22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 ŞUBAT 1995 ÇARŞAMBA CUMHÜRİYET "TT SAYFA KULTUR 15 Yaşlıçam'dan zarîf bîr Mozart yorumu EVİN İLYASOĞLU Bu hafta sonu İstanbul Devlet Senfoni Orkest- rası'nda şef, Enıin Cü\en Yaşüçam ıdi. Konser, erken-romantik dönemin bestecilerinden We- ber'in Bertioz tarafindan orkestraya uyarlanrruş Dansa Davrt'i ıle başladı. Uzun zamandır dinle- mediğimiz bu yapıtın dansa çağıran neşesi, yan utangaç. yan parlakbirdoku içinde ivme kazanan romantik ruh hali olduğu gibi yansıdı. Belki biraz daha zarif adımlarla yapılabilirdi bu dans, oysa kararlı tempolan ve bütünlük içındeki coşkusu ile konsere başlamak için seçilmiş güzel bir eserdi. İDSO artık başkemancılaryönünden iyice zen- gin bir topluluk oldu. Geçen hafta Ayşe Bölükba- şı'nın bu kez de Şafak Mula'nın topluluk ile şef ara.sında sağlam bir elektrik sağladığma tanık ol- duk. Konserin solisti piyanıst Ann Karamürsel'ın Rachmaninof "un Paganiniçeşıtlemelerini seslen- dirdiği, piyano ve senfonının ıç içe örüldüğü ya- pıttaki solosunda yer yer derin sonoritesi ve tem- paramanına karşın, yeryerorkestra-solo arasında uyumsuzluklar yaşandı. Maçka Maden Fakültesi G Amfisi'nin piyano ve orkestranın birbırinden uzak konumu bellı ki bırçok piyaniste konçerto boyunca sorunlar yaratıyor. Konserin sonunda uzun zamandır duyduğumuz en lezzetli Mozart senfonısinı dinledik. Orkestra- nın çok iyı tanıdıgı 40. senfoni, Emin Güven Yaş- lıçam'ın doğru Mozart yorumu ile (salon koşul- lanna ragmen) pınl pınl ve görkemliydi. Yaşlı- çam'ı bu konser için ve özellikle Mozart yorumu için kutluyoruz. Önümûzdeki hafta konserlerin Atatürk Kültûr Merkezi'nin 550 kişilik küçük salonunda yapıla- cağı. orkestra üyelerine olduğu kadar müzikse- verlere de en güzel havadıs oldu. Kültür müsteşa- nmız Emre Kongar, AKM"nin diğer salonlannda Emin Güven Yaşlıçam İDSO'nun çok iyi tanıdıgı 40.senfoni, Emin Güven Yaşlıçam'ın (solda)doğru Mozart yorumuyla pınl pınl ve görkemliydi. Şefika Kutluer'in (sağda) îsyiçre'de piyasaya çıkanlan yeni CD'sinin adı 'Romantik Flüt'. Şefika Kuthıer da en kısa zamanda etkinliklerin başlayacağını müjdelemekte Şefika Kutluer'in îsviçre'de Gallo firması tara- fından piyasayaçıkanlan yeni CDsinin adı 'Ro- mantik Flüt.' Aslında başlığı sizi yanıltmasın, ro- mantik dönemin bestecilerinden oluşmuyor. Içe- riğindeki Doppler, Moriacchi ve Genin dışındaki diğer besteciler romantik dönemin üyesı değiller: Debussy ve Poulenc, yirminci yüzyıl müzık tari- hinde romantızme başkaldırarak yola çıkmışlar. Ekrem Zeid Ün ise romantizmin 19. yüzyıl boyun- ca tahtta kalışına hep karşı çıkmış, yeni çağın ye- ni dilini savunmuştur. Melikov'u belki de neoro- mantik olarak yorumlayabiliriz. Anlaşılan Kutlu- er, flüte çalgı olarak bu mıstikromantik yapıtlan daha yakıştırdığı ve düşsel bir ortam bulduğu için tümüne 'Romantik Flüt' demiş. 'Romantik Flüt' diskınin kitapçığında The New York Times'dan George Edwards'ın, sanatçının New York-Carnegie Hall'deki ilk resitali üstüne yazdığı bir değerlendirmesi yer alıyor. Bu kap- samlı eleştiri yazısında hem Kutluer'in yaşam öy- küsü anlatılmış hem de New York'taki yorumu degerlendirilmiş. Edvvards, en çok da Ekrem Ze- ki Un'ün Yunus'un Mezanndaadlı yapıtını beğe- niyor. Gerçekten türn yapıtlar bir yana Şefika Kutlu- er, Ekrem Zeki Ün'ün bu son derece gizemli ya- pıtını diskte de bir başka titizlikle seslendirmiş. Kompakt diskin temiz kaydı, Sultanov'un usta- lıkJı eşliği ve Kutluer'in özeni bu parçayı ölmez- liğe kavuşturmuş. Her zaman bir kompakt diskte küçük de olsa bir Türk bestecisinin yapıtını bul- mak mutluluk veriyor. O kadar az kaydı var ki bestecilerimizin! Heryorumcu bunu görev edinse ve yabancı şir- ketlerie yaptığı dısklenn hiç değilse bir köşesine bir Türk yapıtı eklese! Yazın bir akşamüstü gün batarken keyifle dinleyecek bir kompakt disk arar- sanız ya da kış ortası bir yaz akşamüstünün alaca renklerini duymak isterseniz, Şefika Kutluer'in 'Romantik Flüt' başlıklı diskini mutlaka koleksi- yonunuza katın! Çakmakçıoğlu, Avustrafya'da Türk yaprtton çalıyor Genç kemancılanmızdan Işın ÇakmakçıoğJu, mart sonunda Melbourne'da Türk ve Avustralya- lı bestecileri içeren bir dostluk programı sunacak. Çakmakçıoğlu'nun yanı sıra piyanist Roger He- agney ve Rachel Atkinson'un da katıldığı trioda Arfred Hill, Sıdıka ÖzdiL İlhan Baran, Mozart, Muammer Sun, Adnan Saygun ve Julian Yu gibi bestecilerin yapıtlan yer alacak. Özellikle yapıtlan çok az seslendirilen Ilhan Baran gibi değerli bir bestecimize yer verilmesi, dünyanuı öbür ucunda Türk bestecilerinin bir Türk sanatçısı tarafından tanıtılması. sanat elçiliği ko- nusunda kıvanç verici. Keşke bu yurtdışında çalı- nan konserlerin DAT kaydı bizlere ulaşsa, yurt içinde de çoğaltma olanağı yaratıhp radyolanmız- da seslendirebilsek. Yerel gereçleri kullanarak beste yapan üç müzikçi: Bela Bartok, Adnan Saygıın, Ulvi Cenıal Erkin ÜNER BtRKAN Yirminci yüzyılın ılk yansının büyük müzik adamı, Macar besteci Bela Bar- tok(1881 - 1945). 1936 yılı kasım ayı- nın ortalannda, Ankara Halkevi'nin çagnlısı olarak Tûrkıye'ye gelmiş, Ada- na yöresinde bir derleme gezisıne çık- mıştı. Bu gezıde Bartok"a. o sıralarda 29 yaşında olan genç bir bestecimiz, Ah- med Adnan Saygun eşlık etti. On gün kadar süren bu derleme çalışmasının so- nuçlan, kırk yıl sonra, ABD"de ve Ma- canstan'da vayımlanan iki kitapta top- landı (Bartok: Turkish Folk Music From Asia Minor; Saygun: Bela Bartok'a Folk Music Research in Turkey). Bugünlerde Sa>gun'un aramızdan aynlışının (6 Ocak 1991) dördüncü yıl- dönümü içindeyiz. Bela Bartok ıse. Türkive'deki araştırma gezisi sırasında bozuk oidugu bılinen sağlık durumu- nun 1940'ta göç ettiği ABD'de ıyıden iyiye bozulması üzerine, bundan 50 yıl önce. 26 Ey lül 1945 günü New York'ta öldü. Bu iki büyük müzik adamınm. yerel gereçlerden. halk müziklerinden varar- lanma konusu üzerindeki görüşleri ara- sındaki koşutluk, üzerinde dunılmaya değerölçüde ılgınç. Bakınız. Bartok ile Saygun, birbirlerini ranımadan önceki yıllarda neler yazıyorlar bu konuda: "_. Halkezgilerini işlemek. adamakıl- h güç bir iştir. Daha da ileri gidip söyle diyeceğim: Halk havalarından yararla- narak çalışmak, baştan aşağrya özgün • Hikmet Şimşek yönetimindeki Izmir DSO, Ahmet Adnan Saygun'un Op.14 Süiti'nden iki bölümü ve Ulvi Cemal Erkin'in on yılda tamamlanan 'Ikinci Senfonisi'ni seslendirdi. Uhi Cemal Erkin Ahmet Adnan Saygun bir kocaman senfoni bestelemek kadar giiçtür. Önceden \ ar olan bir tema, bes- teciyi ne denli zorlar, nasıl baskı yapar ona; bunu düşünmek, işin güçlüğünü anlamaya yeter. Büyük güçlüklerden yalıuz bir tanesidir bu daha. Öteki giiç- lükler. halk ezgisinin özelliklerinden do- ğar. Bu özeilikleri sezmek gerekir ilkin, sonrada onlan iyice kavranıak, aşırma- caya kaçmadan, ustaca değiştirnıek, süs- lemek gerekir..." •*... Sanatçının ille de kendi > aratma- sı olan temalan kullanmak zonında sa- >ılması. on dokuzuncu yüzjildan kalma bir modadır. Romantızme özgüdür bu görüş, bu her şeyde birej seliik, tek ba$ı- nalık aranıa görüşü... Yetenekli besteci- lerin elinde. bilimsel müzikle kaynaşıp kendine özgü yanlannı o çeşit müziğe aşılamış olmadıkça, halk mûziğinin sa- nat değcrinden söz edilemez. İster halk müzigi oisun. ister başka çeşit bir müzik. yetenekslz kimselerin eüne geçti mi yiti- rir değerini, yoztoşır™ 1 " Bela Banok Halk Mûziğinin Öne- mi Üzerine (1931). "_. Sanatçının. küJfürunü arttırmak ve görüşünü genişletmek nedeniyle tür- külerden yararlanması doğaldır. Fakat bu bence, amaca varmak için yeteıii de- ğildir. Sonra, en önemli konu da bu ya- rarlanışın ne şekilde olacağıdır... Kom- pozitör, türküyü tamamen du\Tiıuş, onu doğuran ortamı tanımış,ortamın insan- lan gibi düşünmüş. acı ve neşelerine ka- ülmışounahdır. Demek istiyorum ki bir kompozitörün ulusal müziğin ilk basa- maklanna basabilmesi için, >aşadığı çev reyi araştırmış, anlamış, kendinden duymuş. özetle 'kendıni kavramış' ol- ması gereklidir.-'' A. Adnan Saygun / Kompozitörün Çalışmalanna Dair (1931). lzmir DSO'nun 3-4 şubat hafta sonu konserinde. Hikmet Şimşek'in yöneti- minde Saygun'un Op. 14 Süiti'nden (1936) iki bölümü dinlerken düşündüm bunlan. Saygun, Bela Bartok'un Dans Süiti'nde, 'Macar Köylü Şarküan'nda yaptığı gibi, ülkesinin insanlannın ağ- zmdan derledıgi havalan kendi sanat anlayışmın potasında entmiş, bir uzun havayı, bir 'MeşeH' rürküsünü sanat de- ğeri olan bir yapıt olarak sunmuş dinle- yiciye. Bu arada, süitin üçüncü bölü- münün, 'Zeybek'in çalınmaması nede- ninin, "Notalar bulunamadrdiye açık- lanması, şaşırttı, düşündürdü beni! Uhi Cemal Erkin'in (1906 - 1972) 'îkind Senfoni'si. yazılmasına 1948 yı- lında başlanan. bitirilmesiyse ancak on yıl sonra, 1958'de gerçekleştirilen bir yapıt. Birinci ve ıkmcı bölümlerinde klasik müziğimizin ezgi ve ntimleri kullanılmış. bu özgün temalar duyarlı biçimde, ustaca işlenmiş. Ağırbölümün (adagio) mistık havası. segâh makamın- da birayin sürükleyiciliğiyle alıp götü- rüyor dinleyiciyı. Son bölümse, Er- kin'in "ildnd"köçekçesi; özgün köçek- çe ezgıleri üzerine kurulu olan bu bö- lüm, yapıtın bir yaması gibi duruyor as- lında, yapıtın bütünlüğüne aykın düşü- yor. Şimşek, duyarak, duyurarak iletti kulaklanmıza senfoniyi. Konserin solisti, ilk kez dinlediğim, genç bir gıtarcımızdı: Bekir Küçükay. Gitarcılann. "konçerto" dendiğındeni- çin ille de Rodrigo'nun konçertosunu anladıklannı henüz tam anlamıyla çö- zebilmiş değilim, genç dinleyicilerin çoksesli müziğe ilk adımlannı, bu po- püler konçerto ile tutkun olduklan 'gi- tar'yoluyla atmalan, başlıca nedeni ol- malı bunun. Küçükay, düzgün yoru- muyla olduğu kadar, tekrarparçası ola- rak sunduğu, l'ğur Mumcu'nun anısı- na yazdığı "Karh Sokak" adlı, duygu- lu, anlamlı parça ile de sevdirdi kendi- ni. Bu yetenekli gitarcıyı, daha başka or- tamlarda da dinlemek isterim. Çoksesli müziğimizin öncülerinden besteci, eğitimci, piyanist, orkestra yöneticisi Cemal Reşit Rey anıldı C.R.Rey/ bir medya öncüsüydü'Kültür Servisi- Türk müzik ta- rihine çok sesli müziğin öncüle- rinden biri olarak imzasını atan Cemai Reşir Rej- için önceki ak- şam kendi adını taşıyan salonda bir anma gecesi düzenlendi. Geceye, aralannda Kültür Ba- kanlığı Müsteşan Prof.Emre Kongar, îstanbul Kültür îşleri Dairesi Başkanı Şenol Demiröz, Nurettin Sözen, Şehir Tiyatrola- n Genel Sanat Yönetmeni Erol Keskin, Turan Oflazoğlu, Metin Toker ve çok sayıda sanatçının olduğu kalabalık bir davetli top- luluğu katıldı. Gecenin açılış konuşmasını yapan Cemal Reşit Rey Konser Salonu Genel Sanat Yönetmeni Arda Aydoğan, sanatın yüceltı I- diği toplumlann tüm aianlarda öne geçtiklerini söyleyerek Türk sanatına emek veren sanatçılan anımsatrna görevini üstlendikJe- rini söyledi. Yaşamını Türkı- ye'de çoksesli müziğin gelişımi- ne adayan Cemal Reşit Rey, bu çabanın ilk örneğiydi. • Gecede, Kültür Bakanlığı Müsteşan Emre Kongar, Semiha Berksoy, Faruk Yener, Hikmet Şimşek ve Evin îlyasoğlu konuşma yaptılar. Aydın Karlıbel ile Vedat KosaJ çeşitli yapıtlannı ve şef Erol Erdinç yönetimindeki istanbul Devlet Senfoni Orkestrası '10.Yıl Marşı'nın seslendirdi. Daha sonra Şenol Demiröz, kültür ve sanat alanmdaki katkı- lan için Emre Kongar'a bir pla- ket sundu. Yaşarken ve iktidar- dayken aldığı bu plaketi çok an- lamlı bir mesajın belirtisi olarak algıladığmı söyleyen Kongar, bu geceyi, Türkiye'de çoksesliliğin gelişmesinde bir sanatsal adımm tekrar \-urgulanmasi gerekliliği olarak tanımlıyordu: "Ata- türk'ün kurduğu cumhuriyeti onlann bize kanlanyla emanet etrikleri sövlenir. Doğrudur, bu cumhuriyet kanla kurulmuştur ama o Mustafa Kemal'in arka- sında başka KemaJ'ler, Namık Kemal gibi düşünce ve sanat Ke- marieri, Cemal Reşit Rey'in "'Onuncu Yıl Marşı"nın sözİeri- ni yazanlar arasında olan Behçet Kemal gibi, düzyanlanyla Jstik- lal Sa\aşı'na katkıda bulunmuş Yahya Kemal gibi, ve günümüze gediğimizdeOrhan Kemal, Yaşar Kemal gibi Kemal'ler vardn-". Kongar. konuşmasmın sonunda çoksesli müzik, çoksesli siyaset, çoksesli sanat ve çoksesli de- mokrasiyi bize yaşama olanağı tanıyan Mustafa Kemal adına 'forte bir alkış' istedi. Birden TRT Ankara Televiz- yonu'nun arşi\inden alınan gö- rüntüler kapladı perdeyi. Cemal Reşit Rey'le yapılan söyleşi, konser görüntüleri, "Lüküs Ha- yat" müzikalinden parçalar, bu büyük müzisyeni bir kez daha anımsattı izleyenlere. Ve ardından onu yaşamlannın bir döneminde tanımış ve hiç unutmamış olan dostlan birer bi- rer sahnede yerlerini aldılar. Ön- ce "Ben aze Cemal Reşit Rey'in habrasıvun" diven Semiha Berksoy, onunla tanışmalannı. yıllar süren dostluklannı anlattı: "Ben Cemal Reşh Re> 'i çok genç yaşta tanıdun. Ben 1928'de kon- ser\ r atuvara gjriyorum, Cemal Reşit Rey'i orada göriiyomm. Sanşın. pembe yanaklı bir genç. 28'de giriyorum, 29'da beni halk önünde konsere çıkanyor. Çün- kü sesim kendiliğinden büyük ve oturmuş bir ses. Cemal Reşit Rey de Ekrem Reşit Rey de hayrandı bana. Ben de onJara piatonik, de- rin bir aşk duyardun ama ötüm kötü şey, göçüyvr insan". Son olarak Cemal Reşit Rey'in operetlerinden bölümler okuyan Berksoy alkışlar arasın- da yerine dönerken, uzun yıllar ünlü bestecinin komşusu olmuş Faruk Yener sözü aldı: "Haya- tımda pek çok büyük müzisyen tanıdun. Bunlar arasında Cemal Bilgi Yayınevi'nden yeni yayınlarKültür Servisi - Bilgi Yayınevi, şubat ayına, yeni kitaplarla girdi. Şemsi Be^ B'nin yazdığı ve "Belge ve fotoğraflarla çocuklugundan evlıliğine kadar Ata- türk'ün duygu dünyasında hanımlar" di- ye tanıtılan "Fikriye", torunu Gülsün Bil- gehan tarafından kaleme alınan Mevhibe fnönü'nün yaşamöyküsü "Mevhibe" ve on altı yaşında kanserden ölen bir genç kı- zın. annesı \ur Köküöz tarafından anla- tılan öyküsü "Bir Selin Vanü..."anı dalın- da yayımlanan kitaplar. Inceleme dalın- da yayımlanan Paul Gentizon'un "Mus- tafa Kemal ve Uyanan Doğu" adlı kitabı- nı Fethi Ülkii dilimize kazandırmış. Ki- tapta, 1922-1928 yıllan arasında yaşanan olaylar, Mustafa Kemal'in yüce kişiliği ve Avrupa'nın Türkiye'ye bakjşı açıkla- nıyor. Attilâ İlhan. Anılar/Acılar başlığı- nı taşıyan deneme dizisinin 7. kitabı "Hangi Laiklik'"te güncel konu laikliği işliyor. Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun Bü- tün Eserieri'nin 8. kitabı "Kültür Yoku- şu", Mehmet Evııboğlu'nun derlemesiy- le çıkıyor. Haidun Taner'in Milliyet ga- zetesinde çıkan yazılanndan seçerek oluşturduğu " C o k Güzelsin Gitme Dur" ve Halikarnas Bahkçısı'nın Bütün Eser- ieri'nin 15. kitabı olan "Anadolu Tann- lan" da deneme dalında yeniden basılan kitaplar. Gülmece dalında Muzaffer lzgü'nün üç kitabı var: "Dilber", "Donumdaki Pa- ra" ve "Her Eve Bir Karakol". Bütün Şi- irieri kapsamında, Hasan Hüsevın in 13. kitabı "Kmlkuğu" ve Attilâ İlhan ın 9 kitabı "EMe Var Hüzün" yer alıyor. Da- ha önce "Canım Kocacım" adlı kitabıy- la dikkat çeken genç öykü yazan Gül Abus Semerci, fantastik öykülerini içe- ren "Hamdi Bey"'le ikinci kez okurlany- la buluşuyor. Bütün Eserleri kapsamında Sait Faik' in 2. kitabı "Şahmerdan/Lüzumsuz Adam"ve Memduh Şevket Esendal m 3. kitabı "Otlakq" yeni basımlanyla okur- lara sunuluyor. Roman dalında da Attilâ İlhan ın "Kurtlar Sofrası", Halikarnas Bahkçısı'nın "Turgut Reis" adlı kitapla- n yeniden basılıyor Bu dalda, aynı za- manda, yabancı yazarlardan John Stein- beck'in "tnci" adlı romanı BelktsÇorak- çı'nın, ErnestHemingway'in "ihtiyarBa- hkçı" adlı romanı da Orhan Azizoghı'nun çevirisiyle yeniden okurlara sunuluyor. HaMun Taner'in Bütün Oyunlan dizisi- nin 8. kitabı olan "EşeğinGölgesi" resim- li basılıyor. Cocuk kitaplan dalındîL Kirilov-Tank Dursun K. 'nin "Horoz iletnci Tanesi" ve Tank Dursun IC'nin "Deve Tellal Pire Berber Iken" adlı resimli masal kitapla- n. Hasan Hüseyin'in "AŞKI Baba", Hfi- seyin Yurttaşın""Eşekler Cenneti",Beec- her Stowe' un "Tom Amca 'nın Kulübesi" adlı romanlan ve yine Hüseyin Yurttaş'ın "Camlı Kuiedeki G ç " adlı öykü kitabı yer alıyor. Bey kadar kendine özgü özeilik- leri olan, duygulan olan birine rastiamadım. Son günierine ka- dar ayrümadık. Bana çok güzel hatıralar. memlekete çok güzel eserler bırakarak gitti. Ama o eserleriy le hep yaşayacak ve ken- disi de o çok inandığı öbür taraf- tan bunu görerek mutiu olacak". Hikmet Şimşek ise yaptığı bu- ruk konuşmada Cemal Reşit Rey'in bestelerinin çoğunun ka- yıp olduğunu belirtti ve başta ar- tık hayatta olmayanlar olmak üzere tüm Türk bestecilerinin yapıtlannın bulunup arşivlenme- si ve seslendirilmesi için tüm il- gilere çağnda bulundu. Evin tlyasoğhı, 'bir medya ön- cüsü' diye tanımlıyordu Cemal Reşit Rey'i ve onun daha 1920'lerde Analiz Müzik' ders- lerinde bir opera yapıtını tüm ka- rakterleri ve orkestra bölümleri ile piyanoya uyarlayarak, Fran- sızca sözleri ve Türkçe açıkJa- malanyla, tüm karakterleri tek tek canlandırarak ve yazıldığı dönemi de anlatarak öğrencileri- ne sunduğunu anlattı. Sözlerden sonra müzik anlat- maya başladı Cemal Reşit Rey'i. Önce Şafak MuaUa, Ülkü Koper, Tuba Ozkan Genç, Suzan Alb- ner, Seher Tanmar ve Ece fdü, Cemal Reşit Rey'in "Seırtuor" (Aftüı) adlı yapıtının ilk seslen- dirilişini gerçekleştirdi. Aydın Karfabel "Improvisation", "10 Halk Türküsünden ", "Süpürge- si Yoncadan", "Türkiyera senfo- nik şürinden rapsodik parça Na5" ve "San Zeybek Dansı", Vedat Kosai da " 10 Halk Türkü- sü'nden", "Helvacı HeJva", "Ha- lay", "Tin Tin Tınimini Hamm" ve "Osman Paşa" adlı yapıtlan sundular. Şef Erol Erdinç yöne- timindeki İstanbul Devlet Sen- foni Orkestrası'njn seslendirdiği "10.Yıl MarşTyla gece sona er- di. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Dilciler Yazarların varlığı her şeyden önce dile bağlıdır. Bunu kendileri de çok ryi bilirter. Aralanndan "Vatanım dilimdir , diyenler bile çıkmıştır. Ama dili inceleyen, dilin kurallannı araştınp bulan dilbilgisi uzmanlanna, nedense, pek yakın- lık duymazlar. "A/ec/e/ise"nin belirsizliğındeki çokyönlülüğü yadsıma- dan kendimizce bir yakıştırma yapalım: Dili çok iyi kullandığına, düşüncelerini açık açık anlata- bilmenin ötesinde, dille güzellikler yaratlığına da inanan bir yazar düşünün. Okurlan da onu bu yönüyle degerien- dirip seviyorlar... Bir dilci çıkıp o yazarın dil yanlışlannı ortaya vurur, dil- bilgisi kurallannı bilmediğini gösterirse, yarattığı güzellik- ler gölgelenmez mi? Yazarian tedirgin eden bu tehlike hep vardır. Çünkü ya- zarlar dille ilgilenir, ama dilbilgisi kurallarıyla pek ilgilen- mezler. Sezgilerine güvenmek, doğrudan doğruya dilden yola çıkmak isterler. Şu çok kullandıklan bir sözdür: "Biz bildiğimiz gibi yazalım da dilbilgisi kurallan arka- dan gelsin..." Sanınm Cumhuriyet öncesinde yazarlık ile dilcilik gü- nümüzdeki kadar birbirinden kopuk değildi. Yazarlar "üs- faflık onurunu biraz da dilcilikleriyle kazanıyorlardı. Dil so- runlan üzerine ünlü tartışmalara girişmiş olmaları da bu- nu gösteriyor. Ama artık böyle bir şey olanaksız. Dil başlı başına bif bilim alanı, dilbilgisi de çetin bir uzmanlık işi. Bugün kim- se dilbilim masasına yan oturamaz. Hiçbir yazardilciyi bir yana itip, "Ben kendi işimikendim görûrüm", diyemez... Son günlerde yaşadığım iki olay, yazarlarla uzaklıklan bir yana, dilcilerin kendi aralannda da pek birbirlerine ya- kın olmadıklannı düşünmeme yol açtı. Birsüre önce, "Cumhuriyet"tesporculann, sporyazar- larının, televizyon konuşmacılannın "rakip" sözcüğünû ilk heceyi uzatarak söylediklerini, bunun doğru olmadığı- nı belirten bir yazı yazmıştım. Bu arada sözcüğün Türk- çe Sözlük'teki okunuş tanımını da vermiştim: "llkhece kı- sa, ikinci hece uzun, k kalın okunur." Yusuf Çötüksöken'den bana karşı yazıldığı izlenimini veren bir yanıt geldi. Hecelerin kısalığı, uzunluğu konu- sunu bir yana itmiş, "Rakip'teki k kalın okunmaz," diyor. Ben de söylerken kendimi dinledim: Yusuf Çötüksöken haklı, k inceliyor. Ama bu dilcilerin işi. Ben dilcı değilim, sözlükleri eleş- tirip yanlışlannr ortaya vuramam. Birçok sözlükte sürüp geldiği söylenen böyle biryanlış varsa, dilcilerin araJann- da tartışıp doğrusunu bulmalan gerekir. Yusuf Çötüksöken sözlüklere yönettmesi gereken bir eleştiriyi bana yönettince, sanki "rakip" sözcüğünün ilk hecesi kısa okunmalı görüşüne karşı çıkıyormuş gibi ol- du. Oysa böyle bir şey demiyordu... "Ne...pe" bağlacıyla ilgili yazım üzerine de başka bir dil- ciden, Ömer Demircan'dan bir karşılık geldi. Bilimsel bir anlayışla yazılmış yazısında köşeli ayraçlar, sözcük için- deki heceleri belirteyen italıklerfilan var. Dizgi, düzetti yan- lışlanna açık, gazetede yayımlanması sorun çıkaracak bir yazı. Gene benim üzerimden başkalanna ateş ediliyor. ömer Demircan herhalde bu yararlı yazıstnı bir dil der- gisinde yayımlar, okursunuz. Ama yazının dilciler arasın- daki uzaklığı gösteren tümcelerıni, birde verilen kuralı bu- raya da almak istiyorum. Şöyle diyor ömer Demircan: - "Türkçepin çok dûzenli bir dil olduğu söylenip de bu kurallar bir türiü sergilenemezse, kendimizi kandırmış oluruz. Aranan kuralı adı verilen türkologlann çıkarama-1 mış olması gerçeği değiştirmez: kural vardır, ya çıkanlın- caya kadar uğraşılır, ya da yazarken yanıltıcı geneileme- lerden kaçınılır. Elbette yazarlar kendi dil sezgilerini kul- lanmalıdıriar, ama o sezgiyiyöneten kurallan gerekirse dil- ciler onlara açıklayabilmeli. Ancak dilci var, dilcı var." ömer Demircan kuralı ömeklerle anlattıktan sonra da şöyle diyor: "Anlayacağınız bu kural kolay görülemeyecek ölçûde yalındır, uğraşmak gerek. Eski türkologlan kılavuz seçen- ler bu yalın kurallan göremezler. Onlar ne dil sorunlannı çözdüler, ne de çağdaş dilbilimi Edebiyat Fakültesi'ne soktular." Anlaşılan dilciler iyice birbirierinden uzak... Kurala gelince, yazar konuyu önce şöyle topariamış: "1) 'Ne...ne'bağlacı eşleyici ve olumsuzlayıcı birbağ- laçtır, 2) olumsuzlama işlemi ancak eşleme (öbek, tüm- ce) düzeyinde geçeriidir, onun dışına taşmaz." Sonra da genel kuralı şöyle vermiş: "'Ne...ne' bağlacı eş düzeyde, eş ışlevliiki birimi olum- suzolarakbağlar. Tümcenin 'ne...ne'alanı dışında kalan bölümünün olumlu ya da olumsuz olma açısından bağ- laçla bir ilişkisi yoktur, ancak seçim dili kullanana bağlı- dır." ömer Demircan'ın verdiği bu kurala göre: "A/e senin, ne de onun kitabı işe yarar" diyebileceği- miz gibi, "Ne senin, ne de onu kitabı işeyaramaz" da di- yebiliriz, çünkü "ne...ne" olumsuzlama alanı "kitabı" söz- cüğüyle sona eriyor, sonraki iki sözcük bu alanın dışında, "yarar" ya da "yaramaz" demek dili kullanana bağlı... Dönüp dolaşıp aynı yere geldik: Demek ki içinde "ne...ne" geçen her tümcenin eylemi mutlaka olumlu ol- muyor. "lyisi mi bu konuda birbirimizin işine kanşmayalım " sö- zünü dilciler için değil, kuralı aynntılanyla bilmeden baş- kaJannın yazılannı düzertmeye kalkanlar için söylemiş- tim... Özür ve Düzeltme: 4 Şubat 1995 Cumartesi günkü ya- zının başlığı 'Öykü Dergileri' yerine 'Öykü Değerleri' ola- rak çıkmıştır, okurtanmızdan özür dileriz. Hayri Çizel resim sergisî • Kültür Servisi - Türk izlenimci kuşağının önde gelen isimlerinden biri olan Hayri Çizel'ın resim sergisi 2 marta dek Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi'nde izlenebilecek. Kalabalık savaş kompozisyonlan. kahramanlık sahneleri, Atatürk'ün Canakkale anılanna yaptığı suluboya resimlerle birlikte, peyzaj ve natürmortlanyla da ünlenen sanatçının sergisinde yaklaşık 50 yapıtı yer alıyor. 1891 yılında Edirne'de doğan sanatçı, ilk resim derslerini Edirne Lisesi'nde hocası olan ve savaş kompozisyonlanyla ünlü resim öğretmeni Hasan Rıza Bey'den aldı. Liseden sonra Sanayi-i Nefise'ye giren sanatçı, egitiminde ve konu seçimlerinde Hasan Rıza Bey'in çok etkisinde kaldı. Sanayi-i Nefîse'de Adil Bey, Varnia ve Valene'nin öğrencisi olan Hayri Çizel desen, kompozisyon ve renk zenginliğinin sağlam temellerini burada aldı. 1914 yılında Sanayi-i Nefise'yi bitiren sanatçı, daha sonra Canakkale Savaşı'na katıldı. Terhis olduktan sonra devlet tarafından Münih'e gönderilen Hayri Çizel, burada Hoffrnan'ın atölyesinde çalıştı. Yurda döndükten sonra bir fotoğraf atölyesi açan sanatçı. çeşitli okullarda resim öğretmenliği yaptı. Çizel, 13 Ekim 1950'de yaşama veda etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle