19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 AĞUSTOS1994 PA2ARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 'Aklım Sende' kaseti ile müziğe yeni bir başlangıç yapan Bora Ayanoğlu: Ev ödevi gibi beste yapıyorum ASUMARO Gümûşsuyu'nda deniz manzaralj bir işyeri. Bir dönem Tûrk pop müziğinin ünlü ismi Böra Ayauoğlu, burayı bir tu- rizm şirketinin çaiışanlanyla paylaşıyor *Sevgi Var Ya Şu Sevgi', 'Kmk Aynalar'. 'Fabrika KızT, *O Yaz' gibi unutulmaz parçalann bestecisi Ayanoğlu, sanatçı bir aileden geüyor. 70'li yıllann sonlan- nda başlayan arabesk furyasıyla pop mûziği bırakan Ayanoğlu, yeni kaseti 'Aklım Sende' ile müziğe yeni bir baş- langıç yapıyor. Ancak şarkı söylemediği yıllarda da sanattan kopmamış. Sanalın bir yaşam biçimi olduğunu, sanatçılann bu dünyanın insanlan olmadıklanru söylüyor: "Bu dünyaya ayak uydurabil- mek için farklı bir kılığa büriinmeye çalışıyoruz. Bu yüzden biziın yaşaımmız da Uişkilerimiz de kısa süreli oîuyor." Amacım beste yapmaktı Geçen yıllar Bora Ayanoğlu'nun üret- kenliğinden hiçbir şey götürmemiş. Hala hem sinema hem tiyatro hem de müzik daJlannda yapıtlar ûretmeye devam edi- yor. Bugünlerde kendi yazdığj bir müzi- kalin çalışmalanm sûrdüren sanatçı. genç yaşlarda başlayan sanat serüveni ve pop müziğe dönûşüyle ilgili sorulanmızı yanıtladı: - Sanat yaşamma ilk oiarak hangi dal- da adım attınız? Tiyatro, sinema ve mûzik aynı anda başladı. Müziğe, evde gitar dersleri ala- rak başladım. Amacım hep beste yap- maktı. O dönemde Türkiye'de pek beste yapan yoktu. O nedenle kendi şarkı- lanmı kendim yazmak istedim. Aynı dönemde Şehir Tiyatrosu'na gir- dim. - Sinemaya hangi filmle başladınız? Sanınm Türkan Şoraj"ın bir filrniydi. Bir tanesi başro! olmak üzere yaklaşık 30 tane fılmde rol aldım. Belgeseller da- hil, 30'a yakın da Fatih fılmi çevirdim. - Bu arada şarkı söylemiyor muvdu- DUZ? O günlerde birkaç yapımaya başvur- k* i 1 ••ggjfj I 1 Yeni kasedi ile bir çıkış yapan Bora Ayanoğlu bugünlerde, kendi yazdığı 'Çiçekli Saksı Sokağf müzikalinin çalışma- lannı sürdürûyor. Kültiir Bakanlığı'nın destek verdiği müzikal ekim aynda Rüştü Uzel Salonu'nda sahnelenecek. duğum halde, sonuç alamamıştım. Bir gün Odeon'a gittim. Yaşlı bir bey vardı, büyük patron olduğunu anlamadım. Eve döndükten bir saat sonra beni aradılar. 'Acele gel, büyük patron setıi çok beğemniş' diye. Bu şekilde ilk plağımı yaptım. Ârdından birkaç 45'- îiğim ve iki LP'im çıktı. Arabesk dönemi başlayınca pop müziği bıraktım, film müziklerine. tiyatroya döndüm. 76'da Şehir Tiyatrosu'ndan aynldım. Müjdat Gezen, Perran Kutman, Hadi Çaman, Cavaş Dincel'le 'Tiyatro Miyat- ro*yu kurduk. Oradan Nisa Serezli-Tol- ga Aşkıner gnıbuna geçtim. İki sene on- larla çalıştım. Geçen sene Nisa'nın anısı- na yapılan 'Canım'da rol aldım. Bir süre de Hadi Çaman'la birlikte oynadım. Dinledikçe tat alınacak bir kaset - Sizin çocuklara yönelik bazı calışma- larmız da var... Evet, üç sene önce çocuk kasetlenne başladım. tlk olarak 'La Fontaine'in Müzikü Masallarrm yaptım. Bu sezon- da "Bremen Mızıkacdan'nı ve 'Nasred- din Hoca'yı çıkaracağım. Farklı bır ço- cuk mıizikali yapmayı da planlıyorum önümüzdeki yıllarda. - Bir de müzikal üzerinde çalıştığınız yer aldı basında. 'Çiçekli Saksı Sokağf adında bir mü- zikal yazdım. Kültür Bakanlığı'ndan da destek gördü. Ekimden itibaren Hadi Çaman Yeditepe Oyunculan'yla Rüştü Uzel Salonu'nda sahnelemeyi planlıyo- ruz. Ayşen Gruda, Halit Akçatepe, ToJga Aşkıner, Göksel Kortay, Bülent Kaya- baş, Gamze Gözalan gibi isimler de rol alacak. - Bu arada, uzun bir aradan sonra ken- dinize de bir kaset hazırladuuz... Bunlan yaparken kendime de bır ka- set yapmanın zamanı geldığine inandım. Nostaljik bir kaset olduğu için, insanlara sıcak ve farklı geliyor. Dinlendikçe tat alınacak bir kaset oldu. Bir anda tüketi- len şeylerin ömrü kısa oluyor. Benim amacım şarkılanmın ileriki kuşaklara doğru yansıması. - Bestelerinizi nasıl yapıyorsunuz? Ben çok üreten bir bestcciyim, ama çok da cimriyim bu konuda. Herkese şarkı vermem, inanmadığım insana şar- kı vermem. Çünkü çok emek veriyorum. Şarkı yazmak benim için ıstırap verici bir şey, ev ödevi gibi. Duyuyorum ba- zen, adam çamlann altında yatarken il- ham geliverirmiş, yazarmış. Bence o, geçmişte olan bir şey. O dönemde bir kadının elini tutmak bile olay olduğu için sürekli imajinasyonla yaşıyorlar. Ben öyle değilim. beste yapmak benim için bir yaşam biçimi. Sevdiğime katlar, arabalar alamıyorum, ama bir müzik yazıp onu evrende ölümsüzleştirebiliyo- rum. Şunu hayal ederim daima: fnsanlar şarkımı dinleyecekler. yeni ilişkiler do- ğacak. Belki kırgınlar banşacak, yeni- den mutluluklar yaşanacak... Ama her- kese bir nota muhakkak düşecek. Şarkılar konserterle tanıtılmalı - Bu kasetinizde sizin için ön plana çıkan bir şarkı var mı? Benim açımdan, Zerrin'le okuduğum parça önemli. Bu şarkı, Zerrin'in mesleği bırakmadan söylediği son şarkı oldu. Ne yazık ki erken karar verdi buna. Istiyo- rum ki, yeniden dönsün. Bu meslekten uzak geçen her sene, insanın beş sene unutulmasına neden olur. - Pekiyi, siz böyle uzun bir aradan son- ra adınızı tekrar duyurmakta zorlanıyor musunuz? Benim için, genç bir sanatçı kadar ko- lay ve çabuk olmayacak. Ama gidişatı- mdan memnunum. Marmaris'te bir konser verdim, 1500 kişiye yakın insan vardı. Demek ki beni unutmamışlar, hoş bir şey. Kasetimdeki şarkılan da katıla- rak söylediler. Eylü! aymdan itibaren de İstanbul'da bir iki konser vermek istiyo- rum. Sonra Ankara, fzmir. Küçük çapta tanıtım konserleri... Milyonlarca radyo, TV kanalı var. Şarkılann konserlerie tanıtıl ması lazım. Yüzen kitap fuan Doulos, Izmir'edemirattı SERAPDtKMEN İZ.VIİR - Dünyanın en büyük yüzen kitap fuan olarak nitelendirilen Doulos, Izmir Limanı'na demir attı. Dünyanın çalışan en yaşlı gemisi olma özelliğiyle 1992 yılında Giuness Dünya Rekorlar Kitabı'na girmeyi başaran Daulos, özellikle İngilizce yayınlan elde etmek isteyenlerin ilgi odağı oldu. İZFAŞ'ın düzenlediğj yaz etkinliİcleri çerçevesinde İzmir'e getirilen dünyanın en büyük yüzen kitap fuan Doulos gemisi, kitapseverleri 3.5 milyon kitapla buluşturdu. îstanbul ve Mersin'e de uğrayan gemi, Izmir'de pazartesi gününe dek ücretsiz olarak ziyarete açık kalacak. Doulos'ta bilim, edebiyat, sanat, din, yemek, tıp, kurgu ve çocuk kitaplan. özel bir birim fiyatıyla saühyor. Her ülkenin limanında kitap etiketlerini değiştirmek zorunda kalmamak için böyle bir sisteme başvurduklannı belirten yetkililer, kitaplan 'Unit' birimiyle satıyorlar. 5 Units 3 bin, 10 Units 6 bin, 25 Units 15 bin, 50 Units 30 bin, 60 Units de lOObinTürk Lirası ediyor. Kitaplann büyük bir kısmırun yayınevlerinden bağjşlanması sonucu da fiyatlarda büyük bir ucuzluk gözlcniyor. 50 Units'eroman, 900 Units'e atlas, 250 Units'e yemek kitabı, 200 Units'e teknik kitaplar bulunabilirken, Shaekspeare'in Bütün Oyunlan 300 Units'e saülıyor. 500 bin lira ve üzerinde ahşveriş yapanlara özel Doulos baskılı bez torba verilirken, bağişlarda kabul ediliyor. İngilizce kitaplann yanı sıra, demir atılan ülkenin dilinde de kitaplann saüldığj Daulos'ta, ziyaretcilere yardım amacıyla çevirmenlere görev veriliyor. İ 914yılında 'Medina' adıyla yük gemisi olarak yaşamına başlayan ve 1978 yılında 'Doulos'adıyla kitapfuanna dönüştürülen Malta bandrah geminin çalışanlannı gönüllüJeroluşturuyor. 36 değişik ülkeden 35Oçalışanı bulunan Doulos'u I978'den bu yana 12 milyon kişinin ziyaret ettiği belirtiüyor. 1978 yılından bu yana 2 miiyondan fazla kitabı n satıldığı Daulos, her yolculuğunda 500 bin kitap taşıyabiliyor. Daujos'un halkla ilişkiler bölümündc çalışan Marlieske SmiJde. gemiyle ilgili şu ilginç bilgileri veriyor: "Daulos'ta her gün aşağı yukarı bin kişiyi besieyecek yemek yapılıvor, fınnlarunızda 50 ekmek pişîriliyor. Her sene yaklaşık 3 bin 700 litre boya kullaıulıyor ve 250 ayakkabı tamir ediliyor. Geminin uğradığı limanlarda iiginç olay larla da karşdaştık. Ocak 1990'da Yeni Gine'nin Kieta Limanı'na varmadan bir gün evvel iç savaş nedeniyle bütün izirüer iptal edildi. Seyşel Adalan'nın Mabe Limanı'na 1993 yılında yaptığımız riyarette, milli kütüphane o kadar çok kitap satın aldı ki, geminin depolarında çalışan görevliler raflara tekrar kitap yerleştirmek için iki gece çalıştdar. Aynı yerde 11 bin dolar değerinde kitap tek bir müşteri tarafından satınalındı."Çeşit!i etkinliklerin de düzenleneceği Daulos gemisi, 16 ağustosda Alsancak Limanı'ndan aynlacak. Geminin İzmir'de gerçekleştireceği etkinlikler arasında, bugün saat 10.00'da çocuklara yönelik düzenlenen program bulunuyor. Geçen günlerde Ankara'da kurulan Karikatür Vakfı'nın öncüsü, karikatürist Nezih Danyal: Karikatür., okıuımaz! ECETEMELKURAN ANKARA - Dünyayı anlayabilmek ve değiştirebilmek için, gülümseyebil- mek gerekiyor. İnsanı. dünyaya ve kendine yabanalaştıran göbek kah- kahalanndan öte bir anlamı var bu- nun; tüm perdeleri aralamak ve anla- yabilmekle ilgili, karikatürle ilgili. Geçen günlerde Ankara'da ku- rulan Karikatür Vakfı'nın öncüsü, ka- rikatürist Nezih Danyal, vakfa ve ka- rikatüre ilişkin sorulanmızı şöyle yanıtladı: Çizgi roaıan Avnıpaya geri geldi - Karikatürün ilginç tarihinden biraz söz eder misiniz? Dünyada karikatür Rönesansla Avrupa'da başladı. Daha sonra ABD'ye gitti. Çizgi roman ve çizgi fılm sanayiinin temelleri ABD'de atıldı. Daha sonra, International He- rald Tribune gazetesinin Paris'te Av- rupa baskısı yapmaya başlamasıyla birlikte çizgi roman, Avrupa'ya geri geldi. Bu gazetede, şimdi Cumhuri- yet'te olduğu gibi, bant karikatürleri vardı. Bant karikatürcülüğü, Avru- pa'daki gazetelere de girmeye başladı. Böylece, hemen her gazetenin bant ka- rikatürleri oldu. Sonra karikatürün dönüm noktalanndan bin gerçekleşi- yor. ABD'de 1960'ta gençlik hareket- leri başladığında bir underground (ye- raltı) mizah anlayışı da bununla birük- te gelişti. Gençlerin üniversitelerde çıkardığı dergilerde, özgürlüp ve hip- pi felsefesini savunan bantlar çizilme- ye başlandı. Çirkin ve avantgard kari- İcatür kahramanlan yaygınlaşü. Öfkeli gençlerİD mizah anlayışı Amerika'daki gençler bunlara, farklıhklannı ortaya koymak için 'co- mics' yerine, 'comix' dediler. Bu mizah anlayışı 1968'lerde Fransa'ya taşındı. Öfkeli gençlerin mizah anlayışıv mü- ziklerle ve diğer sanat dallanyla des- teklendi. Bütün bunlar, olaylann bir kaldınm taşının sökülüp polise atı- lmasıyla başladığı için 'Paris Kaldınm Taşı Sökme Faaliyeti' olarak adlan- dınldj. Yeni ütopyalarla, bilimkurgu türü gelişmeye başladı karikatürde. 1968'lerde Fransa'da yaşanan hare- ketler Türkiye'ye 1970'lerde yansıdı ve denemeci dergiler çıkanldı. Gırgır der- gisı bu hareketlerle birlikte doğdu. Oğuz Aral bu dergiyi gecekondu böl- gelerinden çocuklan toplayarak çıkar- dı. Gırgır dergisi, o kesimin sorun- lanru ve bakışıru yansıtıyordu. Çok tutulmasının bir nedeni de buydu. An- cak, bir hata vardı. İnsanı, karikatür- lerde yansıtılan toplumsal olaylara sa- hip çıkmaya çağırmıyordu. Sorunlara gülerek yabanalaşıyordunuz. Şimdi çıkanlan denemeci mizah dergilerinde de önermeü ya da izleyen insanı buna itmeli. - Siz karikatürü izlemek' eylemivle birleştiriyorsunuz. Oysa bugünlerde yaygın olan eylem 'okumak'. Karikatür okunmaz, karikatür ızle- nir. Böyle bir eylem, ancak çizgi ro- manlar için kullanılabilir. Onlan yadsıdığım sanılmasın; ancak, belki de özgün olmadıklan için, karikatür tari- hi kitaplannın hiçbirinde Tommiks, Teksas gönmezsiniz. Bugünlerde hazı- maya çabşıyorum. Bugün Türkiye'de karikatürle ilgilenen bir çok kişi, kari- katürün tarihini ve teorik altyapısını bilmiyor. Bu nedenleyola çıktım. Şim- dıye dek bir beyin uzmanı, bir psiko- logla konuştum. Örneğin konuştu- ğum psikolog, slogana karikatürlerin kahcı olmayacağını, çünkü insan bey- ninin güzeli ammsayacağı şeyleri belle- gnde tuttugıınu söyledi. 1970'lerde çi- zilen slogana karikatürün bugün ne- den gerisinin gelmediğini de böylece Karikatür toplumsal olaylarla bağlantılı olduğu için, dünyadaki toplumsa) ve siyasi belirsizlikler karikatürü etkiledi. de, 1960'larda Amerika'da, sonralan Fransa'da görülen çirkin ve rahat ka- rikatür tipleri görülüyor. Aynı tipler, benzer espriler ve aynı yaklaşım. - Belki de geri getirmek istedikleri malum Tuh' var. Benzerlik böyle bir özlemin sonucu olabilir mi? Tam bu noktada bir şeyi söylemek gerekir. Eğer bir mizah türiinü yaka- lamışsan, bunun bir toplumsal olayla paralel olması. çakışması gerekiyor. Bu olmadığı zaman, sanat anlamında bir şey yapmış olmuyorsun. Sanat ile zenaat, bu noktada aynhyor. Karika- tür yalnızca yansıtmamalı, bir çözüm rladığım kitap için yaptığım bir söyleşi de buna ışık tutuyor sanınm. Kari- katürün, bilim ve sanat dallanyla iliş- kisini sorguluyorum. Bu çerçevede ko- nuştugum bir beyin uzmanından il- ginç bır bilgi edindim. Çizgi roman okumak için insan beyninin bir küresi yetiyor. Ancak karikatürü anlamak için, insanın beyninin bütün işlevleri harekete geçiyor. Çünkü karikatür. yazıya dayali bir sanat değil. Çizgiye. çizginın kendi içindeki espriye dayah. - Hazırladığınız kitaptan biraz söz eder misiniz? Karikatürün, teorik altyapısını kur- görüyoruz. İnsan beyni daha yumu- şak ve güzel olana eğilimli. Karikatüre bilimsel bir birikimle yaklaşmak gere- kiyor. - Sanıyorum bu noktada MTV'nin iki kahramanından söz etmek gereki- yor. Buthead and Beavis sevimsiz şaka- İarı ve vurdulu kırdılı davranıslarıyia, söylediğinizin tam tersi bir tavır sergili- yor. Çok tutulan bu iki kötü kahraman hakkinda ne düşünüyorsunuz? Bunlar kahcı olamayacaklar. Gü- nümüzün genç insan profılini dile ge- tirseler de bunlann insan beyninde bıraktığı iz açısından sağlıklı ve kahcı olduklannı sanmıyorum. - Çizgi kahramanlar, bir yanıyla ya da tümüyle yaratıcılanna benziyorlar. Bunu nasıl y orumluyorsunuz? Karikatürün çizilme süreciyle ilgili biraz. Ben çizerken yüzümün sürekli değiştiğini söylüyorlar. Tiplerimin yüz haüannı kendimde taklit ediyorum. Bunun nedeni, insanın bütünüyle üretmesi. Siz bütün bedeninizle ve üze- rinizdeki tüm etkilerle üretiyorsunuz. Edindiğiniz dünya görüşü, üretme noktasında yeniden üretüiyor ve siz oluyorsunuz. - Denemeci dergileri yalnız gençlerin okumasıyla mizahta bir yaş sınırı oluşu- yor... Genç insanlann temel özelliklerin- den biri, yargılanru vemıede aceleci olmalandır. Gençken insan, doğru olanı çok çabuk seçiyor. Bu özellik sa- natçılıkla birleşince, denemeci dergiler çoğahyor. Güzel olan da bu. Karika- tür ya da çizgi roman üzerine kafa yo- ran insanlar da çoğu kez bunlar olu- yor. Dünyadaki siyasi belirsiz- likler karikatürü etkiledi - Dünya karikatürü ne yapıyor? Dünya karikatürü bir tıkanma nok- tasında. Karikatür toplumsal olaylar- la bağlantılı olduğu için, dünyadaki toplumsal ve siyasi belirsizlikler kari- katürü etkiledi. Dünya karikatürü, 10 temel konuyla sınırlı kaldı. Örneğin. SSCB'nin yılulması bu alanda yeterin- ce tartışılmadı. Biz düzenlediğimiz uluslarası etkinliklerle dünyanın bü- tün karikatürcülerini, siyasi konulan karikatürle tartışmaya çağinyoruz. Bu ve benzeri bir çok konuyu tartı- şmak, Türk karikatürünü destekle- mek ve dünya karikatürüyle bağını kurabilmek için yola çıkan Karikatür Vakfı'nın planladığı etkinlikler arası- nda. sezon süresince Ankara'da ulusal ve uluslararası sergiler açmak, yerli ve yabana karikatüristleri konuk etmek, 'Karikakültür' adıyla bir yayın organı kurmak, karikatürcülerin kitaplann basmak ve bu sanatcılan tanıtarak, onur sergileri düzenleyip onur arma- ğanlan vermek, uluslararası karikatür yanşması düzenleyerek Türkiye'yi tanıtmak, uluslararası karikatür sem- pozyumu düzenlemek, 1995 Mayısı'- nda 1. Uluslararası Karikatür Festi- vali'ni düzenlemek var. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Gûnümûzde ile Tevflk HkreL.. Tevfik Rkret, 19 Ağustos 1915te öldü. Aynı yıl doğan şairlerimiz arasında, Melih Cevdet gibi, klasikleştiğini söyleyebileceğimiz yaratıcılar var. Fikret'in yaşadığı yıllarda Türkçenin bağımsız bir dil olacağına inanmak Osmanlı kurumlanna tutkun kimse- lerce donkişotluk sayılıyordu. Ölümünden sonraki 79 yılda kaç kuşağın şairi, roman- cısı yapıtlarıyla dilimizin gizil gücündeki zenginliğin ürünlerini koydu ortaya. Fikret, 1905'lerde, "Ümidimiz bu, ölürsek biz yaşar mutlak, Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak" dizeleriyle geleceğe güvenini tazeledi. Görmediği I. Dünya Savaşı yenilgisinden sonra, şiirle- rini özümseyenler, Kurtuluş Savaşı duyarlığını, bilincini kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası düzeyine ulaştır- dılar. Fikret, "Haksızlığm envaını gördük. Bu mu kanun? En gamlı sefaletlere düştük. Bu mu devlet? Devletse de, kanunsa da artık yeter olsun, Artık yeter olsun bu deni zulmü cehalet" dizelerini yazmıştı. I. Dünya Savaşı kuşağı, emperyalizmin kucağına otu- ran Sarayı da, Sadareti de, Kürt Mustafa Divan-ı Harp- leri'ni de elinin tersiyle iterek karanlıktan aydınlığa çıkmasını bildi. "Bu harmanın sonu gelir, kapıştınn giderayak... Yarın bakarstnız söner bugün çatırdayan ocak Bugün ki mideler kavi, bugün ki çorbalar sıcak, Atıştırın, tıkıştırın kapış kapış, çanak çanak... Yiyin efendiler, yiyin, bu han-ı pürneva sizin Doyunca, tıksınnca, çatlayıncaya kadar yiyin!" Fikret, son dizelerini okuduğumuz 'Han-ı Yağma'y'a II. Meşrutiyet dönemi devletlilerinin yakalarına yapışıyor gibiydi. Bugün de aynı dizeler, "hayali ihracat"çetelerinin tril- yonları aşan yolsuzluklarını komisyonlarda uyutan siya- sal partiler erkanının suratlarında şaklayabilir. Şiirin yapısına getirdiği yeniliklerle de dönemini etki- leyen bir şairdi Tevfik Rkret. 1983 tarihini taşıyan bir yazımda ileri sürdüğüm yargı- ları yinelemek istiyorum: Yahya Kemal de Haşim de yetiştikleri yıllar Tevfik Fik- ret'le karşılaştılar. Haşim'in Göl Saatleri'ndeki (1921) şi- irlerinden çoğu ilk kez Fikret'in serbest müstezatlarında kurmayı başardığı yapılara benzer. Neden sonra çıkaro yörüngeden Haşim. Yahya Kemal, yazılarında ölçüden, uyaktan söz et- mişse Tevfik Fikret'i anmıştır. içerikten, coşkudan, yeni- likten, şiirimizin çağdaşlaşmasından söz etmişse Fik- ret'i anmıştır. Üstelikergin, kendisinden öncekilerle he- saplaşma yaşlarının ürünleridir o yazılar. Ama bu belirt- tiğim özelliğe karşın Yahya Kemal gibi, eşi bulunmaz benbenci bir şair bile Fikret'in yerini belirlemeye çalışır- ken tarihsel raydan sapmamaya özen göstermektedir: "Tevfik Fikret -bütün zaafları ve noksanları ile bera- ber- günümüzün içindendi. Şiirimizin alafrangaya doğ- ru bir istikamet alacağı zamanda gelmiş, o istikametin başına geçmiş, göreceği işi görmüş, eserini de şahsiye- tini de Türk Edebiyatma müebbeden hak etmişti." (Siya- si ve Edebi Portreler, 1968 basımı, sf. 22) 'Diyorlar ki'de (1918) Ruşen Eşref'in konuştuğu Ab- dülhak HamkJ, Hallde Edlb, Refik HalH, Mehmet Fuat (Köprülü), Ahmet Haşim vb. edebiyat adamları da pay- laşırlar Yahya Kemal'in yargısını. Ahmet Haşim'in sözleriyse hayranlığın yarattığı coş- kunun "şairane"ye dönüşmesi sayılabilir. "Fikret benim için kudurmuş bir deniz karşısında ka- yalar üzerinde yükselen altından bir ışık ve altından bir kuledir." (Diyorlar ki, 1972 bas. Haz.: Şemsetttn Kutlu, sf. 258-259) Yazıyı, Çağdaş Türk Edebiyatı'nda Tevfik Fikret'e ayır- dığım bölümün son satırlanyla bitirmek istiyorum: "Namık Kemal, 'Değişmez fen mi vardır, mustakır eş- ya mı kalmıştır?' diyeyazmıştı. Fikretyenilik vedeğişim ile birlikte evrim düşüncesini geliştirerek birbirini ta- mamlayan düşünsel bir bütünlük yaratmıştır. İnsanoğlu- nun düşünme gücüne, yaratı yeteneklerine, usuna gü- venmek bu bütün içinde sönmeyen bir ışık görünüşün- dedir. Bu ışığı algılaması ile öteki çağdaşlannın 'dar hendesesi'ne sığmaz Fikret. Yaşadığı tarihsel kesitin olumlu olumsuz çatışkılan içinde gelişmekte olanı görmüştür çünkü. Bu nedenle insanın toplumsal varlığı çıkar onun şiirinde karşımıza. Belirleyici gücünün farkına varmış, kim olduğunun bilin- ciyle hareket eden insan.." Türk Folklor Kurumu 16. Uluslararası Folklor Festivali'nde • KültürServisi - Polonya'da yapılacak 16. Uluslararası Folklor Festivali'nde Türk Folklor Kurumu, ülkemizi tamamen kendi olanaklanyla lemsil edecek. Türk Folklor Kurumu, dün başlayan ve 24 ağustosa dek sürecek olan festivale katılmak üzere 11 ağustosta Polonya'ya gitti. Festivale Türkiye'nin yanı sıra Arjantin, İrlanda, Almanya, Moldavya, Macaristan, İspanya, Slovakya, Makedonya, İsrail. Zaire, Ukrayna ve Güney Afrika Cumhuriyeti katılıyor. Türk Folklor Kurumu festivalde Erzurum. Karadeniz, Bitîis ve Kırklareli yörelerinin oyunlanm sergileyecek. Çisenti atölye çalışması başlıyor • KültürServisi - İlkini geçen yı! Tank Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde gerçekleştiren Çisenti Sanat Topluluğu, bu yılki atölye calışmalanna başlıyor. Geçen yıl Îstanbul Belediyesi ile • ortak olarak düzenlenen atölye çalışması. pek çok ünlü konuğun katılımı ile gerçekleşmişti. Hem yeni bir tiyatro dili aramak hem de nitelikli ve çok yönlü tiyatrocular yetiştirmeyi amaçlayan çalışmalar, kuramsal tiyatro, tiyatro ve yazın sorunu, tiyatroda oyunculuk ve reji anlayışlan olmak üzere üç başlıkta toplanıyor. Bursa DT'de yeni sezon • BURSA (AA) - Bursa Ahmet Vefık Paşa Devlet Tiyatrosu, 1994-1995 sezonunu 11 ekimde acacak. Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürü Bora Özkula, yaptığı açıklamada, AVP tiyatrosunun yeni sezona yeni oyunlarla hazırlandığinı vurguladı. Özkula, Turgut Özaİcman'ın yazdığı. Erdal Gülver'in yönettiği "Resimli Osmanlı Tarihi" adlı oyunla perdelerini açacak olan AVP Sahnesi'nde, 25 ekimde "Tepegöz", 8 kasımda "Deri Ceket" ve 25 aralıkta "Cadı Kazanı" adb oyunlann sahneleneceğini anlatan Özkula, oda tiyatrosunda ise "Ada" adlı yeni oyunla, Bursalı tiyatroseverlerin geçen sezon yoğun ilgi gösterdiği "Açık Aile" adlı oyunun sergileneceğini söyledi. Özkula, yeni sezonda çocuklara yönelik olarak "Gelin Yanşalım", "Siz Ne Dersiniz?", "Şahane Lunapark" ve "Pet-Men" adlı oyunlann izlenime sunulacağını da belirtti. Bodpum sevdalısı Kanber'in sergisi Kültür Servisi - Bodrumlu ressamlardan Banş Kanber'in sergisi geçen hafta açıldı. Banş Kanber, 5. kişisel sergisi olan bu sergiyi Bodrum Kalesi Haluk Elbe Sanat Galerisi'nde açü. Resimlerinde Bodrum ve evlerini işleyen Banş Kanber, yağlıboya ve suluboyadan oluşan eserlerini sergiüyor. Sergi 21 ağustos tarihine dek açık kalacak. '
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle