28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 1995 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Tik-tak... tik-takHüSNU A. GOKSEL "Ne güç sıynlıp çıknıuk ııvkulardan Ömrii koptuğu venien bağlavabilmek ne güç Ne güç vamhilmek bınlen hitv Güııiin günesın lczzetıne Kaıvnlık hulaşıvor insanın etıne" Bedri Rahnıi Evuboğlu T urkiye'nin altında bir boınba \ar Kim koydu° Kimler koydu? Bılmıyo- ruçtı. Belkı hepimız Bel- k'felbiriiğı ile yerleştirdik bu bombayı bu güzelim ülkenın altina. Saat i^lıyor. Bir yazımı antmsivorum.şövlebıtıyordu: "Cünün birinde, Ronıa İmparatorlugu'nıın Ge- rileytşveÇöküşTarihi"ni>azan Edv»ard Gibbon gibi bir tarihçinin çıkıp üç cilt- lik şöyle bir kitap va/acağından korku- yorunı: *Türki>eCumhuriyeti< nin Kısa Süren Yükseliş ve Çöküş TarihiT (*) Tarıhın yasaian sürüyor. Cumhunyet kilitlenmiş, devlet kilit- lenmiş, rejım kilitlenmiş. Cehalet, dala- let. şırretlik dalga dalga karaya vuruyor. Yalan. hırsızlık. dolandıncıiık subaşla- rını tutmak içın yetenek sayılıyor. Utan- mazlık erdem ölçüsii. Ve Türkiye'nin üstüne ölü toprağı serpilmiş sanki. Tür- kiye derin bir uykuda, saat işliyor: Tik- tak. tik-tak, tik-tak... "Ne güç sıynlıp çıkmak uykulardan_" Vurgun. vuTanın oluyor. aile ooyu. Ai- le boyu vergi kaçakçılığı elbirliği ile za- manaşımına ugratıhp üstüne bir sünger çektlıyor. Aynı süngerle yüzlerinin ka- rasını siliyor ınsanlar. Çıkıyorlar yine toplumun karşısına hiçbir şey olmamış gibi. Siyasal tartışmalar, kişisel düzey- de kalıyor. Kişiliksız. düzeysiz, saldır- gan. En cıddi köşelerden bile sövgü söz- cüklen yansıyor. Medya denilen ucube, akıl almaz paralann döndüğü, akıl al- maz paralann döndürdüğü riizgâr gü- lü; zevksizlik. yolsuzluk, bayağılık yan- şında. Türkiye'nin kiiltür aynası!.. O canım f ürkçemız de ne hale geldi. Çarpık, bozuk, yoksul. Anlatım dağan iki yüz sözcüğü aşmıyor. Çirkınlığın bu- laşmadığı alan yok. Güzelin ne olduğu- nu anlatmak ne güç. "Negüç varabilmek günün, güneşin lezzetine." Sahtecılik, yüzsüzlük. Laf, laf, laf Lafla yürümüyor peynır gemisi. Devlet çarkı tekerfemelerle döndürülemiyor. En yetkili ağızlardan gerçekdışı sözler dökülüyor. alay eder gibi gülümseye- rek. Alay edihyor. alay edilıyor bu ülke- nın insanîan ile. Türkiye kutuplaşıyor. Adalete bile gölgesi düşüyor kutuplaşmanın. Ülke- nin temeli olan adalete, ülkenin temeli- ne. Uzmanlaşmış mafyalara bırakılıyor hak. hukuk arama. Varsıl ile yoksul ara- sındaki uçurum sisle kaplı. Tehlike çan- lan duyuluyor uçurumun dennlıklerin- den. Orta hallı bir memurun aylık geii- ri, bılmem ne "hoterde ıki kışınin yıl- başı gecesi giderinın çok gerısınde. Mutlu azınlığın aynmında olmadığı mutsuz çoğunluk. Özet bir tanimla skandallann. utanç- lann, utanmazlıkların Türkıyesı... Ka- çakçılığın. valancılığın. bayağıhğın. zevksizliğin Türkiyesi. Inanç tıcaretı- nin, cehaiet daikavukluğunun serbest pazarTürkivesi... Sevımsızliğin. sevgi- sizlığin, vurdumduymazlığın. ılgısizli- ğin Türkiyesi... Ve Türkiye'nin altında bir bomba: Tik-tak. tik-tak, tik-tak. Sa- at ışliyor. Kara bulutlar yığılıyor ülke- nin üstüne. A\dınlık boğuluyor, boğaz- lanıyor. Gittikçe yoğunla^ı\or karanhk. "Karanlık bulaşıyor insanın etine." Pekiy i. ne yapalım' Kabullenelim mı bu durumu tevekülle? Sıneye mi çeke- lım her $eyi? Elbette kı havır! Hayır el- bet!.. Ne kadaryoğun olursa olsun "mutlak karanlık" yoktur evrende. Her karanlı- ğın ıçınde bıraz aydınlık bulunur. Ve ufacik bir aydınlık bile karanlıgı deler, yırtar, karanlık olmaktan çıkanr. Zifiri karanlıkta vakılan bir tek kibrit bile ye- terhdir karanlıgı karanlık olmaktan çı- karmaya. o koyu karanlıgı delmeye ye- terhdır. E\et. bir tek kibritın alevı bile... Bir umut ışığıdır o alev, bu yoğun karan- lıkta Karanhk yok edemez o alevi, o umut ışığını. Bir kibrit. bir kibrit daha. bir kibrit daha... Sönmesin kibritlerimiz. L mut ışıkla- nmız sönmesin. Türkiye'nin geleceği bu umut ışıklannda, bu tek tek yanan kib- ritlerde. İnsanın doğası ışığa yöneliktir. Işıktır. a\dınlıktır insan aklını çeken. yönlendiren. Akıl, Türki\e'\i a>dınlığa çıkaracaktir er geç.Yeter ki kibritlerimiz sönmesin. Sönmesin kibritlerimiz, saat işliyor: Tik-tak. tik-tak, tik-tak... ("*)Cumhuriyet. 31 Agustos 1989. ARADABtR ALI KILIÇKAYA Kültür Varlığı Tıcareti Ülkemızde Taşınır Kültür Varlığı ticareti, 2863 sayılı 'Kül- tür ve Tabıat Vartıklannı Koruma Yasası'na bağlı olarak çı- kanlan 110cak 1984 gün ve 18278 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürurlüge gıren "Taşınır Kültür Varlığı Tıcare- ti ve Bu Tıcarete Aıt Işyerleri ile Depolann Denetimi Hak- kında Yönetmelik" hükümleri uyannca yaptlmaktadtr. Yönetmeliğin 5'inci maddesi "Yasanın 25'inci maddesi gereğınce bıiimsel esaslara göre tasnife tabi tutulup da ko- runmasına lüzum görülmeyen kültür vartıklan bir belge ile sahiplerine tade olunur. Bunlar üzerinde sahipleıi her türiü tasanvfta bulunabılırler. Tasnif sonunda korunması gerek- li olduğuna karar verilen ve tescile tabi tutulan, ancak mü- zelere alınmasına lüzum görülmeyen kültür vartıklannın ti- careti bu yönetmelik hükumlerine göre yapılır. Bu tür kül- tür vahıklan yurtdışına çıkanlamaz" der. Kültür varlığı ticaretini, Kültür Bakanlığı'ndan alınacak bir izin belgesi (ruhsatname) ıle yapmak olasıdır. Yasanın 27'nci maddesi "Bu tıcareti yapmak ısteyenler Kültür Bakanlı- ğı'ndan ız'ın almak zorundadııiar" demektedir. Ancak bugün ülkemızde kültür varlığı ticareti yapmak için isteyen kışı gerekli ızni alıyor, ıştemeyen ızin almadan bu işi yürütüyor. Yasaya uyulmuyor. Öyle ki Istanbul'da Mecidiye- köy, Aksaray, Cihangir. Üsküdar, Kadıköy vs. gıbı bu işin ti- caretini yapan pek çok işyeri vardır. Bunlardan kaçı belge- li, kaçı belgesiz belli değil. Bazı ışyerleri de "eskici" adı al- tında bu işin ticaretini yapmaktadır. Kültür varlığı ticareti, tam bir karmaşa. Izin belgesi (ruhsatname) üç yıl sürelidir. Süre sonunda ruhsatnamenin yemlenmesi gerekir. Ancak yasal süre için- de ızin belgesıni yenılemeyen veya izin belgesi iptal edilen kişi, kültür varlığı ticaretine devam ediyor, ticaret odasından kaydı silinmiyor. Kısacası yasaya karşın bu işı sürdürebili- yor. Muzeterın denetiminden geçmeden, eserler doğrudan H Arka\ı 19. Sayfada Kara çarşaftan kültür şenliğine... RECEP BtLGtNER _ stanbul'dan Frankfurt'a kalkan uçak- - i - ta. yerime oturduğumda birden deh- • şete kapıldım. Solumda pencere ke- I nanndaki koltukta, kara çarşafa bü- I rünmüş bir kadın oturuyordu. Yüzü, JL. gözleripeçeylekapalıydı. Ellenni bi- le, görünmesin diye çarşafın altına sokmuş- tu. Elindeki "Sahabenin Hay^rı" adlı kita- bı, çarşafın altında ıy ıce sakladığı gözleriy- le okumaya çalışıyordu.Bu karalara bürün- müş kadın kimdi? Kaç yaşındaydı? Eünde- ki kitap Türkçeydi. Latin alfabesiyle yazıl- mıştı ve bu benim vatandaşımdı Yani bız- den bıriydi. Ikincı, üçüncü kuşak bir cum- huriyet çocuğuydu. Ama cumhuriyetin il- keleri, Kıyafet Yasası, laıklik, çağdaşlık. hiçbiri uğramamıştı yanına. Arap yanmadasını, Kuzey Afrika'yı, Pa- kistan'ı gezdim, oralarda da kara çarşaflı- lar, yüzleri peçeyle örtülmüşler vardı, ama böylesini hiç görmemiştim. Kim. hangi güç, nasıl bir inanç, yanımda oturan bu ka- dını bu gülünç kılığın ıçine sokmuştu? Kaç yüz yıl geride yaşıyordu? Ve en acıklı ola- nı, laik Türkiye Cumhuriyeti'nde, 1995 yı- lına girerken. lstanbul Atatürk Hava Mey- öanı'ndan kalkan kâfir icadı bir uçağa bi- nip kâfirier iilkesi Almanya'nın Frankfurt şehnne gıdıyordu. Üstelik tek başına.Fırsat bulup okuduğu kitabı sordum, peçeyi bile yeterli görmeyip kalın siyah çarşafıyla da örttüğü yüzünü daha da sımsıkı kapatarak cevap v^erdi. Sesi çocuk yaşıydı. On iki yaş fîlan. Öyle sıkı biçimde koşullandınlmış kı, ağzı görünür diye, venien tavuğu bile ye- medi. Yalnız kahve içtı, başını. uçağın pen- ceresinden yana çevirerek. Içim karardı, umutsuzluğa kapıldım. Yi- ne de çocuğa kızamadım. Onu bu denli ın- sanlık dışına ıterccsinc koşullandıran din sömürücülerine, içimden kütürler ettim. O din sömürücüleri ki. kendilerı. en lüks ter- zilerde en pahalı kumaşlardan gıy inirler. en lüks otellerde düğünler yaparlar. çocukla- rıyla en pahalı lokantalarda yemek yerler. onları en modern okullarda okuturlar. Baş- kalannın çocuklannı, böyle karanlıklar içi- ne iterler. Namık Kemal'in yüz yıl önce. "t'yan ey >aralı aslan" dediği Türk milleti. bir türlii uyanmıyor, uyanamıyoryada uyandırılmı- yor. Frankfurt Havaalanı'nda, Alman güm- rük polisi, pasaportuna baktı. girış iznı ver- mek için yüzünü açmasmda ısrar etti. Genç kız. yüzünü bir açıp kapadı. o zaman gör- düm. soluk benizli, gözleri canlı. ama ger- çekten de ancak 12 yaşında ya \ar ya yok. bir genç kız! Çok yazık! Ona da ülkemize de çağımızın aydınlığına da!Bu kara tablo- yu, Frankfurt'ta bir başka aydınlık tablo sil- di kafamdam. Frankfurt'taki Cumhurnet temsilcisi gazeteci dostum Çetin Süer, benı Alevi Kültür Şenliği'ne götürdü. Genç-yaş- lı, kadın-erkek, uygar gıyinişli. yaşadıkları yabancı ülkenin yaşam bıçimine uyum sağ- lamış bir topluluk.Şenliği düzenleyenler. Frankfurt yakınlanndaki Mainz. Wısbaden. Ruselheım Ale\ı-Bektaşı Kültür Birlıği. Ruselheim'daki koca spor salonu ağzına ka- dar dolu. Sazlar çalınıyor. kadın-erkek ay- rımı olmadan. herkes sazlara eşlik ediyor. Adeta, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin gü- vencesini sergiliyorlardı. Spor salonunun duvarlan, kardeşlik, banş. dostluk. daya- nışma isteyen özdeyişlerle süslenmişti Konuşmacılann yükseien ortak sözleri- nın özü şuydu: " Atatürkçüler ve laikler olarak birleşme- Iniz.** Koniüjmacılardan bin. ülkede Alevi-Sün- nı kaynaşması \e barışıklığının olabilmesı için. şöyle bir örnek verıyordu. "Camiye gidenle cemevine giden, oralardan çıkıp döndüklerinde. birbirieri\le karşılaştıkla- nnda ^ö\le konuşmalıdırlar: - Nereden geli>orsun? - Camiden. - Allah kabul etsin. Bu kez. camiden gelen cemevinden gele- ne şöylesormalı veaşağıdaki cevaplan alma- bdır: - Nereden geliyorsun? - Ceme\ inden. - Allah kabul etsin. Konuşmacılann yakındıklan bırşey \ar- dı. o da Sünnilenn Ale\ılere hoşgörü ıle bakmadıkları Bu nedenle "Eğer biz Alevi - ler iktidara gelirsek, Sünnikre, onlann bize dav randıklan gibi da\ ranmayacağız" diyor- lardı. Almanya'da edindiğim bir ba^ka ız- lenim de orada çalışan kardeşlerimizin. devletten gereken ilgiyi görmedikleridir. Yanı dev let kendi vatandaşına ilgisiz. vatan- daş da devlete güv ensiz. Oradakiler. sıla öz- lemı çekiyorlar. Bunu gidirmek için, doğduklan toprak- lara. anılannın geçtiği yerlere. ailelerinın yanına yüz milyonlar harcayıp geliyorlar. Almany a'da yaşadıklan boşluğu doldurmak ıçın, kimi din sömürücülerinin. kımi mil- liyet sömürücülerinin ağma düşüyor. De\- letimiz ya farkında değtl, ya umursamaz! Yani devlet, vatandaşını sevmiyor, vatan- daş da de\ leti sevmiyor. Devlet se\ se korur, vatandaş se\següvenir! Bu tutum. buduy- gukarştlıklı! PENCERE Dök Benzini Ustüne, Çak Kibriti... Aziz Nesin "Türklerin yüzde 6O'ı aptaldır" dediğinde herkes hop oturup hop kalkmıştı. - Vay. vay. vay. - Türklere hakaret ediyor.. - Ylyin onu!.. - Vurun!.. llk tepkisel toz bulutu dağıldıktan sonra, herkes oturup konuşmaya başladr. - Sakın gerçek olmasın?.. - Her toplumda aptailar vardır.. - Almanya'da da var mı?.. - Almanya'da Türkler var ya.. - Ama Ingilizler akıllıdır. - Ya Amerikalılar?.. - Onlar süper akıllı.. - Bir biz mi kaldık aptal?.. - Aptal olmasak bu yöneticileri seçer miyiz?.. Elbet ço- ğunluğumuz aptal.. -Vallamı?.. Savcılar uyarıldı, sorgular, dosyalar, soruşturmalar der- ken Aziz Nesin aklandı. Fena mı oldu?. Aklımız, fıkrimİ2, eleştiri ve mizah gücümüz silkelendi, kendi kendimizi gözden geçirdik, endam aynasına şöyle bir baktık, boyumuzun posumuzun ölçüsünü aldık. Aziz Nesın'ın dedığı dedik, öttürdüğü düdük; "Vallahiap- talız" diyor da başka şey demıyor. • Aziz Nesin'i bir yana bıraktık, bu kez karşımıza Yaşar Ke- mal çıkmaz mı?.. Neyapmış Yaşar?.. Bir Alman dergisine yazı yazmış, Kürt soaınunda Türki- ye'yealmış vermiş.. Eyvah kı eyvah.. Neolacakşjmdi?.. Savcı işe el atacak. Yaşar Kemal'ı sorguya çekecek, bel- kidedavaaçacak.. Ayıkla pırıncın taşını!.. Biz neden yazarlarımızla çizerlerimizle uğraşıp duruyo- ruz?.. Niçin onlann her yazdığının ya da söylediğinin bizim- kine uymaşını bekliyoruz?.. Benim bildiğım. kırk yıllık can kardeşim Yaşar Kemal, böl- mek şöyle dursun, Anadolu'ya tümüyle sahip çıkan bir in- sandır; taşıyla toprağıyla. geçmişiyle geleceğiyle, insanıy- la hayvanıyla. otuyla ağacıyla Anadolu'yu sever; ama, öf- kelendiği zaman da bir güzel söver!.. Yaşar, Kürt soaınunda burnundan soluyor, yöneticilere ateş püskürüyor... Sövüyor demiyorum. • Peki, Kürt sorunu mu?.. Güneydoğu sorunu mu?.. Türk sorunu mu?.. Tümü birden!.. Olağanüstü Hal Bölgesi, Güneydoğu ol- duğundan Güneydoğu sorunu!.. Kürtler bütün Anadolu'da yaşadığından Türk sorunu!.. Etnik çelişkiye dayandığından etnik sooın!.. İnsan haklarına bağlandığından demokrasi sorunu!.. Biz, yazarları, çizerleri, sanatçılan rahat bırakıp bu soru- nu çözmeliyiz. Yaşar Kemal'i asıp kesmekle bir yere varamayız... • Arkası 19. Sayfada ' * 7 . 1986 YIU VE 86/tO911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SIGARA SAĞLIGA ZARARLIDIR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle