Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURtYET 19 MART 1995 PAZAR
8 PAZAR KONUGU
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Gaziosmanpaşa'dayaşanan olaylar
sizce neydi? Bunlar neden
kaynaklandı?
KALELİ - Olaylann dış görünüşû
şöyle: 12 mart akşamı olaylar, onlarca
kişinin yaralanmasına yol açan bir
saldınyla başladı. Ertesi gün o
aşamada toplumun içerisine bazı
militan güçler sızmıştır.
- Sürekliprovokasyondan söz ediliyor.
Olaylann boyutlarının böylesine
genişlemesine sizce sadece militan
güçler mi neden oldu?
KALELİ - Bıuıu elbette sadece militan
güçlerle sınırlarnak da doğru değil.
Türkiye'de bir olayın failleri bugünden
yanna ortaya çıkmıyor. Faili meçhul
cinayetler işleniyor. Olayın sanıklannın
caydıncı bir ceza almayışı da o olayı
yaratanlan cesaretlendiriyor. Bu olayın
ilk günü ben oradaydım. Işin bir başka
boyutu olaya mahallenin çocuklannın
katılmış olmasıydı. Yaşlan on- on
sekız arası çocuklardı. Bunlar ellerinde
sopalarla olayın ıçine girmişlerdi.
Bilınçle gelmemişlerdı. Ne yapnklannı
bilmiyorlardı. Kameralar kendılerine
çevrildiği zaman gerçek anlamda poz
veriyorlardı. Dertleri televizyonda
görûnmekti. Bunları yönlendirenler,
slogan attıranlar vardı. Bunlan açık
olarak gördüm.
- Peki sizce bu kişüer kimlerdi?
KALELİ - Bunlar şudur, demekte
sıkıntı çekiyoruz. Ancak bu sıkıntıyı
atlatabilmek için toplumsal felaketin
yaşanmasının engellenmesi yönünde
LUTFU KALELİ, 1939 Malarya doğumlu. 1962'de Malatya'da 10 yıl süreyle yerel bir gazete çıkardı. Toplumsal olaylan o dönemde örgütlü ve yoğun ola-
rak yaşadı. 18 Mayıs 1971'de gözalüna alarak tutuklandı ve Diyarbakır'a gönderildi. Avnı yıl sonbaharda hapisten çıkınca tstanbul'a göç etti. 1974'te Tür-
kiye Yazaıiar Sendikası'ııın kurucu üyeleri arasında yer aldı. 1. Hacı Bektaş Veli Dostiuk ve Banş Ödülü'nün ilk sahibi oldu. Dört yıldır Alevi kimliğini ya-
saî çerçevede tescil ettirmekiçin kurulan Semah Kültür ve Araşünna Vakfi'nın Genel Başkanı. Fek çok öykü ve romanı yayımlandı.
girerken kendimizi ifade edebilecek
koşullan yakalamamız gerekir.
Ülkemizde o koşullan yaratamıyorsak
iç banşı sağlayamayacağız, o kapıda da
tutunamayacağız, demektir.
Güneydogu'da kan akıtılıyor ve bu kan
akıtmanın on yıldır önüne
geçilemiyorsa bu devlet inandıncılığını
yıtirir. Devletin, inandıncılığını ortaya
İcoyması için önce insanı sevmesi
lazım, insanlannın kimliğine saygı
duyması lazım. Biz Bulgaristan"da
Türk soydaşlanrruza yapılan zulmü
nasıl içimize sindiremıyorsak,
Bulgaristan'ın ıc işlerine müdahale
edecek kadar meseleyi Birleşmiş
Milletler'e götürebiliyorsak, aynı şeyi
kendi içimizdeki ınsanlanmıza da
yapmalıyız. Aksi halde iç banşı
kesinlikle sağlayamayız. O kan bugün
bütün ülkeye yayılırsa, Istanbul'dan
taşarsa, Ankara'ya, tzmir'e, Bursa'ya,
Konya'ya, Malatya'ya bu işı taşıtırsak,
Doğıı illerinde 10 yıldır akan kan
ülkeye yayılmış olur. Bütün korkum
bu...
- Türkiye 'de bir iç savaş mı çıkar
demek istiyorsunuz?
KALELİ - Tabiı kı iç savaş çıkar. Onu
telafruz etmek ıstemıyorum, ama bu
gidiş onu gösteriyor. Siz mevzıi bir
yerdekı yarayı tedavi edemiyorsanız,
yarayı kangrenleştirmeye
götürüyorsanız, vücudu saracak bir
olaylar zincirine hükmetme gücünüz
de yoksa artık o vücut belli ölçülerde
zayıflar, o yaralara yenik düşer. Gidiş
oraya doğru. Ama Alevı bu oyuna
gelmemelidir. Alevi üzerine tezgâh
Devletiniçindegtâttelkınlerde bulunduk. Cemevinin
damına çıkarak toplumu yatıştırmak
istedim. Ama tam bu sırada topluluk
içindeki bazı kişilerin sloganlar atarak
beni yuhalamalan bir anda topluluğu
bana karşı kışkırttı. Daha sonra silah
sesleri duyulurken ölü ve yarahlann
taşınmaya başlanması topluluğu
büsbütün galeyana getirdi. Bunun
üzerine oturup bu- durum
değerlendirmesi yaptık. Topluluğun
sakınleştirilebilmesi için önündekı
kışkırtıcı unsurlann, bu arada da
polisin varlığının hemen çekilmesi
gerektiğine karar verdik. Polisin
çekilmesi şundan gerekiyordu: Polis
açık seçik çok öfkeliydi. Önündeki
öfkeli kalabalığı hedef almış silah
sıkıyor, insanlar ya yarâlanıyor ya da
ölüyordu.
- Yanisizin sözlerinizden polis, kendi
görevi olan olaylanyatıştıracak yerde
topluluğu tahrik etti ve insanlan
öldürdü. öyle mi?
KALELİ - Bunu çok açık biçimde
gördük.tlk gün üç kişinin ölümüne
tanık olmuştuk. Daha sonra da ölenler
oldu. Hepsinde de kurşun yarası vardı.
Açık biçimde gördük ki polis öfkesini
topluma karşı silah kullanarak
çıkanyordu. Polisin açık açık insanlara
ateş açtığını gördükten sonra pazartesi
günü saat 15.00 dolaylannda oradaki
polis şefıyle görüşme karannı aldık. O
arada baktık aşağıda kalabalık kaçıyor,
polisin zırhlı araçlan da hızla
kalabalığın üzerine gidiyor. Bu durum
topluluk içinde iyice paniğe yol açtı.
Biz hemen aşağı indik. Polise yakin bir
mesafeye gelince polisler bize
"Çekilin, gelmeyin," diye bağırdılar.
Biz de "Btz burada banşı
sağtemak istiyoruz.
Toplumu teskin için buraya
gektik" dedığımızde
hakaretlerle karşılaştık. Bu
hakaretleri
genelleştirselerdi biz
inanın ki alınganlık
göstermeyecektik. Ama
bizim Alevi kimliğimize
hakaret ediyorlardı.
Pois çok saldrgamft
- Peki, size ne gibi sözler
söyledUer?
KALELİ- Söyledikleri
sözleri şu anda size aynen
nakledemem; utanınm.
Ama mealen "Sizi gkü
Alevüer, sizi şöyle
yapacağız. böyle
yapacağız" türünden
sözlerdi. Burada şunu da
belirteyim. Oradaki
polislerin tümü aynı tutum
ve düşünce içinde değildi.
Ama ön saftaki polislerin
tutumlan çok saldırgandı.
Bunlann saldırganlıkJannı
engelleyen, caydıran
polisler olduğunu da
gördüm ıçlerinde... Polisler arasmdaki
bu ikilemi görünce önce Salman Kaya
kaçmak akıllılığmı gösterdi. Onun
kaçışının ardından biz de kaçmak
zorunda kaldık. Hemen bir eve
şığındık. O arada sokaklar boşaltılıyor,
insanlar bir sığınak bulmak için
kaçışıyorlardı. Bu arada polisler hedef
belirieyerek ateş ediyorlardı. Bu ateşin
önünde durmak ne yiğitliğe, ne akla,
ne de mantığa sığardı. Herhalde biz de
bir hata yapıyorduk. Böylesine öfkeli
bir güvenlik gücünün üstüne gidip onu
bastırmaya çalışıyorduk. Yaptığımızuı
akılsızca olduğunu anlayınca kaçtık.
Hemen sığındığımız evden Istanbul
Valisi'ni aradık. Ama kendisıne
ulaşmamız olanaksızdı. Kendisinin
Ankara'da olduğunu ve Hikmet
Çetin'le görûştüğünü öğrendık. Hemen
Ankara'yı aradık. Ama kendisiyle
ancak 20 dakika sonra diyalog
kurabildik.
- Kendisine neler söylediniz?
KALELİ - Bunun Sıvas olayından
daha vahim sonuçlar doğurabilecek bir
SUNUŞ: Türkiye'de 24 yıldır 12 martgünü
geldiğindepek çok kişinin içi burkulur; bir
tasmının kaygıylayüreği hoplar, "Acaba bu
sefer bir şeyler olacak mı" diye. Buyıl ise
"acaba "larayer bırakmayacak biçimde 12
martgünü toplum, Alevi topluluğunu hedef
alan bir hvılcımın hzıl alevleryaratması
yüzünden derinden sarsıldı,
Sokaktaki çocuklann bile, "Biz bufılmi
seyretmedik, ama annelerimt, babalarımız,
büyüklerimiz döne döne seyrettiler " diye söz
ettikleri Gaziosmanpaşa olaylan, 1978"de
yaşanan Kahramanmaraş, Çorum, Sıvas
katliamlannı çağınştınyordu. Ardından
Ankara ve Ümraniye 'ye sıçrayan toplumsal
çatışmalar, polisin sivil halh hedef alıp ateş
ederek Istanbul 'u kan gölüne çevirmesi
kamuoyundapek de alışılmadık tepkiler
gösterilmesini sağladı.
Genelde "tepkisiz toplum " olmakla
eleştirdiğimiz toplumumuz sanılanın aksine
hem de çok sert sesini duyuruyordu.
Olaylann gelişimi, polisin olaylan
yatıştıracakyerde alevlendirici tutumu,
devletin görevi, hükümetyetkililerinin
üstlerine düşeniyapmaktayetersiz kalışlannı
Semah Kültür ve Araştırma Vakfi Genel
Başkanı araştırmacı, yazar, Lütfu Kalelî 'yle
konuştuk Konuşmamıza başlarken temmuz
1993 Sıvas katliamını ammsatan Lütfu
Kaleli, olay sırasında yazar Aziz Nesin 'le
birlikte olduğunu anlatarakşöyle diyordu:
"Ben iki kez dünyayageldim. ilk doğuşum 2
Temmuz 1939'da Malatya'dadır. tkincisi ise
garip bir rastlantı 2 Temmuz 1993 'te
Sıvas 'ta. Aziz Nesin 'le birliktegaz odasından
canımızı zor kurtarmıştık.
Yenidenyaşama döndüğüm için şimdi ikinci
yaşımı kutluyorum."
olay olduğunu, anında müdahale etmek
gerektığini; polisin, toplumun önünden
çekilmesinin şart olduğunu söyledik.
Gerçekten de çok geçmeden hem orada
sokağa çıkma yasağı ilan edildi hem de
polis geri çekilerek asken birlikler
geldi. Ama iş işten geçmişti artık. Çok
önceden tedbir alınması gerekırdi.
Alevi topluluğu bütün tarih boyunca
kınma uğramasına rağmen her zaman
banşçı olmuştur. Sıvas'ın hesabı
sorulacak, diyoruz. Peki ne yaptık?
Sıvas'ın hesabmı mı sorduk? Bunu
deşarj olmak amacıyla söylüyoruz.
Eyleme geçiyor muyuz? Alevi
toplumunun bu duyarlılığını dikkate
almak lazım. 'Daha çok Sıvas', diyen
vurucu güçler gıbi kahve tarasaydık,
başka olaylar yaratsaydık bu iki yıllık
süre içinde çok şeyler olurdu. Ama
Alevi silahlı değildir. Bu topluluğun
anlayışı savaş istememektir. Alevi,
Devlet, gücünü
kullanmayı bilmiyor
kendi sorununu kendi içinde çözmesini
bilen olgun bir topluluktur. Osmanlı
dönemindeki durumuna bakuı; çok
ilginçtir. Alevi toplumunun hiçbir
davası Osmanlı kadısına intikal
etmemiştir. Alevi toplumunun kendi
inanç sistemi içinde adil yargılama
sistemi de vardır. Eğer suç işlemişse
bunu ikrar edecek olgunluktaki bir
topluluğun silaha sanldığı
görülmemıştir. Nitekim silahlı güçlere,
sopalarla karşı koymuştur. Bu sopalan
taşıyanlann yüzde 9O'ı da 13-15
yaşında, üstelik bilinçsizce hareket
eden bir kalabalıktı. Alevi toplumunda
yakmıru kaybetmiş, acı çeken insanlar
var. O acıyla birlikte 13-15 yaşındaki
çocuklann kendilerini ispat etme
gayretleri de vardı. Bu çocuklanmızı
teşvik eden, yanlış yönlendiren,
bşkırtan, bir başkaldın hareketi
yaratmak isteyen ve toplumu
yönetmeye çalışan bazı kişıler vardı.
Bir de olgun düşünen, "YapmavTn,"
diyenler bulunuyordu. Ancak
kalabalığı yatıştırmak isteyenlerin
başanh olabılmeleri için ortadan polis
faktörünün kaldınlması gerekiyordu.
Bir ölçüde de sonuç aldık diyorum.
Bundan sonrası için bana göre polis hiç
varlık göstermesin. Asker,
yıpranmamış konumu gereği olaya
toplum psikolojisi açısından
yaklaşmıştır.
- Sizcepolis bir toplumsalgösteriye
neden böylesine sert davranışlarla
müdahale etme gereğini duyuyor?
KALELİ - Bıraksınlar, bağırsınlar,
yürüsünler. Avrupa'da görüyoruz. Polis
hiçbir şekilde müdahale etmiyor.
insanlar ikı-üç saat bağınyor, slogan
atıyor, deşarj oluyor; sonunda da
enerjisini tüketip tıpış tıpış evine
dönüyor. Biz bu soîcak gösterilerini bir
tür deşarj olma yeri olarak görüyoruz.
Bizım ülkede böyle değil. Deşarj
olmak ihtiyacını duyan insanlar sokağa
dökülüyor ve müthiş bir müdahaleyle
karşılaşıyorlar. Müdahale
olmasa sonuç, olumsuzluğa
gitmeyecek; bunu çok iyi
biliyorum. Ben şimdi durup
şunu düşünüyorum: Ben
Sıvas'ı yaşamadım.
Peki, ama o polis Sıvas'ta
neredeydi? O polis Sıvas'ta,
burada gösterdiği hassasiyeti
gösterseydi açık seçik biçimde
kınm yaşanmazdı. Bir yerde
polis var; başka bir yerde de
polis var... Peki, o zaman bu
devlet nasıl bir devlet oluyor?
Kendi halkıyla karşı karşıya
getirdiği polis gücünü bu
devlet kullanmayı mı
bilmiyor? Herhalde
kullanmayı bilmiyor: Ya da
polis kendine özgü bir
kullanma tekniğiyle ortaya
çıkıyor; bir kesimi hımaye,
diğer kesimi kırma eylemine
giriyor. Işte, asıl bunlann
üstüne gitmek lazım. Sağcının
üstüne solcuyu, solcunun
üstüne de sağcıyı gönderirsen
birbirlerini kırarlar. Yani
demokratik yapı içinde
yaklaşamıyorsak bari bu
aynmı yapalım. TC Devleti
diye devleti suçluyoruz, ikinci
cumhuriyetçiler kalkıyorlar Atatürk'e
karşı tavır alıyorlar; Kürt
arkadaşlanmız TC diyerek devleti
kınıyorlar, dinciler Atatürk'e "vded-i
ana"diyerek cumhuriyete, laikliğe dil
uzatıyorlar. Herkes Atatürk'e, onun
kurduğu cumhuriyete, ilkelerine tavırlı.
-Sizce neden?
KALELİ - Türkiye Cumhuriyeti
devleti Atatürk dönemınde dinsel
gericiliğin yerine uygar bir toplum
düzenini koymuş, 600 yıllık hılafet
kisveli yürütülen devlet yapısmı laik
cumhuriyet yapısma dönüştürmüş,
ürnmet olan topluluğu ulus olma
bilincine getirmiş. Bu süreç içerisinde
demokrasiye de açıhm göstermiş.
Aydınlanmanın başlangıç noktası
olarak almamız lazım. Ama şimdi
ağzını açan Atatürk'e, cumhuriyete,
devlete tavırlı. Devlet sözcük anlamı
itibanyla soyut bir kayramdır. Devleti
önemli, anlamh kılan içindeki
unsurlardır, kurumlardır, kuruluşlardır,
insanlardır. Atatürk dönemindeki
devlet yapısında yer alan unsurlar iyi
unsurlardı. Kötü zihniyeti dışlıyor, iyi
zıhniyetli bir topluluğu
yönlendiriyordu. Ama 1950'lerden bu
yana Atatürk'le kazandığımız bütün
mevzileri kaybettik. Gerici kesimi
devlette kadrolaştırdık. Siz o devlette
yoksanız, devlette iyi unsurlar yok
olmuşsa o devlet sizi yakar. Bir defa
devletin içini dolduran unsurlan
temizlemek lazım.
Devlet gtdilik içinde
- Konusmamızın başındafaili meçhul
cinayetlerden söz ediyorduk, Sizce bu
faili meçhul cinayetlerinfaillerini
bulma görevi devlete mi aittir, yoksa
bir başkasına mı?
KALELİ - Elbette ki faili meçhul
cinayetlerin faillerini bulmak devletin
görevidir. Aslında devletin görevi
hiçbir cinayetin işlenmesine meydan
vermemektir: banşı
sağlamaktır. Insanlann dinine,
kişiliğine, ınancma saygılı
olmaktır.
Dev letin görevi her
topluluktan insanın yaşadığı
yerde demokrat olmaktır
ABD"de 72 millet yaşıyor.
Ama ABD'de hiçbir iç savaş
yaşanmıyor. Insanlann dinine,
kişiliğine, inancına saygılı
olduğumuz zaman ancak iç
banşı sağlayabiliriz. Sadece
bu olaylar değil, rahmetli
Ugur Mumcu'nun katili
bulunabildı mi? Daha önce
öldürülen bilim
adamlanmızın, öteki
yazarlanmızın,
gazetecilerimizin,
çizerlerimizin katilleri
bulunabildi mi? Bu değerleri
biz kolay yetiştirmiyoruz. Bu
değerleri bir anda yok edip
onun üstüne yatamayız.
- Peki devletin görevi faili
meçhul cinayetlerinfaillerini
bulmaksa bunlar sizce neden
bulunmuyor?
KALELİ - Bu devletin bir
gizliliği, bir kapalı kutu oluşu
var. Türkiye'de devlet içinde
devlet de var. Belkı dış
görünüşüyle bize yansıyan devlet
başka. Iç yapısında ise bir başka devlet
var. Ama şu da bir gerçek: Bugün
Î
r
etkili konumda olan Başbakan,
çışleri Bakanı hiçbir şeyin üstüne
gitmiyor.
İçişlerf Bakan
doğra konuşmuyop
-Dış görünüşlü devlet, görünmeyen o
iç devletin üstüne gitmeye mi
korkuyor?
KALELİ - Televizyonlarda açık seçik
gördük. Polis havaya değil, insanlan
hedefleyerek ateş ediyordu. Ama bir
İçişleri Bakanı bütün milletin gözleri
önündeki gerçeğı saptıracak kadar
doğru konuşmuyorsa demek ki o
görünmeyen devlet bu ülkede iç banşı
istemıyor. Bunun üstüne, cesaretle
gitmek lazım. CHP'nin iktidannda
Kahramanmaraş'ta, SHP'nin ortaklığı
döneminde Sıvas'ta kanlı olaylar
yaşanmış... Bugün tekrar ıktıdar
ortaklığı CHP'yle sürdürülmek
istendiğinde bugünkü olaylar *• >f ,«-;,
yaşanmıştır. ~ - - -"'
- Bir de olaylann başlangıcımn 12
martgününe rastlamasımn sizce bir
anlamı var mı?
KALELİ - Anlamh tabii. Ben şunu
düşünüyorum: Otuz bakanlık
koltuğunu almak iktidar olmaya
yetmiyor. İktidar olmak siyasi erki,
hükümet yapmak demek değildir.
İktidar olmak devlet kadrosuna
hükmetmek demektir. Devlet
kadrosunu iyi unsurlardan oluşturmak
demektir. Siz 30 bakan olarak
Ankara'da oturup Sıvas'a
hükmedemezseniz Sıvas'ta o kanlı olay
yaşanır. Siz hükümet olarak Ankara'da
oturursunuz, ama Gazi Mahallesi'nde
ve başka yerlerde o ateşi
söndüremiyorsanız siz iktidar
Türkiye, bağımsız
bir devlet değil
değilsiniz demektir. Devleti
yönetemiyorsunuz, demektir.
- Zaten Bakanlar Kurulu da olaylar
patlak verdikten ancak 19 saat sonra
toplanmadı mı?
KALELİ - Maalesef öyle oldu. Devleti
yöneten başka bir güç var, diye
düşünmek istemiyorum. Türkiye'nin
ekonomisi bağımsız değildir, IMF'ye
bağlıdır, diyoruz. Böylesine
düşündüğümüz zaman Türk siyasi
yapısı da bağımsız değildir. Işte, bugün
gümrük birliği anlaşmasını
imzaladığımız şu aşamada bizden
devlet olmanın, millet olmanın
birtakım koşullannı istiyorlar. Biz bu
eksiğimizle, bu ayıbımızla o kapıda
nasıl bannacağız, nasıl böyle
uluslararası bir örgütte yer alacağız?
Bunu düşündüğümüz zaman ortaya şu
çıkıyor:
Demek ki bu ulus kendi kendini
yönetme konumundan çıkmış,
uluslararası bir yönetim biçimine
doğru gidiyor. Uluslararası yönetime
kuranlar bu tezgâhtan uzaklaşmak
zorundadırlar. Bu devlet de bu konuda
hassas, yansız davranmak zorunda.
Devlet İriiçük aile biriminin büyük
şeklidir. Ailede nasıl ana-baba
sevecenlikle evlatlanna kol-kanat
geriyorsa devlet de ana-baba
konumunda bu ülkede yaşayan herkesi
tümüyle kucaklamak zorundadır.
Bunlann tümüne hiçbir aynm
gözetmeksizin bakmak zorundadır.
Birisini kıran, diğerini kucaklayan bir
devlet olmaz. O devlet yaşamaz. Bu
devletin yaşamaması için dış güçlerin
oyununa da geldık deriz, dövünürüz.
Ama sonuçta da yazık ederiz. Iç banşı
mutlaka saglamak istiyorsak devlet
devlet olarak görevini yapsın. Bir
dostla Gazi Mahallesi'nde sokağa
çıkma yasağını konuşuyorduk. Bana,
"Hayır, orada sokağa çıkma yasağı
' değil, Akviyi esir alma yasağı >ardır" .- ı-
dedı. Bu tabıi kı bir yakıştırma, bir
espn anlayışı içinde ele alınmalı. Böyle
bir şeyi derinleştirmek doğru değil.
Ama bunlann önü alınmazsa Türkiye
genelde bir hapishane, bir esir kampı
haline gelebilir.
- MHP Genel Başkanı Alpaslan
Türkeş 'in olaylar sırasında polisin
tutumuna olan yaklaşımını nasıl
değerlendirdiniz?
KALELİ - Türkeş'in polisi
sahiplenmesinden ben kuşku ve kaygı
duyuyorum. Türkeş gibi öteden beri
devlet güçlerine destek sağlayan bir
tabana sahip olan bir insanın bizim
tamklığımızda saldırgan bir polisi
destekliyor olması ciddi olarak
düşündürücüdür. Üstelik bunun tanığı
sadece biz değiliz. Polisin saldırganlığı
bütün televizyon
ekranlanna yansımıştır.
Onun için devlet mutlaka
birimlerindeki şartlanmış
insanlan ayıklamalı,
temızlemelidır. Ya da böyle
toplumsal olaylar olunca
olay yerine o insanlan
göndermemelidir.
Başbakan'ın söyledıği gibi
solcuyu sağcının üstüne,
sağcıyı solcunun üstüne
göndermemek lazım.
- Siz Lütfii Kaleli olarak bu
kadar çok sayıda vefarkh
Alevi gruplan nasıl kendi
bünyenizde bir araya
getirmeyi başarabildiniz?
KALELİ - Alevi bın yıldır
Anadolu'da yaşıyor Âma
kent yaşamını da pek
seçmemiş. Daha doğrusu
kentli onu ıstememış, hor
görmüş, kırmış. Dolayısıyla
Alevi köyde, dağda
yaşamak gıbi bir
talihsizlikle baş başa
bırakılmış. Birlikteliğini de
dede kurumuyla
sağlayabilmiş. Alevi,
cumhuriyet döneminden
sonra kent yaşamıyla
tanışmaya başlamış. 19501i
yıllardan sonra da büyük kentlere göç
etmiş. Ama bu göç eden Alevi
topluluğunun kentte kentli gibi
yaşamadığını görüyoruz. Kentin
varoşlanna tutunmuş.
Yine köylülüğünü yaşıyor. Alevi,
kentli olmaktan mahrum olarak
yaşıyor Ekonomisi yoksa örgütlenmesi
de yoktur. Var olan örgütlülükse
cılızdır. Son üç-beş yıllık dönemde ise
kitle örgütlenmesine yönelmiştir. Sıvas
kınmı sonrasında bu örgütlenme hız
kazanmıştır. Bizim bir araya gelmemizi
son dört yıllık çalışmanm ürünü olarak
görüyorum. Pir Suhan Abdal ve Hacı
Bektaş Veli adlanyla örgütlülüğümüz
merkezi sistemde aşağı yukan 150
örgüte ulaşmış durumdadır. Onun
dışında bağımsız vakıflanmız vardır.
Örneğın Semah Kültür ve Araşürma
Vakfi, Alevi kimliğiyle hukuk
mücadelesi veriyor. Diğer vakıflanmız
ve derneklerirniz bir araya gelerek
Alevi-Bektaşi Temsilciler Meclisi'ni
oluşturdular.