27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 EYLÛL1994 CUMARTESİ 10 DIZIYAZI Türkiye,yolaynmında atı "refah" yolunda merdivenleri tırmanı- rken, yeni liberal akı- mla, bir önceki basa- makta savunduğu kar- ma ekonomiyi, kalkı- nma kavramını ve hatta sosyal fon- lann gerekliliğinı yadsımakla işe baş- lamışür. Kamu işletmelerini, Post-Fordist üretim yapılanmasına uyumunu sağ- layabilecekken "reddetmJştir". Bu- nunla da özellikle. sanayi gelirleri ge- leneksel üretimler gelirinin önüne geçmiş ülkeleri, hedef kitle seçmiştir. Ve bu ülkelerin teknoloji gebşürme süreçlerini, sosyal ve teknolojik alt- yapılannı ihmal edecek mesajlar ve- rerek durdurmayı, yavaşlatmayı amaçlamışlardır. Bunun sonucu ola- rak, sosyal fonlann ekonomiye ve li- beral gelişmeye ayakbağı olacağı tezi, ısrarla ve taraftar kazanılarak savu- nulmuştur. Yani ekonomimiz, da- marlannı kesmeye "raa" kıbnmışür. Asbnda Batı gerekçelerinin kendi adına hakb taraflan yok değil, önemli stratejik beklentiler içerisindeler: Sanayi gelirleri, geleneksel üretirn gelirlerinin önüne çıkmış bizim gibi ülkeler, teknoloji üretmeden. birer teknoloji ve 'bilgi tranfser üssö' ola- rak, bulunduklan bölge taleplerinin manivelası olacaklardır. Bundan, teknoloji üretenler, teknoloji satanlar kârlı çıkacakür elbette. Örnek bir sektörel gelişmeyle, savı- mız destek bulmaktadır: I Otomobll pazarında pay dağılımları Kuzey Amerika, Baü Avrupa ve Japonya 40 milyon adet. yıl olan dün- ya otomobil üretiminin yüzde 74'ünü karşılamakta ve bu oranda pay al- maktadır... Gelişmekte olan ülkeler. 70'li yıllarda kalkışa geçmiş ve bu ül- kelerde dünya üretiminin yüzde 6-7'si oranında üretim yapılmaya baş- lanmıştır. Dünya otomobil pazan konusunda araştırma yapmış Euro- motor'91 raporuna göre 2010 yılında otomobil satışlannın yüzde 35.5'i ge- lişmekte olan ülkelerde gerçekJeşe- cektir(MMO,93). Yapılan talep projeksiyonlannda, 2000 yıbna doğru Türkiye otomobil pazanhın 1 milyon adet, yıl düzeyine yükseleceği kestirilmektedir (MMO, 93). 2000'li yıllar için kestirilen talep düzeyi tarüşılabilmekle birlikte, oto- mobil pazannda önemli gelişmelerin yaşanacağı söylenebilmektedir. Işte bu aşamada Türkiye yol ayn- rrundadır: Ya teknoloji üretecek sistemler öne çıkanlarak ihracata yönelinecek ya da teknoloji transfer üssü olarak kal- mayı yeğleyecektir. Burada çıkarlar çaüşmaktadır Baü'run otomotiv pazan pastasm- dan alacağı pay. teknolojilerinin ya- tay transferiyle ancak olanakh ola- cakür... Böylece, gelişmekte olan ül- keler, teknolojilerinin dikey geliş- mesine fırsat bulamadan, daha çok üretecekler ve daha çok borçlanacak- lardır. Teknoloji ihraç eden gelişmiş BatT- nın, 60'b ve 70'li yıllarda, gelişmekte olan ülkelere kalkınmayı. yatınmı ve devletin planlı müdahalesini "buyur- malaı-r da haklı gerekçelere dayan- maktaydı... Çünkü o süreçte. mikroelektronik ve bilgisayar teknolojisi Post-Fordist üretim biçimini doğurmamıştı; fabri- kalarda bant düzeninde kitlesel üre- tim yapılmaktaydı. Daha çok işçi ve daha çok ücret gideri baskısı, fab- rikalann gebşmekte olan ülkelere, Uzakdoğu'ya, Güneydoğu Asya'ya taşınmasını gerektirmişti... Mikroe- lektronik teknolojisinin tam etken ol- madığı süreçte, bilgisayar teknolojisi yerine, fabrikalar transfer ediliyor- du... Türkıye'de geleneksel ekonomi po- titik, kalkınma-gebşme ekonomisi ye- rine. büyüme ekonomisini seçmekle, tanmı ve küçük-orta sanayi işletme- lerini gözden çıkarmış, başka bir an- laümla sanayi, kendisini ve teknoloji- sini geliştirecek potansiyellerini erit- miştir... Sanayi, 70'li yıllann tüketim mal- lan üretimine geçiş süreciyle birlikte bir taraftan küçük üretim birimleri- nin yaşamını güçleştirirken, diğer ta- raftan ithal girdi baskısıyla büyüyen toplumsal mabyeti, küçük üretken birimlere ağırhkla yansıtmıştır. Böy- lece, teknolojik altyapı köreltilmiştir. Yani tanm ve küçük sanayi işletmele- rinin, teknolojik gebşmeye olası doğ- rudan katkılan abnmamışur; sanayi- nin geri hizmetinde donanımsız bırakılmıştır. Kesimler arası organik bütünleşmenin geçerli seçeneği, sek- törler arası "Tamamlayıcıuk Ilkesi"- nin önemi kavranamamıştır. Ve küçük üretken birimler üzerindeki baskılar, yeni überal propagandalar- la, 80'b yıllarda giderek yükselmiştir. Bütün bu gebşmelere karşm sana- yi, planlı kalkınma sürecinde, 63-67 dönemi dışında, alınan fon, teşvik ve destekleri verimli kullanamamıştır. 1963-67 zaman arabğında büyüme hızı yüzde 6.6, sermaye/hasıla oranı 1.6'dır. 1968-72 döneminde büyüme hızı yüzde 7.7, sermaye/hasıla oranı 2.4'tür. 1973-82 döneminde büyüme hızı yüzde 2.1 'e düşmekte, sermaye/ hasıla oranı 5.1'e yüksebnektedir; yani 5.1 düzeyinde yatınlan serma- yeye karşın, 1 birim hasıla sağlan- maktadır (Çankçı, 91). 1990 milli gebr dağıbmında, tan- UYGUUMALARIN BEŞİNCİ AYIHDA NİSAN KARARLARI RIFAT DAĞ 1 ürkiye'de geleneksel ekonomi politik, kalkınma-gelişme ekonomisi yerine büyüme ekonomisini seçmekle, tanmı ve küçük-orta sanayi işletmelerini gözden çıkarmış, başka bir anlatımla sanayi, kendisini ve teknolojisini geliştirecek potansiyelleri eritmiştir. mın payı 1970 yıhna göre yan yanya düşerek yüzde 14'lere iniyor. Bu, ta- nmdaki mutlak üretim artışlanna karşın, gebşen bir süreçtir. Tanm, 1975 yıbna göre 1990 yıhn- da önemb üretim artışlan yaşamıştır. Bu önemb üretim artışlan bile, cid- di boyutlarda kaynak yitirmesinin önüne geçememiştir. Tanm kesimi için sözü edilecek en önemli sorun, ulusal geürden almış olduğu düşük paydır. Gelir kaynak- lannın tanm dışı sektörlere radikal tedir (DtE, 84). Buna karşın, 214 kalkınma kooperatifinin gebştirdiği toplam 722 ton/gün süt işleme ünite- sinin ancak yüzde 15'i çabşabilmek- tedir (Tanm Bakanlığı, 92). Türkiye'nin geleneksel demokratik kooperatifçibk deneyimi, başansızb- klar yaşanmış da olsa. önemb dersler çıkanlacak kadar zengindir. Entegre üretim modelinde, özelbkle küçük ve orta tanmsal işletmelerde, üreticinin demokratik birlikleri sağ- lanarak, çiftçi üretim işletmelerinin projeb üretimi mutlak desteklenecek. ğerlendiren raporunun "Bölgesel ve Yöresel Gelişme" bölümünde, gebr dağıbmı 16 bolgede ele alınarak 1980 ve 85 yıllan değerlendirilmektedir. Bu verilere göre 15 Doğu ve Güney- doğu ib, 1980 yılında toplam nüfusun yüzde 14.7'şini oluştururken, kişi başına GSYİH payı Türkiye ortala- masının yüzde 46'sı düzeyinde kal- maktadır. 1985 yılında bu oran yüzde 42'ye düşmektedir (Dağ ve Göktürk, 93). Buna benzer değerlendirmelerde birçok örnek verilebilir, kuşkusuz. Rıfat Dağ'a göre, G A P'ın, ckonomik ve sosyal gelişme stratejilerinin varolan potansh elde sulanabilen alanlara dayandırılması ve onu başlangıç olarak alması doğru bir karar olmakla birlikte, daha geniş bir alanda sergilenen bölgesel gelişme sorununu aşmaya yeüneyecek... bir biçimde kaydınlmış olması, Tür- kiye'nin geri kalmış geleneksel yapı- lannı "tasfiye ettiği" anlamına gelme- mektedir; aksine geleneksel yapılan- mada bırakılan önemb bir nüfus dili- mini yani toplam nüfusun yüzde 41'- ini daha az bir gelire "mahkum" etmiş olduğu sonucu çıkmaktadır. Eğer yi- tirilen gebr oranında bir nüfusu, tanm dışına çekebilmiş olsaydı, başa baş da olsa, bir başandan söz edilebi- lecekti. Tanm kesimi için belirtilebilecek bir diğer önemli gösterge de yapının türdeş olmadığıdır. Kırsal alanda, arazisi olmayan nüfus payı yüzde 30 ve 1 hektardan küçük arazide faaliyet gösteren işletme sayısı ise yüzde 25'- tir. Küçük işletmelerin, pazar için üretim şanslan yoktur. Bu işletmeler- de marjinal üretim, sıfıra eşit noktası- na kadar yapılabilse bile karşılığı as- gari ücret kadar dahi olamayacaktır. Kooperatifçibk ya da üretici birlikleri- nin oluşturulmasına, yeniden yorumlana- rak çiftçi servisine sunulmasına engel. inandıncı bir gerekçe olacağını sanmıyo- ruz. 75-80 döneminde, kooperatif organi- zasyonunda çiftçi üretimleri yüzde 20'- lere ulaşmış; bugün bu oran yüzde 2'lere inmiştir. Evrensel planda kooperatifçiliğin, tanmsal işletmelerin "ortak menfaatleri- ni" sağlamak yönün- de, tarihsel önemde olduğu kanı- tlanmışur. AT'de kooperatifler, ürü- nün üreticiden abnıp satılmasında ağırbkb bir rql oynamak- tadır. Örneğin Belçi- ka ve Danimarka'da yaş sebze ve meyvele- rin yüzde 50-60'ı ko- operatif organizas- yonu aracıhğı ile ih- raç edilmektedir (TOBB, 92). Ülkemizde ise 70'li yıllarda sayılan 8320'ye ulaşan köy kooperatiflerinin, yurtdışına işçi göçü durduktan sonra, çoğunluğu işlevsiz kalmış ve 91 yıbnda 3602'ye düşmüştür (GAP, 93). Doğnıdan devlet abmlanrun söz konusu olmadığı hayvancılık alt sek- töründe de kooperasyonun sağlana- madığı anlaşılmaktadır. Türkiye'de kişi başına 124 kg/yıl süt üretilebil- mekte ve bunun ancak yüzde 7.3'ü teknolojik işlemden geçirilebilmek- bunun yanında girdi sağlama- üriin iş- leme/değerlendinne ve pazarlama gibi merkea tesislere, üretici işletmelerin entegrasyonu sağlanacakür. Bu sü- reçte, üreticilerin "müteselsil kefalet" (zincirleme üreticiler güvencesi) siste- mi getirilerek, kredilerin etkenbği ve geri dönüş riskleri azaltılacaktır. Bu model diğer karar ve uygula- malarla desteklenmebdir. Arazi varbğı küçük işletmelere, toprağa da- yab olmayan üretim çabşmalan (ta- vukçuluk, analık ve ipekböcekçiliği gibi) özendirilmeb, işgücü verimbbği bu yolla arttınlmabdır. Aynca destekleme pobtikalan üç önemli ayağa dayandınlmadan çiftçi- üretici paylannın arttınlamayacağı anlaşıhnalıdır. Bunlardan biri üretici- nin demokratik örgütlenmesi, biri üretici denetiminde bir bankanın ku- rulması, diğeri de Tanm Saüş-Tanm Kredi Kooperatifleri'ninçiftçiyedev- Cjelişmişlik düzeyleri yönüyle iller sıralamasında 1973 yılında 9. sırada bulunan Elazığ, 1985 yılında 37. sıraya, aynı süreçte Diyarbakır 37. sıradan 49. sıraya düşmüşlerdir. Adıyaman dışında tüm Doğu ve Güneydoğu illeri aynı kaderi paylaşmışlardır. Görüneno ki, kargaşaîı dönemden önce de, planb kalkınma süreçleri ve kalkınmada öncelikli yöreler programlan bile, bölgenin gelişmesini sağlayamamıştır. Tarımda üretim artısları: ÜRÜN GRUBU TAHIL BAKLAGİL END. BİTK. MEYVE YIL 1975 1990 1975 1990 1975 1990 1975 EKILIŞ (MHyonHs) 13.6 13.7 0.56 2.28 1.1 1.4 - ÜRETİM (Bhı-TMi) 20400 29400 462 1916 7627 15262 4722 ûncdti DOMIIK GöreArtçH.% - %44 - %415 %200 - (Kaynak DİE, IstatsUk Göstergeler (1923-90), 92, ANKARA) riyle, üreticinin dış pazarla taru- şmasının sağlanmasıdır. Cumhuriyetten bu yana kalkınma çabalannın genel doğrultusu ve düze- yi tartışılsa da bugün gelinen aşama- da Türkiye, kalkınma nimetlerini dengeb ve adaletb bir biçimde dağıta- mamıştır. Gerek sosyal gruplar ve ge- rekse bölgeler arasındaki gelişmişlik farkı, Türkiye ekonomisi büyüdükçe, derinleşmiştir. DPT, 6. plan öncesi gebşmeleri de- Ama görünen odur ki, 1980'li yıllar- da Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan kargaşaîı dönemden önce de planb kalkınma süreçleri ve kalkınmada öncebkb yöreler programlan bile. bölgenin gelişmesini sağlaya- mamıştır. Başta petrol-doğalgaz as- falt-bakır ve krom gibi madenler. ha^ancıbk ve turizm potansiyeli bölgesel gelişmeye, kalkınmaya yük- seltilememiştir. Geleneksel kalkınma ve pobtika araçlan, sadece nüfus ve sermaye te- merküzüne (yoğunlaşmasına) neden olmamıştır. Başta İstanbul ve Marmara Bölgesi olmak üzere İzmir. Bursa, Adana, İçel ve kısmen Ankara gibi metropoliten alanlar. aldıklan göçlerle sürdürülebibr kalkınma eşi- ğjnden taşmış, bir bakıma kontrol- den çıkmış, bir sorun alanı durumuna getirilmişlerdir. Net göç alanı il sayısı 18'dir, yani 18 sorun alanı vardır. Büyük kentler- de yığılma sürecinin toplum- sal gebşmeye bir diğer olum- suz etkisi de para ve sermaye dolaşımının 18 ilin oturduğu dar bir bölgede "akınn" so- nucunda, çevre yerleşmeler- deki kalkınma dinamikle- nnin, bulunduklan yörede demir atamamasıdır. bu sü- reç sermaye teçhizatının çev- re illerde artmasını engelle- mekte ve ekonomiyi kısır döngüde tutmaktadır. İstanbul, Türkiye'de olu- şan sanayi katma değerinin yüzde 30'una tekstil katma değerinin yüzde 42'sine, ma- kine-otomotiv sanayiinin de yüzde 50'sine sahiptir (Sa- rer, 93); ama İstanbul her yönüyle denetlenemeyen bir kenttır Bu aşamada GAP (Gü- neydoğu Anadolu Projesi) şu anda çalışmalan durdu- rulma noktasına gelirilmiş olsa bile çok önemli bir fırsattır. Mezopotamya, Fı- rat'la yeniden tanışacak ve şenlenecektir. 1.8 milyon Ha'lık alanı su- lamaya açılacak olan GAP, Türkiye hidrolik enerjisinin 25 milyar kwh'lik katkıyla yüzde 50'sini karşılaya- caktır. Projenin istihdama doğrudan katkısı 3 milyon düzeyinde tahmin edilmektedir. Projenin sosyal gerekçesi yanında, teknik gerekçesi de önemlidir. Türkiye stratejik tanmsal ürünler- de önemli bir darboğazın eşiğindedir. Bu darboğazın aşılmasında GAP, te- mel potansiyel kaynaktır. Tanmda büyüme hızı, yıllardır. nüfus artış hızının gerisine, yani yüz- de 2'lere düşmüştür. Tanmın yatay gelişme olanağının daraldığı kanısı yaygındır. Artık, ara- zi genişbğine büyüme sınırlanrun zor- landığı bile söylenebibr. 1950 yıbnda 16 milyon Ha olan tanmsal arazi miktan, 28 milyon Ha'ya genişletil- miş ama, iktisaden faal nüfusun birim alana düşen payı da yükselmiştir. 1965 yıbnda 1000 dekara 38 faal nü- fus düşüyorken, 1985'teki yüzey 44'- tür (DİE, 91). Asıl düşünülmesi gere- ken, Türkiye'nin "kendine yeterli tanm ülkesi" olma özelliğini yitirme eşiğinde olduğudur. 2000'li yıllar için üretim projeksi- yonlannda, fıili potansiyel iç talebin gerisine düşmektedir. (GAP, 93). Dünyada pamuk ve pamuklu do- kumanın talep esnekliği (+ )'dır. Ve pamuğun stratejik önemi vardır. Bu nedenle de GAP önemli- dir. GAP projesi çok kapsamb ve önembdir. Proje başansı için, madde başbklan halinde getireceğimiz öneri- ler. en azından tartışılmalıdır. 1) GAP - Bölgesel Entegre Kalkı- nma Projesi'nin kapsamı genişlctibne- Udir; 2) Proje alanı genişletilmelidir. GAP'ın ekonomik ve sosyal gebş- me startejilerinin var olan potansiyel- de sulanabilen alanlara dayandın- lması ve onu baş- langıç olarak alması doğru bir karar ol- makla birlikte daha geniş bir alanda ser- gilenen bölgesel ge- lişme sorununu aş- maya yetmeyecek- tir. GAP; 75.000 km 2 'lik 8 ibn yüzde 21'liksulanabibrdi- liminde temel bul- maktadır: sulama dışı alanlardaki ekonomik eylemle- rin proje dinamikle- riyle ya da gelenek- sel karar süreçleriy- le aşılabileceğını var saymaktadır. Bu yöndeki olası gelişmeler, tartışıl- malıdır. Kısaca GAP böl- gesindeki bitkisel üretimin. Doğu'- nun hayvansal üretime dönüştü- rülmesindeki nispi avantaj, bölgeye ka- zandınlmabdır. Bu süreç, kalkınma di- namiklerini çoğal- tacak ve etkinleşti- recektir. Bu yönde fıziksel olarak ab- nacak ilk önlem "Kınk Gelişme Aksrnın Kars'a ka- dar uzatılmasıdır. Gelişmiş ekonomilerde söz konusu olan yatınmlann sürükleyici özelbği, ibşkilerin yaalı kurallara bağlı olma- dan ve ancak yüz yüze sürdürüldüğü geleneksel topiumlarda etkili olmaya- bilir. Bu olgu dışında özel yaşam alanla- nndaki karar süreçlerinin bibnmesi, tanımlanması ve aynca kalkınmanın ayn bir itici gücü olarak değerlendiril- mesi için küçük kararlann büyük ka- rarlara taşınması gerekmektedir. Bu kalkınma demokrasisidir. GAP'ın teknik başansı, aynca programının demokraükleşmesiyle olanakbdır. Kamuda, kurumlar arası ve kurum içi eşgüdümsüzlük, bir yönüyle. de- mokratik katıbmla aşılmabdır; karar ve bilgi süreçlerindeki tıkanıkhklar, iş tanımlan, yetki, sorumluluk ve yaptı- nmlarla ilgili aksamalar önemli ge- rekçelerdir. KA YNAKÇA 1. DİE 1991: Türkive İstatistik Yıllığı. ANK. 2. DİE 1992: İstatistik Göstergeler (23-90), ANK. 3. M. ve GÜM: B 1992: Yıllık Eko- nomik Rapor, ANK. 4. DPT 1990: 1980'den 1990'a Makroekonomik Politikalar, ANK. 5. DPT 1992: Eko. re Sos. Sekt. Ge- lişmeler, ANK. 6. DPT 1976: 1973 Gelir Dağılmı. ANK. 7. GAP İ 1993: Ap. Böl. Topl. Değm. Eğılimleri. ANK. 8. GAP İ 1993: Altyapı ve Ulaştı- rma Etüd Çalışma, ANK. 9. Tarım Bak. 1992: Tesk-Anıtma Raporu, ANK. 10. MMO 1993: Sanayi Kong. - T. Otomb. San. Ver. Analiz. ANK. 11. MMO 1993: Türkiye Sanayii- nin Rekabet Gücü, ANK. 12. ÇAPOĞLU, Gökhan 1992: T. İstikrar İçinde, Nasıl Kalkınır, ANK. 13. ÇAPOĞLU, Gökhan 1993: Türkive Sanaviinin Rekabet Gücü, MMO ANK. 14. ÇAR1KÇI, Emin 1991: Ekono- mik Güçlükler Ve Çözüm Yolları, ANK. 15. ERK, Nejat 1986: OECD, İstih- dam Ve Bölgesel Gelişme Sem., ANK. 16. SA YGILIOĞLU1994: Milliyet gazetesi, İST 17. DAĞ VE GÖKTÜRK 1993: Di- varbakır ve Bölgesel Gelişme, ANK. 18. SARER Y. Coşar 1993: Ülke- mirin Böl. ve İller I. San. DPT, ANK. 19. KAYNAK, Muhteşem 1993: Ekonomik Kalkınma, AŞ Matbaası, ANK. BİTTİ POlMKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Kuvayı MHye Destam..Bu yıl 30 Ağustos Zafer Bayramt'nı Nâzım Hlcmefin "Kuvayı Milliye Destanı"y\a kutladık. Hangi gazeteyi, hangi dergiyi açsak destandan bir parçayla karşılaşı- yorduk. ilhan Selçuk'un önerisi kendiliğinden çıktı, kut- lama destanla oluyordu. Doğan Avcıoğlu, Yön dergisini çıkardığımız günler- deydi, rahmetli Doğan bir gün, "Nâzım Hikmet'i nasıl aydtnlığa çıkarırız" diye şiirlerini yayımlamak istiyordu. ilk yayımladığımız şiir, "Dörtnala gelip uzak Asya'danl Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan" oldu. Ardından "Kuvayı Milliye Destam" geldi. Geldi ama o kadar kolay olmadı. Şiirleri nereden bula- caktık? El aitından aramaya koyulduk. Bu arama rah- metli İlhami Soysal'la bana düştü. Nâzım Hikmet'in şiir- leri yasak değildi ama yasaklıydı. Destan bulundu ve basıldı. Parça parça dergide çıktı, kitap olarak vitrinlerde gö- rüldü. Kapış kapış gidiyordu. Fallh Rrtkı Atay, Karaköy'den Kadıköy'e giderken destanın satışını görüyor, anlatışı şöyle: "Kadıköy vapurunun ard kamarasındayım. Uzaktan kulağıma bir ses geldi: 'Nazım Hikmet'in kitabı!.. Nâzım Hikmet'in kitabı...' Bekledim, on lira verip ben de aldım. Kitabın adı var: 'Kurtuluş Savaşı Destam.' Fakat satılan o değil, Nâzım Hikmet! Solun sancağı... Ve bir yan ya- sak. Destanın içinde yiğitleri ve kaçaklanyla, haydut ve kahramanlarıyla 1919-1922 Anadolu halkı. Kocatepe'- deki sol elinin başparmağı çenesinde, sağ eli cebinde derin derin düşünen Mustafa Kemal'/ o pek yaygın fo- toğrafından hatırlarsınız. Destanın sonlannda ona da rastlıyorsunuz: ...Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki siyah kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel ve rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında birdenbire beş adım sağında onu gördü, paşalar onun arkasındaydılar, o saatı sordu paşalar 'üç' dediler. Sanşın bir kurda benziyordu ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun kenanna kadar, eğildi, durdu. Bırakmadılar ince, uzun bacaklan üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı... Bu, Atatürk devrinde yıllarca hapis hükümlüsünün Mustafa Kemal'iydi. Atatürk devri büyükelçisi rahmetli dostum Yahya KemaPden sekiz dize kalmamış olduğu- nu düşünüyorum. Ikisinin hatırası nedense durmadan birbirine kanşıyor." Aradan yıllar geçti, Falih Rıfkı da öldü, Nâzım Hikmet de öldü. Yahya Kemal ve Falih Rıfkı'nın mezarları istan- bul'da, Nâzım'ın mezarı Moskova'dadır. Kemikleri bir köy mezarlığında bir söğüt altını özlüyor. Bu özlemini bir şiirinde kendi de dile getirmiştir. Falih Rıfkı'ya göre Yahya Kemal, "Osmanlı emperya- lizminin destancısıdır". Nâzım Hikmet ise aradan yıllar geçtikten sonra bir ulusal kurtuluş savaşı destancısı ol- duğunu TV ekranlarında yansıtmaktadır. Tarih, yanlışı hiçbir zaman bağışlamaz. Bir destanla ortada değil mi? Geçende şair Idris Atmaca geldi; Muammer Haa- oğlu'nun bütün kitaplarını, bir kitapta toplamak istiyor- larmış. Ancak elde sekizi var, ikisi yokmuş: Bunlar 'Ke- lepçe've 'Uğultu'. EllerindeKelepceveUğultubulunan- lar ya mektup yazsınlar, ya telefon etsinler: İMÇ 5. Blok. 5433 Unkapanı Tel:512 32 20 idris Atmaca, bir de Hacıoğlu'nun hiçbir yerde yayım- lanmamış şiirini verdi: Ödül Sandalyesi Güvenme sana verilen sandalyeye Çünkü ona oturanların Bütün yakınlan yaslıdır Dikkat et büyük şair Çiviler paslıdır Dostları şiir okurken Muammer'in hep ayakta durdu- ğunu söylerler. Ucuz meyhanelerin ve sabahçı kahvele- rinin şairi ancak öldükten sonra anlaşıldı. Sağlığında adı bilinmez bir sokak şarkıcısıydı. Şiirden geçinmek zor- dur. Şair, bu yoksulluğun altında ezilmeden yaşamanın örneğini verdi. Babasından kalan da bittikten sonra Ne- vizade Sokağı'nın yoksullarına karışmıştı. Değeri, ba- zen ölüm aydınlatır. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/Astronomide,ikiyada ^ daha çok gökcisminin görünürde rastlaşması ya 2 da birbirinin önünden o geçmesi. 2/ Safran, amber ve misk kanştınla- 4 rak yapılan güzel bir ko- ku... Kuran'ın bölünmüş olduğu yüz on dört bö- lümden her biri. 3/ Za- rar... Yayla ya da bahçe kulübesi. 4/ Avuç içi... Din adamlanrun simgele- ri sayılan başlık. 5/ Has- tayı sakinleştirmeye yarayan ilaç. 6/ Faiz... Adlan sıfat yapmakta kullanılan bir yapım eki. 7/ Bi- çimler, şekiller... Eşit bölüm. 8/ Eski Mısır'da güneş tannsı... Asur kralbğının başkenti. 9/ Trabzon'un bir ilçesi... Terbiyesiz kimse. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanb devletinin yargı siste- minde şeyhülislamdan sonra en yüksek görevli. 2/ Şık, lüks ve gös- terişb giyim tarzı... Bir Asya ülke- sinin başkenti. 3/ Bir vadi ya da ' nehir üstüne kurulan yüksek ve uzun köprü. 4/ Sınır nişaru... Dava. 5/ Kalite. 6/ Akıl... Temeli takbde dayanan sözsüz oyun... Olumsuzluk verilen bir önek. 7/ Keçi kıbndan hayvan çulu, yem torbası gibi şeyler dokuyan kimse... ttalya'nın en uzun ırmağı. 8/ Sert bir içki... Bir resmi sulandınbnış renklerle boyama ya da gölgeleme biçimi. 9/ Eski dilde gökbibm. ÇAĞININ TANIĞI ÜÇ YAZAR Hikmet Çetinkaya 2. bası40.000(KDV içinde) Çağdaş Yayınkn Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle