28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 1995 PERŞEMBE DIŞ HABERLER dergisi, Cezayir'de köktendincilerin yönetimi ele geçirmesi olasılığının sonuçlannı değerlendirdi Cezayir'de şeriat iktklar ohırsa... Karayaiçm'm Lüksemburg temasları • LÜKSEMBURG (AA) - Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçm, Lüksemburg'daki temaslannı tamamladı. Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker, Başbakan Yardımcısı ve bışişleri Bakanı Jacques Poos ile ikili görüşmelerde Kulunan Karayalçın, Lüksemburglu pârlamenterlerle de bir araya g'eldi. Temaslardan sonra ortak birbasın toplantısı cfûzenleyen Poos ve karayalçın, yapıci bir diyalog sürdürüldüğünü ifade ettiler. Karayalçın, Lüksemburg Başbakanı'na ve Dışişleri Bakanı'na, "Avrupa'daki Tûrkiye tartışmalan konusunda Türk kamuoyunun duyarhlığını yansıttığını" belirtti ve "Her ikisi de Lüksemburg'un, Türkiye'nin ABD ile gümrük birliğinden yana olduğunu açıkca ifade ettiler" dedi. KKTCde yeni hukumet İİLEFKOŞE(AA)- KKTC'de, Demokrat Parti ;(,t>P), Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) koalisyonunun bozulmasından sonra başlatılan partiler arası djyalog sırasında, DP ve Ulusal Birlik Partisi'nin (ÜBP) hükümeti kurmaya talip olduklan açıklandı. Çumhurbaşkanı Rauf Öenktaş'm bugün, parti Uderleri ile ayn ayn yapacaği görüşme öncesi, 4ün bazı parti liderleri göriiş alışverişinde bulundular. DP Genel Başkanı, Başbakan Hakkı Atun, Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) Genel Başkanı Mustafa Akıncı ile görüştükten sonra -yaptığı açıklamada, ''Hükümete talip olmada en «toğal hak, şu anda en çok sayıya sahip olduğunu söyleyebilecek DP'nindir ve elbette talip olacağız" dedi. K.lrak'taki yardım örgütleri • STRASBOURG (AA)- Fransa'da yayımlanan Liberation gazetesinde çıkan bir haberde, Kuzey Irak'ta meydana gelen bombalı saldınya dikkat içekilerek, uluslararası insani yardım örgütlerinin kısa bir süre sonra bölgeden çekilebileceği ileri sürüldü. Haberde, bölgede durumun giderek daha tehlikeli bir hale gelmesinden sonra, ilk olarak beş Fransız insani .yardım kuruluşunun, çatışmalann devam etmesi halinde yardım ekiplerini çekecekleri yolundaki açıklamalara dikkat çekildi. Dış Haberler Servisi - Cezayir'de gele- cekte büyük bir olasıhkla şeriat devleti ku- rulacak. Ancak bu şeriat devletinin alacağı şekil üzerinde çeşitli varsayımlar ortaya atı- lıyor. Batılı gözlemcüer, tslami Cezayir'in iç politika konulannda tran'a oranla daha katı bir tutum izleyeceğine inanıyor, çünkü Ce- zayirli liderlerin tranlı liderlerin aksine ço- ğunlugun desteğine sahip olmadığı ve fana- tik taraftarlannı denetim altında tutacak ku- rumlardan yoksun olduklan ileri sürülüyor. tngiliz The Economist dergisinin son sa- yısında çıkan bir yorum yazısında, lran'da- ki şeriat yönetimi ile Cezayir'de yönetimi ele geçirmesi muhtemel aşın dinci liderin tutu- mu arasında bir karşılaştırma yapılıyor. Va- tandaşlannın çoğunluğu Şii olan lran, diğer Müslüman ülkelerden aynlıyor. Iran'da Şii ulemanın, bir gün dünyaya geri dönüp ban- şa ve adalete çekidüzen verecek olan Gizü İmanTın temsilcisı olduğuna inanılıyor. Ay- nca ulema, Kuran'ı yorumlarken modern dü- şünce ile dini gelenekleri bağdaştırmaya ba- kıyor. Dolayısıyla modern devlet anlayışına ters düşmemeye gayret ediyor. tran. Batılı anlamda liberal bir ülke sayıl- masa da anayasası Batıdaki ömeklerinden esinlenerek hazırlandı. Öte yandan pek çok Arap ülkesinde bulunmayan kurumlara sa- hip olan tran'da Meclis'in aldığı kararlar, din adamlanndan oluşan bir konsey tarafından incelenerek şeriata uygunluğu denetleniyor. Bu konsey sonradan 1988'de Ayetullah Hu- meyni tarafından feshedildi. Humeyni, Mec- lis'ten çıkan kararlann dini geleneklere ters düşmesinin. bazı durumlarda kabul edilebi- lir olduğuna dikkat çekerek devleti, dini ya- salann üzerinde tuttuğunu gösterdi. Humey- ni, bu yaklaşımı ile laik bir yönetime giden yola sıcak baktığını karutlıyordu. Şu anda hiçbir Müslüman lideT Hu- meyni'nin sahip ol- duğu desteğe ve yet- kiye sahip degil. Şeri- atı korumakla yü- kümlü olan Sünni ulemanın rolü, gele- neksel olarak aile içi konularla sınırlandınl- mıştır. tslami kurallann çağdaş yaşamın ge- reksinimlerine ters düşmesi durumunda, ule- ma dışındaki bazı kişiler devreye girerek uz- laşma sağlamaya çalışıyorlar. Bu kişilerin önayak olduğu bazı girişimler (Güney As- ya'da Cemaat-i lslami ve Ortadoğu'da Müs- lüman Kardeşler) siyasi alanda oldukça et- kin bir rol oynadılar. Bu hareketlerin içinde çağdaş düşünce taraftarlannın yanı sıra ge- leneksel görüşler de temsil ediliyordu. Bugün tslam alemi bu iki temel görüşün etkisi altında. Reform yanlılan evrensel bir bakış açısı ile, diğer dinlere büyük bir hoş- görüyle yaklaşıyor. Geleneksel bakış açısı- nı tercih edenler, "cihad" kavramının ardı- na sığınarak "Kafir Batılılar"a ve aynı ülke sımrlan içinde yan yana yaşadıklan Hıristi- yanlara saldınyor. Yaygın bir inanca göre bu iki zıt görüş arasındaki sının kadınlann sağ- duyusu çizecek. lslami reform yanlılan ka- dınlann sosyal ve siyasal yaşamda, erkekle- rin sahip olduğu tümhaklardanya- rarlanmasını ön- görüyor. Nevarki köktendincüer kadının yerinin evi olduğunda is- — ^ - ^ — ^ — — rar ediyor. Iran'da Şah'a karşı düzenlenen yürüyüşlerde göste- ricilerin arasında bol miktarda çarşaflı kadın yer alırken Cezayir'deki gösterilerde tek bir kadın görülmüyor. Cezayir'deki aşın dinci- ler kadına karşı takındıklan katı turumlany- la Suudi modeline öykünüyor. Afganistan'da kadınlann oy kullanma hak- kı üzerine başlatılan tartışmalar 1990 yılın- da banş anlaşmasının çökmesine yol açtı. Daha yenilikçi grup lran tarafından destek- lenirken köktendinciler Suudi Arabistan'dan yardım gördü. Mısır, Pakistan ve diğer Sün- • îran'daki Şii yönetim ile Cezayir'deki Sünni yönetim arasında büyük fark olacağı öngörülüyor. ni Müslüman ülkelerde de kadınlara tanman medeni haklar konusu tartışmalann özünü oluşturuyor. Köktendinciler sıkı sıkıya şeri- ata bağh kalmayı savunurken reform yanlı- lan kadının sosyal alanda çağdaş yaşamın gerekli kıldığı haklardan yararlanmasını ön- görüyor. Fransa'nın ünlü siyaset bilimcısi OHvier Roy, "Siyasal tslam'ın tflası" adlı kitabın- da Cezayir'de çağdaşlaşma taraftarlannın yö- netimde etkin olamamasının köktendincile- rin güç kazanmasına neden olduğunu ileri sürüyor. Reform yanlılan modernleşmeyi kendı kültürel kavramlan çerçevesinde ele alırken aşın dinciler geleneksel dini kavram- lara ters düşen her şeye muhalif oluyorlar. tslami rejimler dış dünya ile ilişkilerde köklü değışıklikler yapmıyor. Diğer geliş- mekte olan ülkelerin önündekı seçenekler onlar için de gecerlı: Karaborsanın cirit atn- ğı yozlaşmış bir sosyalist rejim veya İMF'nin kıskacında bir liberal rejim. Ne var ki köktendincilerin Cezayir'de el- deedecekleri başan çelişkilı sonuçlar doğu- rabilir. Şeriat, özel yaşamı kutsallaştınrken evlerde TV izlenmesine engel olamayacak. Öte yandan Cezayirli sanatçılar liberal gö- rüşleri nedeniyle susturulurken militanlar Amenkan kültürünün boşluklan doldurma- sına engel olamayacak. Eski Devlet Başkanı Carlos Salinas'm kardeşi Raul Salinas suikast suçundan tutuklandı Meksîka'da adalet sınav veriyorMEXICO CITY (Ajanslar) - Meksika eski Devlet Başkanı Carlos Salinas'm kardeşi suikast suçundan tutuklandı. 58 yaşındaki Raul Sali- nas'ın 28 Mayıs 1994 tanhınde Jose Francisco Ruiz Massieuın öldürül- mesıni planlamak ve fınanse etmek- le suçlandığı bildirildi. Kurumsal Devrimci Parti (PRI) Genel Sekrcteri Massieu geçen yıl eylül ayında bir otelden çıkarken boynuna sıkılan bir kurşunla öldü- rülmüştü. Meksika'daki zengin işadamalan- nın başında gelen ve iktidardaki PRI partisinin önemli isimleri üzerinde etkili bir isim olan Raul Salinas'm rutuklanması bir yandan Meksi- ka'daki siyasi krizin daha da derin- leşmesine yol açarken bir yandan da Devlet Başkanı ErnestoZedillo'nun itibannın artmasına neden oldu. Ülke capında sahip olduğu güç ilişküeri nedenryle dokunulmaz ola- rak bilinen Salinas'm tutuklanması hukuk devletini yeniden işleteceğini söyleyen Zedillo'nun sözîerinde sa- mimi olduğunun bir göstergesi ola- rak görülüyor. Adalet Bakan Yardımcısı PaMo Chapa BczanUla. Devlet eski Başka- nı Carlos Salinas'm kardeşi Raul Sa- Bnas'ın tutuklanması ile ilgili olarak yaptığı basın toplantısında "Kimse yasalann üstündedeğfldir" dedi. Be- zanılla. devlet eski başkanı Sali- nas'm kardeşi Raul Salinas'm, ikti- dardaki Kurumsal Devrimci Par- ti'nin Genel Sekreteri Francisco Ru- izMassieu'nun öldürülmesini emret- mek ve finanse etmek iddiasıyla tu- tuklandığmı söyledi. Raul Salinas'm suikastı planladı- tktidardaki Kurumsal Devrimci Partfnin genel sekreteri Jose Francisco Ruiz Massi- eu (sağda) 28 Eytül 1994 tarihinde gercekleşririlen bir suikastm ardmdan ağır yarata olarak hastaneye kaklınldığı sırada yolda hayatııu kaybetmiştL Saldınnın ardından tam beş av geçtikten sonra eski devlet başkanuun kardeşi Raul Salinas (solda) Massi- eu'nun öldürümTesiyle iüşkisi olduğu gerekcesi ile tutuklandL ğına "hiç şûphe ohnadığını^belirten Adalet Bakan Yardımcısu gözaltın- daki en az 15 kişiden 7'sinin ifadele- rinin, suikastı planlamakla suçlanan eski Kurumsal Devıimci Parti Mil- letvekili Manuel Munos Rocha ile Salinas'm sıkı ilişkileri olduğunu gösterdiğini kaydetti. Olaydan sonra ortadan kaybolan Munos'un, Salinas'a birkaç kez te- lefon ettiği, en son 29 Eylül 1994'de Salinas'm evlerinden birinde görül- düğü ileri sürülüyor. Munos'un öldü- rüldüğü de iddia ediliyor.Adalet Ba- kan Yardımcısı, suikastçılann eski genel sekreteri iki kez öldürmeye gi- riştiklerini, üçüncü girişimlerinde başanlı olduklannı belirtti. Kurumsal Devrimci Parti'nin ge- çen başkanlık seçımlerindeki adayı Luis Donaldo Colosio da seçimler öncesi öldürülmüştü. Genel Sekreterve başkan adayının parti içinde reformcu kanadın önde gelen liderleri olduklan için, demok- ratik reformlara karşı çıkan kanat ta- rafmdan öldürtüldüğü ileri sürülü- yor. Türkiye-AB COREPER'de uzlaşma yok BRÜKSEL(AA)-AB Daımi Temsilci- ler Konseyi (COREPER) dün yapılan ola- ğan toplantıda, Yunanistan'ın Türkiye-AB gümrük birliğı konusundaki çekincelerini ve bu çekinceleri kaldırmak için ortaya at- tığı şartlan bir kez daha tartıştı. Toplantı sonunda, "uzlaşmaya vanlamadığı'' ifade edildi. Üye ülkelerin daimi temsilcileri, üzerin- de tartışılan "förmüT konusundaortak tu- tum belirleyemediler. COREPER'mcuma günü bir kez daha olağanüstü toplanması olasılığı üzerinde duruluyor. Öte yandan. Türkiye'nin AB ile gümrük birliğıni gerçekleştirmesi halinde tekstil alanında önemli kayıplara uğrayacağını sa- vunan Atina, tekstil sanayiinin zararlannın karşılanmasını isriyor ve bu alanda belirli tavizler elde etmenin kapılannı açık bırak- maya çabalıyor. Atina, "AB Komisyo- nu'nun tekstil konusunda incelemeterde bulunarak Yunanistan'ın zarariannın be- lirtemesi" gıbı taleplerini öne sürüyor. Brüksel'de gö,zlemciler, COREPER'de sonuç almanın çok güç olduğuna dikkati çekerek, pazartesi günü yapılacak olan AB Konseyi 'nde konulann doğrudan doğruya bakanlar tarafından ele alınabileceğinibe- lirtiyorlar. AB Konseyi pazartesi günü sabahtan toplanacak. Türkiye-AB Ortaklık Konse- yi'nin ise aynı gününakşamı.saat 18.00sı- ralannda yapılması planlanıyor. Gündüz gerçekleşecek AB Konseyi toplantılannda Yunan engeli ve diğer üyelerin Atina'ya yönelik itirazlan aşılamazsa, Ortaklık Konseyi'nin son anda ertelenmesi söz ko- nusu olacak. Öte yandan, cuma gününe kadar Yunan engelinin ve sorunlann aşılamaması ha- linde. AB Dönem Başkanı Fransa'nın, Türkiye-AB Ortaklık Konseyi'ni bir ay er- telemesi olasılığı da güç kazanıyor. BEŞİNCİ SAY1 BAYİNİZDE.. ANAYASA B» i « TBMM j} fj Anayasa'yı değiştirirlerse tarihe geçecekler AYIN DOSYASI: ANAYASA MEK B u k€Z TBMM değiştiriyor TEN Sosyal demokrat düşünce ideolojik darboğazda mı? Sol'da yeniden yapılanma VAZ TÜRK THİNK TANK'LERİ Röfah başkenti kirletiyor Egitimde çagdaşlığın neresindeyiz? Konuk yazar Gümrükbirliğinde yanılgılar Prof.Dr. EROL MANtSALI Türkiye'de hükümetler 1980'den, özel- likle 1983'ten sonra liberal ve dışa açıl- ma politikalannın izlenmeye başlanma- sından sonra, Brüksel'in tam üyeliğe sı- cak bakması gerektiğine inandılar. lşte yanılgı burada oldu; çünkü artık karşı- mızda ticari birlikten çok ötede, siyasi, as- keri, mali ve hukuki alanlarda da bütün- leşme içine girmeye başlayan bir konfe- derasyon oluşumu vardı. 1960'lardaki "Ortak Pazar"ın yerinde yeller esiyor- du. Ve en önemlisi, Brüksel artık Türki- ye'ye farklı bir gözle bakıyor ve tam üye yapmak istemiyordu. Türkiye'nin yeni yapılanma içindeki Brüksel ile ilişkilerini geliştirmesi için önünde iki yol vardı: Birincisi tam üye olarak bu siyasi ve ekonomik birliğin içinde yer almak, ikincisi. "serbest tlca- ret bölgesi anlaşması'" yaparak ilişkileri geliştirmekti. Birinci yol AB tarafından kapatılmıştı. O halde ikinci yolu uygula- mak gerekiyordu. Bunıın için Ankara An- laşması ve Katma Protokorün koyduğu sistemin değiştirilerek Brüksel ile yeni anlaşma yapılması gerekirdi. Çünkü oyu- nun kuralım AB bozmuş ve Türkiye'yi tam üye yapmamaya karar vermişti. Tür- kiye haklı olarak, sistemin "serbest tica- ret bölgesi anlaşması'' yönünde değiştiril- mesıni talep edebilirdi. Türkiye gümrük duvarlannı, belirlenen takvim doğrultu- sunda indirmeye devam eder, ancak dış ekonomik ve ticari ilişkilerinde bağımsız hareket edebilirdi. Aynen AB'nin geçmiş yıllarda EFTA ile yapmış olduğu anlaş- manın benzeri bir anlaşmayı yapabilirdi. Ankara hükümetleri ne yaptılar. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hareket ettiler ve •'serbest ticaret bölgesi anlaşması" yerine Türkiye'yi vesayet altına sokan G.B.'nin eşiğine getirdiler. 1987'de Türkiye'nin tam üyelik başvu- rusu Brüksel tarafından nazikçe geri çev- rildikten sonra Ankara'ya öneri getirildi ve "siz sadece G.B. içinde yer alın, bu si- zin için lyidir" dendi. Ankara, olmayan bir G.B.'ye, AB'nin üyesi olmadan girme- nin ne gibi sonuçlar yaratacağını araştır- madan, bu öneriyi çok sıcak karşıladı ve Türk kamuoyuna mesajlar vermeye baş- ladı. Oysa AB'de yalnızca G.B.'ye gir- mek gibi bir şey olmazdı, çünkü sistem buna uygun değildi. 10 katlı AB pirami- dinde G.B. sadece katlardan biridir ve AB'nin üst kuruluşlan tarafından yöne- tilir ve yönlendirilir. Türkiye tam üye ol- madığı için üst kuruluşlann hiçbirinde yer almayacak ve G.B. içine yapay bir şe- kilde dahil edilecekti. Brüksel, Ankara'run ve Türkiye'deki ilgililerin pek kavrayamadığı bu yapay montaj işmi Türkiye'de iyi pazarladı. Konu ne TBMM'de konuşuldu ne de aynntılı olarak hükümet içinde tartış,ıldı. Ankara'da siyasiler, 1987'den itibaren "Türkiye her ne pahasına olursa olsun G A'ye girecektir demeye başladüar. Oy- saTürkiye'den başka böyle bir örnek yok- ru veoiamazdı da. Türkiye'nin G.B. siste- mine dahil edikbilmesi için biznn AB üst kurumlannda yer almamız ve G.B.'nin yönerimine katılmamız gerekirdi yani tam üye olmalrydık. Bu durum ne hukuki ne de siyasi ba- kımdan anlaşılması imkânsız bir durum- du. Ancak Ankara'dakileT, konuyu aynn- tılı olarak tartışmamanın yaratmış oldu- ğu bilgi eksikliğinden. savunmayabaşla- dılar. Bu duruma Brüksel'deki teknokrat- lar bile şaşırmıştı. Siyasiler Türk kamu- oyuna, G.B.'yi, Türkiye'yi AB'ye birleş- tiren ve tam üyeliğin bir basamağı olan bir araç biçiminde "pazarlamaya'' başla- dılar. Artık herkes Gümrük Bırlikçi ol- muştu. Bilen bilmeyen herkes G.B.'nin faziletlerini sayıyordu. Budurumdünyada, devletlerin tarihin- de az görülen bir durumdur. Hükümetler hata yapabilirler. Hükümetin önünde iki ya da üç seçenek vardır, bunlardan birini tercih eder ve bu seçenek yanlış olabilir. Ancak Türkiye'nin önünde G.B. diye se- çenek yoktu, çünkü böyle bir sistem yok- tu. Zaten Türkiye'den başka ömeği de bu- lunmuyor. Sokakta kafası iyice kanşan halk ucuz- luk gelecek. insanlarAvrupa'ya gidip ça- lışabilecek sanıp alkış tuttular. G.B.'den doğrudan çıkan olan bir iki sektör ise işi allayıp pullayıp lobiciliğe soyundular. Karşımızda içine gireceğimiz, G.B. di- ye ayn bir kurum yoktur, kurum AB'dir, ona da tam üye olunarak girilir. Özellikle 1982'den itibaren Türki- ye'nin sisteme nasıl monte edileceği iki tarafm diplomat ve bürokratlan tarafin- dan görüşülmeye başlandı. Diplomatlan- mıza ve bürokratlanmıza Ankara birmis- yon vermişti ve Türkiye'yi mutlaka G.B.'ye sokim denmişti. Onlar da oturup çalışarak "ne kuş ne deve" örneği. yapay bir sistem oluşturdular. Bu sistem doğu- şundan sakat bir sistemdi ve iki ayaktan bir tanesi (tam üyelik) yoktu. Türkiye tam üye olmadığı için AB kurumlannda ve karar organlannda yer almayacak, ancak o organlann işlettiğı mekanizmavı uygu- lamakla yükümlü olacaktı. Orneğin, AB'nin dış ticaret politikasma Türkiye uymakla yükümlü idi. Oysa o dış politi- ka "tam üyelerin çıkarlan doğrultusun- daTıazırlandığı için Türkiye'nin dış tica- ret politikasma ters düşebilirdi. Yapay olarak bazı ara kurumlar oluştu- ruldu. "Türldye-AB Ortak Komiteteri" adı verilen bu kurumlara, Türkiye'yi il- gilendiren kararlar ahnırken "haber veri- lecek" ve "görüşü ahnacakn." Ancak ni- hai karar, kuşkusuz AB üst organlanna ait olacaktı ki bu organlarda da Türkiye yer almıyordu. Eğer Türkiye aleyhine çıkan bir karan uygulamazsa, AB Türkiye"ye karşı derhal önlem alabiliyor (AB'nin ha- zırladığı tngilizce metin. madde 63). Siz şimdi, Yunanistan'ın tam üye olarak için- de bulunduğu AB'de hemen her konuda Türkiye'nin başına gelebilecekleri bir dü- şünün. AB bugün politik ve ekonomik bir ku- rumdur ve her ekonomik uygulamanın arkasmda biraz politika. her politikanın arkasında da biraz ekonomi vardır. Eko- nomi ve politika özellikle dış ilişkilerde iç içe geçmiştir. Türkiye sanki G.B. an- laşması ile ticari bir anlama yaptığını san- makta, ancak AB'nin dış ticaret politika- sını uygulamak zorunda olduğu için bir- liğin dış politikasma tek yönlü olarak bağlanmaktadır. Bunun adı VESAYET sistemidir. Gelelim ihtilaflı konulara: Türkiye G.B. sistemi uygulamasmda AB ile ihtilafa düştüğü zaman hakem mües- sesesi, AB'nin Yüksek Adalet Divanı'dır. Divanın vereceği kararlar kesindir ve Türkiye uygulamakla yükümlüdür. An- cak divanda tam üyeler bulunmakta. Tür- kiye bulunmamaktadır. Kısaca, ihtilaflı konularda AB hem hakim hem de taraf durumundadır. Bu gerçek hem siyasi hem de hukuki bakımdan Türkiye'yi vesayet altına sokan bir durum yaratmaktadır. G.B. anlaşma metinlerinin devlet sım gibi saklanmasının nedeni. anlaşmadaki dengesizlik ve çarpıklıklan Türk kamu- oyundan gizlemektir. Yukanda belirtilen örneklerde de gö- rüldüğü gibi G.B. anlaşmasında Türkiye aleyhine dengesizlikler bulunmaktadır. Sistemde iki eşıt taraf yoktur AB hâkim ve yönlendirici olan tarafhr. Bütün sorun Türkiye'nin tam üye olarak sistemde yer almamasından kaynaklanmaktadır. Türkiye-AB Gümrük Bırliği anlaşma- sında AB tarafı kanun koyucu, yönlendi- rici taraf olmaktadır. G.B. mekanizması değişip yenilendikçe Türkiye yeni değiş- melere uygun olarak aynen G.B.'yi uygu- layan tam üyeler gibi yükümlülük altın- dadır. Türkiye'nin ulusal çıkarlannm ko- runması için sağlam ve dengeli mekanız- ma kurulmamıştır. Zaten kurulamazdı da çünkü G.B. sistemi tam üyelikle birlikte yürüyen bir sistemdir. Öraeğin Ispanya yeni bir uygulama getirileceği zaman, tam üye olarak bunun mücadelesini ya- pabilir, gerekirse veto hakkını kullanabi- lir. Tündye'ninise böylebir şansi yoktur. Diğer taraftan Türkiye'nin iç ve dış eko- nomik, mali ve ticari ilişkilerinde izleye- ceği polirikalann G.B. sistemine ve AB 'nin dış ticaret politikasma uyması ge- rekir. Bu nokta yann, Türkiye'nin dış ekonomik ve buna bağlı olarak dış poli- tik ilişkilerinin AB güdümüne sokulma- st anlamına gelir. Sonuç olarak G.B. anlaşması Türki- ye'yi AB vesayeti altına sokan bir anlaş- madır ve yann Türkiye ile AB arasında büyük sorun ve çatışmalann doğmasına yol açacaktır. Bugün Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne yakmlaştıracağı samlan anlaş- ma, aksine ortaya çıkacak sorunlar yü- zünden Türkiye'nin AB'den uzaklaşma- sma yol açabilecektir. Sağlıklı ve uzun vadede yaşayabılen anlaşmalar, taraflar arasındaki çıkarlan dengeli olarak sağla- yan anlaşmalardır. Türkiye-AB Gümrük Birliğı anlaşması yapay ve dengesiz bir sistem üzerine oturtulduğu için Türki- ye'nin yann çok büyük sorunlarla karşı- laşmasına yol açacaktır. Bu sorunlar yal- nız Türkiye'nin degil. AB'nin de başına büyük dertler açacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle