25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET 19 MART 1995 PAZAR 8 PAZAR KONUGU LEYLA TAVŞANOĞLU - Gaziosmanpaşa'dayaşanan olaylar sizce neydi? Bunlar neden kaynaklandı? KALELİ - Olaylann dış görünüşû şöyle: 12 mart akşamı olaylar, onlarca kişinin yaralanmasına yol açan bir saldınyla başladı. Ertesi gün o aşamada toplumun içerisine bazı militan güçler sızmıştır. - Sürekliprovokasyondan söz ediliyor. Olaylann boyutlarının böylesine genişlemesine sizce sadece militan güçler mi neden oldu? KALELİ - Bıuıu elbette sadece militan güçlerle sınırlarnak da doğru değil. Türkiye'de bir olayın failleri bugünden yanna ortaya çıkmıyor. Faili meçhul cinayetler işleniyor. Olayın sanıklannın caydıncı bir ceza almayışı da o olayı yaratanlan cesaretlendiriyor. Bu olayın ilk günü ben oradaydım. Işin bir başka boyutu olaya mahallenin çocuklannın katılmış olmasıydı. Yaşlan on- on sekız arası çocuklardı. Bunlar ellerinde sopalarla olayın ıçine girmişlerdi. Bilınçle gelmemişlerdı. Ne yapnklannı bilmiyorlardı. Kameralar kendılerine çevrildiği zaman gerçek anlamda poz veriyorlardı. Dertleri televizyonda görûnmekti. Bunları yönlendirenler, slogan attıranlar vardı. Bunlan açık olarak gördüm. - Peki sizce bu kişüer kimlerdi? KALELİ - Bunlar şudur, demekte sıkıntı çekiyoruz. Ancak bu sıkıntıyı atlatabilmek için toplumsal felaketin yaşanmasının engellenmesi yönünde LUTFU KALELİ, 1939 Malarya doğumlu. 1962'de Malatya'da 10 yıl süreyle yerel bir gazete çıkardı. Toplumsal olaylan o dönemde örgütlü ve yoğun ola- rak yaşadı. 18 Mayıs 1971'de gözalüna alarak tutuklandı ve Diyarbakır'a gönderildi. Avnı yıl sonbaharda hapisten çıkınca tstanbul'a göç etti. 1974'te Tür- kiye Yazaıiar Sendikası'ııın kurucu üyeleri arasında yer aldı. 1. Hacı Bektaş Veli Dostiuk ve Banş Ödülü'nün ilk sahibi oldu. Dört yıldır Alevi kimliğini ya- saî çerçevede tescil ettirmekiçin kurulan Semah Kültür ve Araşünna Vakfi'nın Genel Başkanı. Fek çok öykü ve romanı yayımlandı. girerken kendimizi ifade edebilecek koşullan yakalamamız gerekir. Ülkemizde o koşullan yaratamıyorsak iç banşı sağlayamayacağız, o kapıda da tutunamayacağız, demektir. Güneydogu'da kan akıtılıyor ve bu kan akıtmanın on yıldır önüne geçilemiyorsa bu devlet inandıncılığını yıtirir. Devletin, inandıncılığını ortaya İcoyması için önce insanı sevmesi lazım, insanlannın kimliğine saygı duyması lazım. Biz Bulgaristan"da Türk soydaşlanrruza yapılan zulmü nasıl içimize sindiremıyorsak, Bulgaristan'ın ıc işlerine müdahale edecek kadar meseleyi Birleşmiş Milletler'e götürebiliyorsak, aynı şeyi kendi içimizdeki ınsanlanmıza da yapmalıyız. Aksi halde iç banşı kesinlikle sağlayamayız. O kan bugün bütün ülkeye yayılırsa, Istanbul'dan taşarsa, Ankara'ya, tzmir'e, Bursa'ya, Konya'ya, Malatya'ya bu işı taşıtırsak, Doğıı illerinde 10 yıldır akan kan ülkeye yayılmış olur. Bütün korkum bu... - Türkiye 'de bir iç savaş mı çıkar demek istiyorsunuz? KALELİ - Tabiı kı iç savaş çıkar. Onu telafruz etmek ıstemıyorum, ama bu gidiş onu gösteriyor. Siz mevzıi bir yerdekı yarayı tedavi edemiyorsanız, yarayı kangrenleştirmeye götürüyorsanız, vücudu saracak bir olaylar zincirine hükmetme gücünüz de yoksa artık o vücut belli ölçülerde zayıflar, o yaralara yenik düşer. Gidiş oraya doğru. Ama Alevı bu oyuna gelmemelidir. Alevi üzerine tezgâh Devletiniçindegtâttelkınlerde bulunduk. Cemevinin damına çıkarak toplumu yatıştırmak istedim. Ama tam bu sırada topluluk içindeki bazı kişilerin sloganlar atarak beni yuhalamalan bir anda topluluğu bana karşı kışkırttı. Daha sonra silah sesleri duyulurken ölü ve yarahlann taşınmaya başlanması topluluğu büsbütün galeyana getirdi. Bunun üzerine oturup bu- durum değerlendirmesi yaptık. Topluluğun sakınleştirilebilmesi için önündekı kışkırtıcı unsurlann, bu arada da polisin varlığının hemen çekilmesi gerektiğine karar verdik. Polisin çekilmesi şundan gerekiyordu: Polis açık seçik çok öfkeliydi. Önündeki öfkeli kalabalığı hedef almış silah sıkıyor, insanlar ya yarâlanıyor ya da ölüyordu. - Yanisizin sözlerinizden polis, kendi görevi olan olaylanyatıştıracak yerde topluluğu tahrik etti ve insanlan öldürdü. öyle mi? KALELİ - Bunu çok açık biçimde gördük.tlk gün üç kişinin ölümüne tanık olmuştuk. Daha sonra da ölenler oldu. Hepsinde de kurşun yarası vardı. Açık biçimde gördük ki polis öfkesini topluma karşı silah kullanarak çıkanyordu. Polisin açık açık insanlara ateş açtığını gördükten sonra pazartesi günü saat 15.00 dolaylannda oradaki polis şefıyle görüşme karannı aldık. O arada baktık aşağıda kalabalık kaçıyor, polisin zırhlı araçlan da hızla kalabalığın üzerine gidiyor. Bu durum topluluk içinde iyice paniğe yol açtı. Biz hemen aşağı indik. Polise yakin bir mesafeye gelince polisler bize "Çekilin, gelmeyin," diye bağırdılar. Biz de "Btz burada banşı sağtemak istiyoruz. Toplumu teskin için buraya gektik" dedığımızde hakaretlerle karşılaştık. Bu hakaretleri genelleştirselerdi biz inanın ki alınganlık göstermeyecektik. Ama bizim Alevi kimliğimize hakaret ediyorlardı. Pois çok saldrgamft - Peki, size ne gibi sözler söyledUer? KALELİ- Söyledikleri sözleri şu anda size aynen nakledemem; utanınm. Ama mealen "Sizi gkü Alevüer, sizi şöyle yapacağız. böyle yapacağız" türünden sözlerdi. Burada şunu da belirteyim. Oradaki polislerin tümü aynı tutum ve düşünce içinde değildi. Ama ön saftaki polislerin tutumlan çok saldırgandı. Bunlann saldırganlıkJannı engelleyen, caydıran polisler olduğunu da gördüm ıçlerinde... Polisler arasmdaki bu ikilemi görünce önce Salman Kaya kaçmak akıllılığmı gösterdi. Onun kaçışının ardından biz de kaçmak zorunda kaldık. Hemen bir eve şığındık. O arada sokaklar boşaltılıyor, insanlar bir sığınak bulmak için kaçışıyorlardı. Bu arada polisler hedef belirieyerek ateş ediyorlardı. Bu ateşin önünde durmak ne yiğitliğe, ne akla, ne de mantığa sığardı. Herhalde biz de bir hata yapıyorduk. Böylesine öfkeli bir güvenlik gücünün üstüne gidip onu bastırmaya çalışıyorduk. Yaptığımızuı akılsızca olduğunu anlayınca kaçtık. Hemen sığındığımız evden Istanbul Valisi'ni aradık. Ama kendisıne ulaşmamız olanaksızdı. Kendisinin Ankara'da olduğunu ve Hikmet Çetin'le görûştüğünü öğrendık. Hemen Ankara'yı aradık. Ama kendisiyle ancak 20 dakika sonra diyalog kurabildik. - Kendisine neler söylediniz? KALELİ - Bunun Sıvas olayından daha vahim sonuçlar doğurabilecek bir SUNUŞ: Türkiye'de 24 yıldır 12 martgünü geldiğindepek çok kişinin içi burkulur; bir tasmının kaygıylayüreği hoplar, "Acaba bu sefer bir şeyler olacak mı" diye. Buyıl ise "acaba "larayer bırakmayacak biçimde 12 martgünü toplum, Alevi topluluğunu hedef alan bir hvılcımın hzıl alevleryaratması yüzünden derinden sarsıldı, Sokaktaki çocuklann bile, "Biz bufılmi seyretmedik, ama annelerimt, babalarımız, büyüklerimiz döne döne seyrettiler " diye söz ettikleri Gaziosmanpaşa olaylan, 1978"de yaşanan Kahramanmaraş, Çorum, Sıvas katliamlannı çağınştınyordu. Ardından Ankara ve Ümraniye 'ye sıçrayan toplumsal çatışmalar, polisin sivil halh hedef alıp ateş ederek Istanbul 'u kan gölüne çevirmesi kamuoyundapek de alışılmadık tepkiler gösterilmesini sağladı. Genelde "tepkisiz toplum " olmakla eleştirdiğimiz toplumumuz sanılanın aksine hem de çok sert sesini duyuruyordu. Olaylann gelişimi, polisin olaylan yatıştıracakyerde alevlendirici tutumu, devletin görevi, hükümetyetkililerinin üstlerine düşeniyapmaktayetersiz kalışlannı Semah Kültür ve Araştırma Vakfi Genel Başkanı araştırmacı, yazar, Lütfu Kalelî 'yle konuştuk Konuşmamıza başlarken temmuz 1993 Sıvas katliamını ammsatan Lütfu Kaleli, olay sırasında yazar Aziz Nesin 'le birlikte olduğunu anlatarakşöyle diyordu: "Ben iki kez dünyayageldim. ilk doğuşum 2 Temmuz 1939'da Malatya'dadır. tkincisi ise garip bir rastlantı 2 Temmuz 1993 'te Sıvas 'ta. Aziz Nesin 'le birliktegaz odasından canımızı zor kurtarmıştık. Yenidenyaşama döndüğüm için şimdi ikinci yaşımı kutluyorum." olay olduğunu, anında müdahale etmek gerektığini; polisin, toplumun önünden çekilmesinin şart olduğunu söyledik. Gerçekten de çok geçmeden hem orada sokağa çıkma yasağı ilan edildi hem de polis geri çekilerek asken birlikler geldi. Ama iş işten geçmişti artık. Çok önceden tedbir alınması gerekırdi. Alevi topluluğu bütün tarih boyunca kınma uğramasına rağmen her zaman banşçı olmuştur. Sıvas'ın hesabı sorulacak, diyoruz. Peki ne yaptık? Sıvas'ın hesabmı mı sorduk? Bunu deşarj olmak amacıyla söylüyoruz. Eyleme geçiyor muyuz? Alevi toplumunun bu duyarlılığını dikkate almak lazım. 'Daha çok Sıvas', diyen vurucu güçler gıbi kahve tarasaydık, başka olaylar yaratsaydık bu iki yıllık süre içinde çok şeyler olurdu. Ama Alevi silahlı değildir. Bu topluluğun anlayışı savaş istememektir. Alevi, Devlet, gücünü kullanmayı bilmiyor kendi sorununu kendi içinde çözmesini bilen olgun bir topluluktur. Osmanlı dönemindeki durumuna bakuı; çok ilginçtir. Alevi toplumunun hiçbir davası Osmanlı kadısına intikal etmemiştir. Alevi toplumunun kendi inanç sistemi içinde adil yargılama sistemi de vardır. Eğer suç işlemişse bunu ikrar edecek olgunluktaki bir topluluğun silaha sanldığı görülmemıştir. Nitekim silahlı güçlere, sopalarla karşı koymuştur. Bu sopalan taşıyanlann yüzde 9O'ı da 13-15 yaşında, üstelik bilinçsizce hareket eden bir kalabalıktı. Alevi toplumunda yakmıru kaybetmiş, acı çeken insanlar var. O acıyla birlikte 13-15 yaşındaki çocuklann kendilerini ispat etme gayretleri de vardı. Bu çocuklanmızı teşvik eden, yanlış yönlendiren, bşkırtan, bir başkaldın hareketi yaratmak isteyen ve toplumu yönetmeye çalışan bazı kişıler vardı. Bir de olgun düşünen, "YapmavTn," diyenler bulunuyordu. Ancak kalabalığı yatıştırmak isteyenlerin başanh olabılmeleri için ortadan polis faktörünün kaldınlması gerekiyordu. Bir ölçüde de sonuç aldık diyorum. Bundan sonrası için bana göre polis hiç varlık göstermesin. Asker, yıpranmamış konumu gereği olaya toplum psikolojisi açısından yaklaşmıştır. - Sizcepolis bir toplumsalgösteriye neden böylesine sert davranışlarla müdahale etme gereğini duyuyor? KALELİ - Bıraksınlar, bağırsınlar, yürüsünler. Avrupa'da görüyoruz. Polis hiçbir şekilde müdahale etmiyor. insanlar ikı-üç saat bağınyor, slogan atıyor, deşarj oluyor; sonunda da enerjisini tüketip tıpış tıpış evine dönüyor. Biz bu soîcak gösterilerini bir tür deşarj olma yeri olarak görüyoruz. Bizım ülkede böyle değil. Deşarj olmak ihtiyacını duyan insanlar sokağa dökülüyor ve müthiş bir müdahaleyle karşılaşıyorlar. Müdahale olmasa sonuç, olumsuzluğa gitmeyecek; bunu çok iyi biliyorum. Ben şimdi durup şunu düşünüyorum: Ben Sıvas'ı yaşamadım. Peki, ama o polis Sıvas'ta neredeydi? O polis Sıvas'ta, burada gösterdiği hassasiyeti gösterseydi açık seçik biçimde kınm yaşanmazdı. Bir yerde polis var; başka bir yerde de polis var... Peki, o zaman bu devlet nasıl bir devlet oluyor? Kendi halkıyla karşı karşıya getirdiği polis gücünü bu devlet kullanmayı mı bilmiyor? Herhalde kullanmayı bilmiyor: Ya da polis kendine özgü bir kullanma tekniğiyle ortaya çıkıyor; bir kesimi hımaye, diğer kesimi kırma eylemine giriyor. Işte, asıl bunlann üstüne gitmek lazım. Sağcının üstüne solcuyu, solcunun üstüne de sağcıyı gönderirsen birbirlerini kırarlar. Yani demokratik yapı içinde yaklaşamıyorsak bari bu aynmı yapalım. TC Devleti diye devleti suçluyoruz, ikinci cumhuriyetçiler kalkıyorlar Atatürk'e karşı tavır alıyorlar; Kürt arkadaşlanmız TC diyerek devleti kınıyorlar, dinciler Atatürk'e "vded-i ana"diyerek cumhuriyete, laikliğe dil uzatıyorlar. Herkes Atatürk'e, onun kurduğu cumhuriyete, ilkelerine tavırlı. -Sizce neden? KALELİ - Türkiye Cumhuriyeti devleti Atatürk dönemınde dinsel gericiliğin yerine uygar bir toplum düzenini koymuş, 600 yıllık hılafet kisveli yürütülen devlet yapısmı laik cumhuriyet yapısma dönüştürmüş, ürnmet olan topluluğu ulus olma bilincine getirmiş. Bu süreç içerisinde demokrasiye de açıhm göstermiş. Aydınlanmanın başlangıç noktası olarak almamız lazım. Ama şimdi ağzını açan Atatürk'e, cumhuriyete, devlete tavırlı. Devlet sözcük anlamı itibanyla soyut bir kayramdır. Devleti önemli, anlamh kılan içindeki unsurlardır, kurumlardır, kuruluşlardır, insanlardır. Atatürk dönemindeki devlet yapısında yer alan unsurlar iyi unsurlardı. Kötü zihniyeti dışlıyor, iyi zıhniyetli bir topluluğu yönlendiriyordu. Ama 1950'lerden bu yana Atatürk'le kazandığımız bütün mevzileri kaybettik. Gerici kesimi devlette kadrolaştırdık. Siz o devlette yoksanız, devlette iyi unsurlar yok olmuşsa o devlet sizi yakar. Bir defa devletin içini dolduran unsurlan temizlemek lazım. Devlet gtdilik içinde - Konusmamızın başındafaili meçhul cinayetlerden söz ediyorduk, Sizce bu faili meçhul cinayetlerinfaillerini bulma görevi devlete mi aittir, yoksa bir başkasına mı? KALELİ - Elbette ki faili meçhul cinayetlerin faillerini bulmak devletin görevidir. Aslında devletin görevi hiçbir cinayetin işlenmesine meydan vermemektir: banşı sağlamaktır. Insanlann dinine, kişiliğine, ınancma saygılı olmaktır. Dev letin görevi her topluluktan insanın yaşadığı yerde demokrat olmaktır ABD"de 72 millet yaşıyor. Ama ABD'de hiçbir iç savaş yaşanmıyor. Insanlann dinine, kişiliğine, inancına saygılı olduğumuz zaman ancak iç banşı sağlayabiliriz. Sadece bu olaylar değil, rahmetli Ugur Mumcu'nun katili bulunabildı mi? Daha önce öldürülen bilim adamlanmızın, öteki yazarlanmızın, gazetecilerimizin, çizerlerimizin katilleri bulunabildi mi? Bu değerleri biz kolay yetiştirmiyoruz. Bu değerleri bir anda yok edip onun üstüne yatamayız. - Peki devletin görevi faili meçhul cinayetlerinfaillerini bulmaksa bunlar sizce neden bulunmuyor? KALELİ - Bu devletin bir gizliliği, bir kapalı kutu oluşu var. Türkiye'de devlet içinde devlet de var. Belkı dış görünüşüyle bize yansıyan devlet başka. Iç yapısında ise bir başka devlet var. Ama şu da bir gerçek: Bugün Î r etkili konumda olan Başbakan, çışleri Bakanı hiçbir şeyin üstüne gitmiyor. İçişlerf Bakan doğra konuşmuyop -Dış görünüşlü devlet, görünmeyen o iç devletin üstüne gitmeye mi korkuyor? KALELİ - Televizyonlarda açık seçik gördük. Polis havaya değil, insanlan hedefleyerek ateş ediyordu. Ama bir İçişleri Bakanı bütün milletin gözleri önündeki gerçeğı saptıracak kadar doğru konuşmuyorsa demek ki o görünmeyen devlet bu ülkede iç banşı istemıyor. Bunun üstüne, cesaretle gitmek lazım. CHP'nin iktidannda Kahramanmaraş'ta, SHP'nin ortaklığı döneminde Sıvas'ta kanlı olaylar yaşanmış... Bugün tekrar ıktıdar ortaklığı CHP'yle sürdürülmek istendiğinde bugünkü olaylar *• >f ,«-;, yaşanmıştır. ~ - - -"' - Bir de olaylann başlangıcımn 12 martgününe rastlamasımn sizce bir anlamı var mı? KALELİ - Anlamh tabii. Ben şunu düşünüyorum: Otuz bakanlık koltuğunu almak iktidar olmaya yetmiyor. İktidar olmak siyasi erki, hükümet yapmak demek değildir. İktidar olmak devlet kadrosuna hükmetmek demektir. Devlet kadrosunu iyi unsurlardan oluşturmak demektir. Siz 30 bakan olarak Ankara'da oturup Sıvas'a hükmedemezseniz Sıvas'ta o kanlı olay yaşanır. Siz hükümet olarak Ankara'da oturursunuz, ama Gazi Mahallesi'nde ve başka yerlerde o ateşi söndüremiyorsanız siz iktidar Türkiye, bağımsız bir devlet değil değilsiniz demektir. Devleti yönetemiyorsunuz, demektir. - Zaten Bakanlar Kurulu da olaylar patlak verdikten ancak 19 saat sonra toplanmadı mı? KALELİ - Maalesef öyle oldu. Devleti yöneten başka bir güç var, diye düşünmek istemiyorum. Türkiye'nin ekonomisi bağımsız değildir, IMF'ye bağlıdır, diyoruz. Böylesine düşündüğümüz zaman Türk siyasi yapısı da bağımsız değildir. Işte, bugün gümrük birliği anlaşmasını imzaladığımız şu aşamada bizden devlet olmanın, millet olmanın birtakım koşullannı istiyorlar. Biz bu eksiğimizle, bu ayıbımızla o kapıda nasıl bannacağız, nasıl böyle uluslararası bir örgütte yer alacağız? Bunu düşündüğümüz zaman ortaya şu çıkıyor: Demek ki bu ulus kendi kendini yönetme konumundan çıkmış, uluslararası bir yönetim biçimine doğru gidiyor. Uluslararası yönetime kuranlar bu tezgâhtan uzaklaşmak zorundadırlar. Bu devlet de bu konuda hassas, yansız davranmak zorunda. Devlet İriiçük aile biriminin büyük şeklidir. Ailede nasıl ana-baba sevecenlikle evlatlanna kol-kanat geriyorsa devlet de ana-baba konumunda bu ülkede yaşayan herkesi tümüyle kucaklamak zorundadır. Bunlann tümüne hiçbir aynm gözetmeksizin bakmak zorundadır. Birisini kıran, diğerini kucaklayan bir devlet olmaz. O devlet yaşamaz. Bu devletin yaşamaması için dış güçlerin oyununa da geldık deriz, dövünürüz. Ama sonuçta da yazık ederiz. Iç banşı mutlaka saglamak istiyorsak devlet devlet olarak görevini yapsın. Bir dostla Gazi Mahallesi'nde sokağa çıkma yasağını konuşuyorduk. Bana, "Hayır, orada sokağa çıkma yasağı ' değil, Akviyi esir alma yasağı >ardır" .- ı- dedı. Bu tabıi kı bir yakıştırma, bir espn anlayışı içinde ele alınmalı. Böyle bir şeyi derinleştirmek doğru değil. Ama bunlann önü alınmazsa Türkiye genelde bir hapishane, bir esir kampı haline gelebilir. - MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş 'in olaylar sırasında polisin tutumuna olan yaklaşımını nasıl değerlendirdiniz? KALELİ - Türkeş'in polisi sahiplenmesinden ben kuşku ve kaygı duyuyorum. Türkeş gibi öteden beri devlet güçlerine destek sağlayan bir tabana sahip olan bir insanın bizim tamklığımızda saldırgan bir polisi destekliyor olması ciddi olarak düşündürücüdür. Üstelik bunun tanığı sadece biz değiliz. Polisin saldırganlığı bütün televizyon ekranlanna yansımıştır. Onun için devlet mutlaka birimlerindeki şartlanmış insanlan ayıklamalı, temızlemelidır. Ya da böyle toplumsal olaylar olunca olay yerine o insanlan göndermemelidir. Başbakan'ın söyledıği gibi solcuyu sağcının üstüne, sağcıyı solcunun üstüne göndermemek lazım. - Siz Lütfii Kaleli olarak bu kadar çok sayıda vefarkh Alevi gruplan nasıl kendi bünyenizde bir araya getirmeyi başarabildiniz? KALELİ - Alevi bın yıldır Anadolu'da yaşıyor Âma kent yaşamını da pek seçmemiş. Daha doğrusu kentli onu ıstememış, hor görmüş, kırmış. Dolayısıyla Alevi köyde, dağda yaşamak gıbi bir talihsizlikle baş başa bırakılmış. Birlikteliğini de dede kurumuyla sağlayabilmiş. Alevi, cumhuriyet döneminden sonra kent yaşamıyla tanışmaya başlamış. 19501i yıllardan sonra da büyük kentlere göç etmiş. Ama bu göç eden Alevi topluluğunun kentte kentli gibi yaşamadığını görüyoruz. Kentin varoşlanna tutunmuş. Yine köylülüğünü yaşıyor. Alevi, kentli olmaktan mahrum olarak yaşıyor Ekonomisi yoksa örgütlenmesi de yoktur. Var olan örgütlülükse cılızdır. Son üç-beş yıllık dönemde ise kitle örgütlenmesine yönelmiştir. Sıvas kınmı sonrasında bu örgütlenme hız kazanmıştır. Bizim bir araya gelmemizi son dört yıllık çalışmanm ürünü olarak görüyorum. Pir Suhan Abdal ve Hacı Bektaş Veli adlanyla örgütlülüğümüz merkezi sistemde aşağı yukan 150 örgüte ulaşmış durumdadır. Onun dışında bağımsız vakıflanmız vardır. Örneğın Semah Kültür ve Araşürma Vakfi, Alevi kimliğiyle hukuk mücadelesi veriyor. Diğer vakıflanmız ve derneklerirniz bir araya gelerek Alevi-Bektaşi Temsilciler Meclisi'ni oluşturdular.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle