03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 AĞUSTOS 1994 CUMA DIZIYAZI I i Alman siyasal bilimci Prof. Michael Stürmer, diplomasi-askeri güç ilişkisini Cumhuriyet'e yazdı ;NATO: Kirpi işlevindentilkiliğeArtık var olmayan Doğu-Batı çatışması kutup- laştıncı, nükleer ve küresel niteliklere sahipti. 1990 yılından sonra Doğu ve Batı tekrar yön be- lirleyen kavramlar oldular. Bunun sonucunda ise Almanya birleşmiş, Doğu soğuk bir evreden çık- mış ve Sovyetler artık Sovyetler olarak yaşamak istemezken, 1990 Kasım ayında Paris'te gerçek- leştirilen Avrupa Güvenlik ve Işbiriiği (AGlK) zirvesinde, Avrupa devletlerinin umduklannı di- le getirdikleri altın dönem yaşanmadı. Avrupa; demokrasi, seıbest piyasa ekonomisi, hukuk devleti kavramlan üzerinde anlaşmıştı. Ge- ride kalan 40 yıl, hatta 70 yıl bir karabasan gibi değil miydi? Ancak, yeni bir dünya düzeniyle değil, Do- ğu'nun tüm kurumlannı yıkan Batı'yı zor bir sı- nav karşısında bırakan yeni bir dünya düzenleme- si ile karşı karşıya gelindi. Henüz siyasal Batı'run, siyasal Doğu'nun yıkımı karşısında yaşamda ka- labileceği de kesin değildir. Bugün netlikle görü- lebilen, dünya siyasal sisteminin eksen değiştire- rek yönü siyasal doğu-batıdan siyasal kuzey-gü- neye döndürmesıdir. Bu da, son 30 ya da 40 yılın sayısız deneyımlerinin artık değerini yitirmesi, öte yanda yenilerinin anlaşılıp öğrenilmesi anla- mını taşır. Bu dönüş, Türkiye'yi de yeni ve aynı zamanda eskijeo-stratejik bağlantılar çerçevesin- de harekete zoriar. Tehlike yükselirken tehdit tekrar başlıyor. Gü- neyin ve doğunun içinde bulunduğu çifte buna- lım çemberinin yarattığı sayısız güvenlik ve kor- ku aynntılan bir kenara bırakılırsa, 4 ana güven- lik ve tehdit öğesi ortaya çıkıyor. 1- Şiddete dayalı ya da değil, zaman içinde ar- tık var olmayan öteki büyük güçlerin de parçalan- masına yol açmış olan Sovyet kahtımı baskı grup- lan. NATO, John Galvin'in • ünlü sözündeki deyişle, bir zamanlar olduğu gibi saldınyı bekleyen bir kirpi olmak yerine, tehlikenin kokusunu alabilen bir tilki olmak durumundadır. Başka bir deyişle NATO, bunalımı engelleyici ve bunalıma egemen olabilecek bir £ .konumda olmalıdır; yoksa yasallığını ve ülkelerin desteğini yitirecektir. 2- Keşmir'den Cezayir'e uzanan, eski Sovyet- ler Birliği'ni ve parçalanmakta olan Yugoslav- ya'yı kesen, Iran'ı saran, Mısır'ın ve tökezleyen Cezayir'in sorunu olan Isamiyetin bunalım kuşa- 3- Silahlandırmada, stratejik hantalann yeniden çizilmesini sağlayabilecek yığılmalar. Doğunun silahsızlandınlması konjonktürde bir gerileme ge- tirirken, parçalanan Sovyetler Birliği ve Uzakdo- ğu'dan Yakmdoğu ve Ortadoğu'nun bunalım böl- gelerine açılan silah kondorlannm da üzerinde düşünûlmesi gerekir. 4- Sonuncu, ancak öncelikli olarak da gündem- de alarm veren, Birleşmiş Milletler verilerine gö- re her yıl 100 milyon net artış gösteren bir dünya nüfusu hareketliliği. Bu yalnız, tüm toplumlarda sürekli gençleşmeyi sağlayan görece olumlu bir etmen değildir; aynı zamanda ekonomik yapıla- n, çahşma alanlannı, yerleşim sorunîannı doğru- dan doğruya ve tabiı olumsuz yönde etkileyen te- mel bir öğedir; başlı başma da, sarsılan sınırlann ve tökezlemekte olan devletlerin zorlanması de- mektir. I NffTO bunakmı engeLteyici I konumda oknahdr Bu durumda kısa zamanda yeniden güvenilir yapılann oluşturulması gerekir. Değişim süreci aylarla ve yıllarla değil, kuşaklarla ve yüzyıllarla ölçülecektir. NATO, John Galvin'in ünlü sözün- deki deyişle, bir zamanlar olduğu gibi saldınyı bekleyen bir kirpi olmak yerine, tehlikenin koku- sunu alabilen bir tilki olmak durumundadır. Baş- ka bir deyişle NATO, bunalımı engelleyici ve bu- nalıma egemen olabilecek bir konumda olmalıdır, yoksa yasallığını ve ülkelerin desteğini yitirecek- tir. Ancak durum böyle olduğundan, diplomasi ve askeri güç arasında bulunan ilişkiye, bugünden baslayarak, 40 yıldır ele alındığından farklı bir biçimde yaklaşılması gereği doğuyor. Askersiz, müdahale olmaksızın diplomasinin getirileri kanlı Yugoslavya batağındadır, diplo- masisiz askeri müdahaleninkiler ise etkilerini So- mali'degöstermektedir. GeneralCarlvonOause- witz'ın "Savaşa tlişküT adlı teorik görüşlerini Stürmer, diplomasi ve askeri güç arasındaki üişkryi değeriendirirken şöyle diyor: Nerede ve nası) olursa olsun askeri harekat sadece siyasal yasalan ve sorumlu olan sınır ve hedefleri çiğnediği zaman geçeıü obnabdır. Askerier araçlan kullanabüir, ancak amaçlan belirkyemezler. Portre Legion d'Honneurnişanı sahibi 1938 Kassel doğumlu olan Mkhad Stürmer; Berlin, Londra vç Marburg'da tarih ve sosyal bilimler eğitimi gördü. 1973_yılındaFriedrich Alexander Oniversitesi'nde (Erlangen-Nürnberg) orta ve yeniçağ tarihi profesörü oldu. lNisanl988yılında Ebenhausen/Isartal Uluslararası Siyasa ve Güvenlik Enstitûsü Müdürü olarak görev aldı. Avrupa tarihi üzerine çeşitli üniversitelerde çalışmalar yaptı. Bunlar sırasıyla: Sussex University. 1970/71; Harvard University 1976777; Princeton, NJ. 1977/78; University of Toronto 1983/84; Sorbonne, 1979/85. Yeni yayımlanan eserleri arasında şunlar sayılabilir: "Das Roheiose Rekh-Deutschland 1866- 1918"(Huzursuz Reich- Almanya), Berlin 1983,3. Baskı, 1990; u Waegenund W«Hi"(Yollar ve Cesaret Etroek), Sal Oppenheim Jr. Cie Yayınevi," Geschkhte einerBankundeiner Famffle"(Bir Banka ve Ailenin Öyküsü), Münih 1989; "DttGrenzen der Macht, Begegnung der Deutschen mit der Geschfchte"(Sıyasi Gücün Sının: Almanlann Tarihle tanışması), Berlin 1992.Michael Stürmer, Frankfurter Algemeine'nin konuk yazandır ve Officier de la Legion d'Honneur nişanı sahibidir. Michael Stürmer (1832) ele almanın tekrar zamanı gelmiştir. Bu, Ba- tı'nın ve Almanya'nın dış siyasasının, birtakım duy- gusal odaklann savladık- lan gibi askerileştirilmesi demek değildir. Bu, alkış- lanan yeni dünya düzeni- nin kendini gözyaşı ve umutsuzluk yaratarak ka- nıtlamasıyla ortaya çıkan, uluslararası ilişkilerdeki hazin durumun dikkate alınmasıdır. Hala eylem yeteneği olan Batılı ülke- ler, bunun sonuçlanndan ancak ceza ve hareketsiz- likle kurtulabilirler. Hare- ket yetisini yitirenler ise öznel olabilme olanakla- nnı yitirdikleri gelişimle- rin ancak nesnesi olabilir- ler. Clausewitz'in savaştan söz ettiği durumlarda, as- keri müdahaleyi var olan koşullar çerçevesinde ele almak gerekir. Birleşmiş Milletler, gerçekte ayn- mına vanlmama eğilimi yüksek olan önlemleri "banşıkonıyucu'' ve "banş getirid"önlemler ola- rak birbirinden ayırmıştır. Clausewitz, askeri mü- dahalelerde olayın ciddi bir amaç için kullanılan ciddi bir araç olduğunu vurgulamıştır. Savaş, siyasal bir eylem olduğundan siyasa, onun yönetilmesinde gözetilecek birincil ve temel öğedir. Hiç kimse, aracı amaçtan bağunsız olarak Siyasal iletişimin 4 onyılı boyunca, Doğu ve Batı arasındaki tüm stratejik düşüncelerin başlangıcı da bitişi de nükleer oluşumlar oldu. Gerginlik, 6O'lı yıllardan beri bir yanda mantıkla kaygının, diğer yanda korkutmanın ürünüydü. Çatışma ve işbirliği, şahı mat etmenin yasal olduğu dünya siyasasının satranç yönettiler. düşünemez. Sonra da tanınmış, kendi iç man- tığına ters düşen bir söz söyler: Askeri müdaha- le, gerçek bir siyasal ör- güttür. Siyasal iletişi- min 4 onyılı boyunca, Doğu ve Batı arasında- ki tüm stratejik düşün- celerin başlangıcı da bi- tişi de nükleer oluşum- lar oldu. Ancak nükleer silahlar, Berlin ve Küba bunahmlanndan bu ya- na oluşan uzun nükleer banş sürecinde, dünya güçleri dengesini belir- leyici birolgu olmuştur. Gerginlik, 60'h yıllar- dan beri bir yanda man- tıkla kaygının, diğer yanda korkutmanın ürü- nüydü. Çatışma ve işbir- liği, şahı mat etmenin yasal olduğu dünya si- yasasının satranç tahta- sını yönettiler. 1990 'dan bu yana geçen süre içerisinde ise kor- kutma ve gerginlik, hem nesne hem de özne yi- tirdi. Konvansiyonel savaş güçlerinin rolü ve gö- revi, nükleer olgunun işlevi ve siyasanın göreviy- le sorumluluğu o tarihten sonra yeniden ele alı- narak oluşturuldu. Oluşumu ve yükselmesi kutup- laşma sistemi içinde zorunlu ve korumada olan Almanya için bu değişim, düşünsel ve siyasal alanda kesin bir dönüş anlarru taşıyordu. Burada da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı görülüyor- du. Clausewitz, burada teori ile bir bağlantı sunu- yor. 1814/15 Viyana Kongresi'nden sonra sava- şın insanlık tanhinin bir parçası olarak devam et- meyeceği konusunda bir çelişkiye düşüyor. An- cak o 25 yıl boyunca savaşı, devrimi ve mutlak ya- nılgıyı, siyasayı zedeleyen savaşı yaşamıştı. Cla- usewitz, o dönemden sonra Fransız fatihinin dün- yaya sunduğu "Ya hep, ya hiç" felsefesini Avru- pa'nın dışında tutmak istemiştı. 1815 yılından sonra Avrupa'nın sakin durumu ve güçlerin dengesi, onanm döneminin diploma- tik yol göstericileri olunca Clausevvitz, savaşın si- yasa yoluyla dizgınlenmesi savını üretti. Bu öğ- retisinin doğruluk kazanması adına, Avrupa'daki güç dengelerinin uzun zaman ihtilaller ve savaş tehlikeleriyle karşı karşıya kalması iyi oldu. Vi- yana 1815'ten Saraybosna 1914'e uzanan süreç içerisinde yaşanan tek savaş, bu güçler geometri- sinin erk alanı dışında gercekleşti. O da 1861- 1865 arasında çıkan Amerikan iç savaşıydı. | Oausew1tzTn savlan yeni Idöneme vardmcı olataHp Clausewitz, nûkleer dönemi göremedi. Ancak, nükleer dönem son bulduktan sonra, siyasa banş bilinciyle, şiddete dayalı değişimler üzerine ne teorik ne de pratik olarak, diplomasi ve asken ha- rekat arasında bir bağlantı düşünûlmesi ya da ku- rulması gereğini vurgulamıştır. Almanya'nın bu konudaki önerileri de yalnız istisnalardır. Bu du- rumda bunalımlardan kurtulmak istemlerine, Cla- usewitz'in savlan yardımcı olabilir. Öncelikle, başlangıçtan beri ve ilke olarak çer- çeve koyucu olan, ancak zorunluluk olarak düşü- nülebilir. Batı için banşın güvencesi adına temel öğe, temel araç ve ölçüt olrnası gereken deneyim ve ihtiyattır. 2lorunlulugun varsayımı olmaksızın, devletler içi hiçbir hukuk düzenlemesi, insanın içindeki iyiyi ortaya çıkarmak adına bir öneriden öteye gidemezdi. tkıncil olarak, nerede ve nasıl olursa olsun as- keri harekat, sadece siyasal yasalan ve sorumlu olan sınır ve hedefleri çiğnediği zaman geçerli ol- malıdır. Askerler araçlan kullanabüir, ancak amaçlan belirleyemezler. Üçüncüsü, diplomasi ve askeri harekat arasındaki ilişki, yalnız erk ve isteğin yükselen eğilim olarak görüldüğü durum- larda geçerlidir, çünkü geçmiş deneyimlerden de görülebilir ki kararsızlık, egemen olmaya çalışan bunalımlan yalnız güçlendınr. Bu bağlamda, dünya duzeninde bir bütünlük oluşturulmadan, abartılmış çıkarlar ve ulusçu is- temler karşısında Clausewitz'in öğretileri yaşam alanı bulamaz. Bu savlar, yalnız etkisi düşünülür olmaktan çıkanhp reel bir yaşam alanı yaratıl- maksızın geçerli kıluıamaz. Bunun için Atlantik Paktı'nın ihtiyatlı bir diplomasiye ağırlık veren siyasalanna gereksinim vardır. YARIN: ABD Sosyalist tşçi Partisi Genel Sekreteri Robert Bills Y A Y I N H A K K I C u m h U h y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z . ÇALIŞAJNLARIN / SORULARI - SORU1NLARI / YILMAZ ŞÎPAL Özel okullarda öğretmeniz... Soru: Bizkr, 625 sayüı yasaya tabi özel okullarda öğretmeniz. GeneDüde birer yıİlık sözleşmelerle çaltştırılmaktayız. Biz- lerle ilgili yasal uygulamalar, okullara göre değişniektedir. Bu konuda başvurduğumuz okul ugilileri, kendilerine göre 3rurum yapıyor. Bizler, yasal haklarunızuı ne olup ne olma- dığiıu, çetişkili söylentilere göre öğrenmeye çahşıyoruz... öncelikle, ücretlerimiz neye göre belirleniyor? (Aylıklan- nuz ödenirken gecikmeler de oluyor). Kısaca, ücret konusundaki yasal haklarımızı öğrenmek isti- yoruz. " (Ş.H.) YANTT: Sorunuzun yanıtına geçmeden önce 625 sayılı yasa ile ilgili bir konuya değinmek istiyoruz. Devlet. anayasanın 42. maddesinde öngörülen, "eğjtim ve öğ- renim hakkı ve ödevüıi" yeterince yerine getiremediği ve devlet okullanndaki eğitim, ıstenilen düzeye ulaşamadığı için, erişilmek istenen düzeye ulaşmak görevi, 625 sayılı Özel Öğretim Kurum- lan Yasası ile özel öğretim kunımlanna bırakılmıştır. Anayasanın 51. maddesine göre, "Sendikalara üye olmak ve üyelikten aynhnak serbesttir". Anayasanın buyurucu nitelikteki bu hükmüne karşın, 625 sa- yıh Özel Öğretim Kunımlan Yasasf nın 32. maddesi, anayasanın 51. maddesini gecersiz saynuştır. Uygulanmakta olan 32. madde- ye göre: "Özel öğretim kurumlannda grev yapdamaz. Bu kurumlarda çalışan ögretmenler, sendika kuramazlar ve sendikalara üye ola- mazlar". Sorunuzun yanıtına gehnce bu yanıt, 625 sayılı yasanın 33. maddesinde verilmiştir. "Özel okullarda yöneticüik >e eğirim-öğretim hizmeti yapanla- ra, kıdefnlerine göre (emekliler hariç) dengi resmi okullarda ödenen aylık ile sosyal yardım kapsamındaki ek ödeme tutarlarından az ücret verilemez. Sosyal yardım kapsamındaki ek ödemeler. bütçe kanunlarıvla resmi okul öğrermen ve personeline sağlanan haklara denk olarak özel okul öğretmenlerine ve personeline de ödenir. Sosyal yardım kapşamındaki ek ödemelerden \ergi kesilmez. Özel öğretim kurumlarındaki birim ders ücreti miktan, resmi okullar için tespit edilen miktardan az olamaz." 625 sayılı yasada, özel öğretim kurumlannda görev alan öğret- menlere verilecek ücretin alt sının belirlenmiştır. Bu alt sınır, özel okulda görev alan öğretmenin, dengi devlet okulunda görev ya- pan aynı kıdeme sahip öğretmenin aldığı maaştır. Ücretin ödenmesine ilişkin koşullar. yasanın 35. maddesinde belirtilmiştir. "Yazılı sözleşmede kararlaştırdan ücret, bordro ile her ay sonun- da verilir. Yönetici \e öğretmenlere ücretierini /amanında ödeme- yen kurumlar, bu ücretleri gün başına aylık ücretin % 1 fazlasıyla ödemek zorundadır(...)." ANKARA-ANKA MOŞERREF HEKİMOGLU Bengalli Kardeşime... ören'de miyim, Dakka'da mı, Karaçi'de mi şaşırdım kaç gündür. Dinlencede mi, işkencede mi? Tesllme Nesrin'i düşünüyorum, Esma Clhangir'i. Dakka'da kal- dığım esmer Bengal kadınlarını, Karaçi'de konuştuğum bir kadın gazeteciyi. 1980'li yıllarda Bangladeş'te araba- ları insanlar çekiyor hâlâ! Yaşam da kırk yılı güç aşıyor! Suyu, yeşili bol, ama yaşamı soluk bir ülke Bangladeş. Araba çekerken ölen arkadaşına üzülmedi taksi şoförü, hatta gülümsedi; 'Kurtuldu' diye kesti sorularımı. Belki de kurtuldu, ama yaşamak özlemi sürüyor ölenlere kar- şın. özlemi duyuran yazarları, ozanları, ressamları var Bangladeş'in. Teslime Nesrin de onlardan biri. Yüz bin kişi ölümünü istiyor şimdi; suçu laikliği savunmak. Laik- lik ilkesi doğrultusunda bir yaşam biçimi öngörüyor hal- kına. Kimi Bengalli kadınların Türkiye'ye dönük sorulan çınlıyor kulağımda. Atatüric'ü dinlerken gözleri parlıyor- du. Kadın devrimi, eşit haklar, özgürlükler konusunda nasıl sorguya çektiler beni. Pakistan'da, Karaçi'de bir kadın gazeteciyle söyleşimizi anımsıyorum sonra. 80'li yıllarda Evren ile birlikte son yolculuk, Ziya ül Hak döne- mi, Pakistan kadınlarının statüsü de hayli değişmiş. önceki gidişlerimden değişik koşullarda gördüm onları. Pakistanlı arkadaşıma izlenimlerimi anlatırken Atatürk devrimlerine yöneldik birden. önce Butto, sonra Ziya ül Hak döneminde köktendincilere verilen ödünlerle Pa- kistan'da üzücü olaylar yaşanıyor, sona ermiyor. Atatürk devrimlerinin önemi de daha büyük anlam kaza- nıyordu. Özellikle kadınlar için. Başbakan olarak An- kara'ya geldiği zaman Benazir Butto da belirtti bu ger- çeği. Ama ülkesinin gerçeğini değiştiremiyor Kadın ve insan hakları için savaş veren Esma Cihangir'e ölüm fet- vası çıkarılıyor! Esma Cihangir'in suçu, belli yasaların yumuşatılmasını istemek. Allah'a, peygambere, Ku- ran'a hakaret edenleri tutuklayan, sorgularken gerçek kanıtlar aramayan politikaya karşı çıkıyor bu kadın hu- kukçu; haksızlığa uğrayanları savunuyor. Yürürlükteki yasanın değişmesi için savaşıyor. Ödün politikalarının nereye varacağı belli olmuyor hiç. Züffikâr All Butto'nun ödün politikası da Pakistan'a banş ve mutluluk getiremedi; tersine köktendinciler ara- sındaki kavgalar, bölünmelerledinsel politikanın birleş- tirici olamadığını da kanıtladı dünyaya. Politikayla uğra- şanların bu gelişmeleri iyı izlemesi, yorumlaması gerekir bence. Dahası laiklik ilkesini de iyi değerlendir- mesi. Teslime Nesrin ya da Esma Cıhangır'e ölüm fetva- sı çıkaranları iyı tanıyoruz biz; Bahriye Uçok'u öldüren- ler, Uğur Mumcu cinayetini işleyenler, Madımak yangı- nını çıkaranlar da aynı kökten değil mi? Onlar nasıl üredi, nasıl güçlendi, nasıl örgütlendi? Ödün verilme- seydi bu boyuta varır mıydı olaylar.. Dinlence köylerinde, turistik yerlerde kimi camilerde yapılan konuşmalardan yakınıyor dostlarım. Yoğunla- şan yasaklan anlatıyorlar. Çağdışılığa karşı çıkmamayı, sessizliği, suskunluğu da ödün dıye belirtiyorlar Içten- likle katılıyorum bu görüşe, ödün olayını önce özünde yaşıyor insan. ödünsüz bir yaşam biçimi seçenler var, ödünlerle biçimlenen bir yaşamı yeğleyenler var. Kişilı- ğimiz de böyle oluşuyor. Belli ilkeleri, inançları.amaçla- rı olanlar; ödün vermeden, mutlu, o yolda bir savaşla onurlanıyor. Kırk iki yaşında, yolun yarısında bir kadın Teslime Nesrin. Köktendincilerin tepkisiyle yaşamını yitirecek belki de, ama ölecek mi acaba? Yaşam biçimini seçmiş bir kez, o seçimle ışığı söner mi? Aydınlığı sürmeyecek mi; karanlığı, kara güçleri daha çok yansıtmayacak mı Nesrin'in ölümü? Solmayan bir çiçek gibi yaşamayacak mı Bangladeşlilerin belleklerinde? Parlak bir sayfa yaz- mayacak mı ülkesinin tarihine? Kara güçleri korkutan da bu ışık bence. Söndürmek isteği, korkudan kaynakla- nıyor. Laikliği bu korku nedeniyle içlerine sindiremiyor- lar. Çağın dışında yaşıyor, çağdaşlaşmaktan korkuyor- lar; şeriat özlemiyle yaşıyor, demokratik gelişmeden korkuyorlar; laik bir kitaptan, bir yazardan korkuyor, öl- dürmek istiyorlar. 2000 yılına doğru neler yaşanıyor dünyamızda! Esma Cihangir'e de Teslime Nesrin'e de özlem ve utançla sesleniyorum bu köşeden. İki güzel kadın; ülkeleri, in- sanları için güzel bir dünya. insanca bir yaşam uğruna savaşıyor. Yürekten paylaşıyorum bu özlemi. Utanç ne- den derseniz: Ben 1920'lerde doğanlardanım; bir 'cum- hı/r/yefk/z/'yım.Atatürk'ün kadın devrimini, laiklik ilkesi- ni güzel yaşadım. Eşit haklar ve özgürlükler için hiçbir savaş vermedi kadınlarımız; ama o hakları, özgürlükleri korumayı, yaygınlaştırmayı başardığımız söylenebllir mi? Her dalda tırmanışlarımız, parıltılarımız var; ama geri kalmışlığı da karanlığı da aşamadık genelde. Nüfu- sumuzun yarısını oluşturuyoruz; ama ülkenin yöneti- minde söz hakkımız, gücümüz, katkımız yok. Meclis'te çok az kadın mılletvekili var; onlar da nelerle uğraşıyor- lar değil mi? Sokaklarda neler görüyor, nelere tanık olu- yoruz; özgürlük, demokrasi göstergesiyle şeriata ne çağrılaryapılıyor. Utancım bu nedenle. Karşıda dostum İda, gülümseyerek avutuyor beni. Teslime ve Esma'nın itici gücüne inanmamı söylüyor. BULMACA 1 2 3SOLDAN SAĞA: 1/ Yasalann ya da öner- melerin kendi aralannda çelişikliği. 2/ Ahşılmış, yadırganmaz olmuş... Pulculukta hatalı basıl- mış pullar için kullanılan sözcük. 3/ Harman yerin- deki tahılın taş ve toprak- la kanşık kalıntısı. 4/ Nazar değmesine karşı tütsü olarak kullanılan bir bitki. 5/ Bir soru sö- zü... Bir meyve... Selen- yum elementinin simgesi. 6/ Kimi yerlerde kadınlann boy- dan boya örtündükleri çarşaf... Ir- landa'run plaka işareti. 7/ Devletçe para, senet ve tahvil çıkarrna 8/ Defa... Şık, lüks ve gösterişli giyim tarzı. 9/ 1leri süriilerek savunulan düşünce... Tütün dizmek, kurut- mak ve işlemek için kullanılan üs- tü kapalı sergi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde tahterevalliye veri- len ad. 2/ Balık yakalama araa... Osmanh toprak duzeninde yıllık geliri 20.000 ile 100.000 akçe arasında olan dirlik. 3/ Hukuk... Bir ilimiz. 4/ Şarkı, tûrkü... Radon elementinin simgesi. 5/ Antalya'run bir ilçesi. 6/ özel bi- çimde keçi ya da ınek sütünün mayalanmasıyla hazırlanan ekşi içecek... Ozelükle Doğu Karadeniz'in yüksek kesimlennde yay- gın gecici kırsal yerleşme. 7/ Uzak... Bir tür yabanmersini. 8/ Çit, perde... Bir nota... Şaşma beürten bir ünlem. 9/ Pamuk- kale'de olduğu gibi, kimi kaynak sulannın yığdığı kalker tortu. İLKMECLİS HıfzıVeldetVeUdedeolu 80.000 (KDV içinde) Çağduş Yaymları Türkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-tstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle