28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 NİSAN 1995 PAZAR 14 KULTUR 1 4 U L U S L A R A R A S I Î S T A N B U L F İ L M F E S T İ V A L İ PORTRE/ ZHANG YIMOU 195O'de Çin'ın Xian bölgesinde doğdu. 1966'da Kültür De\Tİmi başladığında lisedeydi. 1968'de tekstil işçisı oldu. Boş zamanlannda fotoğraf çekiyordu. 1980'dePekinSinema ve Sanatlar Akademisi'ne girdi \e 80'lerin ortasinda mezun oldu. 1988de KızılDan Tarlalan'yla yönetmenliğe başladı ve Berlin Film Festivali'nde Alün Ayı kazandı. 1990'daJu' Dotı'yla_Cannes'da BunueJ Ödüiû'nü aldı. 1991'deKızıl Fenerter'le, 1992'de Qui Ju'nun Öyküsü'yle uluslararası ününü pekiştirdi. Bugüne dek on ıki film çeken Zhang Yimou, Çin Halk Cumhuriyeti'nin en iyi yönetmeni kabul cdiliyor. Intikam, belleğini yitirince...Şililı yönetmen Gonzak) Justiniano'nun dördüncü uzun metrajlı konulu fılmi olan "Amnesia"da (Hafıza Kaybı) olaylar Şili'de, Valparaıso'da geçiyor. Altmış yaşındaki Ramirez, bir otobüs yolculuğu sırasında gördüğü bir adanru tanıyormuş gibi bir duyguya kapılır. Çok uzun zamandır, sanki yûz yıldtr görmediği biridir bu. Kısa süre sonra, bu konunun peşine düşmek ûzere otobüsten iner. Ramirez'in takip ettiğı adam. Zuniga, otuz yil önce bir tutuklu kampında meydana gelen tüyler ürpertici olaylann sorumlusudur. Acımasız bir adam olan Zuniga, esırlere karşı gaddarlıklannda, Ramirez'i de zorla kendine suç ortağı etmiştir. Ramirez, ne bunu unutmuş ne de Zuniga'yı affetmiştir. Zuniga'yı bulmak, onda saplantı haline gelmiştir. Onun izıni bulur bulmaz, kampta hayatta kalmayı başarmış bir esir olan Carrasco'yla bağlantı kurar. Kendilerine eziyet etmiş bu adamı yakalayıp öldürmek ûzere anlaşırlar. Yeniden karşılaştıklannda kendine dostça yaklaşan Zuniga'ya aynı şekilde davranan Ramirez, onu kurduklan tuzağa çekmeye çalışır. Sonunda Ramirez ve Carrasco, Zuniga'yı istedikleri gibi kapana sıkıştırmışlardır. Ama o an geldiğinde öç alma arzusuyla affetme içgüdüsü arasında kalan Ramirez, onu öldürmekte tereddüt eder. Artık hiç kimsenin anımsamak istemediği, ancak onlar için hâlâ sûren bir savaşa katılmış, tarih içerisinde silinip gitmiş iki insanın öyküsünü anlatan "Hafiza Kaybı", Güney Amenka'dan gelen etkileyici bir film. Bugün EMEK: 12.00/ Yaşamak. 15.00/ Kızıl Güvercin, 18.30/ Yaşamak, 21.30/ Woodstock FİTAŞ1: 12.00/ Hair, 15.00/ Lamarca, 18.30'Hair, 21.30/ Lamarca FtTAŞ 2: 12.00/Hafıza. Kaybı, 15.00/inek, 18.30/ Hafiza Kaybı, 21.30'İnek FİTAŞ3: 12.00/ Kral ve Kuş, 15.00' Ulusal Yanşma Birincisi, 18.30' Ozanlar. Ressamlar, Müzisyenler, 21.30/ Amn Lale'yi Kazanan Film REKS: 12.00/ Göğe Erişin. 15.00/ Pink Floyd- Duvar, 18.30/ Her Gün Pazar. 21.30/ Tutku tmparatorluğu K A Ç I R M A Y I N Hair: Vietnam'da savaşmak üzere birhğine gitmeden öne New Y- ork'a uğrayan Bukowski, bir grup hippiyle karşılaşır ve dost olur. Hippiler onu yüzlerce ki- lometre katederek bırlığinde ziyaret ederler... Tiyatro sah- nesinin ünlü müzikali For- man'ın yorumuyla da çok be- ğenildi. Mûzikal tanhinın en önemli yapıtlanndan biri Hair. (1979-118 dk.) Kızıl Güvercin: Bir otomobil kazasında bel- leğini yıtiren genç politikacı Mıchele (Nanni Moretti) ken- dini deplastnana giden bir su- topu takımının otobüsünde bu- lur. Politika ile sutopu arasın- da büyük benzerlik vardır. Su- topunda tribünden su altındaki fauller görülmez, tıpkı politikada kapalı kapılar ardm- da dönen dolaplar gibi. (1989-87 dk.) Tutku tmparatoriuğu: Japon usta Oshima'nın başya- pıtlanndan biri olan Tutku Impara- torluğu. 19. yüzyılda bir yaşlı fay- toncunun, genç kansı ve onun âşı- ğı tarafından öldürülmesi; ancak faytoncunun hayaletinin bu iki tut- kunun esiri olan insaru rahat bırak- maması üzenne kurulu. (1978-108 dk.) Lamarca: Devrim ateşiyle yanan yüzbaşı Carlos Lamarca ordudaki görevin- den aynlarak yasadışı sol bir örgü- te kaülır. Askeri yönetime karşı ge- rilla hareketinin içinde yeralır... Sergio Rezende'nin Latin Ameri- ka'da efsane olmuş Lamarca'mn son iki yılını anlattığı film tek- niğinden çok içeriğiyle öne çıkıyor.( 1994-125dk) Festival Yaşamak'la noktalamyor SUISGU ÇAPAN Yaklaşık 30 yıl kadar önce. şimdi zaman zaman oyuncu- luk yapan Fransız şarkıcı Jac- ques Dutronc'un 700 milyon Çinliden söz ettiği ünlü şarkı- sında da vurguladığı gibi, sek- terliğın ve kargaşanın ortalığı sarmasına yol açan, ürkütûcü kültür devriminin. koyu bağ- nazlığı döneminde. başkan Mao babanın önderliğindeki, dünyayı tehdit eden, kızıl bir "san bela"olarak Batı'nm gündemine girmişti Çin. 15 günden beri süregelen festiva- limızı noktalayacak "Huozhe- Yaşamak'", işte bu komünist Çin'ın yakın tarihine, varlık- tan yokluğa düşüp ülkenin çal- kantı ve sorunlanyla yaşamla- n gölgelenen bir ailenin öykü- süaracıhğıylabakıyor, 1940'lı yıllardan 1970'lere dek. Cannes'dan özel ödüllü Geçmiş yıllarda, festivalde, Berlin 88 Altın Ayı Ödüllü "Kıal Dan TarbuarT, Vene- dik 91 Gümüş Aslan Ödüllü "Kırmızı Fener" ve Venedik 92 Altın Aslan Ödüllü u Qui Ju'nun Öyküsü" gibi filmle- nyle tantdığımız. son dönem- deki Uzakdoğu sinema çıkar- masının belki de en önemli yö- netmeni haline gelen, kamera- manhktan yetişme Zhang Yi- mou'nun geçen yıl Cannes'da jüri özel ödülünü kazanan "Yaşamak" filmi yazar Yu Hua'nın romanından uyarlan- mış, özgün ve sürükleyici bir epik. Lüks içinde, zengin bir yaşam süren, varlıklı bir Çin ailesinin kumar tutkunu reisi Fugui'nin (Cannes 94'te en iyi erkek oyuncu seçilen, harika bir Ge You) kumarda her şeyi- ni yitirmesi, güzel kansınca terkedilmesi ve yaşlı babası- nın da kederinden ölmesiyle Yaşamak, varlıktan yokluğa düşüp ülkenin sorunlanyla yaşamı gölgelenen bir ailenin öyküsü çulsuz bir sokak serserisine dönüştüğü ilk bölümde, 194Ö'lann ve fırtına öncesinın Çini'ne yollanıyoruz. Çankayşek'in milliyetçile- riyle Mao'nun komünistleri- nin ölümüne kapıştıklan iç sa- vaş felaketi kapıyı çalmazdan önce, sokaklarda gölge tiyat- rosu (bir çeşit Karagöz) göste- rileri yaprp su satarak ailesini geçindirmeye uğraşan Fugui, kötü seçim yapıp milliyetçile- rin safında yer alınca, yine ka- derin sillesini yer ve bir kez daha dağılır aile. Derken komünistlere katı- Iıp köyüne dönen Fugui'yle ailesinin öyküsü. komünist düzenin ülkeye egemen oldu- ğu 1950'lerde yeni bir sürece girer, büyük Mleri hamle" hare- ketinin coşkusu Fugui'yle gü- zel ve cefakâr kansı Jiazhen'i (Tune'ın eleştirmeni Rkhard Schkkeharafından 'dünyanın en güzel kadını' olarak selam- lanan, yönetmenin de yakın zamana kadar hem gönlünün kraliçesi. hem de rüm filmle- rinde başköşeye oturttuğu gözde yıldizı olan "Qui Ju"y- la Venedik 92de en iyi kadın oyuncu seçilmiş, Gong Li'ye dikkat!) de sanp sarmalar. Fil- min 4. bölümü diyebiieceği- miz 196O'lı yıllardaysa, kılıç kadar keskin kültür devnmi- nin şerrinden, kızlannı, (boru- su öten, nüfuzlu bir kızı) mu- hafız reisiyle evlendirerek kurtulan Fugui-Jiazhen'in yaşlılıklannı hikâye ediyor Zhang Yimou. son bölümde de genç yaşında kültür devri- minin çalkantılanna kapılıp tarlalara, çiftliklere, ülke üre- timine katkıda bulunmak üze- re gönderilen aydınlar arasın- da yer alarak •hayaönın 10 yı- lını kaybetmiş' yönetmen Zhang Yimou'nun kamerası- nı. ailenin inişli-çıkışlı öykü- süne odakladığı "Yaşamak"ın arka planını da Çin'in 30-40 yıllık tarihsel dönûşümleri ve sancılı toplumsal değişimleri oluşturuyor iki saatliğine. Po- litikacılan ve yöneticileri mu- halif söylemiyle sürekli çile- den çıkaran Zhang Yi- mou'nun belirgin eleştirel tav- nnın yanı sıra, yer yer mendil ıslatanbir melodram görkerni- ne de bürünen, ideolojik da- yatmalardan uzak, olanca şid- deti ve terörüyle kültür devri- mini yansıtan başanlı kalaba- lık sahneleri, insancıllıği ve zevkli görsel düzeyiyle göz alan bu filmine ilgisiz kalmak ne mümkün? Kadının (Gong Li, seyircide gonklar çaldıran, güzel ve ba- şanlı bir oyuncu gerçekten) gitgide merkez karaktere dö- nüştüğü "Yaşamak"ın drama- tik gerilımi, bildik melo reçe- tesine dayanıyor. Kimi zaman 'kaosa dönü- şen bir dünyada' ayakta ve ha- yatta kalabilmek mücadelesi- ni aktanrken, tarih ve ahlak dersi de veren, apansız altûst edilmış hayatlann, acılann, fe- laketlerin, uzaklaşma ve umutlann da tanhıni görüntü- leyen bu görkemlı Zhang Yi- mou epiğı. •birtakım güçlük- lerle zor koşullar karşısuıda her zaman için umudun yîö- rilmcmesi gerektigini'' vurgu- luyor son tahlilde. Melo'dan yergiye açılan bir çızgide sey- rederek, iki saati aşkın bir sü- rede, karşımıza biçemi ve özüyle etkileyici ve dokunak- li bir Çin destanı getiren "Ya- şamak"ı ve yönetmen Zhang Yimou'yu tanıma firsatını biz- ce kaçırmavın festivalin son gününde! Kurt Masur, Istanbul Müzik Festivali'nde Kültür Servisi - New York Filarmoni Orkestra- sı'nın müzik direktörü Kurt Masur, bu orkestrayla hazi- ran ayı içinde gerçekleştire- ceği Avrupa turnesi çerçeve- sinde lstanbul'a da gelecek. Orkestra, herhangi bir prog- ram değişikliği olmaması ha- linde 7-27 haziran tarihleri arasında gerçekleştireceği, yedi Avrupa üîkesinin dokuz kentini kapsayan turne çer- çevesinde Uluslararası Istan- bul Müzik Festivali'ne katı- larak iki konser verecek. Kurt Masur yönetiminde- ki New York Filarmoni Or- kestrası, 22 ve 23 haziranda Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleştireceği iki ayn konserde, Beethoven.Shosta- kovich, Webern, Barber ve Mahler'in yapıtlannı seslen- direcek. Masur'un orkestrayla ger- çekleştireceği bu ikinci tur- nenin sponsorluğunu Citi- bank üstleniyor. Turnenin ilk konseri 7 haziranda Paris'te gerçekleştirilecek. Orkestra, daha sonra Istanbul dışında Köln, Düsseldorf, Amster- dam, Birmingham, Londra, Viyana ve Atina'da konserler verecek. New York Filarmoni. Uluslararası Istanbul Müzik Festivali'nin yanı sıra Pa- ris'te Theatre du Chatelet'de gerçekleştirilecek ve yalnız- ca Beethoven'ın yapıtlannın seslendirileceği festivalle, Viyana Yaz Festivali'ne de konuk olacak. New York Filarmoni'yle çıkacağı ikinci Avrupa turne- sini heyecanla beklediğinı ifade eden Kurt Masur, *New York Filarmoni'yle Strauss, VVebern, Barber, Shostako- vich, Beethwen ve Mahler'in müzigini sunmak her zaman çok heyecan >erici. Bu reper- tuvan özelükle bu turne için seçtim" diyor. 'Kültürel mirasa sırt çevrilmeıneli' PELİN ÖZER Elena Safonova. adıyla olmasa da canlandırdığı iki karakterle sinema- severlere tanıdık gelen bir oyuncu. O, Mikhalkov'un "Siyah Gözler" filmindekı "Küçük Köpekli Ka- dın", Claude Miller'in "Eşükçi Kız"ındaki soprano... Safonova dabu yıl Altın Lale 3ü- risi'nde görev lıydi. .Sinemaya 17 yaşında tesadüfen giren Safonova, o yıllarda hep bir tiyatro sanatçısı olmayı düşlemiş. Birdenbire ken- dini sinemanm içinde bulmasına karşın, Petersburg'da tiyatro eğitimi almış. Ancak okulu bitirdikten iki yıl sonra tiyatroya veda edip sine- mayı tercih etmiş. ilk kez bu yıl, ilk aşkı tiyatroya geri dönmüş. Sanat- çı, bugünlerde riyatrocu eşiyle bir- likte Jean-MarieBesse'nin "CeQui Arrtve Ce Qu'on Attend" adlı o>oında rol alıyor. Tiyatro ve sine- ma oyunculuğu arasında bir fark görmüyor sanatçı. Farkın sahnele- me anlayışında olduğuna, yönetme- nin bakış açısmın. kültürel ve oyun- culuğu etkilediğine ınanıyor. Rusya'da 30 filmde rol alan sa- natçı Mikhalkov la birlikte "Siyah GözJer" filminde çalıştıktan sonra dünya çapında tanınmış. Safonova, Mikhalkov'un 'kendine özgü' bir yönetmen olduğunu düşünüyor: "Onunla çalışmak benim için ol- dukça önemli bir deneyim oldu. Herkesin a>Tiı şekilde sinema yapu- ğı bir dönemde o kendi dilini yarat- mayı başarabilmiş bir yönetmen..." Fransa'da ilk kez Claude Miller'in, oldukça ilgi gören ve iki yıl önce Altın Lale Odülü'nü kazanan "Eş- likçi KJZ" adlı filminde rol almış Safonoava. Bu filmde canlandırdı- ğı rolün çok zor olduğunu vurgula- yan sanatçı, filmde yeterince başa- nlı olamadığını düşünüyor: "Eşlik- çi Kız, Fransa'daki ilk filmimdi ve Ûk ke/ bu fılmde Fransızca konuş- tum. Claude Vliller da çok esprili, çok iyi yönetmen. Onunla çalışmak başlı başına bir zevk." Rusya'da yaşanan son değişimle- rin sinemayı da etkilediğini düşü- nüyor Safonova. Ona göre en kor- kuncu da sanatçılann sahip olunan kültürel mirasa sırt çevirmesi. Po- litikadaki değişimlerin insanlann düşünce yapılanna, bakış açılanna yansıdığını. sanatçılann inanıknaz bir hızla değıştığini düşünüyor: "Tüm sanatçdar, Rus kühürü bu- güne dek hiç var olmamış gibi bü- yük bir hızla değişim gösterdiler. Büyük bir yalan yaşannor bugün Rusva'da. İnsanlar. karanhk bir tü- nelde ileıiiyor. Artık Rusya'da yılda ancak bir- kaç film çekilebiliyor. Moskova'da stüdyolaruı aeredeyse hepsi kapa- lı.Televizyonda da aynı durum söz konusu. Hangi kanalı açsamz Mek- sika dizileri, Amerikan dizileri çıkı- yor karşınıza. Ar&k sinemacılann amacı da tam anlamıyla sinema yapmak ohnadığı için bu konuda yeteri kadar ısrariı değiller. Bugün- lerde büyük bir kanşıklık yaşanı- yor, ancak ileride her şey düzene gi- recek mutlaka."" Sanatçı. bugünlerde bir yönetme- nin ilk filminde rol almaya hazırla- nıyor. Ekonomik sorunlar yüzün- den çekımleri ertelenen filmin yö- netmeni Oaude Miller'in da asis- tanlığını üstlenmiş olan genç sine- macı CamilleGuichart. Yönetmen, bu filmde yaşamın hızlı akışı için- de kendini kaybolmuş hisseden bir kadmı anlatacak. Çekimlerine bu yaz başlanması planlanan filmin ileri bir tarihe ertelemnesinin ne- deni ise yapımcı bulunamaması. Tanıtma Fonu'ndan festivallere destek ANKARA (AA) - Başbakanlık Tanıtma Fonu, Türkiye'nin kültür ve sanat alanında tanıtılma- sına büyük katkı sağlayan uluslararası festival- lere yaklaşık 28.5 milyar lira destek sağlayacak. Başbakanlık Tanıtma Fonu, Kültür Bakanlı- ğı, Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık'tan tem- silcilerin katıldığı en son toplantısında. Türki- ye'nin uluslararası platformlarda sesini duyuran festivallen destekleme karan aldı. Tanıtma fo- nu, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından her yıl uluslararası sanatçılann katılımıyla geT- çekleştirilen ve bu yıl 12.'si yapılan Uluslarara- sı Ankara Müzik Festivali'ne 8 milyar lira des- tek verecek. Tanıtma fonu. lstanbul'un kültür hayatında büyük bir önemi bulunan Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı'na da festivallerde kulla- nılmak üzere 10 milyar lira destek sağlamayı kararlaştırdı. Fonun ayırdığı kaynak, vakıf tara- fından her yıl düzenlenen uluslararası film, ulus- lararası müzik ve uluslararası tiyatro festivalle- rinin organizasyonu için kullamlacak. Tanıtma Fonu, bu >ıl Türkiye'de ilk kez gerçekleştirile- cek "Ankara *95" adlı uluslararası tiyatro festi- vali için de yaklaşık 10.5 mih/ar lira (250 bin do- lar) katkı sağladı. Temmuz ayında Ankara'da düzenlenecek festival kapsamında "Avrupa Gençlerinin Tiyatro Buluşması"."Uluslararası Amatör Tiyatrolar Biıiiği'nin 22. Dünya Genel Kurulu' 'ile "9 Bölgenin En t>i Amatör Tryat- rolan Festmdi"gerçekleştirilecek. KOŞEBENT ENtS BATUR 'Ruhspop'dan 'Yükselen Değerler'e Yıllardır, en hafifınden 'ilginç' sayılabilecek kitap- lan topluyorum. Üzerinde ağır ağır çahştığım bir an- tolojinin ham maddesini oluşturan bu özel kütüpha- nede, Sökeli Uzay Şairi'nin bütün eserieriyie 'Tek- sasta Islamın Gücü' adlı çizgi-roman yan yana du- ruyor. Yakın çevremdekiler, bu tuhaf koleksiyonuma katkıda bulunuyorlar. Son katkı, 1948'de Ankara'da basılan 'RuhsporEsas Nizamnamesi.' Beş yüksek bürokrat tarafından kurulan Ruhs- por'un 'mevzu, maksad ve gaye'si, 35 sayfalık bro- şürün hemen başında şu cümlelerie açıklanmış: "Ru- ha, şer temayüllerini zaifleterek eksiltme, hayır te- mayüllerini kuvvetlendirerek çoğaltma melekelerini kazandırmak yolunda, tekâmülünü teshil ve temin gayesiyle, spor yaptırmaktır. Ruh halleri karşısında duyulan hayretin, yıldızlar nizamının yapmış olduğu tesirden daha derin bulunduğu düşünülerek, çekir- dek bir fıkir vermek ûzere, bazı spor mevzulan, ge- lişigüzel, şöytece sıralanmıştır: Şuur, Hak, Sevgi, Sa- bır, Fıkir, His, Kalb, lyilik, Tesamuh, Saygı, Basiret, Inanç, Vazife, Güleryüzlülük, Takib, Temiztik, Sami- miyet, Ketumluk, Açıklık, Sadakat, Fedakârtık... Te- vazu, Şefkat, Iffet, Hürriyet, Eşittik, Hayâ..." Burada, 'Ruhspor'un çözümlemesiniyapmayagi- rişecek degilim. 1948'in Türkiye'sinde, hangi gerek- sinmelerin, hangi ortamın beş yüksek bürokratı bu metni kaleme almaya, bu tür bir çaba için buluşma- ya yönelttiği farklı bir araştırmanm konusu olabilir ancak. Beni düşündüren, daha çok, bugün 'Ruhspor'a nasıl baktığımız. Girişim de, broşür de olsa olsa 'mat- rak' bulunacaktır. Ciddiye alınması durumunda ise, büyük olasılıkia, çatık kaşlı bir analiz çıkacaktır orta- ya: Bu 'maneviyatçı' perspektifın arkası didik didik edilecek, bileşkenlerine aynştınlıp yargılanacaktır, 'Ruhspor'un optiği. Türkiye'nin, Türkiye'de yaşayan insanlann genel durumuna bakınca, kendi payıma ne matrak bula- biliyorum bu belgeyi ne de eleştirel bakacak gücü toplayabiliyorum zihnimde. Nizamnamede sözü edi- len özgürlük, eşitlik, saygı, hak, sabır, adalet gibi te- mel ve evrensel kavramlardan geçtim, asıl üzerinde durulması gereken kesit öteki kavramlann önümüz- de açtığı alanda beliriyor: Feragat, vefa, nezaket, ik- ram, sebat, merhame.t, insaf, kanaat, emanet... her biri bıçak gibi saplanıyor gözümüze, okurken. Maddeci bakış açısmın maneviyatçı dünya görüş- lerinin tekeline bu kavramlan devretmesi bağışlan- ması güç bir yanlışlığın sonucuydu. Maneviyatçı ke- simler, su katılmadık maddecilikleri ile bu kavramla- nn içine iyice boşalttılar. Vefadan ya da merhamet- ten söz etmek demodeliğin, kanaattan ya da ema- netten söz etmek enayiliğin kapsamına alındı. Ma- teryalist ile maneviyatçı benzer çıkar çarklan kurup dişlilen birbirilerine geçirdiler. Nereye mi vardık? öy- le görünüyor ki, insana yaraşır özelliklerin hemen hepsinin en kolay çiğnenebildiği, vandalca yaşama ölçülerinin her türiü 'değer'i hızla silip attığı bir dün- yada yaşamayı elbirtiğiyle hak ettik. Bize özgü bir durum mu bu? Bütün dünyada sal- lanmıyormu temel insani değerier? Çok iyimserola^ mayız bu çerçevede, gibi geliyor bana: Toplumsal ve siyasal haklann güvence altına alındığı, bireysel hak- lann sağlam sağlamasının yapılabildiği, ekonomik haklılığın gözardı edilmediği ülkelerin insanları biz- den çok daha yumuşak, anlamlı, derin bir hayatın arayışı içinde. BBC'den izliyoruz: Bir grup, insan, gönüllü olarak, yaralı hayvanlan iyileştirmek için di- diniyor. Gazetelerde okuyoruz: Bir grup insan, hiç- bir karşılık beklemeksizin, özürlüler için gündelik hayatı nasıl kolaylaştırabileceklerini araştınyoriar. Gidip görüyoruz: Hiçbirçıkanolmaksızın, bir grup in- san, Burundi'de öksüz kalan çocuklan kendine dert edinip örgütlenmişler. Hayatımıza, yeniden, o 'demode' ölçüleri kazan- dırmanın yollannı aramamız gerekmiyor mu? Kanaat, emanet, vefa, sadakat, şefkat, basiret ve saygı... Bir zamanlar Aile'nin ve Okul'un gündeminde ilk sırayi tutan pek çok değer geri plana itildi. Onlann yerini, ne pahasına olursa olsun kazanç, başarı, hırs, reka bet aldı. Böylesi 'yükselen değer'ler ile yükselen toplum- lar, bireyler olmuş mudur? Tarliament Superband Jazz Festivar yaklaşıyor • Kültür Servisi- " Parliament Superband Jazz : FestivaF'in ikincisi; 6, 7, 8 ve 9 haziran tarihlerinde Istanbul Açıkhava Tiyatrosu'nda gerçekleştirilecek. Festival bu yıl da ünlü sanatçılarla cazseverleri bir araya getirmeyi amaçlıyor. 1989'dan 1993 yılına kadar "Parliament Superband Konserleri" adı altında birçok caz sanatçısını caz tutkunlan ile tanıştıran ve geçtiğimiz yıl daha geniş kitlelere seslenmek üzere sanatseverlere bir caz festivali armağan eden festivalde; The Brecker Brothers ve The ReBirth Brass Band, Chick Corea ve Electric Band II, Tania Maria- Nouvelle Vague ve Airto & Flora Purim- Fourth World ile James Brown başanlı konserler vermişlerdi. Aynntı Yaymlanı'ndan Yanık Portakal' • Kültür Servisi- Aynntı Yayınlan, Kara Aynntı dizisinde Charles Wîlleford'un "Yanık Portakal" adlı kitabını yayımladı. Füsun Ulmar'ın çevirdiği bu kitapta Willeford. sanat dünyasındaki kimi efsanelerin nasıl oluştuğunu anlatıyor. Paris'ten, "başan"nın diyan Amerika'ya kadar kadar uzanan bir coğrafyada geçen hikayenin dört aktörü var: Nihilist- Sürrealist diye adlandınlan yeni bir akımın kunıcusu bir ressam. hırslı bir resim eleştirmeni, ünlü bir ressarrun tablosunu ne pahasına olursa olsun ele geçirmek isteyen bir koleksiyoncu ve sanat dünyasının entrikalanndan, efsanelerinden uzak, eleştirmeni seven, iddiasız, seksi bir kadın... Kitapta, sanatçı hırslan, kimliklerindeki 'kara aynntılar'la çakışır ve tehlikeli bir biçime dönüşür. Aynntı Yayınlan Catherine Baker'in "Zorunlu Eğitime Hayır" adlı kitabının da ikinci basımını gerçekleştirdi. "Birey Otananuı Vazgeçümez Gereklilijji' • Kühür Servisi- tstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Atatürk Kültür Merkezi Birim Tiyatro'da düzenlediği Pazar Sohbetleri'nin bu haftaki konusu, "Birey Olmanın Vazgeçümez Gerekliliği". Fatmagül Berktay, Ahmet Cemal, Aziz Nesin ve Hilmi Yavuz'un katılacağı sohbet, bugün saat 15.30'da gerçekleştirilecek. Çağdaş olmanın her şeyden önce, birey olabilmekten geçtiği ve birey olmadan sağhklı bir toplumun oluşamayacağı gerçeğini kabul edersek. içinde yaşadığımız toplumun asal sorunlanndan birinin "birey olamamak" olduğu görülür. Sohbet, bu tema etrafında "birey olma"yı tartışmayı amaçlıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle