27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS1994 PAZARTESİ HABERLER Cem Boyner ve Köpt soranu • ANKARA (ANKA) - Yeni Demokrasi Hareketi adıyla yeni bir parti kurma çalışmalan yürüten ve Kürt sorunuyla laıklık konulanndaki açıklamalanvla siyasette ilgi odağı haline gelen Cem Boyner'e DEP'in yedeği olarak kunılan HADEP'ten beklenen destek çıkmadı. HADEPGenelBaşkanı Murat Bozlak, Boyner'in Kürtlerin desteklerini ve oylannı alamayacağını belirterek "Boyner, Kün sorununda Demirel'den daha ileridedeğir'dedi. Murat Bozlak. yaptığı açıklamada Cem Boyner'in şu ana kadar Kürt sonınunu ifade etmekten öteye giden bir öneri getirmediğini söyledi. Bozlak, "Boyner, Kürt sorununda bugüne kadar söylenenlerden farklı ve yeni hiçbır şey söylemedi. Boyner'den önce SHP şöyleydi, Özal şöyleydi, başka siyasetçiler şöyleydi" dedi. 'ANAPTaYeni Parti korkusu' •KAYSERİ(AA)-Yenı Parti Genel Başkaru Yusuf BozkurtÖzal, Anavatan Partisi milletvekillerinin, partisinin hızlı yükselişi İcarşısında endişe içinde olduklannı ileri sürerek "ANAP'ta Yeni Parti korkusu var" dedi. Müstakil Sanayici ve Işadamlan Derneği'nin davetlisi olarak Kayseri'ye gelen Yusuf Bozkurt Özal. Erciyes Turban Dağ Oteli'nde, basın toplanüsı düzenledi. Özal, ülkenin içinde bulunduğu iktisadi. siyasi, güvenlik sorunlannın kısa zamanda çözülebilmesinin. akılcı politikalarla mümkün olabileceğini kaydetti. Terörte mücadeleaçık •ANKARA (LA) - Sağdaki iki lider, terörle mücadeleyi "açık arttırmaya" çıkardılar. Altı ay hazırlık. altı ay da temizlik dönemi olmak üzere terörü bir yılda bitiririm" diyen MHP Genel Başkaru Alparslan Türkeş'i yanıtlayan Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkaru Muhsin Yazıcıoğlu, "Sadece temizlemeyi düşünüyorsak. ben altı aydan da önce bitiririm" dedi. Yazıcıoğlu, terörün bugünün meselesi olmadığına işaret ederek geçmişten bu yana biriken çeşitli ihmallerin ve bozulan sosyal dengenin etkilenyle terörün istismar edeceği bir ortamın meydana geldiğini vurguladı. Yzıcıoğlu, "Bu ortamdan yararlanılarak dışandan örtülü bir savaş ortaya konmuştur" dıye konuştu. TüPkiye'nin devlet düzeni • ANKARA (UBA)- ANAP,2OOO"e5kalanasıI bir devlet, nasıl bir toplum düzeni konulanru tartışmak üzere 2005 projesini uygulamaya koyacak. 21. yüzyıla girerken Türkiye'deki devlet düzenini ve toplum örgütlenmesini yeniden gözden geçirmek. bu konuda yeni öneriler almak, 2000'e 5 kala Türkiye'nin sorunlannı irdelemek ve çözümler üretmek amacıyla ANAP milletvekilleri ve parti yöneticileri Abant'ta bir araya gelecekler. Bu amaçla 15-2Oeylül tarihleri arasmda Genel Başkan Mesut Ydmaz'ın başkanlığında Abant'ta toplanacak olan ANAP'hlann bu konudaki çalışmalan yürütmek için bir de komisyon kurdukJan büdirildi. ÖZGÜRLEŞME EYLEMİrKÖY ENSTİTÜLERİ Mehmet Başaran 40.000 (K.DV içinde) Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul Ödemeügöoderilmez Başbakan, Terörle Mücadele Yasası'nda gerekli düzenlemenin yapılmasını istedi Düşüncesuçohnayacak GÖKSEL POLAT ANKARA - Başbakan Tansu Çiller, Adalet Bakanlığı'ndan, 'düşünce suçu' ile ilgili kapsamlı birçalışma yapmasım istedi. Çiller, bu çerçevedeTerörte Mücadele Yasası'mn yeniden değerlendirilmesi gerektiğini bildirdi. Adalet Bakanlığı ise Seyfi Oktay döneminde başlatılan çalışma kapsamında; üniversite, yargı ve baro çevrelerinden oluşan bir komisyon kurdu. DEP'in kapatılması ve milletvekillerinin yargılanmasıyla iç kamuoyunun yanı sıra ABD ve Avrupa'dan bu konuda gelen yoğun baskı, hükümeti, 'düşüncesuçu' ile ilgili yeni biryasal düzenleme yapılması için harekete geçirdi. Başbakan Tansu Çiller, Adalet Bakanlığı'ndan, Terörle Mücadele Yasası üzerinde çalışma yapılmasını istedi. Cumhuriyetin, Başbakanlık kaynaklanndan edindiği bilgiyegöre Çiller, Adalet Bakanlığı'na gönderdiği yazıda, düşünce suçu konusunda iç hukuka yansıyacak yeni birdüzenleme yapılması gerektiğini kaydetti. Seyfi Oktay döneminde, Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) tartışılan ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de bir yasai düzenleme yapılmasını istediği düşünce suçu için, üniversite, yargı ve baro çevrelerinden oluşan bir komisyon kuran Adalet Bakanlığı, bu konuda biryasa taslağı hazırlayarak eylül ayı içinde Başbakanlığa sunacak. Terörle Mücadele Yasası'mn, 'devletin bölünmezliği aleyhine propaganda' başlıklı 8. maddesi, düşüncenin açıklanmasmı suç sayıyor. Söz konusu madde. 2 yıldan 5 yıla kadar ağır hapis ve ağır para cezası öngörüyor. Aralannda sosyolog Ismaîl Beşikçi. gazeteci-yazar Haluk Gerger. Doç. Dr. Fıkret Başkaya. eski Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mûnir Ceylan, gazeteci-yazarGünay Aslan, vazarEdip Polat ve Ahmet Zeki Okçuoglu'nun da bulunduğu 70'e yakın aydın, Terörle Mücadele Yasası uyannca cezaevinde bulunuyor. Insan haklanndan sorumlu Bakan Köylüoğlu, yeni dönemi Cumhuriyet'e değerlendirdi 'Tiirkiye'ninbuhaliyleövünülmez' BÜLENTSARIOĞLU ANKARA - İnsan haklan- ndan sorumlu Devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu, "1290 yılından beri çıkanlan 10 bin ya- sanın" incelenerek, insan hak- lan ihlaline olanak sağlayan hükümlerin beürleneceğini söy- ledi. Türkiye'nin, uluslararası platformlarda Atatürk döne- mindeki kadar "başı dik ve onurhı" olamadığını vurgula- yan Köylüoğlu, "Geleceğinden kaygı duyulan bir Türkiye ile kirnse övüıunemeli; Türkiye'nin onuru için insan hakiarı yasası çıkmalı"dedi. İnsan haklan ya- sasının çıkmaması durumunda, "konuyu kamuoyunun gündemi- ne taşryacağuu" belirten Köylü- oğlu, göreve gelir gelmez kara- kollar ile pazarlarda yaptığı de- netimlerin "şov" olarak yorum- lanmasına. "Yaşam bir şovdur. KarakoUann duvanna demok- rasi çivisi çakıyorum, anlayana sivrisinek saz" yanıünı verdi. Diyarbakır Milletvekili Meh- met Kahraman'ın, teşkilat ya- sasının TBMM'den geçirileme- mesini eleştirerek istifa etmesı- nin ardından insan haklan- ndan sorumlu Devlet Ba- kanlığı'na getirilen Azimet Köylüoğlu, proje ve değerlen- dirmelerinı Cumhuriyet'e an- lattı. Köylüoğlu'nun, Cumhu- riyet'in sorulanna verdiği yanı-' tlar şöyle: - Yeni yasama yüıyla ilgili projeleriniz nelerdir? KÖylÜOBİU -Gündemimizin birina maddesi, şu anda izahı- nda sıkınü çektiğim nedenlerle çıkmayan insan haklan ba- kanlığının kuruluşuna ilişkin tasannın yasalaşmasıdır. Ba- kanlığın kuruluş kanunu ol- ması halinde Türkiye'deki, dünyadaki olaylan izlemek, onlara önlem almak daha rahat olacakür. Çok büyük bir sorun, çok az insanla çözülemez. Türk hukuk mevzuatında, 1290 yılından beri çıkanlanlar dahil olmak üzere, 10 bin ci- vannda kanun var. Bunlan ta- rayıp, insan haklannın ihlali yönünden sakıncalı olanlan ayıklayacağız. Bunlar ta- randıktan sonra bir emrivakiy- le parlamentoya götürmeyece- ğiz. Kamuoyuna çıkıp. bunun • Bakan Azimet Köylüoğlu, Türkiye'nin Atatürk dönemindeki kadar onurlu duramadığınf belirtti ve insan haklan için 10 bin yasanın taranarak ihlallerin belirlenecegini söyledi. Köylüoğlu, 'Karakollann duvanna demokrasi çivisi çakıyoruz, anlayana sivrisinek saz' dedi. diye burada oturmakla yetin- mem. Kuruluş kanunumuz çı- kmasa da biz buradaki bir avuç inançlı kadroyla, bakanlığı Türkiye'nin gündemine taşınz. - İnsan hakiarı alanında Tür- kiye'nin uluslararası platform- daki yerini nasd değerlendiriyor- sunuz? Köylüoğlu, Türkiye'nin uluslararası platformlarda Atatürk dö- nemindeki kadar "başı dik ve onurlu" olamadığını söyledi. Türkiye'ye getireceklerini, Tür- kiye'den alacaklannı anlata- rak, parlamentoyu değişikliğe hazırlayacağım. Bu tartışma- lan yaparken de tek ölçütümüz, Türkiye'nin çıkarlan, geleceği, insanlanmızın mutluluğu ola- caktır. - İnsan haklarına ilişkin ya- sanın çıkmasını güçleştiren sıkıntı nedir? Yasa çıkmazsa tavnmz ne olacak? NfiylÜOfllll - Yasanın çı- kmaması için ben hiçbir sıkıntı görmüyorum. Parlamentoya rağmen kimsenin bir şey yap- maya hakkı yok. Türkiye'nin horozu 58 milyon Türkiye halkıdır, ondan sonra parla- mento ve milletvekilleridir. Sı- ralama böyle başlar. Eğer biz insan haklan kanununuçıkara- mazsak, bunun sorumlusu par- lamento değildir. Bunun so- rumlusu işin sahipleridir. O an- lamda ben parlamentoya, mil- letvekillerine güveniyorum. Milletvekilleri, Türkiye'deki in- san haklan ihlallerini önleme- ye, uluslararası arenada eğik olan boynumuzun düzelmesine katkı istediğîmde destek vere- ceklerdir. Kaygı ve düşünceler varsa dinleriz ve buna göre dü- şüncelerimizi söyleriz. İnsani ilişkiler dışında hiçbir güvenim yok. Ama, kanun çıkmazsa, "Ba- kanlığunızın kuruluş kanunu yoktur, hiçbir şey yapamayız" - Türkiye, ulusla- rarası platformlarda Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaş- lannın kurduklan dönemdeki kadar dik ve onurlu duramıyor. Bizim amacımız, Türkiye'yi dünya insanlık ailesi içerisinde saygın bir ülke haline getirmek- tir. Türkiye halkı dünya in- sanlığının 7 milyar yıl yaşaya- rak kazandığı bu değerlere, di- ğer insanlar kadar layıktır. - İnsan haklarını ilgilendiren bazı da>alara gözlenici hcveti göndermenizin bazı çe*Telerce eleştirilmesini nasd karşılıyorsu- nuz? KÖylÜOğlU • Türkiye Cum- huriyeti devleti, yasama- yürüt- me-yargı bacaklan üzerinde durur. Ben 3 bacağın birisinın 32'de biriyim. Onun için benim oraya müdahale etmem önlen- miştir. Bunlar bağımsız olup bırbirinden kopuk değil. Kimi Türkiye'nin gözü, kimi kulağı. kimi yüreği. Benim yetki aldığım anayasa bana. Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki yargılamaya müdahale etme hakkı vermiyor. O yargılama nasıl oluyor. nasıl gelişiyor. çağdaş ülkelerin vargılama usulleri gibi insanlar salona katılıyorlar mı, savunma hak- lan güvenlik haklan öne çı- kanlıyorrau.bunlan gözlemle- mek istiyorum. Yargı da gelsin beni gözlemlesın. Herkes göre- vini yapacak. 58 milyon hakem var. - Göreve gelir gelmez, karakol ve pa/arları denetlemeniz şov olarak vorumlandı. KÖylÜOğlU -Yaşam şovdur. Şov değilse, hiç tıraş olma- yalım, kravat takmayalım. pantalonumuzu ütülemeyelim. "Bakan olmuş gelmiş pazarda soğan yiyor, böyle bakan mı olur?" diyorlarsa, ben halkımın bekledıği bir bakanlık sergiledi- ğimi düşünüyorum. Bu yalnız sözcüklerle yapılan bir şov de- ğil. Arkasında projeleri olan. o amaçlara giderken de yoğun bir çalışması, heyecanı. duygusu. yüreği olan, insanlara bu hız- meti sunmak için önünde bu- lunan engelleri aşmak için mü- cadele eden bir yapı sergileyece- ğim. Hiç kimseden övgü bekle- miyorum. Benim kılavuzum halktır. Yaptığımız bir şey yok, otu- rup bir karakolda çay içtik. Ka- rakollann duvanna demokrasi çivisi çaktık. anlayana sivrisi- nek saz. Biz demokrasi ve insan haklan günlerinin bayram ve şölen olarak kutlanması için bir tuğla koyuyoruz. Yüreğinde tuğla olanlar getirsin koysun- lar, bu binayı inşa edelim. Bu anlamda hodri meydan diyo- rum. Neyım varsa koyuyorum. Geleceğinden kaygı duyulan bir Türkive ile kimse övünme- meli. Kimse kötüye giden bir Türkiye'ye ilişkin "Oh iyi olu- yor" diye sevinmemelı. - Türkiye, özellikle insan hak- iarı alanında zor koşullar altı- nda. Toplumda bu konuda do- ğan umutsuzluğu nasıl kırmayı düşünüyorsunuz? KÖylÜOğlU -Toplumsal. ekonomik. siyasal olaylar Tür- kiye'yi sıkboğaz ediyor. Türki- ye insani bu olaylardan dolayı sıkıntılı. Gece ne kadar ka- ranhk olursa olsun, arkasında şafak ışığı geliyor. Türkîye'de ve dünyada insanlık için umut- suzluk olamaz. çünkü insanın bizatihi kendisinin yaşaması bir umuttur. Umudu canlı tuta- cağjz. Önümüzde iki seçenek var; ya ."Vhmed Yesevi'lerden. Hacı Bektaşı V'eli'lerden. Mustafa Kemal Atatürk'ten. Kuvayi Milliye Destanı'nı yazanlardan kalan mirası yiyerek, bu ülke- nin bütün değerlerini yok ede- ceğiz ya da ulusal bir heyecanla içinde bulunduğumuz, pek de güzel olduğu söylenmeyen, Türkiye tablosunu değiştirece- ğiz. Ben insanlann ikinci yolu tercih edeceklerine inanıv orum. BİZ BIZE ERDAL ATABEK Trafik Kazabnm Önlemek rm?.. Trafik kazalarını önlemek istiyorsunuz. Bölgesel bir savaştaki günlük kayıpları bile zaman zaman aşan ölü ve yaralı sayılarına çok üzülüyorsunuz. Hele de bu ka- yıplarm arasına yakından tanıdıklarınız, arkadaşlarınız, dostlarınız girdiği zaman içinizin ayrıca yandığını duyu- yorsunuz. Trafik yasasının hala çıkmamasından yakını- yorsunuz. Denetimin eksik olduğunu, yol bakımının yapılmadığını, gerekli önlemlerin alınmadığını yazıyor- sunuz, anlatıyorsunuz. Sonra da hiçbir şeyin değişme- diğini görerek üzüntünüzü belirtmekle kaldığınızı anlı- yor, durumun düzeleceğinden neredeyse umudunuzu kesiyorsunuz. Haklı görünüyorsunuz, ama değilsiniz. Sokağa tükürme alışkanlığı önlenmediği sürece trafik kazalarının da önlenemeyeceğini hiç düşünmüyorsu- nuz. Bunların birbiriyle bağlantıfı olduğunu aklınıza bile getirmiyorsunuz. Oysa bu iki olay birbiriyle çok bağlantı- lı. Sokağa tüküren kişi direksiyon başına geçtiği zaman kendinden başkasını düşünmüyor ki. Gücü yeterse dü- şüncesiz bir zalim gibi davranıyor. Gücü yetmezse ya- pabileceği her türlü hileyi yapıyor. Yollar sadece kendi- sininmiş gibi davranıyor. Arabasının tonajıyla başkaları- nı ürkütüyor. Önünü görmediğı yollarda da başka araç- ları solluyor, hele de hız kesme denilen şeyi hiç bil- miyor. Hayatında bulamadığı gücü, yetmiş beygirin diz- ginlerini koyvererek bulduğunu sanıyor. Kimselere an- latamadığı isteklerini, tutkularını, öfkelerini gaz pedalıy- la anlatmaya çalışıyor. Müzik kutusunun düğmesini so- nuna kadar açarak kendi varlığmı duyurmaya çalışıyor. Bu yetersiz kişiliğin eline verilen direksiyonla, ayağının hükmettiği pedallar ona, erişemediği yerlerin basamak- ları gibi geliyor. Bu makine onda bir saldırı aracı etkisi yapıyor. Saldırıyor saldırıyor, ışıklarını yakıyor, ellerini sallıyor, yarışıyor, çekişiyor, kendi gibilerle yolları yeni- den yeniden fethediyor. Sokağa tükürmeleri önleyeme- dikçe trafik kazalarını önleyemezsiniz. Çocuk dövmeyi önleyemedikçe trafik kazalarını önle- yemezsiniz. Çocuk dövmeyle trafik kazaları arasındaki ilişki belki de aklınıza hiç gelmedi, ama bu ilişki var. Iki- sinde de yanlış bir davranış var; jkisinde de elinin altın- da saydığı çocukla, arabaya hükmetme duygusu var. Dayak yiyen çocuk ağlıyor, bir kenara çekiliyor, içinde gizlediği bir öfkeyi biriktiriyor. Araba bir makine. Ona uyguladığmız harekete kendi mekanik sistemi içinde karşılık veriyor. Gaz pedalına bastığınız zaman hızlanı- yor, frene basarsanız yavaşlıyor, direksiyonu hangi yöne çevirirseniz oraya gidiyor. Çocuğu döven bir dav- ranışla araba kullananlar, bozuk bir davranışın sonuçla- rını da görmek zorunda kalıyorlar. Ama bir trafik kaza- sında canı yananlar sadece o arabayı kullananlar değil ki. Hiç ilgisi olmayanlar da kazaya uğruyor, acı sonuçla- ra zorunlu ortak oluyorlar. Çocuk dövmemeyi öğrete- mediğiniz sürece trafik kazaları olacaktır. Aziz Nesin'in Sıvas olaylarının tahrikçisi sayıldığı bir ülkede trafik kazalarını önleyemezsiniz. Eğer bu iki olay arasmda hiçbir ilişki görmüyorsanız, trafik kazalarına bakış açısını da görmüyorsunuz demektir. Apaçık ger- çekleri görmezden gelip de "birisi ölüyorsa onda da bir suç vardır" mantığıyla olaylara bakarsanız, her trafik kazasında ölenlerin ve yaralananların da bir suçu vardır demektir. Böylece kazaya uğrayıp uçuruma yuvarlanan bir otobüsün yolcuları için de "ne işleri vardı oralara gi- decek, demek ki onlar da suçlu" diye düşünmeniz gere- kiyor. Bu bakış açısında bir yanlış görmediğiniz sürece trafik kazalarını önleyemezsiniz Milletvekillerinin bakan olabilmek için partisini değiş- tirdiği bir ülkede trafik kazalarını önleyemezsiniz. Bu- rada apaçık görünen kişisel çıkar yadırganmadığı süre- ce hiç kimseyi yolu paylaşmadığı için eleştirme hakkınız olmaz da ondan. Fırsarını bulanın önüne çıkan her şeyi kendi çıkarı için kullanmasını meşru sayan bir yasama felsefesinde trafik kazaları doğal sayılır. Böyle bir or- tamda herkesin ortak yararını düzenleyen kurallar de- ğil, kişisel fırsatları kullanmayı akıllılık sayan çıkarcı bir zulüm egemen olur. Bu olgunun trafiğe yansıması da yaşanan kazalardır. Bu çarpık mekanizma düzelmediği sürece trafik kazaları da önlenemez. • • • Düzenli bir trafik sistemi için; makine kültürü olan bir toplum, kendisiyle barışık bir kişilik taşıyan bireyler, paylaşımı yasama biçimi kılan bir ortak anlayış, herke- sin sorumluluğunu bildiği adaletli bir toplum hayatı ge- rekir. Bu doğru yasama ilkeleri yoksa hangi yasaları çı- karırsanız çıkarın, hangi tür denetim yaparsanız yapın trafik kazalarını önleyemezsiniz. Böyle bir kargaşada hayatta kalmak bile rastlantılara bağlı kalır. "Her toplum hak ettiği trafik duzeniyle yaşar" dersek bilmem ki yan- lış olur mu? Jaber: Köktendinciliğinyükselişiuzun sürmez ORALÇALIŞLAR Salah Jaber, 1951 Lübnan doğurnlu, Lüb- nan asılb tarih araşürmacısı. Paris Üniversi- tesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim görevh'si. Ortadoğu ve Filistin üzerine yaptığı araştır- malarla tanınıyor. Bu konularda yayımlan- mış kitaplan var. Son dönemde Islamda köktendindlik üzerinde çalışıyor. Arapça, Fransızca, İngjlizce biliyor. Jaber'le konie- ranslar vermek üzere geldiği İstanbul'da gö- rüştük. Köktendincilik İslamla özdeş değil - Köktendincilik üzerine yaptığınız yeni ça- uşmalarda ne gibi sonuçlara varduuz? SALAH JABER - Köktendinciliğin, tari- hi bir geçmişi var. Dönem dönem yükselişe geçiyor ve daha sonra geriliyor. Tarihini in- celediğüniz zaman böyle bir tablo görüyo- ruz. Bu yükselişin de çok uzun süreceğini sanmıyorum. Bunun da bir sonu olacak. Şu anda bütün bölge ülkelerinde köktendincili- ğin yükseliş içinde olduğunu görüyoruz. Bu, genel bir olgu. Nedenlerini incelemek gerek. Tarihçi bir formasyonum olduğu için so- runa böyle baktığım söylenebilir. Ancak, köktendinciliği tarihi bir perspektif içine oturttuğumuz zaman, onu çok daha iyi an- lamamız mümkün. Baülı oryantalistlerde (doğu bilimciler) böyle bir egilim gözlüyo- rum: İslami köktendinciliği, kültürel ve ku- ramsal nedenler yüzünden bölgeye özgü ve doğal bir olgu olarak kabul ediyorlar. Bölge dokusunun ve kültürünün otomatik olarak İslami köktendinciliği ürettiği varsayılıyor. İslamla köktendincilik özdeş hale getiriliyor. Oysa tarihe baktığımızda İslamiyetin bu bölgede yüzyıllardır var olan bir kültürel do- ku olduğunu görürüz. Oysa köktendincilik aynı şekilde yüzyıllardır var olagelmiş bir hareket değil. Köktendincilik, tarihin belli dönemlerinde ortaya çıkmış. - Köktendinciliği taıumlamak gerekse neler söylenebilir? Lübnan asdlı araştırmacı Salab Jaber (Soldan ikinci) İslamda köktendincilik üzerinde çalışıyor SALAH JABER - Bütün toplumu ve top- lumun her alanını, dini çok kökten ve temel- den uygulayarak yönlendirmeye dönük bir hareket olarak tanımlayabiliriz. Modern an- lamda köktendinci hareket, 1920'lerde. yani bu asnn başında ortaya çıktı. İlk olarak Mı- sır'da Müslüman Kardeşler Örgütü'yle kök- tendinci hareket yeniden siyaset sahnesinde yer aldı. Bu hareket 1940'lara doğru gücü- niin doruğuna erişti. Daha çok Batı karşıtı. emperyalizm karşıü kitle hareketlerine da- yanarak 1940'larda iyice güçlenip palazlan- dı. 1950'lerin başlanndan 1960'lara kadar köktendinci hareket tamamen bir gerileme dönemine girdi. Son dönemde bu hareket, yeniden yükselişe geçti ve bu yükselişini ha- len sürdürüyor. En ufak bir gerileme işareti de göstermiyor. Dolayısıyla bu hareket, bir siyasi olgu olarak ele alınmah, yani bu bölge- de sürekli var olan ve var olacak olan bir kül- türel öğe olarak değil. belli siyasi nedenler- den dolayı ortaya çıkmış konjonktürel bir olgu olarak ele alınmah. Çağdaş köktendincilik 20. yüzyılın başında ortaya çıktı - Gecici bir olgu olduğunu söylemeniz ve bir süre sonra düşüşe geçebileceği konusunda so- mut saptamalannız var mı? SALAH JABER - Büyük siyasi akımlar, siyasi hareketler, o dönemde ortaya çıkan si- yasi sorunlara cevap verebildikleri ve\a ve- rebilecekleri izlenimi bıraktıklan sürece var olabilirler. Örneğin Mısır'ı ele alacak olur- sak; Mısır çok ilginç bir ülke ve çağdaş kök- tendinciliğin yeniden dogduğu ülke ve aynı zamanda tüm diğerleri için bir kalıp özelliği, örnek özelliği taşıyan bir ülke. Bu hareket, iki dünya savaşı arasındaki dönemde güç- lendi ve bu dönemde sosyal ekonomik kriz vardı. Bu dönem. aynı zamanda yozlaşmış, çürümüş bir rejim olan Mısır kraflığının ge- rilemesine denk düşüyordu. Batılı büyük ül- kelerin o yıllarda Mısır üzerinde yoğun bir egemenliği söz konusuydu. Yerli baskıa reji- min yaptıklan Batı'nm bu ülkeye yaptığı kö- tülükler olarak algılanıyordu. Müslüman Kardeşler Hareketi, başlan- gıçta dini amaçlarla ortaya çıkmjşken. siyasi krizin doğmasıyla birlikte siyasi bir nitelik göstermeye başladı. Emperyalizme karşı, Batı'ya karşı, monarşik yönetime karşı, yok- sullaşmaya. çürümeye, rüşvete karşı birsiya- si hareket olarak gelişti. Kitlesel boyutlara ulaşmak üzerevdi. 1940'larda. 500.000 üyesi vardı. O sırada ülkede egemen olan İngilizle- re ve Mısır'daki krallık yönetimine karşı mü- cadele vöntemlerini, giderek radikalleştirdi. 3 Temmuz 1952'de. krallık rejimi, askeri bir darbe ile devrildi. Mısır devrimi diye ad- landınlan bu siyasi müdahale, Mısır toplu- munun içine girdiği krize bir cevap niteliği taşıyordu. Nitekim, bu krizin o zamanJar en sembolik görüntülerinden birisi Kahire'deki büyük yangındı. Bu yangını Müslüman Kardeşler Hareketi'nin çıkardıği iddia edili- yordu. Sonuç olarak Mısır'da patlayıcı bir potansivel zaten vardı. Burada bu potansi- yeli kendine kanalize edebilen hareket Müs- lüman Kardeşler oldu. Özellikle de laik siya- si hareketlerin zayıflığı, solun zayıflığı, Ko- münist Partisi'nin zaafı bunda rol oynadı. Çünkü pek çok ülkede komünist partileri bu toplumsal hoşnutsuzluğu kendine çekmeyi başarabildi, ama Mısır'da bunu becereme- dikleri için, bu alanı Müslüman Kardeşler doldurdu. Tam bu sırada ortaya yeni bir siyasi ön- derlik çıktı. Bu önderlik, tabandan gelen de- ğil. tepeden örgütlenmiş bir yeni siyasi ha- reketti: Nasır hareketi. Nasırcı hareket de Müslüman Kardeşler Örgütü'nün ortaya at- tığı temel tezlere sanldı. Yani onların alanını doldurdu ve işgal etti. Mısır, Arap milliyetçi- liğinin başını çekmeye başladı. Sürecek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle