24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19MART1995PAZAR 14 KULTUR Latife Tekin'in son romanı 'Aşk îşaretleri' yaşadıklannı söze dökemeyenlerin öyküsü Dönüşü olmayan söze bGAMZE VARIM - ''Göz, gerçeğjn aynası değiL, gerçeğin sırdaşt- dır. suiann ajanı. Yutar ramnı hiç? Ilk elden çak- mamtzgereken budur işte. Gözlerinizle yanşıp gö- riineni yaya bırakacaksınıt. her dakika, her sani- ye. Gözlerinize fark atamazsanız, gördüklerinize emilirsiniz. Hayatta dökülmektir bunun tnanası. Yaşamak, görüneni atiatıpgörünmez olanı göğüs- lemektir. Anlayabiliyormusunıız?Haybeyeyürii- müyoruz, gecenin kalbini anyorum. Dünyayı sil- kefemek kolay değiL Yoğunluk lazım'. Hız auna- cak bir yer. Kestirmeye çahşuı, karanhğın özü ner- de?" Latife Tekin, son romanı 'Aşkİşaretleri'nde bir kenar mahallede yaşayan, içinden geçtikleri za- man parçasının anlaminı kavrayıp sözcüklere dökmektetı aciz dört gencin, kendilerinden yaş- ça büyük, yaşamın sırnnı çözmüş gibi görünen, geleceğin sözcükleriyle oynaybilen Nezir'in di- liyle büyülenmelerini. 'dönüşü ounayan söze vu- ruknayT anlatıyor. Latife Tekin, bu 'dil' ya da 'dilsizlik' yarasının verdiği acıyı kendi de duymuş bir zamanlar. Bu- nu, yaşadığı göç serüvenine bağlıyor. 'Başkalan- nındili' onu da susturmuş. 'Evdekisesiyle'yazma- ya karar vermesı bundan... Latife Tekin'le 'Aşk tşaretteri' üzerine konuş- tuk: -Uçurumuyla dolaşan Nezir için olumsuz bir kahraman diyebiür miyiz? Tabiı sızdıyebıhrsınizamaben... Nezir hakkın- da en azından şimdilik bu biçimde konuşmak is- temem. Olumsuz bir kahraman yaratmak gibi edebi bir hevesle yazmaya başlamadım. Derdim. gençliğimi yoğurmuş, hayatımı etkilediğine inan- dığım bir karşılaşmanın içimdeki üzüntüsüne eğilmek, acısını açmak ya da aşmaktı... Gençken, bana tepeden, yûkseklerden bakan bir ınsanla kar- şılaştım ve o benı kelimelerin gürültûsüne bulaş- tırdı. Nezir, dille karşılaştığım o saflık gûnlerinin hikâyesini anlatmak isterken ortaya çıktı. Nezir'e başka bir yerden bakıldığı zaman olumlu bir kah- raman olarak da görülebilir. Çocuklan aydınlat- mak, bilinçlendirmek, o saf ve kuş hallerinden çı- kanp hayatın gerçeğiyle karşılaştırmak isteyen "aydın" bir ınsan olarak da görülebilir. Ama be- nim baktığım yerden, galiba aydınlık vaat eden karanhk bir canlı gibi görünüyor. Kirli ve gürül- • Derdim; gençliğimi yoğurmuş, hayatımı etkilediğine inandığım bir karşılaşmanın içimdeki üzüntüsüne eğilmek, acısını açmak ya da aşmaktı... Gençken, bana tepeden, yükseklerden bakan bir insanla karşılaştım ve o beni kelimelerin gürültûsüne bulaştırdı. tülü... Uğursuz... Çocuklann dünya üzerindeki diğer varhklarla ahenk içinde olmalannı engelle- meye çalışıyor. Nezir'in işlevi çocuklan sessızlık- te erimekten kurtarmak ve kendilerine dışardan bakan birer insan haline getirmek. Yalnızca tabi- ata karşı değil sinemaya karşı da bir tepkisi var. Sesiyle, sözleriyle, bakışıyla, uçuşan ellenyle yarattığı dünyaya karşı gördüğü her şeye karşı. Bir, birbirine kanşma hikayesi - Bir mahzende yaşryor. Yaşamın kaynaklann- dan biri olan ışığın ginnediği bir yerde... Hayata karşı bir an bıle boş bulunmayan. ha- vayla. ışıkla boy ölçüşen bir insan apartman da- iresınde yaşayacak değil ya... - Neden anlaûcı olarak laz oMuğu çok fazla vurgulanmasa da romanın tek kadın karakteri olan Cihan'ı seçtiniz? Bu, aynı zamanda. bir, birbirine kanşma, bir- birine bulanma hikâyesı. Nezir bu dört çocuğa kendini, ama farklı farklı yanlannı yansıtıyor. Hıçbiri tam olarak Nezir'e benzemiyor ama on- dan yansıyan bir duyguyu içselleştiriyorlar ve onun farklı parçalan haline geliyorlar. Nezir yal- nızca Cihan'a dılini bağışlamak istiyor... Ona, dünyaya, insana daır ağırlıklan kavrama yetene- ğini yansıtıyor. Çocuklann içinde sadece Cihan. Nezir'den aldığı nefesle bu hikâyeyi anlatabilecek gibi görünüyor. Bır insanın diğer ınsanlara akıl vermesi. başkalanna iktidarkonumundan yaklaş- 'Kralın altından soytarı çıkabilir'PELİN ÖZER Günbatımını ızleyip, güneş batar bat- maz kavgaya başlayan, tasarruf önlemi olarak öncelikle sevgisini feda eden çift- ler, kuş olup 'işten eve, evden işe' uçma- yı hayal eden, gelecek kuşaklara paraya bakış acısını bırakmaya karar veren. mahkemede 'bamya satarken toplumu fiıhuşa teşviketntek' gibi bir niyeti olma- dığını itiraf eden çizgiler. Bu çizgileT on yıldır Kâmil Masara- cı'nın Cumhuriyet'te yayımlanan günlük bantlannda buluşuyor. Aynı çizgiler bu- günlerde de Ankara'da Dünya Karikatür Galensi'nde sergileniyor. Biz de bu sergiyi fırsat bilerek Masa- racı ile geçmişe döndük. Ilk durağımız karikatürcü Kâmıl Masaracı'run çocuk- luğu oldu. Onun, evin duvarlannı kara- layan yaramaz bir çocuk olduğunu dü- şünmüştük. Karikatür çizmeye de büyük olasılıkla küçük yaşlarda girişmişti. Ama Masaracı küçük yaşlarda çizmediğini söyleyerek başladı konuşmaya. Ortaokul \e lise yıllannda 'sert hoca- lann sertliklerini kırmak için' tahtaya ko- mik şeyler çizermiş ve böylece hocalan yumuşatırmış Masaracı. Üniversitede matematik okuduğu dönemde bir gün 'pat diye' karikatür çizmeye başlamış. Üçüncû kare 'süpriz' "llk çizgim bugün çizdiğim çizgjdir" diyor Masaracı. Ve her gün masanın ba- şma otururken yeni bir serüvene başlıyor, heyecanını hiç yitirmiyor. "Dengekurar- san ve bir denge üzerine oturtup da çiz- meye kalkışırsan kötü karikatürcü olur- sun. Dengesiz olmak, kendini akıntıya bı- rakmak gerek. Bazen kürekleri bırak- mak, bazen tek kürek gitmek- Denge ol- madığı için her gün bu işe yeniden başlar gibiyim." Masaracı, Çizgilik'te yalın bir söylem- le, çok karmaşık gibi görünen konulara dikkat çekiyor. Yalnızca üç beş tane çıp- lak insana rol veriyor bantlannda. Bu çiz- gi- tıpler, yaşamın içinden, keskin göz- lemle damıtılmış kişilikler. Ciddiyet ve komiğin sıftırlannda dolaşıyorlar ve ba- kanlan, kendilerini sorgulamaya yönel- tiyorlar. Masaracı, insanlann düşüncele- rini, konuşmalannı, da\Tanış biçimlerini ön plana çıkanyor sürekli... Böyle olun- ca da kılık kıyafetleri detaylandırmak an- lamsızlaşıyor ona göre. Ve Şeteri kadar çizgF kullanıyor. tnsanlann maskelerini indiriyor yüzlerinden. Kral soytansına 'AJem rnıysa kral sensbT diyor. Soytan krala gülmeye başlıyor. Kişiliklerde smır çizmıyor: "İnsanlar rolkri belüienmiş olarak ya- şryorlar. Bu rolkri açığa çıkarmamay a ça- lışan insanlar var. Ama hayat matrak bir şey okluğu için, o insanlar da bir anda açık verebilir. kostümleri düşebilir. Ha- yatta kral olarak tannhgımiT kişinin kos- tümü düştüğünde altından bir soytan çı . . „ . _ / KÂMİL PORTRE/ MASARACI l950yılında Antakya'da dünya nüfit- sıına kath olsun diye doğdu. Bir süre matematik vefizik okuduktan sonr t. 0. Orman Fakultesı nı bıtirdı. Ani sayılabi- iecek bir kararla karikatüre bûşiath. Yedi gün Vatan, Nokta, Kadınca, Çocukça ve Ciddiyet 'te çizdi. Almanya 'ya gitti. Orada da Die Tgeszeinmg ve Der Kassenarzt 'ta çizdi. Yedisi yurt dışında toplam dokuz kişisel sergi açtı. Çocuklar için Bocuk w Keyfıbol tiplerıni yarattı. Bu işler olurhen ödüller almayı ihmal et- medi. Ulusal ve uluslararası yirmi ödül falan... Bunlar arasında; Çağdaş Gaze- teciler Derneğı'nce sekiz kez, Türidye Gazeteciler Cemiyeti 'nce bir kez "Yılm Kankatürcüsii" ödülleri, tüm dünya ba- sımnda çıkan karikatürler arasında "Bi- rincilik Odûlü " (Jezz Dergisi Yugoslavya 1989) 3. Youmiuri Kariktûr Yanşması " The Winner " ödiilü (Japonya 1981) bu- lunuyor. TRT'nin kültürprogramlarma "Yürü- yen Çızgiyle " karikatürler çizdi. Masa- racı animasyon çalısmalan da yaptyor. Banüarından seçmeleri kapsayan ilk htabı "N'OlcekHalimızŞimdi" Yılmaz Yayınlan tarafindan 1990yılındayayım- lanan Masaracı 'nın ıbnci htabı da önü- müzdekigünlerde Istanbul Kütüphaneci- ler Derneği tarafindan yayımlanacak. Bu kitapta Masamcı 'nın CumhuriyetKi- tap Dergisi 'nde çizdıği karikatürler yer alacak. ması, bildik, yaygın bir ilişki biçimi. Nezir ken- dini yücelten, yüceliğine inanılan kişi. Insanlar, doğarlar, büyürken de kendilerinden daha çok bi- len. dile hâkim, havaya hükmeden biri aracılığıy- la hayatı tanımaya başlarlar Dilveiktidar - İktidar sözcüğünün ilk çağnşımı dil gibi gel- miyor bana. Daha çok edimleri çağnştınyor. Benim de küçüklüğümden beri iktidar dendiği zaman hemen aklıma dil geliyor. Belki de yaşa- dığım göç macerasının bir sonucu bu. Beşinci sı- nıfta Istanbul'a geldim ve ılk aldıgım yarakonuş- ma biçimimle ilgiliydi. Beni kendi içime gömen, susturan şey başkalannın diliydi. Ben onlann ne dediğini anlamıyordum ve kendimi de onlann di- lıyle ifade edemiyordum. Yazmaya karar verdi- ğimde, evdeki sesimle yazacağım dememe ne- den olan şey de buydu. Biz geldiğimizde şehrin kapılan ardına kadar açıktı, görünen hiçbır engelle karşılaşmadık ama bir şey sürekli yüzümüze kapanıyordu. Sanki ha- vanın içinde saklı, çözülmez bir sır... Nasıl ve ne vakit hissettim bilmiyorum ama yüzümüze kapa- nan, hayatımızı tersleyen şeyin başkalannın dili olduğunu keşfettim. Bizim dılsızliğımizle başka- lannın dili arasında geçilmez bir uçurum vardı... Hava!.. Düpeduz hava işte... Ses, söz, kelimeler, cümleler, ımalar, işaretlerle yüklü hava. Hava sı- ze karşıysa, nefes almıyorsunuz, savaşıyorsunuz demektir. Öldürücübirkapışma... Ne yaşadıgını- zı bilmeden başkalannın dili belasına heba olup gidersiniz. Nczir^in sesi gelecekten yüksdiyor - Siz bu tehlikenin amnı çiziyorsunuz? Evet, çiziyorum. Çünkü başkalannm dilınin üs- tümde çok şiddetli bir güce dönüştügünü çocuk- luğumdan başlayarak hissettim. Bu çocuklann dille büyülenmelerinin sebebi de aslında kendi- lerinin dilsiz olmalan. - Cihan bir yerde "Biz daha içinden geçtiği- miz günün kelimelerini bulup cümlesini kura- mazken, Nezir geleceğin kelimeleriyle oynu- yor" diyor. Nezir çocuklara gelecek zamanlı cümleler ku- rarak blöf yapıyor. "Beni dinlemezseniz hayabnı- xt piç edecek sefaletin ağırlından kurtulamaya- caksınız" diyor. Çocuklar da bu blöfü yuruyor ve Nezir gelecege hâkim. sesi ge- lecekten yükselen biri oluveri- yor. - Karakterlerinizi fazla derin- leştirmiyorsunuz. Nezir dışında çeşitli yönleriyle ele aldığınız bir karakter yok. Çocuklar zaten Nezir'le kar- şılaşmadan önce kendilerinden pek haberli değıller. Nezir onlar hakkında konuşmaya başladı- ğında kitabın içinde varolmaya başhyorlar. Ondan yansıyan bir ışık altında va rolabilen canlılar gibiler. Nezir de "Gözlerimi ka- parsam, karanhkta kaiırsınız" diyor zaten. kabilir. Soytan dediğımiz kişi de ashnda gizli bir kral olabilir." Karikatürün ipu- cunu bulmuş Masaracı: "Komik şeyleri ciddiye alıyorum yaşarken, ciddi şey leri de komiğe alıyorum. Böyle bir yöntemi kuiandığınız zaman kullana kulana ar- tık doğaçlamaya dönüşüyor. Ve ciddi gibi görünen. bize ciddi diye su- nulan şeylerin aslında ne kadar ciddiye alınmay acak şeyer olduğunu görüyorsu- nuz. Bu yöntem açıyı genişletiyor. Ya- şamdan kesitlerl insan ifişküerini, insan- lann asıl amaçlaruu, arayışlannı yakan- yorsunuz." tnsan davranışlannda da ka\Tamlann iç içe geçtiğini düşünüyor Masaracı. Mutlulukla mutsuzluk, sevgiyle nefret gibi... Bir insan kendini artık kolay ko- lay tammlayamıyor ona göre: "Sokakta yürürken insanlar mutlu birini gördü- ğünde bayağı > adırgıyor. İnsanı tammak zor. Onun için de bir insan bir karede mutluyken, diğerinde mutsuzlukla kar- şılaşabiliyor, üçüncü karede ne olacağı belfi değiL Üçüncü kare benim için de sürpriz oluyor. Önceden tasarlanrnamış bir şey üçüncü kareye dönüşebiliyor. Bu benim daha çok işime geliyor. Aslında aşagı yukan tasaruyorum. Hayat sürp- rizlerle dolu, kareler de sürprizlerie do- lu. O sürprizi yaratırsanız finalde oku- yucuyla aranızdaki muhabbet de artar." Gözetlendiğini hissediyor Çizerken gözetlendiğini hissediyor . Gözetleyenlerin okuyucular olduğunu söyleyen Masaracı, bunun bir çeşit pa- ranoya olduğunu kabul edıyor: " Oku- yucıüarta aramızda bir akrabahk kuruJ- du, belki bir topluluğa dönüştük. Belki de bu paranoya sayesinde ben bunu ka- retereyansıtryorum.'1 Belki de bu yüzden çizgileri bir anda gülebilıyor ya da ağ- layabiliyor... Arkada ya da yanda duran insanlardan etkileniyor. Politikacı karikatürü çızmeden de po- litik karikatür yapılabieceğini de kanıt- lıyor :" Poütika her yerde var, politika- dan etkilenme var. Başka bir politik or- tamda büyüseydik biz de farklı olurduk. Onun için ben sadece bizde olusan kişi- likleri ele alıyorum. bunlan çiziyonun ve belki de daha politik çiziyorum." Çözüm ya da çözüm önerileri getiren bir ınsan olmak istemiyor. Öğretmen kimliğiyle dolaşmayı, yaşamayı sevmi- yor: "O zaman çözüm önermiyorsunuz ama ortaya koyduğunuz şey belki de in- sanlann çözüm bulmasına yardımcı olu- yor. Direk bir öneri getirirseniz zaten bundan tepki alabilirsiniz. Sanatta da bu geçerli. Bu böyle çizilmeudir bu dogru- dur diyedayatamazsınız.Toplumun sev- mediği bir insanı hep kötü çizerseniz, yüklenirseniz, onu çirkin gaddar olarak çizerseniz toplum onu bir noktadan son- ra size karşı savunmaya başlar. O zaman da kaunasuu istemediğiniz bir adanun ömrünü uzatmış olursunuz. Aynca en kötü diye tanımladığımız insanlann bi- le bir yerierde sevilecek yanlan kalnuş- ür." Şiddeti kavradım - Bundan sonra şiddet üzeri- ne yazmak istediginizi söylüyor- sunuz. Evet. Çünkü biz şiddet uygu- lanmış insanlanz. Göç başlı ba- şına bir şiddet zaten. Şu yaşadı- ğımız korkunç tutunma mace- rası... - Bu şiddeti yalnızca göç yaşa- mış insanlara mı mal edeceksi- niz? Yoksa,genel olarak hepüni- zin maruz kakhğı şiddeti mi ele alacaksuuz? Bir kere şiddet uygulayan ve şiddete açık olan insanlar kim? Hayatın neresinde duruyorlar? 'Aşk tsaretleri'nı yazarken, şid- deti kendimce kavradım. Tabii ruhsal açıdan şiddet yazmaya hazır olmam lazım. Şu anda kendimi çok hazır hissetmiyo- rum. İlk aşk uğursuz - Nezir'le Cihan arasuıdaki ilişkiden yola çıkacak olursak, aşk artık ender yaşanabilecek bir duygu mu sizce? Hayır... Doğrusunu isterseniz ben dünyayı bir aşk dalgasının saracağını düşünüyorum. Her zamankinden daha güçlü bir bi- çimde. Bu hikâyede Nezir'in varlığı, çocuklann yaşayacağı muhtemel bir aşkın, gövdenin taşkınlaştığı dolaysız aşkın ye- rini alıyor. Sadece Cihan değil, öteki çocuklar da Nezir'le bir tutku ilişkisi yaşıyorlar. Çok güçlü bir bağlanma bu. O yaşlarda insanlar duygula- nn gürültûsüne bulaşırlar aslın- da. Gövdenin içinde uğultular, fırtınalar kopar. İnsanın gövde- siyle ilişkisi korkulu bir ilişki haline gelir. İlk aşkı yaşarken masumuzdur ama ilk aşkta çok fazla şok var. Çoğu kez duygu- lann şiddetine dayanamayıp, o şok nedeniyle masumiyetimizi kaybederiz. İlk aşkın uğursuz olduğunu düşünüyorum... Ci- han 'la Nezir arasında bir aşk ya- şanma ihtimali aslında yok. Aş- kın yerini almış bambaşka bir ilişki biçimi bu. Richard Nixon rolü Hopkkıs'in Rkhard Nüon. Kültür Servisi- Oliver Stone, Richard Nixon'm yaşamını ele alan fılmin çekimlerine başladı.. Filmde, ABD eski başkanı Nixon, John Kennedy suikastını gerçekleştiren gizli örgütün kurucusu olarak gösteriliyor. Stone'un 1991'deyaptığı 'JFK', tarihi verilere uzak konusu nedeniyle eleştirmenlerin saldınlanna uğramıştı. Başrolü Ingiliz oyuncu Anthony Hopkinsin canlandıracağı "Nixon" filminin ilk taslağında, dönemin başkan yardımcısı Richard Nixon; Küba Devlet Başkanı FidelCastro'yu öldürtmek için, Kübalılar, Mafya hırsızlan, CIA ajanlan ve sağcı işadamlanndan oluşan bir suikast ekibi kuruyor ama, görev gerçekleştirilemiyor. Aynı ekip, daha sonra JFK'nin ölümünden sorumlu tutuluyor. New Yorklu tarihçi ve "Richard Nixon and His America" adlı kitabın yazan Herbert Parmet senaryoyu değerlendirirken "Kesinhkle ve tamamen saçma... Sanırun bu saçmalığı ortaya çıkarmak için NtKon'ın öimesini bekledüer" diyor. Seri cinayetler işleyen iki katili anlatan son nlmi -Natural Born Killers n la (Katil Doğanlar) Atlas Okyanusu'nun iki yakasında birden öfke uyandıran Oliver Stone ise, senaryoyu tartışmayı reddediyor. Newsweek dergisine göre, Amerika'nın 37. başkanı, filmde, "hap yırtan, viski içen, hakaret kusann biri gibi gösteriliyor. Anthony Hopkira. KOŞEBENT ENİS BATUR Yabancı Yazaplap Evi Şubat ayını Türkiye'den uzakta, Atlantik Okyanusu'nun kıyısındaki Saint-Nazaire adlı bir kasabada, çağrılı oldu- ğum Yabancı Yazarlar Evi'nde geçirdim. Ikinci Dünya Sa- vaşı'nın yaralı kentlerinden biri Saint-Nazaire: İki yüzyıl önce balıkçı köyüyken, tersanenin ve büyük bir limanın in- şa edilmesiyle birlikte gelişmiş, başta ünlü Normandiya transatlantiği olmak üzere pek çok dev gemi burada ya- pılmış, Naziler stratejik önemi nedeniyle kenti işgal ettik- ierinde yaklaşık 45 binlik bir nüfusu varmış. Bir denizaHı üssü yapmışlar kıyıya, savaş sonrası kendi haline terk edil- miş, tüyler ürpertici bir mekân şimdi. 28 Şubat 1943 gü- nü Amerikan uçaklan, yangın bombalanyla yerte bir etmiş- ler Saint-Nazaire'i, neredeyse bütünüyle yeniden yaptlmış. Nantes'in çok yakınında Saint-Nazaire. Yabancı Yazar- lar Evi, Loire Irmağı ile okyanusun buluştuğu noktada yer alan, kentin en yüksek binasında, nhtımın ve küçük bir adanın tam karşısında. Kuruluşun idari merkezi giriş ka- tında, konuğa aynlan apartman dairesi ise 10. katta. Do- layısıyla, bir kartal yuvası. Pencerelerden Loire ve okya- nus, nhtım ve Avrupa'nın en uzun köprüsü olan Saint-Na- zaire-Mindin görünüyor. Konukevi, bir yazann ideal çalış- ma ortamı olarak düşünülüp tasarlanmış, her türlü gerek- sinimi hesaba katılmış neredeyse. Bütün bunlann karşılığında, konuk olarak kaldığınız sü- rece yazdığınız bir metnin (ya da metinlerin) Fransızca ilk yayın hakkını Yazarlar Evi'ne bırakıyorsunuz. Metni ya da metinleri çevirtip kitap halinde yayımlıyorlar. Kuruluşun yöneticisi Christian Bouthemyde biryazar, "bir sayfa sı- nın koymadıklarını" söylemişti bana ilk gün, bir ay içinde yazdıklanmı görünce dudaklan uçukluyordu. Onu, hepsi- ni yayımlamayı düşünmediğimi söyleyerek rahatlattım. Her kitabın çift dilde yayımlandığını göz önüne getirirse- niz, Yabancı Yazarlar Evi'ni birTürk yazannın kalın bir cilt- le nasıl haklayabileceğini daha kolay kestirebilirsiniz. 1987'de kurulmuş Yabancı Yazarlar Evi, bugüne dek yaklaşık40 şair ve yazar "konuğu"olmuş. Danimarka, Is- panya, Çekoslovakya. Italya, Çin, Avustralya, Arjantin, Mı- sır, Uruguay, Irlanda, Brezilya'dan gelen yazariann Saint- Nazaire'de yazdıklanna göz attım da, yetkililerin düpedüz bir Babil yaratmayı başardıklannı gördüm bu küçük kent- te. Benden önce Nedim Gürsel gelip kalmıştı burada, be- ni onun tavsiyesi üzerine çağırdılar zaten, ben de kendi- me göre tavsiyelerde bulundum, önümüzdekı yıllarda çağ- nlabilecek Türk şair ve yazarları konusunda. Türkiye'nin herhangi bir kenti kasabası, herhangi bir be- lediyesi, kuruluşu bu türden bir girişimde bulunamaz mıy- dı? On yıllık bir süre içinde yaklaşık 100 yabancı şair ve yazar konuk edilirdi Istanbul'da.Söke'de ya da Göre- me'de, binlerce sayfa armağan edilirdi dünya edebiyatı- na. On yılda yaklaşık 10 milyar lira gerektirirdi böyle bir pro- je, bir o kadar da kıtaplar için harcanırdı belki - nedir ki, televizyonda talk-showculara verildiğini duyduğumuz transfer ücretleri düşünülürse. Sorun da bu noktada düğümleniyor ya. Saint-Naza- ire'de benden önce kalmış ve kitaplan yayımlanmış yazar- iann metinlerini okurken onu fark ettim: Güney Amerıkalı yazariann benzersıkıntılan, özlemleri vardı. Bu küçük kent- te kendilerini birer yazar olarak hissettiklerini, ilk kez böy- le bir duygu yaşayabildiklerini aktanyortar, kendi ülkele- rinde yazar kimlikleriyle değil de hangı işten para kazanı- yorlarsa o kimlikleriyle kabul edildikleri için yakınıyorlardı. Uruguaylı, Brezilyalı bir yazan okurken karşmızdat)irTürk yazan, içinde yaşadığı toplumsal ortamdan şikâyet edi- yor, sanısına kapılabılirdiniz. "lleriemiş" ülkelerde bu türden sayıstz kuruluş destek- liyor yazarlan. Kendi yazarlannı desteklemekle kalsalar iyi, yabancı yazarlara da uzanıyorlar. Kuru kuruya bir yardım- severlik değil o mantığı besleyen: Kültürün her ülkeye bt- rinci elden katkısını kavramış yöneticilerin sorumluluk üst- lendiği ülkeler bunlar: Norveç, Italya ya da Almanya. El- bette şaşınyor, şaşıracak Uruguay'dan, Türkiye'den çağ- • nlan yazar: Bizler, yazarlara "başka türlü muamele'nın uy- gun görüldüğü coğrafyaların ürünleriyiz. Saint-Nazaire deneyimi bunlan düşündürdü bana. Kim- senin, hiçbir kuruluşun çıkıp da "Senin işin yalnızca yaz- makolmalı" demeyeceğini biliyoruzhepimiz, bu "/j'ebaş- larken, devam ederken de. Işçilerin, memuriann, öğret- menlerin, emeklilerin açlıktan ölmemek için çırpındıklan, işsiz ordusunun gitgide büyüdüğü bir ülkede böyle özlem- ler lüksün sınınndan taşıyor. Zavallı yurdum benim. 1 Çajjdaş Repertuar Hyatrosu'nüa oyun • Kültür Servisi -Harold Pinter'ın "Oda" adlı oyununu sahneleyen Çağdaş Repertuar TiyatTOsu. Amerikan tiyatrosunun önde gelen yazarlanndan Pulitzer ödüllü Edvvard Albee'nin "Hay\r anat Bahçesi-The Zoo Stor>" adlı oyunu sahnelemeye başladı. Yan şizofrenik bir serserinin ilişki ve iletişim kurma arayışının öyküsünü anlatan, yalnızlık ve iletişimsizlik üzerine büyük bir gösten niteliğinde olan oyunla, Çağdaş Repertuar Tiyatrosu, kendi özel ve yahtılnuş dünyalannı, "hayvanat bahçeleri'ni kuran insanlara 'kafeslerinizden çıkın" çağnsı yapıyor. (230 16 18) TYB ödüllepi sahiplerini buluyor • Kültür Servisi -Türkiye Yazarlar BirliğTnin 'Yılın Yazarlan ve Sanatçılan Değerlendirmesi" 1994 yılı ödüllerinin dağıtım töreni bugün saat 14.00'de TYB Istanbul Kültür Merkezi'nde yapılacak. (Istanbul Kültür Merkezi, Kızlarağası Mehmed Ağa Medresesi, Hocarüstem Sok. No: 6 Eminönü - 527 18 66) Bilar İstanburun kış dönemî seminerteri sürüyop • Kühür Servisi -Bılar'da pazartesi günü saat 18.30'da, "Rüyalar" seminerinde, Enis Batur, "Edebiyatta Rüyalar"dan söz edecek. Saat 20.00'de yapılacak olan "Erkek Gözüyle Kadın Cinselliği"nin bu haftaki konusu "Kadın Cinselİiğinin Fizyolojisi". Semineri Cem Atbaşıoğlu verecek. Cem Kum'un vereceği "Askeri Tarih" başlıklı seminer perşembc günü saat 18.30'da yer alacak. Aynı gün saat 20.00'de Aziz Başan'ın "Türk Kimliğinin Tarihçesi" ve Oruç Anıoba'nın "Yeniçağ Felsefe Tarihinde 'Aşk'ın Yokoluş Süreci" konulu seminerler izlenebilir. Güntep Grass'uı yeni romanı ç*ıyop • ANKARA (AA) -Alman yazar Günter Grass'ın uzun yıllardan beri üzerinde çalıştığı "Geniş Bir Alan" adlı yeni romanı Steidl yaymevi tarafindan ağustos aymda yayınlanacak. Romanda Berlin duvannın çöküşünden iki Almanya'nın yeniden birleşmesine dek geçen sürede gelişen olaylar konu ediliyor ve geri dönüşlerle Alman tarihinin 1848 mart devriminden günümüze dek geçen sürede gelişen olaylar konu ediliyor. Grass, nisan aymda Frankfurt Yahudi Cemaati Evi'nde düzenlenecek okuma gününde yeni romanından pasajlar okuyacak. Dünya Kitap ttergishtin son sayısı çıktı • Kültür Servisi -Dünya Kitap dergisinin 10 martta çıkan 41. sayısı "Türkiye'de Ahlak ve Ahlak Türleri" başlığını taşıyor. Türkiye'de ahlak, Murat Çulcu, Mehmet Altan, Doğan Hızlan, Doğu Perinçek. Abdurrahman Dilipak, Afet Ilgaz ve Betül Çotuksöken'in yazılanyla irdeleniyor. Son sayıda, bu yıl ikincisi düzenlenen Dünya Kitap Şiir Ödülü'nün ilk finalistleri de yer ahyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle