28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 NİSAN 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 1 4 . U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L F İ L M F E S T İ V A L İ P O R T R E / THEOANGELOPOULOS Çeyrek yüzyddır kameranın ardında Ana'yla 1988'de 7. Istanbul Sinema Günlen'ne katı- lan TheoAngeiopoulos, 1936 Atina doğumlu. Atina ve Pa- ris'te hukuk öğrenimı gören Angeiopoulos. sinema eleş- tırmenliği yaptıktan sonra 1970'de ilk uzun metrajlı fil- mi Tatbikat'İa (Anaparastasis) kamera arkasına geçti. Cythera'ya Yokuluk (1984), Sisli Manzara(1988), Ley- leğfa EruJenen Adımı (1991) gibi fîlmleriyle adını usta- lar arastna yazdırdı. Yunanistan'ın gûneymden olmasına karşın, ülkenin "unutuhnuş" kısmı kuzeyle ilgili filmler çekti. Bunlardan "Gösteri" 1979'da Cannes'da özel jüri ödülünü kazandı. Bugünlerde, Glan Maria VoJonte'nın ölümünden sonra ara verdiği yeni fılmı Ulis'in Bakışını bitirmekle meşgul Angeiopoulos. 'Ruhsal intihar yaşıyoruz' Kültûr Senisi- Festivalin 'Sinemanın Yüz Yılı 1' bölümünde usta yönetmen Tarkovski'nin 'Kurban' adlı filmi gösteriiiyor: Profesör Aleksander, çağımızda insanın içine düştüğü çılgınlığı görüp endışe duyan bir entelektüeldir. Aleksander küçük dilsiz oğlu, eşi Adelaide, büyük kızlan Marta, Maria adında genç bır kadın ve her zaman hazır ve nazır olan Julia ile bırükte evınde doğum gününü kutlamaktadır. Öğleden sonra, oğlunun ameliyatını gerçekleştiren Dr. Victorçıkagelir. Günün ılerleyen saatlerinde telev izyonda yaklaşmakta olan nükleer savaş haberini duyarlar. Herkesın bulunduğu yerde kalması gerekmektedir. Çiinkü Avrupa'da onlann bulunduğu bölgeden daha güvenli bır yer yoktur. Bütün bölgeler, özel askeri birimler tarafından denetım altına alınacaktır. Derken televizyon ekranındaki görüntü kaybolur. Alexander calışma odasına çekilir. Diz çökerek yaşamında ılk defa dua etmeye koyulur. Dünyanın eskı haline dönmesi için, her şeyden elini ayağını çekerek sonsuza dek suskunluğa bürüneceğine, kendini kurban edeceğine dair Tann'ya söz verir... Tarkovski, Kurban'da büyük önem taşıyan bir konuyu gündeme getirmiş: 'Kendi kültüründe ruhani bir varoluş biçiminin eksikliği'. Maddi varlığımızı çoğaltırken, insanın manevi boyutundan yoksun kalışının yarattığı tehditi hiç hesaba katmadığımızı düşünüyor. "İnsan acı çekiyor, ama bunun nedenini bilmiyor. L'yumun var obnadığını hissediyor ve bunun nedenini araşünyor" diyor. insanın kendisiyle ve ruhunun kaynağıyla bağını yenilemesi halinde yaşamla da bağlannın güçleneceğine inanan yönetmene göre, ahlaki açıdan doğruluğa erişmek ancak insanın kendisini kurban edebilme yetisini gehştirebilmesıyle olanaklı. Tarkovski, kendi deyimiyle 'adeta bir ırmaga karşı akan' 'Kurban'ı, çağımızın geçerli olan düşüncelerine aykın bir film olarak nitelıyor. 'Hiçbir nejimin bizi zurlamamasına karşın ruhsal bir intihara doğru koşmanuz' onu şaşırtıyor. B U C Ü N EMEK; 12.00/Arıcı, 15.00/ Güneş Yanıgı, 18.30/ Batı Ya- kasının Hikayesi, 21.30/ Gü- neş Yanığı FİTAŞ 1: 12.00/ Vro- oom.Vroom... Dokun Bana, 15.00/ Kurban. 18.30/Vrooom Vroom... + Dokun Bana, 21.30 Kurban FİTAŞ 2: 12.00 Kırmızı Havaifı- şek. Yeşil Havaifi- şek. 15.00/Jesus Chnst Superstar, . • 18.30/ Kırmızı '- Havaifi şek, Yeşil Havaifışek, 21.30/Je- sus Christ Superstar FİTAŞ3:12.00/GöğeErişin, 15.00/ Sevdiğim Herşey, 18.30/ Fantastik öyküler, Ma- saallar ve..., 21.30/ Sevdiğim Herşey REKS: 12.00/ Tommy Tric- ker'in Dönüşü, 15.00/ Sigara Içınce, 18.30/Sigara Içmeyın- ce, 21.30/ Woodstock. Y A R I N EMEK: 12.00/ Sigara lçin- ce. 15.00/ Sigara îçmeyınce. 18.30' Sigara fçince, 21.30/ Si- gara tçmeyince FİTAŞ 1: 12.00' Alegre Ma Non Troppo, 15.00/ Dr. Stran- gelove, 18.30'' Alegre Ma Non Troppo, 21.30'' Dr. Strage- love FİTAŞ 2: 12.00 Duvar, 15.00' Ateş Böceği - Mavi, 18.30/ Duvar, 21.30/ Ateş Böceği + Mavi FİTAŞ3:12.00' Sir- ga. 15.00/ Tigrero: Ger- çekleştirilemeyen BirFiImın.... 18.30- Savaş ve Banş, 21.30, Tigrero: Gerçekleştirilemeyen Bir Fılmin .. REKS: 12.00/ Küçük Muck'un Öyküsü, 15.00, Haır, 18.30/ Kırmızı Havaifışek, Ye- şil Havaıfişek, 21.30/ Güneş Yanığı Baü Yakasının Hikavesi KAÇIRMAYIN Baü Yakasının Hikayesi: Broadvvay'de çok tutulduk- tan sonra Robert Wise tarafın- dan sinemaya aktanlan Oscar- lı filmde, Manhattan'ın batı ya- kasını paylaşmış çetelerin bir- birlerine üstünlük saglamalan anlatıhyor. (1961, 153 dk.). Jesus Christ Superstar: Isa'yı bir rockçı tipiyle be- yazperdeye getiren film, göste- rime girdiğinde lngiltere ve ABD'de büyük tepkiyle karşı- lanmıştı. Eleştirmenler, yönet- men Jevvison'ın cesaretini des- tekkmişlerdi. (1973, 107 dk.) GöğcErişin: 'Çocuk ŞenliğT bölümünde yer alan, Elisabetta Bostan im- zalı Göğe Erişin. hırslı Romen kızının Olimipat madalyasına kadar uzanan çabasının öykü- sü. (1991, 92 dk.) Güneş ^anığı"vlaCannesjuri özel ödülii ve Yabancı Film Oscan kazanan Mikhalkov filmde kıa Nadia'vla başrolleri paylaşıyor. Mikhalkov, Stalin dönemini sorguluyor CUMHLR CANBAZOĞLU Güneş Yanığı, 27 martta ka- zandığı En İyiYabancı Film Os- can ve 1994 Cannes Film Festi- vali'ndekı Jüri Özel Ödülü'yle Istanbul festivalinin flaş filmi haline geldi. Festivalin açıhş filmi olarak seçilen ve ilk gününde "Devri- min güneşinden yananlara adaıunıştır" sloganıyla Batı'da göstenme giren film, Stalin dö- nemine getirdiği eleştiriyle bü- yük ilgi topladı; ancak yönet- men Mikhalkov'un Rusya'da komünıst rejım sonrası yaşanan kanşıklık, rüşvet, hırsızhk, iş- sizlik gibi sorunlann çözümü içinÇarlıkdöneminedönülme- si gerektiğını söylemesi tepkiy- le karşılandı. Komunist Partı'ye hiçbir zaman üye olmayan Mikhalkov'un politik fikirleri üç aşağı beşyukan biliniyordu, ancak Cannes'da böyle açık açık ifade etmesi şok etkisi yap- tı. Mikhalkov, Sovyet Ekim Devnmi 'nin kahramanlanndan Albay Serguei Kotov'un emek- lilik günlerinde yaşadığı bir olaydan yola çıkarak Stalin'ın politikasını sorguluyor Güneş Yanığı'nda. 1936 yazı; kırda birpazar gü- nü... Kotov'un ağaçlar arasın- daki tahta evinde her şey sakın. Kotov'un kansı Moroussia'nın eskı sevgılilennden aile dosru genç Dimifri'nın davetsiz mi- safirliği bıle huzuru kaçırmı- yor. Nehırde yüzme, spor ve geçmişle ilgili anılar derken ak- şam oluyor Bu anılara paralel olarak halkın yaşamı belinyor beyazperdede; Stalin adına kut- lamalar, emperyalizme karşı tatbikatlar, çocuk bayramları gibi. Ancak kimse, Dimitri'nin as- keri elit kesimi ortadan kaldır- maya yönelik bır operasyonda görevlı gizli ajan olduğunu bil- miyor. Şafak vakti Albay Ko- tov, gökte Stalin'in portresi yükselırken, KGB'nin sıyah otosuyla villadan bilinmeyene doğru yola çıkıyor. Sık rastlamadığımız düzey- de ustaca yapılmış, politik tra- jediyle bireysel dramı, birlikte işleyen. Sovyet gerçeğini çok iyi veren, derinine inen, şidde- te bulaşmayan bir çalışma Gü- neş Yanığı; anlatım olarak faz- la teatrale kaçsa da görüntüler- deki şiirsellik izleyini sıkmıyor. Mikhalkov'u, dört çocuğun- dan en küçüğu, 6 yaşındaki Na- dia ile birlikte başrolde de tzli- yoruz. Stalin'li yıllara açık ya- nıtlar almak isteyen gençler ta- rafından çok tutulan 152 daki- kalık bir çalışmanın senaryosu Mikhalkov ile Riistem fbra- himbekov imzasını taşıyor. Kırmızı,Yeşü Havai Fîşek Başrollerini Ning Jing ve Wu Gang'ın paylaştığı, yönetmenliğini He Ping'in yap- tığı film, Kuzey Çin'de kuşakJar boyu, ha- vaifışek işiyle uğraşan Cais ailesinin öykü- sünü anlatıyor. Aıle adının sürmesi ıçin. şirketın başına geçen 19 yaşındaki genç kız Chun Zhi 'nin evlenmesi. yasaktır. Birerkek gibi davran- maya alışkın Chun Zhi. yeni yıl yaklaşır- ken gezgin bir süsleme sanatçısı olan Niu Bao'ylakarşılaşırvearalanndabiraşkbaş- lar. tki sevgili, bir araya gelmelerini engel- leyen geleneklere karşı savaşım verirler. Akşam indirim yok U.Uluslararası Istanbul Film Festivali, bu yıl Fitaş içinde yer alan üç salonda, E- mek'te ve Kadıköy yakasında Reks'te dü- zenlenıyor. Festivalin seanslık kapasitesi aşağı yukan 3300 kışı. Bu sayı sınemalara göre şöyle dağılıyor: Emek: 1060 seyirci, Fıtaş-1: 720 seyırcı, Fıtaş-2:495 seyirci, Fl- taş-3:180 seyirci, Reks: 850 seyirci. Festivali, bıletlen gışelerden temin etme yoluyla gün be gün izlemek isteyen öğren- cılenn dikkatıne: 100 bin TL'ye temın ede- bileceğiniz festival biletlen yalnız 12.00, 15.00 ve 21.00 seanslannda geçerli olacak. Yabancı rüm fllmlere elektronik Türkçe altyazı sağlama konusunda son ana kadar çalışmalar sürdürüldü. Aksaklık çıkmazsa yabancı filmlere eiektronik altyazı sağlana- cak. Doğaya dönen öğöğretmenSinemanın YûzYıb-l bölümüne Angetopoulos'u Ancı'yla (O Melıssokomos) konuk ediyor festival. Ancı, Angelopoulos'un "tarih"üçlemesinden sonra yaptığı "sesstzlik'* üçlemesinın ikinci filmi. Öykünün kahramanı Spyros, orta yaşı aşmış, köy kökenli bır öğretmen. Kızının nıkâhında ailesini, kenti bırakıp köyüne dönmeye, dedesi, babası gibi ancılık yapmaya karar veriyor... An kovanı dolu kamyonuyla yola koyuluyor Spyros. Yunanistan'da bahar vakti; yeniden doğma zamanı. Marcello Mastroianni Ancı'da. Spyros genç bir kızla tanışıyor yolda. Otostop için başlayan bu beraberlik uzadıkça uzuyor. Ancak sinemadaki bir aşk gecesinin sonunda kızı yitiriyor Spyros. Yalnız kalan Spyros ölüme doğru yürüyor, hem de anlannın yardımıyla. Büyük bir kriz yaşayan adamın "en kötü anı"nın öyküsü Ancı. İlk bakışta acı ve yalnızlıkla geçen bir aşk serüveni. İkinci planda anlann kanunu, eski yeni kontrası, hatalannı gören, ancak değiştirme zamanı bulamayan birinin durumu gibi alt birikımler var. Hayli ağır geçen evlilik sahnesi gibi ilk karelerden sonra yola çıkıyor Angeiopoulos, ancak klasik yol filmine yönelmiyor. tnsanlardan çok doğayı, kahramanınm iç dünyasını izliyor kamerasıyla. Ancı'nın başansında, Angelopoupos'un ustalığı kadar orijinalinde Yunanca konuşmaya çalışan Mastroianni'nin oyunun da payı var. Emek'ın ilk seansmda festivale merhaba demek isteyenler için iyi bir seçim olacak Ancı. Maggie Danon'un fotoğraf sergisi Refo Galerisi'nde Bilgisayarın luzayla yarışıyorMEHMETBAYHAN Maggie Danon'un sergılennden birini daha Refo Galensi'nde izlemekteyiz. Çi- çekler ve kelebekler bir renk cümbüşü içinde eriyerek. bazen çoğalıp dizilerek, dünyayasevecenliklebakankıpırkıpırbir ruhun ışıltılannı yansıtmaktalar. Salonu dolaştığınızda göriintüler, tekniğini yitirip bütünleşerek bırbırinin üstünden atlayarak çağıldayan damlacıklar gibi bir çavlana ulaşırlar. Ki sonu yoktur. Suyun dibe vur- ması, dinginliği getirirdi. Burada göriin- tüler ve duygular ya da arayış uzar gider. Nerelere kadar kim bilir. Resimle yola dü- şülmüş, fotoğrafa geçildiğinde aynı es- neklik aranmıştırhep. Şimdilerde bılgisa- yann olanaklanv la desteklenmiş yeni es- tetilde oynayarak. lş dennliği ve kışiselli- ği kaybetmeden. Insanlığın algılayışı, düşünüş ve yoru- mu, teknoloji ve yaşayış biçimi ile etkile- şimdedir. Teknoloji değiştikçe yeni alan- lar ve boyutlar kazanılır. Belki bazı şeyler de yitirilir. Fotoğraf tanhi boyunca tekno- lojideki gelişmeler, fotoğrafçıyayeni ola- naklar kazandırmış ve böylece elde edilen yeni görüntülertüm insanlığı derinden et- kilemiştir. Etkilenişin getirdiği değişim bütün hızı ile sürmektedir. Şimdi bilgısa- yarlar vardır. Fotoğrafçılar bir araya geldiklerinde, kullandıklan malzemeleri çokça konuşur- lar. Merceklerin yapısı, makine, film ve kimyasallar, düşüncelen görselleştirmek- teolanaklargetirebilirvesonucuetkileye- bilir. 200/2.8 birobjektiften söz etmek haz verir, onunla şu tür estetiğe ulaşılacaktır. Teknoloji ile beraber terimler de değiş- mektedir. Yeni sözlük scanner'ın kaç D- BI (bir inçkare alanda nokta) tarayabildi- ği ile başlar. Bilgisayann veri yolu ve bel- lek genişliği, grafîk kartının İcaç BIT ol- duğu ve dısk kapasitesi ile sürer. Progra- mın olanaklan araştınlır. Yazıcılann DPI duyarlılığı tartışılır. lazer sistemler aranır. On beş milyona varan renk tonu söz ko- nusudur. Zengin birgörsel arşiv oluşturu- lacak, hatta elektronik ıletışim kanallan ile görüntü bankalanna ulaşıiacak ve gerisı düş gücü ile yaratıcılığa kalacaktır. Bu gelişim ve değişim içinde fotoğraf belge nıteliğini kaybedecek. "Doğru za- manda doğru yerde ohıp o fotoğrafi çek- mişolmak" anlamını yıtirecektir. Yeni tek- noloji, fotoğrafın alışılmış ve doğal işlevı kabul edilen görsel aktanm sorumluluğu- nu ortadan kaldıracak, foto-pentürler öne çıkacaktır. Böylece elde edilen fotoğraf mıdır? Jsimlendirmenin çok da önemli ol- duğunu sanmıyorum. O görsel ortama fo- toğraflarlagirilmiştir. Sonrası insan zekâ- sının yarattığı araçlann kazandırdığı ola- naklarla düşünce yapısı ve düşgücünün zenginleşmesine tanıklık eden görsellik- lerdir. Yeni teknolojilerin getirdiği yorumlar, yeni birestetik de yararmaktadır. Artık fo- toğrafın keskinliği. net derinliği, yumuşak ton geçişleri yoktur. Kullanılan sistemin gücüne bağlı olarak birim alanda nokta, renk ve ton zenginliği, posterizasyona benzer bölgelenme vardır. Yaşı kırkı ge- çenler, bu yeni estetiğe uyum sağlayama- Yeni teknolojilerin getirdiği yorumlar, yeni bir estetik de yaratmaktadır. Artık fotoğrafın keskinliği, net derinliği, yumuşak ton geçişleri yoktur. Kullanılan sistemin gücüne bağlı olarak birim alanda nokta, renk ve ton zengin- liği, posterizasyona benzer bölgelenme vardır. yacaklar ve endişe ile bakacaklardır. Gı- derek teknoloji bağımlısı olan insanın kendisinin de teknolojik birparça olmaya yöneldiğini, insanın derinliğini oluşturan duygusal yapının yitirilmekte olduğunu düşüneceklerdir. Belki de bunun için Kö- ro0u, "mertliğin ka> bolmasından*' söz et- mıştir. Maggie Danon, resimle başladığı ve hızlı değişimlerden geçtiği çalışmalann- da o derinliği ve duygu yapısmı kaybet- meden boyuna üretir. Şiirlerinde yaşamı, atlıkanncada dönmeye benzetir. Yaşlara göre hız değişmektedir. Yükselen müzik sarar dört bir yanı, duygular genişler ve bütünlerherşeyi. Bazen göriintüler silinir, aynntılar bırbırine kanşır ve esrikleşilir. Sizbirsergisini özümleyemeden, Maggie yeni göriintüler getirir. Bilgisayann hızı ile yanşır. Sanki uyumaz, ev halkının peşin- den koşmaz ve boyuna üretir. Bir zaman- lann uzun soluklu destan anlatıcılan gibi. Sanat ile özgürlüğüne ve uyuma kavuştu- ğunu düşünür. EvTendeki dağınık madde de bir uyuma ulaşmaya çabalar. Ancak vardıgında tekrar çözünür ve uyumsuzlu- ga döner. En uyumlu olunduğu sanılan an- da, evren kadar sonsuz derinliği olabilen insan yüreğinde bir uyumsuzluk da yok mudur. Her romantık gibi biraz hüzünlü- dür. Ardından neşeli ve muzip. Ama so- nuna kadar içtenlikli. Ömrün sınırlannı genişletmek ister gibi durmadan üretir. "Gördüğünün içine bak. dışına değü, ya- şamak sevgidir'' der. Algılayabildiğimız ve algılayamadığımız, var olan ve olma- yan her şeyin, bütünün içinde varlığımı- zın eridiğini, o bütünün tüm zerrelennde yankılandığımızi duyumsamak mıdır sev- gi... Bundan sonra mı "end hak" denmek- tedir.. Her an değjşimlere açık Yüreğin derinliklerinden gelip birbiri- ni iterek gün ışığına çıkan görüntülerdir bunlar. Bildik bir elemandan yola çıkıl- mış. bilgisayann dehlizlerindeki girişim- lerle yeni görselliklere vanlmıştır. Her an değişımlere ve gehşimlere açık olarak. Artık çerçeve içindeki tek görüntü önem- li değildir. Izleyici, büyüyü algılamış ve atlıkanncadaki dönüşe katılmışsa, Mevle- viler gibi, duygu evrenine ve yeni esteti- ğe ulaşılır. Panolardaasılı ışlerbürünlenir, dönüşün burgacında silinir. Geriye bir uzun hava kalır, ışık yılı uzakta yan- kılanan. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Benim Anlatışım "Mavi Gözlü Dev " şiirinin kimin ıçin yazıldığını araş- tıranların şöyle düşündüklerini görüyoruz: "Piraye, hiçbir zaman Nâzım'a ihanet etmedi, onu bırakıp bir başkasıyla evlenmedi, üstelik minnacık değil, balıketindeydi." Yalnız şunlar unutuluyor: Nâzım Hikmet de bir dev değildi, uzun boylu, a- ma ince yapılı bir insandı. Hele 1930'larda... Servet Berkin ise, "zengin değildi, orta halli bir hocaydı, öğretmendı. Sonra cüce değil, o da Nâ- zım gibi boylu bosluydu." (Nüzhet Berkin.Cumhu- riyet, 6 Eylül 1979) Dahası. bir kadının kocasından ayrılmak isteme- si, ona ihanet ettiğı anlamına gelmez. Böyle ağır bir yergiyi Piraye'ye uygun görmeyenlerin, Nüzhet'e de uygun görmemelerı gerekır. Bu bir ayrılık sonrası şiirıyse, haksız bir yergi şiiri- dir. Ama evlilik öncesı şiiriyse, bir öfke, bir aşkının bü- yüklüğünü gösterme, bir kavga şiiridir. Geçen yazımı bitirirken şöyle demiştim: "Bir gün bu şiirin 1930'lardan önce, yani bir bıra- kılışa tepki olarakyazıldığı saptanırsa, anılanmın ya- ratacağı sorulan yanıtlayabilmem çok güç olacak." Çünkü benim yaşadığım çevrede, Nâzım'm çev- resinde, bu şiirie birlikte öyküsü de dolaşırdı. Daha önce "Adam Sanaf"ta da anlatmıştım bu öyküyü: Nâzım ile Piraye 1930'da tanışıyorlar. Piraye, ıki ço- cuklu, kocasından ayrılmaya karar vererek annesi- nin evine dönmüş, ama daha boşanamamış bir ka- dın olmanm baskısı altında. Nâzım'ın ataklığı, uzun süre diretmesiyle başlayan bıryakınlaşma, Piraye'nin "akılcı" tutumuyla süreklı gölgelenen bır aşka dönü- şüyor. Piraye, Nâzım'ın dünyasına, kavgasına çok uzak, yaşadığı düzenin değer yargılarını aşmış de- ğil. Duyartı, akıllı, dürüst... Ailesineköru körüne bağ- lı olmasa da, büyük oranda saygılı. Nâzım'ı seviyor, ama onunla evlenmeyi göze alamıyor. iki çocuğu var. Evleneceği insanın onları da yüklenmesi gerek. Aynca, yanında oturduğu annesi ile annesinden ay- nlıp başka bir kadınla evlendiği için pek görüşmedi- ği, ama en azmdan gidip izin alması gerektiğine inan- dığı babasının. düşüncelerine yakınlık duymadıkları Nâzım'la evlenmesini hoş karşılamayacaklarını bili- yor. Öte yandan, Vedat Örfi'den boşanmak üzere ol- duğunu duyan, aracılarla sürekli haber ıleten, baş- ka "talip "leri de var. Bir dişçı, bir tacir, bir borsacı. Evliliği kentsoylu değer yargılan çerçevesinde düşü- nen variıklı insanlar. Piraye, kırmızı saçlı, yeşil gözlü, çok güzel bir kadın. Annesi bu zengin "talip"lerden biriyle evlenmesini istiyor. Mutsuzlukla sona eren ilk evliliğinin de bir aşk evliliği olması, Piraye'yi de ür- kütmekte. Nâzım, bütün bu engelleri hiçe sayıyor. Birbirleri- ni seviyorlar. Başka ne gerekir!.. Gene de Piraye ikin- ci kocasını, yüreğiyle değil, aklıyla seçmeye kararlı görünüyor. Bu kararını Nâzım'a tekrarlarken de hep kendini kötüleyen, küçülten sözler ediyor. Seçmesi gereken, gösterişsiz, ama rahat bir hayat, bahçesin- de ebruli hanımelleri açan küçük bir evdir. Sürekli çe- kişiyorlar. Sonunda "Mavi Gözlü Dev" yazılıyor. Pi- raye çok kızıyor bu şiire. Ama etkileniyor da kaçınıl- maz olarak, çocuklan için katlanacağı bir durumun utancını yüzüne vuran bu şiir ne zaman okunsa, öf- kesini gizleyemiyor. Artık başlangıçtaki kadar Nâzım'ın dünyasına uzak da değil. "BirAynlışın Hikayesi" adlı şiir, Piraye'nin o günlerde nerelere varmış olduğunu açıkça göste- rir. Nâzım ile Piraye, bu tür çekişmeleri atlatıp, büyük bir olasılıkla, 1932 yılı başlarında evlenmeye karar ve- riyorlar. Aileden gelen direnişler de aşılıyor. Nâzım, Piraye'nin gönlünü almak için "Mav Gözlü Dev"\n son bölümünü yazıp şiire ekliyor. Şiirin sonunda benzer bir bölüm vardı da, "mezar o/ur"dan "mezar bile olamaz"a doğru bir değişiklik mi yapıldı, yoksa bu bölüm bütünüyle yeniden mi ya- zıldı, bilmiyorum. Ben "Mavi Gözlü Dev"in bu yazılış öyküsüne ina- nan insanların çevresinde büyüdüm. Bir gün onun 1930'lardan, yani Nâzım ile Piraye tanışmadan ön- ce, başka bir ilişkinin bitişine, bir bırakılışa tepki ola- rak yazıldığı saptanırsa, anılarımın yaratacağı soru- lan yanıtlayabilmem gerçekten çok güç olacak 14. İstanbul Film Festivali'nin F.mckSineması'nda ya- pılan galasında Kültür Bakanı Ercan Karakaş, İstan- bul Sanatve KûhürVakfi Yönetim Kurulu Başkanı Ne- jat Eczacıbaşı (ortada) ve Tarkovski'nin 'Kurban' fıl- minin unurulmaz oyuncusu Erland Josephson (solda) birer konuşmayaptiiar. (Fotoğraf: DEVRJM BARAN) Film festivali başladı Kültür Servisi - "Bu kentte arük sinema bir şcnliktir" dı- yordu Onat Kudar. Istanbul'da 14 yıldır sınemayı bır şen- liğe dönüştüren "Uluslararası İstanbul Film Festivali" dün akşam Emek Sıneması'nda yapılan bır törenle başladı. Bir sinema klasiği olan "Batı Yakasının Hikayesi" adlı fil- m in yönetmenı RobertWise v e Tarkovski Yıin "Kurban"' fı1- minin unutulmaz başrol oyuncusu Erland Josephson'un da katıldığı açılış törenınde bu yıl En lyı Yabancı Film Osca- n'nı kazanan Nikita Mikhalkov'un "Güneş Yanığı"adlı fıl- mı gösterildi. Kültür Bakanı Ercan Karakâş'ın da katıldığı törene aralannda, Adalet Ağaoğlu, Mergii Ertel, IVIeral Çe- tinkava, Gülsün Karamustafa. Osman Şahin. liaiil Ergün, Ali Ozgentürk, Kadir İnanır. Müjde Ar, Serap Aksq>; Ma- hirGünşırav. Macit Koper \e AüfYılmaz'ın da bulunduğu çok sayıda sanatçı katıldı. tstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı'nın açılış konuşmasından sonra söz alan Kültür Bakanı Ercan Karakaş,konuşmasına. yakındönem- de yıtirdiğmız üç sinema ustasını anarak başladı; Onat Kut- lar, Sadri Alışık ve Belgin Doruk... Sinemanın bir görsellik aracı olarak 21. yüzyılı da etkıleyeceğine değinen Karakaş, böyle bırgecede sinemanın sorunlannı es gecemeyeceğinı vurguladı: "Türksineması kendini kanıtlamtstır. ancakalt- yapı sorunlannı çözmeliyiz. Kültür Bakanlığı olarak en kı- sa zamanda telif hakJan ve sinenıa yasasını kurukian geci- receğiz.'' 63 yıldır sinemaya emek veren ünlü Yönetmen Robert Wise ise Istanbul "da bır festival açıiışında bulunmanın. si- nemanın gücünü kanıtladığına dıkkat çektı. Sinemanın bü- yük ve uluslararası bir dıl olduğunu vurgulayan Wise, çe- şitli ülkelerden izledığımız filmlerle msanlann bırbırini ta- nıdığını, böylece u anlaşabildikleri noktalann, anlaşama- dıklan noktalardan daha çok olduğunu" gördüklennı soy- ledı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle