Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 1995 PAZAR
12 DIZIYAZI
SEYYAR SATICILAR KENTİ SAYGON - 30 Nisan 1975'te Vietnam Halk Ordusu'nun eline geçtikten sonra, Vıetnam devriminin efsane lideri Ho Chi Minh'in adı verilen Say-
gon'da en yaygın iş seyyar satıcılık. Tablalalann üzerine dizilmiş sigaralar, sepetlere yerteştirilmiş muz, ananas ve yumurtalar müşteri bekliyor.
Cola ve para, direnişi kınyor
F
ietnam: Bazılan için direnişin simgesi... Bazılan için komünizmin
temizlenmeharekâtı... Bazılan içinse bilinmeyen bir ülke... Fransa'dan
sonra ABD 'ye karşı Ho Amca önderliğinde verdiği mücadeleyle 60 'lı ve
70li yüların parlayan yıidızıydı Vietnam. 68kuşağımn kuruludüzenlerekarşı
açtığı isyan bayrağının simgesiydi. "Iki.. üç.. dahafazla Vietnam..." diyen Ernesto
Che Guevara 'nın sözleri gençlerin sloganıydı. ABD, Güneydoğu Asya 'nın bu
küçücük ülkesinde aldığı büvükyenilginin sendromunu yaşarken, dünya da
savaşın kirli yiizünü gördü. Yalnızca kitaplardan, fılmlerden, sloganlardan
tanıdığımız Vietnam 'ı görmek, gerillaların gizlendiği tünelleri gezmek,
insanlanyla konuşmak istedik Objekrifımizi çektikleri acılara karşın yüzlerinden
gülümseme eksik olmayan, ııfak tefekgüzel insanlam yönelttik. Vietnam Sosyalist
Cuınhuriyeti nde, savaşın izlerivle "doi moi" (yenileştirme) politikaları sonucu 20
vıl önce silahla komlan Batı nın malları ve sermavesine bir arada tanık olduk
Direnen
dızın
yeni
rengi
Ho Chi Minh kentinin Tan
Son Nhat Havaalanrnda amatör
fotoğrafçı arkadaşım Ağca Öz-
yıldınm'la heyecandan titreye-
rek vize kuyruğunda bekliyo-
ruz. Japonya'dan, Batılı ülkeler-
den pek çok ışadamı ve turist.
Vietnam'a girmek üzere sıra
bekliyor. Sıramız geldiğinde pa-
saportlanmızı uzatıyoruz. Gö-
revli gülümseyerek bakıp "Tür-
kiye, Aziz Nesin'in ülkesindensi-
nizövlemr diyor.
Vietnam'a gitmeye karar ver-
diğimizde pek çok arkadaşımız
biraz da Amenkan filmlerinin
etkisiyle tehlikeli bir gezı olaca-
ğını düşünüyordu. Gezimiz de-
ğil ama, Malezya Havayolla-
n'nın (MHY) bir buçuk saatlik
rötanyla başlayan Vietnam yol-
culuğumuz aynı zamanda paha-
lıya patlayan bir işkenceye dö-
nüştü.
Rötardan dolayi Kuala Lum-
pur-Sa\gon uçağını kaçırdık \e
bagajlanmızın ^aybolduğunu
öğrendik. MHY görevlileri. bi-
zi aynı giin Bangkok üzennden
Vietnam'a göndereceklerini
söyledilerse de bir gece Bang-
kok'ta konaklamak zorunda kal-
dık.
Yeşilköy Havaalanı'ndan ay-
nldıktan 48 saat sonra Viet-
nam'a ulaşabildik. MHY'ye ta-
rifenin ıki katı ödeme yaptığı-
mız otel rezervasyonunun yan-
dığını ıse daha sonra öğrendik.
Yanm saat süren işlemlerden
sonra havaalanının önünde. yor-
gunluğumuzu unutmuş. Türkiye'den
bınlerce kilometre uzakta, Türkiyeti bir
yazann adıyla karşılanmanm sevinci
içindeydik.
Vietnam usulü trafik
Tan Son Nhat Havaalanı'nın önü tık-
lım tıklım. Çoğunluğu, gelen yabancı-
lan seyrcden merakhlar oluşturuyor.
Rehberlerellerinde bağlı bulunduİcla-
n seyahat şirketinin adının yazılı oldu-
ğu kâğıttan kaldırmış turistleri bekli-
yor, taksıciler müşteri anyor. Sıcak ve
nemli havadan bir anda ter içinde kalı-
yoruz.
Çevremizi saran taksıcilerden birini
tercih edıp Ho Chi Minh kentinin ak-
şam telaşını izleyerek otelimize dogru
gidıyoruz. Trafik yoğun, ama otomo-
bıl değil, motosiklet ve bısiklet trafiğı.
Tek tük trafik polısı var. Taksımiz sü-
rekli korna çalarak ilerlıyor. Kimsenin
umurunda değil. Motosikletini, bisik-
letini kapan Ho Chi Mınhliler cadde-
BİSİKLETİNİ KAPAN YOLA ÇIKMIŞ- Kırsal alandan göçlerle nüfusu gün geçtikçe artarak a|tı milyona yaklaşan Ho
Chi Minh kentinde trafik çok yoğun. Ama bu sanıldığı gibi otomobil değil, motosiklet ve bisiklet trafıgi.
lere fırlamış gibıler. Sokak lokantala-
n. seyyar satıcılar, Batı tarzı fast food-
cular, lüks oteller, yıkık dökük binalar.
kentte ilk gördulderimiz.
30 Nisan 1975'te Vietnam Halk Or-
dusu'nun eline geçtikten sonra, Viet-
nam devriminin efsane lideri Ho Chi
Minh'in adı verilen Saygon'u sabah er-
kenden keşfe çıkıyoruz.
Bisiklet ve motosikletiniz yoksa ya
da kiralamadıysanız kent içinde ula-
şım aracı bir bisiklctin önûne koltuk
eklenerek yapılmış siklolardan yarar-
lanmak zorundasınız. Bir siklocu tngi-
lizce bildiğini ve bütün turistlerin git-
tığı yeriere bızi de götüreceğını söylü-
yor. Zaten motosiklet, bisiklet ve sı-
caktan başımız döndüğü için kurtulu-
şu siklocuyla anlaşmakta buluyoruz.
Saatıne 20 bin dong ya da 2 dolar isti-
yorlar. Dolar resmı kurda 11 bin don-
ga, karaborsada 10 bin donga bozulu-
yor Seyyar satıcılardan bile rahatça do-
larla alışveriş edildiğini ve dolarla öde-
menin tercih edildiğini sonraki günler-
de anlıyornz.
Siklocular, Savaş Müzesi'nden önce
günümüzde Vietnam Milli Petrol Şir-
keti'nın yönetim binası olarak kullanı-
lan, 29 Nisan 1975 'te Amerikan Büyü-
kelçisı Graham Martin'in panik için-
de terk ettiği elçılik binasını gösteriyor-
lar.
Savaş Mûzesi'nin bahçesinde sergi-
lenen ABD ordusundan kalma tank ve
heMoptenn yanında yaşadığımız yüz-
yıfın başında Fransızlartarafından Vi-
etnam'a getirilen giyotın yer alıyor. Bu
giyotin Amenkalılann 1955'teyöneti-
me getirdiği Ngo Dihn Diem'in dikta
rejimi sırasında birçok kez kullanılmış.
Viet Mınh'e (Vietnamlılann Bağım-
sızlığı İçin Birlik) karşı büyük bir kı-
yıma girişen Diem, kuklası olduğu
ABD'nin de işine yaramaz hale gelin-
ce 1963 'te bir generalı tarafından öldü-
rülmüştü.
Müzedeki fotoğraf sergisinde
1955'ten itibaren Vietnam' a asker yığ-
maya başlayan ABD ordusuyla müca-
delenın çeşitli dönemlerini izliyoruz.
Vıetnamlı bir direnişçirun parçalanmış
cesedini taşıyan ABD'li asker fotoğra-
fmm altında. fotoğrafı çeken Japon ga-
zetecinin sözlen yazılı: "Bu asker bir
insan mıydı yoksa bir hayalet miydi, an-
layamadım."
iki bin donga. be$ gong
Bizimle birlikte sergiyi gezen siklo-
cu rehberimiz, bir kez daha anımsadı-
ğı vahşet karşısında hüzünle başmı sal-
layarak konuşmaya başlıyor "Çinlfler,
Japonlar. Fransızlar, Amerikalılar, st-
rayla Vıetnam'ı işgal ettiler. Hepsini
gönderdik."
Savaşın dehşetinden Ngoc Hoa Pa-
goda'nm mıstik havasına girerek sıy-
nlıyoruz. Tapınağın yardım kutusuna
attığımız 2 bin donga karşılık beş kez
gong çalınarak teşekküredıliyor. Tapı-
nağın bahçesinde yaşlı bir Budıstin ya-
nmda oturan bir çocuk önündekı yar-
dım kutusuna para atan turistlere elle-
rini önünde birleştirip yüzüne dua eder
gibi bir ifade takınarak poz venyor.
• Rehberimiz,
"Çinliler,
Japonlar, Fransızlar,
Amerikahlar, sırayla
Vietnam'ı işgal ettiler.
Hepsini gönderdik"
diyor. Ancak Batı,
silahlarıyla giremediği
Vietnam'a, colasıyla,
birasıyla ve
sermayesiyle geri
dönüyor.
Kırsal alandan göçlerie nüfu-
su gün geçtikçe artarak altı mil-
yona yaklaşan Ho Chi Minh
kentinde en yaygın iş seyyar sa-
tıcılık.
Marlborolar, Dunhiller tabla-
lalann üzerine dizilmiş, 13 bin
dongtan müşteri bekliyor. Bir
başka köşede bekleyen ekmek-
çı kadının ekmekJen bızimkiler-
le aynı biçimde. Bizdeki eski yo-
ğurtçular gibi bir sopanın ucuna
yerleştirdikleri sepetlerde muz,
ananas, yumurta satan kadınlar,
omzuna aldığı tepsıde tatlılar sa-
tan çocuklar, bıze satış yapamı-
yorlarama. objektiflerimize tat-
lı tatlı gülümsüyorlar. Genç bir
satıcı kadın müşteri beklerken
hamağına uzanmış tetns oynu-
yor.
Kentin güney yönüne doğru
Saygon Nehri'nin bir kolu olan
Kau Dong Irmağı'nın üzerinde-
ki köprüden kazıklar üzerinde-
ki kulübeleri. sandallan seyredi-
yoruz. Bir çocuk yaşadığı san-
dalda yıkanıyor. Rehberimiz ül-
kenin en yoksul insanlannın bu-
ralarda yaşadıklannı söylüyor.
Akşam keyfi
Saygonlular, akşam iş çıkış-
lan Saygon Nehri'nin kenann-
daki çay bahçelerinde dinleni-
yorlar. Buz doldurulmuş büyük
kupalarda Coca Colalannı, Ti-
gerbiralannı içiyorlar. Biraz ile-
ride Avustralyalılann işlettiği
ünlü Yüzer Otel görülüyor. Parkta sa-
vaş artığı toplar arasındaki masa ve
sandalyeler arasında çoluk çocuk gel-
miş aileler var. Bazılan ailece üstünde
olduklan motosıkletlerinden inmeden
çevreyi seyrediyorlar. Fıstıkçı kadınlar
çocuklan imrendirmeye çalışıyor.
Ellerinde yabancı marka çikletlerle
dolaşan çocuklar ıse bızim yanımızdan
hiç aynlmıyorlar. Çocuğun yüzündeki
yoksul ifadeye dayanamayıp 5000 don-
ga bir çiklet alıyoruz. Caddenin kena-
nndaki atari salonu bizım için tam bir
sürpriz.
Çocuk denecek yaştaki gençler he-
yecanla atari oynuyorlar. Bizdekıler
kadar ışıltılı olmasa da salon gençler-
le tıklım tıklım dolu.
Yabancı sigaralar, colalar, fast food
ve atari salonlan. Batı sermayeli lüks
oteller... Batı, silahlanyla giremediği
Vietnam'a tüketim mallanyla, ser-
mayeleriyle gen dönüyor.
Yarın: Ba$ka oltır
Vietnam'ın düğünü
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Asansörde...
Günlerdirsayrılareyinetaşınıyor, koşturuyorum. SSK'den
Ibn-i Sına'ya- Yüreğim büyümüş. inceden yetmezlik var.
Hani:
- Mangal gibiyüreği var/derlerdi. Büyümesi iyi değil.
Ibn-i Sinada, "0" katından yedinci kata çıkacağım. Bü-
yük asansörlerden blrı geldi, bindim. Herkes doluştu. Zil çal-
dı, asansörün kapısı kapanmıyor. Herkes son bınene bakı-
yor. Sakalları kırlaşmış, başında takkesı; belli ki gerıci...
- Ben bindiğımde zil çalmamıştı, diyor. Ben yukanya ilaç
götürüyorum! Asansör yolcuları hep bir olmuşlar, bağnşı-
yorlar:
Seni mi bekleyeceğız, in aşağıya, bak asansör çalışmı-
yorf O dırenıyor:
- Ben niye ineyim, başkası insin. Benden sonra bınenler
öne geçtı, ben uçta kaldım!
Nasıl da yalan söylüyor! Asansör yolculanndan biri daya-
namadı, yüzüne:
- Allah belanı versin! dedi, indi.
- Mübarekgün, belayı anma! dedi beriki. "Allah belanı ver-
sin!" dıyenı öldurebılırdi gibime geldi. Ben durur muyum?
- Asansör konusunda fazla bilginızyokgaliba! dedim...
- Senin var! karşılığını verdi.
Yedinci kata gelmıştık, "yürekbilim dalı"nöa indim. Prof.
Güneş Akgün'ü görecegim...
Usum, düşüncem, asansördeki adamdaydı. Oruç ayında
lokantalan kapattıranlar bunlardı. istanbul'da 30 aralıkta
pastaneye bombayı koyanlar bunlardı, bunlann kafasında
kışılerdı. Ağabeyım, çocukluğumda unutmadığım bir söz
söylerdi, Arapça!
- El cahilun cesur! (Bilgısizler cesur olur.)
Dini inançjarı polıtıkaya araç ederek ıktidara gelmeyi
amaçlayan kişi, ünıversıtelerde de okusa, dünyanın en ka-
ranlık kafasını taşır. Gazetecisi, yazarı da öyledır. Herıfçıoğ-
lunun sekiz çocuğu var, televizyonda, kımse sormadan,
- Beş çocuğum var! diyor. Üçünü söylemiyor.
Yaşı da kırk beşi bile bulmamış. Bir kurcalayayım dedim,
bilenlere sordum: Aaa, beş değil, sekiz çocuk, üçü de kız.
Kız diye çocuklarını saklayan kişı, ne tür bir kişidir? Doğum
denetimıne de nüfus planlamasına da karşıdır. Müslüman-
lara karşı olanların, Hıristıyanlann bunu ortaya attıklannı ile-
ri sürer. Yalan söyler, yalan yazar!
Din, politikaya araç edileli ben, Islamlığın gördüğü zara-
nn hesabı yoktur. Kaç mektup aldım:
- Ben Müslüman değilim! diyorlar. Hani, bunlar dinden
imandan çıkanr insanı derler ya, öyle...
Bu ülkede, Türkiye'de değişik dinlerden, mezheplerden
insanlar yaşar. Asıl bölücülük, dinci bölüculük. Kım biliyor
bunlann ne yaptığını? Dergileri ortada, gazeteleri ortada.
Hangi camiye polis girip araştırma yapabilmış? Yapamaz.
Yaptığı görülmedi de ondan. Cınayetleri işleyenler, camiye
saklanmışlarsa, kimın usuna geldi, böyle bir olasılık? On-
dan sonra gelsin Müslümanlık, gıtsın Müslümanlık! Bunlar
keselerini doldurmaya bakarlar. Müslümanlık nerde, bunlar
nerde? Utanmadan laiklik düşmanlığı, hoşgörü düşmanlığı
yaparlar. BunlarTürkiye'yi Suudi Arabistan açevıremezler-
se, Iran'a çevirmek isterler. Bunu bilmeyen mı var? Necmet-
tin Erbakan'a Sınop'ta neden "Arap hâkımin oğlu" derler?
Kaç kez yazdım, açıklamadı.
Onat Kutlar için pek çok güzel yazı yazıldı. Mümtaz Soy-
sal'ın 13 ocak cuma günü Hürnyet'te çıkan "Tımarhanede
Ölüm" başlıklı yazısı bunlardan biriydi. Şoyle başlıyordu ya-
zı:
"Patlayıcıyı buzdolabının arkasına koyan, kesinkes söy-
leyebilirsjnız ki, Onat Kutlar'ı tanımıyordu. Her gün adı du-
yulan, şöhretı, güncelliği, ekran tekelini simgeleyen biri de-
ğildi ki, felsefeye, sanata, şiire, sinemaya ilgisini nereden
bilsin? Tanısa ve onu öldürmekıstese, 'işinT başka türiügö-
rürdû.
Herhalde öbürterini de tanımıyordu.
Ama, bılıyordu ya da başkalan ona demişlerdi ki, orada
'onlar' oturur.
Onlar.
Yani yazarlar-çizerler, edebiyatçılar, sanatçılar, düşünen-
ter, ses çıkaranlar...
Üstelik yılbaşı öncesiydi. Camlann içinde ya da öfes/o-
de, canlılık, mutluluk özlemidolaşıyordu..."
Amaçları, bu canlılığı, mutluluğu yok etmektir.
Onat Kutlar'ın, Yasemin Cebenoyan'ın öldürülmelerın-
den sonra, demeç üstüne demeç verenlerin çoğunun içten-
liklenne inanmıyorum. Böyle bir iletı yollayacaklanna, pat-
layıcı maddeyi koyanlan bulsunlar. Cinayet, işleyenin yanı-
na kâr kalmasın. Uğur Mumcu için "namussözu" verenler
nerede? Henfçioğlu, Sıvas'ta yananlan değil, yakanlan sa-
vunuyor. Sıkılmadan Aziz Nesin'i suçluyor.
Zaman zaman 'domuz ef/'nden söz ettim diye, "domuz
sever Ekmekçi" diye yazıyorlar. Kiminin ensesi, domuz su-
cuğu gibi! Aynaya baksınlar bir kez. Çoğunluk et yiyemiyor-
muş, umurlannda mı? Onlar şölenlerden çöplenirler nasıl ol-
sa.
Hiç Köy Enstitüleri'nden söz ederler mi? "Komünıst yu-
vası derierdi, şimdı ne diyecekler? Demek ki, "komünistyu-
vası" değil, bilim yuvasıymışlar. Devletin en tepesinde otu-
randan, daha aşağılarına değın, adını anan var mı Köy Ens-
titüleri'nın? Süleyman Bey'e kaç kez sordum, yazıp çızdim.
Yanıt yok. Islamköy'ün yanıbaşında, Gönen Köy Enstitüsü
vardı, belki kaç kez ıçınden de geçmiş olmalı. Dünyadan,
politıkadan çekıp gıdecek, bir kez olsun, kuruluşlan anmaz
mı insan? Bu denlı mi kör, sağır yaşayıp gidiyoruz ne?
Ismail Hakkı Tonguç:
- Bana on yıl daha verseler, Türkiye'yi enstıtülerle dona-
tacağım mı dermiş? Kurtuluşun, köylünün uyanmasındaol-
duğunu sezmış. Hayır verrnediler üçkağıtçı polıtıkacılar, tüm
güçleriyle çullandılar. Eski demokratların, 1946-60 dönemi
kimı politikacıların Köy Enstitüleri'ne sövgülerini bir türiü
bağışlamak geçmiyor içimden. Bir, DP'li Milli Eğitim bakan-
lanndan Avni Başman, Menderes'in "Köy Enstitülenni ka-
pat!" buyruöuna karşı çıkmış, görevini bırakmayı yeğlemiş.
Köy Enstitüieri kapatılmasaydı, Güneydoğu'da bu olaylar
olur muydu? Uğur Mumcu'lar, Onat Kutlar'lar, Yasemin
Cebenoyan'lar öldürülür müydü?
BULMACA
1 2 3 4 5SOLDANSAĞA:
1/ Bir büyük yetki sahi-
bini perde arkasından
yöneten kimse. 2/
Onemli tarihsel olgu...
Hukuksal sonuç doğu-
ran bir suç işlemiş kim-
se. 3/ Açığa vurulmuş,
ortaya dökülmüş... Di-
yarbakır'ın bir ilçesi. 4/
Utanç duyma... Pirinç-
ten yapılan Japon içkisi.
5/ Tekirdağ'ın bır ilçesi.
6/ Yerinde konuşma ya
da davranma... Bir soru
sözü. 7/ Ermeni terör ve cinayet
örgütü .. Saçı dökülmüş olan. 8/
Parçalann birleştirilmesiyle çeşitli
şekıllerin elde edildiği bir oyun-
cak... " B u — bır kara tabut /
Lumbanndan giren ölür" (Nâzım
Hikmet). 9/ Kanın pıhtılaşmasına
yardımcı olan hücre.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Saz, kamış... Bir şeyin yere ba
kan yanı 2/ Tehlike işareti.. Baş.
3/ Bir çeşıt börülce... Japon inan
cında, kentleri yangına karşı koruyan tann. 4/ Dünyamızın uy-
dusu... Kayak sporunda bir yanşma dalı. 5/ Kuran'da bir sure.
6/ Hastalıktan kurtulma, iyileşme... Çin ve Japonya'da oynanan
bir çeşit satranç. II Küçük bir alan üzenne odaklanmış yoğun
ışık kaynağı... Genellıkle yakmak için kullanılan iri saman. 8/
Kaynağı mitolojik çağlara uzanan kirişli çalgı... Kansızlık. 9/
Telefon sözü... Seçkin.