Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19MART1995PAZAR
14 KULTUR
Latife Tekin'in son romanı 'Aşk îşaretleri' yaşadıklannı söze dökemeyenlerin öyküsü
Dönüşü olmayan söze bGAMZE VARIM
- ''Göz, gerçeğjn aynası değiL, gerçeğin sırdaşt-
dır. suiann ajanı. Yutar ramnı hiç? Ilk elden çak-
mamtzgereken budur işte. Gözlerinizle yanşıp gö-
riineni yaya bırakacaksınıt. her dakika, her sani-
ye. Gözlerinize fark atamazsanız, gördüklerinize
emilirsiniz. Hayatta dökülmektir bunun tnanası.
Yaşamak, görüneni atiatıpgörünmez olanı göğüs-
lemektir. Anlayabiliyormusunıız?Haybeyeyürii-
müyoruz, gecenin kalbini anyorum. Dünyayı sil-
kefemek kolay değiL Yoğunluk lazım'. Hız auna-
cak bir yer. Kestirmeye çahşuı, karanhğın özü ner-
de?"
Latife Tekin, son romanı 'Aşkİşaretleri'nde bir
kenar mahallede yaşayan, içinden geçtikleri za-
man parçasının anlaminı kavrayıp sözcüklere
dökmektetı aciz dört gencin, kendilerinden yaş-
ça büyük, yaşamın sırnnı çözmüş gibi görünen,
geleceğin sözcükleriyle oynaybilen Nezir'in di-
liyle büyülenmelerini. 'dönüşü ounayan söze vu-
ruknayT anlatıyor.
Latife Tekin, bu 'dil' ya da 'dilsizlik' yarasının
verdiği acıyı kendi de duymuş bir zamanlar. Bu-
nu, yaşadığı göç serüvenine bağlıyor. 'Başkalan-
nındili' onu da susturmuş. 'Evdekisesiyle'yazma-
ya karar vermesı bundan...
Latife Tekin'le 'Aşk tşaretteri' üzerine konuş-
tuk:
-Uçurumuyla dolaşan Nezir için olumsuz bir
kahraman diyebiür miyiz?
Tabiı sızdıyebıhrsınizamaben... Nezir hakkın-
da en azından şimdilik bu biçimde konuşmak is-
temem. Olumsuz bir kahraman yaratmak gibi
edebi bir hevesle yazmaya başlamadım. Derdim.
gençliğimi yoğurmuş, hayatımı etkilediğine inan-
dığım bir karşılaşmanın içimdeki üzüntüsüne
eğilmek, acısını açmak ya da aşmaktı... Gençken,
bana tepeden, yûkseklerden bakan bir ınsanla kar-
şılaştım ve o benı kelimelerin gürültûsüne bulaş-
tırdı. Nezir, dille karşılaştığım o saflık gûnlerinin
hikâyesini anlatmak isterken ortaya çıktı. Nezir'e
başka bir yerden bakıldığı zaman olumlu bir kah-
raman olarak da görülebilir. Çocuklan aydınlat-
mak, bilinçlendirmek, o saf ve kuş hallerinden çı-
kanp hayatın gerçeğiyle karşılaştırmak isteyen
"aydın" bir ınsan olarak da görülebilir. Ama be-
nim baktığım yerden, galiba aydınlık vaat eden
karanhk bir canlı gibi görünüyor. Kirli ve gürül-
• Derdim;
gençliğimi
yoğurmuş,
hayatımı
etkilediğine
inandığım bir
karşılaşmanın
içimdeki
üzüntüsüne
eğilmek, acısını
açmak ya da
aşmaktı...
Gençken, bana
tepeden,
yükseklerden
bakan bir insanla
karşılaştım ve o
beni kelimelerin
gürültûsüne
bulaştırdı.
tülü... Uğursuz... Çocuklann dünya üzerindeki
diğer varhklarla ahenk içinde olmalannı engelle-
meye çalışıyor. Nezir'in işlevi çocuklan sessızlık-
te erimekten kurtarmak ve kendilerine dışardan
bakan birer insan haline getirmek. Yalnızca tabi-
ata karşı değil sinemaya karşı da bir tepkisi var.
Sesiyle, sözleriyle, bakışıyla, uçuşan ellenyle
yarattığı dünyaya karşı gördüğü her şeye karşı.
Bir, birbirine kanşma hikayesi
- Bir mahzende yaşryor. Yaşamın kaynaklann-
dan biri olan ışığın ginnediği bir yerde...
Hayata karşı bir an bıle boş bulunmayan. ha-
vayla. ışıkla boy ölçüşen bir insan apartman da-
iresınde yaşayacak değil ya...
- Neden anlaûcı olarak laz oMuğu çok fazla
vurgulanmasa da romanın tek kadın karakteri
olan Cihan'ı seçtiniz?
Bu, aynı zamanda. bir, birbirine kanşma, bir-
birine bulanma hikâyesı. Nezir bu dört çocuğa
kendini, ama farklı farklı yanlannı yansıtıyor.
Hıçbiri tam olarak Nezir'e benzemiyor ama on-
dan yansıyan bir duyguyu içselleştiriyorlar ve
onun farklı parçalan haline geliyorlar. Nezir yal-
nızca Cihan'a dılini bağışlamak istiyor... Ona,
dünyaya, insana daır ağırlıklan kavrama yetene-
ğini yansıtıyor. Çocuklann içinde sadece Cihan.
Nezir'den aldığı nefesle bu hikâyeyi anlatabilecek
gibi görünüyor. Bır insanın diğer ınsanlara akıl
vermesi. başkalanna iktidarkonumundan yaklaş-
'Kralın altından soytarı çıkabilir'PELİN ÖZER
Günbatımını ızleyip, güneş batar bat-
maz kavgaya başlayan, tasarruf önlemi
olarak öncelikle sevgisini feda eden çift-
ler, kuş olup 'işten eve, evden işe' uçma-
yı hayal eden, gelecek kuşaklara paraya
bakış acısını bırakmaya karar veren.
mahkemede 'bamya satarken toplumu
fiıhuşa teşviketntek' gibi bir niyeti olma-
dığını itiraf eden çizgiler.
Bu çizgileT on yıldır Kâmil Masara-
cı'nın Cumhuriyet'te yayımlanan günlük
bantlannda buluşuyor. Aynı çizgiler bu-
günlerde de Ankara'da Dünya Karikatür
Galensi'nde sergileniyor.
Biz de bu sergiyi fırsat bilerek Masa-
racı ile geçmişe döndük. Ilk durağımız
karikatürcü Kâmıl Masaracı'run çocuk-
luğu oldu. Onun, evin duvarlannı kara-
layan yaramaz bir çocuk olduğunu dü-
şünmüştük. Karikatür çizmeye de büyük
olasılıkla küçük yaşlarda girişmişti. Ama
Masaracı küçük yaşlarda çizmediğini
söyleyerek başladı konuşmaya.
Ortaokul \e lise yıllannda 'sert hoca-
lann sertliklerini kırmak için' tahtaya ko-
mik şeyler çizermiş ve böylece hocalan
yumuşatırmış Masaracı. Üniversitede
matematik okuduğu dönemde bir gün
'pat diye' karikatür çizmeye başlamış.
Üçüncû kare 'süpriz'
"llk çizgim bugün çizdiğim çizgjdir"
diyor Masaracı. Ve her gün masanın ba-
şma otururken yeni bir serüvene başlıyor,
heyecanını hiç yitirmiyor. "Dengekurar-
san ve bir denge üzerine oturtup da çiz-
meye kalkışırsan kötü karikatürcü olur-
sun. Dengesiz olmak, kendini akıntıya bı-
rakmak gerek. Bazen kürekleri bırak-
mak, bazen tek kürek gitmek- Denge ol-
madığı için her gün bu işe yeniden başlar
gibiyim."
Masaracı, Çizgilik'te yalın bir söylem-
le, çok karmaşık gibi görünen konulara
dikkat çekiyor. Yalnızca üç beş tane çıp-
lak insana rol veriyor bantlannda. Bu çiz-
gi- tıpler, yaşamın içinden, keskin göz-
lemle damıtılmış kişilikler. Ciddiyet ve
komiğin sıftırlannda dolaşıyorlar ve ba-
kanlan, kendilerini sorgulamaya yönel-
tiyorlar. Masaracı, insanlann düşüncele-
rini, konuşmalannı, da\Tanış biçimlerini
ön plana çıkanyor sürekli... Böyle olun-
ca da kılık kıyafetleri detaylandırmak an-
lamsızlaşıyor ona göre. Ve Şeteri kadar
çizgF kullanıyor. tnsanlann maskelerini
indiriyor yüzlerinden. Kral soytansına
'AJem rnıysa kral sensbT diyor. Soytan
krala gülmeye başlıyor. Kişiliklerde smır
çizmıyor:
"İnsanlar rolkri belüienmiş olarak ya-
şryorlar. Bu rolkri açığa çıkarmamay a ça-
lışan insanlar var. Ama hayat matrak bir
şey okluğu için, o insanlar da bir anda
açık verebilir. kostümleri düşebilir. Ha-
yatta kral olarak tannhgımiT kişinin kos-
tümü düştüğünde altından bir soytan çı
. . „ . _ / KÂMİL
PORTRE/ MASARACI
l950yılında Antakya'da dünya nüfit-
sıına kath olsun diye doğdu. Bir süre
matematik vefizik okuduktan sonr t. 0.
Orman Fakultesı nı bıtirdı. Ani sayılabi-
iecek bir kararla karikatüre bûşiath. Yedi
gün Vatan, Nokta, Kadınca, Çocukça ve
Ciddiyet 'te çizdi. Almanya 'ya gitti.
Orada da Die Tgeszeinmg ve Der
Kassenarzt 'ta çizdi. Yedisi yurt dışında
toplam dokuz kişisel sergi açtı. Çocuklar
için Bocuk w Keyfıbol tiplerıni yarattı.
Bu işler olurhen ödüller almayı ihmal et-
medi. Ulusal ve uluslararası yirmi ödül
falan... Bunlar arasında; Çağdaş Gaze-
teciler Derneğı'nce sekiz kez, Türidye
Gazeteciler Cemiyeti 'nce bir kez "Yılm
Kankatürcüsii" ödülleri, tüm dünya ba-
sımnda çıkan karikatürler arasında "Bi-
rincilik Odûlü " (Jezz Dergisi Yugoslavya
1989) 3. Youmiuri Kariktûr Yanşması
" The Winner " ödiilü (Japonya 1981) bu-
lunuyor.
TRT'nin kültürprogramlarma "Yürü-
yen Çızgiyle " karikatürler çizdi. Masa-
racı animasyon çalısmalan da yaptyor.
Banüarından seçmeleri kapsayan ilk
htabı "N'OlcekHalimızŞimdi" Yılmaz
Yayınlan tarafindan 1990yılındayayım-
lanan Masaracı 'nın ıbnci htabı da önü-
müzdekigünlerde Istanbul Kütüphaneci-
ler Derneği tarafindan yayımlanacak.
Bu kitapta Masamcı 'nın CumhuriyetKi-
tap Dergisi 'nde çizdıği karikatürler yer
alacak.
ması, bildik, yaygın bir ilişki biçimi. Nezir ken-
dini yücelten, yüceliğine inanılan kişi. Insanlar,
doğarlar, büyürken de kendilerinden daha çok bi-
len. dile hâkim, havaya hükmeden biri aracılığıy-
la hayatı tanımaya başlarlar
Dilveiktidar
- İktidar sözcüğünün ilk çağnşımı dil gibi gel-
miyor bana. Daha çok edimleri çağnştınyor.
Benim de küçüklüğümden beri iktidar dendiği
zaman hemen aklıma dil geliyor. Belki de yaşa-
dığım göç macerasının bir sonucu bu. Beşinci sı-
nıfta Istanbul'a geldim ve ılk aldıgım yarakonuş-
ma biçimimle ilgiliydi. Beni kendi içime gömen,
susturan şey başkalannın diliydi. Ben onlann ne
dediğini anlamıyordum ve kendimi de onlann di-
lıyle ifade edemiyordum. Yazmaya karar verdi-
ğimde, evdeki sesimle yazacağım dememe ne-
den olan şey de buydu.
Biz geldiğimizde şehrin kapılan ardına kadar
açıktı, görünen hiçbır engelle karşılaşmadık ama
bir şey sürekli yüzümüze kapanıyordu. Sanki ha-
vanın içinde saklı, çözülmez bir sır... Nasıl ve ne
vakit hissettim bilmiyorum ama yüzümüze kapa-
nan, hayatımızı tersleyen şeyin başkalannın dili
olduğunu keşfettim. Bizim dılsızliğımizle başka-
lannın dili arasında geçilmez bir uçurum vardı...
Hava!.. Düpeduz hava işte... Ses, söz, kelimeler,
cümleler, ımalar, işaretlerle yüklü hava. Hava sı-
ze karşıysa, nefes almıyorsunuz, savaşıyorsunuz
demektir. Öldürücübirkapışma... Ne yaşadıgını-
zı bilmeden başkalannın dili belasına heba olup
gidersiniz.
Nczir^in sesi gelecekten yüksdiyor
- Siz bu tehlikenin amnı çiziyorsunuz?
Evet, çiziyorum. Çünkü başkalannm dilınin üs-
tümde çok şiddetli bir güce dönüştügünü çocuk-
luğumdan başlayarak hissettim. Bu çocuklann
dille büyülenmelerinin sebebi de aslında kendi-
lerinin dilsiz olmalan.
- Cihan bir yerde "Biz daha içinden geçtiği-
miz günün kelimelerini bulup cümlesini kura-
mazken, Nezir geleceğin kelimeleriyle oynu-
yor" diyor.
Nezir çocuklara gelecek zamanlı cümleler ku-
rarak blöf yapıyor. "Beni dinlemezseniz hayabnı-
xt piç edecek sefaletin ağırlından kurtulamaya-
caksınız" diyor. Çocuklar da bu blöfü yuruyor ve
Nezir gelecege hâkim. sesi ge-
lecekten yükselen biri oluveri-
yor.
- Karakterlerinizi fazla derin-
leştirmiyorsunuz. Nezir dışında
çeşitli yönleriyle ele aldığınız bir
karakter yok.
Çocuklar zaten Nezir'le kar-
şılaşmadan önce kendilerinden
pek haberli değıller. Nezir onlar
hakkında konuşmaya başladı-
ğında kitabın içinde varolmaya
başhyorlar. Ondan yansıyan bir
ışık altında va rolabilen canlılar
gibiler. Nezir de "Gözlerimi ka-
parsam, karanhkta kaiırsınız"
diyor zaten.
kabilir. Soytan dediğımiz kişi de ashnda
gizli bir kral olabilir." Karikatürün ipu-
cunu bulmuş Masaracı: "Komik şeyleri
ciddiye alıyorum yaşarken, ciddi şey leri
de komiğe alıyorum. Böyle bir yöntemi
kuiandığınız zaman kullana kulana ar-
tık doğaçlamaya dönüşüyor.
Ve ciddi gibi görünen. bize ciddi diye su-
nulan şeylerin aslında ne kadar ciddiye
alınmay acak şeyer olduğunu görüyorsu-
nuz. Bu yöntem açıyı genişletiyor. Ya-
şamdan kesitlerl insan ifişküerini, insan-
lann asıl amaçlaruu, arayışlannı yakan-
yorsunuz."
tnsan davranışlannda da ka\Tamlann
iç içe geçtiğini düşünüyor Masaracı.
Mutlulukla mutsuzluk, sevgiyle nefret
gibi... Bir insan kendini artık kolay ko-
lay tammlayamıyor ona göre: "Sokakta
yürürken insanlar mutlu birini gördü-
ğünde bayağı > adırgıyor. İnsanı tammak
zor. Onun için de bir insan bir karede
mutluyken, diğerinde mutsuzlukla kar-
şılaşabiliyor, üçüncü karede ne olacağı
belfi değiL Üçüncü kare benim için de
sürpriz oluyor. Önceden tasarlanrnamış
bir şey üçüncü kareye dönüşebiliyor. Bu
benim daha çok işime geliyor. Aslında
aşagı yukan tasaruyorum. Hayat sürp-
rizlerle dolu, kareler de sürprizlerie do-
lu. O sürprizi yaratırsanız finalde oku-
yucuyla aranızdaki muhabbet de artar."
Gözetlendiğini hissediyor
Çizerken gözetlendiğini hissediyor .
Gözetleyenlerin okuyucular olduğunu
söyleyen Masaracı, bunun bir çeşit pa-
ranoya olduğunu kabul edıyor: " Oku-
yucıüarta aramızda bir akrabahk kuruJ-
du, belki bir topluluğa dönüştük. Belki
de bu paranoya sayesinde ben bunu ka-
retereyansıtryorum.'1
Belki de bu yüzden
çizgileri bir anda gülebilıyor ya da ağ-
layabiliyor... Arkada ya da yanda duran
insanlardan etkileniyor.
Politikacı karikatürü çızmeden de po-
litik karikatür yapılabieceğini de kanıt-
lıyor :" Poütika her yerde var, politika-
dan etkilenme var. Başka bir politik or-
tamda büyüseydik biz de farklı olurduk.
Onun için ben sadece bizde olusan kişi-
likleri ele alıyorum. bunlan çiziyonun ve
belki de daha politik çiziyorum."
Çözüm ya da çözüm önerileri getiren
bir ınsan olmak istemiyor. Öğretmen
kimliğiyle dolaşmayı, yaşamayı sevmi-
yor: "O zaman çözüm önermiyorsunuz
ama ortaya koyduğunuz şey belki de in-
sanlann çözüm bulmasına yardımcı olu-
yor. Direk bir öneri getirirseniz zaten
bundan tepki alabilirsiniz. Sanatta da bu
geçerli. Bu böyle çizilmeudir bu dogru-
dur diyedayatamazsınız.Toplumun sev-
mediği bir insanı hep kötü çizerseniz,
yüklenirseniz, onu çirkin gaddar olarak
çizerseniz toplum onu bir noktadan son-
ra size karşı savunmaya başlar. O zaman
da kaunasuu istemediğiniz bir adanun
ömrünü uzatmış olursunuz. Aynca en
kötü diye tanımladığımız insanlann bi-
le bir yerierde sevilecek yanlan kalnuş-
ür."
Şiddeti kavradım
- Bundan sonra şiddet üzeri-
ne yazmak istediginizi söylüyor-
sunuz.
Evet. Çünkü biz şiddet uygu-
lanmış insanlanz. Göç başlı ba-
şına bir şiddet zaten. Şu yaşadı-
ğımız korkunç tutunma mace-
rası...
- Bu şiddeti yalnızca göç yaşa-
mış insanlara mı mal edeceksi-
niz? Yoksa,genel olarak hepüni-
zin maruz kakhğı şiddeti mi ele
alacaksuuz?
Bir kere şiddet uygulayan ve
şiddete açık olan insanlar kim?
Hayatın neresinde duruyorlar?
'Aşk tsaretleri'nı yazarken, şid-
deti kendimce kavradım. Tabii
ruhsal açıdan şiddet yazmaya
hazır olmam lazım. Şu anda
kendimi çok hazır hissetmiyo-
rum.
İlk aşk uğursuz
- Nezir'le Cihan arasuıdaki
ilişkiden yola çıkacak olursak,
aşk artık ender yaşanabilecek
bir duygu mu sizce?
Hayır... Doğrusunu isterseniz
ben dünyayı bir aşk dalgasının
saracağını düşünüyorum. Her
zamankinden daha güçlü bir bi-
çimde. Bu hikâyede Nezir'in
varlığı, çocuklann yaşayacağı
muhtemel bir aşkın, gövdenin
taşkınlaştığı dolaysız aşkın ye-
rini alıyor. Sadece Cihan değil,
öteki çocuklar da Nezir'le bir
tutku ilişkisi yaşıyorlar. Çok
güçlü bir bağlanma bu.
O yaşlarda insanlar duygula-
nn gürültûsüne bulaşırlar aslın-
da. Gövdenin içinde uğultular,
fırtınalar kopar. İnsanın gövde-
siyle ilişkisi korkulu bir ilişki
haline gelir. İlk aşkı yaşarken
masumuzdur ama ilk aşkta çok
fazla şok var. Çoğu kez duygu-
lann şiddetine dayanamayıp, o
şok nedeniyle masumiyetimizi
kaybederiz. İlk aşkın uğursuz
olduğunu düşünüyorum... Ci-
han 'la Nezir arasında bir aşk ya-
şanma ihtimali aslında yok. Aş-
kın yerini almış bambaşka bir
ilişki biçimi bu.
Richard Nixon rolü Hopkkıs'in
Rkhard Nüon.
Kültür Servisi- Oliver
Stone, Richard Nixon'm
yaşamını ele alan fılmin
çekimlerine başladı..
Filmde, ABD eski başkanı
Nixon, John Kennedy
suikastını gerçekleştiren gizli
örgütün kurucusu olarak
gösteriliyor.
Stone'un 1991'deyaptığı
'JFK', tarihi verilere uzak
konusu nedeniyle
eleştirmenlerin saldınlanna
uğramıştı.
Başrolü Ingiliz oyuncu
Anthony Hopkinsin
canlandıracağı "Nixon"
filminin ilk taslağında,
dönemin başkan yardımcısı
Richard Nixon; Küba Devlet
Başkanı FidelCastro'yu
öldürtmek için, Kübalılar,
Mafya hırsızlan, CIA
ajanlan ve sağcı
işadamlanndan oluşan bir
suikast ekibi kuruyor ama,
görev gerçekleştirilemiyor.
Aynı ekip, daha sonra
JFK'nin ölümünden sorumlu
tutuluyor.
New Yorklu tarihçi ve
"Richard Nixon and His
America" adlı kitabın yazan
Herbert Parmet senaryoyu
değerlendirirken "Kesinhkle
ve tamamen saçma... Sanırun
bu saçmalığı ortaya çıkarmak
için NtKon'ın öimesini
bekledüer" diyor.
Seri cinayetler işleyen iki
katili anlatan son nlmi
-Natural Born Killers
n
la
(Katil Doğanlar) Atlas
Okyanusu'nun iki yakasında
birden öfke uyandıran Oliver
Stone ise, senaryoyu
tartışmayı reddediyor.
Newsweek dergisine göre,
Amerika'nın 37. başkanı,
filmde, "hap yırtan, viski
içen, hakaret kusann
biri gibi
gösteriliyor. Anthony Hopkira.
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Yabancı Yazaplap Evi
Şubat ayını Türkiye'den uzakta, Atlantik Okyanusu'nun
kıyısındaki Saint-Nazaire adlı bir kasabada, çağrılı oldu-
ğum Yabancı Yazarlar Evi'nde geçirdim. Ikinci Dünya Sa-
vaşı'nın yaralı kentlerinden biri Saint-Nazaire: İki yüzyıl
önce balıkçı köyüyken, tersanenin ve büyük bir limanın in-
şa edilmesiyle birlikte gelişmiş, başta ünlü Normandiya
transatlantiği olmak üzere pek çok dev gemi burada ya-
pılmış, Naziler stratejik önemi nedeniyle kenti işgal ettik-
ierinde yaklaşık 45 binlik bir nüfusu varmış. Bir denizaHı
üssü yapmışlar kıyıya, savaş sonrası kendi haline terk edil-
miş, tüyler ürpertici bir mekân şimdi. 28 Şubat 1943 gü-
nü Amerikan uçaklan, yangın bombalanyla yerte bir etmiş-
ler Saint-Nazaire'i, neredeyse bütünüyle yeniden yaptlmış.
Nantes'in çok yakınında Saint-Nazaire. Yabancı Yazar-
lar Evi, Loire Irmağı ile okyanusun buluştuğu noktada yer
alan, kentin en yüksek binasında, nhtımın ve küçük bir
adanın tam karşısında. Kuruluşun idari merkezi giriş ka-
tında, konuğa aynlan apartman dairesi ise 10. katta. Do-
layısıyla, bir kartal yuvası. Pencerelerden Loire ve okya-
nus, nhtım ve Avrupa'nın en uzun köprüsü olan Saint-Na-
zaire-Mindin görünüyor. Konukevi, bir yazann ideal çalış-
ma ortamı olarak düşünülüp tasarlanmış, her türlü gerek-
sinimi hesaba katılmış neredeyse.
Bütün bunlann karşılığında, konuk olarak kaldığınız sü-
rece yazdığınız bir metnin (ya da metinlerin) Fransızca ilk
yayın hakkını Yazarlar Evi'ne bırakıyorsunuz. Metni ya da
metinleri çevirtip kitap halinde yayımlıyorlar. Kuruluşun
yöneticisi Christian Bouthemyde biryazar, "bir sayfa sı-
nın koymadıklarını" söylemişti bana ilk gün, bir ay içinde
yazdıklanmı görünce dudaklan uçukluyordu. Onu, hepsi-
ni yayımlamayı düşünmediğimi söyleyerek rahatlattım.
Her kitabın çift dilde yayımlandığını göz önüne getirirse-
niz, Yabancı Yazarlar Evi'ni birTürk yazannın kalın bir cilt-
le nasıl haklayabileceğini daha kolay kestirebilirsiniz.
1987'de kurulmuş Yabancı Yazarlar Evi, bugüne dek
yaklaşık40 şair ve yazar "konuğu"olmuş. Danimarka, Is-
panya, Çekoslovakya. Italya, Çin, Avustralya, Arjantin, Mı-
sır, Uruguay, Irlanda, Brezilya'dan gelen yazariann Saint-
Nazaire'de yazdıklanna göz attım da, yetkililerin düpedüz
bir Babil yaratmayı başardıklannı gördüm bu küçük kent-
te. Benden önce Nedim Gürsel gelip kalmıştı burada, be-
ni onun tavsiyesi üzerine çağırdılar zaten, ben de kendi-
me göre tavsiyelerde bulundum, önümüzdekı yıllarda çağ-
nlabilecek Türk şair ve yazarları konusunda.
Türkiye'nin herhangi bir kenti kasabası, herhangi bir be-
lediyesi, kuruluşu bu türden bir girişimde bulunamaz mıy-
dı? On yıllık bir süre içinde yaklaşık 100 yabancı şair ve
yazar konuk edilirdi Istanbul'da.Söke'de ya da Göre-
me'de, binlerce sayfa armağan edilirdi dünya edebiyatı-
na. On yılda yaklaşık 10 milyar lira gerektirirdi böyle bir pro-
je, bir o kadar da kıtaplar için harcanırdı belki - nedir ki,
televizyonda talk-showculara verildiğini duyduğumuz
transfer ücretleri düşünülürse.
Sorun da bu noktada düğümleniyor ya. Saint-Naza-
ire'de benden önce kalmış ve kitaplan yayımlanmış yazar-
iann metinlerini okurken onu fark ettim: Güney Amerıkalı
yazariann benzersıkıntılan, özlemleri vardı. Bu küçük kent-
te kendilerini birer yazar olarak hissettiklerini, ilk kez böy-
le bir duygu yaşayabildiklerini aktanyortar, kendi ülkele-
rinde yazar kimlikleriyle değil de hangı işten para kazanı-
yorlarsa o kimlikleriyle kabul edildikleri için yakınıyorlardı.
Uruguaylı, Brezilyalı bir yazan okurken karşmızdat)irTürk
yazan, içinde yaşadığı toplumsal ortamdan şikâyet edi-
yor, sanısına kapılabılirdiniz.
"lleriemiş" ülkelerde bu türden sayıstz kuruluş destek-
liyor yazarlan. Kendi yazarlannı desteklemekle kalsalar iyi,
yabancı yazarlara da uzanıyorlar. Kuru kuruya bir yardım-
severlik değil o mantığı besleyen: Kültürün her ülkeye bt-
rinci elden katkısını kavramış yöneticilerin sorumluluk üst-
lendiği ülkeler bunlar: Norveç, Italya ya da Almanya. El-
bette şaşınyor, şaşıracak Uruguay'dan, Türkiye'den çağ- •
nlan yazar: Bizler, yazarlara "başka türlü muamele'nın uy-
gun görüldüğü coğrafyaların ürünleriyiz.
Saint-Nazaire deneyimi bunlan düşündürdü bana. Kim-
senin, hiçbir kuruluşun çıkıp da "Senin işin yalnızca yaz-
makolmalı" demeyeceğini biliyoruzhepimiz, bu "/j'ebaş-
larken, devam ederken de. Işçilerin, memuriann, öğret-
menlerin, emeklilerin açlıktan ölmemek için çırpındıklan,
işsiz ordusunun gitgide büyüdüğü bir ülkede böyle özlem-
ler lüksün sınınndan taşıyor. Zavallı yurdum benim.
1
Çajjdaş Repertuar Hyatrosu'nüa oyun
• Kültür Servisi -Harold Pinter'ın "Oda" adlı oyununu
sahneleyen Çağdaş Repertuar TiyatTOsu. Amerikan
tiyatrosunun önde gelen yazarlanndan Pulitzer ödüllü Edvvard
Albee'nin "Hay\r
anat Bahçesi-The Zoo Stor>" adlı oyunu
sahnelemeye başladı. Yan şizofrenik bir serserinin ilişki ve
iletişim kurma arayışının öyküsünü anlatan, yalnızlık ve
iletişimsizlik üzerine büyük bir gösten niteliğinde olan
oyunla, Çağdaş Repertuar Tiyatrosu, kendi özel ve yahtılnuş
dünyalannı, "hayvanat bahçeleri'ni kuran insanlara
'kafeslerinizden çıkın" çağnsı yapıyor. (230 16 18)
TYB ödüllepi sahiplerini buluyor
• Kültür Servisi -Türkiye Yazarlar BirliğTnin 'Yılın Yazarlan
ve Sanatçılan Değerlendirmesi" 1994 yılı ödüllerinin dağıtım
töreni bugün saat 14.00'de TYB Istanbul Kültür Merkezi'nde
yapılacak. (Istanbul Kültür Merkezi, Kızlarağası Mehmed
Ağa Medresesi, Hocarüstem Sok. No: 6 Eminönü - 527 18
66)
Bilar İstanburun kış dönemî
seminerteri sürüyop
• Kühür Servisi -Bılar'da pazartesi günü saat 18.30'da,
"Rüyalar" seminerinde, Enis Batur, "Edebiyatta Rüyalar"dan
söz edecek. Saat 20.00'de yapılacak olan "Erkek Gözüyle
Kadın Cinselliği"nin bu haftaki konusu "Kadın Cinselİiğinin
Fizyolojisi". Semineri Cem Atbaşıoğlu verecek. Cem
Kum'un vereceği "Askeri Tarih" başlıklı seminer perşembc
günü saat 18.30'da yer alacak. Aynı gün saat 20.00'de Aziz
Başan'ın "Türk Kimliğinin Tarihçesi" ve Oruç Anıoba'nın
"Yeniçağ Felsefe Tarihinde 'Aşk'ın Yokoluş Süreci" konulu
seminerler izlenebilir.
Güntep Grass'uı yeni romanı ç*ıyop
• ANKARA (AA) -Alman yazar Günter Grass'ın uzun
yıllardan beri üzerinde çalıştığı "Geniş Bir Alan" adlı yeni
romanı Steidl yaymevi tarafindan ağustos aymda
yayınlanacak. Romanda Berlin duvannın çöküşünden iki
Almanya'nın yeniden birleşmesine dek geçen sürede gelişen
olaylar konu ediliyor ve geri dönüşlerle Alman tarihinin 1848
mart devriminden günümüze dek geçen sürede gelişen olaylar
konu ediliyor. Grass, nisan aymda Frankfurt Yahudi Cemaati
Evi'nde düzenlenecek okuma gününde yeni romanından
pasajlar okuyacak.
Dünya Kitap ttergishtin son sayısı çıktı
• Kültür Servisi -Dünya Kitap dergisinin 10 martta çıkan 41.
sayısı "Türkiye'de Ahlak ve Ahlak Türleri" başlığını taşıyor.
Türkiye'de ahlak, Murat Çulcu, Mehmet Altan, Doğan Hızlan,
Doğu Perinçek. Abdurrahman Dilipak, Afet Ilgaz ve Betül
Çotuksöken'in yazılanyla irdeleniyor. Son sayıda, bu yıl
ikincisi düzenlenen Dünya Kitap Şiir Ödülü'nün ilk
finalistleri de yer ahyorlar.