Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 EYLÜL1994 CUMARTESİ
12 KULTUR
15 eylülde yönetmen Jean Renoir'in doğumunun 100. yıldönümü kutlanacak
GÖRÜŞLER:
PETER BOGDANOVICH
(Film yönetmenij: Ne zaman ken-
dimi filmler için umut olduğuna,
MazaıVın senfonisi kadar ölümsüz
bir film yapJabileceğine inandı-
rmaya çalışsam, Renoir'm bir fil-
minı izlerim.
JAMES MASON (Aktör): O
benim tarzımdır. Renoir'm oyun-
cuları sevdiği açıktır. 'La Grande
Dlısiofi
7
o denli çağdaştır ki, sanki
bu vıl (1970) vapılmış gibidir.
BERTRAND TAVERNIER
(Film yönetmenij: Bütün zaman-
ların en büyük üç ya da dört film
yönetmeninden biridir. Filmlerinde
sıcaklık ve cömertliği çok keskin
gözlemlerle birleştirmeyi başarmış
bir yönetmendir. Ben 'La Partie de
Campagne', 'La Regle du Jeu',
'The Diary of a Chambennaid' ve
'La Grande Husion'u bugüne dek
yapılan en iyi 10 film arasında gö-
rüyorum.
FRANÇOIS TRUFFALT
(Film yönetmenij: Jean Renoir
dünyanm en büyükfilmyönetmeni-
dir. Bu bir kamuoyu yoklamasmm
sonucu değil, kişisel bir duygudur.
Bu kifisel duygu, diğerfilm yönet-
menlerince de paylaşılmaktadır.
Hem zaten Renoir mfilmleride ki-
şisel duygularla ilgili değil midir?
Karanlıkta görtneyî öğretti
Jean Renoir
ROBERT ALDRICH /Film yönet-
ment, Hollywood'da Renoir'm
yarduncılığını yaptıj: İkinci hafta-
dan sonra oyuncular, o nederse ay-
nen yapmaya başlarlar. İnsan ola-
rak ondan hoşlanırdtm, ama yönet-
men olarak onunla çalışmak çok
hoş bir deneyim değildi. Onunla
çalışırken ne yapman gerektiğini
olduğu kadar, yapmaman gereken-
leri de öğrenirorsun.
JEAN-LÜC GODARD (Film
yönetmeni): Renoir'm yönetmen-
lerin en zekisi olduğunu söylemek,
tepeden tırnağa Fransız olduğunu
söylemekle avru şevdir.
CLAUDE CHABROL (Film
yönetmeni): Sessizfilmleriilginçti,
ama Renoir'm insan doğasma duy-
duğu ilgide, sessiz bir kişinin konu-
şan bir insandan daha az ilginç ol-
duğu açık. Bu, yaratıa öğeler
arasmdaki ilışki sorunu kadar este-
tik bir sorun değil.
ORSON VVELLES (Film yö-
netmeni): Başarıya ulaşmayan,
Renoir gibi uzun süre sıkmtı çeken
insanlar.fibn vapımcüarınm yaptı-
klarmı yapmak istemeyenlerdir.
Yapımcilar, başarılı olsa da bir Re-
noir fîlmine para yatırmak istemi-
vorlar.
PALLETTE DUBO5T (Aktris, l
La
Regle du Jeu'de Lisette'i can-
landtrdij: Çok tatlı bir sesi vardı.
Sesinı duyduğunuz zaman onu
memnun etmek için elinizdengeleni
yapabilirsiniz. Sette her gün çok
eğlenirdik ve güzel yemekler yer-
dik. Yemek yemeyi severdi. Ya-
şamdan gerçekten zevk alırdı. Bu
filmlerinde de görülüvor.
BERNARDO BERTOLLCCI
(Filmyönetmeni): Renoirfilmleri,
genelde yaşama çok yakındır, bü-
tünüvle sinemadır.
Kültür Servisi - Sinema tarihine
ilgi duyan herkes Jean Renoir adını
bilir. Renoir denince akla 'La Regle
du Jeu' (Oyunun Kuralı) fîlmindeki
şişman, boğuk sesli Octave geliyon
Duygulannı açıklamakta geciken ve
ölümcül talihsizliğe neden olan
adam. Octave. Renoir'in özetidir:
îyi davranmaya çalışır, ancak buna
niyetlenmenin yeterli olmadığını
keşfeder. Onu bu filmde izleyenler,
oyunculann yönetmeni neden sevdi-
ğini ve onun yaşam denen bu oyun-
dan ne denli İceyif aldığjnı görürler.
15 eylülde Renoir'ın doğumunun
100. yıldönümü kutlanacak. Res-
sam Auguste Renoir'ın oğlu olan
Jean Renoir, Montmarte'da doğup
büyüdü. 15 aylıkken ilk filmini izle-
di. Lumiere kardeşler evlerindeki
ışıklan söndürüp hareket eden im-
geleri bir ekran üzerine yansıüyor-
lardı. Lumiereler tarafından geüştı-
rilen bu fılmler Renoir ve kuşağı ta-
rafından yüceltildi.
Küçük, yerel ve rastlantısal
En verimli dönemi 1930'lu yıllarla
50'Ii yıllar arasında geçen Renoir'ın
'The River' (1951) ve 'French Can-
can' (1955) adb filmlerinde yaşam,
toplum, zaman ve yazgı birbirine
kanşır. Öykü, acıya ve ölümlülüğe
açıkür. Bu fılmler çağdaştır.
Renoir'ın büyüklüğünün önemli
bir nedeni, gerçekte çağdaşhğı, heye-
can verici anlatımı değil, en büyük
anlamı çok büyük bir kolaybkla ak-
tarmasıdır. Çünkü bütün filmleri
'küçük, yerel ve rastlanttsaldır'; bü-
yük konulann gök gürültüsü gıbi bir
sesçıkararak çarpıştığı falan yoktur.
Ancak insanlara bakışı, küçük öy-
küleri semboliktir. Renoir, bize ka-
ranlıkta görmeyi öğretmiştir, ama
kendisinin karanhkta yaşamaya
sabn yoktur. Film yapmanın, ya-
şamın doğal bir biçimde sahneye İco-
nuşunu gözler önüne serdığmin çok
erken farkına varmıştır. Yine de bir
estetik uzmanı, filmlerin yaşamdan
daha önemli olduğuna inanan bir
fanatik olmamıştır.
'İki fantezinin değiştokuşu'
Jean'ın 'Renoir, My Father - Re-
noir, Babam' adlı kitabından babası-
na düşkünlüğü anlaşıhyor. O doğ-
duğunda babası 54 yaşındaydı. Çok
iyi bir ressam olmasa da kadınlar
konusunda bir uzmandı. Evleri yan
giyinik hizmetçilerle doluydu.
Madame Renoir'ın bu konuda neler
hissettiği belli değil. Ancak Jean Re-
noir'm aklından çıkaramadığı bir-
kaç konu arasında uygunsuz aşk, sa-
dakatsizbk ve korkunç bir düzene,
sevinç ve yürek çarpıntısı katmak
bulunuyor. 'La Regle du Jeu' filmin-
de bir kadın aşkın yalnızca iki fante-
zinin değiş tokuş edilmesi ve iki tenin
bir araya geunesf olduğunu söylü-
yor. Renoir. insan ilişkileriyle seve-
cen bir dokunuşla eğlense de içsel
yalnızlığı, bir insanın diğerini asla
bütünüyle tanıyamayacağını unut-
madı.
Kendisi olabilmek için savaştı
Babasının Jean Renoir üstünde
başka etkileri de var. Jean büyürken
sürekli resmi yapıldı. Yaşamda
tanıdığı insanlarla birlikte tuval üze-
rinde yerini aldı. Yalnızca insanlarla
değil, aynı zamanda mobilyalarla,
evcil hayyanlarla, pencereden izle-
nebilen görüntülerle, ailenin Güney
Yazar Necati Cumalı'dan tepki:
'Çalıkuşu'nunbu
yorumla oynanmasına
ızinvermiyorum
Kûltür Servisi - İstanbul Şehir Ti-
yatrolan'nın on gün boyunca Açık-
hava Tiyatrosu'nda sergilediği "Ça-
lıkuşu" oyununun yazan Necati
Cumalı, Şehir Tiyatrolan'na bir di-
lekçe vererek oyunun bu biçimiyle
oynanmasına izin veremeyeceğini
bildirdi. Oyununda pek çok değişik-
lik yapıldığını belirten Cumab, eleş-
tirilerin oyunun yazan olarak ken-
disine yöneltildiğini dile getiri-
yor: "Bizde tiyatro adabı bilinmi-
yor. Bir tiyatro eleştirmeni ilk iş o pi-
yesi okumalı. Sahnedeki
eser acaba tekste sadık oy-
nanıyor mu? Piyesi oku-
yup beğense de, sahnede
gördüğünde beğenmezse,
rejide kusur arayacağına
geue yazara döner. Çünkü
yazan kötülemek kolay
geür."
Necati Cumah." Çalı-
kuşu" herkesçe bilinen bir
tekst olduğu için tereddüt etmeden
oynanmasına izin verdiğini söylü-
yor; "Metin biliniyor. Ben ne düşüne-
biüriın izin verirken. Şurasından bu-
rasından kesip şarkı ekleyecekler.
Şarkıları \azan da filandır diyecek-
ier. Benimie ilgia yok. Ama benim
tekstimi kesip de kendllerinin söz
eklemeye hakları yok. Çalıkuşu'nda
olan bn. Haydi birinci perdede hoşgö-
rüyle karşılanabilir, ama ikinci per-
deden sonra Çalıkuşu eser olarak ta-
mamen yıkıldı". Reşat Nuri'nin
"Çalıkuşu"yla, İstanbul'da Tanzi-
mat'ın etkilerinin yaşandığı köşk-
le Anadolu'nun farkını gösterdi-
ğini. bu ikilemin roman boyunca
sürdüğünü belirtiyor Cumalı:
"Zeyniler köyünde boş inançlar,
geriÛk, köye inen kurtlar vardır.
Anlamı orada başlar Çalıkuşu'nun.
Oysa Zeyniler köyü kayboldu.
Sonra bağ alemi sahnesi, o da için-
de geçer. Hayır, babçeye alındı.
Orada iki subay Feride'yle konu-
şurken birden bire thsan Bey çıktı
'Feride Haıum, ben buradayim' diye.
Ne kadar çocuksu bir
sahne. Madem oradaydı
o saate kadar ne bekledi?
Yüzbaşı thsan Çanak-
kale'de, Feride Ezine yo-
lunda bir bağda. Feride
de harcannuş, Yüzbaşı
Ihsan da". Oyunun en
çok alkış alan sahnesini
de eleştiriyor Necati
Cumalı: "Gelelim Kuşa-
dasına. Birinci Dünya Harbi patlar
okul hastane yapılır. Demek ki yıl
1914. 'Feride gözün aydm Mustafa
Kemal zafer kazandı' diyorlar.
1914'te Mustafa Kemal yok orta-
da. Rejisör alkış aunak için koy-
muş. Oysa Çalıkuşu'nun buna ihti-
yacı yok. O kendini zaten
kuTtanr." Şehir Tiyatrolan'na
verdiği dilekçenin şartlı olduğunu
belirten Cumalı, oyunun büsbü-
tün kaldınlmasmı değil, yeni bir
dramaturji çahşması yapılarak
oynanmasını istiyor.
Gercek mekanlar, doğal oyunculuk... Yaşamın bütünüyle bağlam, koşullar ve bakış açtlannın çeşitliliğinden oluşruğu görüşüne dayanan bir görme
biçimi geliştiriyordu. Jean Renoir, yenilikçiydi, Flaubert ve Maupassant'a çok şey borçluydu; gerçekçi, katı, hoşgöriilü ve yıımuşaktı.
Fransa'daki evinin bahçesiyle birlik-
te. Savaşa kaülan ve yaralanan Re-
noir, savaş karşıtı fılmlerinden 'La
Grande Illusion'da (1937) ordudaki
yaşama. Pierre Fresnay ve Erich von
Stroheim tarafından temsil edilen
subay sınıfina saygı gösterisinde bu-
lundu.
Jean, babasının son modeli Cat-
herine Hessling'le evlendi. Oyuncu
olmak isteyen kansıyla fılmler çek-
meye başladı. 1920'ler-
de 'La Füfc de PEau\
'Nana', 'Charleston' ve
'The Uttle Match-Sel-
ler' fılmleriyle sine-
maya başladı. Filmleri-
ni fınanse etmek için
babasının resimJerini
satıyordu. Bu arada
Catherine'in sınırlı bir oyuncu oldu-
ğunun farkına vardı. Bir süre sonra
aynldüar.
1930'lu yıllarda Renoir kendi do-
ğasmı keşfediyordu. Bu dönemde
'La Chienne', 'La Nuit de Carrefour',
'Boudu', 'Madame Bovary', 'Toni',
'Le Crime de Monsieur Lange', 'Une
Partie de Campagne', 'La Grande II-
lusion', 'La Marseiüaise' ve 'La Bete
Humaine'i çekti. 'La Regle du Jeu'
bu müthiş fılmografıyi tamamlıyor-
du.
Ancak gerçekte Renoir, kendisi
olabilmek için savaşmak zorunda
kalmıştı. 'Madame Bovary' plan-
landığından daha kısa bir film ol-
muştu. 'Une Parti de Campagne' fil-
minin çekimleri ise parasal güçlük-
ler, kötü hava ve kavgalar nedeniyle
durdurulmuştu. Günümüzde ise
şjmdiye dek çekilen en büyük kısa
kauldı. Hatta partinın propagan-
dası için gerçekleştirilen belgesel 'La
Vie est a Nous'nun (1936) çekımıne
bile katkıda bulundu.
Gerçek mekanlar. doğal oyuncu-
luk... Yaşamın bütünüyle bağlam,
koşullar ve bakış açılannın çeşitlili-
ğinden oluştuğu görüşüne dayanan
bir görme biçimi geliştiriyordu.
Yenibkçiydi, Flaubert ve Maupas-
sant'a çok şey borçluydu; gerçekçi.
Bütün filmleri 'küçük, yerel ve rastlantısaldır'; büyük konulann gök
gürültüsü gibi bir ses çıkararak çarpıştığı falan yoktur. Ancak
insanlara bakışı, küçük öyküleri semboliktir. Renoir, bize
karanlıkta görmeyi öğretmiştir, ama kendisinin karanlıkta
yaşamaya sabn yoktur.
film olarak görülüyor. 'La Regle du
Jeu'nun 1939'da ilk gösterime giri-
şinde başansız olması ise Renoir'ı
çok üzdü. Sinemayı bırakmayı ya da
Fransa'yı terk etmeyi düşündü.
Ekonomik durgunluk ve politik
yönelimlerin neden olduğu karga-
şanın yaşandığı bir dönemde. Jean,
birlikte yaşadığı kadının, komünist
Marguerite Renoir'ın etkisinde kala-
rak 'halk cephesi'nin çalışmalanna
katı. hoşgöriilü ye yıımuşaktı.
1940 vnlında İtalya'ya yaptığı bir
yolculuktan sonra yeni aşkı Dido
Freire ile Amerika'ya gitti. Los An-
geles'ta kendisine Güney Fransa'yı
arumsatan bahçeli birev saün aldı ve
yaşamının son günlerini orada geçir-
di. 'Swamp Water' (1941), 'This
Land is Mine' (1943), 'The Souther-
ner' (1944), The Diary of a Cham-
bennaid' (1945), 'VVonian on the Be-
ach' (1947) adlı filmleri çekti.
Sonra bir süre hiçbir şey yapmadı.
Ülkesine dönmek istemiyordu. Ya-
sal olarak hala Catherine Hessling'le
evli olmasına karşın Amerika'da Di-
do'yla evlenmişti. Aynca artık
Fransa'da iyi karşılanrruyordu.
Hollywood da onu kendine ait gör-
müyordu.
1950 yıhnda 'The River' fılmiyle
sinemaya döndü. Rumer Godden'ın
Bengal"de bir İngiliz aı-
leyi konu eden aynı adlı
romanından sinemaya
uyarlanan film, Hindis-
tan'da çekildi. Kimi bö-
lümleri turistler için
hazırlanan belgeselleri
andıran bu film, karak-
terlerinin yaşamlannı
derinlemesine yansıtmıyordu ve bu
da Renoir'ın daha önce yapmadığı
bir şeydi.
Son fılmi 1969 yıbnda yaptığı 'Le
Petit Theatre de Jean Renoir' idi.
Fransız yeni dalga akımının yönet-
menleri için bir b'der olan Renoir'ın
yaşamında ve yapıtlannda değişik-
likler oldu. Ama o her zaman bir za-
naatçıydı. Yaşamın zorluğundan ve
coşkusundan gözlerini hiç ayırmadı.
Anne Parillaud, yeni fılmi' A La Folie'de gizemli bir ressamı canlandınyor
En zoru, kendini ortaya koymakKültûr Servisi -Venedik Film Fes-
tivali'nin yanşmalı bölümünde yan-
şacak bir filmde, bu yıl üç kadın
oyuncu Fransa'yı temsil ediyor. "A
La Folie" fihninin yönetmeni Diane
Kurys, uzun süredir ortalıkta görün-
meyen Anne Parillaud ve Beatrice
Dalle'i yönetiyor ve iki düşman ka
kardeşin ilişkilerini anlatıyor.
Elsa (Beatrice Dalle) kocasını ter-
kettikten sonra kız kardeşi Alice
(Anne Parillaud)'in evine sığınır.
Alice ressamdır, birb'kte yaşadığı
Franck (Patrick Aurignac) ile ara-
lan hiç de iyi değildir. Psikolojik bir
geriüm fibni olan "A La Folie"de
Anne Parillaud, seyircilerin karşısı-
na çok daha gizemli bir yüzle çıkı-
yor.
Rol, benim için yazılmıştı
- Diane Kurys sidn çok kararlı bir
insan olduğunuzu söyledi. Gerçekten
öyle misiniz?
Kendime karşı düriist bir insan ol-
duğumu düşünüyorum. Sürekb'
kendimi gebştirmeye çabşıyorum ve
kendi kendimi tekrar etmek ten
kaçınıyorum. "A La Folie", bana bir
insanı keşfetmenin zevkini yaşattı.
Çünkü bu filmde canlandırdığım
karakter. çok içine kapalı. gizemli ve
pasif. İlginç olan, Diane Elsa rolünü
benim için yazmıştı. O çok daha deli
ve şiddet yanbsı bir insan. Belki de,
bu rolün benim daha önce canlan-
dırdığım rollere de uyduğunu dü-
şünmüştü.
Bundan önce rol aldığım filmler-
de, çok güçlü fırça darbeleriyle çizil-
miş karakterleri canlandırdım. Bu-
rada, benden iki kolu, iki bacağı
olan bir kadını canlandırmam is-
teniyor ama neye hizmet edeceğim
söylenmiyor.
Hollywood düşü cezbetmiyor
- Rol aldığınız pek çok Amerikan
yapımı filmden sonra, bu filmle
Fransız sinemasına geri dönüyorsu-
nuz. Fransız oyııncuların bunu sık sık
yaptıklarmı gözlemkmiyoruz...
oyunculuk yapmak, insana pek çok
avantaj sağlıyor. Böylebkle, söz-
cüklerin kapsadığı anlamlan çok
daha derinden algıbyorsunuz.
Hollyvvood düşü beni cezbetmiyor
ve Amerika'da yapılan her şeyi üs-
tün yapımlar olarak değerlendirmi-
yorum. Başka bir ülkede de oyuncu-
luk yapabiürdim. Ancak yaşadı-
klanmız. önceden karar-
laştınlmıştır.
Psikolojik bir
geriüm fılmi olan
"A La Folie"de
Anne Parillaud,
seyircilerin
karşısına çok daha
gizemli bir yüzle
çıkıyor. Bu rolle 'bir
insanı keşfetmenin
zevkini' yaşadığını
belirtiyor.
Benim Amerikan yapımlannda
rol almam gerçekten şans eseri oldu.
Amerika'da kariyer yapmanın yol-
lannı araştırmamıştım. "Nikita"dan
sonra bana teklifler geldi, projeler
hoşuma gitti. Ama yine de "Masum
Kan"ın istediğim düzeyde bir film
olduğunu söyleyemem.
Yabancı bir ülkede film çe\irmek
ve Ingilizce konuşmak benim için
büyük bir şans. Yabancı bir dilde
:
Kaderci misiniz?
İnsanın yaşamında her şeyi kont-
rol etme şansının olmadığını düşü-
nüyorum. Tabii ki seçimler yapılıyor
ancak belirb konularda. Kim sabah
evden çıkarken başına bir kaza ge-
leceğini bilebilir ki? İnanın ya da
inanmayın önemli olan her şeyin si-
zin kontrolünüzde gelişmediğinizi
bilmeniz gerekir. Her şey aslında
çok basit. Alçakgönüllü obnak, ken-
dini beğenmiş olmaktan çok daha
zengin ve güzel.
- Hep böyle mi düşûnürsünüz?
Sanata karşı çok daha duyarb ol-
maya başladım. Benim için sanat,
uzun süre edebiyat ve müzikten iba-
retti.
Ancak birkaç yıldır resimle de çok
ilgilenrneye başladım. Ve özellikle de
resimde gerçeküstücülük akımı beni
çok ilgilendiriyor. Ben bu kebmeyi
sözlüklerin yüklediği anlamla sını-
rlamıyorum. Örneğin bana göre Je-
rome Bosch'un yapüklan da gerçe-
küstü olarak tanımlanabibr. Bu; de-
rin, yabn ve iç duygulanmıza sesle-
nen gerçekb'ği bulabibnek için, gö-
rünen gerçeklikten kaçmak demek
bana göre.
Filmler aşk hikayeleri gibidir
- Bu sinemada da mümkün mü?
Adam Colman Howard'ın. meta-
forik bir aşk övküsünü anlattığı
"Dead Giri- Olü Kız" adb ilk fibnin-
de rol aldım. Bu gerçeküstücü bir
film. Kadın erkek Uişkisinde aa ve-
ren, yaşam dolu, öldürücü ve keskin
tüm duygulan anlatıyor.
- Filmografinize baktığımızda. ki-
şiliğinizle aynı düzeyde olmadığını
göriiyoruz.
Bir oyuncu için en zor olan, bazı
hatalan ve düş kınkbğına uğratacak
yanlan olmasına karşın rol aldığı
fılmlerle kendini ortaya koymasıdır.
Ancak önemb olan, İcatettiğiniz yol
ve o yolculuk süresince geçirdiğiniz
seriivendir. Bazı süreçlerden geçmek
gerekliliğini yadsımıyorum. Filmler
de aşk hikayeleri gibidir ve kendi ka-
derleri vardır.
Side Gitar Festivali
• SİDE - Antalya/Side Üçüncü
Uluslararası Gitar Festivali,
dünyaca ünlü klasik gitarcılann
kaülımıyla başladı. Side
Belediyesi'nce gerçekleşürilen ve
Kültür Bakanbğı tarafından da
desteklenen festival, geçen yıl
ABD/Carnegie Hall'de verdiği
konserle büyük başan sağlayan
Türk gitara Ahmet Kanneci'nin
girişimleriyle başlamışü. Pazartesi
gününe kadar sürecek festival
boyunca, antik tiyatrodaki tarihi
ortamda, Kostarika'dan Pablo
Ortis ve Luis Zumbago,
Arjantin'den Jorge Cardoso,
Türkiye'den Ahmet Kanneci ve 12
kişilik Alsasia gitar grubu
konserler verecek.
'Yaz Karması
Resim Sergisi'
• Kültür Servisi - "Yaz Karması
Resim Sergisi" eylül ayı sonuna
dek, Artisan Sanat Galerisi'nde
izlenebilir. Karma sergide; Eşref
Üren, Orhan Peker, Ali Atmaca,
Mustafa Pilevneli, Hamit Görele,
Utku Varbk, t.C. Karaburçak,
Avni Arbaş, Cengiz Kabaoğlu,
Fethi Arda. Fikret Mualla, Bedri
Bavkam. Burhan Doğancan,
Burhan Uygur, Zeki Faik İzer ve
Komet'in eserleri yerabyor.
Kazak
deri ressamian
• ANKARA(AA)-
Kazakistan'ın tanınrruşderi
ressamian Amangöl İhankıa ve
Cangır Ümbetoğlu Ankarab
sanatseverlerle buluşuyor. En eski
Türk sanatlanndan dericilik
üzerine uzun yıllarçahşan ve
ürettikleri özgün tablolan Fransa,
İtalya, Macaristan ve
Moskova'da sergileyen sanatçı
çift, ürünlerini 5-24 eylül tarihleri
arasında Halkbank Sanat
Galerisi'nde başkentlilerin
beğenisıne sunuyorlar. Deri
üzerine işledikleri motiflerle bu
alanda patent sahibi de olan
İhankıa ve Ümbetoğlu,
ürünlerinde. Kazak halkmın
yaşamından örneklere yer
veriyorlar. Sanatçılann kaya
oymalanndan esinlenerek
yaptıklan tablolannyanı sıra
eserlerinde geleneksel Türk
motiflerine de yer vermeleri
dikkati çekiyor.
Trabzon belgeseli
• TRABZON (A.A) - Trabzon
Belediyesi tarafından hazırlaulan
üç bölümlük Trabzon belgesebnin
çekimleri tamamlandı. Belediye
Başkanı Asım Aykan,
düzenlediği basın toplantısında,
dört bın yıllık tarihi ile çeşitli
uygarlıklara sahne olan
Trabzon'un maddi ve manevi
değerlerini tüm dünyaya
duyurmanın kendileri için bir vefa
borcu olduğunu sö\ledi.
Beyoğlu'nda
yeni galeri
• Kültür Senisi - Yaklaşık iki
yıldır Beyoğlu'nda çeşitb kültür
etkinlikleri gerçekleştirmekte olan
Fotoğrafevi, Beyoğlu'na yeni bir
galeri kazandınyor.
Fotoğrafevi'nin bulunduğu
binanınçaükatının
düzenlenmesiyle oluşturulan
galerinin açılışı, 8 eylül perşembe
günüsaat 19.00'dayapılacak.
Açıbş, uluslararası alanda
tanınmış fotoğrafçı İzzet
Keribar'ın "Kore 56" başlıkb
fotoğraf sergisiyle gerçekleşecek.
Sergi 7 ekime dek sürecek.
Ortadoğu'dan
kasetler
•Kültür Servisi - Fernando
Solanas'ın ünlü fılmi "Sur"un
Astor Piazzola tarafından yapılan
müziklerinin yer aldığı "Sur",
Boris Vian'ın kendi sesinden
şiirlerinin de yer aldığı "La Bande
a Bonnot" ile "Songs of Mercedes
Sosa" ve "Charles Aznavour" adı
kasetler Ortadoğu Müzik
tarafından piyasaya sürüldü. Bir
tangofilmiolan "Sur"un
müzikleri en ünlü tango
sanatçılanndan Astor Piazzola
tarafından yapılmışve en az fılmi
kadar ilgi görmüştü. Boris Vian'ın
kaseti ise "La Bande a Bonnot" ve
"Autres Mauvais Garçons" adb
iki bölümden oluşuyor. Kasette
Vian'ın Yves Robert, Jacques
Higelin, Maurice Barrier, Cecile
Vassort ve Serge Ginsbourg ve
kendisi tarafından seslendirilen
şiirleri yerabyor.