Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7AĞUSTOS1994 PAZAR
DÎZİYAZI
Feminist yazar Luise Rinser, erkek egemenliği ve kadın sorununu ClflTlhurİyet 'e yazdı
Artıkkadınsıbanşzamanıgeldi1949 yılında "Yaşamın Yansı" ısimli ilk kita-
bımı yazdım. 24 dile çevrildi ve hâlâ da satıyor;
evet, her zaman olduğundan da daha güncel, çün-
kü konusu kadının bugünün toplumundaki yeri.
Ben bu kitabı yazdığımda feminist değildim. Be-
ni o dönemde sadece bir kadın tipi, kendini gele-
neksel rolünden sıyırarak, kendi yolunu bulabilen
bir kadın tipi ilgilendiriyordu. Bu, benim yarattı-
ğım roman kahramanı, zaman içinde modern ka-
dmm simgesi durumuna geldi. Çok sonraian, de-
rinlikli bir biçimde toplumsal sorun olan kadının
eşitlik haklanyla ilgilenmeye başladım. 1968 yı-
lında "Az Getişmiş Ulke: KadnTadlı kitabımı yaz-
dım.
Az gelişmiş ülkelerden söz ediyorlar. Biz geliş-
miş ülkelerde yaşayanlar arasmda az gelişmiş kat-
manlar yok mu? Var... Bunlar yetkileri kısıtlanan
etnik ve dinsel azınlıklardır. Kadınlar ise azınhk
değildir, ancak kadınlara dünyanın birçok ülkesin-
de azınlık gibi davranılır.
Alman Anayasası'nda örneğin, tûm vatandaş-
lann eşit haklara sahip olduğu yazılıysa da, kadın-
lar bu eşitlik uğruna yıllardır savaşım vermek zo-
rundalar. Ve eşit haklara sahipmiş gibi göründük-
leri alanlarda bile erkekleri düşmanca karşılann-
da bulurlar. Avrupalı ve Kuzey Amerikalı erkek,
kadının rekabetinden korkuyor ve kadını baskı al-
tına almaya çahşıyor. Her şeye karşın kadının her
alanda zayıf cins olduğu ve yaratıhştan eksiklik-
leri bulunduğu, yaradılıştan güçlü olan erkeğe de
boyun egme zorunluluğu önyargısı sûrûyor.
I Büyuk başantarm hep
erfcekterin oidugu doğru mu?
Büyük başanlann hep erkeklerin oldugunu gö-
rûyoruz. Bu gerçek mi? Gerçek olan kadının ön-
celikle bu yanşa girmesine izin verilmemesi. Top-
lumlar, kadının kültürel-bılımsel alanlardaki ba-
şanlannı son yüzyılda keşfetmiş, görmüştür. Re-
simleri galerilere asılmayan büyük kadın ressam-
lann resimlerini tanımak olanaksız olabilir miy-
di? Okunabilme amacıyla, takma erkek isimleriy-
le piyasaya çıkartılan yazınsal başyapıtlann ka-
dınlara ait olduklan nereden bilinecekti? Yalnız
erkek olarak ciddiye ahnıyorlardı.
Kadının aşağılanmasının kökleri acaba nerele-
re kadar iniyor? Bu kök Batı kültürlerinde aran-
malıdır. Bizim kültürümuz birçok ve hepsi ataer-
kil olan altkültürün birleşiminden doğmuştur. Ya-
hudilerin tannsı Yehova bir erkektir. Hıristiyanla-
nn ve Müslümanlann tannsı da bir erkektir Al-
lah Baba... Hıristiyanlıkta, Müslümanlann da var
kabul ettiği kutsal bir kadın vardır, ancak, Mer-
yem de bır peygamberin annesidir... Yunan mito-
lojisinde kadın tannçalar olmuştur ama, onlar da
ikincil tannlardır.
Artık tannyı bir anne ve bir
baba olarak görmemizin
zamanı gelmiştir. Tann
yalnız savaşlann babası ve
alanlann kahramanı değil,
aynı zamanda sevginin
kendisidir de... Eğer tannnın
imgesini değiştirebilirsek,
kadının konumu ve iki
cinsin birbirine bakışı da
değişecektir ve savaş
kahramanlan değil banş
kuruculan değer
kazanacaktır.
Tüm bunlann nedeni nedir? Bunun nedenleri-
ni Yunan felsefesinin ikilik ilkesine bağlamak ola-
sıdır. Bu felsefe özünü evrenin iki kutupluluğunu
dünyanın iki kutupluluğuna aktanrken büyük bir
yanlış yapmıştır. Felsefe, tin adını verdiği bir
olumlu ile madde adını verdiği olumsuzu yarat-
mış ve dünyayı biri "iyi" biri de "kötii"olan iki
temel ilkeye bolmüştür. Tin yaratıcıdır ve her alan-
da üretme gücü vardır. Ve bu tin yalnız maskülin
olana atfedilmiştir, çünkü üreten odur. Insanlığin
tin olmayan öteki yansı ise üretim yeteneğine sa-
hip olmayan, sadece alıcı olan ve görevi alıcılık
olan feminindi. Oretme yeteneği olmayan bu alı-
cı ise ikincil, hatta kötü olandı. Böylece bugün de
hala açık olarak geçerli olan formül ortaya çıktı.
Maskülin baskın, güçlü olandı, çünkü o "tin**di,
feminin ise sadece madde. Maskülin erkekle ta-
nımlı duruma gelirken, feminin de kadınla tanım-
lı oldu.
Maskülin olan nedir? Biyolojik ve tinsel üretim
gücü, akılcı ve yapıcı düşünce yeteneği, macera
cesareti ve yetkili düzen kurma yetisi. Bir ideolo-
jinin ya da dinin uğruna ya da kendi mülkünü ko-
ruma adına yönetmek, yürütmek, kahramanca sa-
vaşıp kahramanca ölmek. Kendi ülkesinin sınır-
lannı genişletmek ya da kendi ulusunu tehlikeli
görünen azınhklar karşısında korumak. Yani kı-
saca savaşta cinayete ve soykınmlara hazır olmak.
Gerçekte maskülin erkek, özveriyle ve inançla
bir şeyleri korumaya çalışan, ancak yalnız felaket
ve ölüm getiren ulusal kahramanlanmızın çizdi-
Portre
Luise Rinser insanlara şöyle sesleniyor: Soranm, erkeklerce çıkanlan savaşlarda evde kaiarak erkek işlerini yürüten, erkek ideolojilerine evladını
kurban veren ve anlamsız erkek savaşlannda yaşamlannı yitiren kadınlar da birer kahraman değü midirier? Cephelerde hemşirelik yapanlar,
AIDS merkezlerinde, cüzam hastanelerinde çalışanlar birer kahraman değil midir? Kadınlar savaş ister mi? Onlar banş, yalnız banş istiyorlar.
de ortaya koymalannın zamanı gelmedi mi? Er-
keklerin de öldürmek ve yok etmek yerine banş
istemek gibi kadınsı birtakım nitelikler geliştirme-
lerinin zamanı gelmedi mi?
Erkeğin, erkekliğini, sürekli ve yeni baştan sal-
dırgan bir ulusçulukla, askercil davranışlarla, her
yönde siyasal eğilimi yetkin bir biçimde uygula-
makla ve anlamsız savaşlarla ortaya koyması ge-
rekmiyor. Erkeklerin ağlamadığı da doğru değil.
Ve savaş kahramanlan olarak bir değer de taşımı-
yorlar. Banşı kurmak için daha çok cesaret gere-
kir.
Zorhı yıüardan, üııKi yazarbğa
Yakın geçmişin ve geleceğin
Alman öykûcülüğünün en
başanh isimlerindenLuise
Rinser 30 Nisan 191 l'de
Pitzling'de (Yukan Bavyera)
doğdu. Bugün yaşamını Roma
yakınlannda Rocca di Papa
isimli küçük bir yerleşim
merkezinde sürdüren Rinser,
bunu "Yaşanumı ancak İtalya
gibi tutkulann açıkça ortaya
konabildigi bir yerde
sürdürvbilirim" biçiminde
açıklıyor.
Yazarliga çok küçük yaşta
başlayan Luise RinseT bugüne
değin aralannda romanlann,
öykü kitaplannın ve
güncelerin de bulunduğu
30'dan fazla kitap yazdı. 50 yıl içerisinde
Rinser'in 3 rnilyon 870 bin cep kitabı ve 880
bın orta boy kitabı piyasaya çıktı ve 20 dile
çevrildi. Ancak bir öğretmenin çocuğu
olmaktan, Almanya'nın en tanınmış
yazarianndan biri oknaya uzanan yol engelsiz
bir yol degildi.
8 yaşındayken ailesini eğlendirmek için şiirler
yazan Luise Rinser, 14 yaşına geldiğinde
geceleri gizli gizli ve yalnız kendisi için bir
şeyler yazmayı denemeye başladı.
Liseyi bitirdikten sonra pedagoji ve psikoloji
eginmi gören Rinser, babasının yolunu
izleyerek 1935 yılında ilkokul öğretrnenliği
yapmaya başladı. 1939 yıhnda da istifa etti.
"Die Glaesernen Ringe" isimli ilk kitabı 1941
yılında yayımlanan yazann, sonraki iki kitabı
yaytmlanamadı.
Yazar, yayın yasagıyla karşı karşıyaydı ve ilk
kitabının tekrarbasımı da yapılarnadı. Nazi
karşrtı tutumuyla tanman Rinser. radyodan
BBC'yi dinliyor, genç askerleri evlerine
dönmeleri için iknaya çahşıyor ve "nasyonal
sosyaüzm"karşısında onlann gözlerini açmaya
ğimiz resmiyle çakışır. Geçmişin ve geleceğin ta-
rihi de bunun kanıtıdır.
Ve bu maskülin, femininden üstündür? Yani er-
kek tannya benzeyen gerçek insandır? Askersel
bir anlayışa bu kadar yakın olan bir tann nasıl bir
tanndır?
Öte yandan feminin nasıl özellikler taşır?
Erkek gözüyle bakıldığında, kadın mantıklı dü-
şünmede eksiklik, edilgenlik, denetim dışı, duy-
gulann yönetimi altında olmak ve cinsel gelenek-
lere bağlılık dolayısıyla cinsel tutukluk, düşünce-
de ve planlamada bağlantılar kurabilme zayıflıgı,
sonuçta da erkeğe ayakbağı... Nesnel bakıldığın-
da ise kadın, karşılıksız sevebilme ve özveri ye-
teneği; zayıfın, insanın, bitkinin, hayvanın korun-
ması demektir.
Doğrudur, tarihte erkeksi kahramanlıklar gös-
çahşıyordu. 1944
sonbahannda, vatan hainliği ve
savunma gücünü kırmaktan
tutuklanarak "Trauenstein
Kadınlar Caaevine" kondu.
Orada "Cezaevi Günlüğü" adlı
yapıtını yazdı.
1945 yılından sonra Münih
"Neue Zettung"gazetesınde
yazın eleştirmeni olarak
çalışmaya başladı ve faşizme
karşı demokratik toplum için
mücadele verrneye başladı.
tnsanlık, eşitlik ve özgürlükleri
savundu. Ancak izlenmeye
devam ediyordu. Bir yapıtı
gûvenlik ve düzen karşıtı
olmakla reddedilmiş ve Rinser
RAF sempatizanı olarak
kayıtiara geçmişti. Kendini akladı.
30 nisanda 80 yaşına giren Rinser, genç
kalabilmiş yazarlardan biri. Bunu nasıl
başardığını ise şöyle açıklıyor: "tnsan
yaşlanmaya 30 vaşmda başlamahdır. O zaman
iyi oluyor, çünkü insan, varolan olgulann
gerçeğiyfe tamşıyor ve fefaefi açıkhk
bağlamında Özgürteşiyor. önceteri aa ve
tutkuiaria tanışarak yarah bir kapian gibi
olaytardan kurtulmaya çahşma riski afanak
gerekiyor.Yoksagûçsüzbirkediotarak
kahrsmız. Kendini bir şeye vermesini bOmeyen
insanlarölmaidebUemezler,çünkûöiûm,son
kendini veriştir."
Aldığı ödüller arasında. Rene-Schikele ödülü
1952, Bundesverdienstİcreuz 1977, Roswitha
von Gandersheim Ödülü 1979, Premio
Mediterraneo 1980, Bobrowski Madaryası
1985, Heinrich Mann Ödülü 1987, Pyöngjang
Üniversitesi fahri doktor unvanı 1987,
Elisabeth Langgaesser Yazın ödülü 1988.
Cumhuriyet okurlan adına Sayın Luise
Rinser'in 3. BinyıPdaki yazısını okumanız
dileğiyle 80. yaşını kutlanz.
Luise Rinser
termiş kadınlar da vardır, Jeanne d'arc gibi.. an-
cak onlar "istisnadır."
Soranm, erkeklerce çıkanlan savaşlarda evde
kalarak bu cephede erkek işlerini yürüten, erkek
ideolojilerine evladını kurban veren ve anlamsız
erkek savaşlannda anlamsız yaşamlannı yitiren
kadınlar da birer kahraman değiller midir? Cep-
helerde hemşirelik yapanlar, AIDS merkezlerin-
de, cüzam hastanelerinde çalışanlar birer kahra-
man değil midir? Kadınlar savaş ister mi? Onlar
banş, yalnız banş istiyorlar. Erkekleriçin, yüzyıl-
lardır sürdürdükleri savaşlar ve kitle kıyımlan sı-
rasında düşman öldürmeleri ve yeterince düşman
öldürüp yeterince düşman ülkeyi yakıp yıktıktan
sonra zafer naralan ve kazanç çığhklan atmalan
övünülecek bir şey mi? Erkeklerin, erkeklikleri-
ni, saldırmaktan ve öldürmekten başka bir biçim-
Erkekler için, yüzyıllardır
sürdürdükleri savaşlar ve
kitle kıyımlanndan sonra
zafer naralan atmalan
övünülecek bir şey mi?
Erkekliklerini, saldırmak ve
öldürmekten başka bir
biçimde ortaya koymalannın
zamanı gelmedi mi?
Öldürmek ve yok etmek
yerine banş istemek gibi
kadınsı birtakım nitelikler
geliştirmelerinin zamanı
gelmedi mi?
Ancak doğru olmayan bir başka gerçek de ka-
dınlann bu konuda daha iyi ve siyasa yapmaya da-
ha uygun olmalan. Onlar da erİceklerle aynı teh-
like altındalar. Çünkü erke sahip olan onu yanlış
kullanma tehlikesiyle yüz yüzedir. Babaerkilliği,
anaerkillik ile çözmeye çalışmak yanhştır.
Birhalkın kaderini iki kutuptan birinin eline ter-
ketmek yanlıştır. Bizim gereksinimimiz olan, her
ülkede ve her dinde, kadın ve erkeğin işbirliğidir.
Nasıl ki, bir insanın "insan" olabilmesi, kadınsı
ve erkeksi özelliklerini dengelemesine bağlıysa,
insanlık açısından da sağlıklı ve gelişmeye ortam
hazırlayacak olan iki cinsin de karşıt özelliklerini
dengeleyerek birleştirmesinde yatar.
Tann imgemizi de değiştirmeli miyiz? Eğer er-
kek şimdiye değin olduğu gibi, "tannsal" benzer-
likleriyle gücünü elde tutmaya çalışırsa, tannnın
gerçekten erkek olup olmadığını sorgulayabiliriz.
Eğer tann erkek ise o zaman bir yansı eksik
demektir. Artık tannyı bir anne ve bir baba olarak
görmemizin zamanı gelmiştir. Tannnın içindeki
feminini görmemizin de zamanı gelmiştir. Tann
yalnız savaşlann babası ve alanlann kahramanı
değil, aynı zamanda sevginin kendisidir de... Eğer
tannnın imgesini değiştirebilirsek, kadının
konumu ve iki cinsin birbirine bakışı da
değişecektir ve savaş kahramanlan değil banş
kuruculan değer kazanacaktır.
Y A Y I N H A K K I CumhUrİyet' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z
ÇAYIRALAN ASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN
DosyaNo:1992 32 ' '
D.Günü:21.11.1994
Mahkememize davacı Çayıralan ilçesi merkez nüfusuna kayıtlı Emsal Duran tarafından davalı Ça>ıralan ilçesi merkez nüfiısuna kayıtlı Ertuğrul
Duran aleyhine açılan boşanma davasının yapılan açık yargılaması sonucu verilen ara karar gereğince:
Mahkememız dava dosyasında davalı bulunan Ertuğrul Duran adına çıkanlan davetiyenin. yurtdışında olduğundan bahisle iade edildiği ve
adresinin tespit «ülemedığı anlaşıldığından davalı Ertuğrul Duran'a ilanen tebligat yapılması gerektiği anlaşıldığından;
Mahkememizin yukanda esas numarası yazıb ve duruşma günü olan 21.11.1994 günü saat 09.00'da mahkememiz duruşma salonunda hazır
olmadığı veya bır vekil tarafından temsil ediLmediğı takdirde yargılamaya yokluğunda devam olunarak karar verileceği 7201 sayılı yasanın 29.
maddesi gereğince tebligat yerine kaım olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 22.07.1994
Basın: 50167
KALBİNİZ
SİZİ SEVİYOR...
Muayene, Teşhis, Tedavi
Laboratuvar, Röntgen
(2) TURK
KALP VAKFI
19 Mayıs Cad. Uo 8 Ş15I1. ıSTANBUL
Tel 275 12 44/45 Fax 266 47 12
ANKARA NOTLAEI
MUSTAFA EKMEKCİ
UtanmazAdam'la Eşek Herffi..
Istanbul'da, lokantalara domuz eti veren kimi kuruluşlardan
istekte mi bulunulmuş?
- Domuz eti verdiğiniz lokantalann adlannı bize bildirin mi
denmiş?
Giderek, Tekel ürünü içki bulunduran lokantalann, meyha-
nelerin saptanmasına mı sıra gelecek?
Ankara'da bir zamanlar, domuz çiftliği vardı. Sakarya Cad-
desi'nde de "Ankara salamı" adıyla ün yapan bir satış yeri
kapanmak zorunda kaldı. Biri, domuzçiftliğinin suyunu, elekt-
riğini kestirdi. Domuz yavruları susuzluktan, açlıktan öldüler.
O, bunları din-iman için mi yapıyordu? Din sömürüsü yaparak
halkın inançlarını bir süre sömürebilirler, halk uyandığı za-
man, arbk Isviçremi olur, neresi olursa, kaçacakdelikararlar!
Ankara'da, yerel yönetimleri üç-beş bin oyla kazanmış olan-
lar, düşmanlıklarını sürdürüyorlar. Altındağ'da, Hüseyin Gazi
yöresinde, eski Belediye Başkanı Aii Rıza Koç'un yaptırıp hiz-
mete açtığı "Uğur Mumcu Kültür Merkezi"nin adını değiştiri-
vermişler. Kim yapmış, nasıl yapmış bilmiyorum... Bunların
arkasını bırakmayacağım. Utanmazlığın hesabını sonuna dek
soracağım!
Bu ne vefasızlıktır; dinci geçinmeye sığar mı? Sağlığında
Uğur Mumcu'yu yemeklerine çağırır, "Muhterem kardeşim"
diye, Uğur'u yerlere kondurmazdı. Uğur Mumcu öldürüldü,
yüzbinlerin katıldığı cenazesinde yoktu. Bahrtye Oçok'un, Mu-
ammer Aksoyun, Turan Oursun'un cenazelerinde de yoktu.
Sağlığında sofralarınıza çağıracaksınız, öldürülünce, hiç oralı
olmayacaksınız. Bunun adına ne denir? Bir söylentiye göre
dinci belediyelerin elleri kolları bağlıymış. Her şey, yukarının
en üst basamaklarında kararlaştırılır, belediyelere sadece uy-
gulamak kalırmış. Belediyelerde işten çıkarmalar, çalışanları
yerlerinden etmelerin temelinde yatan buymuş. öyle mi, değil
mi? Açıklama bekliyorum "Dinci Hoca"nın da adlarını yazdı-
ğım arkadaşlarımın cenazelerine neden katılmadığını -bir
zahmet- açıklamasını istiyorum.
\nsan komik olabilir ama, cinayetin komiği olamaz!
Ankara Belediyesi'nde, çeşitli birimlere asılmış şöyle yazı-
lar var:
"Rüşveti veren de alan da mel'undur."
''Mel'un'' Arapça bir sözcük, ''Tannnın lanetlediği'' demek.
Bunu görenlerin çoğu, şöyle düzeltiyorlarmış:
- Rüşveti veren de alan da memnundur!
Çalışan insanları, kamu görevlilerını oradan oraya sürecek-
siniz, onlann işlerini değiştirerek onları küçük düşürmeyeçalı-
şacaksınız Sonra da onlardan iş bekleyeceksiniz iş de değil,
camileri doldurmasını, sizlere yaşam boyu oy vermelerini
bekleyeceksiniz Yatıpkalkıpduaedin.oylarınıbölen "şapşal"
sosyal demokratlara!
Suudi Arabistan'da otobüslerde, erkekler önde, kadınlar ar-
kada otururlarmış. Kadın ikinci sınıf ya! Türkiye'de bunu uygu-
lamak kolay değil. Sıkmabaş kızların da el ele tutuşup gezdik-
leri arkadaşları var, ı-ıhh, olmaz bu!
Abdi ipekçi, dinci geçinen gazetelere "kıçıkırıkgazete"der-
di. Onları ciddiye almazdı Bir herıfçioğlu da kalkmış, Bangla-
deşli yazar Teslime Nesrin i yerden yere vurmayabakıyor. Bir
televizyon tartışmasında çocuklarının sayısını eksik söyleyen
bu yiğit, Teslime Nesrınin "Yedı yılda yedı koca eskittığını"
aktarıp yazıyor Bunların yapılan, kalıpları budur. Ne demış
Teslime Nesrin.
- Bızı dın geri bıraktı, insan gibi yaşamak istiyorsak, dini ve
kurallarını geride bırakmak zorundayız.
Her ülkede bu savaşımı veren insanlar vardır. Türkiye'de
Turan Dursun, bunları söylediği için dinci gericilerce öldürül-
dü. Burada yitiren Turan Dursun değildi, Müslümanlık, dinci
gericilerin, sahtekârlann yüzünden gitgide geriliyor.
Bu hafta nasıl da yoğun geçti. önceki gun, Çorum yakınla-
nnda, bir trafik kazasında canlarını veren gazeteci arkadaşla-
rımız, yüreğimizden yaraladı, can evımızden vurulduk. ölen-
lerden Hande Mumcu'yu, bir 24 temmuzda "sansurün kaldırı-
lışı"nm yıldönümünde, "Show TV"ye gittiğimizde gördüm
Çağdaş Gazeteciler Derneği'nden Metin Aksoy, Tuncay öz-
kan, Senrye Yücel, Reha Maden bırlıkte gitmiştik. Günün er-
ken bir saatiydi. O saatler, gazetecilerin o gün yapacakları
işlerle doludur. İkinci, son görüşum de DEP'lilerin duruşmaları
günü, DGM'nin girişindeydi. Hande, polis engelini aşmaya ça-
lışıyor ama, sesini de çıkarmıyordu. Polis'
- Hande Hanım, ben sizi tanıyorum, ama içerıye Show TV-
den bir kişi aldık! mı ne diyordu?
Görüş, o görüş. Hürriyet'ten Banş Selçukla evlenecekler-
miş. önümüzdeki ay için gün almışlar. Hande, "Kripto davası-
'nın yıkıp yok etmek istediği erincini yeni yeni kazanmaya,
onarmaya çalışıyormuş Hürriyet'in önündeki törende annesi,
"Handecim, Handecim" diye ağlıyordu. Meydan, "Olay kadın
Hande trafik kazasında öldu!" başlığını atmış, ayıp etmiş! Ka-
meraman Salih Peker'le, sürücu Hacı Aİİ Er de yaşamlannı
yitirdıler. Dün toprağa verildiler. Teoman Erel'in acısı daha
yüreklerimizdeyken. gencecik insanların ölümü daha çok ko-
yuyor Ozanındediği: "Gökekinibiçergibi...''
DEP duruşmasını izledikten sonra, Istanbul'a DİSK Kurul-
tayı'nı izlemeye gittim. Bu arada, Avustralyaya Türk işçileri-
nin gidişinin 25. yılı dolayısıyla, Ankara'da yapılan bir toplantı-
ya katıldım Vedhi Başann ile eşı Hürmüz Başann, hazırladık-
ları "Avustralya'da Türkler"kitabını tanıttılar. Orada, Çalışma-
Sosyal Gûvenlik Bakanı Nihad Matkap, Avustralya Büyükelçi-
si Davkl Evans ile elçilikten Aylin Günbak da konuştular Top-
lantıda, eski Turizm Bakanı Abdülkadlr Ateş ile Avustralya işçi
Partisi milletvekili Alan Grrffiths de vardı. Hürmüz ile Vecihi
Başarın çiftine, inşaatçı işadamı KadirSever, incek Köyü'nde-
ki çiftliğinde bir akşam yemeği verdı.
(Kitabı incelemek isteyenler, birkaç hafta sonra, izmir'de Al-
tay Kitabevi'nden bulabilirler. Telefonu: 02327425 64 57, faks
483 5580.)
•••
Oğuz Aral'ın "Utanmaz Adam'ı dinlencede mi ne, göremi-
yorum. "Dıgıl"ın başlığında "Utanmaz Adam"\n kahramanı
Şerefvar, "Benburadayım"^diyor Turhan Setçuk un Milliyef-
tesüren "Dumanaltı"dizisindeki '£şşefcHenY"nasıldailginç.
Eskilerden kalmadır: Dünya öküzün boynuzunda durur der-
ler, onun üstünde ne eşekler tepişir, gör..
BULMACA
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA:
1/ Osmank ordusunda da
kullanılmış en eski fitilli
tüfek türü. 2/ Oyunda or-
taya konan parayı iki
misline çıkarma... Bir ili-
miz. 3/ Bankada hesabı
olanlara gönderilen öde-
me ya da çekme mektu-
bu... İçyağı. 4/ Eski Mı- 6
sır'da güneş tannsı... j
Yırtıcı bir hayvan. 5/ Ke-
man yayı... Ufuklar. 6/ 8
Değerli bir süs taşı... Lü- g
tesyum elementinin sim-
gesi. 7/ Saman taşımak için araba-
lara konulan, ince dallardan
örülmüş büyük sepet ya da çit...
Çiçek ya da meyveyi dala bağla-
yan ince bölüm. 8/ "Şimdi, henüz"
anlamında kullanılan bir sözcük...
"Dost, metres" anlamında argo
sözcük. 9/ Osmanlılar'da işlemek-
le yükümlü olduğu toprağı terk
eden reayaya verilen ad.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Bir geminin başka bir gemiden
ya da kıyıdan açılması... Tahıl yığını. 2/ İçinde diri bahk sakla-
nan, denizden aynlmış havuz... Asya'da bir ırmak. 3/ Bayağı...
Eğik olarak kesilmiş kenar. 4/ "Hayır" anlamında kullanılan
söz... Aşılması çok güç doğal engel. 5/ Saka Türkleri'nin bir
destanı... Yabanıl hayvan bannağı. 6/ Toprağı kazıp siper yap-
mak... Çin ve Japonya'da oynanan bir çeşit satranç. 7/ Aruz
ölçüsünde uzun okunması gereken bir hecenin, kalıba uydur-
mak için kısa okunması... Halk müziğine özgü bir çalgı. 8/
Ağzımızdaki dişlerin bir bölümüne verilen ad... Çorum'un bir
ilçesi. 9/ Havadaki su buhan... Yalnız bir giysilik dokunmuş
özgün nıtelikte kumaş parçası.