23 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 TEMMUZ1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 15 Yaşar Nabi Nayır Ödülleri'ni kazanan Tuna Kiremitçi ve Doğan Yancı Şiirgenelde 'anlarla' uğraşır PELİN ÖZER Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü'nü bu yıl 21 yaşındaki genç şair Tuna Kiremitçi kazandı. Galatasaray Lisesi'nden bu yı] mezun olan Kiremitçi, yıllardır şürlerini okul dergüerinde dûzenli olarak yayımbyordu. Ancak şiir okurlan, onun yapıtiannı bir kaç kez Varhk dergisinde okuma olanağını buldular. Geçen yıl da Yaşar Nabi Nayır Şiir ödülleri'ne kaülan Kirernitjçi'nin şiirleri o dönemde de dikkat çekmişti. Tuna Kiremitçi, yanşmaya kaüldığı dosyada- ki on şürin uzantısı olarak yazacağı şürlerle önü- müzdeki kış ayında bir kitap yayımlamayı tasarhyor. Kiremitçi ile şiiri üzerine konuştuk: - Daha önce Galatasaray Eğitim Vakfı'nm düzenlediği Türkiye LiseJerarası Şiir Yanşması'- nda birinci seçilmiştiniz. Geçen yrisa Yaşar Nabi Nayır ödülleri'nde "dıkkate değer" bulundu şürieriniz. Bu ödülün anlamı ne sizce ? Rousseau, Dijon Akademisi'nin ödülünü aldığında otuz yedi yaşı- ndaydı ve kendini bir miiak adamı olarak görüyordu o sı- ralar. O günden bu yana ya- nşmalar ve ödüller, oldukça tartışma götürür bir alan olmayı sürdürdüler kanımca. Söz İconusu, şiir olduğunda yanşmalann ne ölçüde sağhJdı bir yaklaşım olduğu- nu kesürmek iyiden iyiye güç- leşiyor. Küçûkiüğümden beri Varhk okuruyum, üJkenin dört bir yanından yazar ve okurlan buJuşturan, köklü- dergi olduğu bilinen bir şey. İnsana yolda olduğunu anı- msatacak levhalara gereksi- nim vardır, ödül benim için bu bakımdan önemüydi. - İlk dönem şürlerinizdeki zengin referanslar ve rock mû- ziğinin etkileri daha sonra an- larla yoğun olarak uğraşan şiirJere bıraktı yerini. Dosyadaki şiirler ise bu iki dönemin iç içe geçtiği, farkİi bir dil bütünlüğü yansıtıyor. Şiir genelde 'anlarla uğraşır. Gerçekhğin verüi olmayan köşelerini kavramaya yönefîk, bütünlüklü bir çabadır aynı zamanda. îlk dönem şiirleri, yaşımdan ve "cahilliğiınden" kaynaklanan, mimari bakımdan haylı zayıf, gelgelelim underground alt küJtür melanko- Usinden mitolojiye varasıya zengin bir yataktan beslenen ürûnlerdi. Elbette ki çok yetersizdiler. GelenekJe iüşkiye geçtiğinizde işler değişiyor, ne yapmanız gerektiğini söyleyen ustalar sanyor çevrenizi. Yahnhğın, anlaşüırhğın bir erdem olduğuna çok kolay inanıyorsunuz. Bugün yazmaya çalış- tıklanm geniş kesimlerce okunup beğenitme arzusunu terk etmiş şiirler. Dildeki bütünlük arayışımsa zaten yaşantımdaki kör uçuşumun bir uzantısı, kjmi zaman da onun panzehiri. - Müzikle de ügileniyorsunuz. Müzik ve şiir arasındaki etkikşüni nasd değerlendiriyorsunuz? Troubadour ya da Dertsıziks değılım. Müzik ve şiıri ıçimde, şizofrenimi yansıtan bir ortak yaşarhğa zorlamalda yetiniyorum şimdiJik. Şarkı sözü yazmak şıire pek bir şey kazandır- mıyor. Muratfaan Mungan'ın bazı ana imge me- kaniklerini Yeni Türkü'ye yazdığı sözlerde ele vermiş olmasının bu usta şair için o kadar da iyi olmadığını düşünüyorum. Yann sinema da ya- pabilirim, tiyatro ya da resim de. Müzik bu bakımdan bir değişkene işaret ediyor. Ana ek- sen şiir ve edebiyattır. - Bu on şürin bir börûnû oluşturan parçalar oiduğundan söz edebüiriz saıurun. Şiir kitabı projjesi var nu? Şiirler, evet, belirli bir bütünlüğe işaret edi- yorlar. Daha çok mimari olarak. Kış sonunda tamamlamaya çahşacağım bır kitapta bir ara- ya gelecekler. Ama Yeats'in dediği gibi "Her şey ayartabüir beni, bu şiir yazma uğraşından" hareketle, yaşanmışbkJan da ıçinde eriten bır şiir dosyası bu. Bazı şiirlerde ise neredeyse sine- matografik bir anlaüm. şürin kapılannı ardına kadar açarak anlama yeni şeylerekJiyor. Bu şj- irlerin renk, müzik ve hareket bütünlüğüne ulaşüğma inanıyorum. - Bugünün Törk şiiri üzerine ne düşünüyorsu- nuz? Popûler kültürün baskuı olduğu giindelik kent yaşamında şürin konumu sizce nedir? Yazdıklanmda gündelık yaşamla eskı metın- ler, söylenceler ya da popüler kültür mitleri arasında bağlantılar kurmaya calışıyonım. Şürin hesaba katması gereken şeyler çoğalmadıysa da değıştı; çünkü hepimiz MTV'nin göriintü bombardımanından, şarkı sözlerinden, giderek mekanikleşen bir ses ve imge kalabahğtndan etkileniyoruz. Popüler kültürün iğdiş ettiği kitleiere ulaşahm, onlara şiirin güzellilderini kanıüayahm gibi bir şey de- meyeceğim elbette, ama şiirin rövanşı alması için insan iüşkilerini bütün bu boyutlanyla kav- ramak gerekir diye düşünüyorum. - Diğer yazın türleriyk de UgUeniyor musu- nuz? Bir ya da iki dergide göriinmek benim için yeterlidir. Fazlasını istesem de olmaz zaten. yazdıklanmı düşünecek olursak. Şiir bir yana deneme üzerine eğilmek istiyorum. Bir başka tasan da otuz yaşıma geldiğimde. çatısını çok- tan kurmuş olacağım bir romana soyunmak. 1995-1996 öğretim yılı için Japonya ve İsviçre'den Türkiye 9 ye on burs ANKARA (AA) Japonya ve Isviçre, Türkiye'ye 1995- 1996 öğretim yılı için toplam on araşürma bursu verdi. Milli Eğitim BakanhğV- ndan yapıian açıkiamada, Japonya'nın verdiği burslar- dan bırinin, Japon Düi ve Edebiyatı alanında, diğerle- rinin ise Japon üniversitele- rinden birinde kendı alan- lannda bilimsel araşürma yapmak isteyenlere venleceği belirtildi. Burslara başvuracaklarda, dört yıllık yüksekokul mezu- nu olma, 1 Nisan 1995'te 35 yaşından büyük olmama ve iyi derecede İngilizce bilme koşullan aranacak. Burslar, konulara göre iki ya da bir buçuk yıl süreli olacak. Baş- vunılar 1 Ağustos 1994'e ka- dar MEB Dış İbşkiler Genel Müdürlüğü'ne yapılacak. Başvuruda bulunanlar, çağn yazısı beklemeksızin 9-10-11 ağustos tarihlerinde ilgüi ge- nel müdürlükte sözlü sınava ahnacak. Sınav Türkçe ve Ingüizce olarak yapılacak. Fsviçre'nin verdiği burs- lann ikisi, İsviçre'de bir üni- versite ya da araşürma kuru- munda kendi konulannda, bir tanesi ise sanat eğitimi alanında gerçekleştirilecek. 9 ayük burslara başvuracak adaylarda dört yılhk yüksek öğrenim mezunu ohnak, iyi derecede Abnanca veya Fransızca bibnek ve 1 Ocak 1960'tan sonra doğmuş ol- mak şartlan aranacak. Adaylar, başvurularını 1 Ağustos 1994'e kadar MEB Dış İlişkiler Genel Müdürlü- ğü'ne yapacak. Sözlü sınav ise 16 Ağustos 1994'te yapı- lacak. Oykülerdeki sesiseviyorum BUAŞAMADA ŞUKRAN KURDAKUL Kültür Servisi- Geçen yıl Doğan Yancı'nın "Evla" adb öykü kitabı Oğlak yayınlan'nın' İlk Yapıtlan' dizisinden çıku.Bu.yıl yazarın öyküle- ri Yaşar Nadi Nayır Öykü Ödülü'ne değer gö- rüldü. Daha önce dergilerde öyküleri yayımlan- mayan Yancı, ilk kıtabının ardından farkb öy- küleriyle okurlann ilgisinı çekti.Üretken bir öy- kücü olarak şimdiden ıkinci kitabı üzerinde çab- şan Yana, yeni yapıünda "ÇocukJuk, yetişldn- lik, ölfiıne yakın zaman, hayat, aşk ve ölikn'ü ele aldığını, üçüncü kitabında ise öykülerini, "kötülük, özgürlük ve Tanrı'nuı variığı"nın nasıl uzlaşacağına yanıt arayarak yazacağını bebr- ü'yor. Dana ile öykücülüğü üzerine konuştuk: -" 1980 yıbnda bir yazann uzantısı olduğunu- zu sanarak ve o yazan aramaya başlayarak" ya- zarbğa geçtiğiniz belirtilmiş "Evla'da. Bu yazarı arayarak mı öyküye adım aftınız? Farkına varmadan oluştu bende yazarlık. Bi- linçli şekilde olmadı. Ama iikokulda hikaye yazdığjmı haürbyorum. Sınıfta Engin ve Coş- kun adb ikizler vardı. Gıdıp onlar üzenne hika- yeleryazardım. Ama kesınliklegerçekdışı şeyler. Sonra bunlan öğretmenime gösterirdim. Asıl nedeni ab- lamın üniversite çevresiydi. Onun felsefe okuması, arka- daş çevresinde yapıian, edebi olmasa da felsefi tartışmalar beni çok etkiledi. Onlara öze- niyor olabib'rim çünkü hepsi şiir yazardı, kötü şiirlerdi bel- ki £una benim için çok güzeldi- ler. Ben deOrhan Vdi'ye ben- zeyen şiirler yazmaya çaîışırdım. Kocaman defterler doldurmuştum. Kendimi bir yazarla karşılaştırdım. ama onun adını vermek istemiyo- rum. Çünkü mürit olmayı sevmiyorum. İyi okurlar ya da iyi gözlemleyenler, onu be- nim yazdıklanmda bulurlar. - "Evla" ve yanşmaya katıldığınız dosyadaki öyküle- rinizde görsel yoğunluğun. me- n'nle örtüştüğünü >e anlam olarak birbüierini bü- tûnledikleri görüliiyor.Eşyalara farklı baktşuuz var. Onlan nesne olmaktan çıkarıyor, bir iuşilik yükiüyorsunuz. Örneğin bir sandalye... Osandalye benim için yaşıyor. Çünkü o sandalyenin içinde kurtlar var. Gece başbyorlar ötmeye. Tann'ya şükür ahşap bir evde büyüdüm. Bana ahşabın, ölümün ve aşkın verdiği çok şey var. Gerçekten bu üçü her zaman takıntım oldu. Gece yer yatağjnda yatar- ken o ahşap sandalyenin içindeki kurtlann sesle- rini