Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 NİSAN 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
1 4 . U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L F İ L M F E S T İ V A L İ
P O R T R E / THEOANGELOPOULOS
Çeyrek yüzyddır
kameranın ardında
Ana'yla 1988'de 7. Istanbul Sinema Günlen'ne katı-
lan TheoAngeiopoulos, 1936 Atina doğumlu. Atina ve Pa-
ris'te hukuk öğrenimı gören Angeiopoulos. sinema eleş-
tırmenliği yaptıktan sonra 1970'de ilk uzun metrajlı fil-
mi Tatbikat'İa (Anaparastasis) kamera arkasına geçti.
Cythera'ya Yokuluk (1984), Sisli Manzara(1988), Ley-
leğfa EruJenen Adımı (1991) gibi fîlmleriyle adını usta-
lar arastna yazdırdı. Yunanistan'ın gûneymden olmasına
karşın, ülkenin "unutuhnuş" kısmı kuzeyle ilgili filmler
çekti. Bunlardan "Gösteri" 1979'da Cannes'da özel jüri
ödülünü kazandı. Bugünlerde, Glan Maria VoJonte'nın
ölümünden sonra ara verdiği yeni fılmı Ulis'in Bakışını
bitirmekle meşgul Angeiopoulos.
'Ruhsal
intihar
yaşıyoruz'
Kültûr Senisi- Festivalin
'Sinemanın Yüz Yılı 1'
bölümünde usta yönetmen
Tarkovski'nin 'Kurban' adlı filmi
gösteriiiyor: Profesör Aleksander,
çağımızda insanın içine düştüğü
çılgınlığı görüp endışe duyan bir
entelektüeldir. Aleksander küçük
dilsiz oğlu, eşi Adelaide, büyük
kızlan Marta, Maria adında genç
bır kadın ve her zaman hazır ve
nazır olan Julia ile bırükte evınde
doğum gününü kutlamaktadır.
Öğleden sonra, oğlunun
ameliyatını gerçekleştiren Dr.
Victorçıkagelir.
Günün ılerleyen saatlerinde
telev izyonda yaklaşmakta olan
nükleer savaş haberini duyarlar.
Herkesın bulunduğu yerde
kalması gerekmektedir. Çiinkü
Avrupa'da onlann bulunduğu
bölgeden daha güvenli bır yer
yoktur. Bütün bölgeler, özel askeri
birimler tarafından denetım altına
alınacaktır. Derken televizyon
ekranındaki görüntü kaybolur.
Alexander calışma odasına çekilir.
Diz çökerek yaşamında ılk defa
dua etmeye koyulur.
Dünyanın eskı haline dönmesi
için, her şeyden elini ayağını
çekerek sonsuza dek suskunluğa
bürüneceğine, kendini kurban
edeceğine dair Tann'ya söz
verir... Tarkovski, Kurban'da
büyük önem taşıyan bir konuyu
gündeme getirmiş: 'Kendi
kültüründe ruhani bir varoluş
biçiminin eksikliği'. Maddi
varlığımızı çoğaltırken, insanın
manevi boyutundan yoksun
kalışının yarattığı tehditi hiç
hesaba katmadığımızı düşünüyor.
"İnsan acı çekiyor, ama bunun
nedenini bilmiyor. L'yumun var
obnadığını hissediyor ve bunun
nedenini araşünyor" diyor.
insanın kendisiyle ve ruhunun
kaynağıyla bağını yenilemesi
halinde yaşamla da bağlannın
güçleneceğine inanan yönetmene
göre, ahlaki açıdan doğruluğa
erişmek ancak insanın kendisini
kurban edebilme yetisini
gehştirebilmesıyle olanaklı.
Tarkovski, kendi deyimiyle 'adeta
bir ırmaga karşı akan' 'Kurban'ı,
çağımızın geçerli olan
düşüncelerine aykın bir film
olarak nitelıyor. 'Hiçbir nejimin
bizi zurlamamasına karşın ruhsal
bir intihara doğru koşmanuz' onu
şaşırtıyor.
B U C Ü N
EMEK; 12.00/Arıcı, 15.00/
Güneş Yanıgı, 18.30/ Batı Ya-
kasının Hikayesi, 21.30/ Gü-
neş Yanığı
FİTAŞ 1: 12.00/ Vro-
oom.Vroom... Dokun Bana,
15.00/ Kurban. 18.30/Vrooom
Vroom... + Dokun Bana,
21.30 Kurban
FİTAŞ 2: 12.00
Kırmızı Havaifı-
şek. Yeşil Havaifi-
şek. 15.00/Jesus
Chnst Superstar, . •
18.30/ Kırmızı '-
Havaifi şek, Yeşil
Havaifışek, 21.30/Je-
sus Christ Superstar
FİTAŞ3:12.00/GöğeErişin,
15.00/ Sevdiğim Herşey,
18.30/ Fantastik öyküler, Ma-
saallar ve..., 21.30/ Sevdiğim
Herşey
REKS: 12.00/ Tommy Tric-
ker'in Dönüşü, 15.00/ Sigara
Içınce, 18.30/Sigara Içmeyın-
ce, 21.30/ Woodstock.
Y A R I N
EMEK: 12.00/ Sigara lçin-
ce. 15.00/ Sigara îçmeyınce.
18.30' Sigara fçince, 21.30/ Si-
gara tçmeyince
FİTAŞ 1: 12.00' Alegre Ma
Non Troppo, 15.00/ Dr. Stran-
gelove, 18.30'' Alegre Ma Non
Troppo, 21.30'' Dr. Strage-
love
FİTAŞ 2: 12.00
Duvar, 15.00' Ateş
Böceği - Mavi,
18.30/ Duvar,
21.30/ Ateş Böceği
+ Mavi
FİTAŞ3:12.00' Sir-
ga. 15.00/ Tigrero: Ger-
çekleştirilemeyen BirFiImın....
18.30- Savaş ve Banş, 21.30,
Tigrero: Gerçekleştirilemeyen
Bir Fılmin ..
REKS: 12.00/ Küçük
Muck'un Öyküsü, 15.00, Haır,
18.30/ Kırmızı Havaifışek, Ye-
şil Havaıfişek, 21.30/ Güneş
Yanığı Baü Yakasının Hikavesi
KAÇIRMAYIN
Baü Yakasının Hikayesi:
Broadvvay'de çok tutulduk-
tan sonra Robert Wise tarafın-
dan sinemaya aktanlan Oscar-
lı filmde, Manhattan'ın batı ya-
kasını paylaşmış çetelerin bir-
birlerine üstünlük saglamalan
anlatıhyor. (1961, 153 dk.).
Jesus Christ Superstar:
Isa'yı bir rockçı tipiyle be-
yazperdeye getiren film, göste-
rime girdiğinde lngiltere ve
ABD'de büyük tepkiyle karşı-
lanmıştı. Eleştirmenler, yönet-
men Jevvison'ın cesaretini des-
tekkmişlerdi. (1973, 107 dk.)
GöğcErişin:
'Çocuk ŞenliğT bölümünde
yer alan, Elisabetta Bostan im-
zalı Göğe Erişin. hırslı Romen
kızının Olimipat madalyasına
kadar uzanan çabasının öykü-
sü.
(1991, 92 dk.)
Güneş ^anığı"vlaCannesjuri özel ödülii ve Yabancı Film Oscan kazanan Mikhalkov filmde kıa Nadia'vla başrolleri paylaşıyor.
Mikhalkov, Stalin dönemini sorguluyor
CUMHLR CANBAZOĞLU
Güneş Yanığı, 27 martta ka-
zandığı En İyiYabancı Film Os-
can ve 1994 Cannes Film Festi-
vali'ndekı Jüri Özel Ödülü'yle
Istanbul festivalinin flaş filmi
haline geldi.
Festivalin açıhş filmi olarak
seçilen ve ilk gününde "Devri-
min güneşinden yananlara
adaıunıştır" sloganıyla Batı'da
göstenme giren film, Stalin dö-
nemine getirdiği eleştiriyle bü-
yük ilgi topladı; ancak yönet-
men Mikhalkov'un Rusya'da
komünıst rejım sonrası yaşanan
kanşıklık, rüşvet, hırsızhk, iş-
sizlik gibi sorunlann çözümü
içinÇarlıkdöneminedönülme-
si gerektiğını söylemesi tepkiy-
le karşılandı. Komunist Partı'ye
hiçbir zaman üye olmayan
Mikhalkov'un politik fikirleri
üç aşağı beşyukan biliniyordu,
ancak Cannes'da böyle açık
açık ifade etmesi şok etkisi yap-
tı. Mikhalkov, Sovyet Ekim
Devnmi 'nin kahramanlanndan
Albay Serguei Kotov'un emek-
lilik günlerinde yaşadığı bir
olaydan yola çıkarak Stalin'ın
politikasını sorguluyor Güneş
Yanığı'nda.
1936 yazı; kırda birpazar gü-
nü... Kotov'un ağaçlar arasın-
daki tahta evinde her şey sakın.
Kotov'un kansı Moroussia'nın
eskı sevgılilennden aile dosru
genç Dimifri'nın davetsiz mi-
safirliği bıle huzuru kaçırmı-
yor. Nehırde yüzme, spor ve
geçmişle ilgili anılar derken ak-
şam oluyor Bu anılara paralel
olarak halkın yaşamı belinyor
beyazperdede; Stalin adına kut-
lamalar, emperyalizme karşı
tatbikatlar, çocuk bayramları
gibi.
Ancak kimse, Dimitri'nin as-
keri elit kesimi ortadan kaldır-
maya yönelik bır operasyonda
görevlı gizli ajan olduğunu bil-
miyor. Şafak vakti Albay Ko-
tov, gökte Stalin'in portresi
yükselırken, KGB'nin sıyah
otosuyla villadan bilinmeyene
doğru yola çıkıyor.
Sık rastlamadığımız düzey-
de ustaca yapılmış, politik tra-
jediyle bireysel dramı, birlikte
işleyen. Sovyet gerçeğini çok
iyi veren, derinine inen, şidde-
te bulaşmayan bir çalışma Gü-
neş Yanığı; anlatım olarak faz-
la teatrale kaçsa da görüntüler-
deki şiirsellik izleyini sıkmıyor.
Mikhalkov'u, dört çocuğun-
dan en küçüğu, 6 yaşındaki Na-
dia ile birlikte başrolde de tzli-
yoruz. Stalin'li yıllara açık ya-
nıtlar almak isteyen gençler ta-
rafından çok tutulan 152 daki-
kalık bir çalışmanın senaryosu
Mikhalkov ile Riistem fbra-
himbekov imzasını taşıyor.
Kırmızı,Yeşü
Havai Fîşek
Başrollerini Ning Jing ve Wu Gang'ın
paylaştığı, yönetmenliğini He Ping'in yap-
tığı film, Kuzey Çin'de kuşakJar boyu, ha-
vaifışek işiyle uğraşan Cais ailesinin öykü-
sünü anlatıyor.
Aıle adının sürmesi ıçin. şirketın başına
geçen 19 yaşındaki genç kız Chun Zhi 'nin
evlenmesi. yasaktır. Birerkek gibi davran-
maya alışkın Chun Zhi. yeni yıl yaklaşır-
ken gezgin bir süsleme sanatçısı olan Niu
Bao'ylakarşılaşırvearalanndabiraşkbaş-
lar.
tki sevgili, bir araya gelmelerini engel-
leyen geleneklere karşı savaşım verirler.
Akşam indirim yok
U.Uluslararası Istanbul Film Festivali,
bu yıl Fitaş içinde yer alan üç salonda, E-
mek'te ve Kadıköy yakasında Reks'te dü-
zenlenıyor. Festivalin seanslık kapasitesi
aşağı yukan 3300 kışı. Bu sayı sınemalara
göre şöyle dağılıyor: Emek: 1060 seyirci,
Fıtaş-1: 720 seyırcı, Fıtaş-2:495 seyirci, Fl-
taş-3:180 seyirci, Reks: 850 seyirci.
Festivali, bıletlen gışelerden temin etme
yoluyla gün be gün izlemek isteyen öğren-
cılenn dikkatıne: 100 bin TL'ye temın ede-
bileceğiniz festival biletlen yalnız 12.00,
15.00 ve 21.00 seanslannda geçerli olacak.
Yabancı rüm fllmlere elektronik Türkçe
altyazı sağlama konusunda son ana kadar
çalışmalar sürdürüldü. Aksaklık çıkmazsa
yabancı filmlere eiektronik altyazı sağlana-
cak.
Doğaya
dönen
öğöğretmenSinemanın YûzYıb-l bölümüne
Angetopoulos'u Ancı'yla (O
Melıssokomos) konuk ediyor
festival. Ancı, Angelopoulos'un
"tarih"üçlemesinden sonra yaptığı
"sesstzlik'* üçlemesinın ikinci filmi.
Öykünün kahramanı Spyros, orta
yaşı aşmış, köy kökenli bır
öğretmen. Kızının nıkâhında
ailesini, kenti bırakıp köyüne
dönmeye, dedesi, babası gibi
ancılık yapmaya karar veriyor...
An kovanı dolu kamyonuyla yola
koyuluyor Spyros. Yunanistan'da
bahar vakti; yeniden doğma zamanı.
Marcello Mastroianni Ancı'da.
Spyros genç bir kızla tanışıyor
yolda. Otostop için başlayan bu
beraberlik uzadıkça uzuyor. Ancak
sinemadaki bir aşk gecesinin
sonunda kızı yitiriyor Spyros.
Yalnız kalan Spyros ölüme doğru
yürüyor, hem de anlannın
yardımıyla. Büyük bir kriz yaşayan
adamın "en kötü anı"nın öyküsü
Ancı. İlk bakışta acı ve yalnızlıkla
geçen bir aşk serüveni. İkinci
planda anlann kanunu, eski yeni
kontrası, hatalannı gören, ancak
değiştirme zamanı bulamayan
birinin durumu gibi alt birikımler
var. Hayli ağır geçen evlilik sahnesi
gibi ilk karelerden sonra yola
çıkıyor Angeiopoulos, ancak klasik
yol filmine yönelmiyor. tnsanlardan
çok doğayı, kahramanınm iç
dünyasını izliyor kamerasıyla.
Ancı'nın başansında,
Angelopoupos'un ustalığı kadar
orijinalinde Yunanca konuşmaya
çalışan Mastroianni'nin oyunun da
payı var. Emek'ın ilk seansmda
festivale merhaba demek isteyenler
için iyi bir seçim olacak Ancı.
Maggie Danon'un fotoğraf
sergisi Refo Galerisi'nde Bilgisayarın luzayla yarışıyorMEHMETBAYHAN
Maggie Danon'un sergılennden birini
daha Refo Galensi'nde izlemekteyiz. Çi-
çekler ve kelebekler bir renk cümbüşü
içinde eriyerek. bazen çoğalıp dizilerek,
dünyayasevecenliklebakankıpırkıpırbir
ruhun ışıltılannı yansıtmaktalar. Salonu
dolaştığınızda göriintüler, tekniğini yitirip
bütünleşerek bırbırinin üstünden atlayarak
çağıldayan damlacıklar gibi bir çavlana
ulaşırlar. Ki sonu yoktur. Suyun dibe vur-
ması, dinginliği getirirdi. Burada göriin-
tüler ve duygular ya da arayış uzar gider.
Nerelere kadar kim bilir. Resimle yola dü-
şülmüş, fotoğrafa geçildiğinde aynı es-
neklik aranmıştırhep. Şimdilerde bılgisa-
yann olanaklanv la desteklenmiş yeni es-
tetilde oynayarak. lş dennliği ve kışiselli-
ği kaybetmeden.
Insanlığın algılayışı, düşünüş ve yoru-
mu, teknoloji ve yaşayış biçimi ile etkile-
şimdedir. Teknoloji değiştikçe yeni alan-
lar ve boyutlar kazanılır. Belki bazı şeyler
de yitirilir. Fotoğraf tanhi boyunca tekno-
lojideki gelişmeler, fotoğrafçıyayeni ola-
naklar kazandırmış ve böylece elde edilen
yeni görüntülertüm insanlığı derinden et-
kilemiştir. Etkilenişin getirdiği değişim
bütün hızı ile sürmektedir. Şimdi bilgısa-
yarlar vardır.
Fotoğrafçılar bir araya geldiklerinde,
kullandıklan malzemeleri çokça konuşur-
lar. Merceklerin yapısı, makine, film ve
kimyasallar, düşüncelen görselleştirmek-
teolanaklargetirebilirvesonucuetkileye-
bilir. 200/2.8 birobjektiften söz etmek haz
verir, onunla şu tür estetiğe ulaşılacaktır.
Teknoloji ile beraber terimler de değiş-
mektedir. Yeni sözlük scanner'ın kaç D-
BI (bir inçkare alanda nokta) tarayabildi-
ği ile başlar. Bilgisayann veri yolu ve bel-
lek genişliği, grafîk kartının İcaç BIT ol-
duğu ve dısk kapasitesi ile sürer. Progra-
mın olanaklan araştınlır. Yazıcılann DPI
duyarlılığı tartışılır. lazer sistemler aranır.
On beş milyona varan renk tonu söz ko-
nusudur. Zengin birgörsel arşiv oluşturu-
lacak, hatta elektronik ıletışim kanallan ile
görüntü bankalanna ulaşıiacak ve gerisı
düş gücü ile yaratıcılığa kalacaktır.
Bu gelişim ve değişim içinde fotoğraf
belge nıteliğini kaybedecek. "Doğru za-
manda doğru yerde ohıp o fotoğrafi çek-
mişolmak" anlamını yıtirecektir. Yeni tek-
noloji, fotoğrafın alışılmış ve doğal işlevı
kabul edilen görsel aktanm sorumluluğu-
nu ortadan kaldıracak, foto-pentürler öne
çıkacaktır. Böylece elde edilen fotoğraf
mıdır? Jsimlendirmenin çok da önemli ol-
duğunu sanmıyorum. O görsel ortama fo-
toğraflarlagirilmiştir. Sonrası insan zekâ-
sının yarattığı araçlann kazandırdığı ola-
naklarla düşünce yapısı ve düşgücünün
zenginleşmesine tanıklık eden görsellik-
lerdir.
Yeni teknolojilerin getirdiği yorumlar,
yeni birestetik de yararmaktadır. Artık fo-
toğrafın keskinliği. net derinliği, yumuşak
ton geçişleri yoktur. Kullanılan sistemin
gücüne bağlı olarak birim alanda nokta,
renk ve ton zenginliği, posterizasyona
benzer bölgelenme vardır. Yaşı kırkı ge-
çenler, bu yeni estetiğe uyum sağlayama-
Yeni teknolojilerin
getirdiği yorumlar,
yeni bir estetik de
yaratmaktadır. Artık
fotoğrafın keskinliği,
net derinliği,
yumuşak ton
geçişleri yoktur.
Kullanılan sistemin
gücüne bağlı olarak
birim alanda nokta,
renk ve ton zengin-
liği, posterizasyona
benzer bölgelenme
vardır.
yacaklar ve endişe ile bakacaklardır. Gı-
derek teknoloji bağımlısı olan insanın
kendisinin de teknolojik birparça olmaya
yöneldiğini, insanın derinliğini oluşturan
duygusal yapının yitirilmekte olduğunu
düşüneceklerdir. Belki de bunun için Kö-
ro0u, "mertliğin ka> bolmasından*' söz et-
mıştir.
Maggie Danon, resimle başladığı ve
hızlı değişimlerden geçtiği çalışmalann-
da o derinliği ve duygu yapısmı kaybet-
meden boyuna üretir. Şiirlerinde yaşamı,
atlıkanncada dönmeye benzetir. Yaşlara
göre hız değişmektedir. Yükselen müzik
sarar dört bir yanı, duygular genişler ve
bütünlerherşeyi. Bazen göriintüler silinir,
aynntılar bırbırine kanşır ve esrikleşilir.
Sizbirsergisini özümleyemeden, Maggie
yeni göriintüler getirir. Bilgisayann hızı ile
yanşır. Sanki uyumaz, ev halkının peşin-
den koşmaz ve boyuna üretir. Bir zaman-
lann uzun soluklu destan anlatıcılan gibi.
Sanat ile özgürlüğüne ve uyuma kavuştu-
ğunu düşünür. EvTendeki dağınık madde
de bir uyuma ulaşmaya çabalar. Ancak
vardıgında tekrar çözünür ve uyumsuzlu-
ga döner. En uyumlu olunduğu sanılan an-
da, evren kadar sonsuz derinliği olabilen
insan yüreğinde bir uyumsuzluk da yok
mudur. Her romantık gibi biraz hüzünlü-
dür. Ardından neşeli ve muzip. Ama so-
nuna kadar içtenlikli. Ömrün sınırlannı
genişletmek ister gibi durmadan üretir.
"Gördüğünün içine bak. dışına değü, ya-
şamak sevgidir'' der. Algılayabildiğimız
ve algılayamadığımız, var olan ve olma-
yan her şeyin, bütünün içinde varlığımı-
zın eridiğini, o bütünün tüm zerrelennde
yankılandığımızi duyumsamak mıdır sev-
gi... Bundan sonra mı "end hak" denmek-
tedir..
Her an değjşimlere açık
Yüreğin derinliklerinden gelip birbiri-
ni iterek gün ışığına çıkan görüntülerdir
bunlar. Bildik bir elemandan yola çıkıl-
mış. bilgisayann dehlizlerindeki girişim-
lerle yeni görselliklere vanlmıştır. Her an
değişımlere ve gehşimlere açık olarak.
Artık çerçeve içindeki tek görüntü önem-
li değildir. Izleyici, büyüyü algılamış ve
atlıkanncadaki dönüşe katılmışsa, Mevle-
viler gibi, duygu evrenine ve yeni esteti-
ğe ulaşılır. Panolardaasılı ışlerbürünlenir,
dönüşün burgacında silinir. Geriye bir
uzun hava kalır, ışık yılı uzakta yan-
kılanan.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Benim Anlatışım
"Mavi Gözlü Dev " şiirinin kimin ıçin yazıldığını araş-
tıranların şöyle düşündüklerini görüyoruz:
"Piraye, hiçbir zaman Nâzım'a ihanet etmedi, onu
bırakıp bir başkasıyla evlenmedi, üstelik minnacık
değil, balıketindeydi."
Yalnız şunlar unutuluyor:
Nâzım Hikmet de bir dev değildi, uzun boylu, a-
ma ince yapılı bir insandı. Hele 1930'larda...
Servet Berkin ise, "zengin değildi, orta halli bir
hocaydı, öğretmendı. Sonra cüce değil, o da Nâ-
zım gibi boylu bosluydu." (Nüzhet Berkin.Cumhu-
riyet, 6 Eylül 1979)
Dahası. bir kadının kocasından ayrılmak isteme-
si, ona ihanet ettiğı anlamına gelmez. Böyle ağır bir
yergiyi Piraye'ye uygun görmeyenlerin, Nüzhet'e de
uygun görmemelerı gerekır.
Bu bir ayrılık sonrası şiirıyse, haksız bir yergi şiiri-
dir. Ama evlilik öncesı şiiriyse, bir öfke, bir aşkının bü-
yüklüğünü gösterme, bir kavga şiiridir.
Geçen yazımı bitirirken şöyle demiştim:
"Bir gün bu şiirin 1930'lardan önce, yani bir bıra-
kılışa tepki olarakyazıldığı saptanırsa, anılanmın ya-
ratacağı sorulan yanıtlayabilmem çok güç olacak."
Çünkü benim yaşadığım çevrede, Nâzım'm çev-
resinde, bu şiirie birlikte öyküsü de dolaşırdı. Daha
önce "Adam Sanaf"ta da anlatmıştım bu öyküyü:
Nâzım ile Piraye 1930'da tanışıyorlar. Piraye, ıki ço-
cuklu, kocasından ayrılmaya karar vererek annesi-
nin evine dönmüş, ama daha boşanamamış bir ka-
dın olmanm baskısı altında. Nâzım'ın ataklığı, uzun
süre diretmesiyle başlayan bıryakınlaşma, Piraye'nin
"akılcı" tutumuyla süreklı gölgelenen bır aşka dönü-
şüyor. Piraye, Nâzım'ın dünyasına, kavgasına çok
uzak, yaşadığı düzenin değer yargılarını aşmış de-
ğil. Duyartı, akıllı, dürüst... Ailesineköru körüne bağ-
lı olmasa da, büyük oranda saygılı. Nâzım'ı seviyor,
ama onunla evlenmeyi göze alamıyor. iki çocuğu
var. Evleneceği insanın onları da yüklenmesi gerek.
Aynca, yanında oturduğu annesi ile annesinden ay-
nlıp başka bir kadınla evlendiği için pek görüşmedi-
ği, ama en azmdan gidip izin alması gerektiğine inan-
dığı babasının. düşüncelerine yakınlık duymadıkları
Nâzım'la evlenmesini hoş karşılamayacaklarını bili-
yor.
Öte yandan, Vedat Örfi'den boşanmak üzere ol-
duğunu duyan, aracılarla sürekli haber ıleten, baş-
ka "talip "leri de var. Bir dişçı, bir tacir, bir borsacı.
Evliliği kentsoylu değer yargılan çerçevesinde düşü-
nen variıklı insanlar. Piraye, kırmızı saçlı, yeşil gözlü,
çok güzel bir kadın. Annesi bu zengin "talip"lerden
biriyle evlenmesini istiyor. Mutsuzlukla sona eren ilk
evliliğinin de bir aşk evliliği olması, Piraye'yi de ür-
kütmekte.
Nâzım, bütün bu engelleri hiçe sayıyor. Birbirleri-
ni seviyorlar. Başka ne gerekir!.. Gene de Piraye ikin-
ci kocasını, yüreğiyle değil, aklıyla seçmeye kararlı
görünüyor. Bu kararını Nâzım'a tekrarlarken de hep
kendini kötüleyen, küçülten sözler ediyor. Seçmesi
gereken, gösterişsiz, ama rahat bir hayat, bahçesin-
de ebruli hanımelleri açan küçük bir evdir. Sürekli çe-
kişiyorlar. Sonunda "Mavi Gözlü Dev" yazılıyor. Pi-
raye çok kızıyor bu şiire. Ama etkileniyor da kaçınıl-
maz olarak, çocuklan için katlanacağı bir durumun
utancını yüzüne vuran bu şiir ne zaman okunsa, öf-
kesini gizleyemiyor.
Artık başlangıçtaki kadar Nâzım'ın dünyasına uzak
da değil. "BirAynlışın Hikayesi" adlı şiir, Piraye'nin
o günlerde nerelere varmış olduğunu açıkça göste-
rir.
Nâzım ile Piraye, bu tür çekişmeleri atlatıp, büyük
bir olasılıkla, 1932 yılı başlarında evlenmeye karar ve-
riyorlar. Aileden gelen direnişler de aşılıyor. Nâzım,
Piraye'nin gönlünü almak için "Mav Gözlü Dev"\n
son bölümünü yazıp şiire ekliyor.
Şiirin sonunda benzer bir bölüm vardı da, "mezar
o/ur"dan "mezar bile olamaz"a doğru bir değişiklik
mi yapıldı, yoksa bu bölüm bütünüyle yeniden mi ya-
zıldı, bilmiyorum.
Ben "Mavi Gözlü Dev"in bu yazılış öyküsüne ina-
nan insanların çevresinde büyüdüm. Bir gün onun
1930'lardan, yani Nâzım ile Piraye tanışmadan ön-
ce, başka bir ilişkinin bitişine, bir bırakılışa tepki ola-
rak yazıldığı saptanırsa, anılarımın yaratacağı soru-
lan yanıtlayabilmem gerçekten çok güç olacak
14. İstanbul Film Festivali'nin F.mckSineması'nda ya-
pılan galasında Kültür Bakanı Ercan Karakaş, İstan-
bul Sanatve KûhürVakfi Yönetim Kurulu Başkanı Ne-
jat Eczacıbaşı (ortada) ve Tarkovski'nin 'Kurban' fıl-
minin unurulmaz oyuncusu Erland Josephson (solda)
birer konuşmayaptiiar. (Fotoğraf: DEVRJM BARAN)
Film festivali başladı
Kültür Servisi - "Bu kentte arük sinema bir şcnliktir" dı-
yordu Onat Kudar. Istanbul'da 14 yıldır sınemayı bır şen-
liğe dönüştüren "Uluslararası İstanbul Film Festivali" dün
akşam Emek Sıneması'nda yapılan bır törenle başladı.
Bir sinema klasiği olan "Batı Yakasının Hikayesi" adlı fil-
m in yönetmenı RobertWise v e Tarkovski Yıin "Kurban"' fı1-
minin unutulmaz başrol oyuncusu Erland Josephson'un da
katıldığı açılış törenınde bu yıl En lyı Yabancı Film Osca-
n'nı kazanan Nikita Mikhalkov'un "Güneş Yanığı"adlı fıl-
mı gösterildi. Kültür Bakanı Ercan Karakâş'ın da katıldığı
törene aralannda, Adalet Ağaoğlu, Mergii Ertel, IVIeral Çe-
tinkava, Gülsün Karamustafa. Osman Şahin. liaiil Ergün,
Ali Ozgentürk, Kadir İnanır. Müjde Ar, Serap Aksq>; Ma-
hirGünşırav. Macit Koper \e AüfYılmaz'ın da bulunduğu
çok sayıda sanatçı katıldı.
tstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
Şakir Eczacıbaşı'nın açılış konuşmasından sonra söz alan
Kültür Bakanı Ercan Karakaş,konuşmasına. yakındönem-
de yıtirdiğmız üç sinema ustasını anarak başladı; Onat Kut-
lar, Sadri Alışık ve Belgin Doruk... Sinemanın bir görsellik
aracı olarak 21. yüzyılı da etkıleyeceğine değinen Karakaş,
böyle bırgecede sinemanın sorunlannı es gecemeyeceğinı
vurguladı: "Türksineması kendini kanıtlamtstır. ancakalt-
yapı sorunlannı çözmeliyiz. Kültür Bakanlığı olarak en kı-
sa zamanda telif hakJan ve sinenıa yasasını kurukian geci-
receğiz.''
63 yıldır sinemaya emek veren ünlü Yönetmen Robert
Wise ise Istanbul "da bır festival açıiışında bulunmanın. si-
nemanın gücünü kanıtladığına dıkkat çektı. Sinemanın bü-
yük ve uluslararası bir dıl olduğunu vurgulayan Wise, çe-
şitli ülkelerden izledığımız filmlerle msanlann bırbırini ta-
nıdığını, böylece u
anlaşabildikleri noktalann, anlaşama-
dıklan noktalardan daha çok olduğunu" gördüklennı soy-
ledı.