29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 MART 1995 PER$EMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Tiyatro Stüdyosu, Işıl Kasapoğlu'nun yorumuyla üç garibanın 'çöplük'teki yaşamını aktanyor Soyut çöplükte çürüyen değerler ASUMARO "Güneş ikiye böiünür... Bir parçası Aymelek'in üstünde kalır, diğeri doğan bebeği izler... Lachert gölgeler, gittikçe beu'rsizliğe dönüşürken. içlerinden iki- $i öne çıkar: İsrafil ve Haço_" Evet bu, üç çöplük insanmın, Ayme- lek, israfil ve Haço'nun öyküsü. Köy- den kente gelip yerleşmiş iki kardeş ve amca oğullan. Bu ülkesi belli olmayan çöplükte, bilinmeyen bir zaman dili- minde, her gün biraz daha çüriiyerek sona doğru ilerliyorlar. İsrafil'in geüşiyle her şey değişiyor Aymelek ve Haço içinde yaşadıkla- n düzene ayak uydurmuş biçimde ya- şayıp giderken İsrafil'in gelişi her şeyi değiştiriyor. Adam öldürdüğü için ka- çıp yanlanna sığınan İsrafil, kısa süre- de kendisiyle beraber iki kardeşin de düşüşünü hazırlıyor. Yıllardır yaşamını Paris'te sürdüren Işıl Kasapoglu. Tiyatro Srüdyosu'nun konuk yönetmeni olarak Turgay Nar'm "Çöplük" adlı oyununu sahneliyor Kü- çük Sahne'de. Doygu Sağıroğlu'nun naylon torbalanndan oluşrurduğu çöp- lükte yaşayan İsrafil'ı Haluk Bilginer. Haço'yu Ahmet Uğurlu, Aymelek'i ise Zuhai Gencer canlandınyor. Bir ovunu İlk kez sahnelemek İsr afiJ' HaJuk Bilginer, Haço'yu Ahmet Lğurlu, Aymetek'i ise Zuhal Gencer canlandınyor. (DEVRlM BARAN) Teksttekı şıırsel ve fantastik öğelerin çokluğundan ötürü zorlandıldannı be- lirten Kasapoğlu'nu en çok heyecan- landıran şey, oyunun ilk kez sahneleni- yor oluşu' "Bugüne kadar yaptığun tekstier yapılmışlardı bundan önce. Bi- rBeri vapmıştu on yıL,yirmi yıLya da 500 yıl önce. Burada zor ama aynı zaman- da hoş oian taraf, ilk defa bir teksti sah- neye çikarmak. O çok hoş bir iddia ge- tiriyor. Çünkii bu tekst sahneye çıkacak ve ancak o zaman tiyarro olacak." Tekstte olay Ümraniye Çöplüğü'nde geçtiği halde, Kasapoglu bunu kaldır- mış. Oyunun dünyanın herhangi birdö- neminde geçebilecek bir olayı konu al- dıgını düşünüyor: "Çürümüş.çökmek- te olan, değerlerini yitirmiş, herhangi biryer ve herhangi bir dönem. Mekân da soyut bir çöplük. Bir takım fantas- tik öğeler var, biraz Doğu-Batı kültürü kanşımı öğeler. Bir taraftan uzakta gö- züken bir kilise ve bancesindeki ktryu, bir taraftan çöplükte bulunan maize- meler. Biraz merakla izlenen bir hi- kâye." Oyunda sahnedeki haç, sık sık adı geçen Peder Vırgin gibi dini öğeler var. Israfil ile Haço. düşlerinde bulduklan kutsal kitaplan kiliseye götürüyorlar, öldürdükleri adamlann cesetlerini kili- se bahçesindeki kuyuya atıyorlar. Yö- netmen. bunu kültürlerin karşılıklı ka- pışması ya da etkileşmesi olarak açık- lıyor. Dinde korkunun egemenliği Haluk Bilginer ise 'din baskısı' diye tanımlıyor: **Bunlaro>unda Peder Vlr- gjn'in vaazını diniemişler. kulaklannda bir şeyler kalmış: İsa dönecek. tsrafil der ki İnsanlar olmayan bir şeyi bek- lemeye başladığı zaman gözlenne per- de iner. bir şey göremezler. Ve içlerin- de kuşku olduğu zaman umut yerine korku yeşerir". Dinde de umut yerine korkunun egemenliğini anlatmaya ça- lışıyor. Peder Vırgin ve haç öğesi umut- tan çok korku." Ahmet Uğurlu. 'gişe kaygısı olma- yan, saıtat yönü agır basan' bir oyun olarak tanımlıyor "Çöplük"ü. Oyun üzennde çalışırken, uç ganbanın çöp- lük yaşami ile çöplüğün kendi gerçeği arasındaki çatışmayı temel aldıklannı söylüyor: "Ama bu çabşma üç cümley- le özetlenecek yavan bir çatışma değiL Bu çöplükten yola çıkarak Türkiye'de kokuşmuşluğu >erebilir miyiz? tnsan- lann ahlaksal sorunlannın son derece derin olduğunu, insanlann ilişkiierinin pisüğini verebilir mryiz?*'' Uğurlu'nun canlandırdığı Haço, ka- derci, pasif bir adam. Bütün ömrünü orada tüketmek isteyen, kabuğunu kır- mayı düşünmeyen bir tip. Aymelek'in tek varlığı ağabcyi Aymelek de kendı halınde, sessiz. bastınlmış bir kjz. Dünyadakı tek var- lığı "Deseler ki bana, bir canuı var ona ver, veririm" dediğı ağabeyi Haço. Zu- hal Gencer, kızın dünyayı ağabeyinin gözlerinden gördüğünü dile getiriyor: "Annesi, babası. kardeşi. her şeyi abisi. Hep evde, hiç çıkmrvor. Bir de tek gör- düğü erkek ağabeyinden başka, İsrafil var, amcaoğlu. O tabii bu kız için bir he- yecan evin içinde." Ancak Aymelek'e 'zarar veren' de yine İsrafil oluyor: farkında olmadan hamile kalıyor. ağabeysine de söyleye- miyor, korkuyor. Ote yandan Israfıl'le Haço, günden güne saranp solan Aymelek'i kanrnda yılan var diye ayaklanndan bir yere asıp, yılanın çıkmasmı sağlamaya ça- lışıyorlar. Dakikalarca başaşağı durdu- ğu bu sahnede Gencer soğuk terler dö- küyor "Kan beynimeçıkıyorvebacak- lartm arrık bir süresonra vücudumu ta- şımamaya başüyor. Gerçekten büyük bir acı hissediyorum ve bir taraftan oy- namam lazım, sahne heyecaıu var. Çok zor ama yapmak zorundayım." Yaşamuı hıncını çıkanyor Oyunda kötü olan her şeyi temsil eden İsrafil'in de aslında diğerleri gibi zavallı bir insan olduğu görüşünde Ha- luk Bilginer: "Bu kötülük tsrafil'in kendinden gelen bir kötülük değü, uyum sağlamaya çalıştığı düzenin ko- şullanndan ötürü böyle bir adam. Da- ha önce adam öldürmüş, şimdi de öJdü- riiyor. çok soğukkanlı bir şekilde kafa- laruu kesip kuyuya atıyor. Korkmadı- gını söylüyor ama aslında çok korkak. Çocukken başından bir olay geçmiş, onun etkisi altında. yaşamuı hıncını çj- karryor her şeyden ve herkesten." Tiyatro Stüdyosu'nun cesur ve atı- lımcı bir tiyatro olduğunu söyleyen Bil- giner, Türkiye'de daha önce şu ya da bu nedenle yapılmamış oyunlan oynadık- lannı vurguluyor. Onceki oyunlan "Derin Bir Soluk Al" gibi. "Çöp- lük"ün de insanı rahatsız eden. irkilten bir yanı var. Bilginer, sanatçınm ken- dini yaşadığı toplumdan soyutlayama- yacağını, bunun da doğal olarak yapı- lan işlere yansıdığını belirtiyor. İdeyici, tiyatro bekliyor tnsanlan güldürüp eğlendirme gibi bir iddiası olmayan, dahası zaman za- man sinirlerini geren "Çöplük", acaba izleyiciden nasıl tepki alacak? Tiyatro- nun her türünün yapılması gerektiğini savunan yönetmen Işıl Kasapoglu. "Türk tiyatro izleyicisi komedi ister" gibi bir görüşü son derece yanlış bulu- yor: "Bizim tiyatro izleyiciıniz tiyatro bekliyor. Bazı insanlar karar veriyor- lar, bizim tiyatro izleyicimiz komedi bekliyor diyor, komedi yapdn or. Politik oyunİar bekliyor diyor, politik oyunlar yapdıyor. Ve bizim tiyatro seyircimize kimse bir şey sormuwr. Oysa tiyatro hangi türii olursa olsun ryi bir tiyatro ol- duğu sürece seyirciyle buiuşur, sevilir, alır başını gkter." Mehmet Uluşpy'un Özgürlük Tiyatrosu Aimee Cesaire'in iki yapıtını uyarladı: Equateur Funambule Aırıka rıtınılerıyle somurgecılık...Kültür Servisi - Tiyatro çalış malannı Fransa'da sürdüren Mehmet Uhısoy, Aimee Cesaire'in "Equ- ateur Funambule"( tp Cambazı denklemi) adlı oyu- nunu Pans'te Theatre de Liberte'de sahneliyor. Ce- saire'in "SömürgecilikÜzerineSöyleşiler" ve "Dog- duğum Ülke>e Bir Döniişün Notian" adlı kıtapla- nndan yola çıkarak Mehmet l lusoy ve Romain Pi- ana'nın sahneye uyarladığı oyunda; Syrviane Ene- leda. Magalie Montoya, FatoşSezerl lusov. Laurent Gauthier ve Mkhel Moreau rol ahyor. Mehmet Ulusoy, bugünlerde "Equateur Funam- bule" ile bir dünya turnesıne hazırlanıyor. Aimee Cesaıre'ın 8O.yaşını kutlamaetkınliklen kapsamın- da yazarın yapıtlanndan uyarlanan filmler gösteri- lecek, oyunlar sahnelenecek. Özgürlük Tiyatrosu, Güney Âfrika''da Nelson Mandela ve Aimee Cesa- ire katılımıyla başlayacak genış çaplı etkinliklerde "Equateur Funambule"adlı oyunu sahneleyecek daha sonra Vıetnam ve Amenka'yı da içeren dün- ya turnesinı sürdürücek. Fransız basınında çıkan yazı larda oyun; La Croix'da, "Adryla hınzırca,mu- zip, harika bir kara şenliği çağnsfırân Mehmet l'lu- so\ ve Aime Cesaire'ı bir araya getiren önemlL güç- lüvefantastik", L'Evenementdu Jeudıde "Mehmet Llusoy'un yarabcı hayal gücü, oyunu ışıklar saçı- yor...Düşünme>e se\keden. zeki ve özgün bir mizan- senin iirünü" olarak nıtelendırilıyor. UHumani- te'deki yazıda ise tutarlı ve büyük seyirlik olduğu- na dikkat çekilerek, "Plastik veestetikdegerJerin ör- tüştüğü kollektif bir oyunve umut belirtisi olarak al- gılanacak bir gösterfolarak yorumianıyor. Polı- tis'dekı yazıda görmeye değer bir oyun olduğu vur- gulanarak. Mehmet Ulusoy'un "dingjnBği.durgun- hığu allak bullak eden sanatını bu kez direkt olarak Aime Cesaire"ın hizmetine koştuğu"belirtılıyor. Politik kışıliğıyle de dönemınin etkilı sanatçılan arasına gıren Cesaire, '"Discours Sur Le Coloni- alısme- Sömürgecilık Üzerine Söyleşiler" de etki- li bir göriiş ortaya koyuyor. Ona göre sömürgecilık, bir ırkın diğenne üstünlüğünü kabul eden ve faşiz- mı kullanan bir uygulama. Cesaire'in "Doğduğum Ülkeye Bir Dönüşün Notlan" adlı yapıtı zenci kay- naklanna dönüş sayıhnasi açısmdan da oldukça il- ginç bir metin saynlıyor. Oyunun dramaturgu Roma- in Piana. aldığı notlarda Theatre de Liberte'nin bu konuyu acil olarak ele alma sorumluğu duyduğunu belirtiyor. Mehmet Ulusoy bu projede. "Sömürge- cilik Üzerine Söyleşiler" adlı metnı eksen aJarak Cesaire'in diğer yapıtlanyla birlikte lirizm, politi- ka ve şıın gündeme getinyor ve bu sorunun üzeri- ne gidiyor. Oyunda Cesaire'in sözlen. humoru, gü- cü ve fantezisi, kınlganhk ve sadelıkle birleştirilı- yor. "Equateur Funambule"un müziğı de bu ama- ca hizmet ediyor. Afhka rirmlenyle evrensel ritm- lerin kanştıgı müzik, biryayılmayı. bırleşmeyi çağ- nştırmayı amaçhyor. Bir 'dil biiyücüsü' olarak da tanınan Fransız sairi ve siyaset adamı Aimee Cesa- ire, şiirleriyle olduğu kadar tarih ve politika üzeri- ne yazdığı denemelerle de tanınıyor. Mustafa Irgat'ın6 giz'li resîmleri SEVtNOKYAY Mustafa Irgat™ '70 Kuşağı'nm "aykm" şain. Saklamaya ne hacet. yalnızca aykın şairi değıl. aykın gözüyle bakılmış kişısı aynı za- manda. Yazılmış yazılmamış sözle- riyle, dizeleriyle savaşan, sataşan ve elbette sev ışen Irgat. "Giz"! giz- lenmek için değil göstermek, altını çizmek, sorgulamak için kullanan bıri. Şıinnde hep böyleydi, resminde de böyle. Gene de şiiriyle resmi ara- smda, hayata karşı tavn açısından hayli büyük bir fark var. En azın- dan, şu dönemde sergilediği resim- lenyle şıirieri arasında. Şiirlen, kendini arzusu hılafına anlayama- dığı ve tas\ip de etmediği bir dün- yada, çoğu onu kıran insanlar ara- sında bulrnuş Irgat'ın savaş silahı- dır. Aslında toprağm altına göm- rneye pek de yanaşmadığı baltası- dır. Resîmleri ise aynı hayata karşı daha sakın. daha celebice bir ka- bullenme sergilıyor artık. Dipten dıbe bır hoşnutsuzluk sezilse de hâ- kim olan tavır, daha çok bir mazur görme tavn. Inkâr etme. aşağılama. İcınp dökme. mahvetme değil. Bu ev\ eleski böyle mıydi, yoksa hastalığı sonrasında mı ortaya çık- tı, bilmiyorum. "Ba|kaian"na kar- şı gardını sağlam tutmayı tercih eden Mustafa. bazı şeylerı yalnız- ca belirli kişılerle paylaştı çünkü. yıllar boyu. Kısa süre öncesine ka- dar, resmı de bu seçılmiş kışılere özgü şeylerden binydı. Yıllardır tam anlamıyla gizlı gizlı olmasa da, kendi kendine, kendi köşesınde yaptığı resimler. Onlan kendine aıt şeyler saydı. Zaten "kuşkuyla ba- kan" bir ınsandı. Kendine bile kuş- kuyla bakıyordu. Hatta belkı en çok kendine karşı kuşku duyuyordu. Kendi ressam yanını da bır türlü tam sındiremedı, kendi içinde şöy- le yerli yerine oturtamadı. Şaır ya- nının gölgesinde tuttu onu, başka- lanndan ırak. Ressam yanı ortaya resmen ilk kez önceki yıl çıktı. Mustafa Irgat ilk kişisel sergisin 30 Ekim 1993 'te CRR Konser Salonu gınşinde açrı. Kâğıt üzenne kanşık teknikle ger- çekleştınlmiş 80 parça resim. Me- seleyı kendi içinde nihayetçözdük- ten sonra da, sergilerinin aıkasını getırdi. 25 Kasım 1994'te de. bu kez Beyoğlu Casa Pera Art'ta, re- simleriyle yakın çevresi dışındaki insanlann karşısına çıktı. tlk sergi- sınden kalma resimler, yeni resim- ler. sonra yaşamdan alınmış küçük notlar. Kaydı düşülmemış duygu- lar. heyecanlar. küçük ızler. Tarif etmek suretiyle bir bütüne uiaştır- mayı başardığı küçük notlar. Sade- ce ve tamamen kendısı için yaptığı küçücük krokıler ve hatta defterin- deki önemli notlar da dahıl. Kendi sımge ve betimlemelennin dışa temkinle açılımı. Izın verdiği ölçü- de. Yapı Kredı Beyoğlu Sanat Gale- risı'ndeki ise onun üçüncü sergısı. Resimlennin üçüncü kez ondan ay- rılıp tek başlanna yabancılar karşı- sında sıralanışı. Artık biraz alıştı mı. nedır? "Satma" denen olay hâ- lâ içıne sınmese, biraz yabancı gel- sede. Irgat, resimlennde hem değişik, hem farklı malzemeler kullanıyor: Çini mürekkebi, yağlıboya, guvaj, karakalem, tükenmezkalem, daktı- lo şeridi. O anda aklına ne eserse. belki de elinın altında ne varsa, hat- ta belki imkânlar neye işaret edı- yorsa. Ama malzemesi ona yaban- cı değil. Kullandığı teknıklerin de yardımıyla, malzemeyle bütünleşı- yor. Çarpıcı bir atmosfer yaratıyor Renk duygusu da çarpıcı. Zıt renk- leri bir arada ustalıkla kullanabili- yor çünkü. Çalışmalan, çızgi ağır- lıklı denebilir. Aykın, farldı bıçim- len olsa da; malzeme, renkler ve ton değerleri ile onlardan bır bütün oluşturmayı başanyor. Ressam Irgat. şair Irgat'a karşı mücadelesmi kazandı. kendini ka- nıtladı. tçınekapanmaeğılımı olan Mustafa Irgat ise ressam yanıyla da, bütün o "açüma" üst metnınin altında kendini ızliyor. Belkı gene biraz kuşkucu ama, samımı, sakın. hatta ve nispeten sessiz. Mustafa Irgat, resimleriyle şiirının ilan-ı harbine ateşkes resti çekmiş. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Sıradışı Bir Mal Beyanı Geçtiğimiz günlerde, görevimden ötürü "mal beyanın- da" bulunmak durumunda kaldım... Daha doğrusu, bulunamadım. Ve kendini bildi bileli hep çeviri yapmak, yazı yazmak, öğrenci yetiştirmekgibi, en azından bilinen anlamda "ma/". üretmeyen işlere saplanıp kalmış biri olarak, istememe- karşın mal beyanında bulunamamam ile kültür arasında -elbet kendimce!- bir ilişki kurduğumdan, aynca bu son= olay nedeniyle, neyin mal sayıldığı, neyin sayılmadığı, "çu/-. suzluğun" ne olduğu ya da olmadığı konusunda bir kez! daha kafam kanştığından, kültür sayfasındaki köşeme içi-' mi dökmek istedim. ' Evet, dediğim gibi, mal beyanında bulunamadım, çün-1 kü mal beyanında bulunmam için verilen belgede "mal"] diye sayılanların hiçbiri, bendeki "mallara"uymuyordu: Başta "taşınmazlar'' bölümü yer almıştı; orayı geçmem ko- lay oldu. Taşınmazlar hukukunun tanımlarına uyan bir ta- şınmazım hiçbir zaman olmadığından, buna karşılık, ör- negin son on yılda üç kez kira evi değiştirmek yüzünden,( sahip olduğum her şey iyice "taşınır" hale geldiğinden, ba-ı na ancak "taşınıriar" sütununun uygun düşeceğini dü-'. şündüm... Gelgelelim o sütuna geçtiğimde karşılaştığım, yeni birı düş kınklığı oldu. Çünkü orada sayılan taşınırtarla da ör-, tüşebilen bir taşınırım yoktu. örneğin "hisse senetleri...", denmişti. Yaşamımda borç senetleriyle hep çok yakın iliş-l kiler kurmama karşılık, herhangi bir hısse senedine elimi. bile değdirmemiştim. "Mücevherler ve altın ya da gümüş! takımlar gibi kıymeili eşya..." denmişti; evimizde rahmet-: li babaannemden, yine merhum pederimin nca minnet< kopardığı dört adet -dolayısıyla hiçbir "takım" kavramının çatısı altına sığınamayacak- gümüş tatlı kaşığından baş-. ka gümüş yoktu. "Banka hesaplanndaki paralar..." den-: mişti; o sütunu da, elli üç yıllık bir yaşamın ardından kimi- lerine gülünç gözükmeyi tüm "anti-konformizmime" kar-• şın göze alamadığımdan, boş bırakmayı yeğledim... Bildirim formunda sayılanlar arasında beyaz eşya var, mıydı, şimdi anımsamıyorum. Olsaydı da bir şey değişme-', yecekti. Siyah televizyonumla gri renkli bilgisayanmı be- İ yaz eşya sütununa yazmak, devleti aldatmak anlamına ge-^ lebilirdi. "Peki ama, benim hiç mi bir şeyim yok?" diye düşün- düm. Biraz atmayı aklımdan geçirmedim dersem, yalan olur. Gelgelelim olan mallan beyan etmemek gibi. belki ol- mayan mallan beyan etmek de suçtur, diye düşündüm ve yalanı kafamdan attım. Bildirim formunu satır satır, harf harf okumama karşın, kendime ve değerli saydıklanma santim yer bulamadım. Yaşamım boyunca çevirdiğim ve sanınm sayılan kırka yak-; laşan kitaplar. kaleme aldığım ve sayısını çoktan unuttu-! ğum onca yazı, gerek yönettiğim, gerekse katkıda bulun- • duğum onca dergi, evimin hemen bütün duvarlarını dol-. duran kitaplığım, yetiştirdiğirn ve yetiştirmeye çalıştığım' onca öğrenci -hayır, bunların hiçbirine, ama hiçbirine yer' yoktu. Bütün bunlan herhangi bir "resmi" bildirim formuh-, da "variığım" diye gösterebilmem söz konusu değildi. , öte yandan, kendimi hep kitaplarla ilgili çalışmalara,, hep kültüre, hep öğrencilere adamak uğruna kendimce. ödediğim ve yine kendimce, kimi zaman çok ağır gelmiş, ama belki de birtür mazoşizmin etkisiyle, ağıriaştığı ölçü-' de benim için mutluluk ve doyum kaynağı olmuş onca be- deli de ne borç ne de alacak hanelerine yazabilirdim. •' Bomboş bıraktığım mal bildirim formunun altına yalnız-'' ca tarih koyup imzamı attım. . Ve hayatımda ilk kez o an, ama gerçekten ilk kez o an, '> geride kalan elli üç yıl boyunca, çektiğım tüm sıkıntılara' ve yoksulluklara, sırtıma binmiş onca ezikliğe karşın, as-1 lında ne kadar varlıklı yaşamış olduğumun bilincine var-' dım... t Uluslararası Ankara MüzK FestivaT, Demrerıı himayesinde gerçekteşecek • ANKARA (AA) - Uluslararası Ankara Müzik Festivali'nin on ikincisinin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in ^ himayesinde gerçekleştirileceği bildirildi. Başbakanlık'tan , yapılan açıklamada sanatın. insanın, dolayısıyla toplumun geîişmesine yardımcı olmasınm yanında, topyekûn t kalkınmanın kültür ve sanat yönü bakımından uluslararası > boyuta sahip sanat festivallerinin ülkeler arası yakınlaşmaya • katkı sağladığı kaydedildi. Ankara'da 1986 yılından bu yana: her yıl düzenlenen festival bu yıl 4 nisan-5 mayıs tarihleri " arasında gerçekleştirilecek. • bıgOiz yapımcı Jack Clayton öldü H LONDRA (AA) - Ingiliz sinemasının unutulmaz *• ısimlerinden Jack Clayton'ın hafta sonunda Londra'nın ; batısındaki Slough Hastanesi'nde öldüğü bildirildi. ^ Clayton'ın yakın dostlanndan Michael \Vinner. yaptığı açıklamada. "Muhteşem Gatsby" filminin yapımcısmın, uzun süredir kalp ve tansiyon sorunlanyla uğraştığını ' belirtti. VVinner, "Ingiltere, dahilerinden birini kaybetti" dedi. Clayton'ın 1958 tarihli "Les Chemins de la haute ' ville" fîlmi iki Oscar almıştı. Filmde, ıngiltere'nin ; kuzeyindeki sanayi toplumunun bir portresi ve cinsellik yapmacıksız bir biçimde anlatılmıştı. 1921 yılında ^ Brighton'da doğan Clayton, 15 yaşında sinema kariyerine başladı. 1936 yılında Kraliyet Hava Yollan'nda askerliğini » yapan Clayton, burada da hava kuvvetleri film arşivleri bölümünde çalıştı. Savaştan sonra sinema kariyeri giderek , büyüyen Clayton, 1995 yılında "The Bespoke Overcoat" , adlı kısa metrajh fîlmi ile iki Oscar ödülü aldı. 1970 ) yılmdaki "Muhteşem Gatsby" ile kariyerinin doruğuna * ulaşan Clayton, son olarak 1987 yılında başrollerini Maggie Smith ile Bob Hopkins'in oynadığı "The Lonely Passion of^ Judith Hearne" filmini yapmıştı. t Can Yayınları'ndan yeni kitaplar * I Kültür Servisi - Can Yayınlan. mart ayı içinde Yaşar Kemal'in "Ağacın Çürüğü" ve "Baldaki Tuz" adlı kitaplannı okurlara sunacak. Borges'in "Borges ve Ben" . adlı denemesi, Nedim Gürsel'in "Balkanlara Dönüş" adlı ', gezi izlenimleri de mart aymda yayımlanacak kitaplar ' arasında yer aliyor. Can Yayınlan. aynca Nobel ödüllü yazarj Kenzaburo Oe'nin "Gözyaşlanmı Sileceğim Gün", Grahamj Swift'in "Sonsuza Kadar", Eduoardo Galeano'nun "Yüzler ve Maskeler", Francosize Giroud ve Bernhard Henry- Levy'nin "Erkekler ve Kadınlar" kitaplannı mart ayı içindef kitapseverlere sunacak. "Demokrasi ve Laiklik" konuiu ; karfkatür yarışması ,; • ANKARA (UBA) - Karikatürcüler Derneği ve THK > taranndan ortaklaşa düzenlenecek "Demokrasi ve Laiklik" / konuiu karikatür yanşmasımn koşullan belli oldu. ı Türkiye'de saldınya uğrayan olgulann başında gelen ) demokrasi ve laiklik konusu karikatürlerle savunulmaya S çalışılacajc. Yanşmaya en fazla beş karikatürle J katılınabilecek. Çtzim tekniği konusunda 1 bir kısıtlama konulmayacak. Karikarürlerin en geç 31 marta dek "THK Genel Başİcanlığı/Atatürk Bulvan/Basın Yayın ; Müdürlüğü/'Opera-Ankara'" adresine postalanmalan ' - gerekiyor. Yanşmanın seçici kurulu Turhan Selçuk, Ali Ulvi' Ersoy, Ismail Gülgeç, Metin Peker, Bülent Okutan ve 1 Mıstık'tan oluşuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle