Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 AĞUSTOS 1994 CUMA
DIZIYAZI
I
i Alman siyasal bilimci Prof. Michael Stürmer, diplomasi-askeri güç ilişkisini Cumhuriyet'e yazdı
;NATO: Kirpi işlevindentilkiliğeArtık var olmayan Doğu-Batı çatışması kutup-
laştıncı, nükleer ve küresel niteliklere sahipti.
1990 yılından sonra Doğu ve Batı tekrar yön be-
lirleyen kavramlar oldular. Bunun sonucunda ise
Almanya birleşmiş, Doğu soğuk bir evreden çık-
mış ve Sovyetler artık Sovyetler olarak yaşamak
istemezken, 1990 Kasım ayında Paris'te gerçek-
leştirilen Avrupa Güvenlik ve Işbiriiği (AGlK)
zirvesinde, Avrupa devletlerinin umduklannı di-
le getirdikleri altın dönem yaşanmadı.
Avrupa; demokrasi, seıbest piyasa ekonomisi,
hukuk devleti kavramlan üzerinde anlaşmıştı. Ge-
ride kalan 40 yıl, hatta 70 yıl bir karabasan gibi
değil miydi?
Ancak, yeni bir dünya düzeniyle değil, Do-
ğu'nun tüm kurumlannı yıkan Batı'yı zor bir sı-
nav karşısında bırakan yeni bir dünya düzenleme-
si ile karşı karşıya gelindi. Henüz siyasal Batı'run,
siyasal Doğu'nun yıkımı karşısında yaşamda ka-
labileceği de kesin değildir. Bugün netlikle görü-
lebilen, dünya siyasal sisteminin eksen değiştire-
rek yönü siyasal doğu-batıdan siyasal kuzey-gü-
neye döndürmesıdir. Bu da, son 30 ya da 40 yılın
sayısız deneyımlerinin artık değerini yitirmesi,
öte yanda yenilerinin anlaşılıp öğrenilmesi anla-
mını taşır. Bu dönüş, Türkiye'yi de yeni ve aynı
zamanda eskijeo-stratejik bağlantılar çerçevesin-
de harekete zoriar.
Tehlike yükselirken tehdit tekrar başlıyor. Gü-
neyin ve doğunun içinde bulunduğu çifte buna-
lım çemberinin yarattığı sayısız güvenlik ve kor-
ku aynntılan bir kenara bırakılırsa, 4 ana güven-
lik ve tehdit öğesi ortaya çıkıyor.
1- Şiddete dayalı ya da değil, zaman içinde ar-
tık var olmayan öteki büyük güçlerin de parçalan-
masına yol açmış olan Sovyet kahtımı baskı grup-
lan.
NATO, John Galvin'in •
ünlü sözündeki deyişle, bir
zamanlar olduğu gibi
saldınyı bekleyen bir kirpi
olmak yerine, tehlikenin
kokusunu alabilen bir tilki
olmak durumundadır. Başka
bir deyişle NATO, bunalımı
engelleyici ve bunalıma
egemen olabilecek bir
£ .konumda olmalıdır; yoksa
yasallığını ve ülkelerin
desteğini yitirecektir.
2- Keşmir'den Cezayir'e uzanan, eski Sovyet-
ler Birliği'ni ve parçalanmakta olan Yugoslav-
ya'yı kesen, Iran'ı saran, Mısır'ın ve tökezleyen
Cezayir'in sorunu olan Isamiyetin bunalım kuşa-
3- Silahlandırmada, stratejik hantalann yeniden
çizilmesini sağlayabilecek yığılmalar. Doğunun
silahsızlandınlması konjonktürde bir gerileme ge-
tirirken, parçalanan Sovyetler Birliği ve Uzakdo-
ğu'dan Yakmdoğu ve Ortadoğu'nun bunalım böl-
gelerine açılan silah kondorlannm da üzerinde
düşünûlmesi gerekir.
4- Sonuncu, ancak öncelikli olarak da gündem-
de alarm veren, Birleşmiş Milletler verilerine gö-
re her yıl 100 milyon net artış gösteren bir dünya
nüfusu hareketliliği. Bu yalnız, tüm toplumlarda
sürekli gençleşmeyi sağlayan görece olumlu bir
etmen değildir; aynı zamanda ekonomik yapıla-
n, çahşma alanlannı, yerleşim sorunîannı doğru-
dan doğruya ve tabiı olumsuz yönde etkileyen te-
mel bir öğedir; başlı başma da, sarsılan sınırlann
ve tökezlemekte olan devletlerin zorlanması de-
mektir.
I NffTO bunakmı engeLteyici
I konumda oknahdr
Bu durumda kısa zamanda yeniden güvenilir
yapılann oluşturulması gerekir. Değişim süreci
aylarla ve yıllarla değil, kuşaklarla ve yüzyıllarla
ölçülecektir. NATO, John Galvin'in ünlü sözün-
deki deyişle, bir zamanlar olduğu gibi saldınyı
bekleyen bir kirpi olmak yerine, tehlikenin koku-
sunu alabilen bir tilki olmak durumundadır. Baş-
ka bir deyişle NATO, bunalımı engelleyici ve bu-
nalıma egemen olabilecek bir konumda olmalıdır,
yoksa yasallığını ve ülkelerin desteğini yitirecek-
tir. Ancak durum böyle olduğundan, diplomasi ve
askeri güç arasında bulunan ilişkiye, bugünden
baslayarak, 40 yıldır ele alındığından farklı bir
biçimde yaklaşılması gereği doğuyor.
Askersiz, müdahale olmaksızın diplomasinin
getirileri kanlı Yugoslavya batağındadır, diplo-
masisiz askeri müdahaleninkiler ise etkilerini So-
mali'degöstermektedir. GeneralCarlvonOause-
witz'ın "Savaşa tlişküT adlı teorik görüşlerini
Stürmer, diplomasi ve askeri güç arasındaki üişkryi değeriendirirken şöyle diyor: Nerede ve nası) olursa olsun askeri harekat sadece siyasal yasalan
ve sorumlu olan sınır ve hedefleri çiğnediği zaman geçeıü obnabdır. Askerier araçlan kullanabüir, ancak amaçlan belirkyemezler.
Portre
Legion d'Honneurnişanı sahibi
1938 Kassel doğumlu olan
Mkhad Stürmer; Berlin,
Londra vç Marburg'da tarih
ve sosyal bilimler eğitimi
gördü. 1973_yılındaFriedrich
Alexander Oniversitesi'nde
(Erlangen-Nürnberg) orta ve
yeniçağ tarihi profesörü
oldu. lNisanl988yılında
Ebenhausen/Isartal
Uluslararası Siyasa ve
Güvenlik Enstitûsü Müdürü
olarak görev aldı.
Avrupa tarihi üzerine çeşitli
üniversitelerde çalışmalar
yaptı. Bunlar sırasıyla:
Sussex University. 1970/71;
Harvard University 1976777;
Princeton, NJ. 1977/78; University of
Toronto 1983/84; Sorbonne, 1979/85. Yeni
yayımlanan eserleri arasında şunlar
sayılabilir: "Das Roheiose
Rekh-Deutschland 1866-
1918"(Huzursuz Reich-
Almanya), Berlin 1983,3.
Baskı, 1990;
u
Waegenund
W«Hi"(Yollar ve Cesaret
Etroek), Sal Oppenheim Jr.
Cie Yayınevi," Geschkhte
einerBankundeiner
Famffle"(Bir Banka ve
Ailenin Öyküsü), Münih
1989; "DttGrenzen der
Macht, Begegnung der
Deutschen mit der
Geschfchte"(Sıyasi
Gücün Sının: Almanlann
Tarihle tanışması), Berlin
1992.Michael Stürmer,
Frankfurter Algemeine'nin konuk
yazandır ve Officier de la Legion
d'Honneur nişanı sahibidir.
Michael Stürmer
(1832) ele almanın tekrar
zamanı gelmiştir. Bu, Ba-
tı'nın ve Almanya'nın dış
siyasasının, birtakım duy-
gusal odaklann savladık-
lan gibi askerileştirilmesi
demek değildir. Bu, alkış-
lanan yeni dünya düzeni-
nin kendini gözyaşı ve
umutsuzluk yaratarak ka-
nıtlamasıyla ortaya çıkan,
uluslararası ilişkilerdeki
hazin durumun dikkate
alınmasıdır. Hala eylem
yeteneği olan Batılı ülke-
ler, bunun sonuçlanndan
ancak ceza ve hareketsiz-
likle kurtulabilirler. Hare-
ket yetisini yitirenler ise
öznel olabilme olanakla-
nnı yitirdikleri gelişimle-
rin ancak nesnesi olabilir-
ler.
Clausewitz'in savaştan
söz ettiği durumlarda, as-
keri müdahaleyi var olan
koşullar çerçevesinde ele
almak gerekir. Birleşmiş Milletler, gerçekte ayn-
mına vanlmama eğilimi yüksek olan önlemleri
"banşıkonıyucu'' ve "banş getirid"önlemler ola-
rak birbirinden ayırmıştır. Clausewitz, askeri mü-
dahalelerde olayın ciddi bir amaç için kullanılan
ciddi bir araç olduğunu vurgulamıştır.
Savaş, siyasal bir eylem olduğundan siyasa,
onun yönetilmesinde gözetilecek birincil ve temel
öğedir. Hiç kimse, aracı amaçtan bağunsız olarak
Siyasal iletişimin 4 onyılı
boyunca, Doğu ve Batı
arasındaki tüm stratejik
düşüncelerin başlangıcı da
bitişi de nükleer oluşumlar
oldu. Gerginlik, 6O'lı
yıllardan beri bir yanda
mantıkla kaygının, diğer
yanda korkutmanın
ürünüydü. Çatışma ve
işbirliği, şahı mat etmenin
yasal olduğu dünya
siyasasının satranç
yönettiler.
düşünemez. Sonra da
tanınmış, kendi iç man-
tığına ters düşen bir söz
söyler: Askeri müdaha-
le, gerçek bir siyasal ör-
güttür. Siyasal iletişi-
min 4 onyılı boyunca,
Doğu ve Batı arasında-
ki tüm stratejik düşün-
celerin başlangıcı da bi-
tişi de nükleer oluşum-
lar oldu. Ancak nükleer
silahlar, Berlin ve Küba
bunahmlanndan bu ya-
na oluşan uzun nükleer
banş sürecinde, dünya
güçleri dengesini belir-
leyici birolgu olmuştur.
Gerginlik, 60'h yıllar-
dan beri bir yanda man-
tıkla kaygının, diğer
yanda korkutmanın ürü-
nüydü. Çatışma ve işbir-
liği, şahı mat etmenin
yasal olduğu dünya si-
yasasının satranç tahta-
sını yönettiler.
1990 'dan bu yana geçen süre içerisinde ise kor-
kutma ve gerginlik, hem nesne hem de özne yi-
tirdi. Konvansiyonel savaş güçlerinin rolü ve gö-
revi, nükleer olgunun işlevi ve siyasanın göreviy-
le sorumluluğu o tarihten sonra yeniden ele alı-
narak oluşturuldu. Oluşumu ve yükselmesi kutup-
laşma sistemi içinde zorunlu ve korumada olan
Almanya için bu değişim, düşünsel ve siyasal
alanda kesin bir dönüş anlarru taşıyordu. Burada
da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı görülüyor-
du.
Clausewitz, burada teori ile bir bağlantı sunu-
yor. 1814/15 Viyana Kongresi'nden sonra sava-
şın insanlık tanhinin bir parçası olarak devam et-
meyeceği konusunda bir çelişkiye düşüyor. An-
cak o 25 yıl boyunca savaşı, devrimi ve mutlak ya-
nılgıyı, siyasayı zedeleyen savaşı yaşamıştı. Cla-
usewitz, o dönemden sonra Fransız fatihinin dün-
yaya sunduğu "Ya hep, ya hiç" felsefesini Avru-
pa'nın dışında tutmak istemiştı.
1815 yılından sonra Avrupa'nın sakin durumu
ve güçlerin dengesi, onanm döneminin diploma-
tik yol göstericileri olunca Clausevvitz, savaşın si-
yasa yoluyla dizgınlenmesi savını üretti. Bu öğ-
retisinin doğruluk kazanması adına, Avrupa'daki
güç dengelerinin uzun zaman ihtilaller ve savaş
tehlikeleriyle karşı karşıya kalması iyi oldu. Vi-
yana 1815'ten Saraybosna 1914'e uzanan süreç
içerisinde yaşanan tek savaş, bu güçler geometri-
sinin erk alanı dışında gercekleşti. O da 1861-
1865 arasında çıkan Amerikan iç savaşıydı.
| Oausew1tzTn savlan yeni
Idöneme vardmcı olataHp
Clausewitz, nûkleer dönemi göremedi. Ancak,
nükleer dönem son bulduktan sonra, siyasa banş
bilinciyle, şiddete dayalı değişimler üzerine ne
teorik ne de pratik olarak, diplomasi ve asken ha-
rekat arasında bir bağlantı düşünûlmesi ya da ku-
rulması gereğini vurgulamıştır. Almanya'nın bu
konudaki önerileri de yalnız istisnalardır. Bu du-
rumda bunalımlardan kurtulmak istemlerine, Cla-
usewitz'in savlan yardımcı olabilir.
Öncelikle, başlangıçtan beri ve ilke olarak çer-
çeve koyucu olan, ancak zorunluluk olarak düşü-
nülebilir. Batı için banşın güvencesi adına temel
öğe, temel araç ve ölçüt olrnası gereken deneyim
ve ihtiyattır. 2lorunlulugun varsayımı olmaksızın,
devletler içi hiçbir hukuk düzenlemesi, insanın
içindeki iyiyi ortaya çıkarmak adına bir öneriden
öteye gidemezdi.
tkıncil olarak, nerede ve nasıl olursa olsun as-
keri harekat, sadece siyasal yasalan ve sorumlu
olan sınır ve hedefleri çiğnediği zaman geçerli ol-
malıdır. Askerler araçlan kullanabüir, ancak
amaçlan belirleyemezler. Üçüncüsü, diplomasi
ve askeri harekat arasındaki ilişki, yalnız erk ve
isteğin yükselen eğilim olarak görüldüğü durum-
larda geçerlidir, çünkü geçmiş deneyimlerden de
görülebilir ki kararsızlık, egemen olmaya çalışan
bunalımlan yalnız güçlendınr.
Bu bağlamda, dünya duzeninde bir bütünlük
oluşturulmadan, abartılmış çıkarlar ve ulusçu is-
temler karşısında Clausewitz'in öğretileri yaşam
alanı bulamaz. Bu savlar, yalnız etkisi düşünülür
olmaktan çıkanhp reel bir yaşam alanı yaratıl-
maksızın geçerli kıluıamaz. Bunun için Atlantik
Paktı'nın ihtiyatlı bir diplomasiye ağırlık veren
siyasalanna gereksinim vardır.
YARIN: ABD Sosyalist tşçi Partisi
Genel Sekreteri Robert Bills
Y A Y I N H A K K I C u m h U h y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z .
ÇALIŞAJNLARIN / SORULARI - SORU1NLARI / YILMAZ ŞÎPAL
Özel okullarda öğretmeniz...
Soru: Bizkr, 625 sayüı yasaya tabi özel okullarda öğretmeniz.
GeneDüde birer yıİlık sözleşmelerle çaltştırılmaktayız. Biz-
lerle ilgili yasal uygulamalar, okullara göre değişniektedir.
Bu konuda başvurduğumuz okul ugilileri, kendilerine göre
3rurum yapıyor. Bizler, yasal haklarunızuı ne olup ne olma-
dığiıu, çetişkili söylentilere göre öğrenmeye çahşıyoruz...
öncelikle, ücretlerimiz neye göre belirleniyor? (Aylıklan-
nuz ödenirken gecikmeler de oluyor).
Kısaca, ücret konusundaki yasal haklarımızı öğrenmek isti-
yoruz. " (Ş.H.)
YANTT: Sorunuzun yanıtına geçmeden önce 625 sayılı yasa ile
ilgili bir konuya değinmek istiyoruz.
Devlet. anayasanın 42. maddesinde öngörülen, "eğjtim ve öğ-
renim hakkı ve ödevüıi" yeterince yerine getiremediği ve devlet
okullanndaki eğitim, ıstenilen düzeye ulaşamadığı için, erişilmek
istenen düzeye ulaşmak görevi, 625 sayılı Özel Öğretim Kurum-
lan Yasası ile özel öğretim kunımlanna bırakılmıştır.
Anayasanın 51. maddesine göre, "Sendikalara üye olmak ve
üyelikten aynhnak serbesttir".
Anayasanın buyurucu nitelikteki bu hükmüne karşın, 625 sa-
yıh Özel Öğretim Kunımlan Yasasf nın 32. maddesi, anayasanın
51. maddesini gecersiz saynuştır. Uygulanmakta olan 32. madde-
ye göre:
"Özel öğretim kurumlannda grev yapdamaz. Bu kurumlarda
çalışan ögretmenler, sendika kuramazlar ve sendikalara üye ola-
mazlar".
Sorunuzun yanıtına gehnce bu yanıt, 625 sayılı yasanın 33.
maddesinde verilmiştir.
"Özel okullarda yöneticüik >e eğirim-öğretim hizmeti yapanla-
ra, kıdefnlerine göre (emekliler hariç) dengi resmi okullarda ödenen
aylık ile sosyal yardım kapsamındaki ek ödeme tutarlarından az
ücret verilemez.
Sosyal yardım kapsamındaki ek ödemeler. bütçe kanunlarıvla
resmi okul öğrermen ve personeline sağlanan haklara denk olarak
özel okul öğretmenlerine ve personeline de ödenir. Sosyal yardım
kapşamındaki ek ödemelerden \ergi kesilmez.
Özel öğretim kurumlarındaki birim ders ücreti miktan, resmi
okullar için tespit edilen miktardan az olamaz."
625 sayılı yasada, özel öğretim kurumlannda görev alan öğret-
menlere verilecek ücretin alt sının belirlenmiştır. Bu alt sınır, özel
okulda görev alan öğretmenin, dengi devlet okulunda görev ya-
pan aynı kıdeme sahip öğretmenin aldığı maaştır.
Ücretin ödenmesine ilişkin koşullar. yasanın 35. maddesinde
belirtilmiştir.
"Yazılı sözleşmede kararlaştırdan ücret, bordro ile her ay sonun-
da verilir. Yönetici \e öğretmenlere ücretierini /amanında ödeme-
yen kurumlar, bu ücretleri gün başına aylık ücretin % 1 fazlasıyla
ödemek zorundadır(...)."
ANKARA-ANKA
MOŞERREF HEKİMOGLU
Bengalli Kardeşime...
ören'de miyim, Dakka'da mı, Karaçi'de mi şaşırdım
kaç gündür. Dinlencede mi, işkencede mi? Tesllme
Nesrin'i düşünüyorum, Esma Clhangir'i. Dakka'da kal-
dığım esmer Bengal kadınlarını, Karaçi'de konuştuğum
bir kadın gazeteciyi. 1980'li yıllarda Bangladeş'te araba-
ları insanlar çekiyor hâlâ! Yaşam da kırk yılı güç aşıyor!
Suyu, yeşili bol, ama yaşamı soluk bir ülke Bangladeş.
Araba çekerken ölen arkadaşına üzülmedi taksi şoförü,
hatta gülümsedi; 'Kurtuldu' diye kesti sorularımı. Belki
de kurtuldu, ama yaşamak özlemi sürüyor ölenlere kar-
şın. özlemi duyuran yazarları, ozanları, ressamları var
Bangladeş'in. Teslime Nesrin de onlardan biri. Yüz bin
kişi ölümünü istiyor şimdi; suçu laikliği savunmak. Laik-
lik ilkesi doğrultusunda bir yaşam biçimi öngörüyor hal-
kına.
Kimi Bengalli kadınların Türkiye'ye dönük sorulan
çınlıyor kulağımda. Atatüric'ü dinlerken gözleri parlıyor-
du. Kadın devrimi, eşit haklar, özgürlükler konusunda
nasıl sorguya çektiler beni. Pakistan'da, Karaçi'de bir
kadın gazeteciyle söyleşimizi anımsıyorum sonra. 80'li
yıllarda Evren ile birlikte son yolculuk, Ziya ül Hak döne-
mi, Pakistan kadınlarının statüsü de hayli değişmiş.
önceki gidişlerimden değişik koşullarda gördüm onları.
Pakistanlı arkadaşıma izlenimlerimi anlatırken Atatürk
devrimlerine yöneldik birden. önce Butto, sonra Ziya ül
Hak döneminde köktendincilere verilen ödünlerle Pa-
kistan'da üzücü olaylar yaşanıyor, sona ermiyor.
Atatürk devrimlerinin önemi de daha büyük anlam kaza-
nıyordu. Özellikle kadınlar için. Başbakan olarak An-
kara'ya geldiği zaman Benazir Butto da belirtti bu ger-
çeği. Ama ülkesinin gerçeğini değiştiremiyor Kadın ve
insan hakları için savaş veren Esma Cihangir'e ölüm fet-
vası çıkarılıyor! Esma Cihangir'in suçu, belli yasaların
yumuşatılmasını istemek. Allah'a, peygambere, Ku-
ran'a hakaret edenleri tutuklayan, sorgularken gerçek
kanıtlar aramayan politikaya karşı çıkıyor bu kadın hu-
kukçu; haksızlığa uğrayanları savunuyor. Yürürlükteki
yasanın değişmesi için savaşıyor.
Ödün politikalarının nereye varacağı belli olmuyor
hiç. Züffikâr All Butto'nun ödün politikası da Pakistan'a
banş ve mutluluk getiremedi; tersine köktendinciler ara-
sındaki kavgalar, bölünmelerledinsel politikanın birleş-
tirici olamadığını da kanıtladı dünyaya. Politikayla uğra-
şanların bu gelişmeleri iyı izlemesi, yorumlaması
gerekir bence. Dahası laiklik ilkesini de iyi değerlendir-
mesi. Teslime Nesrin ya da Esma Cıhangır'e ölüm fetva-
sı çıkaranları iyı tanıyoruz biz; Bahriye Uçok'u öldüren-
ler, Uğur Mumcu cinayetini işleyenler, Madımak yangı-
nını çıkaranlar da aynı kökten değil mi? Onlar nasıl
üredi, nasıl güçlendi, nasıl örgütlendi? Ödün verilme-
seydi bu boyuta varır mıydı olaylar..
Dinlence köylerinde, turistik yerlerde kimi camilerde
yapılan konuşmalardan yakınıyor dostlarım. Yoğunla-
şan yasaklan anlatıyorlar. Çağdışılığa karşı çıkmamayı,
sessizliği, suskunluğu da ödün dıye belirtiyorlar Içten-
likle katılıyorum bu görüşe, ödün olayını önce özünde
yaşıyor insan. ödünsüz bir yaşam biçimi seçenler var,
ödünlerle biçimlenen bir yaşamı yeğleyenler var. Kişilı-
ğimiz de böyle oluşuyor. Belli ilkeleri, inançları.amaçla-
rı olanlar; ödün vermeden, mutlu, o yolda bir savaşla
onurlanıyor.
Kırk iki yaşında, yolun yarısında bir kadın Teslime
Nesrin. Köktendincilerin tepkisiyle yaşamını yitirecek
belki de, ama ölecek mi acaba? Yaşam biçimini seçmiş
bir kez, o seçimle ışığı söner mi? Aydınlığı sürmeyecek
mi; karanlığı, kara güçleri daha çok yansıtmayacak mı
Nesrin'in ölümü? Solmayan bir çiçek gibi yaşamayacak
mı Bangladeşlilerin belleklerinde? Parlak bir sayfa yaz-
mayacak mı ülkesinin tarihine? Kara güçleri korkutan
da bu ışık bence. Söndürmek isteği, korkudan kaynakla-
nıyor. Laikliği bu korku nedeniyle içlerine sindiremiyor-
lar. Çağın dışında yaşıyor, çağdaşlaşmaktan korkuyor-
lar; şeriat özlemiyle yaşıyor, demokratik gelişmeden
korkuyorlar; laik bir kitaptan, bir yazardan korkuyor, öl-
dürmek istiyorlar.
2000 yılına doğru neler yaşanıyor dünyamızda! Esma
Cihangir'e de Teslime Nesrin'e de özlem ve utançla
sesleniyorum bu köşeden. İki güzel kadın; ülkeleri, in-
sanları için güzel bir dünya. insanca bir yaşam uğruna
savaşıyor. Yürekten paylaşıyorum bu özlemi. Utanç ne-
den derseniz: Ben 1920'lerde doğanlardanım; bir 'cum-
hı/r/yefk/z/'yım.Atatürk'ün kadın devrimini, laiklik ilkesi-
ni güzel yaşadım. Eşit haklar ve özgürlükler için hiçbir
savaş vermedi kadınlarımız; ama o hakları, özgürlükleri
korumayı, yaygınlaştırmayı başardığımız söylenebllir
mi? Her dalda tırmanışlarımız, parıltılarımız var; ama
geri kalmışlığı da karanlığı da aşamadık genelde. Nüfu-
sumuzun yarısını oluşturuyoruz; ama ülkenin yöneti-
minde söz hakkımız, gücümüz, katkımız yok. Meclis'te
çok az kadın mılletvekili var; onlar da nelerle uğraşıyor-
lar değil mi? Sokaklarda neler görüyor, nelere tanık olu-
yoruz; özgürlük, demokrasi göstergesiyle şeriata ne
çağrılaryapılıyor.
Utancım bu nedenle.
Karşıda dostum İda, gülümseyerek avutuyor beni.
Teslime ve Esma'nın itici gücüne inanmamı söylüyor.
BULMACA
1 2 3SOLDAN SAĞA:
1/ Yasalann ya da öner-
melerin kendi aralannda
çelişikliği. 2/ Ahşılmış,
yadırganmaz olmuş...
Pulculukta hatalı basıl-
mış pullar için kullanılan
sözcük. 3/ Harman yerin-
deki tahılın taş ve toprak-
la kanşık kalıntısı. 4/
Nazar değmesine karşı
tütsü olarak kullanılan
bir bitki. 5/ Bir soru sö-
zü... Bir meyve... Selen-
yum elementinin simgesi.
6/ Kimi yerlerde kadınlann boy-
dan boya örtündükleri çarşaf... Ir-
landa'run plaka işareti. 7/ Devletçe
para, senet ve tahvil çıkarrna 8/
Defa... Şık, lüks ve gösterişli giyim
tarzı. 9/ 1leri süriilerek savunulan
düşünce... Tütün dizmek, kurut-
mak ve işlemek için kullanılan üs-
tü kapalı sergi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Halk dilinde tahterevalliye veri-
len ad. 2/ Balık yakalama araa...
Osmanh toprak duzeninde yıllık geliri 20.000 ile 100.000 akçe
arasında olan dirlik. 3/ Hukuk... Bir ilimiz. 4/ Şarkı, tûrkü...
Radon elementinin simgesi. 5/ Antalya'run bir ilçesi. 6/ özel bi-
çimde keçi ya da ınek sütünün mayalanmasıyla hazırlanan ekşi
içecek... Ozelükle Doğu Karadeniz'in yüksek kesimlennde yay-
gın gecici kırsal yerleşme. 7/ Uzak... Bir tür yabanmersini. 8/
Çit, perde... Bir nota... Şaşma beürten bir ünlem. 9/ Pamuk-
kale'de olduğu gibi, kimi kaynak sulannın yığdığı kalker tortu.
İLKMECLİS
HıfzıVeldetVeUdedeolu
80.000 (KDV içinde)
Çağduş Yaymları Türkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-tstanbul