Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 1995 PAZAR
12 DİZİYAZI
Sırp gelince,yolgörünürUçak inişe geçtiğinde Vardar Ova-
sı'nı gördüm. Bir güzel ırmak kıvnla
büküle akıyor tepeler arasından. Ve ır-
mağın kıyısında bir kent, küçücûk. Os-
küp'ü ilk kez böyle yukandan görûyo-
rum, kuşbakışı. Babaannem orada doğ-
muş, Se>fettin dedem de. "Evükh Fâ-
tihan"danmış her ikisi de. Ama ilk bü-
yük göçten sonra Türkiye'de evlenmiş-
ler. "Üsküp'e Sırp girdi" diye anlatırdı
nenem, "ben okul çağındaydım. Neyi-
miz varsa bırakıp göçtük işte." Göç-
müşlerdi ama bir türlü kurtularnamış-
lardı "memleket öztemTnden. Üsküp.
bolluğu, hoşgöriisü, cumbalı ahşap e\ -
len, ortasından akan Vardar'ı ve camı-
leriyle hep peşlerinden gelmiş, oraya
dönme arzulannı depreştirmişti. Bu
"göçtük" eyleminde bir ımparatorlu-
ğun çöküşü gizliydi. Balkan savaşla-
nndan sonra yüzyıllardır o topraklarda
yaşayan insanlann evlerini barklannı
terk etmeye zorlanışlannı, yollar bo-
yunca yoksulluk ve sefaleti, tifüs sal-
gınıyla ölümü, ille de ölümü anlatıyor-
du bu sözcük. Ne yazık ki bugün de öy-
le. Göç, Saraybosna'dan. Mostar'dan,
Tuzla'dan kalkıyor artık, Sırp yine bir
yerlere giriyor. Gordz'a, Dubrovnik'e,
Vukovar'a. Saraybosna'yı topatutuyor.
Keskin nişancılar kenti çevTeleyen te-
pelerde mevzilenmiş, kuş avlargibi vu-
ruyorlar insanlan. Çocuklar ölüyor.
Kadınlann, genç kızlann ırzlanna ge-
çiliyor. lnsanlarNazi kamplanndan be-
ter toplama kamplanna kapatılıyor ye-
niden. Neyse ki Vardar'm suladıği top-
raklarda savaş yok şimdılik. Belki de
Makedonya'nın kuzey stnınnı Birleş-
miş Mılletler askerlen korudugu ıçin
A>Tica Amerikan askeri de varmış, az
önce gazetede okudum. Sınınn ötesi
bir özerk bölgeydi Yugoslavya parça-
lanmadan önce: Arnavut çoğunluğun
yaşadığı Kosova Özerk Bölgesi. Şim-
di Sırbistan oldu. Ve Arnavutlarla
Türkler orada baskı altında yaşıyorlar.
Bolluk özlemi
lyice, alçaldık. Az sonra ineceğiz ha-
vaalanma. Tekerlekler gürültüyle açı-
hrken bir Osküp türküsünü anımsadım:
"Vardar Ovası Vardar Ovası! /Kazana-
madım başlık parası". Babaannem Ru-
meli şivesiyle söylerdi; eskinin olağa-
nüstü günlerini, Balkan Savaşı çıkıp
Türkiye'ye göç etmeden önce vaşadık-
lan bollugu özleyerek. "Ben bu yerier-
de duramam" nakaratını üzerine basa
basa tekrarlar, sonra bir sigara yakıp
geçmiş günlere dalardı. Her göçmen
gibi abartırdı belki, belki onca bolluk,
onca refah içinde değillerdi ama göç-
ten sonra yaşadıldan zor günler belle-
ğinde bir yitik cennete dönüştürmüştü
Vardar Ovası'nı. Onun yıllarca anıla-
nnda yaşattığı, besleyip büyüttüğü,
kendince renklendirip biçimlendirdiği
bu gerçek dışı cennette olacağım bi-
razdan. Ve beni "pupulkam" diye se-
venin çarşı içindeki ahşap evde geçen
çocukluğunu, Vardar'a bakan odanın
sessizligini, avludaki dut ağacını, "Sırp
Üsküp'e girmeden önce" yapılan bağ-
bozumu şenliklerini boşuna arayaca-
ğım.
Grand Hotel'e yerleştim. Geçen yıl
da Struga dönûşü bir gece kalmıştım
burada. Hiçbir şey değişmemış. Yine
ayru salon, meşin koltuklarda keder, re-
sepsiyonda küçük bayraklar, gürültüy-
le işleyen asansör ve bir köşede bar.
Barda içkilerin azlığı. Buna karşılık du-
van boydan boya kaplayan eski Yugos-
lavya haritası kalkmış, yerine güzel bir
tablo koyulmuş. Tabloda genç bir ka-
dın başını ellerinin arasına almış, yere
bakıyor.
Renklerini kadının dağınık saçlann-
dan alan soyut lekeler uçuşuyor hava-
da. Lekeler döndükçe tablonun yüzeyi-
ne bir ışık yayılırgibi oluyor. Genç Ma-
kedonya'nın umut ışığı mı bu. yoksa
içinde yaşanılan belirsizliğin, gerili-
min, diyeceğim Balkanlar'daki son du-
rumunun açığa çıkması için duyulan
özlem mi?
struga'nın lor yolu
Daha büyükçe bir oda verdiler bu
kez. Soyunup yatağa uzandım. Sıcak
dayanılır gibi değil ve havalandırma
yok. Geçen yıl da yoktu ama böylesi-
ne sıcak değıldi odam. Arkadaki mo-
dern alışveriş merkezine bakıyordu,
yani Üsküp'te benzerlerine çok sık
Vardar Ovası, türkülerimize girmiş bir bereketii ova. Bu ovanın merkezinde kurulu Üsküp'te, ne
yana baksanız Osmanlılardan kalan bir eserle karşılaşıyorsunuz. ishak Paşa Türbesi (solda) ve
avlusunda mezarlar bulunan bu cami, tarihsel miraslar olarak hâlâ yaşıyor.
rastlanan bir beton yığınına. Bu kez
balkondan Vardar'ı, güzelim Taşköp-
rü'yü ve tepenüı yamacındaki eski ka-
leyi görebiliyorum. Tek değişiklik de
bu zaten. Bir de uçak yolculuğu. Haf-
tada iki gün Istanbul'dan Üsküp'e uçak
seferleri konmuş. Oysa geçen yıl nasıl
da güç ulaşabilmiştim bu kente. Sela-
ru'k yolu. Yunanistan'la yeni Makedon-
ya Cumhuriyeti arasındaki isirn anlaş-
mazlığı yüzünden kapalıydı. Belgrad
da kapalıydı Sırbistan'a uygulanan am-
bargo nedeniyle. Sofya'ya dek uçakla
gitmiş, oradan Struga Şıir Festivali'nin
gönderdiği bir arabayla yola devam
edebilmiştim. "Şürde UlusaDık ve Ev-
renselMk" konulu sempozyumu yöne-
tecektim, çünkü bekJeniyordum. Otuz
yılhk geçmişi olan -Struga Şiir Ak-
şamlarT ilk kez bağımsız Makedon-
ya'da yapılacaktı. Az ötedeki savaşa,
ekonomik güçlüklere, siyasi dunımun
elverişsizliğine karşın mutlaka gerçek-
leşmeliydi bu etkinlik.
Yeni yönetim "Struga Şiir Akşamla-
n"nı ülkenin dünyaya açılan tek pen-
•Babaannem Üsküp'te doğmuş, Seyfettin dedem de. Ama ilk
büyük göçten sonra Türkiye'de evlenmişler. "Üsküp'e Sırp gir-
di" diye anlatırdı nenem, "neyimiz varsa bırakıp göçtük." Göç-
müşlerdi, ama Üsküp, bollugu, hoşgörüsû, cumbalı ahşap evle-
ri, ortasından akan Vardar'ı ve camileriyle hep peşlerinden gel-
miş, oraya dönme arzulannı depreştirmişti.
•"Göçtük." Balkan savaşlanndan sonra yüzyıllardır o topraklarda
yaşayan insanlann evlerini barklarını terk etmelerini, yollar bo-
yunca yoksulluk ve sefaleti, tifüs salgınıyla ölümü, ille de ölümü
anlatıyordu bu sözcük. Ne yazık ki bugün de öyle. Göç, Saray-
bosna'dan, Mostar'dan, Tuzla'dan kalkıyor artık, Sırp yine bir
yerlere giriyor.
min aynlmaz birparçasını oluşturuyor
çünkü.
1992 Ağustosu'nda Sofya'da Nâzım
Hikmet'in dizeleriyleydim gün boyu:
"Sofva'da ağaç duvardan önce, duvar-
dan güzel /Sofya'da agaçla insan kanş-
mış birbirine."
Gerçekten yemyeşil bir kentti Sorya.
Ağaçlar lstanbul 'dakıler kadar görkem-
li degildi belki, ama en küçük sokakla-
ra dek uzuyordu gölgeleri. Her şey in-
sancıl boyutlarda. sade ve abartmasız-
dı. Caddeler, yapılar, tramvaylann sa-
n vagonlanyla parklar. "HürriyetPar-
kı"na gitmemiştim, hayır. Eski adının
"Boris Parkı" oldugunu Nâzım Hik-
met'in şiirlerinden biliyordum. Kesta-
ne ağacının altındaki tahtası çoktan çü-
rümüş, bankı da. Şair saatlerce o ban-
kın üzerinde oturmuş, yalnızca eşi Mü-
nevver'ı düşünmüştü. Münevver'i. oğ-
lu Memet'i, yani memleketi. Oysa yü-
rümek daha iyiydi, hiçbir şey düşün-
meden yürümek... Kentin merkezinde-
ki parke taşlı alanda yürümüştüm. Ko-
caman. taş bir yapı çıkmıştı karşıma.
Parti merkeziymiş. Halk ayaklanıp ko-
münist rejimi devirdıği gün yakıldığı-
nı söylemışlerdi. Bir bölümü hâlâ is
içindeydi. Öyle kendi haline bırakıl-
mış gibiydi, kendi yazgısına. Bir döne-
min simgelerinin yok oldugunu, özle-
mini çektiğimiz smıfsıztoplumu kura-
cak işçi sınıfının örgütlü gücünün, ya-
ni komünist partilerin pek çok ülkede
sosyalizmi gerçekleştirmek ^öyle dur-
sun ayrıcahklı zümreleri ikiıdara taşı-
dıklannı düşünmüş, Nâzım'ın bu gün-
leri görmeden öldüğüne bir bakıma se-
v ınmıştim. Şair, Sofya'da çok derinden
duymuştu yurt özlemini, en içten, en
güzel şiirlerini Bulgaristan'da yazmış;
Varna'dan Istanbul'da bıraktığı oğlu
Memet'e seslenirken sürgünde yaşa-
yan nice insanın acısını da dile getir-
mişti.
Peğlşen değerler
Şimdi sınırlar açıldı işte, isteyen evi-
ne, evi olmayan sıçan deliğine döndü.
dönüyor. Biz yıkılan duvarîann, çöken
ideolojilerin altında kalmamaya çaba-
larken eski komünist yöneticilerden
çogu iktidardalar yine. Bu kez serbest
pazarekonomisini. özel girişimi savu-
nuyorlar, dün devletçiliği sa\ undukla-
n gibi. Enternasyonalizm boş bir kav-
ram artık. modası geçmiş bir slogan.
Şimdi milliyetçilik geçer akçe. "Bü-
yük Sırbistan'"ın, "Büyük Bulgaris-
tan"ın. önüne mutlaka "büjük"sıfatı
konulması gereken ülkelerin geleceği
gündemde. Nâzım'ın deyimiyle "in-
sanltğın büyük hasreti" bir düş bile de-
ğil artık. Yeni dünya düzeninde ütop-
yaya, halklann kardeşliğine, eşitlık öz-
lemine yer yok.
Evet, bir yıl önce vakit bulup kalmış,
epeyce gezmiştim Sofya'yı. Sıcakta
yürümüş, yürümüş, yürüdükçe de ke-
derlenmiştim. Eskiden kralın oturduğu
saray etnografi müzesi yapılmıştı. Hiç
belli olmaz, bir gün krallık sarayına dö-
nüşebilir yine. Çünkü yalnız komünist
şairler değil, eski krallar da dönüyor
sürgünden. Kanh devrimlerle düşen
taçlar soylu başlara takıldı takılacak.
Balkanlar'da kral ailelerinin dönüşü
büyük gösterilerle kutlanıyor. Işte Sır-
bistan, Romanya, Bulgaristan, belki
yann Rusya, sonra neden olmasın Ar-
navutluk ve Yunanistan. Hatta atalan
Cem Sultan gibi Nice kentini mekân
tutmuş bizim Osmanlılar. Günümüzde
krallar herkesten daha demokrat, daha
kültürlü ve elbette daha saygın değil
mi?
ceresi olarak görüyor, yazar ve şairle-
rin her zamanki gibi dünyanm dört bu-
cağından Üsküp'e ulaşabilmeleri için
her türlü özveriye katlanıyordu.
Bu kez yalnızım. Ağustos sıcağında
bir otel odasmda geçen yılın izlenım-
leriyle baş başa. Dışanya çıkmak iste-
miyor canım. Kendimi ögle uykusu-
nun derinliğine bırakacak yerde, geçen
yıl buraya gelirken konakladığım Sof-
ya günlerimi anımsamaya çabalıyo-
rum. Gereksinimim var buna. Belle-
ğimdeki Sofya. Makedonya serüveni-
Yann: Üçüncü Balkan Savası
korkusu
DEMOKRATİK SOL PARTt ÜZERİNE Doç. Dr. YıldızSertel
Ecevit'in 3 sektörlü ekonomik modebYazımızın dünkü bölümünde de belirttiğimiz
gibi. dünya ölçüsünde sol, durmadan
değişmekte olan bir büyük yelpazedir. Bunun
içerisinde, Ecevit'in nerede oldugunu hangi
kriterle ölçeceğiz? Acaba, Sosyalist
Enternasyonal'm Frankfurt Bildirisi doğru bir
kriter olabilir mi? Kendi ülkesinın sorunlanna
yaratıcı cevaplar arayan bir Üçüncü Dünya
politikacısını, neden zaten yozlaşmakta olan
Avnıpa sosyal demokrasisinin çizdiği şema
içerisine sokalım?
Kanımca. asıl önemli sorun, halkm sorduğu
soru, yani Ecevit, Türkiyemiz için ne yapmayı
düşünüyor? Burada öncelikleEcevtt'in ortava
atnğı temel ilkelere deginelim:
DSP programında, başıboş pazar ekonomisinin,
aslında; "güçlülerin boyundumğunda bir
ekonomi olduğu" belirtilmektedir. DSP gerek
vahşı kapitalizme, gerekse "proteter
diktatörlüğune" karşıdır. "Tek yoFoldugunu
savunan liberal iktisatçılar, dogmacı ve
kadercidır. Ekonomi 3 sektörden oluşacak:
Devlet, halk sektörü (kooperatifler vb.), özel
sektör. Sağlık, eğitim ve diger kamu hizmetleri
devletin elinde olacak. "Bunlardan. mülkiyeti
•DSP programında, başıboş pazar ekonomisinin, aslında; "güçlülerin
boyunduruğunda bir ekonomi olduğu" belirtilmektedir. DSP gerek vahşi
kapitalizme, gerekse "proleter diktatörlüğüne" karşıdır. DSP'ye göre "Tek
yol" oldugunu savunan liberal iktisatçılar, dogmacı ve kadercidır.
veya işletme hakkı özel sektöre devredilmiş
olânlar geri alınacak." 'Planlamayı devlet
yapacak, ulusa ait doğal kaynaklar ve savunma
sanayii; özel çıkarlara, kâr hesaplanna göre
değil, ulusal güvenliğin ve bağımsızlığın
gereğine göre, devlet tarafmdan kurulup
işletilecek. Spekülatif kazanç kaynaklan
kapatılıp, sermaye üretken yatınmlara
yöneltilecektir. Toprak reformu ve "köy kent"
gibi projelerle, Doğu ve Güneydoğu'nun
kalkınması sağlanacak, bu da o yörelerden
göçlerin ve terörün önlenmesinde önemli bir rol
oynayacak, toplumsal yapıy» değiştirecektir.
DSP programında, demokrasinin gereği
özellikle vurgulanmakta ve hatta, Avrupa
sosyal demokrasisinin "Refah devleti" projesi
örnek alınmaktadır. "Demokratik sosyal
devlet"in halkın dayanışmasıyla kurulacağı ileri
sürüimektedir. DSP programı, anayasavı
değiştirmekten değil, yeni ve çok demokratik
bir anayasadan söz etmektedir. Bununla
örgütlenme, düşünce, yaym, iletişim, öğretim
gibi bütün özgürlükler ve demokratik hukuk
devleti sağlanacaktır.-
DSP'nin milliyetçiliği
DSP'nin milliyetçiliği şöyle tarif edilmektedir:
"Türk ulusunu insanlık ailesinden ayn
tutmayan, onu bu insanlık ailesinin eşit, saygın
ve bağımsız bir üyesi olarak yücelten
millKctçiIik izlenecek."
44
Demokratik sol, laikliğt,çağdaşlaşmaıun,
düşünce inanç özgürlüğünün ve demokrasinin
kesin gereklerinden biri olduğu kadar, ulusal
biriiğin \e bağunsızlığın bir temel koşulu olarak
da görür. Türkiye'nûı bölge ülkeleriyle
işbirliğini ve dayanışmasını geliştirirken,
laikliğin gölgelenmemesini ve laik de\ let
kavranuyla hiçbir koşul altında çelişkiye
düşünühnemesini gözetir. Bu anlayış içinde,
dinsel inançlara en geniş özgürtüğü tanır veya
ayırunsız saygı gösterir."' (1)
Ecevit sol mu, sağ mı? Cevabını siz verin.
Bence sorun, Ecevit ile partisinin Türkiye için
ne yapacağıdır.
Yukanda da belirttiğim gibi, asıl sorun
Ecevit'in ve partisinin, Türkiye'nin çok ağır
sorunlannın çözümü hakkmda ne
düşündüğüdür. Biz bu sorunlann ancak
başlıcalanm ve çok kısa olarak ele alabileceğiz:
1. Ekonomik sorun, enflasyon ve geçim. 2.
Güvenlik ve terör. 3. Demokrasi, özgürlük,
anayasa ve demokratik hukuk devleti.
(1) Demokratik Sol Parti programı, bu
programdan alıntılar. aşağıdaki sahifelerden
yapılmıştır: Ekonomi 67-68; Devlet Kamu
Hizmetleri, özelleştirme sa. 75, Sosyal Devlet
sa. 79, Sosyal Demokrasi sa. 79-84, Yeni
Anayasa sa. 118, Milliyetçilik sa. 150, Laiklik
sa. 149.
SÜRECEK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇI
İzmir Opera-Balesi'nde•••
İzmir Devlet Tiyatrosu'ndaOrfıan Asena'nın "Ytldız Yargı-
lanması" oyununu izledikten sonra ertesi akşam da izmir
Devlet Opera-Balesı sanatçılarının oynadıklan G. Verdi'nin
"Kame/ya/ı Kadın" balesini izledtm. Operanın sanat yönet-
meni Selmin Günöz bizeyerlerayırmıştı. Biz baleyi izlerken,
o içeride bir odada, bana vereceği bilgileri -el yazısıyla- kâ-
ğtda dökmeye uğraştı.
İzmir Opera-Balesı, oyunlannı bilmem kaç yıllık Elhamra
Sineması'nda oynuyordu. Izmir'in tiyatro, opera-bale çev-
resi, Izmir'de doğru dürüst bir yer anyordu. Bunu daha son-
ra anlatacağım. Önce Selmin Günöz'ün opera bale ile ilgili
olarak verdiği bilgileri yazmalıyım:
İzmir Devlet Opera-Balesi, 1982 yılında sadece sekiz sa-
natçıyla kurulmuş (3 orkestra sanatçısı, 3 bale sanatçısı, 1
solist sanatçı, 1 rejisör). İlk yıl, Ankara'dan Istanbul'dan qe-
len sanatçılarla beslenerek oyunlar sergilemeye çalışan İz-
mir Deviet-Opera Balesi (İDOB) kısa sürede, kendi kadro-
sunu oluşturarak, inanılması güç bir gelişme göstermiş. Bu-
gün 278 olan çalışanının 200'ü sanatçıymış. İDOB, gelişme-
sini yalnrzca sayısal olarak göstermekle kalmamış. Bu 13 yıl
içinde opera-bale sunumluluğunun (repertuannın) dev ya-
pıtlan da içinde olmak üzere, 75 ayn yapıtı, tüm kısrtlı yer ola-
naklanna karşın, Izmirli sanatseverlere başanyla sergilemiş.
Yalnızca, Elhamra Sineması'nda kalmayıp çevre ilçelere, il-
lere geziier düzenleyerek opera-bale sanatını tanıtmayı gö-
rev bilmiş. 1993 yılında, ilk yurtdışı geziyi Bulgaristan'a ger-
çekleştirip G. Verdi'nin dev yapıtı "Machbet"i orkestrası, ko-
rosu, solistleriyle orada sergılemişler. Bulgar basını, İDOB'u
göklere çıkarmış. Opera-bale sanat yönetmeni Selmin Gü-
nöz, şöyle diyor:
- Tüm yersel olanaksızlıklara karşın yapıldı bunlar. Yersel
olanaksızlıklar diyorum, çünkü 1982 yılında sekız sanatçıy-
la tarihsel Elhamra Sineması'nda etkinliklerine başlayan
İDOB hâlâ altyapıdan tümüyle yoksun olan bu sevimli bi-
nada, bırmevsım içinde, 12 ayn ürünü, Izmirli sanatsever-
lere sunmak için olağanüstü bir özveriyle çahşıyor. öyle ki
balenin bir çalışma işliği (stüdyosu) yoktur. Bale çalışmala-
nnı çay kahve içilen aralıklarda yapmakta, aynı fuayede de-
kohar boyanmaktadır. Çevreye s/nen tiner kokuiarı arasın-
da çalışmak zorunda kalan opera-bale sanatçılan yakın-
makta son derece haklıdırlar. Orkestranın prova salonu yok.
Temsiller sırasında çaldıklan çukurda sürdürmekteler pro-
valannı. Koronun, solistlerin çalışacaklan oda sayısı sade-
ce dört. 15 metre karelik odalarda, en az 30-35 sanatçı so-
yunup giyinmek zorundalar. Sadece bir makyaj odası var, o
makyaj odasmda, o oyundaki tüm sanatçılar -bu sayı 50-
90 arasında değişir- makyajlannı yapmak zorunda kalıyor-
lar. Dekorboyama çalışmalarıgüzelhavalarda. Elhamra'nın
kapısının önünde, sokakta yapılabilıyor. Kemeraltı'na girip
çıkan yurttaşlar, dekor boyama çalışmalannı şaşkınlıkla iz-
liyorlar. (Herhalde Kel Hasan'/n tiyatrosu da böyleydi!)
Selmin Günöz tam bir dert küpü. Sürdürüyor konuşması-
nı:
- Şunu kesınlikle söyleyebilirim ki, balesinin, orkestrası-
nın, prova salonlan, solistlenn temsil öncesı hazırianma,
soyunma odalan olmayan, dekor boyama çalışmalarıyla,
bale çalışmalannın aynı yerde yapıldığı tek opera, dunyada
tek opera İzmir Devlet Opera ve Balesi'dır.
Selmin Gunöz'e göre üOB artık büyümüştür. Gerçek an-
lamda, sanatsal anlamda büyümüştür. Tarihsel Elhamra Si-
neması'na artık sığmamaktadır. Seyirci, sürekli olarak bilet
bulamamaktan yakınmaktadır. Selmin Günöz konuşuyor:
- Bir yönetici olarak en büyük dileğim, bu yakınmalann
en az 1500 kişilik bir salonda da sürmesi. İDOB, şu anda
yüzde 100 doluluk oranıyla çalışan sanat kuruluşlanndan.
Her temsilde bıletlerimiz ilk günlerde tükeniyor. 20-30 tane
çfe'ayakta'ö//et/saf;/i/or.,s ,.r ,v . . , „ .
Selmin Günöz, CumhuriyetterrbuVana ilk kadın opera-
bale yöneticisi. İzmir Devlet Opera-Balesi'nin ilk solist sa-
natçısı.
- Izmir'in artık gerçek bir opera binasına gereksinimi var.
Çalışma yerlenyle işlıkleriyle, günümüz tekniğine uyum sağ-
layan sahnesiyle, gerçek bir opera binasına. Izmirli sanat-
çılar da, sanatseverler de bunu fazlasıyia hak ediyor..
Selmin Günöz, arada kulise götürerek sanatçılarla tanış-
tırdı. Sanatçılann çoğu okurumuz. İki yıl önce yine bir İzmir
gezisinde, operanın sorunlannı yazmış olduğumdan, sanat-
çılann yabancısı sayılmam. "Kamelyalı Kadın "ın Arman Du-
val'ını Serhat Nufusçu oynuyor. Marguerita rolünde Çınla
Kamalıoğlu, Baba rolünde Suat Yeşiftepe, Baş Çingene
Özgen Oktar, Dük rolünde Zeki Tören. Çingeneler: Fub-
da Erboy, Şenay Tekuz, Koza Aksu, Necla Baskın çıplak
ayakla dans ediyorlar. Sahne ise buna uygun değil, Çinge-
nelerin tabanları kapkara oluyor.
Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Gülşen Karakadı-
oğlu'yla birlikteydik "Yıldız Yargılanması"oyununda. Ertesi
sabah İzmir Devlet Opera-Balesi'ne yeni bir bına arama
amacıyla İzmir Sigara Fabrikası'na gittik. İzmir Sigara Fab-
rikası Alsancak'ta. 15.850 metrekarelik bir alana kurulmuş.
1876 yılında kurulan yapı, 1884'ten bu yana sigara fabrika-
sı olarak çahşıyor. Fabrikada şimdi Birinci sigarasıyla Bafra,
filtreli Bafra, kısa uzun Maltepe ile nargile tütünü üretiliyor.
Bir ortaklık kurulursa. İzmir Sigara Fabrikasf nın Akhisar'a ta-
şınması söz konusu: o zamanlzmir Opera-Balesı, büyük ola-
sılıkla sigara fabnkasında yapılacak onanmdan sonra bu ge-
niş yerde çalışacak.
Sigara Fabrikası Müdürü Mehmet Oyguç, bızlere fabri-
kayı gezdirdı. Fabrikanın çok güzel bir de konukevi var. Bu-
rada şimdiye değın eski güzellik kraliçesi Keriman Halis,
Muammer Karaca, Türkan Sayian, Muzaffer İzgü, Bed-
ri Noyan, konaklamışlar. Çok temiz bir konukevi.
•
Okurlar, iki kez amelıyat olan Sami Karaören'i merak
ediyorlar. Sami Karaören'in sağlık durumu iyi... Daha da
iyileşmekte her geçen gün...
BULMACA
1 2 3 4
M
E
7
0
L
A
N O
EjJ
D!F
Plslo
(•R
GraN
6 7 8 9
SOLDAN SAĞA
1/ Evrenin düzene gir-
meden önceki biçim-
den yoksun, uyumsuz
ve karışık durumu...
Çöl ortasında bıtkilı
alan. 2/ Sınıfta bırak-
ma... Bir işteki engelle-
ri yenme karan. 3/ Ad-
lan sıfat yapmakta kul-
lanılan bir yapım ekı...
Küçük yapılı bir kan-
gunı cinsi. 4/ Şenlikler-
de caddelere kurulan
süslü kemer... Buğday,
toprak gibi şeylerin
elendiği iri gözlü kalbur. 5/ Mu-
harrem ayının onunda pişirilen
tatlı. 6/ Gümüş üstüne özel bir bi-
çimde kurşunla işlenen siyah na-
İaş... Sac da pişirilen bir tür uzun
pide. II Üstten sağa doğru eğik
olan basım harfi... Olumsuzluk
belirten bir önek. 8/ Bir devletin
başka bir devlete yaptığı bildin...
Asya ile Avrupa'yı ayıran dağ sı-
rası. 9/ Kuran'da bir sure... Aşa-
ma.
YUKARIDAN AŞAĞFYA
1/ Iskoç erkeklerinin giydiği kısa eteklik... Afrika ile Asya'yı
birbirine bağlayan yarımada. 2/ Batı Samoa'nın başkenti...
Mercanada. 3/ Yahya Kemal'ın hece ÖIÇÜSÜN Ie \ azdığı tek şi-
iri... Sert ve fazla kızarmayan bir domates türü. 4/ Atasözü...
Büyümemiş karpuz. 5/ Güney Amerika'nın nemli ormanlann-
da yaşayan kemirici bir hayvan 6 '3ankacılıkt-
f
ıizin başlan-
gıç tarihi... Giysi kesimi. 7/ Yahı...ı inanışınu. s ol şeytanı...
Radyumun simgesi 8/ Bağışlama... Uygun bulma, tasdik. 9/
Buyurucu... Ağaç kütüklerinden yapılan, îsviçre'ye özpii dağ
evi.