dinlerken, o sandalyenin dolaştığıru, benim üstümü örttüğünü düşünürdüm. Şimdi de farkb değil düşüncelerim. Objeleri onlann bizi gör- dükleri gibi görmeye çabşıyorum. - Mesleğiniz reklamcılıİda öykucü kişiliğinizin arası nasıl? Reklamcıbk bana disiplin adına çok şey ka- zandırdı. Ben reklam yazarbğından çok şey öğ- rendim. Reklam birmeslek, kesinbkleçok sevdi- ğim, kendimi kaybettiğim... Ama yazarbk bam- başka bır şey. Şimdi ikisi de benim ama hangisi diğerine ihanet ediyor bibniyorum. Ama birbir- lerini çok besbyorlar. Reklamalık, dıb daha ra- hat kullanmamı, keüme oyunlanndan uzak, ba- sit, yalın ve anlaşılır obnam gerekü'ğini, bunu dille değil başka türlü de yapabileceğimi, kolay ıpucu vermemenin, kapılannı herkese tamamen açmamanın, sadece dil oyunlanyla değil, tam tersine kurguyla da olabileceğıni öğretti bana. - Öykülerinizde şürsel bir diJin ağırbğı hissedili- yor. Oyküyü zoriayan öyküler çıkıyor ortaya so- nuç olarak. Oykülerdeki sesi, dili çok seviyorum. Bu ki- tapta da, dosyada da sokaktaki insanlann kul- landığı dilden farkb bir dil yok. O kebmelerle, toplam altı yûz, sekiz yüz kelimem varsa onlarla oluşturuluyor bu öyküler. Onlar yer değiştiri- yorlar, onlar o ses düzenine ginyorlar. Fakat "Evla"da bir eleştin var kendime, kitapta bazı bölümlerde görselbğin aşınya kaçüğını düşünü- yorum. Ama keşke yapmasaydım demiyorum. - Oğlak Yayınlan'nuı "İlk Yapıtlan" dizisin- den çıktı "Evla". Kitap nasıl yayımlandı ? Kitap asbnda yayımlanmayacaktı. Bir ya- zann ilk kitabı yayımlanmaz derler. Genelde ya- zarlar yayınevlerinin kapılannı aşındınrlarmış ama o kitap yayımlanmazmış, ya da onlar yayı- mlamak istemezlermiş; ikinci yazdıklan İcitap genelde ilk kitaplan olurmuş. Ben de öyle düşü- nüyordum açıkçası. Birkaç yayınevini gezdim, birkaçından yapıcı ya da olumsuz bir sürü eleşü- riler aldım. Yayımlanamayacağını bibyordum. Sonra onu bıraİcüm. Ama Oğlak Yayınlan çıkü ortaya. Çok uygundu ilk yapıtlan serisi. - Genç öykücfileri \e Türk övkücülüğünün bu- günkü durumunu nasd değerlendiriyorsunuz? Yeni boyutlarkazandırabileceksek hikayecili- ğe lütfen yazabm, ipin ucunu bırakmayabm dıye düşünüyorum. Bu bence bir maraton. Bana bir bayrak teshm edildi ilk kitabımla. O bayrafe eb- me sıkı sıkı tutuşturan Yaşar Nabi Nayır Odül- leri oldu. Bırakmayacağım, o maratona devam edeceğim ve gereİctiği yerde tesbm edeceğirn bayrağı. Genç kuşak yazarlan olarak disiplinsi- ziz. Mutlaka yazdıklannı yayımlamamış, dergi- lerde görünmemiş. kitap basmamış gizli şairler, yazariar var. Bir gün hepsi büyük bir patlama yapacaklar, müthiş bir devinım var. hissediyo- rum. Ben belki de onlann hızına yeuşebıbnek için yazıyorum. Disney'in yenikahramanı 'OrmanlarKrah' Kültür Senisi- Disney'ın yeni uzun met- rajb çızgı filmi The Lion King 'in (Türki- ye'de 20 Ocak 1995'te Aslan Kral adıyla gösterime girecek.) fîkir olarak ortaya çıkışı 1989 yıbna kadar uzanıyor. Ya- raüası Jeffrey Katzenberg, o günlerde yeni çizgi fılrnlere ihtiyaa olan şirketleri dolaşarak bir başka tasansı The Little Mermaid (Köçük Denizkızı) için kontrat arayışına başlar; ancak çok gecmeden Disney'le konusu doğa, hayvanlar ve so- rumluluk duygusu olan, özelbkle Afrika'- da geçmesi planlanan başka bir çizgi film yapmaya karar verirler. En pahalı çizgi film Disney'in animasyon şefi Peter Schnei- der'ın da katkılanyla The Lion King (Arslan Kral) doğdu. Film bugüne dek Disney'de yaraülan diğer filmlerin en pahabsı oldu. Çizgi filınde babası kral Mufasa'nın ölümünün üstesinden gelme- ye çabşarak, kötü kalpli amcası Scar'dan hakkı olan tacı geri almaya uğraşan yavru asian Simba'nın hikayesi anlanbyor. Pro- düktör Don Hahn. The King Lion'ı adeta Hamlet ve Musa'nın bütünkşerek bir öy- küye dönüşmesi olarak nitelendiriyor ve çabşmanın Aladdin'in macerab, komik kurgusuyla, Güzel ve Çirkin 'in duygusal temasını bir araya getirdiğini de belirune- dengeçemiyor. The Lion King' i tamamlayabilmek ko- lay obnamış. Diğer Disney yapımları gibi masaldan ya da çocukJara ait bir hikaye- den uyarlanmamış yeni çizgifilm.ilk defa senaristinden müzisyenine, renk uzmanın- dan yöneticisine kadar geniş bir ekibin ev- lerde biraraya gelerek yarattüdan bu yapım için üç kıtada, sekız yüzden fazla kişi, tam üç yıl boyunca çalışmış. İlk gün- lerde trajik bir ölümü ve insanoğlunun hiç ayak basmadığı, yabıız hayvanlardan olu- şan bir dünyayı tasvir etmek hayli sorun yaratmış. Sonunda o doğal ortamı yarat- mak için hayvanlarla ılgilenen uzmanlara danışılmış. Hazırhklar devam ederken fıl- min bir müzikale dönüştürülüp dönüş- rürübnemesi tartışılmış ,ancak prodüktör Don Hahn buna şiddetle karşı çıkınca vazgeçibniş. Müzilder Elton John'dan " Çok gerçekçi birfilmyapmayı istiyor- duk. Bu vüzden hayvanlann arka ayaklan üzerinde, akrobasi hareketleri yaparak şarkı söyiemelerine gönlümüz razı olmadı" dıyor Hahn. " Ancak bu, fUmin müzikleri açtsından iddalı ounadığnnız anlanuna get- mesin ". Söz yazan Tim Rke çabşmalannı ABD'de bu yaz gışe rekorlan kıran uzun metrajlı çizgi film Arslan Kral (The King Lion), yan yıl tatilinde Türkıye'de gösterime girecek. tamamladıktan sonra olağan bır soruyla karşılanna cıkmış: " Müziklerini kim bes- teieyecek ? " Hemen Ehon John'la göriiş- melere başlanmış ve ortaya mükemmel parçajar cıkmış. Ancak fılm Afrika'da geçtiği için Afrikab birmüzisyeni daha uy- gun gören yönetmen Scribner karan pro- testo edip çabşmalan bırakmış ama Elton John'ın parçalan değişmemiş. Film, otur- maya başladığında. içinde yeterince ko- medi unsuru obnadığmı farkeden Katzen- berg, ekibi bir araya toplayarak uyarmış. 1992 yazında tamamen haar durumda olanfilmeseslendirme sanatçüan aramış, ama daha profesyonel kışilerle çabşmayı arzu eden Hahn , kral Mufasa için James Earl Jones'u, Scar için Jeremy Irons'ı. Shenzi için VVhoopi Goldberg'ü, Simba'nın yetişkin hali için Matthew Broderick'i, Banzai için Cheech Marin'ı ve Rafiki için Robert GuUlaume'u seçmiş... flginç nokta, tüm sanatçılann aynı za- manda şarkı da söylemeleri. Rıfat llga^ Ulusal Bağımsızlık Bilincimizde Rıfgt llgaz'ı geçen yılın 7 temmuzunda yitirdik. Sıvas'taki insan kıyımından beş gün sonra. Yalama olduğunu söylediği toplumun, odenli barbar- lığı içinde barındırabilmiş olmasına 5 gün dayanabildi Rıfat llgaz. ûldüğünü öğrendiğim zaman, kafasında taşıdığı sa- vaşım tarihinin biriktirdiği güce tutunma isteğinden kop- tuğunu düşünerek bozguna uğramış gibiydim. 45 yıl boyunca sabır anıtı gibi gördüğam adam, sanki Sıvas'taki yangından çıkamayanlardan biri oldu direnç yitimiyle. Rıfat llgaz, ilk şürlerini 1928-39 yıllan arasında Güneş, Çığır, Yücel, Varhk, Oluş ve Hamle gibi dönemin tanın- mış dergilerinde yayımlamıştı. Bireysel duyarlıkları kendisinden önceki ustalann iç yapı özellikleri içinde yansıtmaya çalıştığı şiirlerdi bunlar. ûzgün olanları Ah- met Haşim'de -sonra da Ahmet Hamdi'de- gördüğümüz sözcüklerden oluşan tamlamaları kullanmayı seviyordu. 1939'da -demek ki 28 yaşlarındayken- kendi deyişiyle, "belki de üç kitap tutacak şiiri" yayımladığı dergilerde bırakarak bu dönemine noktayı koymayı başardı Rıfat ll- gaz. O yıllarından söz ettiği bir konuşmasında, özellikle vurguladığı bir gerçek var: "Bu şiirler, benim gözü bağlı yaşadığım yıllann en canlı ifadesidir. Artıkkimin için ve ne için şiiryazdığımın farkındayım." (Başdan, 14 Eylül 1948). Mesnevi'de (IV. Sf. 69) "İnsan gözdür. Öte yanı deri- den, etten başka bir şey değil. Gözle neyi görürse değe- ri o kadardır insanın"diyordu Mevlana. Görmeyi başarınca sabrını da kendınde yarattı Rıfat ll- gaz. Kaç yıl? Neler pahasına? Benim bildiğim, 142. maddenin 6 aydan başladığı tek parti döneminde, parmaklıklar arkasında kaldığı günle- rin toplamı 5 yılı aşkındır. Akıl afmaz baskılara karşın yaratılarını engelleyeme- diler ama. Çağdaş Türk edebiyatında ikinci dönem şiirlerinin bende bıraktığı izlenimi şöyle belirtmiştim: "Bireyi bulunduğu sınıfın özellikleri içinde vermek. Ve ince yergiyi, gizli hüzünlerin sınınna ulaştırmak... Çoğunluğunu Yarenlik'te (1943) topladığı bu dönem şiirlerinin ortak niteliği böyle saptanabilir. Cenaze, Sa- natoryum, Kitaplar özellikle Alişim'de alışılmamış ger- çekçi öğelerin ağır basmasına karşın, okuru birden bire saran içtenlik değildir yalnız. Bireysetle toplumsalın kaynaşma düzeyindeki erışkenlik içinde bireyin sınıfsal özelllklerinin yansıtılmasından doğan duyarlıktır. Bu ne- denle Rıfatllgaz 'ın işlediği temalan güncelsaymak doğ- ru değildir. Genellikle insansal olan, sorunsal olanın önüne geçmiştir." 1960'tan sonra ise bir direnç adamının yaşamından yansımalar getiren şürlerle buluşturur bizi. "Tam çağı Işe başlamanın doğan günle Bul içine fükürdüğün kitaplan yenkten Her sabnnda buram buram alın teri Her sayfası günlük güneşlik Utanma suçun tümü senin değil Yırt otuzunda akdığın dlplomayı Atfabelik çocuk ol. Yollar kesilmiş, alanlar sarılmış Tel örgüler çevlrmiş yöreni Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende Benden geçti ml demek fstfyorsun Aç iki kolunu iki yanına Korfculuk ol. (Aydın mısın...)" Rıfat llgaz, Markopaşa'da başladığı gülmece yazarlı- ğını, 1960 öncesinde, özellikle Turhan ve ilhan Selcuk kardeşlerin yayımladığı haftalık Dolmuş dergisinde, de- ğişik takma adlarla sürdürmüştü. Hababam Sınıfı da bu evrenin ürünüdür. ölümüne değin sabırlı bir edebiyat emekçisi kimliğini koruyan Rıfat llgaz'ı 1948'de tanıdım. Yeryüzü (1951-52), Beraber (1952-53) dergilerinde birlikte yazdık. Birlikte esir düştük Halil Lütfü Dördüncü'nün çıkardığı Tan ga- zetesine. Geçen yıl EdebiyatçılarDerneği'ninAnkara'da düzenlediği ödül töreninde gördüm son kez. Doya doya konuştuk, hasret giderdik. Sesi kulağımda: "Aynlırken öpüşelim... Belli olmaz..." Bellegimde mutsuzluktan mutluluk çıkarma uğraşıyla geçen 45 yılın dostluğu... Toprağa verdiğimiz zaman, söyleyebildiğim tümceyi yinelemek istiyorum: "Rıfat llgaz'ımızı gençliğin bağımsızlık bilincine ema- net ediyoruz." Boşhrt Hcdk Danslm Topluhtğu Harbiye Açikhava Tiyatrosu'nda Kûltür Servisi - Başkır Halk Dansları Topluluğu, 22. Ulusla- rarası İstanbul Müzik Festivab çerçevesınde yann akşam saat 21.30'da Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda bir gösteri sunacak. Avrupa ile Asya'nın sınınnı oluşturan Ural Dağlan'mn gü- neyınde bulunan Başkırt Özerk Cum- huriyeti'nin gele- neklerini ve tarihini yansıtan Başkırt Halk Danslan Top- luluğu, 1939 yıbnda Faizi Gaskarov ta- rafından kuruldu. Ülkesinin önde ge- len koregraflan- ndan biri olan Gas- karov, Başkırt halk danslannın ana un- surlanm ortaya koyarak öteki ulus- larca anlaşılmasını sağladı. Topluluğun repertuvannda yer alan ve Zagida, Za- rifa, Gulnazira gibi Başkırt kızlannın adlannı taşıyan brik ve neşeb' danslar, yaşb bir savaşcının gururunu yansıtan Baik adb solo dans ve Yedi Gençkız adb bir efsaneden kaynaklanan danslar, Başkıtr Halk Danslan Top- luluğu'nun ilk başanlannı kazanmasına neden oldu. Koregraf Gaskarov, Başkırt Halk Danslan Topluluğu'na uluslararası yanşmalarda ödüller getiren ve Napolyon'a karşı savaşan kahraman Başkırt atblanmn canlandınldığı "Kuzeyli Aşk Tanrılan"ıun yanı sıra "At Terbiyecüeri", "ÇiftUkte", "Ekin Biçenler", "Dosthık ve Çağlayan"da gibi gündelik yaşamı vansıtan pek çok dansa da imzasını atü. Başkırt Halk Dans Topluluğu yann akşam 21.30'da Harbiye Açıkhava Tiyatrosunda.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle