28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 1995 PAZAR 12 DIZIYAZI SEYYAR SATICILAR KENTİ SAYGON - 30 Nisan 1975'te Vietnam Halk Ordusu'nun eline geçtikten sonra, Vıetnam devriminin efsane lideri Ho Chi Minh'in adı verilen Say- gon'da en yaygın iş seyyar satıcılık. Tablalalann üzerine dizilmiş sigaralar, sepetlere yerteştirilmiş muz, ananas ve yumurtalar müşteri bekliyor. Cola ve para, direnişi kınyor F ietnam: Bazılan için direnişin simgesi... Bazılan için komünizmin temizlenmeharekâtı... Bazılan içinse bilinmeyen bir ülke... Fransa'dan sonra ABD 'ye karşı Ho Amca önderliğinde verdiği mücadeleyle 60 'lı ve 70li yüların parlayan yıidızıydı Vietnam. 68kuşağımn kuruludüzenlerekarşı açtığı isyan bayrağının simgesiydi. "Iki.. üç.. dahafazla Vietnam..." diyen Ernesto Che Guevara 'nın sözleri gençlerin sloganıydı. ABD, Güneydoğu Asya 'nın bu küçücük ülkesinde aldığı büvükyenilginin sendromunu yaşarken, dünya da savaşın kirli yiizünü gördü. Yalnızca kitaplardan, fılmlerden, sloganlardan tanıdığımız Vietnam 'ı görmek, gerillaların gizlendiği tünelleri gezmek, insanlanyla konuşmak istedik Objekrifımizi çektikleri acılara karşın yüzlerinden gülümseme eksik olmayan, ııfak tefekgüzel insanlam yönelttik. Vietnam Sosyalist Cuınhuriyeti nde, savaşın izlerivle "doi moi" (yenileştirme) politikaları sonucu 20 vıl önce silahla komlan Batı nın malları ve sermavesine bir arada tanık olduk Direnen dızın yeni rengi Ho Chi Minh kentinin Tan Son Nhat Havaalanrnda amatör fotoğrafçı arkadaşım Ağca Öz- yıldınm'la heyecandan titreye- rek vize kuyruğunda bekliyo- ruz. Japonya'dan, Batılı ülkeler- den pek çok ışadamı ve turist. Vietnam'a girmek üzere sıra bekliyor. Sıramız geldiğinde pa- saportlanmızı uzatıyoruz. Gö- revli gülümseyerek bakıp "Tür- kiye, Aziz Nesin'in ülkesindensi- nizövlemr diyor. Vietnam'a gitmeye karar ver- diğimizde pek çok arkadaşımız biraz da Amenkan filmlerinin etkisiyle tehlikeli bir gezı olaca- ğını düşünüyordu. Gezimiz de- ğil ama, Malezya Havayolla- n'nın (MHY) bir buçuk saatlik rötanyla başlayan Vietnam yol- culuğumuz aynı zamanda paha- lıya patlayan bir işkenceye dö- nüştü. Rötardan dolayi Kuala Lum- pur-Sa\gon uçağını kaçırdık \e bagajlanmızın ^aybolduğunu öğrendik. MHY görevlileri. bi- zi aynı giin Bangkok üzennden Vietnam'a göndereceklerini söyledilerse de bir gece Bang- kok'ta konaklamak zorunda kal- dık. Yeşilköy Havaalanı'ndan ay- nldıktan 48 saat sonra Viet- nam'a ulaşabildik. MHY'ye ta- rifenin ıki katı ödeme yaptığı- mız otel rezervasyonunun yan- dığını ıse daha sonra öğrendik. Yanm saat süren işlemlerden sonra havaalanının önünde. yor- gunluğumuzu unutmuş. Türkiye'den bınlerce kilometre uzakta, Türkiyeti bir yazann adıyla karşılanmanm sevinci içindeydik. Vietnam usulü trafik Tan Son Nhat Havaalanı'nın önü tık- lım tıklım. Çoğunluğu, gelen yabancı- lan seyrcden merakhlar oluşturuyor. Rehberlerellerinde bağlı bulunduİcla- n seyahat şirketinin adının yazılı oldu- ğu kâğıttan kaldırmış turistleri bekli- yor, taksıciler müşteri anyor. Sıcak ve nemli havadan bir anda ter içinde kalı- yoruz. Çevremizi saran taksıcilerden birini tercih edıp Ho Chi Minh kentinin ak- şam telaşını izleyerek otelimize dogru gidıyoruz. Trafik yoğun, ama otomo- bıl değil, motosiklet ve bısiklet trafiğı. Tek tük trafik polısı var. Taksımiz sü- rekli korna çalarak ilerlıyor. Kimsenin umurunda değil. Motosikletini, bisik- letini kapan Ho Chi Mınhliler cadde- BİSİKLETİNİ KAPAN YOLA ÇIKMIŞ- Kırsal alandan göçlerle nüfusu gün geçtikçe artarak a|tı milyona yaklaşan Ho Chi Minh kentinde trafik çok yoğun. Ama bu sanıldığı gibi otomobil değil, motosiklet ve bisiklet trafıgi. lere fırlamış gibıler. Sokak lokantala- n. seyyar satıcılar, Batı tarzı fast food- cular, lüks oteller, yıkık dökük binalar. kentte ilk gördulderimiz. 30 Nisan 1975'te Vietnam Halk Or- dusu'nun eline geçtikten sonra, Viet- nam devriminin efsane lideri Ho Chi Minh'in adı verilen Saygon'u sabah er- kenden keşfe çıkıyoruz. Bisiklet ve motosikletiniz yoksa ya da kiralamadıysanız kent içinde ula- şım aracı bir bisiklctin önûne koltuk eklenerek yapılmış siklolardan yarar- lanmak zorundasınız. Bir siklocu tngi- lizce bildiğini ve bütün turistlerin git- tığı yeriere bızi de götüreceğını söylü- yor. Zaten motosiklet, bisiklet ve sı- caktan başımız döndüğü için kurtulu- şu siklocuyla anlaşmakta buluyoruz. Saatıne 20 bin dong ya da 2 dolar isti- yorlar. Dolar resmı kurda 11 bin don- ga, karaborsada 10 bin donga bozulu- yor Seyyar satıcılardan bile rahatça do- larla alışveriş edildiğini ve dolarla öde- menin tercih edildiğini sonraki günler- de anlıyornz. Siklocular, Savaş Müzesi'nden önce günümüzde Vietnam Milli Petrol Şir- keti'nın yönetim binası olarak kullanı- lan, 29 Nisan 1975 'te Amerikan Büyü- kelçisı Graham Martin'in panik için- de terk ettiği elçılik binasını gösteriyor- lar. Savaş Mûzesi'nin bahçesinde sergi- lenen ABD ordusundan kalma tank ve heMoptenn yanında yaşadığımız yüz- yıfın başında Fransızlartarafından Vi- etnam'a getirilen giyotın yer alıyor. Bu giyotin Amenkalılann 1955'teyöneti- me getirdiği Ngo Dihn Diem'in dikta rejimi sırasında birçok kez kullanılmış. Viet Mınh'e (Vietnamlılann Bağım- sızlığı İçin Birlik) karşı büyük bir kı- yıma girişen Diem, kuklası olduğu ABD'nin de işine yaramaz hale gelin- ce 1963 'te bir generalı tarafından öldü- rülmüştü. Müzedeki fotoğraf sergisinde 1955'ten itibaren Vietnam' a asker yığ- maya başlayan ABD ordusuyla müca- delenın çeşitli dönemlerini izliyoruz. Vıetnamlı bir direnişçirun parçalanmış cesedini taşıyan ABD'li asker fotoğra- fmm altında. fotoğrafı çeken Japon ga- zetecinin sözlen yazılı: "Bu asker bir insan mıydı yoksa bir hayalet miydi, an- layamadım." iki bin donga. be$ gong Bizimle birlikte sergiyi gezen siklo- cu rehberimiz, bir kez daha anımsadı- ğı vahşet karşısında hüzünle başmı sal- layarak konuşmaya başlıyor "Çinlfler, Japonlar. Fransızlar, Amerikalılar, st- rayla Vıetnam'ı işgal ettiler. Hepsini gönderdik." Savaşın dehşetinden Ngoc Hoa Pa- goda'nm mıstik havasına girerek sıy- nlıyoruz. Tapınağın yardım kutusuna attığımız 2 bin donga karşılık beş kez gong çalınarak teşekküredıliyor. Tapı- nağın bahçesinde yaşlı bir Budıstin ya- nmda oturan bir çocuk önündekı yar- dım kutusuna para atan turistlere elle- rini önünde birleştirip yüzüne dua eder gibi bir ifade takınarak poz venyor. • Rehberimiz, "Çinliler, Japonlar, Fransızlar, Amerikahlar, sırayla Vietnam'ı işgal ettiler. Hepsini gönderdik" diyor. Ancak Batı, silahlarıyla giremediği Vietnam'a, colasıyla, birasıyla ve sermayesiyle geri dönüyor. Kırsal alandan göçlerie nüfu- su gün geçtikçe artarak altı mil- yona yaklaşan Ho Chi Minh kentinde en yaygın iş seyyar sa- tıcılık. Marlborolar, Dunhiller tabla- lalann üzerine dizilmiş, 13 bin dongtan müşteri bekliyor. Bir başka köşede bekleyen ekmek- çı kadının ekmekJen bızimkiler- le aynı biçimde. Bizdeki eski yo- ğurtçular gibi bir sopanın ucuna yerleştirdikleri sepetlerde muz, ananas, yumurta satan kadınlar, omzuna aldığı tepsıde tatlılar sa- tan çocuklar, bıze satış yapamı- yorlarama. objektiflerimize tat- lı tatlı gülümsüyorlar. Genç bir satıcı kadın müşteri beklerken hamağına uzanmış tetns oynu- yor. Kentin güney yönüne doğru Saygon Nehri'nin bir kolu olan Kau Dong Irmağı'nın üzerinde- ki köprüden kazıklar üzerinde- ki kulübeleri. sandallan seyredi- yoruz. Bir çocuk yaşadığı san- dalda yıkanıyor. Rehberimiz ül- kenin en yoksul insanlannın bu- ralarda yaşadıklannı söylüyor. Akşam keyfi Saygonlular, akşam iş çıkış- lan Saygon Nehri'nin kenann- daki çay bahçelerinde dinleni- yorlar. Buz doldurulmuş büyük kupalarda Coca Colalannı, Ti- gerbiralannı içiyorlar. Biraz ile- ride Avustralyalılann işlettiği ünlü Yüzer Otel görülüyor. Parkta sa- vaş artığı toplar arasındaki masa ve sandalyeler arasında çoluk çocuk gel- miş aileler var. Bazılan ailece üstünde olduklan motosıkletlerinden inmeden çevreyi seyrediyorlar. Fıstıkçı kadınlar çocuklan imrendirmeye çalışıyor. Ellerinde yabancı marka çikletlerle dolaşan çocuklar ıse bızim yanımızdan hiç aynlmıyorlar. Çocuğun yüzündeki yoksul ifadeye dayanamayıp 5000 don- ga bir çiklet alıyoruz. Caddenin kena- nndaki atari salonu bizım için tam bir sürpriz. Çocuk denecek yaştaki gençler he- yecanla atari oynuyorlar. Bizdekıler kadar ışıltılı olmasa da salon gençler- le tıklım tıklım dolu. Yabancı sigaralar, colalar, fast food ve atari salonlan. Batı sermayeli lüks oteller... Batı, silahlanyla giremediği Vietnam'a tüketim mallanyla, ser- mayeleriyle gen dönüyor. Yarın: Ba$ka oltır Vietnam'ın düğünü ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Asansörde... Günlerdirsayrılareyinetaşınıyor, koşturuyorum. SSK'den Ibn-i Sına'ya- Yüreğim büyümüş. inceden yetmezlik var. Hani: - Mangal gibiyüreği var/derlerdi. Büyümesi iyi değil. Ibn-i Sinada, "0" katından yedinci kata çıkacağım. Bü- yük asansörlerden blrı geldi, bindim. Herkes doluştu. Zil çal- dı, asansörün kapısı kapanmıyor. Herkes son bınene bakı- yor. Sakalları kırlaşmış, başında takkesı; belli ki gerıci... - Ben bindiğımde zil çalmamıştı, diyor. Ben yukanya ilaç götürüyorum! Asansör yolcuları hep bir olmuşlar, bağnşı- yorlar: Seni mi bekleyeceğız, in aşağıya, bak asansör çalışmı- yorf O dırenıyor: - Ben niye ineyim, başkası insin. Benden sonra bınenler öne geçtı, ben uçta kaldım! Nasıl da yalan söylüyor! Asansör yolculanndan biri daya- namadı, yüzüne: - Allah belanı versin! dedi, indi. - Mübarekgün, belayı anma! dedi beriki. "Allah belanı ver- sin!" dıyenı öldurebılırdi gibime geldi. Ben durur muyum? - Asansör konusunda fazla bilginızyokgaliba! dedim... - Senin var! karşılığını verdi. Yedinci kata gelmıştık, "yürekbilim dalı"nöa indim. Prof. Güneş Akgün'ü görecegim... Usum, düşüncem, asansördeki adamdaydı. Oruç ayında lokantalan kapattıranlar bunlardı. istanbul'da 30 aralıkta pastaneye bombayı koyanlar bunlardı, bunlann kafasında kışılerdı. Ağabeyım, çocukluğumda unutmadığım bir söz söylerdi, Arapça! - El cahilun cesur! (Bilgısizler cesur olur.) Dini inançjarı polıtıkaya araç ederek ıktidara gelmeyi amaçlayan kişi, ünıversıtelerde de okusa, dünyanın en ka- ranlık kafasını taşır. Gazetecisi, yazarı da öyledır. Herıfçıoğ- lunun sekiz çocuğu var, televizyonda, kımse sormadan, - Beş çocuğum var! diyor. Üçünü söylemiyor. Yaşı da kırk beşi bile bulmamış. Bir kurcalayayım dedim, bilenlere sordum: Aaa, beş değil, sekiz çocuk, üçü de kız. Kız diye çocuklarını saklayan kişı, ne tür bir kişidir? Doğum denetimıne de nüfus planlamasına da karşıdır. Müslüman- lara karşı olanların, Hıristıyanlann bunu ortaya attıklannı ile- ri sürer. Yalan söyler, yalan yazar! Din, politikaya araç edileli ben, Islamlığın gördüğü zara- nn hesabı yoktur. Kaç mektup aldım: - Ben Müslüman değilim! diyorlar. Hani, bunlar dinden imandan çıkanr insanı derler ya, öyle... Bu ülkede, Türkiye'de değişik dinlerden, mezheplerden insanlar yaşar. Asıl bölücülük, dinci bölüculük. Kım biliyor bunlann ne yaptığını? Dergileri ortada, gazeteleri ortada. Hangi camiye polis girip araştırma yapabilmış? Yapamaz. Yaptığı görülmedi de ondan. Cınayetleri işleyenler, camiye saklanmışlarsa, kimın usuna geldi, böyle bir olasılık? On- dan sonra gelsin Müslümanlık, gıtsın Müslümanlık! Bunlar keselerini doldurmaya bakarlar. Müslümanlık nerde, bunlar nerde? Utanmadan laiklik düşmanlığı, hoşgörü düşmanlığı yaparlar. BunlarTürkiye'yi Suudi Arabistan açevıremezler- se, Iran'a çevirmek isterler. Bunu bilmeyen mı var? Necmet- tin Erbakan'a Sınop'ta neden "Arap hâkımin oğlu" derler? Kaç kez yazdım, açıklamadı. Onat Kutlar için pek çok güzel yazı yazıldı. Mümtaz Soy- sal'ın 13 ocak cuma günü Hürnyet'te çıkan "Tımarhanede Ölüm" başlıklı yazısı bunlardan biriydi. Şoyle başlıyordu ya- zı: "Patlayıcıyı buzdolabının arkasına koyan, kesinkes söy- leyebilirsjnız ki, Onat Kutlar'ı tanımıyordu. Her gün adı du- yulan, şöhretı, güncelliği, ekran tekelini simgeleyen biri de- ğildi ki, felsefeye, sanata, şiire, sinemaya ilgisini nereden bilsin? Tanısa ve onu öldürmekıstese, 'işinT başka türiügö- rürdû. Herhalde öbürterini de tanımıyordu. Ama, bılıyordu ya da başkalan ona demişlerdi ki, orada 'onlar' oturur. Onlar. Yani yazarlar-çizerler, edebiyatçılar, sanatçılar, düşünen- ter, ses çıkaranlar... Üstelik yılbaşı öncesiydi. Camlann içinde ya da öfes/o- de, canlılık, mutluluk özlemidolaşıyordu..." Amaçları, bu canlılığı, mutluluğu yok etmektir. Onat Kutlar'ın, Yasemin Cebenoyan'ın öldürülmelerın- den sonra, demeç üstüne demeç verenlerin çoğunun içten- liklenne inanmıyorum. Böyle bir iletı yollayacaklanna, pat- layıcı maddeyi koyanlan bulsunlar. Cinayet, işleyenin yanı- na kâr kalmasın. Uğur Mumcu için "namussözu" verenler nerede? Henfçioğlu, Sıvas'ta yananlan değil, yakanlan sa- vunuyor. Sıkılmadan Aziz Nesin'i suçluyor. Zaman zaman 'domuz ef/'nden söz ettim diye, "domuz sever Ekmekçi" diye yazıyorlar. Kiminin ensesi, domuz su- cuğu gibi! Aynaya baksınlar bir kez. Çoğunluk et yiyemiyor- muş, umurlannda mı? Onlar şölenlerden çöplenirler nasıl ol- sa. Hiç Köy Enstitüleri'nden söz ederler mi? "Komünıst yu- vası derierdi, şimdı ne diyecekler? Demek ki, "komünistyu- vası" değil, bilim yuvasıymışlar. Devletin en tepesinde otu- randan, daha aşağılarına değın, adını anan var mı Köy Ens- titüleri'nın? Süleyman Bey'e kaç kez sordum, yazıp çızdim. Yanıt yok. Islamköy'ün yanıbaşında, Gönen Köy Enstitüsü vardı, belki kaç kez ıçınden de geçmiş olmalı. Dünyadan, politıkadan çekıp gıdecek, bir kez olsun, kuruluşlan anmaz mı insan? Bu denlı mi kör, sağır yaşayıp gidiyoruz ne? Ismail Hakkı Tonguç: - Bana on yıl daha verseler, Türkiye'yi enstıtülerle dona- tacağım mı dermiş? Kurtuluşun, köylünün uyanmasındaol- duğunu sezmış. Hayır verrnediler üçkağıtçı polıtıkacılar, tüm güçleriyle çullandılar. Eski demokratların, 1946-60 dönemi kimı politikacıların Köy Enstitüleri'ne sövgülerini bir türiü bağışlamak geçmiyor içimden. Bir, DP'li Milli Eğitim bakan- lanndan Avni Başman, Menderes'in "Köy Enstitülenni ka- pat!" buyruöuna karşı çıkmış, görevini bırakmayı yeğlemiş. Köy Enstitüieri kapatılmasaydı, Güneydoğu'da bu olaylar olur muydu? Uğur Mumcu'lar, Onat Kutlar'lar, Yasemin Cebenoyan'lar öldürülür müydü? BULMACA 1 2 3 4 5SOLDANSAĞA: 1/ Bir büyük yetki sahi- bini perde arkasından yöneten kimse. 2/ Onemli tarihsel olgu... Hukuksal sonuç doğu- ran bir suç işlemiş kim- se. 3/ Açığa vurulmuş, ortaya dökülmüş... Di- yarbakır'ın bir ilçesi. 4/ Utanç duyma... Pirinç- ten yapılan Japon içkisi. 5/ Tekirdağ'ın bır ilçesi. 6/ Yerinde konuşma ya da davranma... Bir soru sözü. 7/ Ermeni terör ve cinayet örgütü .. Saçı dökülmüş olan. 8/ Parçalann birleştirilmesiyle çeşitli şekıllerin elde edildiği bir oyun- cak... " B u — bır kara tabut / Lumbanndan giren ölür" (Nâzım Hikmet). 9/ Kanın pıhtılaşmasına yardımcı olan hücre. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Saz, kamış... Bir şeyin yere ba kan yanı 2/ Tehlike işareti.. Baş. 3/ Bir çeşıt börülce... Japon inan cında, kentleri yangına karşı koruyan tann. 4/ Dünyamızın uy- dusu... Kayak sporunda bir yanşma dalı. 5/ Kuran'da bir sure. 6/ Hastalıktan kurtulma, iyileşme... Çin ve Japonya'da oynanan bir çeşit satranç. II Küçük bir alan üzenne odaklanmış yoğun ışık kaynağı... Genellıkle yakmak için kullanılan iri saman. 8/ Kaynağı mitolojik çağlara uzanan kirişli çalgı... Kansızlık. 9/ Telefon sözü... Seçkin.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle