Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5AĞUSTOS1994CUMA
HABERLER
Köylüoglu, kadın
parlamenteri
azarladı
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) -DEP davasında
bulunarak Avrupa
Parlamentosu'na rapor
hazırlamakla görevli olan
sosyal demokrat grubun
heyetinde bulunan Yunan
kökenli Alman Yannis
Sakellariu, Hollandah
Martja van Putten ve Robert
van der Water, insan
haklanndan sorumlu Devlet
Bakanı Azimet
Köylüoğlu'yla gergin bir
görüşme yaptılar.
Suçlamalara kızan
Köylüoğlu, heyet
makamından çıktıktan sonra
yaptığı açıklamada,
"Türkiye, dış dünya istediği
için değil. kendi halkı
bunlara layık olduğu için
çağdaş dünyayla arasındaki
farkı kapatacaktır"
görüşünü dile getirdi.
Aktuna'ya
artistlik öneriMi
•ANKARA (ANKA)-
Kabine'nin televizyona en
çok çıkan ve bu alanda bir
rekor sahibi olan Devlet
Bakaru ve Hükümet Sözcüsü
Yıldınm Aktuna'ya, organ
naklini konu olarak işleyen 4
bölümlük bir dizide doktor
rolü oynaması için teklif
götüruldü. Senaryosu devlet
tiyatrosu sanatçısı Halil
Jbrahim Kalaycıoğlu
tarafından yazılan ve ağustos
ayında çekimlerine
başlanacak "Yaşama
Savaşı" adh dizide
Aktuna'ya rol önerildi.
CHPIi Günay,
SHP'yi eleştiPdi
• ANKARA (UBA)-CHP
Genef Sekreteri Ertuğrul
Günay, SHP'nin dağılma
sürecini tamamladığını
belirterek, "SHP o kadar
dağıldı ki parti olmaktan
çıktT'dedi. Ertuğrul
Günay, SHP'deki son
gelişmelerle ilgili olarak
görüşlerini açıklarken. "Bir
partide bütünlük olur.
Bütünlük düşüncede,
siyasette, icraatta ve diğer
alanlarda olmalı. Aykırı
seslerin çıkması siyasi
paıiilerde olabilir. Ama bu
SHP'deki kadar olmaz"
dedi. Günay, SHP'nin
bugünkü duruma
gelmesinde en büyük
etkenin, lider boşluğu
olduğunu öne sürdu.
Belediyelerin
koordinasyon
toplantısı
• tstanbui Haber Servisi-
tslanbul Büyükşehirileilçe
belediyelen arasında
koordinasyon sağlamaya
yönelik olarak düzenlenen
toplantılann ikincisi, bugün
gerçekleştirildi. Büyükşehir
Belediyesi'nin Florya'daki
Sosyal Tesisleri'nde yapılan
toplanüya, birçok ilçe
belediye başkanının yanı sıra
belde belediye başkanlan,
İETTGenel Müdürü
Muammer Kantarcı ve İSKİ
Genel Müdürü Veysel
Eroğludakatıldı.
Sıvas anıtı
• İZMİR (Cumhuriyet Ege
Bürosu)- Sosyal Demokrat
Platform Dergisi'nin ağustos
sayısında, Sıvas katliamında
yakılarak öldürülenlerin
anıtının Sıvas'a dikilmesi
istendi. Atilla Sertel
imzasıyla yayımlanan
yaada, Kültür Bakanı
Timurçin Savaş'a çağnda
bulunularak,"1930'da
Menemen'de Kubilay'ı
katledenler, 2 Temmuz
1993"te Sıvas'ta 37 ınsanın
canına kıydılar. Kubilay'ın
anıtı dikildi. Sıvas'ta can
veren şehitlerimizin anıtı da
Sıvas'a dikilmelidir" denildi.
* Grtpltrd n firkttlert
ytmtkll t ymtkslz, yorı»
rtya ttm gSı ttrlar,
Öğrenci kartımı, banka
kartımı, nüfus cüzdanımı
kaybettim. Hükümşüzdür.
ESENKESKİN
85/3987 no'lu gümrük kâjpdınu
kaybettim. Hükümsüzdür.
MAHMUTBATURU
DEP'liler DGM Başsavalığı tarafından hazırlanan iddianameye tepki gösterdiler:
Düzmece delillisenaryo• Mahmut AJınak:
Moskova'da oğlumun yaptığı
telefon görüşrneleri büe PKK'ye
ait gibi gösteriliyor. İddianame
düzmece delillere dayanılarak
haarlanmış bir senaryodur. Bu
dava, Kürt sorununun kanaz
çözümü için tarihi bir misyona
sahiptir.
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) - "Vatana ihanet ve bölfi-
cülük" savıyla, haklannda
"idam" cezası istemiyle dava
açılan, kapatılan DEP kökenli
5 eski milletvekili ile Şırnak Ba-
ğımsız Milletvekili Mahmut
Alınak'ın yargılandığı DEP da-
vasında, sanıklar DGM Baş-
savcıhğı'nca hazırlanan iddia-
nameye tepki gösterdiler. İd-
dıanameyi. "düzmece delillerle
dolu bir senaryo" olarak nitele-
yen DEP'liler, mahkemenin
etki altında bırakılmak istendi-
ğini savundular.
Şırnak Bağımsız Milletvekili
Mahmut Almak, iddianamede,
Moskova'da öğrenim gören
oğlunun arkadaşlanyla yaptığı
telefon görüşmelerinin bile,
PKK'ye ait telefon görüşmeleri
olarak yer aldığını belirterek,
"İddianame. bir senaryo ve düz-
mece delillere dayanılarak ba-
zırlanmıştır" dedi. Eski Muş
Milletvekili Sun Sakık, doku-
nulmazlığının kaldınlmasından
iki gün önce TBMM Ziraat
Bankası Şubesi'nden çektiği
paralann, PKK'ye ait gibi gös-
terilmesini eleştirdi ve "Bu bir
komplodur. Bu para. ben millet-
vekili olduğum günden itibaren
kendi hesabımda bulunuvordu"
açıklamasını yaptı.
Sanık avukatlan ise duruş-
malar nedeniyle alınması gere-
ken güvenlik önlemleri konu-
sunda mahkemeye bir yazı ya-
zan Ankara Devlet Güvenlik
Mahkemesi (DGM) Başsavcısı
Nusret Demiral hakkında.
mahkemenin görev alanına
müdahale ettiği gerekçesiyle
Adalet Bakanlığı'na suç duyu-
rusunda bulunulması isteminde
bulundular.
DEP kökenli eski milletvekil-
leri Ahmet Türk, Leyla Zana,
Hatip Dicle, Orhan Doğan ve
Sun Sakık ıle Şırnak Bağımsız
Milletvekili Mahmut Alınak'ın
yargılanmasına dün devam
edildı.
İddianame senaryo
5
DGM dışında bu tartışmalar
yaşanırken, saat 09.15'te tutuk-
lu bulunduklan Merkez Kapalı
Cezaevi'nden yoğun güvenlik
önlemleri altında DGM'ye ge-
tirilen milletvekilleri, saat 09.
30'da duruşma salonuna alın-
dılar. 452 sayfadan oluşan id-
dianamenin okunmasına geçil-
meden önce söz alan Şırnak
Bağımsız Milletvekili Alınak,
"iddianamenin senaryo ve düz-
mece delillere dayanılarak ha-
zırlandığını" ileri sürdü. Alınak,
şunlan söyledi:
"Bu dava tarihi bir davadır.
Demokrasinin gerçekleşmesi ve
Kürt sorununun kansız halledil-
mesi için bu dava tarihi bir mis-
yona sahiptir. Bizlerin, yargüan-
madan mahkûm edilmemiz için
bir kamuoyu yaratıbnak isten-
Sanık avukatlan, mahkemeden, Nusret Demiral hakkında, Adalet Bakanlığı'na suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Izleyicile-
rin dün de alınmadığı dunışmada iddianamenin okunmasına devam edildi. Sorgulara bugün başlanacak. (Fotoğraf: RIZA EZE R)
Bu arada ayağa kalkarak ga-
zetecilerin bulunduğu bölüme
doğru hareket eden eski Muş
Milletvekili Sırn Sakık. "Sayuı
basın mensupları, bu para hadi-
sesinde, yakın akrabalarunın
gözaltında işkence ile ifadeleri
almmıştır. Bu bir komplodur.
Meclis Ziraat Bankası'ndan
çektiğim paralar. ben millerveki-
li olduğum günden bu > ana kendi
hesabımda bulunmaktadır. Bu
komplo olmasa) dı beni tutukla-
yamayacaklardı" açıklamasın-
da bulundu.
Dışişlerh Kakndzegolattık
• Dışişleri Bakanı Soysal, gazeteci kimliğiyle yaptığı özeleştiride, Kürt
sorununun bir 'özerklik' değil, 'demokrasi* sorunu olduğunu söyledi.
LALE SAMtBRAHÎMOCLU
ANKARA -Dışişleri Bakanlığı, Kürt
sorununun, DEP'in kapâtılmasıyla birlikte,
yalnızca terörle mücadele konusu olmaktan
çüup, uluslararası hale gelmesinden endişeli.
Bakanlık koridoriannda, "DEP'i kapatarak
kendi kaiemize gol artık, Kürt konusunu
uluslararası hak getirdik. Bu işin millivetçilik
tarafı, Tûrkiye'de birtakım çevrekr ve Kürtler
arasmda bir b'az buldu" kaygılan dile
geüriliyor. Dışişleri Bakaru Mümtaz Soysal da
öncekigün Hürriyetgazetesinde yayırnlanan
makalesinde. "Türkiye'nin yasaklar
uygulamasıyla Kürt konusunu sonm baline
getirdiği" yolunda bir özeleşüri yaptı. Soysal,
Kürt sorununun, bir'özerklik'değil,
'demokrasp sorunu olduğunu dile getirdi.
Dışişleri Bakanlığı, DEP'in kapatılmasıyla
birİikte çeşitli uluslararası örgütlerin Türkiye
üzerindcki baskılannı yoğunlaştırmasından
rahatsız. DEP'in kapatılmasıyla birlikte
gelişen olaylar, Türkiye'nin karşıandaki en
önemli sorunlardan biri olarak göıülüyor ve şu
görüşler dile geüriliyor: "Bu geüşmeler, terörle
mücadetemizi yüzde yuz zorlaştırilı, hatta
bambaşka bir mecraya soktu. Şimdi. artık bu
Kürt meselesi, yalntzca terörle mücadele
meseksi değil. Bir kere bu enternasv onatize
(utusiarmrası) oldu. Bir sürü uluslararası örgüt,
hükümet, parlamento, hepsi ügilenivor, konuyu
görüşöyor, kararlar alıyorlar." Hakiannda
tutuklama karan bulunan ve bir kısmı
yurtdjşmda bulunan bazı DEP
milletvekillerinin, çeşitli Avrupa ülkeleri ile
ABD'yi ziyaret ederek kendilerine yandaş
toplamalan, Türkiyenin işini zorlaşünyor.
Dışişleri Bakanüğı'run, dığer cndişesi de
milliyetçilik hareketinin zemin buJması.
mektedir. Bugüne kadar yargı
hiç hak etmediği şekilde etki al-
tında bırakılmak istenmektedir.
TGRT isimli özel televizyonda,
önceki gün, yapılan duruşma
çarpıtdarak aktanlmıştır. Bası-
na yasağa karşıyun, ama bu rür
yayınlara engel olun. İddiana-
mede, Moskova'da öğrenci olan
oğlumun, arkadaşlamla >aptığı
telefon görüşmeleri bile PKK'ye
ait telefon görüşmeleri gibi gös-
teriliyor. "
Fiili gizlilik
Avukat Yusuf Alataş da, Do-
ğan'ın sözlerine katıldıklannı
belirterek, yargının çeşitli
olumsuz yayınlarla baskı altına
ahnmak istendiğini söyledi. İlk
duruşmanın "fiüi gizlilik" için-
de vapıldığını savunan Alataş,
"Burada haJkın temsilcileri olan
milletvekilleri yargılanıyor. Bu
duruşmayı izlemek için kimse
gelmiyor mu? Bakın sıralar
bomboş. Sanki duruşmaya ilgi
>okmuş gibi gösterilmek isteni-
yor" dedi.
Alataş'ın sözlerinin, duruş-
ma salonunda bulunan bir ya-
bana gözlemci tarafından al-
kışlanması. mahkeme heyetinin
tepkisine yol açtı. Başkan Mu-
ammer t'nsoy. "Burası bağımsız
bir mahkeme" diyerek, Alataş'ı
alkışlayan kişinin dışan çıkma-
sını istedi.
Ancak, alkışlayan kişinin ya-
bana olması nedeniyle vazge-
çildi. Daha sonra iddianamenin
okunmasına geçildi. Eski Şır-
nak Milletvekili Orhan Doğan,
kendisine yönelik iddialann
okunması sırasında. "Sayuı
Başkan, söz istiyonım. Bir şey
sormak istiyonım" dedi. Baş-
kan Ünsoy, istemin usule aykın
olduğunu ve sorgusu sırasında
gerekli açıklamalarda buluna-
bileceğini ifade ederek, Doğan'-
dan oturmasını istedi. Doğan'-
ın, "Neyle suçlandığımı bilme-
den nasıl cevap vereceğim" diye
müdahale etmesine karşın. id-
dianamenin okunmasına de-
vam edildi.
Doğan, yeniden ayağa kalka-
rak, "Sayuı Başkan, ben neyle
suçlandığımı bilmek hakkına sa-
hip değil miyim?" diye sordu.
Başkan Ünsoy'un, kendisine
söz veremeyeceğini yinelemesi
üzerine Doğan. "Parîamentoda
konuşamıyonım, burada konu-
şamıyorum" şeklinde tepki gös-
tererek yerine oturdu.
Demiral'a suç duyurusu
İddianamede, Sakık'ın do-
kunulmazlığmın kaldınlmasın-
dan iki gün önce, Meclis Ziraat
Bankası Şubesi'nden çektiği
103 bin dolar, 45 bin mark ve
100 milyon Türk Lirası'nın.
PKK'nin parası olduğu ileri sü-
rülüyor.
Bu arada söz alan sanık avu-
katlanndan Hasip Kapian.
DGM Başsavcısı Nusret Demi-
ral'ın. 19 Temmuz 1994tarihin-
de mahkemeye bir yazı gönde-
rerek, alınması gereken güven-
lik önlemlerini sıraladığını söy-
ledi. Kapian, Demiral'ın mah-
kemenin görev alanına müda-
hale ettiğinı savundu.
Kapian, bu nedenle Demiral
hakkında Adalet Bakanlığı'na
suç duyurusunda bulunul-
masını istedi.
Daha sonra söz alan Mah-
mut Alınak da. iddianamenin
tümünün okunmasını eleştirdi
ve "Dûşüncenin ve demokrasi-
nin sanık sandalyesine oturtul-
duğu bu da>anın baş sorumlusu
savcılar iyi bilsinler ki, bizim za-
manımız çok. 6 aydır tufuklu bu-
lunuyonız. Ancak, bizler iddia-
nameyi defalarca okuduk.
Savcılar, iddianamenin tümünü
okuyarak, zamanı kötüye kulla-
nıvorlar" dedi.
BIRBAKIMA
SERVER TANÎLLİ
Çirri Gisusuna.
Nasıl hatırlamam?
Yıl 1946. Van'dan Istanbul'a gelmişim lise eğitimim
için. Kadıköy'de Bahariye'de oturuyoruz. Hadi sokağını
da söyleyeyim: Hacı Ahmet Bey Sokak'ta. Yeni bir dün-
yanın içindeyim. Rahmetli dayım, bir gün, "Hazınan
Server", dedi, "Münir Nurettin'in konseri var, ona gide-
ceğiz."
Gittik...
Salonu dolduran dinleyici kitlesinin düzeyini anlatma-
yayım. Istanbul'un köyleşmediği, köylüleşmediği yıllar.
Sahneye, pek kibar görünüşlü bir saz heyeti çıkıp yerini
aldı önce; bir iki akort, sanatçıyı bekliyorlar. Bir dakika
sonra da, Münir NuretMn göründü. Ağırbaşlı bir alkışa,
zarif bir gülümseyişle verilen yanıt. Ama o ne? Sanki bir
Cumhurbaşkanı karşımızdaki! Güzel adamdı da rah-
metli; haliyle tavrıyla, baştan aşağıya bir kişilik. Bir işa-.
retle saz heyetini başlattı ve sonra dönüp mikrofona
yaklaştı; III. Selim'in -ilk kez duyduğum ve bir daha unu- •
tamayacağım- şu bestesini söylemeye başladı:
Çin-i gisusuna zencir-i teselsûl dediler
Bilmiyorum, dinlemişliğiniz var mı hiç?
Klasik müzigimizin birkaç şaheserinden biridir.
O günkü programda okuduğu şu iki şarkıyı da iyi hatır-
lıyorum: Bolahenk Nuri Bey'ın "Vare açtı tiğ-i h/cranın
didede ey işvebaz"adlı, ünlü mahur bestesi ile, Nevres
Paşa'nın, sözleri Bayburtlu Zihni'nin olan -o pek tanın-
mış-şehnazdivanı:
Vardım ki yurdundan ayak götürmüş
Alaturka müziğe yakınlığımın böylesine saygın bir
başlangıcı vardır. Çoksesli Batı müziğine söz söylet-
mem, ama ona da. Duyarhğımızda onun da yeri vardır;
kendi "gö'Murjbem/z"altındaodayaşamalı,yaşayacak
da...
Yaşayacak, ama bugün gelip girdiği çıkmazdan kur-
tulması koşuluyla!
Nemioçıkmaz?
Gerçi, Münir Nurettin, onun yanı sıra Saffye Ayta'dan
başlayarak birkaç güzide sanatçı, bugün "Türk Sanat
Müziği" dediğimiz -yüzyılların içinden süzülüp gelmiş-
ahenk dünyasını, içerik olarak, icra olarak, konser sa-
lonlarının ciddiliği içinde sürdürdüler. Ama onların dı-
şında, o fağfur kâse, 1950lerden başlayarak yere düşüp
kırıldı ve parçaları da tekmeyle ordan oraya fırlatıldı.
önce, müzik dışı sapık etkiler istila etti sahneleri: Yu-
murta topuk, kalça-kıç gösterisi, cicili-bicili giysiler için-
de panayır soytarısının bile tenezzül etmeyeceği sunuş-
lar; pis bir popülizm adına, halkla, sulu ve yılışık bir
kucaklaşma. Arkasından da, "Ablanız size kurban ol-
sun!"; ve günümüzün modasına uyuş: "Allah-ü Teala
Hazretleri, kereminekurban olduğum..."
Sonra, içerik yok olup gitti Bir parça düzeylidir diye
umutlanıp dinlemeye koyulduğunuz sanatçıda da, incir
çekirdeğini doldurmayan sözlerle yoğrulmuş güfteler
ve hiçbir zaman hatırlayamayacağınız kişiliksiz beste-
ler...
Fırsat bulduğumda kulak veririm, ama yıllardır duy-
muş değilim: Ne bir III. Selim, ne bir Bolahenk Nuri Bey,
ne bir Nevres Paşa, ne bir Şakir Ağa, ne bir DellAlzade.
Hatta ne bir Tatyos Efendi...
Ama yürek ister onlardan okumak; ses ister, çalışma
ve sabır ister.
O yok!
Böyle bir "marifef'e "iltifat" edecek dinleyici kitlesi
var mı, sorusuna da siz yanıt veriniz.
Ne o unutuyor muyum?
Asta!
Bütün bu hengâme içinde, birNevzatAUığ'ın, birRuhl
Ayangil'in, bir Üsküdar Musiki Cemiyeti'nin ve başkala-
rının, soylu bir güzelliği -şanına yakışır biçimde- ayakta
tutmak için yıllardır sürdürdükleri çaba gözardı edile-
mez.
Dilerim, daha da artarak devam etsin bu!
Ondan olacak, Istanbul Belediye Konservatuvarı Türk
Musikisi Mezunları ve Mensupları Derneği, klasik müzi-
gimizin dev sanatçılarından biri olan Hammamizade
ismail Dede Efendi'nin ölümünün 150. yılını vesile bilip,
1996 yılını, Tûrkiye'de ve dünyada "Dede Efendi Yılı"
olarak anmak için, bir dizi hazırlık çalışmasına girişmiş
durumda şimdiden.
Ne anlamlı, ne olumlu bir davranış!
Destekliyorum söz konusu derneği, girişiminde.
Bize getirecekleri ve öğretecekleri vardır 1996 yılının
bu bakımdan.
Bitirmedim, daha söyleyeceklerim var...
inceleme Islamiyet kavimler üstütnüdür? ErdoğanAydın
Uyanlmamışbir kavmegelenhidayetrehberi
Harem 89 ile deniz turu her cu-
martesi ve pazar Poyrazköy'e
deniz turu. Kalkış Rumelihisa-
n, saat 10.00, dönüş: 18.00 (ye-
mek ikramımızdır). Rezervas-
yon: 251 88 97-251 04 15
ncak sorunun, salt bu kadarda
bile çok açık olan yanıünı, yani
bu ifadede dogrudan muhatap
ahnan, Arapça konuşan bir top-
luluk olduğu gerçeğini, Kuran'ın
diğer ayetleri aracıhğıyla doğru-
dan kendisinden almaya devam
edelim:
Nahl-64'te, "Biz Kuran'ı sana (...) iman
eden bir millete hidayet rehberi ve rahmet
kaynağı diye indirdik": Secde-3'te, "Yoksa
Onu 'Peygamber uydurdu' mu diyorlar? Ha-
yır senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen
bir milleri uyarman için O Rabbinden (indiri-
len) hakkın kendisidir...": Kasas-46'da, "Ey
Muhammed. senden önce kendilerine uyancı
gelmemiş bir kavmi uyandırman için (...) gön-
derildin"; Yasin-5-6'da, "Ataları uyanlma-
mış, bu yüzden gafil kabmş bir kavmi uyar-
man için bu Kuran Allah tarafından indiriİmiş-
tir..."; Meryem-97'de, "Biz Kuran'ı, sadece,
onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve
şiddetle karşı çıkan bir topluluğu (kavmi) uya-
rasuı diye senin dilinle indirerek kolaylaştır-
dık" (i.b.a.) denir.
Hidayet rehberi
Belirlememizin bu basamağmda da çok
açık olarak görüyoruz ki Peygamber Ve Ku-
ran, "O güne kadar uyardmamış bir kavme
(millete) hidayet rehberi olarak gelmiştir";
yani genel insanlığa değil, bizzat Kuran'ın
ifadesiyle özel olarak belirlenmiş "bir kav-
me" indirilmiştir.
Peki ama kımdir bu özel kavim (millet),
nerede yaşar, hangi dilden konuşur? Kim ol-
duğu, hangi özel dönemeçte, nerede, kimler-
le ve hangi dilde konuştuğundan çok açık.
Ama biz yine de bu sorulann yanıtını da biz-
eygamber ve Kuran, genel insanlığa değil, bizzat Kuran'ın ifadesiyle özel olarak
belirlenmiş "bir kavme" indirilmiştir. Kimdir bu özel kavim, nerede yaşar, hangi dilden
konuşur? Bu sorulann yanıtını da bizzat Kuran'ın kendisinden alahm: En'am-92, "Bu
Kuran... şehirlerin anası olan Mekke ve çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz mübarek
bir kitaptır" denilirken, Şura-7'de, "Ey Muhammed işte böylece biz, sana Arapça bir Kuran
indirdik ki, şehirlerin anası olan Mekke ve etrafındakileri uyarasın..." denir.
zat Kuran'ın kendisinden alalım:
En'am-92, "Bu Kuran... şehirlerin anası
olan Mekke ve çevresindekileri uyarman için
indirdiğimiz mübarek bir kitaptır" denilir-
ken, Şura-7'de. "Ey Muhammed işte böylece
biz, sana Arapça bir Kuran indirdik ki, şehir-
lerin anası olan Mekke ve etrafındakileri uya-
rasın..." (i.b.a.) denir.
Demek ki En'am-92 ve Şura-Tnin çok
açık belirlemesiyle Kuran'ın gönderildiği
kavim, özel olarak Mekke (Ümmü'l Kura)
ve çevresindeki kavimmiş!.. Bu öyle net bir
durumdur ki "Mekke ve etrafındakileri"
uyarabilmenin basit gereği olarak Arapça
indirilmiştir; yani "Mekke ve etrafındakiler'-
'den kastedilenler. Arapça konuşan topluluk
tur.
Ancak konuya ilişkin İslamcı ideologlann
sıklıkla başvurduğu demagojiler dikkate
alındığmda, olası kaçış kapılannın ardına
bir de duvar örmekte yarar var.
Bir an şöyle düşünelim: "Mekke ve çevre-
sindeki kavimden (millet) gerçekten de "tüm
insanlık" kastedilmiş olamaz mı? Böylesi bir
iddia durumunda öncelikle, Kuran'ın, dola-
yısıyla Tann'nın "kavim"in anlamını bilme-
diği gibi bir handikapla karşı karşıya kalırız.
Çünkü "tüm insanlık" denilen şey, yüzlerce
kavimden meydana gelmiş bir bütündur; oy-
sa burada ısrarla "kavim" vurgusu yapıl-
maktadır.
Yine de kendimizi zorlayarak "kavim"
vurgusu yapan onca ayeü bir an unutahm ve
İslamiyeti "tüm insanlara" mal edenler adına
şöyle bir çıkış yolu arayaltm:
Mekkenin "şehirlerin anası" (her ne de-
mekse?!) olduğu şeklindeki anlatımın hiçbir
mantıkta yeri olamaz. (7. yüzyıl Mekkelileri-
nin öztatminlerine yönelik yargılanndan biri
olan) bu iddiayı bir an doğru kabul edersek,
bu durumda En'am-92 ve Şura-7'nin, "tüm
dünya insanlığmı" kastetüğini düşünemez
miyiz?
Açıktır ki kavim vurgulannı görmezden
gelsek bile böylesi bir anlam kaydırması
yapmak olanaksızdır. Öncelikle peygamber-
ler ve dinlerin Allah'ın dilemesine göre "her
memlekete yollanması dilenmeyen" (Furkan-
51) bir mantıkla özel memleket-kavimlere
yollandığı vurgusu böyle bir yorumu engel-
ler.
İkincisi böylesi ciddi bir anlam kaydırma-
sı. En'am-92'ye yapılabilse bile, onun daha
da açık bir yinelenişi olan Şura-7'de yapılan
dil vurgusu tarafından olanaksız hale getiri-
lir. Açıklıkla reddedilir. Bizzat tmam Ta-
beri'nin de aktarmasıyla. '''şehirlerin anasını
ve onun çevresinde biılunanlan uyanp (...)
korkutman için sana böyle Arapça bir Kuran
vahyettik ki içindeki hüccetleri anlasuılar..."
diyen Şura-7'de "Mekke ve çevresindekiler"-
den kastedilen Araplardır.
Nitekim konuya ilişkin Kuran'daki bul-
gulan taramaya devam ettiğimizde konu
daha da aydınlanır.
Her kavme kendi diliyle kitap
Bu bağlamda dil sorununa yapılan vurgu-
lan aktardığımızda, hem kavim sözcüğünün
çarpıülması hem de "şehirierin merkezi"
boşsözünün ardına sığınılmasının koşullan
bütünüyle ortadan kalkar. O halde bir kez
daha Kuran sayfalannı kanşüralım:
İbrahim-4'te. "(Allah'ın emirlerini) onlara
iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız
kendi kaviminin diliyle gönderdik..." (i.b.a.)
denmektedir.
Burada Kuran'ın, kavim vurgusunu dil ile
bağlantılı olarak kullandığını. peygamberle-
rin ve dinlerin de genel kural olarak hedef
kitle olan kavimlerin diliyle gönderildikleri-
ni hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak bir
açıklıkla görmüş oluyoruz.
Dikkat edilirse burada da tıpkı Fur-
kan-51. İsra-15, Araf-6'da olduğu gibi, bir
ayncalığa yer vermeden, ilahi emrin indirili-
şine ilişkin tannsal bir kural ifade edilmekte-
dir.
Durum oldukça mantıkidir; öyle ya, in-
sanlara anlamayacaklan di 1lerden kitaplar
göndermek Tann'nın değil, olsa olsa dinleri
verili egemen ilişkileri korumak için gizemli
bir niteliğe bürümekte çıkar umanlann işi
olabilir! Oysa insanlan "hidayete edirmek"
için Tann tarafından gönderilen birdinin ra-
hatlıkla anlaşılabilir, açık. basit bir içeriğe
sahip olması gerekir. Nitekim İslam dini öz-
gülünde de Kuran. bu durumu tam bir açık-
lıkla belirtir:
Şuara-193-195'te. "Ey Muhammed uyan-
cılardan olasın diye bu Kuran'ı apaçık Arap
diliyle senin kalbine Ruh-ul-emin olan Cebrafl
indirmiştir" denirken, Zuhruf-2-3'te durum
daha açık olarak nitelenir:
"Apaçık kitaba vemin olsun ki şüphesiz biz
onu düşünüp anlayasınız diye Arapça indir-
dik. (Zuhruf-5) Siz haddi aşan bir kavünsüıiz
diye size Kuran'ı indirmekten >az mı geçelim?
(6) Biz daha öncekilere de nice peygamberkr
gönderdik."
Neden Arapça
Yine Fussilet-3'te. "Bir kitap ki, (...) büen
bir millet için Arapça okunarâk açıklaonuş
Kuran'dır" denirken. Fussilet-44'te. çok da-
ha çarpıcı olarak; "Biz Kuran'ı yabancı bir dil
ile ortaya koymuş olsaydık; 'Ayetleri uzun
açıklamalı değil miydi? Bir Arap'a yabana
düle söylenir mi?' derlerdi..." denir.
SÜRECEK