Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 1996 PAZAlf
Maytapağıp
yaraladı
• İstanbul Haber Senisî -
Bayramda özellikle çocuklar
arasında yaygınlaşan
maytaplı oyunlar bir gencin
ağır yaralanmasına yol açtı.
Okmeydanı Kulaksız
Mahallesi Kadı Mektep
Caddesi ûzerinde dün akşam
saatlerinde meydana gelen
olayda. konserve kutusuna
doldurduğu 5 adet maytabı
ateşleyen lise öğrencisi
YusufBayrak(l8). şidetli
patlama sonucu sol bacağı
yandı. Kaldınldıği SSK
Okmeydanı Hastanesi'nde
tedeviye alınan Bayrak'ın
durumunun ciddıyetini
koruduğu öğrenıldi.
orman yangmı
• İstanbul Haber Senisi -
Maslak Ayazağa'da orman
ağaçlandırma sahasında
çıkan yangında 7 dönüm
fundalık alan yanarak kül
oldu. Ayazağa Köyü Atatürk
Caddesi üzerindeki tepenin
her ikı tarafında bulunan
İstanbul Orman
Başmüdürlüğü'ne yakın bir
alanda bulunan
ağaçlandırma sahasında dün
saat 12.30 sıralannda çıkan
yangında 3 bin 500 fidanın
bulunduğu fundalık
tamamen yandı.
MüteaMıite
saldırı
• İSTANBbL(AA)-
Kadıköy Suadiye'de Musa
Kocaman adlı müteahhıt.
tartıştıgı bin kadın üç kışi
tarafından kurşunlanarak
ağır yaralandı. Saldırganlar
34 NK 203 plakah
otomobille olay yerinden
kaçarak izlerin
kaybettirdiler. Kaldınldığı
Göztepe SSK Hastanesi'nde
tedaviye alınan Kocaman'ın
sağlık durumunun
ciddiyetini koruduğu
öğrenildi.
Bayramda trafîk
cezası var
• İSTANBUL (AA) -
tstanbul Emniyet Müdürü
Necdet Menzir'in, trafik
polislerine. bayramda araç
sürücülenne ceza
kesilmemesi yolunda bir
emir vermediği bildırildı.
Dün bu konuya yönelik
olarak bazı gazetelerde
çıkan haberlerin
yalanlandığı Basın Protokol
Şube Müdürlüğü'nden
yapılan açıklamada.
Emniyet Müdürü Necdet
Menzir'in polis telsizinden
trafik polislerine, hatalı
sürücülerc, "Ceza yazmayın
. uyann" emri vermediği
belirtıldi.
Irticaya karşı din
dersi
• ANKARA(ANKA)-
Almanya'da irticaya karsı bir
önlem olarak okullarda Islam
din dersi okutulacağı
bildirildi. Almanya Federal
Hükümeti Yabancılar
Sorumlusu Comelia Schmalz-
Jacobsen, Alman okullannda
okurulacak tslam dini dersini,
Kuran kurslannın ırticai
eğilimlerine karşı önlem
alınabilmesi açısından önemli
bir araç olarak gördüklerini
bildirdi. Almanya'da
insanlann kendilerini
diğerlennden soyutladıklan
ölçüde irtica tehlikesinin
büyüyeceği endişesini dile
getiren Schmalz-Jacobsen,
tüm federal eyaletlere de
okullannda tslam dersi koyma
çağnsı yaptı.
Mezarcı'dan RP'ye
suçlama
• ANKARA(UBA)-
Istanbul bağımsız milletvekili
Hasan Mezarcı, yapılan her
türlü hatanın RP'ye
yaradığinı belirterek, "Bu
hatalar yüzünden oylar
RP'ye giderse teokratik
devlet düzeni gelir" dedi.
Mezarcı, devleti
yönetenlerin dini
olabileceğini belirterek
"Devletin dini olmaz.
Devletin hukuku olur. Hukuk
da devlet açısından
evrenseldir. Vatandaşın dinine
kanşamaz" diye konuştu.
Konuşmasmda teokrasiyi bir
tehlike olarak nitelendiren
Mezarcı, "Bu işin sonu bir
ruhbar devletine gider.
Teokrasi bir tehlikedir" dedi.
İSAMESİH'IN
TARİHSEL YAŞAMI
VE Ö^RETİSLERİ
HAKKINPA BİLÛİ
EDİNMEK İSTERSENİZ.
•İZEYAZINIZ.
. 31 C A/\tCıDI> LKOY
80303 İSTANBUL
U16M88 56 67
HABERLER
HABITATsürednde 'UlusalRapor'a Doğru -1
Kent zirvesine keııtli büinciOKTAY EKİNCt
K.ısa adı HABİTAT olan ve
1996 yılının 3-14 Haziran
günlerinde İstanbul'da
yapılacak Birleşmiş Milletkr
Insan Yerleşimleri
Konferansı,Türkiye' nin
"resmi" gündemine henüz pek
giremedi.
Siyasi çevreler. 184 ülkeden 30
bini aşkın katılımcıyla
gerçekleşmesi beklenen ve salt
bu niteliğıyle bile "20. yûzyıhn
son biiyük diinya zirvesi" olarak
tanımlanan konferanstan sanki
habersiz gibiler. Bu büyük
uluslararası buluşmaya
evsahipliği yapma onurunu
taşıyacak tstanbul'un
Büyükşehir Belediyesi ise yine
HÂBlTAT'la ilgili
suskunluğunu sürdürüyor.
Dünya şehircilık çevTeleriyle -
bir daha ele geçmeyecek-
böylesine zengin katılımlı bir
tartışma ve değerlendirme
forumuna götürülecek kent ve
yerleşme sorunlan konusunda
belediyede ne gibi hazırlıklar
y_apılıyor, hâlâ belli değil.
Ote yandan TBMM'nin
gündemine getirilen ve
İstanbul"un kaçak kentleşme
hastalığını tedavi etmek yerine
"plansız yapılaşmadan yeni
rantlar eide etmeyi" hedefleyen
yasa taslaklanna bakılırsa,
hükümetin de 1996
Haziranı'nda uluslararası
forumda bütün bu yanlışlann
"evrensel ölçekte
sorgulanacağuıa" pek aldınş
etmediğı anlaşılıyor...
"Sivir haarlıklar...
Türkiye ve İstanbul için aynı
zamanda büyük bir sınav
niteliği taşıyan "arvelerin
zirvesine'' sadece 16 ay kala
resmi çevrelerde böylesi bir
sessizlik ve ilgisizliİc
gözlenirken sivil toplum
örgütlerinde ve özellikle kente,
çevreye, kültüre ve
demokrasiye duyarlı gönüllü
kuruluşlarda "HABJTAT'a
hazıruk süreci" çoktan başlamış
durumda.
Uluslararası söylemde kısaca
NGO (Non Governmental
Organisations) denilen devlet
dışı organizasyonlann
Türkîye'deki karşılığı olan bu
kuruluşlar, her bin kendi ilgi
alanlan doğrultusunda
HABITAT için kollan
sıvamışlar, raporlar
hazırlıyorlar.
Yine HABİTAT için hükümet
adına tüm girişimleri ve
çalışmalan yapmakla görevlı
Toplu Konut tdaresi'nin
işbırlığı çağnlanna da en sıcak
ve üretken yanjt veren, yanı sıra
bu "ulusal göreve"katkıda
bulunmak üzere içtenlikle çaba
gösteren kurumlar da öncelikle
aynı gönüllü kuruluşlar.
Nitekim, 2-3 Şubat 1995
günlerinde Ankara'da yapılan ve
Türkiye'nin HABlTAT'a sunacağı
"ulusal rapor"un genel yaklaşımlannı
tartışmak üzere düzenlenen Ulusal
Komite 2. Toplantısı'na katılan
kuruluşlar arasında, görüş ve önerilerini
"yazılı özetler" şeklinde hazırlama
disiplinini gösterenlerin büyük
çoğunluğu da yine bu sivıl toplum
örgütlerimiz oîdular.
Demokratik kahlım
Toplu Konut ldaresi'nin, Birleşmiş
Milletler HABtTAT Sekretaryası ile
eşgüdüm içerisinde belirlediği hazırlık
• 1996 Haziranı'nda îstanbul'da yapılacak olan 20. yüzyılın son
büyük dünya zirvesine sunulması gereken Türkiye Ulusal
Raporu'nun hazırlanma sürecinde, kente ve demokrasiye duyarlı
sivil toplum örgütlerinin çalışmalan şimdiden verimli bir tartışma
sürecini başlattı bile...
• Büyükşehir Belediyesi ise yine HABÎTAT'la ilgili suskunluğunu
sürdürüyor. Dünya şehircilık çevreleriyle -bir daha ele geçmeyecek-
böylesine zengin katılımlı bir tartışma ve değerlendirme forumuna
götürülecek kent ve yerleşme sorunlan konusunda belediyede ne
gibi hazırlıklar yapılıyor, hâlâ belli değil.
Göçün yogun baskısı alnnda kalan İstanbul'da, gecekondu bölgelerinin yanı sıra tarihsel kent
merkezİeri de sağhksız yaşam koşuUannın tutsağı durumunda.
çalışmalan takviminde. 'ulusal rapor'un
"geniş katılımlı bir tartışma \e
değerİendirme sürecinden sonra" ortaya
çıkıp \e yine "demokratik bir eleştiri
süzgecinden geçirilerek"
kesınleştinlmesi büyük önem taşıyor.
Türkiye'nin pek alışık olmadığı bu
çalışma tarzı, yine Toplu Konut Idaresı
Başkanlığı'nın gösterdiği "duyarulığuı"
yanı sıra, özellikle HABlTAT'ın
doğrudan kendı "srvü"" v e
"demokratik" karaktennden
kaynaklanıyor. Dünyadakı kentleşme,
bannma \e iskân sorunlannın
"demokrasi ve insan haklan
hedeflerinden" ayn
düşünülemeyeceğıni temel ilke olarak
benımseyen Birleşmiş Milletler
çevrelen, bu nedenle HABİTAT
sürecinin de "en geniş toplumsal
kesünlerin kablımıy la" ancak "insanlık
adına" olumlu sonuçlar
yaratabileceğine inanıyorlar.
Örneğin. HÂBÎTAT Genel Sekreteri ve
BM Genel Sekreter Yardımcısı Dr.
VVally VDow. büyük "kent zirvesr
olarak tanımladığı konferansın 1
Ağustos 1994 günü Istanbul-Cırağan
Oteli'nde yapılan tanıtım
toplantısındaki konuşmasında şunlan
vurguluyordu:
"HABİTAT'ın birincil
amaçlanndan biri kentsei
krizin nheliği ve derinliği
konusunda bilinci
yükseltmektir. („)
Demokratikleşme akımı, bir
anlamda çözünıe ulaşma
konusunda da en çok umut
veren eğilimdir. Hem küresel
hetn de yerel düzeylerde kamu
duyariıiiğuıın harekete
gecjrilmesi, bu sorunlara
eğümek için gerekli siyasai
kararhlığın oluşturulmasında
en büyük umut
kaynağımmlır..-"
Evet. Türkiye'deki siyasi
partıler, hükümet çevrelen,
kentleşmenin resmi sorumlulan
ve hatta tstanbul Belediyesi,
HABİTAT'ın öneminin ve
"yüzyılın en büyük
nrsatlanndan biri" olmasının
ayırdına hâlâ varamazlarken,
Genel Sekreter N'Dovv'un
umut bağladığı. demokratik
kuruluşlar "kamu
duyariılıgının harekete
geçirilmesi" yönünden çoktan
kollan sıvamış durumdalar.
Bu çabalann ilk ürünlerini de
2-3 Şubat 1995 günlerinde
Ankara'da yapılan Ulusal
Komite Toplantısf nda
sergilediler ve "ulusal rapor"a
yansımasını istediklen görüş ve
önerilerini "ön raporlar"
şeklinde toplantıya sunup,
tartışmaya açtılar.
Kentsei duyarfaiık
Toplu Konut ldaresi'nin
çağnsıyla bir araya gelerek
HABtTAT zirvesinin Ulusal
Komitesi'ni oluşturan 80'e
yakın kurum ve kuruluş
arasında, toplantıya rapor
sunan ve tartışmalara katılan
sıvıl toplum örgütlerinin sayısı
da 30'u aşıyor. Bu örgütlerin
kendi raporlannı hazırlarken,
aynı anda yine kendi
kurullannda ve komisyonlarda
tartışma sürecini başlattıklan
göz önüne alınırsa,
H ABİTAT'a yönelik düşünsel
hazırlıklann Ulusal Komite
Toplantılan sınırlannı çok aşan
bir yaygılanlaşma içerisinde
sürdüğü de hemen anlaşılıyor.
Bu gönüllü ve demokratik
kuruluşlann yanı sıra
üniversitelerin mimarlık ve
şehircilikle ilgili bölümlerinde
de yine aylardır HABtTAT
zirvesi ele alınıyor ve hazırlık
anlamında çalışmalar
programlanıyor.
Bütün bunlara koşut olarak
meslek odalannda ve örneğin
tstanbul'daki Mimarlar Odası
etkinliklerinde de ele alınan
konular artık çoğunlukla
HABlTAT'la ilgili ve geçen
kasım ayından bu yana her
cuma günü düzenlenen söyleşi
programlannda "HABİTAT'a
doğru" teması sürekli olarak
işlenen temel gündemı
oluşturuyor.
Sözün kısası. ülkemizin "kente, küftüre
ve demokrasiye" duyarlı NGO'lan,
HABlTAT sürecini yaşamaya ve
yaşama geçirmeye başlamış
durumdalar. Denebilir ki Türkiye. son
yıllann belki de en verimli "demokratik
tartışma ortanunı" HABtTAT ve sivil
örgütler sayesinde elde edecek ve 1996
Haziranı'na doğru bu uygar süreç,
gerçekten "doruğa" ulaşacak? .
Yarın: HMttiHTa doğru sivi
oorüşksr...
MIKRO
DtNÇ TAYANÇ
Tupgııtlandırılmışlapl
Tutturmuşlar, "ille de malvariığı bildirimi" diye. Kimseye
anlatamıyorum, ben Turgırt Özal'ın "sevmediği" vatan-
daşlardanım!.. Malvariığı dediklerini "malyokluğum"öiye
yazıyorum, kimseinanmıyor!!! "Nasılolur?Sen25yıllıkga-
zetedsin... Evin, arsan, otomobilin, gümüşlerin olmaz olur
mu? Çevrendeki 'gazetecilere' hiç mi bakmıyor ve de
uîanç duymuyorsun?" diye takılıyorlar...
Malvariığı bildirimimi yapamamanın "elemlerine gark ol-
muş" Gazete'nin içinde tur üstüne tur atıyorum ki, "imda-
dıma" Kamil Masaracı yetişiyor. Inceliğine doyamadığım
çızgilerınde "tıp", diğer "tip"e şoruyor "kültürvahığını açık-
la bakalım!" Berikinden yanıt "Üç metrekare ansiklopedim,
beş metrekare tanh atlasım var!!!"
Hemen kapıyorum "kopya"yı...
Malvartığı bildirimindesonjyoriar "gümüş takımlannız, al- .
tınlannız, takılanntz?.." Soruyoriar da "soruculann" aklına
hiç gelmiyor (yoksa işlerine mi gelmiyor?) "kitaptannız,
plaklannız" demek.
Akıllanna gelmemesini doğal (!) karşılıyorum. Çünkü, so- J
rabilmeleri için "Turgutlandınlmamış" olmalan gerek... Oy-
sa bizim ülkede "variık" salt para-ptılla ölçülür duruma in-
dirgeneli, nice Turgutlu, Tansulu yıllar oluyor!
Olunca da Turgutlandırılmamış ya da "Tansulandınlma-
mış" olan bizlerin kültürvarlıklan sonucunda kazandıklan
"kültür birikimleri" varsanmasına oluyor...
Kopyayı aldım ya, düşünmeye oturuyorum... "Acaba,
çevremdekilerden Turgutlandınlıp Tansulandınlmışiar mı
daha vartıklı, yoksa Turgutlandtnlamamış ve de Tansulan-
dınlamamışlar mı?"
İlk aklıma gelen, evdeki kitaplan saymak, sonra da üst-
lerindeki ederleri, günümüz fiyatlanyla "deflate edip"öe-
ğersaptaması yapmak oluyor. O hızla koşuyorum eve, da-
lıyorum kitaplığımın ıçine. İlk el atışta 1909'dan kalma
"Konstantinople" diye bir kitap çıkıyor bahtıma! Ûzerinde
eder meder hak getire! Yalnızca, ilk sayfasında, babamın
sahaftan "düşürdüğü " tarih ve el yazısıyta "190 kuruş "kay-
dı var! Tarih dediğim, ben doğmadan öncesıne rasthyor...
Gelde deflate et bakalım!!! "Birbakayımneeder?"d\yeçö-
küyorum koltuğun kıyısına ve 1900'lerin başında Istan-
bul'dan gelip geçmiş "seyyah" tayfasının Dersaadet için
döktürdüklerine dalıyorum...
Kitabı kapattığımda, "sabah ezanlan" okunuyor... Bil-
mediğım, bilemeyeceğim bir Şehr-i Stambol yaşamışım ki, .
değmeyın gitsin... "Otunıp malvariığı bildirimime 'Ben, Is-
tanbul'un şunca yıl önceki ahvallerinın bilgisine sahibim' ,
diye karalasam, sonıculara ne yazar acaba?"diye geçiri- :
yorum içimden...
Onu yerine koyup, deflate edebileceğim bir kitap arayı- <
şına giriyor ve çok geçmeden "Bu işin sonu yok" diyorum.
Çünkü, hangi kitabıma el atsam "Bırak parasal degerimi,
beni oku da dağarcığına bir şeyler kat" diyorü!
Oturup, işe başka açıdan bakmaya çabalıyorum. "Şu ki-
tabı yazmak için, yazan kımbilir kaçyılını harcamış, kaç kay-
nağı araştırmış, kaç gözlem yapmış, hatta kaç yıllık 'su-
çu'(!), hatta hatta ölümü göze almıştııi Ben hangi hakla Tur-
gutlandınr, Tansulandınnm bunu?" diyorum çok geçme-
den...
Bu kez, okumak için ayırdığım zamana dayalı "kendim-
ce" bir hesaba sıvanıyorum. Tutkuyla, anımsayabildiğim en
eski kitabımı anyor ve buluyorum: Boyacının Penguenle-
ri... İlk sayfasında gene babamın el yazısıyla düşülmüş bir
not "Oğlum, en iyidostunla tanış veyaşamın boyunca onu
sakın terk etme."
"Dostuma" canımın yongasıymışçasına sarılıyor ve "Me-
ğer ben ne denli vahıklıymışım da haberim yokmuş "diyo-
rum.
Sokak kapısının dışından tanıdık bir hışırtı geliyor. "Ga-
zete" diyerek açıyorum kapıyı... Manşet "Turgutlandınlıp
da Tansulandınlmışlar"\ veriyor. Sayfaları hızla çeviriyor ve
bir fotoğrafaltında kalıyorum: 'Turgırt Özal'/n imajını te-
mizleme yürüyüşüne 50 kişi katıldı!"
Elimde olmaksızın "Şu dünyanın işine bak" diye gülü-
yorum. Sen ki "Büyük Turgut" olacaksın, sen ki devr-i sa-
adetinde zengini sevecek ve de aileni, yakın çevreni, uzak
çevreni kollayıp Turgutlandıracaksın, sonra da "imajın",
"temizlenmeye muhtaç" duruma inecek! Dahası, bu temiz-
lik seferberliğıne katılanların sayısı küçük bir fotoğraf ka-
resine sığacak denli az olacakü!
Bir daha gülüyorum, "Yahu, adamın Turgutlandırdıkla-
nnın bir kısmı içerde, bir kısmı insan içine çıkmaktan fel-
lik fellik kaçıyorya da soluğu Küçük Turgut'un ekranında
alıyor, kimi de 'Neme lazım, adım ortalığa çıkmasın
1
der-
dinde. Bazılan da 'Gün Tansulandırılmak günüdür' diye
başka kapılarda susta duruyoharü!
Gerisin geri kitaplığımın başına dönüp, bildirimi istenme-
yen varlıklanmın tozlarını almaya koyuluyorum...
Ana fıkir Yükselen değerlerte alçalmış Turguttandırılan
ve Tansulandırılanlann, malvarlıklarını açık etmemek için
savaş verdikleri bir ülkede, kültürvariığının değil bildirimin-
den, adından bile söz edilmemesi doğaldır.
Ana fikrin ana fikri: Nice bayramları, Turgutlandınlıp
Tansulandınlmamanın onuruyla yaşayabilmek ve "görmek"
dileğiyle...
Eski damat 'Davulcu Asım', Zeynep Özal'la fırtınalı evliliğini ve kaynanası Semra Özal'ı Cumhuriyet'e anlattı:
Ozal ailesine girdiğime bin pişmamm
Y1LMAZ KARABACAK
Ozal ailesinin malvarlıklan ve Isviçre'deki
Bank Indosuez'de açılan şifreli hesaplarla ilgi-
li gelişmeler kamuoyunda geniş yankılar uyan-
dınrken, bir dönem Türkiye gündeminin ilk
sırasına oturan "Özallar'm damadı" Asım Ek-
ren, uzun süren sessizliğınden sonra ilk kez
konuştu.
Yaşamını baterist olarak sürdürdüğü için ka-
muoyunda "Davulcu Asım" olarak ünlenen ve
Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı TürgutÖzal'ın
kızı Zeynep Özal'la yaptığı evlilikle tanınan
Ekren. Özal ailesine gırdiğinden dolayı "bin
pişman."
Zeynep Özal'la evliliğinden iki çocuğu bu-
lunan ve boşanmasının ardından tekrar eski
mesleği bateristliğe dönerek Kültür Bakanlığı
kadrosundan Atatürk Kültür Merkezi'nde ça-
lışmaya başlayan Ekren, Özal ailesiyle birlik-
te yaşadığı dönemde "köşeyidöndüğü" yolun-
da dedikodular çıktığına dikkat çekerek "Ak-
sine bir de borca girdim" dedi. Asım Ekren'in
sorulanmıza verdiği yanıtlar şöyle:
- Zeynep Özal ile ilişkiniz Idmler aracılıgı ile
nasıl başladı?
Ekren: 1985yılındatanıştık. Bodrum'dabir
festivale müzisyen olarak geldim. Orada bu-
lunduğumuz hafta içerisinde bir arkadaşlık
doğdu aramızda.
Ne Yüksel ne de herhangi birisi tanıştırdı.
Tanıştıktan sonra hemen aramızda bir pınltı,
bir sıcaklık oluştu. Ve dolayısı ile evlenmeye
karar verdik. Aile başta karşı çıktı. En başta
merhum Turgut Özal olmak üzere karşı çıktı
olaya. Ama neden karşı çıktı bilemiyorum.
- O dönemde Zeynep Özal, Kadıköy Beldhe
Başkanı Osman Hızlan'ınyanındabaşkanyar-
dımcılığı mı yapıyordu?
Ekren: Bir kadrosu yoktu zannederim. Öy-
le şifahen gidip bazı çalışmalar yapıyordu.
Halkla ilışkiler gibi hatırlıyorum.
- Sayın Özal MÎT'e hakkınızda rapor hazır-
lattırdı dendL.
Ekren: Sayın SemraÖzal'ın ve merhum Tur-
gut Özal'ın böyle bir araştırmay aptırdığını bı-
liyorum. Böyle bir konu ile MIT'in görevlen-
dinlmesi bana biraz ganp geldi.
- Kaçınldığııuz savn doğru mu?
Ekren: Ben o zaman Moda Deniz Kulü-
bü'ndedavulçalıyordum. Birak^amişegittim
tki tane adam geldi. Kim olduklannı bilmiyo-
rum. Benimle bir yere gitmek istediklerini ve
benimle konuşacaklannı. onlarla beraber gel-
memı söyledıler. Benım bu zamana kadar hiç
bu taraklarda bezim yok. irkildim tabii.
- Mafya mıydı bunlar?
Ekren: Benden çok uzun. iri yan pardesülü
falan, tam öyle fılmlerdeki gibi, iri yan gang-
lar (gangster) gibi iki tane kişiydi. Ben, peki
tamam geliyorum, dedim.
Orkestra çalarken ben çaktırmadan sahne-
den ındım. O zaman bende araba yoktu. Zey-
nep'ın arabasını arka kapıva park etmiştım.
.Arka kapıdan çıktım. Arabaya binip eve gittim.
Zeynep'e durumu aktardım. Zeynep dedi ki
"Sen otur kanşma, ben öğrenirim" dedi. Bu
arada bir iki telefon geldi. Çıksın o arkadaş dı-
şan filan diye. Fakat çok enteresan bir olay. bız
çıkamıyoruz dı^an Korktuk. Adam telefonda
Zeynep'e bayağı küfurler falan ettı. Tahrik edi-
ci küfurler etti. Ondan sonra ben bunlann kim-
ler olabileceğini düşündüm tabii. Çünkü hayat-
Zeynep Güngör, Engin Civan oiayı nedeniyle
adâlet öniinde hesap veriyor.
ta hiç düşmanım olmadı. Yalnız ikimiz o za-
man bu işin. bazı düzenler vardır biliyorsunuz,
krala yaranmak ısteyen kraldan çok kralcı in-
\anlar vardır. Ama hakıkaten ismen bılmiyo-
rum. Ağaç gibi iki tane iri yan adamdı.
- Evlilik işlemleriniz yapılırken sizin evli ot-
duğunuz doğru mu?
Ekren: Semra Hanım'a evleneceğimiz habe-
ri gidince, Semra Hanım da o zaman belediye
başkanımız olan Bedrettin Dalan'dan bu konu
ile ılgilenmesini ve bu konunun muamele ve-
sairesinin bitirilmesi için gerekli kişilere emir
vermesini istemiş. Sayın Dalan da pek tabii
olarak başlatmış bu olayı. Ama ben evliyim hâ-
lâ. Zeynep'e de söyleyememiştim. Başlatacak,
fakat Tiüfus kağıdım gelmiyor benim. Çünkü
ben evliyim. Evleneceğiz ama hâlâ Zeynep'e
bile bunu söyleyememiştim. Bu durumun ge-
tirdiği bir aksakhktı yani bu. Bir de korktum,
çünkü niye, bunu normal bir kıza yaparsınız
ama, karşınızda, yani evli olduğunuzu söyle-
yemediğiniz insanlar başbakanın kızı ve aile-
si. Ama daha sonra banştık tabii.
- Bir zamanlar eşiniz olan Zeynep Özal ve ai-
lesinin diğer bireyleri hakkında son dönemler-
deki iddialar konusunda neler düşünüyorsu-
nuz?
Ekren: O dönemde ben hanımıma, senın şu
anki ekonomik durumun nedirdiye sormadım.
O da bana sormadı. Ben davul çalıyordum.
Turne yapıyordum, her erkek gibi gelip ev ime
paramı koyuyordum. O da butikte vardı. Tufan
diye bir arkadaşım vardı. Beraber açmışlardı.
Bana derdi ki "Seninle ticaret hayatında anla-
şama\Tz-"Benim de ilk ticaret deneyimimdır.
Korkunç bir hüsranla bitti. Ve bunun üzerine
ortaklığımızı ayırdık. Zeynep Hanım Tufan
Bey ile beraber gittiler, onlar hediyelik eşya
üzerine bir dükkan açtılar
- Banka kredisi ile mi butiği açtınız?
Ekren: O dönem Vakıflar Bankası diye ha-
tırlıyorum. Vakıflar Bankası'ndan firmamıza
alınmış bir kredi olduğunu biliyorum. Vakıf-
lar Bankası Feneryolu Şubesi'dir. 1985 veya
1986 olması lazım, bu tarihte belirli bir
lağ kredi alınmıştır. Yalnız bu kredi olduğu gi»,
bi geri ödendi. :
- Zeynep Ozal ile evli kaldığınız dönemde ve-,
rilmiş mal bildirim beyanlanna göre iki \Bzhk,
üç daire, bir şirket sahiptiği, iki şirket ortakbi
ğı, Fethiye ve Gökova'da arazüer. bir yat, kira-
lık tripleks bir daire ve bir otomobile sahip ol^
duğunuz gözüküyor. Şimdi memur maaşınız-
dan başka gelir kavnağınızın olmadığuu söy1ü{
yorsunuz. Zeyitep Özal ile evüliğinizin sona er-,
mesi ile bunlan elinizden geri mi akUar?
Ekren: Darka'da ve Side'de Zeynep Ha-.
nım'ın evi var, benim yok. Onlar Zeynep Ha-
nım'ın eviydi. Gittik, biz oraya yazlığa gittik/
Darka'daki de Zeynep Hanım'ın. Zaten geçen'
günkü mal beyanında "Iznik'te bir evün var
dedi, Mete Akyol'un programında. '
- İşadamlanyla ilişkileriniz nasıldı, başbaka-,
nın damadı olarak? '
Ekren: tşlenm bozulduğunda mal satabil-'
mek için, işadamlannın kapısını çaldığımda,
bana dediler ki "Oğlum Asun gk, biz seni sevi-;
yoruz. Bizsenden mal alamayız." Niye alamaz-
sınız? "Niyealayımya"dedi. "Böylealenenya-
pacak yerde bir paravan şirket kursaydın. Biz
bu mallan alırdık. Alma>ız, çünkü herkesingö-"
zü bizim üzerimizde. Bize \ ann bir gün detnez-
ler mi başbakanın damadı ile iş ilişkisine gire-'
rek haksız menfaat sağladılar. Yann bir gün'
bunlan sormazlar mı? Paravan olsaydm DUIK
lar olurdu" dediler. Ama bugün Ahmet Özal1
'
televizyon açabıliyor bu ülkede. Bu normaf
karşılanıyor. Biz inşaat malzemesi satan şirket
kurduk, herkes üzerimize geldi. '
8ÜREC8( "