliği
olan, metin-müzik ilişkisinin, dengesi-
nin çok iyi kurulduğu bir opera. Dola-
yısıyla Verdi'nin yaratısında çok ayn
biryerişgal ediyor.
- "Aida", konusu MÖ 3000 yılında
geçen ancak günceiliğioi koruyan bir
opera. Siz bu günceliiği nasıl yorumlu-
yorsunuz?
İnsanın çok öne çıktığı bir opera
'BirAteştir Opera' bugün başlıyor
Yekta Kara, opera sanatını tanıtmak ve
sevdırmek amacıyla hazırlanan ve
bugünden başlayarak her pazar gunü TRT 2
kanalından saat 20.50'de operaseverlere
seslenecek olan "Bir Ateştir Opera" adlı
programda CahitŞahcr ile birlikte
sunuculuk görevini üstleniyor. AB Taygun
ve^Serdar Akar'm birlikte hazırladıklan
programda, son dönemde üzerinde çok
konuşulan, yazılan, hakkmda gerekli
gereksiz eleştiriler yapılan operayı
yaygmlaştırmak ve daha genış kitlelere
maletmek hedefleniyor.
Türkiye'de operanın üzerinde belli bir
bıiinmezlik oldugunu, operanın, operacının
tanınmadığinı, sahne gensmin bılinmedığini belırten
Yekta Kara, programın izleyenleri operaya
yaklaştıracağını belırtiyor. Beş bölümden oluşacak olan
programın "Alkışsız Kahramanlar" bölümünde sahne
gerisine ışık tutulacak ve bir operanın oluşumunda çok
etkilı olan ancak hiç tanınmayan çalışanJar
tanıtılacak. Program belki de dünya tarihinde
ilk kez gerçekleştirilen "arya kiipteri" ile
çıkacak izleyici karşısına.
Opera aryalan bir stüdyoda pıyano başında
seslendinlmesi yerine, orkestra eşlığınde ses
kayıti eşliğınde 'pop kübi" tarzında
seslendinlecek.
Programda opera çeşitli başlıklar altında,
belli birtematik baglamında ışlenecek.
"Operada Çağdaşük
1
", -Operada Kadın,
u
Operada Aşk" gıbı başlıklar altında
toplanacak olan bu bölümlerde çeşitli opera
eserlen karşılıklı olarak ıncelenecek ve çok
değışık yapımlardan ömekler sunulacak.
"Görenler, İşilenJer" adlı bölümde opera dışında, alanının
önde gelen kışılenyle konuşuJacak ve onlann seyırci
bakış açısından operayı nasıl değerlendirdiği öğrenilecek.
"Haberler" bölümünde ise opera dünyasına geniş bir
perspektıften bakılacak.
sonra onun gerisinde kalmayacak, bir
anlamda onu daha da aşacak bir pro-
düksiyonun îstanbul Devlet Opera ve
Balesi'ne yaraşacağını düşündüm. Ta-
bii sanatçılar açısından da önemliydi
bu çalışma. Aida'yı gereklerine uygun,
çok başanlı biçunde yorumlayabılecek
sanatçılarımız şu an mevcut olduğu
için Aida'yı sahnelemenin tam zama-
nıydı.
Bir üçüncü faktör de Aıda"run uzun
süredir hiç îstanbul Devlet Opera ve
Balesi'nin repertuvannda yer almamış
"Aida", Verdi'nin yaratısında çok
farklı >eri olan, olgunluk dönemmde
bestelediğj bir opera.
Verdi'nin ölümünden önce besteledi-
ği üçüncü opera. Verdı bundan sonra
da "Othelto" ve ardından "Falstaffı
sahneledi ve öldü. "Aida", Verdi'nin o
güne kadar eserlerinde benimsedigı üs-
lubun epey dışına çıktığı, farkJı bir tarz
edindiği bir opera. Çağdaşı Richard
VVagner'in daima öne sürdüğü ve sa-
vunduğu, operanın bir bütün olduğu il-
kesinden yola çıkılarak oluşturulmuş,
"Aida". Bir yanda muazzam bir gör-
kem var. MÖ 3000 yıllannda Mısır an-
latılıyor, korkunç bir şaşaa. Mısır ordu-
lan, Habeş esirleri, Mısır firavunu, fî-
ravunun güzel kızı... Bütün bunlar var
ama onun ötesinde. müthiş ıçtenliğe
dayalı, ıkilı ihşkılerin ön plana aiındığı
çok intime sahneler de var.
Ben de tüm görkemin ötesinde insa-
nı ön plana çıkarmaya çalıştım. Çünkü
bu operada aslında alışılagelmiş, klasik
bir aşk üçgenı ardatılıyor. Aynı erkeğe
tutkun olan iki kadının dramı... Firavu-
nun kızı da Habeş Prensesi Aida da ay-
nı erkeğe tutkun. Ihanet ve sadakat
kavramlannın yeniden sorgulandığı bir
opera olarak gördüm ben "Aida"yı.
Vatan sevgisi, karşı cinse duyulan tut-
ku, bu tutkunun neleri yaptırabileceği
ve yaptıramayacağı... Aradan yüz yılı
aşkın süre geçmiş ama Aida yine çok
güncel, yine çok çağdaş. Çünkü hiç es-
kimeyen, insanı aniatan bir opera. Ver-
di'nin insan olayına bu denli açıkyü-
rekhlikle yaklaştığı, insanı araştırdığı,
insanı bütün zaafıyla ve üstün yanla-
nyla en iyi sorguladığı, en iyi dile ge-
tirdiğf bir opera ofarak tanımlayabiii-
rim Aida'yı.
- "Ajda"}! nasıl bir aniayışia sahnele-
diniz? Binlerce yılhk büyük bir aşk öy-
küsünn sahneye aktanrken neleri özel-
likle vurgulamak istediniz?
Insan ilişkılennın, o psikolojik de-
rinliğin ön plana çıkması için çok caba
gösterdim. Çünkü kanımca Verdi'nin
de operayı bestelediğı süreç içınde te-
mel kaygısı buydu. Verdi bu yapıtında
operayı gerçeİc hayata yöneltmiştir.
Yapmacıklardan, aşınlık ve ölçüsüz-
lüklerden sıyırarak çağdaş insanlığa
yaklaştırmıştır onu. Evrensel bir nıtelik
kazandırmıştır "Aida"ya. Rejıde de
Aida'nın tayin edici özelliğine sadık
kalarak Verdi'nin yaratısında öngördü-
ğü özelliklerin görsel olarak sahneye
de yansımasını sağlamayı amaçladım
ve yapmacıklıklardan, asınlık ve ölçü-
süzlüİderden kaçmdım. insanı tüm do-
ğallığı ve çagdaşhğı içinde yansırmaya
çalışan bir aniayışia "Aida"yı çağdaş
dramaya yaklaştıran bir yol izlemeye
özen gösterdim. "Aida", dramatık gü-
cün ön planda geldiği ve yoğun olarak
o gizil gücün seyırciye uîaştınlmasını
gerektiren bir opera.
Yine özellikle, bütün o görkemin ge-
risinde insanın yaşadığı olaylar karşı-
sındaki aczi ve zavallılıgını. o karşıtlığı
vurgülamaya çalıştım. Kahramanlan;
tutku uğruna ne yapacaklannı bileme-
yen, sadakat ve ihanet arasındaki o aşı-
n uçlarda gidip gelen, yalpalayan in-
sanJar olarak gördüm.
Nobel ödüllü yazarlar Atlaııta
OIiııi[)iyatlan için buluştu
f Knltfir Servisi- Antik Yunan'da in-
ianlar diski en uzağa atanlan ya da
fen hızlı koşanlan izlemek için olim-
pıyatlara gelirdi. Ancak olimpiyat
yalrıız spor demek değıldi; müzik ve
ydebryat yanşmalan da sporla birlik-
te bü>-ük ilgı görürdü olimpiyatlarda.
. 1996 AtJanta Olimpiyatlanna bir
yıl kala yüzyıllar öncesinden gelen o
ruhu yaşatabilmek amacıyla Ameri-
kalıJar Nobel ödüllü on altı edebiyat-
çıyı Atlanta'ya davet etti. Yazariar-
dan sekiz tanesi biraraya gelip iki
gün boyunca edebiyat ve dünya so-
rjjnJan üzerine düşünce alışvenşinde
bulundular. Toplumda edebiyatın ro-
lû, savaş ve banş ikilemi, terörizm ve
bombalar, medyanın yeni konumu
yazariarın toplanlısında öne çıkan
Ipmılardı.
»ABD'deki toplantıya katılanlar
arasmda 1993 Nobel Edebiyat ödüllü
Kanadalı yazar Toni Morrison. gele-
ctk yıl olimpiyat meşalesini taştyacak
gruta katılmaya ikna olan Trinidadlı
Denek VV'aJcoö, geçen yıl Nobel 'i alan
Japon Kenzaburo Öe, Rus Josif
BrtHİsk), Polonyalı Csezlaw Milosz,
Fransız Claode Simon, Nijeryalı Wo-
le So^inka ve Meksikalı Octavio Paz
Octavio Paz, anlattığına göre aynı
günlerde Atlanta'da bir filmde rol
alan Sharon Stone'un davetıni geri
çevirip toplantıya katılmıştı. Paz'ın
sıkı bir hayranı olan Stone. birlikte
kahvaltı edebilmek için ünlü yazara
özel bir uçak tahsis etmişti ama, bu
toplantıdaki daha ilginç konuşmalara
tanık olmayı yeğlemiştı Octavia
Paz...
Antik Yunan'da yapılan
olimpiyatlarda, müzik ve
edebiyat yanşmalan da spor
kadar ilgi görürdü. Atlanta
" yatlan'na bir yıl kala,
sekiz Nobel ödüllü
edebiyatçı, yüzyıllar
öncesinden gelen o ruhu
yaşatabilmek için Atlanta'da
bir araya geldi.
'Muhteşem Seldzter' ilk geceyi bü-
yük ekran karşısında George Fore-
man'la Axel Schulz'un boks maçını
iziediler. Ertesı gün Georgialı olan
ABD eskı başkanlarından Jimmy
Carter'ın adını taşıyan merkezde
olimpiyat fikrinı taröşırken önce ba-
nştan ardından savaştan söz ettiler.
Konu ister istemez Oklahoma'daki
katliama geldi. Brodsky, bu katliamı
yapan insanın toplumda kendine yer
bulamayan biri oldugunu. kendini
ancak böyle bir katliamda ispat etti-
ğini söylerken, geçen yıl ülkesinden
uzaklaştınlan Nijeryalı Soyinka ise
çofu kez önemli isimlerin de en bü-
yük vahşetlere imza artıklannı söyle-
di. Yaşamını, ülkesi Japonya'ya
2.Dünya Savaşı'nın getirdiği moral
çöküntüleri anlatmaya adayan Ken-
zaburo Oe de aynı görüşteydi.
Konu edebiyatın insanları etkileye-
bilme gücüne gelmiştı. Toplumlann
sanatçılardan sorunlanna, ikilemlere,
duygulara yanıt üretmelerinı ıstedik-
leri doğru muydu?
Çlaude Simon, 'Edebiyat da Mo-
zart gibi hicbir işe yaramaz' diyerek
kısa yanıtladı soruyu. Milosz ise da-
ha politik bir yanıtı tercih etmişti:
'Biz işimizi \\\ yapıyomz ama her so-
runu çözecek kadar yanrtunız yok.'
Toni Morrison ise günü şu sözlerle
kapatıyordu: 'Tüketici olarak hep ba-
sit ve tek çözüm peşinde koşuyoruz.
Ama yazar olarak tek çözüme ulaş-
manuı zorluğu beni çok hevecanlan-
dırryor. Bu nedenle sıradan bir tüketi-
ci değilim ben. Devamlı senaryolar
ûretiyorum ve anyorum. Sonuçlar
doğrudan uzak olabilir, ama ya ya-
kınsa»'
Octavia Paz Wo le Soyinka Kenzaburo Oe
Edebiyat, vücut ile ruh
arasında bir köprü
OCTAVİA PAZ: Antlann göcü
Yazarlar toplumun belleğıdır. Bu nedenle
yazmak, insana )apılan en büyük
iyıliklerinden biridir. Televızyonda
haberleri seyrederken, bir tarih kitabı
okurken kendinizı günlük gerçeğm
içinde bulursunuz. Oysa edebiyat,
cinayet, uyuşturucu, kazayı değil insanın
duygulannı yansıtmaya çalışır...Bu
toplantı çok önemli. çünkü edebiyatın
vücut ile ruh arasında bir köprü
oldugunu bir kez daha kanıtladı.
WOLE SOYİNKA UzJaşma anyoruz
EdebiyaL günahlardan kaçıp, insan
beynine suç işleme olanağı tanır.
Örneğin ben, kendi politik görüşümle
hiç bağdaşmayan bir edebiyat yapıtını
okuyup. ufkumu genişletme olanağını
yakalayabilinm. Gerçeğimden,
doğrulanmdan bir kacış diye de
nitelenebiiir bu. Bazen çok gereklidir...
Dünyanın çeşitli bölgelerinde savaşan
güçlerden, çocuklar adına olimpiyat
kurallannı uygulayıp, en azından oyunlar
sırasında ateşkesmelennı ıstemeliyiz.
KENZABURO OE: Yaratmak ve
yoketmek Edebiyatın ıkinci görevi
kahraman yaratmak, birinci görevi ise o
kahramant yok etmektir... Yazamayan ve
konuşamayan Hikari için yazmayı
istedim hep. (Hikari, Oe'nin 1963
doğumlu özürlü çocuğu.) Ancak sonra
anladım ki, Hikari müzik yoluyla
kendini anlatabilıyordu. O an dünya
başıma yıkıldı, yaptığımın ne kadar
anlamsız oldugunu düşündüm. Işte bu
yüzden buradayım, yazmanın anlamını
öğrenmek istiyorum sizden.
MEMET BAYDUR
Müşflk Kenterf
Borîs
Solomatin, Kerem
Gö
Kerem Görsev'i bilir misiniz? Müzisyen. Beste
yapıyor. Piyano çalıyor. Olağanüstü bir genç
adam. Caz müzisyeni. Caz sanat bir bakıma şiir
gibi algılanır ülkemizde. Üstünde konuşanı çoktur
ama üstüne para harcayanı çok ama çok azdır.
Kerem Görsev kendi kompozisyonlarını cazcı
meslektaşlanyla bir îstanbul stüdyosunda, kendi
parasıyla plak haline getirmiş. Ülkemizde daha ön-
ce eşi benzerine kolay rastlanmayan bir "com-
pact-disc" çıkmış ortaya. Içeriğinden kapağına
kadar özenle, dikkatle haartanmış bir iş var karşı-
mızda. Caz müzigini otuz yılı aşan bir süredir can
sıkıcı bir dikkatle izleyen Ahmet Baydur, Kerem
Görsev'in bu plağında çaldığı cazın, New York'un
birçok caz kulübünde çalan jazz'dan daha ileride
oldugunu söyledi. Ben de katılıyorum bu göruşe.
imer Demirer'den Can Kozlu'ya, Çınar Al-
pay'dan Oğuz Durukan'a, cazın ülkemizdeki en
büyük ustalanndan biri olan Neşet Ruacan'dan
trombonunda harikalar yaratan Hakan Çimenot'a
kadar herkes birinci sınrf çalıyor bu plakta. Kerem
Görsev'e kulak vermek, saygı duymak gerekiyor.
İyi müzikle, hele caz müziği ile ilginiz oldugunu dü-
şünüyorsanız bu plağı alıp dinleyin.
•
Müşfik Kenter, Müşfik Abi, tiyatroda kırkıncı yı-
lını kutİLfyormuş! Türk tiyatrosunun doruk noktala-
nndan biridir Müşfik Kenter. Yeryüzünün en büyük
oyunculanndan biri. Kötü bir oyunda bile iyi kal-
mayı hep başaran ender oyunculardan biridir. Ti-
yatro seyircisinin gözünde üç kere birlikte olduk
Müşfik Kenter'le. Limon'u, Yalnızltğın Oyuncakla-
n'nı, Maskeli Süvari'yi yönetti. Benim gözümdeyse
durum biraz farklı. Üç değil yinmi üç oyunu bir ba-
kıma Müşfik Abi'ye borçlu olduğumu düşünüyo-
rum. Kendi halinde bir oyun yazan için, yazdığı
monologlann bu aktör tarafından sese getirilmes»
büyük bir keyıftir! Ben oyun yazan olmaya, Müşfik
Kenter'i seyrederken özendim. Güner Sümer'e
bakarak başıma gelecekleri gördüm. Müşfik Ken-
ter'e bakarak oyun yazmam gerektiğini. Kırk yıl
değil, dörtyüz yıl sonra da anımsanacak bir insan
Müşfik Kenter.
•
Soğuk savaşın en yoğun yaşandığı yıllarda Sov-
yet Istihbarat Orgütü KGB'nin üst düzey yönetici-
lerinde biri olan Boris Aleksandrovftch Soloma-
tin ile çok ilginç bir söyleşi yayımlandı geçenlerde
Washington Post gazetesinde. Solomatin, biri üst
düzey bir bahriye subayı olan iki askerden (Ameri-
kan askerinden) aldığı bilgilerle Amerika'nın nükle-
er savaş plan ve programına büyük bir darbe in-
dirmiş zamanında. FBI'ın karşı-casusluk masasın-
dan bir yetkiliye göre Solomatin, KGB'nin yetiştir-
diği en akıllı adamlardan biri. Sovyet istihbaratında
çalıştığı kırk yıl içinde Yeni Delhi'de, VVashing-
ton'da, New York'ta ve Roma'da görev yapmış.
KGB'nin başında görev yapan ve glasnost ile pe-
restroika'nın ilk mimarı olarak bilinmesi gereken
Yuri Andropov'un danışmanı aynı zamanda.
Şimdi, yetmiş yaşında, hayatında ilk kez bir
Amerikan gazetecisiyle konuşuyor. Lenin'in öldü-
ğü yıl, 1924'te doğmuş. Bir askerin çocuğu. "Yurt-
severlik ortamında yetiştim, Sovyetler Birliği'ndekf
sistemin en iyi sistem olduğuna inanıyordum.
Analanmız babalanmız, çalışmakia, çok çalışmakla
her şeyin sürekli iyiye, güzele doğru ge/işeceğini
öğretmişlerdi bize" diyor. 1942 yılında, liseyi bitirir
bitirmez gidip orduya yazılmış, Almanlara karşı sa-
vaşmak için. "Onyedi buçuk yaşındaydım, kuralla-
ra göre silah altına alınmam için altı ay daha bek-
lemem gerekiyordu. Annemin de sevinçli nzasıyla
asker oldum. Ülkem için ölmeye hazırdım. Polon-
ya ve Atmanya cephesinde savaştım. Kızıl Yıldız
Madalyası ve birkaç başka madaJya ile ödüllendi-
rildim. Savaştan sonra Moskova'da Uluslararası
llişkiler Enstitüsü'nde çalıştım. Oradan Dış/şleri
Bakanlığı'a davet edildim, ama ben dış ıstihbarat
için çalışmayı yeğledim. Oradan emekli oldum
1988 yılında. Şimdi evde oturup kitap okuyorum.
Kanm hâlâ çalışıyor, bir bilim kadını. İki kızım, bir
de torunum var. Onu gerçek bir Rus insanı olarak-
yetiştirmeye çalışıyorum. Komünizm ya da diğer
ideolojiler umurumda bile değil. Denedik ve basa-
ramadık. Torvnumu komünist ya da kapitalist ola-
rak değil, yurdunu seven bir adam olarak yetiştir--
mek istiyorum. Birçok Rus'un ülkelerine, geçmiş-'
lerine sırtlannı dönüp, bir cins Batı'nın görüşlerini
ve hayatını kucaklamakta gösterdikleri telaş iğren-
diriyor beni."
Solomatin'in "ihanet" kavramı ve casusluk, is-
tihbarat ve Sovyetler Birtiği'nin parçalanması üze-,
rine çok ilginç görüşleri var. "Ülkeme en büyük ha--
inliği yapanlar, vatanımızın parçalanmasına katkıda
bulunanlardır. Doğduğum, büyüdüğüm, uğruna
savaştığım, çalıştığım ülkenin parçalanmasıdır en
kötü olan. Paramparça ettiler ülkemizi. Bir büyük
gücü yerie bir ettiler ve milletimi küçük düşürdü-
ler. Ben politikacı değilim ama etrafıma bakıyo-
rum, herşeyyerte biredilmiş, bütün değerler. An-
nem de babam gibi Odessa'da gömülü. Mezarian'
orada. Odessa ise şimdi bir Ukrayna kenti? Şimdi
yabancı bir ûlke orası! Ananın babanın mezannı
ziyaret etmek için yabancı bir ülkeye gitmeye
mecbur olmak ne demektir bilir misiniz? Bu in-
sanlan, ülkeme yaptıklanndan ötürû, hiçbirzaman
affetmeyeceğim. Komünist olmuşlar olmamıslar,
umurumda bile değil!" Solomatin, Amerikalı gaze-
teci-yazar Pete Earley ile yaptıgı söyleşinin so-
nunda da ilginç şeyler söylüyor: "Komünizm yö-
netiminde üç kuşak yetişti. Başaramadık, kabul
ediyorum, pek mutlu bir deney değildi. Ama bun-
dan ötürû bütün bir ülkenin danvadağın edilmesi
mi gerekirdi? Ülkemi seviyorum ve eski hali birçok
radikal değişim gerektirse bile daha iyiydi. Yurdu-
mun parçalanmasına neden olanlar en büyük iha-''
neti gerçekleştirdiler. Bağışlanamaz bu. Yurdu-
mun parçalanmasını sağlayan güçlerin dışandan'
değil, ülkenin içinden çıkması da üzüntümü derin-
leştiriyor. Kendi liderteri tarafından darmadağın.
edildi yurdum. Gerçek hainler onlardır."
Pete Eariey'in Boris Ateksandrovitch Solomatin I
ile yaptığı söyleşiden güzel bir oyun, bir tiyatro
oyunu çıkar bence? Ikisi de Vladimir Komarov ya ı
da Edmund Hillary ile Norgay Tensing kadar sa-
hici, yaşayan insanlar. Ama ne kadar canlı, ne ka- v
dar gerçek ofuriarsa olsunlar, kimileri tarafından ül- •
kemizde "soyut", "uzak" ve "bizim toplum ger-
çeklehmiz ile //g/s/z"bulunacağını biliyorum. Bu da'
oyunu yazmamak için yeterlı neden değildir elbet-
te. '