25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5AĞUSTOS1994CUMA HABERLER Köylüoglu, kadın parlamenteri azarladı • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -DEP davasında bulunarak Avrupa Parlamentosu'na rapor hazırlamakla görevli olan sosyal demokrat grubun heyetinde bulunan Yunan kökenli Alman Yannis Sakellariu, Hollandah Martja van Putten ve Robert van der Water, insan haklanndan sorumlu Devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu'yla gergin bir görüşme yaptılar. Suçlamalara kızan Köylüoğlu, heyet makamından çıktıktan sonra yaptığı açıklamada, "Türkiye, dış dünya istediği için değil. kendi halkı bunlara layık olduğu için çağdaş dünyayla arasındaki farkı kapatacaktır" görüşünü dile getirdi. Aktuna'ya artistlik öneriMi •ANKARA (ANKA)- Kabine'nin televizyona en çok çıkan ve bu alanda bir rekor sahibi olan Devlet Bakaru ve Hükümet Sözcüsü Yıldınm Aktuna'ya, organ naklini konu olarak işleyen 4 bölümlük bir dizide doktor rolü oynaması için teklif götüruldü. Senaryosu devlet tiyatrosu sanatçısı Halil Jbrahim Kalaycıoğlu tarafından yazılan ve ağustos ayında çekimlerine başlanacak "Yaşama Savaşı" adh dizide Aktuna'ya rol önerildi. CHPIi Günay, SHP'yi eleştiPdi • ANKARA (UBA)-CHP Genef Sekreteri Ertuğrul Günay, SHP'nin dağılma sürecini tamamladığını belirterek, "SHP o kadar dağıldı ki parti olmaktan çıktT'dedi. Ertuğrul Günay, SHP'deki son gelişmelerle ilgili olarak görüşlerini açıklarken. "Bir partide bütünlük olur. Bütünlük düşüncede, siyasette, icraatta ve diğer alanlarda olmalı. Aykırı seslerin çıkması siyasi paıiilerde olabilir. Ama bu SHP'deki kadar olmaz" dedi. Günay, SHP'nin bugünkü duruma gelmesinde en büyük etkenin, lider boşluğu olduğunu öne sürdu. Belediyelerin koordinasyon toplantısı • tstanbui Haber Servisi- tslanbul Büyükşehirileilçe belediyelen arasında koordinasyon sağlamaya yönelik olarak düzenlenen toplantılann ikincisi, bugün gerçekleştirildi. Büyükşehir Belediyesi'nin Florya'daki Sosyal Tesisleri'nde yapılan toplanüya, birçok ilçe belediye başkanının yanı sıra belde belediye başkanlan, İETTGenel Müdürü Muammer Kantarcı ve İSKİ Genel Müdürü Veysel Eroğludakatıldı. Sıvas anıtı • İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)- Sosyal Demokrat Platform Dergisi'nin ağustos sayısında, Sıvas katliamında yakılarak öldürülenlerin anıtının Sıvas'a dikilmesi istendi. Atilla Sertel imzasıyla yayımlanan yaada, Kültür Bakanı Timurçin Savaş'a çağnda bulunularak,"1930'da Menemen'de Kubilay'ı katledenler, 2 Temmuz 1993"te Sıvas'ta 37 ınsanın canına kıydılar. Kubilay'ın anıtı dikildi. Sıvas'ta can veren şehitlerimizin anıtı da Sıvas'a dikilmelidir" denildi. * Grtpltrd n firkttlert ytmtkll t ymtkslz, yorı» rtya ttm gSı ttrlar, Öğrenci kartımı, banka kartımı, nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümşüzdür. ESENKESKİN 85/3987 no'lu gümrük kâjpdınu kaybettim. Hükümsüzdür. MAHMUTBATURU DEP'liler DGM Başsavalığı tarafından hazırlanan iddianameye tepki gösterdiler: Düzmece delillisenaryo• Mahmut AJınak: Moskova'da oğlumun yaptığı telefon görüşrneleri büe PKK'ye ait gibi gösteriliyor. İddianame düzmece delillere dayanılarak haarlanmış bir senaryodur. Bu dava, Kürt sorununun kanaz çözümü için tarihi bir misyona sahiptir. ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - "Vatana ihanet ve bölfi- cülük" savıyla, haklannda "idam" cezası istemiyle dava açılan, kapatılan DEP kökenli 5 eski milletvekili ile Şırnak Ba- ğımsız Milletvekili Mahmut Alınak'ın yargılandığı DEP da- vasında, sanıklar DGM Baş- savcıhğı'nca hazırlanan iddia- nameye tepki gösterdiler. İd- dıanameyi. "düzmece delillerle dolu bir senaryo" olarak nitele- yen DEP'liler, mahkemenin etki altında bırakılmak istendi- ğini savundular. Şırnak Bağımsız Milletvekili Mahmut Almak, iddianamede, Moskova'da öğrenim gören oğlunun arkadaşlanyla yaptığı telefon görüşmelerinin bile, PKK'ye ait telefon görüşmeleri olarak yer aldığını belirterek, "İddianame. bir senaryo ve düz- mece delillere dayanılarak ba- zırlanmıştır" dedi. Eski Muş Milletvekili Sun Sakık, doku- nulmazlığının kaldınlmasından iki gün önce TBMM Ziraat Bankası Şubesi'nden çektiği paralann, PKK'ye ait gibi gös- terilmesini eleştirdi ve "Bu bir komplodur. Bu para. ben millet- vekili olduğum günden itibaren kendi hesabımda bulunuvordu" açıklamasını yaptı. Sanık avukatlan ise duruş- malar nedeniyle alınması gere- ken güvenlik önlemleri konu- sunda mahkemeye bir yazı ya- zan Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcısı Nusret Demiral hakkında. mahkemenin görev alanına müdahale ettiği gerekçesiyle Adalet Bakanlığı'na suç duyu- rusunda bulunulması isteminde bulundular. DEP kökenli eski milletvekil- leri Ahmet Türk, Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Sun Sakık ıle Şırnak Bağımsız Milletvekili Mahmut Alınak'ın yargılanmasına dün devam edildı. İddianame senaryo 5 DGM dışında bu tartışmalar yaşanırken, saat 09.15'te tutuk- lu bulunduklan Merkez Kapalı Cezaevi'nden yoğun güvenlik önlemleri altında DGM'ye ge- tirilen milletvekilleri, saat 09. 30'da duruşma salonuna alın- dılar. 452 sayfadan oluşan id- dianamenin okunmasına geçil- meden önce söz alan Şırnak Bağımsız Milletvekili Alınak, "iddianamenin senaryo ve düz- mece delillere dayanılarak ha- zırlandığını" ileri sürdü. Alınak, şunlan söyledi: "Bu dava tarihi bir davadır. Demokrasinin gerçekleşmesi ve Kürt sorununun kansız halledil- mesi için bu dava tarihi bir mis- yona sahiptir. Bizlerin, yargüan- madan mahkûm edilmemiz için bir kamuoyu yaratıbnak isten- Sanık avukatlan, mahkemeden, Nusret Demiral hakkında, Adalet Bakanlığı'na suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Izleyicile- rin dün de alınmadığı dunışmada iddianamenin okunmasına devam edildi. Sorgulara bugün başlanacak. (Fotoğraf: RIZA EZE R) Bu arada ayağa kalkarak ga- zetecilerin bulunduğu bölüme doğru hareket eden eski Muş Milletvekili Sırn Sakık. "Sayuı basın mensupları, bu para hadi- sesinde, yakın akrabalarunın gözaltında işkence ile ifadeleri almmıştır. Bu bir komplodur. Meclis Ziraat Bankası'ndan çektiğim paralar. ben millerveki- li olduğum günden bu > ana kendi hesabımda bulunmaktadır. Bu komplo olmasa) dı beni tutukla- yamayacaklardı" açıklamasın- da bulundu. Dışişlerh Kakndzegolattık • Dışişleri Bakanı Soysal, gazeteci kimliğiyle yaptığı özeleştiride, Kürt sorununun bir 'özerklik' değil, 'demokrasi* sorunu olduğunu söyledi. LALE SAMtBRAHÎMOCLU ANKARA -Dışişleri Bakanlığı, Kürt sorununun, DEP'in kapâtılmasıyla birlikte, yalnızca terörle mücadele konusu olmaktan çüup, uluslararası hale gelmesinden endişeli. Bakanlık koridoriannda, "DEP'i kapatarak kendi kaiemize gol artık, Kürt konusunu uluslararası hak getirdik. Bu işin millivetçilik tarafı, Tûrkiye'de birtakım çevrekr ve Kürtler arasmda bir b'az buldu" kaygılan dile geüriliyor. Dışişleri Bakaru Mümtaz Soysal da öncekigün Hürriyetgazetesinde yayırnlanan makalesinde. "Türkiye'nin yasaklar uygulamasıyla Kürt konusunu sonm baline getirdiği" yolunda bir özeleşüri yaptı. Soysal, Kürt sorununun, bir'özerklik'değil, 'demokrasp sorunu olduğunu dile getirdi. Dışişleri Bakanlığı, DEP'in kapatılmasıyla birİikte çeşitli uluslararası örgütlerin Türkiye üzerindcki baskılannı yoğunlaştırmasından rahatsız. DEP'in kapatılmasıyla birlikte gelişen olaylar, Türkiye'nin karşıandaki en önemli sorunlardan biri olarak göıülüyor ve şu görüşler dile geüriliyor: "Bu geüşmeler, terörle mücadetemizi yüzde yuz zorlaştırilı, hatta bambaşka bir mecraya soktu. Şimdi. artık bu Kürt meselesi, yalntzca terörle mücadele meseksi değil. Bir kere bu enternasv onatize (utusiarmrası) oldu. Bir sürü uluslararası örgüt, hükümet, parlamento, hepsi ügilenivor, konuyu görüşöyor, kararlar alıyorlar." Hakiannda tutuklama karan bulunan ve bir kısmı yurtdjşmda bulunan bazı DEP milletvekillerinin, çeşitli Avrupa ülkeleri ile ABD'yi ziyaret ederek kendilerine yandaş toplamalan, Türkiyenin işini zorlaşünyor. Dışişleri Bakanüğı'run, dığer cndişesi de milliyetçilik hareketinin zemin buJması. mektedir. Bugüne kadar yargı hiç hak etmediği şekilde etki al- tında bırakılmak istenmektedir. TGRT isimli özel televizyonda, önceki gün, yapılan duruşma çarpıtdarak aktanlmıştır. Bası- na yasağa karşıyun, ama bu rür yayınlara engel olun. İddiana- mede, Moskova'da öğrenci olan oğlumun, arkadaşlamla >aptığı telefon görüşmeleri bile PKK'ye ait telefon görüşmeleri gibi gös- teriliyor. " Fiili gizlilik Avukat Yusuf Alataş da, Do- ğan'ın sözlerine katıldıklannı belirterek, yargının çeşitli olumsuz yayınlarla baskı altına ahnmak istendiğini söyledi. İlk duruşmanın "fiüi gizlilik" için- de vapıldığını savunan Alataş, "Burada haJkın temsilcileri olan milletvekilleri yargılanıyor. Bu duruşmayı izlemek için kimse gelmiyor mu? Bakın sıralar bomboş. Sanki duruşmaya ilgi >okmuş gibi gösterilmek isteni- yor" dedi. Alataş'ın sözlerinin, duruş- ma salonunda bulunan bir ya- bana gözlemci tarafından al- kışlanması. mahkeme heyetinin tepkisine yol açtı. Başkan Mu- ammer t'nsoy. "Burası bağımsız bir mahkeme" diyerek, Alataş'ı alkışlayan kişinin dışan çıkma- sını istedi. Ancak, alkışlayan kişinin ya- bana olması nedeniyle vazge- çildi. Daha sonra iddianamenin okunmasına geçildi. Eski Şır- nak Milletvekili Orhan Doğan, kendisine yönelik iddialann okunması sırasında. "Sayuı Başkan, söz istiyonım. Bir şey sormak istiyonım" dedi. Baş- kan Ünsoy, istemin usule aykın olduğunu ve sorgusu sırasında gerekli açıklamalarda buluna- bileceğini ifade ederek, Doğan'- dan oturmasını istedi. Doğan'- ın, "Neyle suçlandığımı bilme- den nasıl cevap vereceğim" diye müdahale etmesine karşın. id- dianamenin okunmasına de- vam edildi. Doğan, yeniden ayağa kalka- rak, "Sayuı Başkan, ben neyle suçlandığımı bilmek hakkına sa- hip değil miyim?" diye sordu. Başkan Ünsoy'un, kendisine söz veremeyeceğini yinelemesi üzerine Doğan. "Parîamentoda konuşamıyonım, burada konu- şamıyorum" şeklinde tepki gös- tererek yerine oturdu. Demiral'a suç duyurusu İddianamede, Sakık'ın do- kunulmazlığmın kaldınlmasın- dan iki gün önce, Meclis Ziraat Bankası Şubesi'nden çektiği 103 bin dolar, 45 bin mark ve 100 milyon Türk Lirası'nın. PKK'nin parası olduğu ileri sü- rülüyor. Bu arada söz alan sanık avu- katlanndan Hasip Kapian. DGM Başsavcısı Nusret Demi- ral'ın. 19 Temmuz 1994tarihin- de mahkemeye bir yazı gönde- rerek, alınması gereken güven- lik önlemlerini sıraladığını söy- ledi. Kapian, Demiral'ın mah- kemenin görev alanına müda- hale ettiğinı savundu. Kapian, bu nedenle Demiral hakkında Adalet Bakanlığı'na suç duyurusunda bulunul- masını istedi. Daha sonra söz alan Mah- mut Alınak da. iddianamenin tümünün okunmasını eleştirdi ve "Dûşüncenin ve demokrasi- nin sanık sandalyesine oturtul- duğu bu da>anın baş sorumlusu savcılar iyi bilsinler ki, bizim za- manımız çok. 6 aydır tufuklu bu- lunuyonız. Ancak, bizler iddia- nameyi defalarca okuduk. Savcılar, iddianamenin tümünü okuyarak, zamanı kötüye kulla- nıvorlar" dedi. BIRBAKIMA SERVER TANÎLLİ Çirri Gisusuna. Nasıl hatırlamam? Yıl 1946. Van'dan Istanbul'a gelmişim lise eğitimim için. Kadıköy'de Bahariye'de oturuyoruz. Hadi sokağını da söyleyeyim: Hacı Ahmet Bey Sokak'ta. Yeni bir dün- yanın içindeyim. Rahmetli dayım, bir gün, "Hazınan Server", dedi, "Münir Nurettin'in konseri var, ona gide- ceğiz." Gittik... Salonu dolduran dinleyici kitlesinin düzeyini anlatma- yayım. Istanbul'un köyleşmediği, köylüleşmediği yıllar. Sahneye, pek kibar görünüşlü bir saz heyeti çıkıp yerini aldı önce; bir iki akort, sanatçıyı bekliyorlar. Bir dakika sonra da, Münir NuretMn göründü. Ağırbaşlı bir alkışa, zarif bir gülümseyişle verilen yanıt. Ama o ne? Sanki bir Cumhurbaşkanı karşımızdaki! Güzel adamdı da rah- metli; haliyle tavrıyla, baştan aşağıya bir kişilik. Bir işa-. retle saz heyetini başlattı ve sonra dönüp mikrofona yaklaştı; III. Selim'in -ilk kez duyduğum ve bir daha unu- • tamayacağım- şu bestesini söylemeye başladı: Çin-i gisusuna zencir-i teselsûl dediler Bilmiyorum, dinlemişliğiniz var mı hiç? Klasik müzigimizin birkaç şaheserinden biridir. O günkü programda okuduğu şu iki şarkıyı da iyi hatır- lıyorum: Bolahenk Nuri Bey'ın "Vare açtı tiğ-i h/cranın didede ey işvebaz"adlı, ünlü mahur bestesi ile, Nevres Paşa'nın, sözleri Bayburtlu Zihni'nin olan -o pek tanın- mış-şehnazdivanı: Vardım ki yurdundan ayak götürmüş Alaturka müziğe yakınlığımın böylesine saygın bir başlangıcı vardır. Çoksesli Batı müziğine söz söylet- mem, ama ona da. Duyarhğımızda onun da yeri vardır; kendi "gö'Murjbem/z"altındaodayaşamalı,yaşayacak da... Yaşayacak, ama bugün gelip girdiği çıkmazdan kur- tulması koşuluyla! Nemioçıkmaz? Gerçi, Münir Nurettin, onun yanı sıra Saffye Ayta'dan başlayarak birkaç güzide sanatçı, bugün "Türk Sanat Müziği" dediğimiz -yüzyılların içinden süzülüp gelmiş- ahenk dünyasını, içerik olarak, icra olarak, konser sa- lonlarının ciddiliği içinde sürdürdüler. Ama onların dı- şında, o fağfur kâse, 1950lerden başlayarak yere düşüp kırıldı ve parçaları da tekmeyle ordan oraya fırlatıldı. önce, müzik dışı sapık etkiler istila etti sahneleri: Yu- murta topuk, kalça-kıç gösterisi, cicili-bicili giysiler için- de panayır soytarısının bile tenezzül etmeyeceği sunuş- lar; pis bir popülizm adına, halkla, sulu ve yılışık bir kucaklaşma. Arkasından da, "Ablanız size kurban ol- sun!"; ve günümüzün modasına uyuş: "Allah-ü Teala Hazretleri, kereminekurban olduğum..." Sonra, içerik yok olup gitti Bir parça düzeylidir diye umutlanıp dinlemeye koyulduğunuz sanatçıda da, incir çekirdeğini doldurmayan sözlerle yoğrulmuş güfteler ve hiçbir zaman hatırlayamayacağınız kişiliksiz beste- ler... Fırsat bulduğumda kulak veririm, ama yıllardır duy- muş değilim: Ne bir III. Selim, ne bir Bolahenk Nuri Bey, ne bir Nevres Paşa, ne bir Şakir Ağa, ne bir DellAlzade. Hatta ne bir Tatyos Efendi... Ama yürek ister onlardan okumak; ses ister, çalışma ve sabır ister. O yok! Böyle bir "marifef'e "iltifat" edecek dinleyici kitlesi var mı, sorusuna da siz yanıt veriniz. Ne o unutuyor muyum? Asta! Bütün bu hengâme içinde, birNevzatAUığ'ın, birRuhl Ayangil'in, bir Üsküdar Musiki Cemiyeti'nin ve başkala- rının, soylu bir güzelliği -şanına yakışır biçimde- ayakta tutmak için yıllardır sürdürdükleri çaba gözardı edile- mez. Dilerim, daha da artarak devam etsin bu! Ondan olacak, Istanbul Belediye Konservatuvarı Türk Musikisi Mezunları ve Mensupları Derneği, klasik müzi- gimizin dev sanatçılarından biri olan Hammamizade ismail Dede Efendi'nin ölümünün 150. yılını vesile bilip, 1996 yılını, Tûrkiye'de ve dünyada "Dede Efendi Yılı" olarak anmak için, bir dizi hazırlık çalışmasına girişmiş durumda şimdiden. Ne anlamlı, ne olumlu bir davranış! Destekliyorum söz konusu derneği, girişiminde. Bize getirecekleri ve öğretecekleri vardır 1996 yılının bu bakımdan. Bitirmedim, daha söyleyeceklerim var... inceleme Islamiyet kavimler üstütnüdür? ErdoğanAydın Uyanlmamışbir kavmegelenhidayetrehberi Harem 89 ile deniz turu her cu- martesi ve pazar Poyrazköy'e deniz turu. Kalkış Rumelihisa- n, saat 10.00, dönüş: 18.00 (ye- mek ikramımızdır). Rezervas- yon: 251 88 97-251 04 15 ncak sorunun, salt bu kadarda bile çok açık olan yanıünı, yani bu ifadede dogrudan muhatap ahnan, Arapça konuşan bir top- luluk olduğu gerçeğini, Kuran'ın diğer ayetleri aracıhğıyla doğru- dan kendisinden almaya devam edelim: Nahl-64'te, "Biz Kuran'ı sana (...) iman eden bir millete hidayet rehberi ve rahmet kaynağı diye indirdik": Secde-3'te, "Yoksa Onu 'Peygamber uydurdu' mu diyorlar? Ha- yır senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen bir milleri uyarman için O Rabbinden (indiri- len) hakkın kendisidir...": Kasas-46'da, "Ey Muhammed. senden önce kendilerine uyancı gelmemiş bir kavmi uyandırman için (...) gön- derildin"; Yasin-5-6'da, "Ataları uyanlma- mış, bu yüzden gafil kabmş bir kavmi uyar- man için bu Kuran Allah tarafından indiriİmiş- tir..."; Meryem-97'de, "Biz Kuran'ı, sadece, onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu (kavmi) uya- rasuı diye senin dilinle indirerek kolaylaştır- dık" (i.b.a.) denir. Hidayet rehberi Belirlememizin bu basamağmda da çok açık olarak görüyoruz ki Peygamber Ve Ku- ran, "O güne kadar uyardmamış bir kavme (millete) hidayet rehberi olarak gelmiştir"; yani genel insanlığa değil, bizzat Kuran'ın ifadesiyle özel olarak belirlenmiş "bir kav- me" indirilmiştir. Peki ama kımdir bu özel kavim (millet), nerede yaşar, hangi dilden konuşur? Kim ol- duğu, hangi özel dönemeçte, nerede, kimler- le ve hangi dilde konuştuğundan çok açık. Ama biz yine de bu sorulann yanıtını da biz- eygamber ve Kuran, genel insanlığa değil, bizzat Kuran'ın ifadesiyle özel olarak belirlenmiş "bir kavme" indirilmiştir. Kimdir bu özel kavim, nerede yaşar, hangi dilden konuşur? Bu sorulann yanıtını da bizzat Kuran'ın kendisinden alahm: En'am-92, "Bu Kuran... şehirlerin anası olan Mekke ve çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır" denilirken, Şura-7'de, "Ey Muhammed işte böylece biz, sana Arapça bir Kuran indirdik ki, şehirlerin anası olan Mekke ve etrafındakileri uyarasın..." denir. zat Kuran'ın kendisinden alalım: En'am-92, "Bu Kuran... şehirlerin anası olan Mekke ve çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır" denilir- ken, Şura-7'de. "Ey Muhammed işte böylece biz, sana Arapça bir Kuran indirdik ki, şehir- lerin anası olan Mekke ve etrafındakileri uya- rasın..." (i.b.a.) denir. Demek ki En'am-92 ve Şura-Tnin çok açık belirlemesiyle Kuran'ın gönderildiği kavim, özel olarak Mekke (Ümmü'l Kura) ve çevresindeki kavimmiş!.. Bu öyle net bir durumdur ki "Mekke ve etrafındakileri" uyarabilmenin basit gereği olarak Arapça indirilmiştir; yani "Mekke ve etrafındakiler'- 'den kastedilenler. Arapça konuşan topluluk tur. Ancak konuya ilişkin İslamcı ideologlann sıklıkla başvurduğu demagojiler dikkate alındığmda, olası kaçış kapılannın ardına bir de duvar örmekte yarar var. Bir an şöyle düşünelim: "Mekke ve çevre- sindeki kavimden (millet) gerçekten de "tüm insanlık" kastedilmiş olamaz mı? Böylesi bir iddia durumunda öncelikle, Kuran'ın, dola- yısıyla Tann'nın "kavim"in anlamını bilme- diği gibi bir handikapla karşı karşıya kalırız. Çünkü "tüm insanlık" denilen şey, yüzlerce kavimden meydana gelmiş bir bütündur; oy- sa burada ısrarla "kavim" vurgusu yapıl- maktadır. Yine de kendimizi zorlayarak "kavim" vurgusu yapan onca ayeü bir an unutahm ve İslamiyeti "tüm insanlara" mal edenler adına şöyle bir çıkış yolu arayaltm: Mekkenin "şehirlerin anası" (her ne de- mekse?!) olduğu şeklindeki anlatımın hiçbir mantıkta yeri olamaz. (7. yüzyıl Mekkelileri- nin öztatminlerine yönelik yargılanndan biri olan) bu iddiayı bir an doğru kabul edersek, bu durumda En'am-92 ve Şura-7'nin, "tüm dünya insanlığmı" kastetüğini düşünemez miyiz? Açıktır ki kavim vurgulannı görmezden gelsek bile böylesi bir anlam kaydırması yapmak olanaksızdır. Öncelikle peygamber- ler ve dinlerin Allah'ın dilemesine göre "her memlekete yollanması dilenmeyen" (Furkan- 51) bir mantıkla özel memleket-kavimlere yollandığı vurgusu böyle bir yorumu engel- ler. İkincisi böylesi ciddi bir anlam kaydırma- sı. En'am-92'ye yapılabilse bile, onun daha da açık bir yinelenişi olan Şura-7'de yapılan dil vurgusu tarafından olanaksız hale getiri- lir. Açıklıkla reddedilir. Bizzat tmam Ta- beri'nin de aktarmasıyla. '''şehirlerin anasını ve onun çevresinde biılunanlan uyanp (...) korkutman için sana böyle Arapça bir Kuran vahyettik ki içindeki hüccetleri anlasuılar..." diyen Şura-7'de "Mekke ve çevresindekiler"- den kastedilen Araplardır. Nitekim konuya ilişkin Kuran'daki bul- gulan taramaya devam ettiğimizde konu daha da aydınlanır. Her kavme kendi diliyle kitap Bu bağlamda dil sorununa yapılan vurgu- lan aktardığımızda, hem kavim sözcüğünün çarpıülması hem de "şehirierin merkezi" boşsözünün ardına sığınılmasının koşullan bütünüyle ortadan kalkar. O halde bir kez daha Kuran sayfalannı kanşüralım: İbrahim-4'te. "(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kaviminin diliyle gönderdik..." (i.b.a.) denmektedir. Burada Kuran'ın, kavim vurgusunu dil ile bağlantılı olarak kullandığını. peygamberle- rin ve dinlerin de genel kural olarak hedef kitle olan kavimlerin diliyle gönderildikleri- ni hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak bir açıklıkla görmüş oluyoruz. Dikkat edilirse burada da tıpkı Fur- kan-51. İsra-15, Araf-6'da olduğu gibi, bir ayncalığa yer vermeden, ilahi emrin indirili- şine ilişkin tannsal bir kural ifade edilmekte- dir. Durum oldukça mantıkidir; öyle ya, in- sanlara anlamayacaklan di 1lerden kitaplar göndermek Tann'nın değil, olsa olsa dinleri verili egemen ilişkileri korumak için gizemli bir niteliğe bürümekte çıkar umanlann işi olabilir! Oysa insanlan "hidayete edirmek" için Tann tarafından gönderilen birdinin ra- hatlıkla anlaşılabilir, açık. basit bir içeriğe sahip olması gerekir. Nitekim İslam dini öz- gülünde de Kuran. bu durumu tam bir açık- lıkla belirtir: Şuara-193-195'te. "Ey Muhammed uyan- cılardan olasın diye bu Kuran'ı apaçık Arap diliyle senin kalbine Ruh-ul-emin olan Cebrafl indirmiştir" denirken, Zuhruf-2-3'te durum daha açık olarak nitelenir: "Apaçık kitaba vemin olsun ki şüphesiz biz onu düşünüp anlayasınız diye Arapça indir- dik. (Zuhruf-5) Siz haddi aşan bir kavünsüıiz diye size Kuran'ı indirmekten >az mı geçelim? (6) Biz daha öncekilere de nice peygamberkr gönderdik." Neden Arapça Yine Fussilet-3'te. "Bir kitap ki, (...) büen bir millet için Arapça okunarâk açıklaonuş Kuran'dır" denirken. Fussilet-44'te. çok da- ha çarpıcı olarak; "Biz Kuran'ı yabancı bir dil ile ortaya koymuş olsaydık; 'Ayetleri uzun açıklamalı değil miydi? Bir Arap'a yabana düle söylenir mi?' derlerdi..." denir. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle