08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 1995 ÇARŞAMBA 12 KULTUR 'Mevhibe'nin ikinci bolumu hazırlanıyor ANKARA (AA) - Türkiye Cumhuriyeti'nin 2. cumhurbaş- kanı İsmet İnönü'nün eşi Mevbi- be İnönü'nün yaşamını anlatan, Kurtuluş Savaşı dönemine de ışık tutan önemli bir belgesel niteli- ğinde olan 'Mevhibe'nin ikinci bölümü de Gülsün Bflgehan tara- fından kaleme alınıyor. 'Mevhibe'nin yazan ve Mevhi- be İnönü'nün torunu Gülsün Bil- gehan, aralık aytnda pıyasaya çı- kan 'Mevhibe'nin umduklanndan daha çok ilgi gördüğünü ve iki ayda ikinci basımının yapıldığını bildirdi. Kitap konusunda çok olumlu tepkiler aldığını anlatan Bılgehan. "Kitabı okuyanlar, Mevhibe Hanım'ın çok iyi bir ör- nek oluşturduğunu ifade ediyor- lar. Ben bu kitabı özellikle gençle- rin okumasını istiyorum. Çünkü geriye baküklannda daha iyi ör- nekler de bulabilecekJer" diye konuştu. Bırinci kitabın Mevhibe Ha- nım'ın doğumundan başladığını. eşinin cumhurbaşkanı olduğu 1938 yıllannı kapsadığını anım- satan Bilgehan, ikinci kitabın da yaşamının bundan sonraki döne- mini anlatacağını bildirdi. İkinci kitap için arşiv ve belgeleri de- ğerlendırme, araştırma aşamasın- da olduğunu ifade eden Bilge- han. bu kitabın, İkinci Dünya Sa- vaşı yıllan, İsmet lnönü'nün ölü- mü ve Erdal lnönü'nün politika- ya giriş dönemlerini içereceğini kaydetti. Mevhibe lnönü'nün hayatını kaleme alırken suçluluk duydu- ğunu ifade eden Bilgehan, anne- annesinin hiçbir zaman gözönün- de bulunmak istemediğini ve her zaman özel hayatını sakladığını hatırlatarak, şunlan kaydetti: "Anneannem her görevi yerine getirirdi ama gösterişli bir insan degildi. Özel hayatı hep bir gizfr- lik içinde>di. Ben onun mekrupla- nnı. günlüğünü ve özel hayatın- daki birçok noktayı kitabımda açık açık yazdığnn için biraz suç- luluk duydum. Ama gençlerin, geçmişteki insanlan ve yaşananla- n ögrenmekrini istiyorum"._ Mevhibe Hanım'ın kızı Ozden Toker ise, kızının. annesini yaz- masından büyük bir mutluluk duyduğunu ifade ettı. Kitabı oku- duğunu ve çok beğendiğini söy- leyen Toker, kitapta aileyle ve ya- şananlarla ilgili hiçbir noktanın gizli tutulmadığını vurguladı. To- ker, "Annem çok sıradan bir Türk kadınıydL Bunun asıl gûzel olan tarafi, temiz toplumun temiz bir ömeği olması" dedi. Her evde bir Mevhibe bulun- duğunu savunan Toker, Türk top- lumunun temiz bir toplum oldu- ğunu ve temelinde de temiz aile- nin yattığını söyledı. OscarWilde'ın dehası hak ettiği yere kavuştu Kültür Servisi - Oscar WUde 14 şubatta yapılan bir törende, VVest- minster Abbey'deki "Şairler Kö- şes"ne adının yazılmasıyla edebi- yat dünyasının kutsal lıstesine gir- di. Şair Seamus Heaney, Dame Ju- di Dcnch, Sir John Gielgud ve VVilde'ın torunu Merlin Hol- landıtı katıldığı tören, "The Im- portance of Being Eamest (Dürüst Olmanın Önemi)"adlı oyununun St. James Tıyatrosu'nda ilk kez sahnelenmesınden yüzyıl sonra ve VVilde'ın eşcınselliİc suçuyla mah- kûm edilmesinin yüzüncü yıldö- nümüne üç ay kala gerçekleştı. Tören. "Dürüst Olmanın Öne- mi" adlı oyunun ünlü "çanta sah- nesi"nın Dame Judi ve Michael Dennison tarafından canlandınl- masıyla başladı. Bu sahnede John Worthing, Lady Blacknell'a Vıc- toria tren istasyonunda. siyah bir el çantasının içinde nasıl bulundu- ğunu açıklıyor ve Lady Black- nell'ı oynayan Dame Judi de şu unutulmaz cümleleri söylüyor: "Ebeveynlerinizden birini yıtirme- niz, Bay Worthing, bir talihsizlik olarak görülebilir. Ama ikisini bir- den vitirmek dikkatsizlik gibi gö- rünüyor." Sır John Gielgud, De Profun- dis'den. Wilde'ın Reading'deki hapishaneden sevgilisi Lord Alf- red Douglas'a yazdı|ı mektuptan bazı alıntılar okudu: "Sanatı, en üst gerçek; yaşamı da yalnızca bir kurgu biçimi olarak gördüm. Ya- şadığım yüzyılın düşlem gücünü uyandırdım ve bu da çevremde bir söylence ve mit yarattı: Biitün sis- temleri tek bir deyimde, bfltün va- roluşu tek bir nüktede özetkdim." Törendeki çok az kışı, toplum tarafından böyle mahkûm edilmiş bir insanı onurlandırmanın yarat- tığı ironiyi görmezden gelebilir. Wilde'm halkın gözünden düşme- sinden sonra, Daily Telegraph ga- zetesinde çıkan bir yazıda. "Bu adam. mesleğinin cezasını çeldyor. Arök o çok sevdiği şöhreti yitirip hak ettiği itibarsızlık ve unutul- muşluk mertebesine geçmesi gere- kiyor. Onun aptalca gösterişi, boş çelişkileri, dayanılmaz duruşu ve onulmaz kibiri, unutkanhğın me- zannda yatabilir aruk." Hıç kuşku yok ki, bugünkü ga- zeteler daha farklı bir öykü anla- tacaklar. 'Hepmriz birer Annie'yiz'Arnold Wesker, 'Annie Wöbbler'de bireyden başlayıp topluma doğru yaygınlaşan bir kişilik arayışını aktanyor SEVGİSANLI Ankara'dan yenı bir soluk esti, ti- yatroya ınancımı tazeleyen yeni bir soluk. Annie VVöbMer'i Özlem Er- sönmez'de. Özlem Ersönmez'i, An- nie Wöbbler'de gördüm. Yıllar önce Işık Yenersu'yu ilk kez sahnede gö- rünce nasıl heyecanlandığımı arum- sattı bu oyun bana. özlem, bu usta oyuncunun taklitçisi değil. Kendi ki- şıliği, kendı oyun bıçemi var. Ama daha konservatuvar smavlanna hazır- lanırken en büyük hayranlığı ona duymuş, en büyük desteğı ondan al- mış. Annie Wöbbler'in Istanbul'da ilk oynaruşı başka tiyatrolann prömıyer- lerıyle çakıştı. Gelgelelim Arnold VVesker'in bır oyununu Tûrkiye'deki sözcüsü, yakın dostu Yıldız Arda ıle birlikte ızlemek bır ayncalık olacaktı. Annie Wöbbler'ı temiz, titiz, saygın bir çahşmayla sahneye koyan Vacide Öksüzcü, "Yıldız Hanım'ın yardımla- n olmasa ne vapardık bilmiyorum. Hem vazan daha kapsamlı biçimde tamyabildik. Hem de dogrudan dog- ruva Uetişim kurarak vapıtuun sergi- lenmesi üstüne düşünceierini ögrene- büdik" dedı. Arnold VVesker, Annie Wöbbler'i yazmakla kalmamış sahneye de koy- muştu. Yönetmenin rolünün, yazann rolü üstüne çıkanldığı çılgınlıktan yaka silktiği için kendı oyunlannı yö- netmek eğilımindedır. Görsel efekt uğruna. çarpıcılık uğ- runa, insan davTanışlanndaki incelik- lerin, duygusal gerilımlerin. sahneler- dekı ntmik gelişmelerin. dildeki şiir- selliğin feda edılmesi Wesker'e göre düzenbazlığın. daniskasıdır. "Yazann oyununa hizmet etmekten yüksünen yönetmen. buyursun kendi oyununu yazsın. Hodri meydan" dıyor. Haksızlığa uğradığına inandığı za- man eleştirmenlere veryansın eden, kontratlanna sadık kalmayan tıyatro ıdarecilenni mahkemeye veren yazar, bazı oyunculardan da çok çekmiş. Zaman zaman öyküye, romana yö- nelmesi belki de bu yüzden. Nichola McAuliff yetenegıne, dü- rüstlüğüne en çok güvendiği oyuncu- lardan bıri. "Annie WöbMer" adı al- tında toplanan "üç monolog" onun için yazılmış. Bırinci monologda yaş- lı bir temızlikçı kadın, bir yandan or- talığı temizler, bir yandan mutfak do- labındakı pek mütevazı, pek ıddiasız yiyeceklen temıze havale eder. NVes- ker dramaturjısınde boş oturmak makbul değildir. Yemek yapmak ya da yemek yemek gözde meşgaleler arasındadır. Bütün dünya bir mutfak Shakespeare. "Bütün dünya bir sahnedir" demışti. Wesker için bütün dünyanın bir mutfak olduğunu söyle- mek fazla abartılı olur mu acaba? "Mutfak", "Kitchen" (1956) "Chk- ken Soup with Barley". "Arpalı Ta- vuk Çorbası" (1959) "Chips with Ewrything", "Her Öğün Patates Kı- zartması" (1962) hıç değilse adlany- la damak zevkinı anımsatıyor. NVes- ker'ın Londra'dakı evinde kendi elle- riyle pışırdığı yemeklerle pastaları tatmayı, tanıdığım dünya nımetleri arasında sayıyorum. Annie NVöbbler'ın hizmet ettiği ev Londra'nın doğu yakasında yoksul bir Yahudi ailesinın e\i, u Bu yumur- cak ya büyük adam ya da katfl ola- cak" diye sözü geçen de çocuk Ar- nold'muş. Annie, gençlığınde daha üst tabakadan evlerde de hizmet et- mış. O günlerden bir görmüş geçır- mişlik sinmiş üsrüne. Ama kendisiyle de çevresiyle de bır uyum sağlaması çok zor. "Benim maküıemin parçala- n yanhş >erleştinlmiş. Beni söküp ye- niden kurmaîılar, yeni baştan" diye mınldanır. Ama Annie ıçın vakıt çok geçtir. Annie yaşlılığından, çirkinli- ğinden so>Tinunca, cahillığini kat kat paçavralarıyla birlikte atınca üstün- den. karşımıza pınl pınl bir genç kız çıkar: Anna. Siyah iç çamaşırlan. sı- yah jartıyerlenyle güzel olduğu kadar zeki, zekı olduğu kadar bilgıli. bilgili olduğu kadar güçlü Anna. Fransız edebiyatuıı pek iyi dereceyle bıtirince sınıf atlama şansma kavuşmuştur. Yi- ne de aynaya eğilıp sorar "Sen kim- sin? Daha önce görmedim buralarda. Belden aşağıma bak, belden >ukar> ma uvmuyor. Birileri parçalanmı ka- nşünnış sankL Dükkâna gidip degiş- tirmeo." Üçüncü bölümde dördüncü roma- nıyla üne kavuşan Annabella Whar- ton ıle karşılaşınz. Üç ayn röportajda biribiriyle çelişkili yanıtlar verir. Bi- nncı Annabella kınk dökük, çekin- gen, "Nelerden korkarsuuz"sorusuna "Her şeyden; sabahtan. kapımn çal- masuıdan_.." diye karşılık veren, kor- kular listesi uzadıkça uzayan, alçak- gönüllü yazar. İkinci kişiliğinin "Sizi yazmava iten nedir" sorusuna yanıtı kısa. kesin, kendmden emındir: "Şöh- ret için, para için, güçlü olmak için." Üçüncü röportajda rol oynamaktan bıkmış kendi kendiyk hesaplaşır gi- bıdır. "Niçin yanyorum? BUinmezin köküne ûımek için.'' lçtenlıkle. acı çe- kerek sürdürecektır bu çabayı. Yazar olmuş, ama şair olamamıştır. Şair olabilirse parçalan yerlerıni bulacak, bir bütünlüğe kavuşâbilecektir. "Hepimiz birer Annie'yiz" diyor Arnold Wesker. Yazann, Vacide öksüzcü 'den ricası şu olmuş- "Tipleri karikafürieştirme- yin. Kadınlan doğal, içtenlildi. sade bir biçimde işlerseniz amacıma yak- laşmış olursunuz." Rejısör, ayru oyuncunun üstlendiği çeşitlı kişileri hiçbir asınlığa kaçma- dan, ince ince işlemeyi görev bilmiş. lyı bır gözlemci olduğu, aynntılar üs- runde dikkatle durduğu anlaşılıyor. BireyseRopIumsal kişilik arasındald çatışma Vacide Öksüzcü'ye soruyorum: VVesker'in bu çetin oyununu böylesi- ne benimseyebilmek ıçtn özel bir ya- kınlık duymalı. Nedenıni açıklayabi- lir misiniz? - Bu oyundaki kişilik arayışı beni çok ılgilendirdi; bireyden başlayıp topluma doğru yaygınlaşan bir kişilik arayışı. Bireysel kişilikle toplumsal kişilik arasındaki çatışma. Topluma yararlı olmak istiyorsak kendi kımli- ğimizi sorgulayarak işe başlamalıyız. Yönetmen inançla sözünü sürdürü- yor: "Insarun dürüstçe yapacağı özeteş- tiri. bir şeyleri değiştirmenin, parçala- n uyum içinde veıieştirmenin, kendi şiirini yazmanın tek yoludur bence." Bu oyunda parçalar uyum içinde yerleştirilmiş. Gönül Çapan'ın çeviri- sı VVesker'in şıinnı duymamıza yar- dımcı oluyor. Fatma GÖrgü'nün sah- ne tasanmı için karar vermek güç, çünkü tume koşullannda daha küçük bir sahneye uydurulmuş. Ama dur- madan giysi değiştirmek zorunda olan tek oyuncu için daha pratik, da- ha rahat kostümler tasarlayabilırdi. Bir yönetmen, bir oyuncuV ACIDE ÖKSÜZCÜ- Kendisi- nı ilk tanıdığımda Ankara Devlet Kon- servatuvan'nda bir öğrenciydi. On al- tıncı bahannda. "Damdaki Kemancı" müzikalinde Sütçü Tevye'nm en küçük kızını oynuyordu. Körpe fidanın böyle gelişip meyveler verdiğini görmek ne güzel! - Sizi önce oyuncn olarak tanıdık. ^ ' •• • ' "Cadı Kazanı", "Kaktüs Çiçeği", "Marîa Magdalena", "Manus", "Besleme". "Sacıde", •'İlkbaharda Intihar Yasak", severek oynadığım oyıınlar arasında. - YönetmenMk seriiveni ne zaman, nasd başla- dı? Edvvard Albee'nin "Hayvanat Bahçesi"nı Bursa Devlet Tıyatrosu'nda sahneye koydum. Bunu, aynı tıyatroda Ionesco'nun "tki Kişilik Hırgür"ü izledi. Reji alanındakı üçüncü adı- mım, Aziz Nesin'in "Hadi Öldürsene Cani- kom"u. - Kendi kimliginiri sorguladığmızda bundan sonra oyunculuk mu agır basacak, yoksa yönet- menlikmi? Gönlüm yönetmenlığe kayıyor. Oyunculuk eğıtımı ve deneyımmden geçmek oyunculanm- la anlaşmayı. özdeşleşmeyı kolaylaştınyor hıç şüphesız. Ama özellikle hazırlık döneminde ya- zarla baş başa kalmak, araştırmak, incelemek. inceliklerinı kavramaya çalışmak, ilk provaya elı boş gıtmemek için elimden geleni yapmak; beni asıl saran bu 15te. ÖZLEM ERSONMEZ- Annie VVöbbler'ı izledikten sonra merak ettim. Kimdi bu Özlem Ersönmez? Ne zaman, nerede, nasıl yetişmişti? Hemen Ankara Devlet Tıyatrosu'nun program dergısinı açtım. Garip şey, oyunun baş ve tek oyuncusu üstüne hiçbir bilgi yoktu. Dilson Ote- h'nın fuayesinde karşılıklı çaylanmızı yudum- larken sordum: - Siz kimsiniz? Bu soruya ben de karşılık bulmaya çalışıyo- rum. Tıyatroya ölesiye bağlı biri desem... - O zaten belh oluyor. Ankara Devlet Konservatuvan'nı 1985'te bi- tirdım. - O kadar otdu demek. Asıl güç olan okulu bıtirmek değil okula gi- rebilmekti. Annemle babam aynlmışlardı. Mi- mar olan babam sahne sanatlanyla ilgilenmemı istemıyordu. ilk aşkım danstı. Bale eğitımi gör- mem bu yüzden yasaklanmıştı. Kolej eğitimı gördükten sonra dansa başlamak için geç kal- mıştım. Ama tiyatro için hâlâ olasılık vardı. Üniversiteye giriş sınavlannda Sinolojı bölü- münü kazanmışım. Adı hoşuma gittiği için yaz- mıştım bu bölümü, yoksa Çin dili ya da yazını- na özel bir •merakım yoktu. Babam, kızınuı bir sınolog olarak yetiştiğını sanadursun bir gün onu konservatuvardaki ilk öğrenci temstlime çağırdım. - L'manm bir gün "Sezuan'ın İyi Insanı"nı da ovnarsıruz. Ya konservatuvardan sonra? Ankara'da sahneye ilk adım atışım Tennessee VVilliams'ın "Cam Biblolar"ıyla oldu. Sonra Bursa'da Erhan Gokgücü'nün "KKmefıne sıra geldı. Sonra tekrar Ankara'da yerli yabancı bir- çok oyun... - Bfr de ödül kazanmışsuıız. Arthur Guerney"tn "Aşk Mektuplan" ıle en iyi kadın oyuncu ödülü. Aynı mevsim Nedret Güvenç de aynı oyunla en iyi kadın oyuncu ödülünü tstanbul'da kazanmıştı. Bu raslantı ara- mızda bir dostluk bağı kuruhnasına yol açtı. Özlem'in, yüzlerce saksıda güzel çiçekler ye- tiştiren sevecen bir annesi, kontrbas çalan bir dayısı, "Pıür" admda çok şirin bir köpeği oldu- ğunu biliyorum artık. Biliyorum ki üstlendiği her yeni rolle yeni bir kimlik araştırmasına gi- recek, özeleştirisini sürdürdükçe hiçbir başan başını döndürmeyecek. Ruhlar ve bedenler arasındald ALİAKAY Şeyma Reisoğlu Nalça'nın sergi mekânını düzenlemesını ele aldığı- mızda ilk göreceğimiz şey, onun Le- ibniz'ın barok mimarisini yatay bir şekilde düzenlediğı olacaktır. Urart Galerisi sergi mekânının ikiye aynl- dığını düşündüğümüzde bir tarafta bedenlerin keçeye sanlmış şiddet do- lu kızıllığı, diğer tarafta Osmanlı dö- nemınin kadın hareketinde yazılany- la kamuoyu oluşruran eğitimci, yazar ve ilk kamuya giren kadınlann fotoğ- raflan yerleştirilmiş. İkisini bağlayan, yani ruhlar ve başsız bedenler arasın- daki iletkeyi sağlayan ıse bakınn ni- teliği ile gerçekleştirilen geçişlilik. Bunlara "Muhabbet nesneleri" adı veriliyor. Kadın ve erkek arasındaki ilişkileri bunlar alakalandınyor. Osmanlı ka- dınlannın ruhlan fotoğraflan sayesin- de günümüz kadınının acı çeken be- deni ile birleştiriliyor ve sorunsal ola- rak yeniden güncelleştiriliyor. Leib- niz'in barok mimari içinde kurduğu düşünce sisteminde monadlar iki kat- lı mimari yapı içinde Tann'dan, ölme ve yeniden canlanma emirlerini bek- lerk'en, alt katta bedenler üst katta ise ruhlar yok olup yeniden canlanmak- tadır. İki kat arasındaki delikler ruh- larla bedenler arasındaki ilişkiyi sağ- lamaktadır. Bedenleri oluşruran keçelerin kır- mızı rengi kadın hareketinın maruz kaldığı şiddetin bedenleri kodlaması- nı, sosyal mekânın düzenlemesi içıne almasını ortaya koyarken aynı za- manda monadolojik bireylennin her birinin geçmişın ruhunu taşımadığını ve günümüzün sorunsalında ruhlann blok halınde yeniden canlandığını görmek istemektedir. Ruhlar ile be- den arasındaki tekabühyetsizlik, her bedenın bir ruhunun olmaması, Şey- ma Reisoğlu Nalça'nın kadınların Osmanh'dan günümüze süreklilik ta- şıyan kolektif ruhunu ifade etme is- tencinden dolayıdır. Ancak aynı za- arzu ıııaldııeleıi... Şeyma Reisoğlu NaJça'run 'Muhabbetname' başlıklı düzenlemesi 7 marta dek Ankara Urart Galerisi'nde. manda bu şekilde hukukun erkeksi yasalannın devamı içinde yasa ıle ya- saklaşma eylemi içinde kavranan be- denlerin yeni kodlannı oluşruran ano- nim kadınlar abidesini, ama meçhul değil sergi salonuna dikmektedir. Muhabbet nesneleri medeni kanu- nun Isviçre Batı kodlannı almasına rağmen erkek merkezci bir toplumsal kodlar serisini üretmesinin eseri ola- rak bakırla örülmüş ve bağdaşıklaştı- nhruş olarak ruhlar ve bedenler ara- sındaki tarih yolunu göstermektedir. Osmanh'nm son dönemlerinde başla- yan "Mektepli Kızlar" tehditkâr üs- luplarının günümüze yansımış ve iletkenleştırilmiş olduğunu görmek- teyiz. Ne cariye, ne de hizmetkâr ol- mak isteyen kadın bedeninın günü- müzün "özgürleşme" arzusunu psiko- lojik ve sosyal bır düzenlemede, ger- çekleştirmek istemelerinin bir deva- mıdır. Erkek egemen bir Osmanlı toplumunda Batı'dan esinlenen bir kadın mücadelesinin yorgun kadın bakışlannda günümüzün güncelliğine taşınan bir "marjinal tarih" anlayışı bu. Sanatçının antropoloji, tarih ve sosyolojı ile rastlaştığı mekân oluyor Urart Sergi Salonu. "fster saray ister konak olsun pen- cere kafesleri ve yüksek duvarların ardında kolay kolay inemeyen" cin- sellık dolu kadın bedenleri, rüyasın- dakı fantazmalan gerçekleştiremeyen paıolojik bir toplumsal cinsel ilişkiler ağı, yasaklanmış ızdivaçlar, cazibenin bakıştan ve muhabbet nesnelerinden başka hiçbır şekilde kolay kolay ger- çekleşmediği alakalar; haremlik ve selamlık şeklinde düzenlenen dışla- ma makinesı sosyal ve hukuki olarak kodlan gerçekleştirmesi, devlet tara- fından sınırlandırılmış kadın gezınti mekânlan; ıbadet yerlerinın bile ön- ceden belirlenmesi kuşkusuz Osman- h'dan günümüze 'kadın yaşamının ne kadar derin yaralar ve izler bırakan toplumsal bir gelişme gösterdığini, bunun tersi tezler tam karşıtını gös- termeye çalışsa bile, izleyip farkedip kolektif bilinç dışında yaşamaktayız. Hem de dönüşünün olmadığı bir yolu izleyerek... "Kadınlar çok unutkan- dır. olaylan akıllannda rutamazlar'' gerekçesıyle taruklık yapmak için bır kadının yarım insan olarak kabul edilmesi Osmanlı kadının her türlü siyasi eylemine ve erkeklerin grevie- rine yaptıklan yardımlanna rağmen medeni kanunun kabulüne kadar sü- regelmiştir. (Aslında hukuki değişim- ler Tanzimat zamanında başlamasına rağmen, modern kadın Curnhuriyet sonrası -1926- maddileşmiştir.) Bu sergisinde Şeyma Reisoğlu Nalça, kurulu ve sımgesel kadın-er- kek ilişkilennin. hem konuşma vası- tası olarak iki cıns arasındaki iletken- lıği oluşturduğunu hem de Beuys'vari bir potansiyel enerjinın varlığını tari- hin ötesinden getırip günümüze taşı- yor. Bu bakımdan Beuys'ün enerjinin korunmasını ve iletkenlığıni gerçek- leştirebileceğinı düşünmüş olduğu gi- bi, Şeyma Reisoğlu Nalça da bakırla örülmüş incı, gül, karanfil, sabun gi- bi Muhabbetname adı altında Lady Montague tarafından bize aktanlan bu nesneleri, iletişimin sembolik gös- tergeleri olarak günümüz ile tarih arasındaki ilişkiyi tüm ısısıyla yeni- den güncelleştiriyor ve yeniden üreti- yorsa burada artık geri dönülmez bir şekilde şer'i kodlann yenni yeni me- deni kanunun maddelenne bırakma- suıa rağmen eşıtsızligin ve farklılığın en büyük boyutlannı bize taşıyarak serginin ana kavramı açısından önemli bir hatırlatmayı yapıyor. Ihtiraslar makinesi olarak düşüne- bildiğimiz ortak dayanıkhlık planı üzerinde oluşan kadın sorunsalı, sa- nayüün büyümesi ve uygarlığın tut- kusal gelışimi içinde, reaktif olmak- tan çok, her şeye rağmen, olumlu bir üretici gücün simgesıdir. Bu üretici- lik, Feln Guattari'nin de söyleyebile- ceği anlamda tamamen, arzulanan bir makinedir. Moleküler devrimin öz- nelciliğinin kadın bedeni üzennde gerçekleştirihneye çalışılmasıdır (Bütün tırnak içinde kullamlanlar Osmanlı 'da Kadın Hareketi kitabımn (Metis Yayınlan) yazarmdandır.) Kaam Zaim'den Çeşmelerr • Kültür Servisi - Kazım Zaim'in "Istanbul Çeşmeleri" adlı fotoğraf sergisi salı gününe dek Atatürk Kitaplığı Sergi Salonu'nda izlenebilir. 1948 yıhnda Prizren'de doğan, 1958 yıhnda Türkiye'ye göç eden Kazım Zaim, 1965 yıhnda fotoğrafçıhğa başladı. 1975 yıhnda ilk fotoğraf ödülünü kazandı. 1995 yılına kadar katıldığı fotoğraf yanşmalannda yüze yakın ödül kazandı. Belgesel nitelikli birçok dia gösterişi gerçekleştiren Zaim, çalışmalannda kültür mirasımızın yok olmaya yüz tutan değerlerine ağırlık veriyor." Bu amaçla 1987-88 yıllannda i Bosna-Hersek'e giderek Osmanlı-Türk mirasını temsil eden çok sayıda eseri fotoğrafladı. Bu fotoğraflardan derlenen 'Bosna-Hersek' adlı fotoğraf albümü, Türk Dünyası •' Araştırmalan Vakfı tarafından Vakıfbank adına yayımlandı. ' •İstanbul Çeşmeleri" GESAM • üyesi olan sanatçının üçüncü *- kişisel fotoğraf sergisi. Zaim, - otuz yıldır belirli arahklarla - Istanbul çeşmelerini s fotoğraflıyor. ^ Fevzi Karakoç'un i pesim sepgisi ' • Kültür Servisi - Fevzi ,, Karakoç'un resim sergisi 18 marta dek Tem Sanat Galerisi'nde izlenebilir. 1947 yıhnda Çankın 'da doğan y Karakoç, 1968-72 yıllan 1 arasında tstanbul Devlet Tatbiki. Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nda öğrenim gördü. 1974 yıhnda aynı kunıma asistan olan Karakoç, 1979 yıhnda Salzburg Yaz Akademisi'nde çalıştığı litografileri ile Salzburg Kenti OnurÖdülü'nü aldı. 1983 l yıhnda özgün baskıresim dalında sanatta yeterlik aldı. 0 *Şeker Sanarın ftinci sayısı çıktı • Kültür Servisi - Şekerbank'ın yayımladığı kültür dergisi 'Şeker Sanat'ın ikinci sayısı - çıktı. İki ayda bir çıkan derginin • yeni sayısında. Semih Balcıoğlu, Osman Ikiz, Önder Şenyapılı. Lütfü Özel, Kazım " Akşar, Murat Göksu, Dilek Gülmen, Goşkun Özgünel, -j Ahmet Boyacıoğlu, Atilla Nasıf, Çetin Sanİcan» ve Şükrü Erbaş'ın yazılanna yer veriliyor. Anadolu'dan Son Gölgelep' Çiçek Bap'da • Kültür Servisi - Reis Çelik'in 'Anadolu'da Son Gölgeler' başlıklı fotoğraf çahşmalan Sinema Sevenler Derneğı'nde (Çiçek Bar) sergileniyor. Otuz fotoğraftan oluşan sergide günümüz Anadolu insanının fotoğraf kâğıdına düşen son gölgeleri yansıtılıyor. Gazetecilik ve yönetmenlik meslelderini bir arada sürdüren Reis Çelik, birçok Avrupa ülkesinde ve Avustralya'da sergiler açtı. Son olarak geçtiğimiz ocak ayında Almanya Hessen eyaletinin düzenlediği 'Avrupa Haftası' (Europavvoche) etkinlikleri çerçevesinde fotoğraflannı sergileyen Çelik'in sergisi 5 marta İcadar görülebilir. Biitent Ortaçgil Cabaret Cine'de • Kültür Senisi - Cabaret Cine'nin 'Dokuzbuçuk Dinletileri' başlığı altında sürdürdüğü etkinliklere bu hafta Bülent Ortaçgil konuk oluyor. Ortaçgil 'e perdesiz gitanyla Erkan Oğur'un eşlik edeceği dinleti bugün saat 21.30'da. Uran Kültür ve Sanat MepkezTnde sepgi • Kültür Servisi - llknur Kocabıyık ve Gülçin Günaydın'ın resimlerinden oluşan sergi. Uran Kültür ve Sanat Merkezi'nde yer alıyor. 1945 doğumlu Kocabıyık, 1974'de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nü bitirdikten sonra, 1988'e kadar ortaöğretim kurumlannda öğretmenlik yaptı. 1951'de tzrnir'de doğan Günaydm da, | 1973 'de Buca Eğitim Enstitüsü i Resim Bölümü'nü bitirdi ve çeşitli okullarda resim öğretmenliği yaptıktan sonra emekli oldu. Sergi, 15 marta kadar gezilebilir. Altan Vapol'un söyleşisi cuma günü • Kültür Senisi - Tiyatrol Sanat Evi'nde, cuma günü Altan Varol'un bir söyleşisi yeT alıyor. 'Konuşamadığımız Türkçe' başlığmı taşıyan söyleşi saat 19.00'dabaşlayacak. (369 50 15)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle