25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30NİSAN1995PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 îstanbul Devlet Opera ve Balesi, 15 yıl aradan sonra Verdi'nin 'Aida' operasını sahneliyor tnsanın çok öne çıktığı bir opera 'Aida'. Biryanda muazzam bir görkem var. M.O. 3000 yıllaımda Mısır anlatılıyorj korkunç bir şaşaa... Ote yanda aynı erkeğe tutkun olan iki kadının dramı... Firavunun kızı da Habeş Prensesi Aida da aynı erkeğe tutkun. Bütün görkemin gerisinde ihanet ve sadakat kavramlannın yeniden sorgulandığı bir opera 'Aida'. Vatan sevgisi, karşı cinse duyulan tutku, bu tutkunun neleri yaptırabileceği ve yaptıramayacağı... Aradan yüz yıh aşkm süre geçmiş ama Aida yine çok güncel, yine çok çağdaş. İ^ PENALTI vTörkeıııli bir tııtkıı öyküsiiKüMr Servisi- 1869 yılında Kavafcdı Mehmet Paşa'nın torunu Mısır Hidivi lsmail Paşa, Süveyş Kanalı'nın açılış törenınde sahnelenmek üzere Italyan operasının en gözde bestecisi Giuseppe Verdi'ye bir opera ısmarlar. Büyük besteci başlangıçta çekimser davranır Böylesine yabancı olduğu bir konu üzerine opera bestelemek ters gelir ona. "Ben Mısır'dan, firavunlardan ne anianm" diye düşünür. Ancak büyûk bir yapıtın ortaya konması için tüm rastlantıîar yardımcı olur ona. Verdi'nin arkadaşı CamiHe Du Locle bir tren yoiculuğunda Mlsıf uzmanı Auguste Edouard Mariette'e rastlar ve ondan MÖ 3000 yıllannda yaşanmış bir aşk öykûsü dinler. Mısır tabietlerin- de gizli kalmış bu aşk öyküsü, Ver- di'nin eline geçtiğinde, artık büyük besteci tüm tereddütlerinden annmış, büyük bir opera bestelemeye hazirdır. Bir tablette yıllarca gizli kalmış bu bü- yülü aşk öyküsünden büyük opera ya- pırı "AJda" doğar. Dört ay gibi bir opera için oldukça kısa bir sürede bestelenen eser için Verdi o güne kadar opera tarıhinde ödenmiş en yüksek ücret olan ] 50 bin altın frank alır. Ve 24 Arahk 1871'de Kahire'de Sü- veyş Kanalı'nın açılış töreninde "Ai- da"nm prömiyeri yapılır. Opera 8 şu- batta ıse La Scala'da sahnelenir ve bü- yük beğeniyle karşılanır. Opera tarihinde önemli ve özel bir yere sahip olan, tüm büyük operalann repertuvarlannda mutlaka bulunan "Aida", 15 yıl aradan sonra yeniden İstanbui Devlet Opera ve Balesi'tarafin- dan sahneleniyor. Yekta Kara'nın sah- neye koyduğu operayı Amerikalı ko- nuk şef Mfchel Sasson yönetiyor. Koro şefliğini Gökçen Koray'ın üstlendiği operanın dekor ve kostümleri, Osman Şengezer, koreografısı Erdal Uğurhı, ışık düzeni ise Ahmet Defhe imzası ta- şıyor. "Aida"nın başrollerini ise Zehra Vıldız. Erol Uras, Işın Güver, Mete ügur. Ayhan Baran, Sema Tüzüıu Jak- in Çarfcçı, Suat Ankan, Kenan Dağa- şan, Zuhal Yunga. Necat Pınazoğlıı ve Erkan Tezcan paylasıyor. Yönetmen Yekta Kara ile "Aida" ûzenne konuş- tuk: - Pııccini'nin "Turandot" operasın- dan sonra Îstanbul Devlet Opera ve Ba- lesi olarak \ine büyük bir prodüksiyon gerçekteştiriyorsunuz-. Genış kitlelerin beğenisini kazanan, büyük sükse yapan "Turandoftan olmasıydı. Çünkü Aida bellı birdüzeye ulaşmış her operanın repertuvannda olması gereken ve bulundurulan bir başyapıt. Dev bir kadroyla bu işe ginş- tik. 300'ü aşkın sanatçı görev ald) bu operada. Sanınm bugüne dek gerçek- leştirdigımiz en büyük ve en görkemli eser olacak "Aida". - "AkJa" operasının Verdi'nin yapıt- lan arasındaki yeri nedir? metniyle, müziğıyle bir bütünselliği olan, metin-müzik ilişkisinin, dengesi- nin çok iyi kurulduğu bir opera. Dola- yısıyla Verdi'nin yaratısında çok ayn biryerişgal ediyor. - "Aida", konusu MÖ 3000 yılında geçen ancak günceiliğioi koruyan bir opera. Siz bu günceliiği nasıl yorumlu- yorsunuz? İnsanın çok öne çıktığı bir opera 'BirAteştir Opera' bugün başlıyor Yekta Kara, opera sanatını tanıtmak ve sevdırmek amacıyla hazırlanan ve bugünden başlayarak her pazar gunü TRT 2 kanalından saat 20.50'de operaseverlere seslenecek olan "Bir Ateştir Opera" adlı programda CahitŞahcr ile birlikte sunuculuk görevini üstleniyor. AB Taygun ve^Serdar Akar'm birlikte hazırladıklan programda, son dönemde üzerinde çok konuşulan, yazılan, hakkmda gerekli gereksiz eleştiriler yapılan operayı yaygmlaştırmak ve daha genış kitlelere maletmek hedefleniyor. Türkiye'de operanın üzerinde belli bir bıiinmezlik oldugunu, operanın, operacının tanınmadığinı, sahne gensmin bılinmedığini belırten Yekta Kara, programın izleyenleri operaya yaklaştıracağını belırtiyor. Beş bölümden oluşacak olan programın "Alkışsız Kahramanlar" bölümünde sahne gerisine ışık tutulacak ve bir operanın oluşumunda çok etkilı olan ancak hiç tanınmayan çalışanJar tanıtılacak. Program belki de dünya tarihinde ilk kez gerçekleştirilen "arya kiipteri" ile çıkacak izleyici karşısına. Opera aryalan bir stüdyoda pıyano başında seslendinlmesi yerine, orkestra eşlığınde ses kayıti eşliğınde 'pop kübi" tarzında seslendinlecek. Programda opera çeşitli başlıklar altında, belli birtematik baglamında ışlenecek. "Operada Çağdaşük 1 ", -Operada Kadın, u Operada Aşk" gıbı başlıklar altında toplanacak olan bu bölümlerde çeşitli opera eserlen karşılıklı olarak ıncelenecek ve çok değışık yapımlardan ömekler sunulacak. "Görenler, İşilenJer" adlı bölümde opera dışında, alanının önde gelen kışılenyle konuşuJacak ve onlann seyırci bakış açısından operayı nasıl değerlendirdiği öğrenilecek. "Haberler" bölümünde ise opera dünyasına geniş bir perspektıften bakılacak. sonra onun gerisinde kalmayacak, bir anlamda onu daha da aşacak bir pro- düksiyonun îstanbul Devlet Opera ve Balesi'ne yaraşacağını düşündüm. Ta- bii sanatçılar açısından da önemliydi bu çalışma. Aida'yı gereklerine uygun, çok başanlı biçunde yorumlayabılecek sanatçılarımız şu an mevcut olduğu için Aida'yı sahnelemenin tam zama- nıydı. Bir üçüncü faktör de Aıda"run uzun süredir hiç îstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin repertuvannda yer almamış "Aida", Verdi'nin yaratısında çok farklı >eri olan, olgunluk dönemmde bestelediğj bir opera. Verdi'nin ölümünden önce besteledi- ği üçüncü opera. Verdı bundan sonra da "Othelto" ve ardından "Falstaffı sahneledi ve öldü. "Aida", Verdi'nin o güne kadar eserlerinde benimsedigı üs- lubun epey dışına çıktığı, farkJı bir tarz edindiği bir opera. Çağdaşı Richard VVagner'in daima öne sürdüğü ve sa- vunduğu, operanın bir bütün olduğu il- kesinden yola çıkılarak oluşturulmuş, "Aida". Bir yanda muazzam bir gör- kem var. MÖ 3000 yıllannda Mısır an- latılıyor, korkunç bir şaşaa. Mısır ordu- lan, Habeş esirleri, Mısır firavunu, fî- ravunun güzel kızı... Bütün bunlar var ama onun ötesinde. müthiş ıçtenliğe dayalı, ıkilı ihşkılerin ön plana aiındığı çok intime sahneler de var. Ben de tüm görkemin ötesinde insa- nı ön plana çıkarmaya çalıştım. Çünkü bu operada aslında alışılagelmiş, klasik bir aşk üçgenı ardatılıyor. Aynı erkeğe tutkun olan iki kadının dramı... Firavu- nun kızı da Habeş Prensesi Aida da ay- nı erkeğe tutkun. Ihanet ve sadakat kavramlannın yeniden sorgulandığı bir opera olarak gördüm ben "Aida"yı. Vatan sevgisi, karşı cinse duyulan tut- ku, bu tutkunun neleri yaptırabileceği ve yaptıramayacağı... Aradan yüz yılı aşkın süre geçmiş ama Aida yine çok güncel, yine çok çağdaş. Çünkü hiç es- kimeyen, insanı aniatan bir opera. Ver- di'nin insan olayına bu denli açıkyü- rekhlikle yaklaştığı, insanı araştırdığı, insanı bütün zaafıyla ve üstün yanla- nyla en iyi sorguladığı, en iyi dile ge- tirdiğf bir opera ofarak tanımlayabiii- rim Aida'yı. - "Ajda"}! nasıl bir aniayışia sahnele- diniz? Binlerce yılhk büyük bir aşk öy- küsünn sahneye aktanrken neleri özel- likle vurgulamak istediniz? Insan ilişkılennın, o psikolojik de- rinliğin ön plana çıkması için çok caba gösterdim. Çünkü kanımca Verdi'nin de operayı bestelediğı süreç içınde te- mel kaygısı buydu. Verdi bu yapıtında operayı gerçeİc hayata yöneltmiştir. Yapmacıklardan, aşınlık ve ölçüsüz- lüklerden sıyırarak çağdaş insanlığa yaklaştırmıştır onu. Evrensel bir nıtelik kazandırmıştır "Aida"ya. Rejıde de Aida'nın tayin edici özelliğine sadık kalarak Verdi'nin yaratısında öngördü- ğü özelliklerin görsel olarak sahneye de yansımasını sağlamayı amaçladım ve yapmacıklıklardan, asınlık ve ölçü- süzlüİderden kaçmdım. insanı tüm do- ğallığı ve çagdaşhğı içinde yansırmaya çalışan bir aniayışia "Aida"yı çağdaş dramaya yaklaştıran bir yol izlemeye özen gösterdim. "Aida", dramatık gü- cün ön planda geldiği ve yoğun olarak o gizil gücün seyırciye uîaştınlmasını gerektiren bir opera. Yine özellikle, bütün o görkemin ge- risinde insanın yaşadığı olaylar karşı- sındaki aczi ve zavallılıgını. o karşıtlığı vurgülamaya çalıştım. Kahramanlan; tutku uğruna ne yapacaklannı bileme- yen, sadakat ve ihanet arasındaki o aşı- n uçlarda gidip gelen, yalpalayan in- sanJar olarak gördüm. Nobel ödüllü yazarlar Atlaııta OIiııi[)iyatlan için buluştu f Knltfir Servisi- Antik Yunan'da in- ianlar diski en uzağa atanlan ya da fen hızlı koşanlan izlemek için olim- pıyatlara gelirdi. Ancak olimpiyat yalrıız spor demek değıldi; müzik ve ydebryat yanşmalan da sporla birlik- te bü>-ük ilgı görürdü olimpiyatlarda. . 1996 AtJanta Olimpiyatlanna bir yıl kala yüzyıllar öncesinden gelen o ruhu yaşatabilmek amacıyla Ameri- kalıJar Nobel ödüllü on altı edebiyat- çıyı Atlanta'ya davet etti. Yazariar- dan sekiz tanesi biraraya gelip iki gün boyunca edebiyat ve dünya so- rjjnJan üzerine düşünce alışvenşinde bulundular. Toplumda edebiyatın ro- lû, savaş ve banş ikilemi, terörizm ve bombalar, medyanın yeni konumu yazariarın toplanlısında öne çıkan Ipmılardı. »ABD'deki toplantıya katılanlar arasmda 1993 Nobel Edebiyat ödüllü Kanadalı yazar Toni Morrison. gele- ctk yıl olimpiyat meşalesini taştyacak gruta katılmaya ikna olan Trinidadlı Denek VV'aJcoö, geçen yıl Nobel 'i alan Japon Kenzaburo Öe, Rus Josif BrtHİsk), Polonyalı Csezlaw Milosz, Fransız Claode Simon, Nijeryalı Wo- le So^inka ve Meksikalı Octavio Paz Octavio Paz, anlattığına göre aynı günlerde Atlanta'da bir filmde rol alan Sharon Stone'un davetıni geri çevirip toplantıya katılmıştı. Paz'ın sıkı bir hayranı olan Stone. birlikte kahvaltı edebilmek için ünlü yazara özel bir uçak tahsis etmişti ama, bu toplantıdaki daha ilginç konuşmalara tanık olmayı yeğlemiştı Octavia Paz... Antik Yunan'da yapılan olimpiyatlarda, müzik ve edebiyat yanşmalan da spor kadar ilgi görürdü. Atlanta " yatlan'na bir yıl kala, sekiz Nobel ödüllü edebiyatçı, yüzyıllar öncesinden gelen o ruhu yaşatabilmek için Atlanta'da bir araya geldi. 'Muhteşem Seldzter' ilk geceyi bü- yük ekran karşısında George Fore- man'la Axel Schulz'un boks maçını iziediler. Ertesı gün Georgialı olan ABD eskı başkanlarından Jimmy Carter'ın adını taşıyan merkezde olimpiyat fikrinı taröşırken önce ba- nştan ardından savaştan söz ettiler. Konu ister istemez Oklahoma'daki katliama geldi. Brodsky, bu katliamı yapan insanın toplumda kendine yer bulamayan biri oldugunu. kendini ancak böyle bir katliamda ispat etti- ğini söylerken, geçen yıl ülkesinden uzaklaştınlan Nijeryalı Soyinka ise çofu kez önemli isimlerin de en bü- yük vahşetlere imza artıklannı söyle- di. Yaşamını, ülkesi Japonya'ya 2.Dünya Savaşı'nın getirdiği moral çöküntüleri anlatmaya adayan Ken- zaburo Oe de aynı görüşteydi. Konu edebiyatın insanları etkileye- bilme gücüne gelmiştı. Toplumlann sanatçılardan sorunlanna, ikilemlere, duygulara yanıt üretmelerinı ıstedik- leri doğru muydu? Çlaude Simon, 'Edebiyat da Mo- zart gibi hicbir işe yaramaz' diyerek kısa yanıtladı soruyu. Milosz ise da- ha politik bir yanıtı tercih etmişti: 'Biz işimizi \\\ yapıyomz ama her so- runu çözecek kadar yanrtunız yok.' Toni Morrison ise günü şu sözlerle kapatıyordu: 'Tüketici olarak hep ba- sit ve tek çözüm peşinde koşuyoruz. Ama yazar olarak tek çözüme ulaş- manuı zorluğu beni çok hevecanlan- dırryor. Bu nedenle sıradan bir tüketi- ci değilim ben. Devamlı senaryolar ûretiyorum ve anyorum. Sonuçlar doğrudan uzak olabilir, ama ya ya- kınsa»' Octavia Paz Wo le Soyinka Kenzaburo Oe Edebiyat, vücut ile ruh arasında bir köprü OCTAVİA PAZ: Antlann göcü Yazarlar toplumun belleğıdır. Bu nedenle yazmak, insana )apılan en büyük iyıliklerinden biridir. Televızyonda haberleri seyrederken, bir tarih kitabı okurken kendinizı günlük gerçeğm içinde bulursunuz. Oysa edebiyat, cinayet, uyuşturucu, kazayı değil insanın duygulannı yansıtmaya çalışır...Bu toplantı çok önemli. çünkü edebiyatın vücut ile ruh arasında bir köprü oldugunu bir kez daha kanıtladı. WOLE SOYİNKA UzJaşma anyoruz EdebiyaL günahlardan kaçıp, insan beynine suç işleme olanağı tanır. Örneğin ben, kendi politik görüşümle hiç bağdaşmayan bir edebiyat yapıtını okuyup. ufkumu genişletme olanağını yakalayabilinm. Gerçeğimden, doğrulanmdan bir kacış diye de nitelenebiiir bu. Bazen çok gereklidir... Dünyanın çeşitli bölgelerinde savaşan güçlerden, çocuklar adına olimpiyat kurallannı uygulayıp, en azından oyunlar sırasında ateşkesmelennı ıstemeliyiz. KENZABURO OE: Yaratmak ve yoketmek Edebiyatın ıkinci görevi kahraman yaratmak, birinci görevi ise o kahramant yok etmektir... Yazamayan ve konuşamayan Hikari için yazmayı istedim hep. (Hikari, Oe'nin 1963 doğumlu özürlü çocuğu.) Ancak sonra anladım ki, Hikari müzik yoluyla kendini anlatabilıyordu. O an dünya başıma yıkıldı, yaptığımın ne kadar anlamsız oldugunu düşündüm. Işte bu yüzden buradayım, yazmanın anlamını öğrenmek istiyorum sizden. MEMET BAYDUR Müşflk Kenterf Borîs Solomatin, Kerem Gö Kerem Görsev'i bilir misiniz? Müzisyen. Beste yapıyor. Piyano çalıyor. Olağanüstü bir genç adam. Caz müzisyeni. Caz sanat bir bakıma şiir gibi algılanır ülkemizde. Üstünde konuşanı çoktur ama üstüne para harcayanı çok ama çok azdır. Kerem Görsev kendi kompozisyonlarını cazcı meslektaşlanyla bir îstanbul stüdyosunda, kendi parasıyla plak haline getirmiş. Ülkemizde daha ön- ce eşi benzerine kolay rastlanmayan bir "com- pact-disc" çıkmış ortaya. Içeriğinden kapağına kadar özenle, dikkatle haartanmış bir iş var karşı- mızda. Caz müzigini otuz yılı aşan bir süredir can sıkıcı bir dikkatle izleyen Ahmet Baydur, Kerem Görsev'in bu plağında çaldığı cazın, New York'un birçok caz kulübünde çalan jazz'dan daha ileride oldugunu söyledi. Ben de katılıyorum bu göruşe. imer Demirer'den Can Kozlu'ya, Çınar Al- pay'dan Oğuz Durukan'a, cazın ülkemizdeki en büyük ustalanndan biri olan Neşet Ruacan'dan trombonunda harikalar yaratan Hakan Çimenot'a kadar herkes birinci sınrf çalıyor bu plakta. Kerem Görsev'e kulak vermek, saygı duymak gerekiyor. İyi müzikle, hele caz müziği ile ilginiz oldugunu dü- şünüyorsanız bu plağı alıp dinleyin. • Müşfik Kenter, Müşfik Abi, tiyatroda kırkıncı yı- lını kutİLfyormuş! Türk tiyatrosunun doruk noktala- nndan biridir Müşfik Kenter. Yeryüzünün en büyük oyunculanndan biri. Kötü bir oyunda bile iyi kal- mayı hep başaran ender oyunculardan biridir. Ti- yatro seyircisinin gözünde üç kere birlikte olduk Müşfik Kenter'le. Limon'u, Yalnızltğın Oyuncakla- n'nı, Maskeli Süvari'yi yönetti. Benim gözümdeyse durum biraz farklı. Üç değil yinmi üç oyunu bir ba- kıma Müşfik Abi'ye borçlu olduğumu düşünüyo- rum. Kendi halinde bir oyun yazan için, yazdığı monologlann bu aktör tarafından sese getirilmes» büyük bir keyıftir! Ben oyun yazan olmaya, Müşfik Kenter'i seyrederken özendim. Güner Sümer'e bakarak başıma gelecekleri gördüm. Müşfik Ken- ter'e bakarak oyun yazmam gerektiğini. Kırk yıl değil, dörtyüz yıl sonra da anımsanacak bir insan Müşfik Kenter. • Soğuk savaşın en yoğun yaşandığı yıllarda Sov- yet Istihbarat Orgütü KGB'nin üst düzey yönetici- lerinde biri olan Boris Aleksandrovftch Soloma- tin ile çok ilginç bir söyleşi yayımlandı geçenlerde Washington Post gazetesinde. Solomatin, biri üst düzey bir bahriye subayı olan iki askerden (Ameri- kan askerinden) aldığı bilgilerle Amerika'nın nükle- er savaş plan ve programına büyük bir darbe in- dirmiş zamanında. FBI'ın karşı-casusluk masasın- dan bir yetkiliye göre Solomatin, KGB'nin yetiştir- diği en akıllı adamlardan biri. Sovyet istihbaratında çalıştığı kırk yıl içinde Yeni Delhi'de, VVashing- ton'da, New York'ta ve Roma'da görev yapmış. KGB'nin başında görev yapan ve glasnost ile pe- restroika'nın ilk mimarı olarak bilinmesi gereken Yuri Andropov'un danışmanı aynı zamanda. Şimdi, yetmiş yaşında, hayatında ilk kez bir Amerikan gazetecisiyle konuşuyor. Lenin'in öldü- ğü yıl, 1924'te doğmuş. Bir askerin çocuğu. "Yurt- severlik ortamında yetiştim, Sovyetler Birliği'ndekf sistemin en iyi sistem olduğuna inanıyordum. Analanmız babalanmız, çalışmakia, çok çalışmakla her şeyin sürekli iyiye, güzele doğru ge/işeceğini öğretmişlerdi bize" diyor. 1942 yılında, liseyi bitirir bitirmez gidip orduya yazılmış, Almanlara karşı sa- vaşmak için. "Onyedi buçuk yaşındaydım, kuralla- ra göre silah altına alınmam için altı ay daha bek- lemem gerekiyordu. Annemin de sevinçli nzasıyla asker oldum. Ülkem için ölmeye hazırdım. Polon- ya ve Atmanya cephesinde savaştım. Kızıl Yıldız Madalyası ve birkaç başka madaJya ile ödüllendi- rildim. Savaştan sonra Moskova'da Uluslararası llişkiler Enstitüsü'nde çalıştım. Oradan Dış/şleri Bakanlığı'a davet edildim, ama ben dış ıstihbarat için çalışmayı yeğledim. Oradan emekli oldum 1988 yılında. Şimdi evde oturup kitap okuyorum. Kanm hâlâ çalışıyor, bir bilim kadını. İki kızım, bir de torunum var. Onu gerçek bir Rus insanı olarak- yetiştirmeye çalışıyorum. Komünizm ya da diğer ideolojiler umurumda bile değil. Denedik ve basa- ramadık. Torvnumu komünist ya da kapitalist ola- rak değil, yurdunu seven bir adam olarak yetiştir-- mek istiyorum. Birçok Rus'un ülkelerine, geçmiş-' lerine sırtlannı dönüp, bir cins Batı'nın görüşlerini ve hayatını kucaklamakta gösterdikleri telaş iğren- diriyor beni." Solomatin'in "ihanet" kavramı ve casusluk, is- tihbarat ve Sovyetler Birtiği'nin parçalanması üze-, rine çok ilginç görüşleri var. "Ülkeme en büyük ha-- inliği yapanlar, vatanımızın parçalanmasına katkıda bulunanlardır. Doğduğum, büyüdüğüm, uğruna savaştığım, çalıştığım ülkenin parçalanmasıdır en kötü olan. Paramparça ettiler ülkemizi. Bir büyük gücü yerie bir ettiler ve milletimi küçük düşürdü- ler. Ben politikacı değilim ama etrafıma bakıyo- rum, herşeyyerte biredilmiş, bütün değerler. An- nem de babam gibi Odessa'da gömülü. Mezarian' orada. Odessa ise şimdi bir Ukrayna kenti? Şimdi yabancı bir ûlke orası! Ananın babanın mezannı ziyaret etmek için yabancı bir ülkeye gitmeye mecbur olmak ne demektir bilir misiniz? Bu in- sanlan, ülkeme yaptıklanndan ötürû, hiçbirzaman affetmeyeceğim. Komünist olmuşlar olmamıslar, umurumda bile değil!" Solomatin, Amerikalı gaze- teci-yazar Pete Earley ile yaptıgı söyleşinin so- nunda da ilginç şeyler söylüyor: "Komünizm yö- netiminde üç kuşak yetişti. Başaramadık, kabul ediyorum, pek mutlu bir deney değildi. Ama bun- dan ötürû bütün bir ülkenin danvadağın edilmesi mi gerekirdi? Ülkemi seviyorum ve eski hali birçok radikal değişim gerektirse bile daha iyiydi. Yurdu- mun parçalanmasına neden olanlar en büyük iha-'' neti gerçekleştirdiler. Bağışlanamaz bu. Yurdu- mun parçalanmasını sağlayan güçlerin dışandan' değil, ülkenin içinden çıkması da üzüntümü derin- leştiriyor. Kendi liderteri tarafından darmadağın. edildi yurdum. Gerçek hainler onlardır." Pete Eariey'in Boris Ateksandrovitch Solomatin I ile yaptığı söyleşiden güzel bir oyun, bir tiyatro oyunu çıkar bence? Ikisi de Vladimir Komarov ya ı da Edmund Hillary ile Norgay Tensing kadar sa- hici, yaşayan insanlar. Ama ne kadar canlı, ne ka- v dar gerçek ofuriarsa olsunlar, kimileri tarafından ül- • kemizde "soyut", "uzak" ve "bizim toplum ger- çeklehmiz ile //g/s/z"bulunacağını biliyorum. Bu da' oyunu yazmamak için yeterlı neden değildir elbet- te. '
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle