Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 ŞUBAT 1995 ÇARŞAMBA CUMHÜRİYET
"TT
SAYFA
KULTUR 15
Yaşlıçam'dan zarîf bîr Mozart yorumu
EVİN İLYASOĞLU
Bu hafta sonu İstanbul Devlet Senfoni Orkest-
rası'nda şef, Enıin Cü\en Yaşüçam ıdi. Konser,
erken-romantik dönemin bestecilerinden We-
ber'in Bertioz tarafindan orkestraya uyarlanrruş
Dansa Davrt'i ıle başladı. Uzun zamandır dinle-
mediğimiz bu yapıtın dansa çağıran neşesi, yan
utangaç. yan parlakbirdoku içinde ivme kazanan
romantik ruh hali olduğu gibi yansıdı.
Belki biraz daha zarif adımlarla yapılabilirdi bu
dans, oysa kararlı tempolan ve bütünlük içındeki
coşkusu ile konsere başlamak için seçilmiş güzel
bir eserdi.
İDSO artık başkemancılaryönünden iyice zen-
gin bir topluluk oldu. Geçen hafta Ayşe Bölükba-
şı'nın bu kez de Şafak Mula'nın topluluk ile şef
ara.sında sağlam bir elektrik sağladığma tanık ol-
duk.
Konserin solisti piyanıst Ann Karamürsel'ın
Rachmaninof "un Paganiniçeşıtlemelerini seslen-
dirdiği, piyano ve senfonının ıç içe örüldüğü ya-
pıttaki solosunda yer yer derin sonoritesi ve tem-
paramanına karşın, yeryerorkestra-solo arasında
uyumsuzluklar yaşandı. Maçka Maden Fakültesi
G Amfisi'nin piyano ve orkestranın birbırinden
uzak konumu bellı ki bırçok piyaniste konçerto
boyunca sorunlar yaratıyor.
Konserin sonunda uzun zamandır duyduğumuz
en lezzetli Mozart senfonısinı dinledik. Orkestra-
nın çok iyı tanıdıgı 40. senfoni, Emin Güven Yaş-
lıçam'ın doğru Mozart yorumu ile (salon koşul-
lanna ragmen) pınl pınl ve görkemliydi. Yaşlı-
çam'ı bu konser için ve özellikle Mozart yorumu
için kutluyoruz.
Önümûzdeki hafta konserlerin Atatürk Kültûr
Merkezi'nin 550 kişilik küçük salonunda yapıla-
cağı. orkestra üyelerine olduğu kadar müzikse-
verlere de en güzel havadıs oldu. Kültür müsteşa-
nmız Emre Kongar, AKM"nin diğer salonlannda
Emin Güven Yaşlıçam
İDSO'nun
çok iyi
tanıdıgı
40.senfoni,
Emin Güven
Yaşlıçam'ın
(solda)doğru
Mozart
yorumuyla
pınl pınl ve
görkemliydi.
Şefika
Kutluer'in
(sağda)
îsyiçre'de
piyasaya
çıkanlan yeni
CD'sinin adı
'Romantik
Flüt'. Şefika Kuthıer
da en kısa zamanda etkinliklerin başlayacağını
müjdelemekte
Şefika Kutluer'in îsviçre'de Gallo firması tara-
fından piyasayaçıkanlan yeni CDsinin adı 'Ro-
mantik Flüt.' Aslında başlığı sizi yanıltmasın, ro-
mantik dönemin bestecilerinden oluşmuyor. Içe-
riğindeki Doppler, Moriacchi ve Genin dışındaki
diğer besteciler romantik dönemin üyesı değiller:
Debussy ve Poulenc, yirminci yüzyıl müzık tari-
hinde romantızme başkaldırarak yola çıkmışlar.
Ekrem Zeid Ün ise romantizmin 19. yüzyıl boyun-
ca tahtta kalışına hep karşı çıkmış, yeni çağın ye-
ni dilini savunmuştur. Melikov'u belki de neoro-
mantik olarak yorumlayabiliriz. Anlaşılan Kutlu-
er, flüte çalgı olarak bu mıstikromantik yapıtlan
daha yakıştırdığı ve düşsel bir ortam bulduğu için
tümüne 'Romantik Flüt' demiş.
'Romantik Flüt' diskınin kitapçığında The New
York Times'dan George Edwards'ın, sanatçının
New York-Carnegie Hall'deki ilk resitali üstüne
yazdığı bir değerlendirmesi yer alıyor. Bu kap-
samlı eleştiri yazısında hem Kutluer'in yaşam öy-
küsü anlatılmış hem de New York'taki yorumu
degerlendirilmiş. Edvvards, en çok da Ekrem Ze-
ki Un'ün Yunus'un Mezanndaadlı yapıtını beğe-
niyor.
Gerçekten türn yapıtlar bir yana Şefika Kutlu-
er, Ekrem Zeki Ün'ün bu son derece gizemli ya-
pıtını diskte de bir başka titizlikle seslendirmiş.
Kompakt diskin temiz kaydı, Sultanov'un usta-
lıkJı eşliği ve Kutluer'in özeni bu parçayı ölmez-
liğe kavuşturmuş. Her zaman bir kompakt diskte
küçük de olsa bir Türk bestecisinin yapıtını bul-
mak mutluluk veriyor. O kadar az kaydı var ki
bestecilerimizin!
Heryorumcu bunu görev edinse ve yabancı şir-
ketlerie yaptığı dısklenn hiç değilse bir köşesine
bir Türk yapıtı eklese! Yazın bir akşamüstü gün
batarken keyifle dinleyecek bir kompakt disk arar-
sanız ya da kış ortası bir yaz akşamüstünün alaca
renklerini duymak isterseniz, Şefika Kutluer'in
'Romantik Flüt' başlıklı diskini mutlaka koleksi-
yonunuza katın!
Çakmakçıoğlu, Avustrafya'da
Türk yaprtton çalıyor
Genç kemancılanmızdan Işın ÇakmakçıoğJu,
mart sonunda Melbourne'da Türk ve Avustralya-
lı bestecileri içeren bir dostluk programı sunacak.
Çakmakçıoğlu'nun yanı sıra piyanist Roger He-
agney ve Rachel Atkinson'un da katıldığı trioda
Arfred Hill, Sıdıka ÖzdiL İlhan Baran, Mozart,
Muammer Sun, Adnan Saygun ve Julian Yu gibi
bestecilerin yapıtlan yer alacak.
Özellikle yapıtlan çok az seslendirilen Ilhan
Baran gibi değerli bir bestecimize yer verilmesi,
dünyanuı öbür ucunda Türk bestecilerinin bir Türk
sanatçısı tarafından tanıtılması. sanat elçiliği ko-
nusunda kıvanç verici. Keşke bu yurtdışında çalı-
nan konserlerin DAT kaydı bizlere ulaşsa, yurt
içinde de çoğaltma olanağı yaratıhp radyolanmız-
da seslendirebilsek.
Yerel gereçleri kullanarak beste yapan üç müzikçi:
Bela Bartok, Adnan Saygıın, Ulvi Cenıal Erkin
ÜNER BtRKAN
Yirminci yüzyılın ılk yansının büyük
müzik adamı, Macar besteci Bela Bar-
tok(1881 - 1945). 1936 yılı kasım ayı-
nın ortalannda, Ankara Halkevi'nin
çagnlısı olarak Tûrkıye'ye gelmiş, Ada-
na yöresinde bir derleme gezisıne çık-
mıştı. Bu gezıde Bartok"a. o sıralarda 29
yaşında olan genç bir bestecimiz, Ah-
med Adnan Saygun eşlık etti. On gün
kadar süren bu derleme çalışmasının so-
nuçlan, kırk yıl sonra, ABD"de ve Ma-
canstan'da vayımlanan iki kitapta top-
landı (Bartok: Turkish Folk Music From
Asia Minor; Saygun: Bela Bartok'a
Folk Music Research in Turkey).
Bugünlerde Sa>gun'un aramızdan
aynlışının (6 Ocak 1991) dördüncü yıl-
dönümü içindeyiz. Bela Bartok ıse.
Türkive'deki araştırma gezisi sırasında
bozuk oidugu bılinen sağlık durumu-
nun 1940'ta göç ettiği ABD'de ıyıden
iyiye bozulması üzerine, bundan 50 yıl
önce. 26 Ey lül 1945 günü New York'ta
öldü.
Bu iki büyük müzik adamınm. yerel
gereçlerden. halk müziklerinden varar-
lanma konusu üzerindeki görüşleri ara-
sındaki koşutluk, üzerinde dunılmaya
değerölçüde ılgınç. Bakınız. Bartok ile
Saygun, birbirlerini ranımadan önceki
yıllarda neler yazıyorlar bu konuda:
"_. Halkezgilerini işlemek. adamakıl-
h güç bir iştir. Daha da ileri gidip söyle
diyeceğim: Halk havalarından yararla-
narak çalışmak, baştan aşağrya özgün
• Hikmet Şimşek
yönetimindeki Izmir
DSO, Ahmet Adnan
Saygun'un Op.14
Süiti'nden iki bölümü
ve Ulvi Cemal Erkin'in
on yılda tamamlanan
'Ikinci Senfonisi'ni
seslendirdi.
Uhi Cemal Erkin Ahmet Adnan Saygun
bir kocaman senfoni bestelemek kadar
giiçtür. Önceden \ ar olan bir tema, bes-
teciyi ne denli zorlar, nasıl baskı yapar
ona; bunu düşünmek, işin güçlüğünü
anlamaya yeter. Büyük güçlüklerden
yalıuz bir tanesidir bu daha. Öteki giiç-
lükler. halk ezgisinin özelliklerinden do-
ğar. Bu özeilikleri sezmek gerekir ilkin,
sonrada onlan iyice kavranıak, aşırma-
caya kaçmadan, ustaca değiştirnıek, süs-
lemek gerekir..."
•*... Sanatçının ille de kendi > aratma-
sı olan temalan kullanmak zonında sa-
>ılması. on dokuzuncu yüzjildan kalma
bir modadır. Romantızme özgüdür bu
görüş, bu her şeyde birej seliik, tek ba$ı-
nalık aranıa görüşü... Yetenekli besteci-
lerin elinde. bilimsel müzikle kaynaşıp
kendine özgü yanlannı o çeşit müziğe
aşılamış olmadıkça, halk mûziğinin sa-
nat değcrinden söz edilemez. İster halk
müzigi oisun. ister başka çeşit bir müzik.
yetenekslz kimselerin eüne geçti mi yiti-
rir değerini, yoztoşır™
1
"
Bela Banok Halk Mûziğinin Öne-
mi Üzerine (1931).
"_. Sanatçının. küJfürunü arttırmak
ve görüşünü genişletmek nedeniyle tür-
külerden yararlanması doğaldır. Fakat
bu bence, amaca varmak için yeteıii de-
ğildir. Sonra, en önemli konu da bu ya-
rarlanışın ne şekilde olacağıdır... Kom-
pozitör, türküyü tamamen du\Tiıuş, onu
doğuran ortamı tanımış,ortamın insan-
lan gibi düşünmüş. acı ve neşelerine ka-
ülmışounahdır. Demek istiyorum ki bir
kompozitörün ulusal müziğin ilk basa-
maklanna basabilmesi için, >aşadığı
çev reyi araştırmış, anlamış, kendinden
duymuş. özetle 'kendıni kavramış' ol-
ması gereklidir.-''
A. Adnan Saygun / Kompozitörün
Çalışmalanna Dair (1931).
lzmir DSO'nun 3-4 şubat hafta sonu
konserinde. Hikmet Şimşek'in yöneti-
minde Saygun'un Op. 14 Süiti'nden
(1936) iki bölümü dinlerken düşündüm
bunlan. Saygun, Bela Bartok'un Dans
Süiti'nde, 'Macar Köylü Şarküan'nda
yaptığı gibi, ülkesinin insanlannın ağ-
zmdan derledıgi havalan kendi sanat
anlayışmın potasında entmiş, bir uzun
havayı, bir 'MeşeH' rürküsünü sanat de-
ğeri olan bir yapıt olarak sunmuş dinle-
yiciye. Bu arada, süitin üçüncü bölü-
münün, 'Zeybek'in çalınmaması nede-
ninin, "Notalar bulunamadrdiye açık-
lanması, şaşırttı, düşündürdü beni!
Uhi Cemal Erkin'in (1906 - 1972)
'îkind Senfoni'si. yazılmasına 1948 yı-
lında başlanan. bitirilmesiyse ancak on
yıl sonra, 1958'de gerçekleştirilen bir
yapıt. Birinci ve ıkmcı bölümlerinde
klasik müziğimizin ezgi ve ntimleri
kullanılmış. bu özgün temalar duyarlı
biçimde, ustaca işlenmiş. Ağırbölümün
(adagio) mistık havası. segâh makamın-
da birayin sürükleyiciliğiyle alıp götü-
rüyor dinleyiciyı. Son bölümse, Er-
kin'in "ildnd"köçekçesi; özgün köçek-
çe ezgıleri üzerine kurulu olan bu bö-
lüm, yapıtın bir yaması gibi duruyor as-
lında, yapıtın bütünlüğüne aykın düşü-
yor. Şimşek, duyarak, duyurarak iletti
kulaklanmıza senfoniyi.
Konserin solisti, ilk kez dinlediğim,
genç bir gıtarcımızdı: Bekir Küçükay.
Gitarcılann. "konçerto" dendiğındeni-
çin ille de Rodrigo'nun konçertosunu
anladıklannı henüz tam anlamıyla çö-
zebilmiş değilim, genç dinleyicilerin
çoksesli müziğe ilk adımlannı, bu po-
püler konçerto ile tutkun olduklan 'gi-
tar'yoluyla atmalan, başlıca nedeni ol-
malı bunun. Küçükay, düzgün yoru-
muyla olduğu kadar, tekrarparçası ola-
rak sunduğu, l'ğur Mumcu'nun anısı-
na yazdığı "Karh Sokak" adlı, duygu-
lu, anlamlı parça ile de sevdirdi kendi-
ni. Bu yetenekli gitarcıyı, daha başka or-
tamlarda da dinlemek isterim.
Çoksesli müziğimizin öncülerinden besteci, eğitimci, piyanist, orkestra yöneticisi Cemal Reşit Rey anıldı
C.R.Rey/ bir medya öncüsüydü'Kültür Servisi- Türk müzik ta-
rihine çok sesli müziğin öncüle-
rinden biri olarak imzasını atan
Cemai Reşir Rej- için önceki ak-
şam kendi adını taşıyan salonda
bir anma gecesi düzenlendi.
Geceye, aralannda Kültür Ba-
kanlığı Müsteşan Prof.Emre
Kongar, îstanbul Kültür îşleri
Dairesi Başkanı Şenol Demiröz,
Nurettin Sözen, Şehir Tiyatrola-
n Genel Sanat Yönetmeni Erol
Keskin, Turan Oflazoğlu, Metin
Toker ve çok sayıda sanatçının
olduğu kalabalık bir davetli top-
luluğu katıldı.
Gecenin açılış konuşmasını
yapan Cemal Reşit Rey Konser
Salonu Genel Sanat Yönetmeni
Arda Aydoğan, sanatın yüceltı I-
diği toplumlann tüm aianlarda
öne geçtiklerini söyleyerek Türk
sanatına emek veren sanatçılan
anımsatrna görevini üstlendikJe-
rini söyledi. Yaşamını Türkı-
ye'de çoksesli müziğin gelişımi-
ne adayan Cemal Reşit Rey, bu
çabanın ilk örneğiydi.
• Gecede, Kültür Bakanlığı Müsteşan Emre Kongar, Semiha Berksoy, Faruk
Yener, Hikmet Şimşek ve Evin îlyasoğlu konuşma yaptılar. Aydın Karlıbel ile
Vedat KosaJ çeşitli yapıtlannı ve şef Erol Erdinç yönetimindeki istanbul
Devlet Senfoni Orkestrası '10.Yıl Marşı'nın seslendirdi.
Daha sonra Şenol Demiröz,
kültür ve sanat alanmdaki katkı-
lan için Emre Kongar'a bir pla-
ket sundu. Yaşarken ve iktidar-
dayken aldığı bu plaketi çok an-
lamlı bir mesajın belirtisi olarak
algıladığmı söyleyen Kongar, bu
geceyi, Türkiye'de çoksesliliğin
gelişmesinde bir sanatsal adımm
tekrar \-urgulanmasi gerekliliği
olarak tanımlıyordu: "Ata-
türk'ün kurduğu cumhuriyeti
onlann bize kanlanyla emanet
etrikleri sövlenir. Doğrudur, bu
cumhuriyet kanla kurulmuştur
ama o Mustafa Kemal'in arka-
sında başka KemaJ'ler, Namık
Kemal gibi düşünce ve sanat Ke-
marieri, Cemal Reşit Rey'in
"'Onuncu Yıl Marşı"nın sözİeri-
ni yazanlar arasında olan Behçet
Kemal gibi, düzyanlanyla Jstik-
lal Sa\aşı'na katkıda bulunmuş
Yahya Kemal gibi, ve günümüze
gediğimizdeOrhan Kemal, Yaşar
Kemal gibi Kemal'ler vardn-".
Kongar. konuşmasmın sonunda
çoksesli müzik, çoksesli siyaset,
çoksesli sanat ve çoksesli de-
mokrasiyi bize yaşama olanağı
tanıyan Mustafa Kemal adına
'forte bir alkış' istedi.
Birden TRT Ankara Televiz-
yonu'nun arşi\inden alınan gö-
rüntüler kapladı perdeyi. Cemal
Reşit Rey'le yapılan söyleşi,
konser görüntüleri, "Lüküs Ha-
yat" müzikalinden parçalar, bu
büyük müzisyeni bir kez daha
anımsattı izleyenlere.
Ve ardından onu yaşamlannın
bir döneminde tanımış ve hiç
unutmamış olan dostlan birer bi-
rer sahnede yerlerini aldılar. Ön-
ce "Ben aze Cemal Reşit Rey'in
habrasıvun" diven Semiha
Berksoy, onunla tanışmalannı.
yıllar süren dostluklannı anlattı:
"Ben Cemal Reşh Re> 'i çok genç
yaşta tanıdun. Ben 1928'de kon-
ser\
r
atuvara gjriyorum, Cemal
Reşit Rey'i orada göriiyomm.
Sanşın. pembe yanaklı bir genç.
28'de giriyorum, 29'da beni halk
önünde konsere çıkanyor. Çün-
kü sesim kendiliğinden büyük ve
oturmuş bir ses. Cemal Reşit Rey
de Ekrem Reşit Rey de hayrandı
bana. Ben de onJara piatonik, de-
rin bir aşk duyardun ama ötüm
kötü şey, göçüyvr insan".
Son olarak Cemal Reşit
Rey'in operetlerinden bölümler
okuyan Berksoy alkışlar arasın-
da yerine dönerken, uzun yıllar
ünlü bestecinin komşusu olmuş
Faruk Yener sözü aldı: "Haya-
tımda pek çok büyük müzisyen
tanıdun. Bunlar arasında Cemal
Bilgi Yayınevi'nden yeni yayınlarKültür Servisi - Bilgi Yayınevi, şubat
ayına, yeni kitaplarla girdi. Şemsi Be^
B'nin yazdığı ve "Belge ve fotoğraflarla
çocuklugundan evlıliğine kadar Ata-
türk'ün duygu dünyasında hanımlar" di-
ye tanıtılan "Fikriye", torunu Gülsün Bil-
gehan tarafından kaleme alınan Mevhibe
fnönü'nün yaşamöyküsü "Mevhibe" ve
on altı yaşında kanserden ölen bir genç kı-
zın. annesı \ur Köküöz tarafından anla-
tılan öyküsü "Bir Selin Vanü..."anı dalın-
da yayımlanan kitaplar. Inceleme dalın-
da yayımlanan Paul Gentizon'un "Mus-
tafa Kemal ve Uyanan Doğu" adlı kitabı-
nı Fethi Ülkii dilimize kazandırmış. Ki-
tapta, 1922-1928 yıllan arasında yaşanan
olaylar, Mustafa Kemal'in yüce kişiliği
ve Avrupa'nın Türkiye'ye bakjşı açıkla-
nıyor. Attilâ İlhan. Anılar/Acılar başlığı-
nı taşıyan deneme dizisinin 7. kitabı
"Hangi Laiklik'"te güncel konu laikliği
işliyor. Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun Bü-
tün Eserieri'nin 8. kitabı "Kültür Yoku-
şu", Mehmet Evııboğlu'nun derlemesiy-
le çıkıyor. Haidun Taner'in Milliyet ga-
zetesinde çıkan yazılanndan seçerek
oluşturduğu " C
o k
Güzelsin Gitme Dur"
ve Halikarnas Bahkçısı'nın Bütün Eser-
ieri'nin 15. kitabı olan "Anadolu Tann-
lan" da deneme dalında yeniden basılan
kitaplar.
Gülmece dalında Muzaffer lzgü'nün
üç kitabı var: "Dilber", "Donumdaki Pa-
ra" ve "Her Eve Bir Karakol". Bütün Şi-
irieri kapsamında, Hasan Hüsevın in 13.
kitabı "Kmlkuğu" ve Attilâ İlhan ın 9
kitabı "EMe Var Hüzün" yer alıyor. Da-
ha önce "Canım Kocacım" adlı kitabıy-
la dikkat çeken genç öykü yazan Gül
Abus Semerci, fantastik öykülerini içe-
ren "Hamdi Bey"'le ikinci kez okurlany-
la buluşuyor.
Bütün Eserleri kapsamında Sait Faik' in
2. kitabı "Şahmerdan/Lüzumsuz
Adam"ve Memduh Şevket Esendal m 3.
kitabı "Otlakq" yeni basımlanyla okur-
lara sunuluyor. Roman dalında da Attilâ
İlhan ın "Kurtlar Sofrası", Halikarnas
Bahkçısı'nın "Turgut Reis" adlı kitapla-
n yeniden basılıyor Bu dalda, aynı za-
manda, yabancı yazarlardan John Stein-
beck'in "tnci" adlı romanı BelktsÇorak-
çı'nın, ErnestHemingway'in "ihtiyarBa-
hkçı" adlı romanı da Orhan Azizoghı'nun
çevirisiyle yeniden okurlara sunuluyor.
HaMun Taner'in Bütün Oyunlan dizisi-
nin 8. kitabı olan "EşeğinGölgesi" resim-
li basılıyor.
Cocuk kitaplan dalındîL Kirilov-Tank
Dursun K. 'nin "Horoz iletnci Tanesi" ve
Tank Dursun IC'nin "Deve Tellal Pire
Berber Iken" adlı resimli masal kitapla-
n. Hasan Hüseyin'in "AŞKI Baba", Hfi-
seyin Yurttaşın""Eşekler Cenneti",Beec-
her Stowe' un "Tom Amca 'nın Kulübesi"
adlı romanlan ve yine Hüseyin Yurttaş'ın
"Camlı Kuiedeki G ç " adlı öykü kitabı
yer alıyor.
Bey kadar kendine özgü özeilik-
leri olan, duygulan olan birine
rastiamadım. Son günierine ka-
dar ayrümadık. Bana çok güzel
hatıralar. memlekete çok güzel
eserler bırakarak gitti. Ama o
eserleriy le hep yaşayacak ve ken-
disi de o çok inandığı öbür taraf-
tan bunu görerek mutiu olacak".
Hikmet Şimşek ise yaptığı bu-
ruk konuşmada Cemal Reşit
Rey'in bestelerinin çoğunun ka-
yıp olduğunu belirtti ve başta ar-
tık hayatta olmayanlar olmak
üzere tüm Türk bestecilerinin
yapıtlannın bulunup arşivlenme-
si ve seslendirilmesi için tüm il-
gilere çağnda bulundu.
Evin tlyasoğhı, 'bir medya ön-
cüsü' diye tanımlıyordu Cemal
Reşit Rey'i ve onun daha
1920'lerde Analiz Müzik' ders-
lerinde bir opera yapıtını tüm ka-
rakterleri ve orkestra bölümleri
ile piyanoya uyarlayarak, Fran-
sızca sözleri ve Türkçe açıkJa-
malanyla, tüm karakterleri tek
tek canlandırarak ve yazıldığı
dönemi de anlatarak öğrencileri-
ne sunduğunu anlattı.
Sözlerden sonra müzik anlat-
maya başladı Cemal Reşit Rey'i.
Önce Şafak MuaUa, Ülkü Koper,
Tuba Ozkan Genç, Suzan Alb-
ner, Seher Tanmar ve Ece fdü,
Cemal Reşit Rey'in "Seırtuor"
(Aftüı) adlı yapıtının ilk seslen-
dirilişini gerçekleştirdi. Aydın
Karfabel "Improvisation", "10
Halk Türküsünden ", "Süpürge-
si Yoncadan", "Türkiyera senfo-
nik şürinden rapsodik parça
Na5" ve "San Zeybek Dansı",
Vedat Kosai da " 10 Halk Türkü-
sü'nden", "Helvacı HeJva", "Ha-
lay", "Tin Tin Tınimini Hamm"
ve "Osman Paşa" adlı yapıtlan
sundular. Şef Erol Erdinç yöne-
timindeki İstanbul Devlet Sen-
foni Orkestrası'njn seslendirdiği
"10.Yıl MarşTyla gece sona er-
di.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Dilciler
Yazarların varlığı her şeyden önce dile bağlıdır. Bunu
kendileri de çok ryi bilirter. Aralanndan "Vatanım dilimdir ,
diyenler bile çıkmıştır. Ama dili inceleyen, dilin kurallannı
araştınp bulan dilbilgisi uzmanlanna, nedense, pek yakın-
lık duymazlar.
"A/ec/e/ise"nin belirsizliğındeki çokyönlülüğü yadsıma-
dan kendimizce bir yakıştırma yapalım:
Dili çok iyi kullandığına, düşüncelerini açık açık anlata-
bilmenin ötesinde, dille güzellikler yaratlığına da inanan
bir yazar düşünün. Okurlan da onu bu yönüyle degerien-
dirip seviyorlar...
Bir dilci çıkıp o yazarın dil yanlışlannı ortaya vurur, dil-
bilgisi kurallannı bilmediğini gösterirse, yarattığı güzellik-
ler gölgelenmez mi?
Yazarian tedirgin eden bu tehlike hep vardır. Çünkü ya-
zarlar dille ilgilenir, ama dilbilgisi kurallarıyla pek ilgilen-
mezler. Sezgilerine güvenmek, doğrudan doğruya dilden
yola çıkmak isterler.
Şu çok kullandıklan bir sözdür:
"Biz bildiğimiz gibi yazalım da dilbilgisi kurallan arka-
dan gelsin..."
Sanınm Cumhuriyet öncesinde yazarlık ile dilcilik gü-
nümüzdeki kadar birbirinden kopuk değildi. Yazarlar "üs-
faflık onurunu biraz da dilcilikleriyle kazanıyorlardı. Dil so-
runlan üzerine ünlü tartışmalara girişmiş olmaları da bu-
nu gösteriyor.
Ama artık böyle bir şey olanaksız. Dil başlı başına bif
bilim alanı, dilbilgisi de çetin bir uzmanlık işi. Bugün kim-
se dilbilim masasına yan oturamaz. Hiçbir yazardilciyi bir
yana itip, "Ben kendi işimikendim görûrüm", diyemez...
Son günlerde yaşadığım iki olay, yazarlarla uzaklıklan
bir yana, dilcilerin kendi aralannda da pek birbirlerine ya-
kın olmadıklannı düşünmeme yol açtı.
Birsüre önce, "Cumhuriyet"tesporculann, sporyazar-
larının, televizyon konuşmacılannın "rakip" sözcüğünû
ilk heceyi uzatarak söylediklerini, bunun doğru olmadığı-
nı belirten bir yazı yazmıştım. Bu arada sözcüğün Türk-
çe Sözlük'teki okunuş tanımını da vermiştim: "llkhece kı-
sa, ikinci hece uzun, k kalın okunur."
Yusuf Çötüksöken'den bana karşı yazıldığı izlenimini
veren bir yanıt geldi. Hecelerin kısalığı, uzunluğu konu-
sunu bir yana itmiş, "Rakip'teki k kalın okunmaz," diyor.
Ben de söylerken kendimi dinledim: Yusuf Çötüksöken
haklı, k inceliyor.
Ama bu dilcilerin işi. Ben dilcı değilim, sözlükleri eleş-
tirip yanlışlannr ortaya vuramam. Birçok sözlükte sürüp
geldiği söylenen böyle biryanlış varsa, dilcilerin araJann-
da tartışıp doğrusunu bulmalan gerekir.
Yusuf Çötüksöken sözlüklere yönettmesi gereken bir
eleştiriyi bana yönettince, sanki "rakip" sözcüğünün ilk
hecesi kısa okunmalı görüşüne karşı çıkıyormuş gibi ol-
du. Oysa böyle bir şey demiyordu...
"Ne...pe" bağlacıyla ilgili yazım üzerine de başka bir dil-
ciden, Ömer Demircan'dan bir karşılık geldi. Bilimsel bir
anlayışla yazılmış yazısında köşeli ayraçlar, sözcük için-
deki heceleri belirteyen italıklerfilan var. Dizgi, düzetti yan-
lışlanna açık, gazetede yayımlanması sorun çıkaracak bir
yazı. Gene benim üzerimden başkalanna ateş ediliyor.
ömer Demircan herhalde bu yararlı yazıstnı bir dil der-
gisinde yayımlar, okursunuz. Ama yazının dilciler arasın-
daki uzaklığı gösteren tümcelerıni, birde verilen kuralı bu-
raya da almak istiyorum.
Şöyle diyor ömer Demircan:
- "Türkçepin çok dûzenli bir dil olduğu söylenip de bu
kurallar bir türiü sergilenemezse, kendimizi kandırmış
oluruz. Aranan kuralı adı verilen türkologlann çıkarama-1
mış olması gerçeği değiştirmez: kural vardır, ya çıkanlın-
caya kadar uğraşılır, ya da yazarken yanıltıcı geneileme-
lerden kaçınılır. Elbette yazarlar kendi dil sezgilerini kul-
lanmalıdıriar, ama o sezgiyiyöneten kurallan gerekirse dil-
ciler onlara açıklayabilmeli. Ancak dilci var, dilcı var."
ömer Demircan kuralı ömeklerle anlattıktan sonra da
şöyle diyor:
"Anlayacağınız bu kural kolay görülemeyecek ölçûde
yalındır, uğraşmak gerek. Eski türkologlan kılavuz seçen-
ler bu yalın kurallan göremezler. Onlar ne dil sorunlannı
çözdüler, ne de çağdaş dilbilimi Edebiyat Fakültesi'ne
soktular."
Anlaşılan dilciler iyice birbirierinden uzak...
Kurala gelince, yazar konuyu önce şöyle topariamış:
"1) 'Ne...ne'bağlacı eşleyici ve olumsuzlayıcı birbağ-
laçtır, 2) olumsuzlama işlemi ancak eşleme (öbek, tüm-
ce) düzeyinde geçeriidir, onun dışına taşmaz."
Sonra da genel kuralı şöyle vermiş:
"'Ne...ne' bağlacı eş düzeyde, eş ışlevliiki birimi olum-
suzolarakbağlar. Tümcenin 'ne...ne'alanı dışında kalan
bölümünün olumlu ya da olumsuz olma açısından bağ-
laçla bir ilişkisi yoktur, ancak seçim dili kullanana bağlı-
dır."
ömer Demircan'ın verdiği bu kurala göre:
"A/e senin, ne de onun kitabı işe yarar" diyebileceği-
miz gibi, "Ne senin, ne de onu kitabı işeyaramaz" da di-
yebiliriz, çünkü "ne...ne" olumsuzlama alanı "kitabı" söz-
cüğüyle sona eriyor, sonraki iki sözcük bu alanın dışında,
"yarar" ya da "yaramaz" demek dili kullanana bağlı...
Dönüp dolaşıp aynı yere geldik: Demek ki içinde
"ne...ne" geçen her tümcenin eylemi mutlaka olumlu ol-
muyor.
"lyisi mi bu konuda birbirimizin işine kanşmayalım " sö-
zünü dilciler için değil, kuralı aynntılanyla bilmeden baş-
kaJannın yazılannı düzertmeye kalkanlar için söylemiş-
tim...
Özür ve Düzeltme: 4 Şubat 1995 Cumartesi günkü ya-
zının başlığı 'Öykü Dergileri' yerine 'Öykü Değerleri' ola-
rak çıkmıştır, okurtanmızdan özür dileriz.
Hayri Çizel resim sergisî
• Kültür Servisi - Türk izlenimci kuşağının önde gelen
isimlerinden biri olan Hayri Çizel'ın resim sergisi 2 marta dek
Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi'nde izlenebilecek.
Kalabalık savaş kompozisyonlan. kahramanlık sahneleri,
Atatürk'ün Canakkale anılanna yaptığı suluboya resimlerle
birlikte, peyzaj ve natürmortlanyla da ünlenen sanatçının
sergisinde yaklaşık 50 yapıtı yer alıyor. 1891 yılında Edirne'de
doğan sanatçı, ilk resim derslerini Edirne Lisesi'nde hocası
olan ve savaş kompozisyonlanyla ünlü resim öğretmeni Hasan
Rıza Bey'den aldı. Liseden sonra Sanayi-i Nefise'ye giren
sanatçı, egitiminde ve konu seçimlerinde Hasan Rıza Bey'in
çok etkisinde kaldı. Sanayi-i Nefîse'de Adil Bey, Varnia ve
Valene'nin öğrencisi olan Hayri Çizel desen, kompozisyon ve
renk zenginliğinin sağlam temellerini burada aldı. 1914
yılında Sanayi-i Nefise'yi bitiren sanatçı, daha sonra
Canakkale Savaşı'na katıldı. Terhis olduktan sonra devlet
tarafından Münih'e gönderilen Hayri Çizel, burada
Hoffrnan'ın atölyesinde çalıştı. Yurda döndükten sonra bir
fotoğraf atölyesi açan sanatçı. çeşitli okullarda resim
öğretmenliği yaptı. Çizel, 13 Ekim 1950'de yaşama veda etti.