28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 MART1995 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Sosyal demokrasi, CHP ve Türkiye gerçeği Dr. OKTAY GÖKDEMtR D.E.Ü. BucaEğitimFakültesi Tarih Bölümü. 1 8 şubatta yapılan CHP ve SHP bütünleşme kurultayı, siyasal yelpazenin merkez sol kanadın- da -Ecevitii DSP'yi saymazsak- belirli bır rahatlama yaratmış gibi görûnüyor. Aslında prog- ram ve ideoloji açısından birbırınden farklı olmayan; ama, kimi zaman kişisel hırslann, kimi zaman dar bölgeciligin, ki- mi zaman da hizipçiliğin burgaçlannda boğularak seçmen tabanıyla ilışkilerini giderek koparan ve siyaset bilimi verileri- ni tersine çevirecek bir ölçüde Türkiye'de sağın seçeneğinin (alternatifının) yine sağ söylemler olmasını sağlayan yakla- şımlarla geniş kîtlelerin gözünde umut olmaktan çıkan her ikı parti, sonunda ör- gütsel birliğı sağlayabildiler, ama bu ör- gütsel bırlik, beraberinde solun asıl ge- reksinimi olan değişen dünya ve Türkiye koşullannda ideoloji ûretimi ve ideolojik birlığ] getiremezse, gerçekleştrilen iş bir avuç suda kopanlan fırtınaya benzeyecek. Bu anlamda örgütsel birliğin CHP çatı- sı altında gerçekJeşmesı, partının taşıdığı ranhsel özgörev (misyon) ve Tûrkiye'de sol geleneğin 2.000'li yıllara taşuıması ıçısmdan bir şans olmuştur. SHP, siyaset yapmanın çok zor koşullar altında ger- çekleştiğı 12 Eylül rejiminin ağırlığının her alanda duyulduğu bir ortamda Türk siyasal yaşamına atılmakJa birlikte, sos- yal demokrasinin evrensel ilkelenni uy- gulama alanına geçirmek içüı bazı uğraş- lar vermesıne karşın, başarısız kaldı. DYP ile girişilen koalisyon ortaklığını her ne pahasına olursa olsun sürdürme gibi anlaşılmaz tutumu ile, sosyal demok- rasinin evrensel ilkelerinden hızla uzak- laşmış ve ideoloji üretememe sorunu ile de karşı karşıya kalmıştır. Bilindıği gibi sosyal demokrasi ya da demokratik sosyalizm, Batı'da komünist partilerin bulunduğu ortamlarda yeşer- miştir. Marksist geleneği kendilerine çı- kış yolu alarak ama komünist partilerin söylemlerinin tersine "sımf savaşı" ve "proletarya diktatörlüğü" kavramlannı reddeden sosyal demokrat partiler "daya- msma". "üretim" ve "üretimden doğan hakça paylaşım" kavramlannı bireylenn mülkiyet haklarına da saygı duyarak ger- çekleştirmeye çalışan siyasal örgütlerdir Bernstein. Kautsky gibi ideologlarla, Marksist gelenekten gelen sosyal demok- rat partiler; kapıtalist toplumdaki emek- sermaye çelişkisini emek ağırlıklı söy- lemlerle ve yine kapitalizmin serbest pi- yasa ekonomisi yaklaşımını sosyal piyasa ekonomisi kuramlan (teorileri) ile geniş kıtleler lehine dönüştürmeye çalışan emek ağırlıklı kitle partileridir. Toplum- sal gruplarla organik bir bütünsellik için- de olan sosyal demokrat partiler, aynı za- manda değişimin ve ilerleme düşüncesi- nin de öncüleri olmuşlardır. Ülkemizde ise CHP "devtet kuran" bir siyasal örgüt olarak elbette Marksist kö- kenden gelmemektedir. Batı'da sivıl top- lum örgütlerinin bir yansıması olan sos- yal demokrat partilere karşı CHP, Türki- ye Cumhunyeti'ni kuran bir siyasal kad- ronun eseridir. Böyle olmakla beraber, CHP, 1923 Türkiyesi'nin en etkin sivil toplum örgütlenmesi olan ve kökleri Ulu- sal Kurtuluş Savaşımızdaki Müdafaa-i Hukuk örgütü'ne dayanan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Orgütü'nün çe- kirdek dokusunu oluşturduğu bir siyasal organdır. 1919 Anadolusu'nun bütün top- lumsal gruplannı bünyesinde banndıran Müdafaa-i Hukuk örgütleri, bilindıği gibi Sıvas Kongresi'nde birleştirilmiş ve Mus- tafa Kemal Atatürk, 9 Eylül 1923'te CHP'yi kurarken partinin ilk kongresini de Sıvas Kongresi olarak saptamıştı. Devlet kuran bir parti olarak CHP hep eleştirildiğinin tersine 1950'den 1980'de 12 Eylül askeri rejimı tarafından kapatıl- masına değin çok kısa süreli koalisyonla- rın dışında hep muhalefette kalmıştır. Parti, muhalefette kalmasına karşın ken- disini liberal olarak niteleyen merkez sağ partilerin muhafazakâr ve gelenekçi eği- limlerinı devlete yansıtmalannı engelle- yecek çözümleri uygulama alanına koy- maya çahşmıştır. Yani devlet kuran CHP, kurduğu devletin otonter, "ben merkez- d" tavnnı, merkez sağın bütün diretmele- rine karşı dönüştürmek için uğraş vermiş (bunun aynntılı anlatımı ayn bir yazı ko- nusudur), geniş kıtleler tarafından bir umut olarak görülmüş ve oy potansiyelini yüzde 40'lann üzerine taşıyabilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki günümüz Türkiyesinde sosyal demokrat partiler üzerinde yapılan eleştinler. yapısal ol- maktan çok pofemik düzeyinde kalmakta- dır. Sosyal demokrat partileri Türk siyasal yaşamının tarihsel geleneğınden soyutla- yarak değerlendiren söylemler karşısında aslında söylenebilecek çok söz var. Eğer Türkiye'de sosyal demokrasi bir ideoloji olarak var olacaksa bu olgu; Batı toplum- larında yaşanılan koşullann aynısının Türkiye'de olmasını bekleyerek gerçekle- şemez. Elbette ki Rönesans'ı, reformu, aydın- lanma felsefesi ve sanayi devrimi olma- yan bir toplum, Batı ülkelerinde yüzyılla- nn binkimi olarak oluşan toplumsal ko- şullan yaşayamaz. Ancak Türkiye, cum- huriyet devrıminin kazanımlan ile Ba- tı'nın yüzlerce yılda aştığı bırtakım so- runlan 70 yıllık zaman dilimine sığdıra- bilen bir ülke olarak şimdi bunun sancıla- rını hem modernleşmeyi algılayış biçi- mınde, hem siyaset yapma pratiğinde, hem de toplumsal yapısında yoğun olarak yaşamaktadır. Sosyal demokrat partilen "Marksist gelenekten gelmiyor", "Sivil toplum örgütlerini bünyesinde baruıdıra- maz" diyerek eleştiri bombardımanına tutan günümüzün "medya büIbüHeri" ay- nı eleştiri dozunu niye merkez sağ ya da liberal olarak nıteledıklen siyasal örgüt- lere yöneltmiyorlar? Acaba Türkiye'de si- yaset yapan liberal ya da muhafazakâr partilerin kökenlerini Batı'da aramak gibi bir uğraşın ıçine neden girmiyorlar? O partilerde siyaset yapan kaç kişi Adam Smith'in, David Ricardo'nun, Keynes'in, Fradman'ın liberal ekonomi üzerine söy- lemlerini bılıyor da sosyal demokratlan Bernstein'i, Kautsky'yi bilmemekle suç- luyorlar! Medya bülbüllerinın gerçek dışı bütün zorlamalanna karşın Türkiye kendi ger- çeğini yaşamaya olanca hızı ile devam ediyor. Gerçeğın mafya liderlerinden soruldu- ğu, cumhurbaşkanı ailelerinin Isviçre bankalannda gizli hesaplar açtırdığı, dev- let bankalannın bizzat başlanna getirilen yöneticıler tarafından soyulduğu, çalışan- lann, emeği ile geçinenlerin ulusal gelir- den aldığı payın giderek azaldığı, me- murlann sendikalaşamadığı, okumayan, araştırmayan, sorgulamayan bır gençliğın yaratıldığı, medyanın hem hâkim, hem savcı hem de avukat kesildiği, büyük kentlerin varoşlanmn kocaman birer kö- yü andırdıği, Amerikan Dolan'nın en üs- tün değer olduğu, insan haklan ihlalleri- nin en üst boyutlarda gezinerek bilim adamlarının düşüncelerinden dolayı ha- siphanelerde çürütüldüğü, Türkiye'nin yüzakı, onuru olmuş Yaşar Kemal'lenn, Aaz Nesin'lerin Devlet Güvenlik Mahke- meleri'nde yargılandığı ve bütün yanlış- ların doğru olarak algılandığı bu "top- lumsal anomi" ortamında bugün cumhu- nyet devrimınin 70 yıllık kazanımlannı üstünde taşıyan, köklerini ve geleneğinı ınkâr etmeden ulusaldan evrensele uza- nan bir çızgıde çağdaş bir sosyal demok- rat oluşuma ıvedilikle gereksinim var. Dileriz, CHP-SHP bütünleşmesı hem örgütsel hem de ideoiojik anlamda bunu gerçekleştirir ve Türkiye'yi bu toplumsal anomi ortamından kurtaracak çözüm yol- larını uygulama alanına koyar. Yoksa 1980'li yıllarla birlikte liberalizmin ve serbest piyasa ekonomısinin şampiyonlu- ğuna soyunanlann yarattığı bu patolojik durum, dınci sağ ve milliyetçi sağ söy- lemlerin toplumda giderek güçlenmesini sağlayarak Türkiye'de siyaset bilimi ter- minolojisine yeni bir kavram kazandıra- caktır. O kavram da "teokratik fa- şizm"den başka bir şey değildir. Kültür varlığı koleksiyonculuğu ALÎ KBLIÇKAYA Arkeolog • • lkemizde Taşınır Kültür ve U Tabiat Varlığı Koleksiyon- culuğu 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Variıklannı Koru- ma Yasası'na bağlı olarak çıkanlan 15 Mart 1984 gün ve 18342 sayılı resmi gazetede yayımla- narak yürürlüğe gıren "Korunması Ge- rekli Taşınır Kültür ve Tabiat Variıklan Koleksiyonculuğu ve Denetimi Hakkuıda Yönetnielik" hükümlen uyannca yapıl- maktadır. Koleksıyon, belirli bir sistem içinde sı- nıfiandınlarak belirli koşullarda, belirli bir yerde saklanan korunması gerekli ta- şınır kültür ve doğa varlıklanndan oluşan grubu; koleksiyoncu ise koruma, değer- lendirme, yarar sağlama ve merakı tatmin amacıyla korunması gerekli taşınır kültür ve doğa varlıklannın koleksiyonunu ya- pan ya da yapacak olan kışi ya da kuru- luşları tanımlar. 2863 sayılı yasanın 26. maddesı uyannca gerçek ve tüzel kişiler, Kültür Bakanlığı'nca verilecek izin bel- gesiyle korunması gerekli taşınır kültür varlıklanndan oluşan koleksiyonlar mey- dana getirebilirler. Görüldüğü gibi taşınır kültür ve doğa varlığı koleksiyonu yap- mak, Kültür Bakanlığı'ndan aluıacak bir izin belgesi ile olasıdır. Bugün ülkemizde pek çok koleksiyon (1988 yılı sonu itiba- nyla 447) vardır. Ancak bunlann tama- mının bu işi amacına uygun olarak yap- tıklan ne yazık ki söylenemez. Koleksiyon, koleksiyoncu için koruma, değerlendirme, yarar sağlama ve merakı tatmıne yönelik bir amaç olmahdır. Doğ- rusu da budur. Böylece koleksiyonerler aracılığıyla yurt içinde kültür varlıklan- mız toplanmış, korunmuş olacak, aynı za- manda eski eser kaçakçılığı için de bir önlem alınmış olacaktır. Bilindıği gibi geçmişteki koleksiyonculuk müzelerin oluşmasına, kurulmasma neden olmuştur. Bugün Baü'nın pek çok müzesini süsle- yen değerli kültür ve sanat eserleri, ko- leksiyoncular aracıhğı ile günümüze ka- dar ulasabilmiştir. Koleksiyon, amacına uygun ve bilinçli olarak yapıldığında bır sorun yok. Ancak 'koleksiyoncu izü belgesi' araç olarak kul- lanılarak bu iş yapılıyorsa, işte o zaman ıleride giderilmesi olanaksız pek çok olumsuzluklara neden olabilir. Koleksiyoncu koleksiyonunu, ya başka koleksiyonculardan eser satın alarak ya da karşılıklı eser değiştirerek ya da eski eser ticarethaneleri ile müzayedelerden satın alarak genişletir, zenginleştirir. Ya da koleksiyoncu, izin belgesini, cebine koyup Anadolu'ya çıkarak eser toplar. İşte eski eser toplama işi amacından saptırılarak, bilinçsizce yapılınca sorun başlıyor. Koleksiyoncu Anadolu'da eser toplarken koleksiyonuna uygun siparişler veriyor, aynca yüksek paralar da ödüyor. Satıcılar, kaçakçılar, bu eserleri sağlamak için kaçak kazılar yapıyorlar. Böylece hem arkeolojik SİT alanlan'nın tahribine, hem de eski eserlerin tahribine ve kaçak- çıhğına neden oluyorlar. Kaldı ki bu tür bir yöntemle eser toplama işinin yasa ve yönetmeliklere ne kadar uygun olduğu da anlaşılabilir değil. Art nıyetlı koleksiyoncu topladıgı eser- lerle seyahat anında yakalandığinda ko- leksiyonculuk izin belgesi imdadına yetı- şiyor; çünkü eserleri koleksiyonuna kay- detmek için satın almış oluyor. Ya da izin belgesi olmayan art nıyetli kişi evinde, eserlerle yakalandığı zaman, eserlen yeni satın aldığını, koleksiyonculuk izin bel- gesi almak için müzeye başvuracağını be- lirterek işin içınden sıynlabıliyor. Geç- mişte olduğu gibi günümüzde de bazı ko- leksiyonculann, izin belgesini paravana olarak kullanarak eski eser kaçakçılığı yaptıklan bılınmektedir. Bunu basından da zaman zaman izlemekteyiz. Koleksiyoncu, satın almak için kendi- sine ulaştınlan eserleri, nereden ve nasıl bulunduklannı araştırmadan satın alıp koleksiyonuna kaydediyor. öyle ki müze ve ören yerlerinden çalınan bazı eserlerin koleksiyoncular tarafından satın alınarak koleksiyonlarına kaydedildiği de bilin- mektedir. Yasa gereği koleksiyoncu, satm aldığı eseri koleksiyon defterine kaydetmek zo- rundadır. Ancak bazı koleksiyoncular, müzayededen ya da eski eser ticarethane- sinden satın aldıklan eserleri envanter defterlerine kaydetmiyorlar, yeni yapılan müzayedelerde satışa çıkanyorlar. Kısa- cası, koleksiyoner belgesini kullanarak bu işin tıcaretini de yapıyorlar. Peki.. bir koleksiyoncu eski eser ticareti yapabilir mi ya da belgeli eski eser ticareti yapan bir kişi koleksiyoncu olabılir mi, yasa bu- na açıklık getirmiyor. Yurtdışında düzenlenen müzayedeler- den Anadolu kökenli eserler satın alıp yurda getiren koleksiyoncu -bu eserleri tekrar ülkesıne kazandırmasına karşın- Katma Değer Vergisi (KDV) ödemek zo- runda kalıyor. Bu durum da düşündürücü olsa gerek. Sonuç Gerek 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Variıklannı Koruma Yasası, gerek bu ya- sa ışığinda hazırlanan Taşınır Kültür ve Tabiat Variıklan Koleksiyonculuğu Yö- netmeliği, ülke gereksinimlerini karşıla- yacak dunımda değildir. Bu nedenle sağ- lıklı bir yasa ve aynntılı bir yönetmeliğın hazırlanarak günlük yaşama geçirilmesi kaçınılmazdır. r-,-.,,>.. PENCERE Çöken ve Çüriiyen Nedir?.. 12 Eylül faşizmiyle birlikte Türkiye "yükselen değer- ler" sürecine girdi; 'şablon'u dışanda düzenlenmiş bir 'model' tartışmasız benimsendı. Gerçekte bu 'model' kapitalizmin 1970'lerde girdiöi bunalımın dünya ölçe- ğinde aşılması için metropoilerde hazırianmışb; ülke- mizde zor gücüyie yürürlüğe girdi. Neydi "yükselen değerier? Parasaf oyunlarla her şeyin üstesinden gelineceği sanılıyordu, piyasa mekanizmalan tüm sorunlan çö- zümlerdi, sanayileşmeden vazgeçiliyordu, devietçilik tu kaka idi, özel sektörie kalkınma gerçekleşecekti, ih- racat öncelik kazanıyordu, sosyal devletten vazgeçili- yordu. Sonuçta nereye geldik?.. Kirli bır rantiye toplumu yarattık; 1980 ve 9O'lı yıllar- da.dış ve iç borçla desteklenen model çöktü. Ülke parçalanma tehlikesine düştü; iç göçle kentleri kuşatan köylülerin yaşam kavgası, büyuk şehirlerde odaklaşan kayıt dışı ekonomiyi yarattı; özel sektör mafyalaştı; servet - sefalet uçurumu derinleşti; mode- lin uygulanması sürekli yüzde 60-70 enflasyonla yürü- yebildığinden, toplumsal ve siyasal çürüme ve kokuş- ma sınıra dayandı; rant ve faiz gelirieriyle palazlanan zengin bir kesim, toplumda egemenleşti; şeriatçılık seçenek niteliğine kavuştu; vergi toplayamayan zayrf bir devlet oluşturmayı 'devleti küçültmek' sananlann yönetiminde anarşi aîdı yürüdü. • Batı kapitalizminde devlet, rant ve faiz gelirlerine dayanan egemenlerin elinde değil!.. Oralarda devlet zengin sınıflardan yüksek faizle para toplayıp harca- ma yapamaz; bankacılıkla tefeciliği birbirine Kanştıra- maz. Batı'da on yıl yüzde 60-70 enflasyonla birlikte yaşayan bir toplum gösterilemez. Türkiye'de faizcilik öyle bir tefeci sınıfı yarattı ki, bu yapıyla hiçbtr yönetjm ekonomiyi düzettemez. Kendi kendimizi aldatıyoruz. Batı'da 'bilgi toplumu nun oluşması, hizmet kesimi- nin büyümesi, robot teknolojisinin üretime katkısı, emekçi sınıfının işlevinin gözden geçirilmesi ve bilgi- sayarlaşmanın açtığı ufuklar, Türkiye'den uzakta bir dünyanın gerçekleridir. Türkiye'nin gerçekleti ne?.. Büyük kentîerınin nüfusunu, mahallesini, sokağını bilmeyen, yüksek faizle varsıl kesimden para toplaya- rak kamu hizmetlerini yürütmeye çabalayan bir toplu- mun seçkinleri ve tatlısu aydınları düş görüyoıiar. Çıkmaz bu yol!.. 199O'lı yıllann Türkiyesi'nde en önemli iki sorunun birincisi Kürtçülük, ikincisi Aleyilik üzerine değil mi!.. Daha "Bu ülkede kaç milyon Kürt yaştyor, kaç milyon Alevi" sorusuna yanıt veremeyen bir devlet, bu işin üstesinden nasıl gelecek?.. 12 Eylül faşizminin 82 Anayasası'nı ve hukukunu uygulayarak nasıl demok- rat olunacak?.. Model çökmüştür... Şablon çürümüştür... • "Yükselen değerier"in balonu patlamıştır. 1980'li yıl- larda girdiğimiz yol, bizi 1990'larda sprunlanmızı çö- zebilecek bir aşamaya getirmeliydi. Ülkeye egemen olan rantiye çevrelerin, parayı elinde tutan tefecilerin ve tekelleşen medyanın siyasette liderierini yaratması gerekiyordu. Rantıye-tefeci-medya ittifakı, 1980'ler- den bu yana iki sözde lider yarattı: Birincisi Özal!.. Ozal'ın, ailesinin ve çevresinin çürümüşlüğünü şim- di yine medya pazariıyor. İkincisi Çilleri.. Tansu Çiller'i, siyasal yaşama pazariayan çevreler de artık savunamıyoriar. Ne var ki suç kişilerde değil; 'model' ya da 'şablon' iflas etti, 'yükselen değerier' çöktü.. ROUTT 1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SK3ARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle