Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 1995 PERŞEMBE
DIŞ HABERLER
dergisi, Cezayir'de köktendincilerin yönetimi ele geçirmesi olasılığının sonuçlannı değerlendirdi
Cezayir'de şeriat iktklar ohırsa...
Karayaiçm'm
Lüksemburg
temasları
• LÜKSEMBURG (AA) -
Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Murat
Karayalçm,
Lüksemburg'daki
temaslannı tamamladı.
Lüksemburg Başbakanı
Jean-Claude Juncker,
Başbakan Yardımcısı ve
bışişleri Bakanı Jacques
Poos ile ikili görüşmelerde
Kulunan Karayalçın,
Lüksemburglu
pârlamenterlerle de bir araya
g'eldi. Temaslardan sonra
ortak birbasın toplantısı
cfûzenleyen Poos ve
karayalçın, yapıci bir
diyalog sürdürüldüğünü
ifade ettiler. Karayalçın,
Lüksemburg Başbakanı'na
ve Dışişleri Bakanı'na,
"Avrupa'daki Tûrkiye
tartışmalan konusunda Türk
kamuoyunun duyarhlığını
yansıttığını" belirtti ve "Her
ikisi de Lüksemburg'un,
Türkiye'nin ABD ile
gümrük birliğinden yana
olduğunu açıkca ifade
ettiler" dedi.
KKTCde yeni
hukumet
İİLEFKOŞE(AA)-
KKTC'de, Demokrat Parti
;(,t>P), Cumhuriyetçi Türk
Partisi (CTP) koalisyonunun
bozulmasından sonra
başlatılan partiler arası
djyalog sırasında, DP ve
Ulusal Birlik Partisi'nin
(ÜBP) hükümeti kurmaya
talip olduklan açıklandı.
Çumhurbaşkanı Rauf
Öenktaş'm bugün, parti
Uderleri ile ayn ayn
yapacaği görüşme öncesi,
4ün bazı parti liderleri göriiş
alışverişinde bulundular. DP
Genel Başkanı, Başbakan
Hakkı Atun, Toplumcu
Kurtuluş Partisi (TKP)
Genel Başkanı Mustafa
Akıncı ile görüştükten sonra
-yaptığı açıklamada,
''Hükümete talip olmada en
«toğal hak, şu anda en çok
sayıya sahip olduğunu
söyleyebilecek DP'nindir ve
elbette talip olacağız" dedi.
K.lrak'taki
yardım örgütleri
• STRASBOURG (AA)-
Fransa'da yayımlanan
Liberation gazetesinde
çıkan bir haberde, Kuzey
Irak'ta meydana gelen
bombalı saldınya dikkat
içekilerek, uluslararası
insani yardım örgütlerinin
kısa bir süre sonra
bölgeden çekilebileceği ileri
sürüldü. Haberde, bölgede
durumun giderek daha
tehlikeli bir hale
gelmesinden sonra, ilk
olarak beş Fransız insani
.yardım kuruluşunun,
çatışmalann devam etmesi
halinde yardım ekiplerini
çekecekleri yolundaki
açıklamalara dikkat çekildi.
Dış Haberler Servisi - Cezayir'de gele-
cekte büyük bir olasıhkla şeriat devleti ku-
rulacak. Ancak bu şeriat devletinin alacağı
şekil üzerinde çeşitli varsayımlar ortaya atı-
lıyor. Batılı gözlemcüer, tslami Cezayir'in iç
politika konulannda tran'a oranla daha katı
bir tutum izleyeceğine inanıyor, çünkü Ce-
zayirli liderlerin tranlı liderlerin aksine ço-
ğunlugun desteğine sahip olmadığı ve fana-
tik taraftarlannı denetim altında tutacak ku-
rumlardan yoksun olduklan ileri sürülüyor.
tngiliz The Economist dergisinin son sa-
yısında çıkan bir yorum yazısında, lran'da-
ki şeriat yönetimi ile Cezayir'de yönetimi ele
geçirmesi muhtemel aşın dinci liderin tutu-
mu arasında bir karşılaştırma yapılıyor. Va-
tandaşlannın çoğunluğu Şii olan lran, diğer
Müslüman ülkelerden aynlıyor. Iran'da Şii
ulemanın, bir gün dünyaya geri dönüp ban-
şa ve adalete çekidüzen verecek olan Gizü
İmanTın temsilcisı olduğuna inanılıyor. Ay-
nca ulema, Kuran'ı yorumlarken modern dü-
şünce ile dini gelenekleri bağdaştırmaya ba-
kıyor. Dolayısıyla modern devlet anlayışına
ters düşmemeye gayret ediyor.
tran. Batılı anlamda liberal bir ülke sayıl-
masa da anayasası Batıdaki ömeklerinden
esinlenerek hazırlandı. Öte yandan pek çok
Arap ülkesinde bulunmayan kurumlara sa-
hip olan tran'da Meclis'in aldığı kararlar, din
adamlanndan oluşan bir konsey tarafından
incelenerek şeriata uygunluğu denetleniyor.
Bu konsey sonradan 1988'de Ayetullah Hu-
meyni tarafından feshedildi. Humeyni, Mec-
lis'ten çıkan kararlann dini geleneklere ters
düşmesinin. bazı durumlarda kabul edilebi-
lir olduğuna dikkat çekerek devleti, dini ya-
salann üzerinde tuttuğunu gösterdi. Humey-
ni, bu yaklaşımı ile laik bir yönetime giden
yola sıcak baktığını karutlıyordu.
Şu anda hiçbir
Müslüman lideT Hu-
meyni'nin sahip ol-
duğu desteğe ve yet-
kiye sahip degil. Şeri-
atı korumakla yü-
kümlü olan Sünni
ulemanın rolü, gele-
neksel olarak aile içi konularla sınırlandınl-
mıştır. tslami kurallann çağdaş yaşamın ge-
reksinimlerine ters düşmesi durumunda, ule-
ma dışındaki bazı kişiler devreye girerek uz-
laşma sağlamaya çalışıyorlar. Bu kişilerin
önayak olduğu bazı girişimler (Güney As-
ya'da Cemaat-i lslami ve Ortadoğu'da Müs-
lüman Kardeşler) siyasi alanda oldukça et-
kin bir rol oynadılar. Bu hareketlerin içinde
çağdaş düşünce taraftarlannın yanı sıra ge-
leneksel görüşler de temsil ediliyordu.
Bugün tslam alemi bu iki temel görüşün
etkisi altında. Reform yanlılan evrensel bir
bakış açısı ile, diğer dinlere büyük bir hoş-
görüyle yaklaşıyor. Geleneksel bakış açısı-
nı tercih edenler, "cihad" kavramının ardı-
na sığınarak "Kafir Batılılar"a ve aynı ülke
sımrlan içinde yan yana yaşadıklan Hıristi-
yanlara saldınyor. Yaygın bir inanca göre bu
iki zıt görüş arasındaki sının kadınlann sağ-
duyusu çizecek. lslami reform yanlılan ka-
dınlann sosyal ve siyasal yaşamda, erkekle-
rin sahip olduğu
tümhaklardanya-
rarlanmasını ön-
görüyor. Nevarki
köktendincüer
kadının yerinin
evi olduğunda is-
— ^ - ^ — ^ — — rar ediyor. Iran'da
Şah'a karşı düzenlenen yürüyüşlerde göste-
ricilerin arasında bol miktarda çarşaflı kadın
yer alırken Cezayir'deki gösterilerde tek bir
kadın görülmüyor. Cezayir'deki aşın dinci-
ler kadına karşı takındıklan katı turumlany-
la Suudi modeline öykünüyor.
Afganistan'da kadınlann oy kullanma hak-
kı üzerine başlatılan tartışmalar 1990 yılın-
da banş anlaşmasının çökmesine yol açtı.
Daha yenilikçi grup lran tarafından destek-
lenirken köktendinciler Suudi Arabistan'dan
yardım gördü. Mısır, Pakistan ve diğer Sün-
• îran'daki Şii yönetim ile
Cezayir'deki Sünni yönetim
arasında büyük fark olacağı
öngörülüyor.
ni Müslüman ülkelerde de kadınlara tanman
medeni haklar konusu tartışmalann özünü
oluşturuyor. Köktendinciler sıkı sıkıya şeri-
ata bağh kalmayı savunurken reform yanlı-
lan kadının sosyal alanda çağdaş yaşamın
gerekli kıldığı haklardan yararlanmasını ön-
görüyor.
Fransa'nın ünlü siyaset bilimcısi OHvier
Roy, "Siyasal tslam'ın tflası" adlı kitabın-
da Cezayir'de çağdaşlaşma taraftarlannın yö-
netimde etkin olamamasının köktendincile-
rin güç kazanmasına neden olduğunu ileri
sürüyor. Reform yanlılan modernleşmeyi
kendı kültürel kavramlan çerçevesinde ele
alırken aşın dinciler geleneksel dini kavram-
lara ters düşen her şeye muhalif oluyorlar.
tslami rejimler dış dünya ile ilişkilerde
köklü değışıklikler yapmıyor. Diğer geliş-
mekte olan ülkelerin önündekı seçenekler
onlar için de gecerlı: Karaborsanın cirit atn-
ğı yozlaşmış bir sosyalist rejim veya İMF'nin
kıskacında bir liberal rejim.
Ne var ki köktendincilerin Cezayir'de el-
deedecekleri başan çelişkilı sonuçlar doğu-
rabilir. Şeriat, özel yaşamı kutsallaştınrken
evlerde TV izlenmesine engel olamayacak.
Öte yandan Cezayirli sanatçılar liberal gö-
rüşleri nedeniyle susturulurken militanlar
Amenkan kültürünün boşluklan doldurma-
sına engel olamayacak.
Eski Devlet Başkanı Carlos Salinas'm kardeşi Raul Salinas suikast suçundan tutuklandı
Meksîka'da adalet sınav veriyorMEXICO CITY (Ajanslar) -
Meksika eski Devlet Başkanı Carlos
Salinas'm kardeşi suikast suçundan
tutuklandı. 58 yaşındaki Raul Sali-
nas'ın 28 Mayıs 1994 tanhınde Jose
Francisco Ruiz Massieuın öldürül-
mesıni planlamak ve fınanse etmek-
le suçlandığı bildirildi.
Kurumsal Devrimci Parti (PRI)
Genel Sekrcteri Massieu geçen yıl
eylül ayında bir otelden çıkarken
boynuna sıkılan bir kurşunla öldü-
rülmüştü.
Meksika'daki zengin işadamalan-
nın başında gelen ve iktidardaki PRI
partisinin önemli isimleri üzerinde
etkili bir isim olan Raul Salinas'm
rutuklanması bir yandan Meksi-
ka'daki siyasi krizin daha da derin-
leşmesine yol açarken bir yandan da
Devlet Başkanı ErnestoZedillo'nun
itibannın artmasına neden oldu.
Ülke capında sahip olduğu güç
ilişküeri nedenryle dokunulmaz ola-
rak bilinen Salinas'm tutuklanması
hukuk devletini yeniden işleteceğini
söyleyen Zedillo'nun sözîerinde sa-
mimi olduğunun bir göstergesi ola-
rak görülüyor.
Adalet Bakan Yardımcısı PaMo
Chapa BczanUla. Devlet eski Başka-
nı Carlos Salinas'm kardeşi Raul Sa-
Bnas'ın tutuklanması ile ilgili olarak
yaptığı basın toplantısında "Kimse
yasalann üstündedeğfldir" dedi. Be-
zanılla. devlet eski başkanı Sali-
nas'm kardeşi Raul Salinas'm, ikti-
dardaki Kurumsal Devrimci Par-
ti'nin Genel Sekreteri Francisco Ru-
izMassieu'nun öldürülmesini emret-
mek ve finanse etmek iddiasıyla tu-
tuklandığmı söyledi.
Raul Salinas'm suikastı planladı-
tktidardaki Kurumsal Devrimci Partfnin genel sekreteri Jose Francisco Ruiz Massi-
eu (sağda) 28 Eytül 1994 tarihinde gercekleşririlen bir suikastm ardmdan ağır yarata
olarak hastaneye kaklınldığı sırada yolda hayatııu kaybetmiştL Saldınnın ardından
tam beş av geçtikten sonra eski devlet başkanuun kardeşi Raul Salinas (solda) Massi-
eu'nun öldürümTesiyle iüşkisi olduğu gerekcesi ile tutuklandL
ğına "hiç şûphe ohnadığını^belirten
Adalet Bakan Yardımcısu gözaltın-
daki en az 15 kişiden 7'sinin ifadele-
rinin, suikastı planlamakla suçlanan
eski Kurumsal Devıimci Parti Mil-
letvekili Manuel Munos Rocha ile
Salinas'm sıkı ilişkileri olduğunu
gösterdiğini kaydetti.
Olaydan sonra ortadan kaybolan
Munos'un, Salinas'a birkaç kez te-
lefon ettiği, en son 29 Eylül 1994'de
Salinas'm evlerinden birinde görül-
düğü ileri sürülüyor. Munos'un öldü-
rüldüğü de iddia ediliyor.Adalet Ba-
kan Yardımcısı, suikastçılann eski
genel sekreteri iki kez öldürmeye gi-
riştiklerini, üçüncü girişimlerinde
başanlı olduklannı belirtti.
Kurumsal Devrimci Parti'nin ge-
çen başkanlık seçımlerindeki adayı
Luis Donaldo Colosio da seçimler
öncesi öldürülmüştü.
Genel Sekreterve başkan adayının
parti içinde reformcu kanadın önde
gelen liderleri olduklan için, demok-
ratik reformlara karşı çıkan kanat ta-
rafmdan öldürtüldüğü ileri sürülü-
yor.
Türkiye-AB
COREPER'de
uzlaşma yok
BRÜKSEL(AA)-AB Daımi Temsilci-
ler Konseyi (COREPER) dün yapılan ola-
ğan toplantıda, Yunanistan'ın Türkiye-AB
gümrük birliğı konusundaki çekincelerini
ve bu çekinceleri kaldırmak için ortaya at-
tığı şartlan bir kez daha tartıştı. Toplantı
sonunda, "uzlaşmaya vanlamadığı'' ifade
edildi.
Üye ülkelerin daimi temsilcileri, üzerin-
de tartışılan "förmüT konusundaortak tu-
tum belirleyemediler. COREPER'mcuma
günü bir kez daha olağanüstü toplanması
olasılığı üzerinde duruluyor.
Öte yandan. Türkiye'nin AB ile gümrük
birliğıni gerçekleştirmesi halinde tekstil
alanında önemli kayıplara uğrayacağını sa-
vunan Atina, tekstil sanayiinin zararlannın
karşılanmasını isriyor ve bu alanda belirli
tavizler elde etmenin kapılannı açık bırak-
maya çabalıyor. Atina, "AB Komisyo-
nu'nun tekstil konusunda incelemeterde
bulunarak Yunanistan'ın zarariannın be-
lirtemesi" gıbı taleplerini öne sürüyor.
Brüksel'de gö,zlemciler, COREPER'de
sonuç almanın çok güç olduğuna dikkati
çekerek, pazartesi günü yapılacak olan AB
Konseyi 'nde konulann doğrudan doğruya
bakanlar tarafından ele alınabileceğinibe-
lirtiyorlar.
AB Konseyi pazartesi günü sabahtan
toplanacak. Türkiye-AB Ortaklık Konse-
yi'nin ise aynı gününakşamı.saat 18.00sı-
ralannda yapılması planlanıyor. Gündüz
gerçekleşecek AB Konseyi toplantılannda
Yunan engeli ve diğer üyelerin Atina'ya
yönelik itirazlan aşılamazsa, Ortaklık
Konseyi'nin son anda ertelenmesi söz ko-
nusu olacak.
Öte yandan, cuma gününe kadar Yunan
engelinin ve sorunlann aşılamaması ha-
linde. AB Dönem Başkanı Fransa'nın,
Türkiye-AB Ortaklık Konseyi'ni bir ay er-
telemesi olasılığı da güç kazanıyor.
BEŞİNCİ SAY1 BAYİNİZDE..
ANAYASA
B» i « TBMM
j} fj Anayasa'yı değiştirirlerse tarihe geçecekler
AYIN DOSYASI:
ANAYASA
MEK B u
k€Z TBMM değiştiriyor
TEN Sosyal demokrat düşünce ideolojik darboğazda mı?
Sol'da yeniden yapılanma
VAZ
TÜRK THİNK TANK'LERİ
Röfah başkenti kirletiyor
Egitimde
çagdaşlığın
neresindeyiz?
Konuk
yazar Gümrükbirliğinde yanılgılar
Prof.Dr. EROL MANtSALI
Türkiye'de hükümetler 1980'den, özel-
likle 1983'ten sonra liberal ve dışa açıl-
ma politikalannın izlenmeye başlanma-
sından sonra, Brüksel'in tam üyeliğe sı-
cak bakması gerektiğine inandılar. lşte
yanılgı burada oldu; çünkü artık karşı-
mızda ticari birlikten çok ötede, siyasi, as-
keri, mali ve hukuki alanlarda da bütün-
leşme içine girmeye başlayan bir konfe-
derasyon oluşumu vardı. 1960'lardaki
"Ortak Pazar"ın yerinde yeller esiyor-
du. Ve en önemlisi, Brüksel artık Türki-
ye'ye farklı bir gözle bakıyor ve tam üye
yapmak istemiyordu.
Türkiye'nin yeni yapılanma içindeki
Brüksel ile ilişkilerini geliştirmesi için
önünde iki yol vardı: Birincisi tam üye
olarak bu siyasi ve ekonomik birliğin
içinde yer almak, ikincisi. "serbest tlca-
ret bölgesi anlaşması'" yaparak ilişkileri
geliştirmekti. Birinci yol AB tarafından
kapatılmıştı. O halde ikinci yolu uygula-
mak gerekiyordu. Bunıın için Ankara An-
laşması ve Katma Protokorün koyduğu
sistemin değiştirilerek Brüksel ile yeni
anlaşma yapılması gerekirdi. Çünkü oyu-
nun kuralım AB bozmuş ve Türkiye'yi
tam üye yapmamaya karar vermişti. Tür-
kiye haklı olarak, sistemin "serbest tica-
ret bölgesi anlaşması'' yönünde değiştiril-
mesıni talep edebilirdi. Türkiye gümrük
duvarlannı, belirlenen takvim doğrultu-
sunda indirmeye devam eder, ancak dış
ekonomik ve ticari ilişkilerinde bağımsız
hareket edebilirdi. Aynen AB'nin geçmiş
yıllarda EFTA ile yapmış olduğu anlaş-
manın benzeri bir anlaşmayı yapabilirdi.
Ankara hükümetleri ne yaptılar. Sanki
hiçbir şey olmamış gibi hareket ettiler ve
•'serbest ticaret bölgesi anlaşması" yerine
Türkiye'yi vesayet altına sokan G.B.'nin
eşiğine getirdiler.
1987'de Türkiye'nin tam üyelik başvu-
rusu Brüksel tarafından nazikçe geri çev-
rildikten sonra Ankara'ya öneri getirildi
ve "siz sadece G.B. içinde yer alın, bu si-
zin için lyidir" dendi. Ankara, olmayan bir
G.B.'ye, AB'nin üyesi olmadan girme-
nin ne gibi sonuçlar yaratacağını araştır-
madan, bu öneriyi çok sıcak karşıladı ve
Türk kamuoyuna mesajlar vermeye baş-
ladı. Oysa AB'de yalnızca G.B.'ye gir-
mek gibi bir şey olmazdı, çünkü sistem
buna uygun değildi. 10 katlı AB pirami-
dinde G.B. sadece katlardan biridir ve
AB'nin üst kuruluşlan tarafından yöne-
tilir ve yönlendirilir. Türkiye tam üye ol-
madığı için üst kuruluşlann hiçbirinde
yer almayacak ve G.B. içine yapay bir şe-
kilde dahil edilecekti.
Brüksel, Ankara'run ve Türkiye'deki
ilgililerin pek kavrayamadığı bu yapay
montaj işmi Türkiye'de iyi pazarladı.
Konu ne TBMM'de konuşuldu ne de
aynntılı olarak hükümet içinde tartış,ıldı.
Ankara'da siyasiler, 1987'den itibaren
"Türkiye her ne pahasına olursa olsun
G A'ye girecektir demeye başladüar. Oy-
saTürkiye'den başka böyle bir örnek yok-
ru veoiamazdı da. Türkiye'nin G.B. siste-
mine dahil edikbilmesi için biznn AB üst
kurumlannda yer almamız ve G.B.'nin
yönerimine katılmamız gerekirdi yani
tam üye olmalrydık.
Bu durum ne hukuki ne de siyasi ba-
kımdan anlaşılması imkânsız bir durum-
du. Ancak Ankara'dakileT, konuyu aynn-
tılı olarak tartışmamanın yaratmış oldu-
ğu bilgi eksikliğinden. savunmayabaşla-
dılar. Bu duruma Brüksel'deki teknokrat-
lar bile şaşırmıştı. Siyasiler Türk kamu-
oyuna, G.B.'yi, Türkiye'yi AB'ye birleş-
tiren ve tam üyeliğin bir basamağı olan
bir araç biçiminde "pazarlamaya'' başla-
dılar. Artık herkes Gümrük Bırlikçi ol-
muştu. Bilen bilmeyen herkes G.B.'nin
faziletlerini sayıyordu.
Budurumdünyada, devletlerin tarihin-
de az görülen bir durumdur. Hükümetler
hata yapabilirler. Hükümetin önünde iki
ya da üç seçenek vardır, bunlardan birini
tercih eder ve bu seçenek yanlış olabilir.
Ancak Türkiye'nin önünde G.B. diye se-
çenek yoktu, çünkü böyle bir sistem yok-
tu. Zaten Türkiye'den başka ömeği de bu-
lunmuyor.
Sokakta kafası iyice kanşan halk ucuz-
luk gelecek. insanlarAvrupa'ya gidip ça-
lışabilecek sanıp alkış tuttular. G.B.'den
doğrudan çıkan olan bir iki sektör ise işi
allayıp pullayıp lobiciliğe soyundular.
Karşımızda içine gireceğimiz, G.B. di-
ye ayn bir kurum yoktur, kurum AB'dir,
ona da tam üye olunarak girilir.
Özellikle 1982'den itibaren Türki-
ye'nin sisteme nasıl monte edileceği iki
tarafm diplomat ve bürokratlan tarafin-
dan görüşülmeye başlandı. Diplomatlan-
mıza ve bürokratlanmıza Ankara birmis-
yon vermişti ve Türkiye'yi mutlaka
G.B.'ye sokim denmişti. Onlar da oturup
çalışarak "ne kuş ne deve" örneği. yapay
bir sistem oluşturdular. Bu sistem doğu-
şundan sakat bir sistemdi ve iki ayaktan
bir tanesi (tam üyelik) yoktu. Türkiye tam
üye olmadığı için AB kurumlannda ve
karar organlannda yer almayacak, ancak
o organlann işlettiğı mekanizmavı uygu-
lamakla yükümlü olacaktı. Orneğin,
AB'nin dış ticaret politikasma Türkiye
uymakla yükümlü idi. Oysa o dış politi-
ka "tam üyelerin çıkarlan doğrultusun-
daTıazırlandığı için Türkiye'nin dış tica-
ret politikasma ters düşebilirdi.
Yapay olarak bazı ara kurumlar oluştu-
ruldu. "Türldye-AB Ortak Komiteteri"
adı verilen bu kurumlara, Türkiye'yi il-
gilendiren kararlar ahnırken "haber veri-
lecek" ve "görüşü ahnacakn." Ancak ni-
hai karar, kuşkusuz AB üst organlanna ait
olacaktı ki bu organlarda da Türkiye yer
almıyordu. Eğer Türkiye aleyhine çıkan
bir karan uygulamazsa, AB Türkiye"ye
karşı derhal önlem alabiliyor (AB'nin ha-
zırladığı tngilizce metin. madde 63). Siz
şimdi, Yunanistan'ın tam üye olarak için-
de bulunduğu AB'de hemen her konuda
Türkiye'nin başına gelebilecekleri bir dü-
şünün.
AB bugün politik ve ekonomik bir ku-
rumdur ve her ekonomik uygulamanın
arkasmda biraz politika. her politikanın
arkasında da biraz ekonomi vardır. Eko-
nomi ve politika özellikle dış ilişkilerde
iç içe geçmiştir. Türkiye sanki G.B. an-
laşması ile ticari bir anlama yaptığını san-
makta, ancak AB'nin dış ticaret politika-
sını uygulamak zorunda olduğu için bir-
liğin dış politikasma tek yönlü olarak
bağlanmaktadır. Bunun adı VESAYET
sistemidir. Gelelim ihtilaflı konulara:
Türkiye G.B. sistemi uygulamasmda AB
ile ihtilafa düştüğü zaman hakem mües-
sesesi, AB'nin Yüksek Adalet Divanı'dır.
Divanın vereceği kararlar kesindir ve
Türkiye uygulamakla yükümlüdür. An-
cak divanda tam üyeler bulunmakta. Tür-
kiye bulunmamaktadır. Kısaca, ihtilaflı
konularda AB hem hakim hem de taraf
durumundadır. Bu gerçek hem siyasi hem
de hukuki bakımdan Türkiye'yi vesayet
altına sokan bir durum yaratmaktadır.
G.B. anlaşma metinlerinin devlet sım
gibi saklanmasının nedeni. anlaşmadaki
dengesizlik ve çarpıklıklan Türk kamu-
oyundan gizlemektir.
Yukanda belirtilen örneklerde de gö-
rüldüğü gibi G.B. anlaşmasında Türkiye
aleyhine dengesizlikler bulunmaktadır.
Sistemde iki eşıt taraf yoktur AB hâkim
ve yönlendirici olan tarafhr. Bütün sorun
Türkiye'nin tam üye olarak sistemde yer
almamasından kaynaklanmaktadır.
Türkiye-AB Gümrük Bırliği anlaşma-
sında AB tarafı kanun koyucu, yönlendi-
rici taraf olmaktadır. G.B. mekanizması
değişip yenilendikçe Türkiye yeni değiş-
melere uygun olarak aynen G.B.'yi uygu-
layan tam üyeler gibi yükümlülük altın-
dadır. Türkiye'nin ulusal çıkarlannm ko-
runması için sağlam ve dengeli mekanız-
ma kurulmamıştır. Zaten kurulamazdı da
çünkü G.B. sistemi tam üyelikle birlikte
yürüyen bir sistemdir. Öraeğin Ispanya
yeni bir uygulama getirileceği zaman,
tam üye olarak bunun mücadelesini ya-
pabilir, gerekirse veto hakkını kullanabi-
lir. Tündye'ninise böylebir şansi yoktur.
Diğer taraftan Türkiye'nin iç ve dış eko-
nomik, mali ve ticari ilişkilerinde izleye-
ceği polirikalann G.B. sistemine ve
AB 'nin dış ticaret politikasma uyması ge-
rekir. Bu nokta yann, Türkiye'nin dış
ekonomik ve buna bağlı olarak dış poli-
tik ilişkilerinin AB güdümüne sokulma-
st anlamına gelir.
Sonuç olarak G.B. anlaşması Türki-
ye'yi AB vesayeti altına sokan bir anlaş-
madır ve yann Türkiye ile AB arasında
büyük sorun ve çatışmalann doğmasına
yol açacaktır. Bugün Türkiye'yi Avrupa
Birliği'ne yakmlaştıracağı samlan anlaş-
ma, aksine ortaya çıkacak sorunlar yü-
zünden Türkiye'nin AB'den uzaklaşma-
sma yol açabilecektir. Sağlıklı ve uzun
vadede yaşayabılen anlaşmalar, taraflar
arasındaki çıkarlan dengeli olarak sağla-
yan anlaşmalardır. Türkiye-AB Gümrük
Birliğı anlaşması yapay ve dengesiz bir
sistem üzerine oturtulduğu için Türki-
ye'nin yann çok büyük sorunlarla karşı-
laşmasına yol açacaktır. Bu sorunlar yal-
nız Türkiye'nin degil. AB'nin de başına
büyük dertler açacaktır.