Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 AĞUSTOS1994 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
GUNDEMDEKIKONUSOLUNİMAJI
ONATKUTLAR
Kavgaalar
Dr. Isac Borg ile gûzel gelini Mari-
anne'ın Stockholm Ue Lund arasında
yaptıklan araba yolculuğu sırasında
başlanndan geçen küçûk bir olay saru-
nm benim gibi birçok genç izfcyicide
de derin izler bırakmışür. Isveçli yö-
neimen Ingmar Bergman'ın ünlü filmi
"Yaban ÇileklerT'nden söz ediyonım.
Filmin kahramanı bir üp profesörü-
dûr ve sekseninci doğum günü nede-
niyle kendisi için Lund Üniversitesi'-
nde düzenlenen bir törene katılmak
ûzere gelini Marianne'm kullandığı
araba ile Stockholm'den yola çıkarlar.
Filmin başlamasından kısa süre sonra
bu yolculuğun ayıu zamanda simgesel
anlamlar içerdigini, yaşlı profesörün
kendi geçmişine doğru da düşsel bir
yolculıık yaptığını anlatır.
"Yaban Çilekleri", yaşam, doğum,
ölüm, aşk gibi en temel insanal tema-
lar üstüne ızlediğim en görkemli bilge-
lik anıtlan arasında yer alır.
Sözûnü ettiğım küçûk olayla, filme
adını veren o unutulmaz "yaban çüe-
ği" tarlası sahnesinden az sonra karşı-
laşınz.
Denizle yol arasında, eski ve güzel
bir köşkün hemen yatubaşındadır ya-
ban çileği tarlası. Unutulmuş bir şıır,
bir çocukluk cennetı. Yaz sabahının
sessizliği, körfezin üzerindeki soluk
aydınhk. Ağaçlardaki kuş sesleri.
Uyuyan eski ev. Yumuşak kıvnmı ile
yaşlı profesörün sırtını kavrayan elma
ağacının gövdesi.
Birzamanlaraynı
saflarda yürüdükleri,
. birbirlerinintüm
girdisini çıktısını
bildikleri için darbeyi en
can alıcı noktalardan
vururlar: "Satılmış,
hain, ajan, hırsız,
bölücü..."
Dr. Isac Borg, çocukluk ve ilk genç-
lik yıllannda tatillerini geçirdiği bu gü-
zel yerde bir an düşlere dalar. Düş mü
gerçek mi olduğunu tam kavrayama-
dığı bu tuhaf "bilinç anTnda birden ilk
gençliğine döner. Güzel nişanlısı Sara
sabah serinliğinde çilek toplamak-
tadır.
Onun kendi ağabeyi Sigfird'le ilişki-
si olduğunu öğrendiğinde ne kadar
üzülmüştür. O sahneyi sessizce yeni-
den yaşar. Az sonra bu güzel genç
kızın. yol kıyısında otostop için bekJe-
mekte olan üç öğrenciden biri olduğu-
nu anlanz.
Pınl pınl üç üniversiteli gençtir Sara.
Viktor ve Andre. Delikanlılardan biri
şair olmaya karar vermiştir, öbürü ise
doktor olmaya. tkisi de Sara'ya
aşıktır. Aralannda gizli bir "kendüıi
befendirme" yanşı vardır. Ama bu
yanş dostluklanru bozmaz.
Üç genç, yaşlannm neşesi, umutlan
ve güzellikleri ile arabaya bambaşka
bir hava getirirler, yolculuk keyifle sü-
rer.
Kaza tam bu sırada olur. Karşıdan
gelen küçük bir Volksvvagen araba
birden yalpalar, kırar, son andan
çarpışmâktan kurtulurlar. Doktorun
büyük arabası şarampole girerken
Volkswagen yana savrularak devrilir.
den de nefret eder hale geliriz.
Kavga çığınndan çıkıp tokaüaşma-
ya dönüşünce Marianne yavaşça frene
basar, durur ve ortayaşlı çjfte ara-
basından derhal inmelerini söyler.
Kadın ve erkek özür dıleme sözleri ge-
velerler.
"Bizden özûr dilemeyûT der Mari-
anne, "Arabada ûc tane genç var. On-
lann varlığı yüzünden hemen inin ara-
badafl. Korkunc bir örnek oluvorsu-
mız.."
"asabi überaller"e onlann basındaki
goygoyculanna zengin maden yatak-
lan ikram ederler.
Bir zamanlar ayru saflarda yürü-
dükleri, birbirlerinin tüm girdisini
çıktısını bildikleri için darbeyi en can
alıcı noktalardan vururlar: Satılmış,
hain, ajan, hırsız, bölücü..." Birbirle-
rine. düşmanlannın verebilecekleri za-
rann on kaünı verirler ve ne yazık ki
bu kavgadan kendileri de dahil. hep
birlikte zararh çıkarlar.
Arabanın sahipleri bir kankocadır.
Mühendis Sten ile kansı Berit. Orta
yaşlı insanlardır. Kavga ederlerken
devirdikleri ve bir mucize kabilinden
sağ kurtuldukJan arabadan çıkarken
de kavga etmeye devam ederler.
Adam arabayı kullanan kansını alaya
bir dille iğnelemekte, kadın ise bir
ayağı doğuştan hafıf sakat olan koca-
sını aşağılamaktadır.
Kavgacı kankoca bir tamirciye ka-
dar gitmek üzere doktorun arabasına
binerler. Hiç yoktan patlak veren
tartışmalar kısa sürede can alıa söz
darbelerine daha sonra da tokatlaş-
malara kadar tırmarur. Kadın ko-
casını bencil ve güçsüz, adam ise
kansının isterik ve çirkin bulmaktadır.
Üç gencin neşesinden eser kal-
mamışür. Arabayı kullanan Marian-
ne, zaman zaman bu çirkin didişmeyi
kesmek için müdahale eder, başara-
maz. Doktor onlara acır. Ama yol-
culuğun tadı kaçmıştır. Artık kimin
haklı olduğunu düşünemez, ber ikisin-
Birbirleriyle didişmeyi sürdüren cift
dağbaşında kalakalır.
Solun liderleri ya da aydınlar arası-
ndaki kavgalara baktıkça hep bu sah-
neyi haürlanm. Derin bir sıkıntı basar
içimi. "Onlan yaşamımızuı arabası-
ndan indirmeliyiz. Ya da biz inmeliyiz"
diye düşünürüm.
Marianne'a öylesine hak veririm
ki!...
Üstelik de en hafıf pembesinden en
koyu kırmızısına kadar solcu aydı-
nlanmız birbirltrine sövme konusun-
da pek bir marifetlidirler. "öylesine
cukursun ki senin yanında alçaklık trile
birseviyedir..."gıbımüthışpolemık ın-
cilerini yaşlı ağabeylerinden öğrenmiş
aydınlanmızın bir bölümü kamuoyu
sokağının ortasında birbirine girer, bu
kavgalanyla herkesi bıkürdıklannın
farkında bile olmazlar.
Üstelik de durmadan sağcı hası-
mlannın eline malzeme verirler. Sevgi-
li Can Kozanoğhı'nun o nefıs kitabı
"Cflalı Imaj DevrT'nde sözünü ettiği
Bana hep Bernard Shaw'un ünlü bir
fıkrasını hatırlatırlar.
Hani Londra'nın sanat koruyucu-
lanndan ünlü bir leydi. Shaw'ı evinde-
ki bir şan konserine davet etmiş. İki te-
nor çıkıp ayn ayn aryalar okumuşlar.
Konser sonunda leydj merakla sor-
muş:
"Nasıl buhtunuz Mr. Show, tenor-
lanr
Ekşi bir suratla cevap vermiş Ber-
nard Show:
"İkisi de danalar gibi böğürdüler!"
Kıpkırrruzı kesümiş leydi:
"Aman Mr. Show demiş "O nasü söz
öyle?.."
Gülmüş Bernard Show:
"Benim fıkrim değü" demiş, "Ben
müzikten pek anlamam". Sonra tenor-
lan göstererek "Bu onlann fikri" de-
miş. "Birine gktim öbürü hafcmda dü-
şûncelerini sordum. "Dana gibi böğü-
rüyor' dedi. öbürü de ayıu şeyi beriki
için söyledi. Eh ikisi de uzman sayılır..."
Şimdi sokaktaki yurttaş, sol partile-
rin liderlerinin birbirleri hakkında
söylediği şeyleri hepsi için söylese
haksız olabilir mi?
Bazen düşünüyorum: Acaba özel
bir yöntemle bazı özürlüleri mi
araştınp bulup tepemize getiriyoruz?
Çünkü başka bir açıklama yok:
Hepsi sosyal demokrat (ya da "de-
mokratik sol" her neyse) olduklannı
iddia ediyorlar. Ama ekonomiden
eşitsiz pay alma adaletsizliğinin par-
sasını Refah topluyor.
Hepsi demokrasiye, insan haklan-
na, hukuk devletine sahip çıküklannı
iddia ediyorlar. Ama ne Meclis'te ve
kamuoyu önünde birleşebiliyorlar bu
göruşlerini inandıncı kılmak için ne de
devlet yönetiminde iseler insanlann
yakılmasını, düşünce suçlulanrun
içeri girmesini, siyasal partilerin ka-
patılmasını, işkence ve yargısız infaz;
lan, faili meçriul cinayetleri önleyebili-
yorlar.
Arabayı, 2000'e beş
kala birkaç yıl süreyle
.kavgasız gürültüsüz
götürmeye aday üç beş
solcu yok mutann
aşkına bu altmış
milyonluk ülkede?
Hepsi halkın ve devletin parasını en
iyi sosyal demokrasinin koruyacağını,
öbürleri gibi talana olmadıklannı id-
dia ediyorlar. Ama birbirlerini en ağır
hırsızlık, dolandıncılık, nüfuz suiisti-
mali suçlamalanyla kamuoyuna rezil
edenler bizzat kendileri.
Hepsi tehlikeli biçimde sağa çeken
direksiyonun, arabayı bir uçurumdan
aşağı yuvarlayacağmı iddia ediyor ve
arabanın daha da sağa gitmesi için ne
gerekiyorsa yapıyorlar.
Hepsi küçülüyor, ama "büyüdük"
diyorlar.
Birleşelim diyor, daha da bölünü-
yorlar.
Sola dönelim diyor sağa gidiyorlar.
Koltukta gözümüz yok deyip daha
sıkı yapışıyorlar.
Hükümetten aynlalım deyip hükü-
mete giriyorlar.
Ve....ve durmadan kavga ediyorlar.
Gençler, öğütten nefret ederler.
Örnek görmek isterler.
Kendi kendisiyle tutarlı, kişilikli,
banşık, mutlu, başanlı yaşam, insan-
lan seven kişiler görmek isterler.
Eğer gençleri düşünüyorsak,
artık bu adamlan bu arabadan indi-
relim.
. Arabayı, 2000'e beş kala birkaç yıl
süreyle kavgasız gürültüsüz götürme-
ye aday üç beş solcu yok mu tann aşkı-
na bu altmış milyonluk ülkede?
Caz kulübüne dönüşen Kopenhag...
FERRUHYILMAZ
KOPENHAG - Bu yü 16.sı
düzenlenen KopenhagCaz Fesü-
vali güneşli havalann da etkisiyle,
en aandan izleyici sayısı açısı-
ndan çok başanlı geçti. Ama ba-
şanyı sadece güneşli havalar sağ-
lamadı. Gündüzleri bir piknik
havası içinde geçen açık hava
konserierinin yanı sıra, örneğin
Copenhagen Jazzhouse'daki
konserlerin de büyük bir kjsmı
fahiş bilet fıyatlanna rağmen
"yok" satü.
Kopenhaglılar, her zamanki
gibi fesüvale vecazayılda bir kere
olsun büyük ilgi gösterdiler. Tüm
kent, meydanlar ve parklardaki
açık hava konserleri, cafelerdeki
ücretsız konserler ve diğer etkin-
likler sayesinde festivalın devam
ettiği 10 gün boyunca kocaman
bir caz kulübüne dönüştü. Ko-
penhag yine on gün boyunca caz
dûnyasının ünlü isimlerini konuk
etti, eskileri yenilerle bir araya ge-
tirdi.
Festivallerin caza katlosı
Bu yılki caz süpermarkeünde
kimler yoktu ki. Eskilerden Os-
car Petersoa, LJooel Hampton ve
Clark Terry, Hany "Sweets"
Edfeon, Al Grey ve Benny Goteon
gibi hepsi kendi adına birer "ko-
rom" olan isimlerden oluşan gru-
bu, Buddy DeFranco ve Terry
Gibbs Beşiisi, Gar> Burtoa, caza
hip-hopu sokan Steve Cotetnan
ve Charüe Hnnters gibi ısımler,
Roy Havoes, Betty Carter, Joe
ZairimıL, Trilok Gurtu, Gateway
Üçhlsü, Egborto Gismonto, Joim
Mayall ve daha 200'e yakın
Danimarkalı ve uluslararası mü-
zisyen.
- Bu yılki caz festivaU, gösterilen
ilgi açısından çok iyi geçmesine
rağmen, o temel soruyu yine gün-
deme getirdi: Caz festivallerinin
caz mûzıği açısından yeri, caza
katkısı nedir?
"Caz festivalleri, müzigiıı en yo-
ğon yaşanabfleceği yerler değüdir,
ama cazm en iyi pazariandığı yer-
lerdir. FestrvaDer aynı zamanda,
caz dümasında nekr ohıp bittigun
gözieyebflmek, cazın gecmtşi ve
gekceği konusunda fikir edinebö-
mek içnı iyi bir imkftn smariar.
Kjsa bir sOrede çok sayıda konser
izfeyip, caz müziğiııi »«nımanıtı en
Betty Carter (ûstte), Egerto Gismonto (üstte sağda), Oscar Peterson (sağ altta), Steve Coleman (ûstte soMa).
iyi yohı caz festivaDeridir. Festi-
vaDer bir de mfizisyenler için iş
alanı yaratırlar, ama dediğint gibi
Miyflk dlnJetfler Içüı garanU ofiış-
turmazlar. Pazara yönetik bir mo-
ak dünyasında, caz mimğinin bir
kûhür olarak konmabflmesi açsı-
ndan da önemJidirler. Bir de, caza
bfiyük kftkieri çekebUroenin tek
yotudurlar."
Dünyada ilk defa "caz fcsö-
vafi" kavramını yaratan New-
port Caz Festivab sorumlusu Ge-
orge VV'ein, Danimarka Radyosu
caz programmda yapüğı bir
konuşmada, soruyu böyle cevap-
landınyordu.
George Wein, dünyada ilk kez
bir caz festivalıni, 1954 yılında
ABD'nin Connecticut eyaletin-
de, Rhode Island'daki Newport'-
ta düzenleyen adam. Şimdüerde
kendine saygısı olan hemen he-
men her kent bir caz festivali dü-
zenliyor. Danimarka gibi 5 mil-
yonluk küçük bir ülkede bile en
az 10 ayn kentte caz festivali dü-
zenleniyor. Kopenhag Caz Festı-
vali'ni diğer birçok festivalden
ayıran özellıgı ise uluslararası tx>-
yutunun ağır basmasının yanı
sıra, festivali belli bir alan ya da
mekanla sınırlamak yerine tüm
kente yayması ve ücretsiz konser-
leriyle caza normelden çok daha
faiia izleyici çe-
kebilmesi. Bu
bağlamda Ko-
penhag Caz Fes-
tivali, George
VVein'in işaret et-
tiği noktalara gü-
zel bir örnek
oluşturuyor. Caz
festivalinin sürdüğü 10 gün içinde
caza gösterilen ilgi, daha sonra
birdenbire düşüyor, caz kulüpleri
boş ve loş kalıyor. Bu, sadece Ko-
penhag'daki caz çevresinin değil.
genel olarak caz dûnyasının en
büyük sorunlanndan birini oluş-
turuyor. Sanınm, tstanbul'da da
Caza gösterilen
ilgifestival
sonrasında
birdenbire düşüyor
festivale büyük ilgi gösteren din-
leyici, festivalden sonra caza aynı
ilgiyi göstermiyor, yerli cazcılan
dınlemeye pek yanaşmıyor. Bu
eğüım, ızlediğim kadanyla daha
festivalin son gününde. Muraf-
fak Falay ile Okay Temiz'in
konserinde kendısini göstermişti.
Kopenhag Caz Festivali,
yaygınlığı ve
sponsorlannın
çeşitliliği sonucu
bir caz süpermar-
keti görüntüsü
oluşturuyor. Fes-
tivalde hip-hop,
blues, bebop,
dünya müziği bir-
birine kanşıyor. Bu aynı zaman-
da, değişik caz kulüplerinin kendi
programlannı tamamen kendi-
îerinin belirlemelerinden, fesüval
sekreterliğinin bu anlamda daha
çok koordinasyon görevini üst-
lenmesinden de kaynaklanıyor.
Festival sekreterliğinin Kopen-
hag Caz Festivali'ne en büyük
katkısı isecazın devlerinin birara-
ya getinldiğı "Gaint Jazz" kon-
serlen. Bu sefer kent merkezıncle-
kı Sirk Binası'nda düzenlenen bu
konserlerde, normal caz kulüple-
rinde ancak küçük bir servet
karşıhğı izlenebilecek isimler,
daha makul bir bilet fiyatı
karşıhğı. çok sayıda izleyicinin
karşısına çıkanlabiliyor. Geçen
yıl Sonny RoDins, VVynton Mar-
sails gibi isimler Giant Jazz'e ko-
nuk olurken, bu yü aynı bağlam-
da Oscar Peterson ve IJooeJ
Hampton'ı dinlemek mümkün
oldu. Gerci çok sayıda dinleyici-
ye duyurabilmek için sesin nor-
mal bir caz kulübüne göre çok
daha fazla yükseltilmek zorunda
kalmması, ses kalıtesı açısından
sorunlar yaratıyor ama Dani-
markalüann da dediği gibi hem
un yiyip hem ney ûflemek zaten
çok zor. George Wein'in, caz feti-
vallerinde en yüksek müzikal
kaliteye ulaşılamayacağı yolun-
daki sözleri, sadece belli mekan-
larda büyük kitlelere hitap eden
festivaller için gecerli olsa da, çok
sayıda küçük mekan ve kulübün
de kendi düzenlediği konserlerle
festivale katıldığı Kopenhag Caz
Festivali için tam olarak gecerli
değil.
Örneğin Copenhagen Jazz-
house bu sefer hem programı-
ndaki isimler hem de caz kulübü
ortamı ve ses düzeniyle müzikal
kaliteyi yakalayabiliyor. Bu ne-
denle Jazzhouse'taki on konser-
den sekizinin biletleri önceden tü-
kendi.
Mike Stern öclusü, Joe Za-
winul & Trilok Gurtu ikilisi, Arto
Tunc Boyaciyan'lı Marc Johnson
Right Brain PatroL Gatewa> üç-
Vâsü, Roy Haynes Beşlisi, Bettey
Carter and Her Trio'nun konser-
leri hem izleyicilerden hem de
eleştirmenlerden tam not aldı.
Eski ve yeni cazcüar
Caz festivallerinin babası Ge-
orge Wein'in, festivallerin cazın
geçmişi ve geleceği konusunda fi-
İcir verdiği, caz dünyasında neler
olup bittiğini izleme imkanı ya-
rattığı yolundaki sözleri hemen
hemen tüm caz festivalleri için ge-
çerli. Sırurlı ve yoğun bir süre
içinde, Lionel Hampton gibi cazın
taa ilk dönemlerinden kalmış
isimlerle, Wynton Marsalis gibi
klasik caza yeniden hayat veren
gençleri ya da cazla hip-hopu
kanştıran Steve Coleman, dünya
müzigini cazın bir parçası yapan
Joe Zawtmıl gibi isimleri bir ara-
da izlemek, cazın nereden gelip
nereye gitmekte olduğuna ilk el-
den şahit olma imkanı sağlıyor.
öte yandan bu seferki Kopen-
hag Caz Festivali'ne kaulan mü-
zisyenlerin hemen hemen hepsi-
nin tanıdık isimlerden oluşması.
caz dünyasında neler olup bittiği-
ni izleme açısından geri bir adım
oluşturdu. Caz dinleyicisi olarak
kısa bir geçmişi olan benim bile
bu seferki festivalde izlediğim
müzisyenlerin birkaçı hariç he-
men hemen hepsiyle daha önce-
den tanışıklığım vardı. Bu tabii ki
izlenilecek konserleri el yor-
damıyla ve "merak" yüzünden
seçmek yerine bilerek ve zevkle
secmek gibi olumlu biryan taşısa
da, öbür yandan yeni isimlerle ta-
nışmak gibi bir ımkândan mah-
rum kılıyor.
PENALT1
MEMET BAYDUR
Ara Güler'in Serüveni
Afrika'daydım. Kenya ile Tanzanya arasındaki belir-
sizsınır bölgesinde birtepenin üstünde. insan boyunda
otların içinde ilerlemeye çalışıyordu araba. Şoförümüz
Afrikalıydı, bir de Masai kabilesinden rehber vardı yanı-
mızda. Sabahın ilk saatleri. Yola çıkmadan önce rehbe-
rimiz uzaklarda bir tepeyi gösterip "Iste" demişti, "ora-
da aslanlar var, görüyor musun?" fşaret ettiği tarafa
baktım ve yüksek bitki örtüsüyle kaplı bir tepe gördüm
yalnızca.' Görmüyorum" dedim. Rehber gülümseyerek
"Oradalar" dedi. Yola çıktık, bir saat sonra o tepenin
ucunda ilerlemeye çalısıyorduk. Çevremizde sabah gü-
neşinde salınan yirmi iki tane aslan vardı. Dostumun
omzuna yaslanıp fotoğraf çekiyordum, dostum da elin-
deki ünlü Leica makinesiyle fotoğraf çekiyordu. Arazi
otomobili Range Rover bir aslan kümesine iyice yaklaştı
ve otların arasında gizlenmiş bir kayanın üstüne oturdu.
Sabahın köründe Afrika dağlannda bir kayanın üstüne
oturmuş bir arabanın içinde aslanlarla çevrili mahsur
kalmıştık. Aslanlar arabanın etrafını sardılar. Işte yürü-
yen bir konservenin içinde el değmeden doldurulmuş
nadide Türk ve Afrika yemekleri ayaklarına kadar gel-
mişti. Dostumun umurunda bile değildi durumumuz. Işık
iyiydi, aslanlarını bulmuştu, durmadan, olağanüstü bir
dikkat ve ciddiyetle fotoğraf çekiyordu. Ara Güler'le böy-
le tanıştım. Onu çalışırken izlemek hep büyük bir keyif
verir insana. Bir büyük sanatçınm işine nasıl eğildiğini
görürsünüz. Ara fotoğraf makinesini yüzüne doğru kal-
dırıp vizöre gözünü dayayınca, fotoğrafını çektiği şeyle
arasındaki bütün engelleri kaldırmayı bilen bir ustalar
ustasıdır. O Afrika sabahında onun omuz başından çek-
tiğim aslan fotoğrafları enayi bir turistin çekebileceği
türden şeylerdi. Yarım metre ötemdeki Ara'nın çektik-
leri ise ancak onun parmağının çekebileceği fotoğraf
şaheserleriydi her zamanki gibi. Yaklaşık iki bin kilo-
metre yol yaptık Ara Güler'le Afrika'da. Insanlarla he-
men anlaşıyor, iletişim kuruyor, fotoğraf çektirmeyi sev-
meyen Afrikalılann içinde birbiri ardma birbirinden gü-
zel fotoğraflar çekiyordu. Aradan yıllar geçmiş, şimdi
istanbul'dayım ve önümde Ara Güler'in yeni, büyük kita-
bı duruyor.
Büyük usta Ara Güler, yazı ile anlatılması pek kolay
olmayan güzellikteki fotoğraf kitabının adını 'Eski Istan-
bul Anılan' koymuş. 1950-1990 arasında çekilmiş 189 Is-
tanbul fotoğrafı seçmiş dev arşivinden. Yitik Istanbul'un
Fotoğrafik Eskizleri. Bakmasını, görmesini, seçmesini,
anlam vermesini ve sunmayı bilen bir ustanın, doğup
büyüdüğü kente armağanı. Her kitaplıkta, bütün kütüp-
hanelerde olması gereken bir başyapıt. Haliç, eski Gala-
ta Köprüsü, Boğaziçi vapurları, Eminönü, Ayvansaray,
Üsküdar, Vefa, Azapkapı, Sirkeci, Şehzadebaşı, Topha-
ne, Balıkpazarı, Beyoğlu, Zeyrek, Tarlabaşı, Unkapanı,
Salacak, Rumelihisarı, Kandilli, Feriköy, Cağaloğlu,
Beylerbeyi, Şişhane, Kapalıçarşı, Tahtakale, Eyüp, Edir-
nekapı, Kumkapı, Yüksekkaldırım, Bahçekapı, Büyük-
dere, Kazlıçeşme, Galatasaray, Karagümrük, Kadırga,
Ortaköy, Erenköy, Beykoz, Karaköy, bütün Istanbul dün-
yanın en büyük fotoğrafçılarından birinin gözüyle sunu-
luyor size. 1970 yılında doğmuş, şimdi yirmidört yaşla-
rında olan insanlann mutlaka görmesi gereken bir kitap.
istanbul'u düşünen insanlann mutlaka edmmesi gere-
ken bir kitap.
Ara Güler bir dünya vatandaşıdır. Bu ülkenin onuru,
gülyüzü, böbürlenme nedenidir. Bunu başarmasının ne-
deni de sanırım hep, ama hep 'kendi gibi'katmayı fazla
uğraşmadan başarmış olmasıdır. Neyin fotoğrafını çe-
keceğini yılların deneyimiyle bildiği için, sanki hayata ve
çevresine de aynı külyutmaz objektiften bakar, kendi de-
ger yargılarmı oluşturur.
Ara Güler'in istanbul kitabında sunduğu göz ve bakış,
hepimizin gözüdür aslında. Kent yaşamında yanından
geçip ıskaladığımız birçok büyülü saniyeyi "bak, bu da
varyahu, görbunucanım"diyerekönümüzesürer. Alay
eden ya da burnu büyük, nesnesine yukarıdan bakan fo-
toğraflar değildir Ara Güler'in fotoğrafları. Sizi kuşatır,
içine alır, kucaklar, alır götürür. Sandalcılar, salepçiler,
arabacılar, çocuklar, taşralılar, iskambil oynayanlar, ke-
dl kovalayanlar, müşteri bekleyenler, tembeller ve çalı-
şanlar, sarhoşlar, göçmenler, garsonlar, hayat üzerin-
de hak iddia eden herkes Ara'nın gözünde değerlidir.
Istanbul kitabına bakarken bir kere daha inandım: Ara
Güler insanlan seviyor, sayıyor, anlamaya çalışıyor on-
ları.
Bir kentin fotoğrafını çeken bir insan. O kenti kendi
portresine dönüştüren bir insan. Zati Sungur'dan Cole
Porter'a kadar birçok insana kendi merceğinden bak-
mış bir insan. Ara Güler'i tanıdığım için keyifleniyorum.
Eski istanbul Anılan, kent kûltürü ve belleği olan insan-
lann yüreğini sızlatacak görüntülerle dolu. Bu fotoğraf-
lara uzun uzun, derin derin bakıp, dünyanın en güzel şe-
hirlerinden birini ne hale getirdiğimizi düşünebiliriz.
İyimser bir bakışla da Ara Güler'le, bu büyük ustayla ay-
nı kenti, zaman dilimini ve giderekyiten görüntüleri pay-
laştığımızı düşünerek sevinebiliriz. Ben kendi hesabı-
ma, ne zaman bir aslan görsem o güzelim hayvanın
Ara'nın, fotoğrafını çekmesi için orada olduğunu düşü-
nüyorum. ^~—
Gülsin Onay'ın yeni sezon konseriepi
Kültür Senisi - Ünlü piyanist Gülsin Onay, yoğun geçen bir
sezondan sonra yeni yıla yineçok yüklü bir konser
programıyla giriyor. Ocak ayından bu yana Japonya,
Avusturya, Polonya, Hollanda. Belçika, Meksika. Abnanya
ve Türkiye'de 40 konser veren sanatçi. sekiz ayn konçerto
seslendirdi ve resital programlannda Adnan Saygun'un
eserlerine ağırlık verdi. Onay, önümüzdeki sezon İsrail,
Hollanda. Almanya ve Fransa'da konserler verecek.
Sanatçının 5 Şubat 1995 tarihinde Nürnberg Senfoni
Orkestrası'yla vereceği konserde orkestrayı GürerAykal
yönetecek. Gülsih Onay, konserde Adnan Saygun'un
1 .Piyano konçertosunu seslendirecek.
'RkPimin ince Gülö' davası yeniden
görûlüyor
KültürServisi - Adalet Ağaoğlu'nun, Tunç Okan tarafmdan
sinemaya aktanlan romanı 'Fikrimin İnce Gülü'nün davası
yeniden gündeme geldi. Fikrimin İnce Gülü'nün fılm
yapılması konusunda sözleşmenin bazı maddelerine
uyulmadığı gerekçesiyle Adalet Ağaoğlu'nun avukatlan
tarafmdan Evren Film-TunçOkan aleyhine açılan dava,
Ticaret Mahkemesi'ncereddedilmişti.Davacı vekili karara
itirazla Yargıtay'a başvurmuş, dava dosyasınm incelenmesini
istemişti. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi itiraz dosyasını
inceleyerek isteğe uygun olarak davanm görülmesine karar
verdi.
Bulunmaz Tiyatpo'
KültürServisi - Altı yildır etkinlij
ıneâ - Altı yıTdır etkinlifierinı kendiotuz koltuklu
salonunda sürdüren BulunmazTiyatro, 31 ağustos 1994-31
mayıs 1995 tarihleri arasında Muammer Karaca
Tiyatrosu'nda izleyici karşısına çıkacak. önümüzdeki aylarda
Açıkhava Tiyatrosu'nda elli oyuncudan oluşan birkadroyla
Brecht'in "Cesaret Ana ve Çocuklan" adh oyununu
sergileyecek olan topluluk, Karaca Tiyatrosu'nda 31
ağustostan başlayarak her sah Aslan Timur'un yazıp yönettiği
"Sessizliğin Renkleri", çarşamba ve curnartesi günleri ise
Nazım Hikmet'in yazıp Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın yönettiği
"İnek" adh oyunu sahneleyecek. Bulunmaz Tiyatro. bu arada
kendi salonlannda deneysel oyunlar oynamayı sürdürecek.