Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19TEMMUZ1994SAL1
DIZIYAZI
Apaştırdı ve yazdıDİN, TİCARETVE SİYASET
Ordudakidindgenerallerolısin kendi iç yapısında sürdürdü-
ğü bir araşlırmayı engelleyebilecek
ölçüde güçlü bır hareket; adli ve
idari bir kovuşturmadan, elbette,
tereyağından kıl çeker gibi' kolayk-
kla kurtulacakü.
Gazetecılerin, yazarlann. bilim,
sanat ve siyaset adamlannın çok ra-
hatlıkla 'Terörle Mücadele Yasası'-
nın 8. maddesiyle' yargılandığı ve mahkum edil-
diği Türkiye'de 'polis müfettişlerince, birtakım
emniyet mensupları hakkında bu yasa kapsamı
içinde yonımlanan eylemler', her nasılsa, TCK-
nin 'olmayan' 163. maddesi içıne sokuluyordu.
Yürürlükten kaldınlan bır maddeyle de İna-
nan masum insanlara' elbette. ceza verilmesi dü-
şünülemezdi. İşte bu ölçüde ince ve sınsı bir
oyun oynanıyordu.
Polis müfeHişkn 'Söz konusu kişilerin eyleıa-
lerinin, disiplin yönünden meslekten uzaklaştır-
mayı gerektirdiğira' söyleyeceklerdı. Yargı yö-
nünden ıse haklannda DGM Savcılığı'na suç
duyurusu yapılmasmı ısteyeceklerdi.
Iş bu kadarla bitmeyecek, soruşturmayı yü-
rüten müfettişlere gözdağj verilmeye kalkışıla-
cakü. Türkiye'nin laik yapısını savunan polis
müfeuişleri. yapüklan bu soruşturma nedeniy-
le yargı karşısına bile çıkanlacaklardı
Ama sonuç, şenat yanhlannın bekledıği gjbi
olmayacak 'müfettişlerin görevlerini yansız ola-
rak yaptıklan7
Emniyet Genel Müdürü Meh-
met Ağar tarafından açıklanacaktı. Ağar, so-
ruşturmaya konu edilen suçlann 'af kapsamına
girdiğini' ve dosyanın bu nedenle işlemden kal-
dmldığını söylemekle yetınecekü
"GenelYayın Yönetmeni'ni
ıBu gelişmelere ılişkın belgelere dayarularak
hanrlanan haber. Hürriyet gazetesinin dene-
yimlı muhabın Saygı öztürk imzasıyla yayım-
lanıyordu.
Haberın yayımlanmasından sonra önce böy-
le bir 'raporun olmadığı' savunuîarak ilk 'hile'
yoluna başvuracaklardı. Sonra da "Allah'tan
korkmadan, kuldan utanmadan" bu raporun
kendılen ıçin değıl, başkalan tçin hazırlandığını
söyleyeceklerdi.
lnançlanna göre nasıl olsa yalanın vizesi elle-
rindeydi. Nasıl olsa "harp hüd'a". savaş hileydi.
Satır arasını okumak becensını. 'satır arkası'-
ru okumak yeteneğıne dönüştüren Müslüman
gazetecı 'dezenformasyon' konusundakı ınsana
parmak ısırtan deneyımlennı şu satırlarla ka-
rutlayacakü.
"Hürriyet gazetesinin arka sayfa manşetinde,
iri puntolarla bir haber var. "Fethullahçılar Polı-
se Sızdı', bu haberde PKK için hazırianan "gizli
raporu' hayali 'Fethullah Hoca Örgutu" içinha-
zırtanmts. gibi gösteriyor. Bu
haberi yazan muhabir epey bir
süre önce muhabirimize 'artık
yönetıcilenmız bizden irtica
haberi ıstemivor' diye
yakınmıştı. Anlaşılan artık ts-
tiyorlar. Ya da Hürrivet Genel
Yaym Yönetmeni'ni aşan du-
nııiüar var yine!" Yanı onlara
göre Kürt aynhkçı hareketi
için haarlanan bir rapor,
Müslümanlara baskı amacıy-
la kullanılıyor, ulusal ve ulus-
lararası güç odaklan gazete
yönetimini aşan durumlar ya-
raüyordu.
îkiyüzlü dünyalannda Na-
lanla hileyi' ışte bu yöntemler-
le bırbinne kanşunyorlar;
sinsi savaşlannı böylece sür-
dürüyorlardı.
Orduya, polise sızmaya
kalkışanlann yargıyı boş bı-
rakacaklannı düşünmek ola-
naksızdı. Adalet Bakanlığı
merkez örgütüne tam 32 bini
ahnmıştı. 1983'ten başlaya-
rak 9O'lı yıllann başına dek
bakanlığa alınan her üç kişi-
den biri, 'Türk-İslam Sente-
ri'nın kurbanıydı. 1987-91
yıllan arasında ıse 33O"u
imam- hatıp kökenli olmak
üzere 1700 savcı ve yargıç
atanmışu.
Geri kalanlann büyük ço-
ğunluğunun, Türk- İslam
Sentezi'nden etkJlendikleri
söylenecekti. Ordua'a ve po-
liste olduğu gibi yargıda da el-
bette, bu sınsi savaşa karşı
ayak direyen insanlar vardı.
'Devletin temel nizanüanm
'prim' toplayacaklar, öte yandan İslami düze-
nın ne olduğunu unutturarak 'şeriat yanlılannın
özgürlûklerini' savunacaklar.
Bır yandan düşünce ve inanç özgürlüğü sını-
rlamalanna karşıymış gibi görünecekler, kısı-
Üamalara söverek demokratlardan 'rant' yiye-
cekler, öte yandan İslamın katı kurallannı gör-
meyerek 'şeriatçılarla sarmaş doiaş' demokrasi-
den yana olacaklar.
Bu karmaşık yöntemle 'şeriatın mutlak ve tar-
bşmasız egemenüği' gözden kaçınlmak isteni-
yordu. Bu takım, her nedense okuyup anlamı-
yor, bakıp görmüyordu.
Panellerde, açıkoturumlarda, 'laiklik konu-
sundaki yorumlannı ya da Mustafa Kemal
hakkındaki görüşlerini' ayakta alkışladıklan
Müslüman yazar Abdurrahman Dilipak'ı anla-
mamakta direniyorlardı. Dılipak'ın açık açık
tanımladığı şeriat düzerune, özgürlükçü anlam-
lar, uzlaşmacı işlevler yüklüyorlardı:
"İslami demokrasiyle. liberalizmle, rasyona-
lizmle açıklayamayız. İslam demokrat değildir,
rasvonalist de değildir. İslamın kendi değerleri,
kendi ölçüleri vardır... Dinde zorlama yoktur, fa-
kat İslamda > ardır. Bir insan bu sözleşmenin altı-
nı imzalamışsa ve bunlara uymuyorsa cezalandı-
nlır... Mesela Müslüman kadın başı açık geze-
mez, alırsın cezalandırırsın. Müslüman olduğunu
söyleyen bir üşi oruç yiyemez. Her çocuk 18 ya-
şına gelince (> ani reşit olunca) dinden çıkabilir.
Ama bu insan, bu hakkıyla ttgili süre geçtikten
sonra dinden çıkarsa oldürülür." İslam düzenim
savunanlar 'neyin ne olduğunu'' açtk açık anlatı-
yorlardı. ama "demokrasiyi savunuyor gibi gö-
rünenler 'neyin ne olmadığuu' her nedense anla-
mıyorlardı.
Modern zamanlann %
dindar' ile 'dinciyi' ayı-
ramavan çocuklannın şenata verdikleri bu ör-
tülü desteğın arkasında, başka tür ilişkiler ara-
mak gerekiyordu.
Türkiye'deki şenat yanhlanru, 'İslam moder-
nizmi içinde gizlemeye'' çalışanlann da demok-
ratlık maskesıyle 'rejimi lslanûY banştırmak is-
teyenlenn de. 'Fethullahçı sıfatıyla adlandınlan
mümin cemaatini, ülkedeki si>il dokunun parçası
olarak' görenlenn 'neye hizmet ettiklerini' sergi-
leyecek belgeler sunuyorum. 'Genel olarak öz-'Şeriatın mutlak ve tartışmasız egemenliği'ni gözden kaçırmak isteyenler panellerde, açıkotu- ^ ^ _
rumlarda, 'laiklik yorumlannı ya da Mustafa Kemal hakkındaki görüşlerini' alkışladıklan Müs- ggriükler, özel olarak da basın özgürlüğü' konu-
lüman yazar Abdurrahman Diİipak'ı anlamamakta direniyorlardı. Dilipak'm açık açık tanımla- s u n d a gösterdiği titürfik' aldatmacasıyla, tatlı-
dığı seriat düzenine, özgürlükçü anlamlar. uzlaşmacı işlevler yüklüyorlardı.
L,
ı gösterdiği
su demokraüannı kandırmayı başaran, mo-
dern göriinümlü siyaset-ticaret kurnazlannın
oyunlannı ortaya koyan belgeler bunlar
| Merkezi Mekke'de bir devlet•ondra'dadile getirilen 'cebinde tespih
ya da evinde seccade bulunan ya da namaz kılmak iud; Nur Risaieiennin isiam dimıdn ımana
içincamiye gittiğisaptanan subay görevinden alımf
yargısmm öznesi, Türkiye'ydi rin, askeri okullardaki
nun sonuçlannı anlatıyor.
tkincisi
Siyasetin dinle iç içeüği, devlete giderek bir 'din devleti' olma özelliği kazandmyor, âyasal ortam her gün biraz daha başörtüsü ve
çarşaf başta olmak üzere dini zorlamalann pençesine giriyordu.
dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla gizli
cemiyet kurmak, sevk ve idare etmek' suçlanyla
ilgili olarak yürütülen bir hazırlık soruştur-
masının 'kovuşturmaya yer olmadığı' sonucunu
içine sindıremey en laikhk savunucusu bır askeri
yargıç 'hiç olmazsa' deyip, gerekçeli hükme şu
eklemeyi yapıyordu:
"Haklannda kovuşturmaya yer olmadığı ka-
rarı verilen sanıklar Mehmet Âli Şengül, Meh-
met ÖzyTirt, Ahmet Akdoğan, Nev^at Başdağ,
Alaaddi'n Kırdak ve Naûtı Sarlıca'ya ait askeri
savcılıkta emanete alman, teyp kasetleri ile kitap
ve dergüerin içeriğlıün suç teşkil ettiği. halkı suç
işlemeje tahrik ve teşvik ettiği, ileride Nurculuk
propagandasında kullandabileceği anlaşıldığın-
dan; yukarıda numaralan yazüı teyp kasetleri ile
kitap ve dergüerin zorahmına karar verildi.''
'Kişilerin dinsel antaç ve yasal sınırlar içinde
kalmak koşuluyla istedikleri faaliyette bulunma-
lan yasalann güvencesi altındaydr. ama Said
Nursi'run ve günümüze uzanan modern görü-
nümlü izdüşümlerinin, son tahlildeki amaçlan,
bir seriat devletiydi Bu sinsı savaşın unutulan-
unutturulan, en Önemli yanı, işte buydu.
| Tespih, seccade ve cami...
Siyasetin dinle ıç içelıği, devlete giderek bır
'din devleti' olma özelliği kazandınyor, siyasal
ortam her gün biraz daha dini zorlamalann
pençesine giriyordu. Belgelenen sabıkalan aruk
'yama tutmayan" seriat yanlılan, sinsi savaş-
lannı daha tepelere tırmandınyorlardı. Somut
belgelen yok sayıyorlar. kesinleşmiş yargı ka-
rarlannı umursamıyorlar, sayılan görmezden
geliyorlardı.
Orneğin Londra'da dile getirilen 'cebinde tes-
pih ya da evinde seccade bulunan ya da namaz
kurrİak için camiye gittiği saptanan subay göre-
vinden auıur' yargısmın öznesi, Türkıye"ydi;
El Ahram ve El Mecelle'dekı yaalanyla İsla-
mi Hareket üzerinde ciddi araştırmalan olan
Fehmi Huveydi, bu uygulamanın 'laik bir tavır
olmaktan daha çok, dine karşı bir baskı, bir sal-
dın' anlarru taşıdığtnı söylüyordu.
Aşın dincilerin 'Arap dünyasındaki' konum-
lannın tartışıldığı toplantıya Dr. Muhammed
Amara ve Nebul Abdül Fettah gibi ünlü isimler
de katılıyordu. Huveydi, 'aşffüığuj' salt İslamcı-
larla sınırh ol-
madığıru söylerken.
•aşın laikliğin' de göz
ardı edılmemesini
vurguluyordu. Ona
göre 'din-devlet
ayrunının sınırlarını
ileri götüren uygu-
lamalarla, dini öldür-
me noktasına \anla-
biliyordu." Cebınden
tesjMh' çıkan, evinde
'seccade' bulunan su-
bay örneği ile Fehmi
Huveydi, 1992 Ey-
lülü'nde Türkıve'de
İMI durumun yaşandığmı' savlıyordu. Tespih,
seccade ve cami ile suçlanarak görevinden alı-
nan 'dindar' subay örneği yoktu, ama 'dinri' as-
kerlerin şenat amaçlannı ortaya koyan örnek-
ler çoktu. Faik Türün, Ali Fethi Esener, Nuri
Kayra, Hasan Sağlam. Sami Karamısır, Osman
Başbuğ gibi 'namazında niyazında' askerler 'din-
dar kimükkriyle' ordunun en tepe noktalanna
kadar yükselebilmişlerdi. Kimi bir tarikata
mensuptu, kimi makam arabasırun bagajında
seccade taşıyordu, kimi ramazanda rehber ilmi-
hali dağıüyordu.
Oysa birtakım insanlann 'dinci kimükleriyle'
asken okullarda ilenye dönük 'şenat arnaçlı ör-
gütsel çalışma' yaptıklannı saptayan. kesinleş-
miş yargı kararlan \ ardı.
Sinsi savaşın kanıtı olan bu belgelen hiç kim-
se görmek-göster-
mek istemıyordu.
Önümdeki dosyada
takılı belgelen. ön-
celikle 'birilerinin'
dikkatine-bılgisme
sunmak istıyorum.
Bunlan okumalan-
nda büyük yarar
olduğuna inanıyo-
rum.
Bir yandan dar-
belere karşıymış
gibi görünecekler,
darbelere söverek
antimilitanstlerden
133 parça ekleriyle,
38 sayfalık' bir suç duyurusu.
Dincilerin, polis okullanndakı
örgütlenmelerinı anlatıyor. Şe-
riatın nasıl olsa gekceğinin,
ama bu geçişin 'kanlı mı kansız
mı' olacağının tartışıldığı günle-
re denk düşen gelişmelenn
önemli adımlardan bırinı anla-
tan ilk belgede 'olay' şoyle ak-
tanlıyor:
"Nurculuk akımının ya-
ratKisı olan Said Nursi'nin
yazdığı ve Nurculuğun ilkelerini
açıkladığı Nur Risaleleri'nin
münhasnran, İslam dininin tefsir
ve izahından ibaret olmadığı;
Nur Risaleleri'nde avrıca Türki-
ye'nin de dahil olacağı tamamen
şenat hükümlerine ve İslami
esaslara göre düzenlenmiş \e
merkezi Mekke'de olmak üzere
bir İslam devleti kunılmasmı ve
bu devlette Araplann hakim bir
unsur haline getirilmesi lüzumu-
nun önerildiği, yine risalelerde
Türkiye Cumhuriyeti'nin tama-
men şenat esaslanna ve İslami
siyasi prensiplere göre teşekkül
etmesi gerektiği; hilafet ve salta-
natın geri getirilmesi lazım gel-
diği: kuran dışında bir anayasa-
ya ihtivaç bulunmadığı belirtil-
miştir... Yargüama konusu olan
Nurculuk cemiyeti mensup-
lannın. ülke genelinde fıkirlerini
yayguılaştırarak daha çok ta-
raftara sahip olup nihai amaç-
lannı gerçekleştirebilmek için
çeşitli faaliyetlerde bulunduk-
lan; bu cümleden olarak Ueriye
dönük kadrolaşma hareketine
giristikleri, gelecekte devlet yö-
GUNDUZ GOZUYLE
MuhstnBatur'unaçıklaması
Gazetenizde çıkan Erbil Tuşalp'in Din, Ticaret
ve Siyaset başlıklı dbi yaztsmda benim de adun
geçmektedir.
Konuvla ilgili olarak: Ben havatımda İsvıçre ye
ıkikez%ittun. Bırıİtalva'da NATO'dagöretli
ıken. IKincigıdişim ise toplam 4 saatlik birgeziydi.
O da 1977 yüında Cumhuriyet Senatosu üyesiy-
ken.
Erbakan ile ise 1980yılında lanıştını. Cumhur-
başkanhğı seçimlerı sırasında aday olmamdan do-
lavı iki ke: görüşlüm. Ondcm önce ve de sonra bir
tanışıkhğım ve görüşmem olmarmşur.
netiminin kilit mevkilerinde görev alacak kadro-
larını oluşturmak üzere. ortaokullann son sını-
flannda okumakta olup. v aşları itibarıyla istenil-
diği gibi eğitilip yönlendirilebilecek başarılı öğ-
rencilere el atarak ilişki kurduklan, bu öğrencile-
re, üniversitede okuyan \t Nurculuk cemiyetine
mensup kişiler tarafından, dershane haline geti-
rilmiş apartman daireleri ve benzeri yerlerde üc-
retsiz ders verildiği; fen Useleri >e askeri tiselere
giriş sınavlaruıa hazırlama kursu düzenlendiği
saptanmıstır..."
Bu olayın kurbanlannın tek tek araştınldığı
kovuşturmada karşılaşılan durum, bir başka
gerçeğı de anlatıyor. din-ticaret ilişkilerini bel-
geliyordu. Kendi deyişleriyle 'cemaatin en çok
yoğunlaştığı alan, modern eğitim kurumlan"
yaklaşımının 'Türk Lırası açısından' ne anlama
geldiği kolayca anlaşıhyordu.
Soruna *mark ve dolar' açısından bakıldığı-
nda ise "Türkiye'nin ve Türk dünvasının en par-
lak beyinlerinin" hangi amaçla yetiştirildiği or-
taya cıkıyordu.
Mahkeme karannın, esas hakkında mütalaa-
run ve gerekçeli hükmün IŞereflikoçhisar ilçesi
Akyazdı Dershanesi'nden İzmir Maltepe Askeri
Lisesi'ne alınan AK, HK ve ÖK'nin; Izrnir Akya-
züı Lisesi'nden aynı askeri liseyi kazanan MS,
ŞG, OÇ, HO, ŞT, GG, GD, ÇY'nin.." diye baş-
layan bölümünde Türkiye'nın her köşesinde
yürütülen bir 'devşirme' çabası gözlemleniyor.
YARNItHemNurcu hemdedemokrat
MELÎH CEVDET AM)AY
Ölüm Binyılı
Gazetemizin "3. Binyıla Doğru" dizisi için yazdığı
yazıda (8 Temmuz 1994 Cuma) ünlü Rus şairi Vozne-
senskiy, "İ.S. 3000, kitabın ölüm yılı olacak" diyordu.
Bundan ben de kuşkulanıyordum, ama başkasından
okuyunca yüreğimi Cızüntü kapladı.
Yanlış anlaşılmasın, kendim için üzütmedim; ben o
kara günü yaşayacak denli kalamam bu dünyada, kitap-
la yaşar, kitapla ölürüm. Ayrıca kitap da biz insanlar gibi
birdenbıre ölmez, yüzyıllar boyu can çekişir de öyle gi-
der
Peki, ne içindi, kimin içindi üzüntüm?
Halkımız kitap okumaya alışmadı daha, biz ha alıştı,
ha alışıyor diye umuttanırken ortadan kalkıverirse yazık
olmaz mı?
Bizim okur-yazar bir ulus olduğumuz kolay kolay
söylenemez. Osmanlı döneminde nüfusun ancakyüzde
beşi okuma biliyordu. Yazmaya gelince... Yahya Kemal,
Osmanlı döneminden sözettiğı bir yazısında, "Biz her
şeyi iyi yapmasını bilmışiz, ama yazmamışız" der. Os-
manlı, yazı çağf'nın bir uygarlığı olduğuna göre, her şeyi
nasıl iyi yapmış olabilir! Roma arşivinde, "Tanrı Pan
öldü" söylentisinin bile belgesı vardı. Sırası gelmişken
yazıvereyim, o arşivde, isa'ya ilişkin bir belge bulunma-
ması, bu büyük adamın yaşayıp yaşamadığından kuşku-
ya düşürür insanı.
Avrupa'da ilk kitap 15. yüzyılın ortasına doğru (1444)
basılmıştır. Bize ıse baskı makınesi üç yüz yıl gecikerek
geldi. Papa, baskı makinesine Incil'in basılması koşulu
ile izin vermışti. Bizde Şeyhülıslâm, buyeni araca Kur'an
basılmaması koşulu ile musaade eder. Şunu da ansı-
tayım; istanbul'dakı hattatlar, baskı makinesinin gelişi
dolayısıyla başkaldırmışlardı Biz kitabı daha baş-
langıcında sevmedik.
İlhan Selçuk un da üzerinde dirençle durduğu gibi, biz
cumhuriyet dönemiyle aydınlanma sürecinı yoğun ola-
rak yaşadık. Okuma yazma bilen oranı, bugün nüiusu-
muzun yüzde doksan beşine varmıştır.
Ama... Ama kitaba alışmak kolay değildir. Benim
yaşımda olanlar, çocukluk günlerini düşünsünler... Ev-
lerimizde kaç kitap vardı9
Dilimizde "kitapsız" sözü dine, Tanrıya inanmayan
anlamına gelir ve "kitap" sozcüğü Kur'an demektir.
Oysa Kur'an. okunmayan. sadece duvarda asılı duran
kutsal bir şey olarak saygı görmüştür. Okunsa ne anlaşı-
lacaktı ki, ne öğrenilecekti ki!
Biz gerçekte kitapsız bir toplumuz
Batı, 3. binyılda kitabın yenne neyı koyacak, bilemiyo-
rum. Çok güç bir durum!
Ama bizim için hiçbir güçlıik sözkonusu değil, çünkü
kitabın yeri yok bızde, kurulmamış daha.
işte buna üzülüyorum Batı. kitabı okudu, içti, emdi; biz
bunun tadını bilemeden yenı bır çağa girersek yazık ol-
maz mı?
Montaigne dıyor ki:
"Ikı alışvenş (dostluk ve aşk) rastlantılara ve başka-
larına bağlıdır; birı aramakla bulunmaz kolay kolay, 6te-
ki yaşla birlıkte solar gıder. Üçuncü alı$veriş kitaplarla
kurduğumuz ilışkidir ki daha sağlam ve daha çok bizim-
dir. Ötekılerin başka ustunlukleri vardır ama bu üçüncü-
su daha surekli ve daha yararhdır. Ömur boyu yanı başı-
mda ve elimin altındadır."
ANAP IMerlMMVtVıUmns
BaşbakmÇflerkendi
iflkesmegüvennüyor
• Yılmaz, SHP'nin koalisyondan aynlmamak
için her şeye razı olacağmı. Çiller'in malvarlığıyla
ilgili önergedeki tutumuyla gösterdiğini söyledi.
İZMİR (Cumhuriyet Ege Bü- ranan hükümet gelmemiştir''di-
rosu)- ANAP Genel Başkanı
Mesut Yılmaz, koalıs>on
hükümeunın güvenırlıhğını \ı-
ürdıgını belinerek "Bir başba-
kan çocuklannın geleceğini bir
başka ülkede vatınm yaparak
anyorsa, o başbakana bu ülke-
nin insanlarımn gmenmcsi
mümkün değildir. Çünkü o baş-
bakaıun kendlsi, kendi ülkesinin
geleceğine güvenmiyor demek-
tir" dedı. Yılmaz. SHP'nın ko-
alisyondan aynlmamak ıçin
her şeye razı olacağını, Çıller'ın
malvarlığıyla ilgili önergedeki
tutumuyla gösterdiğini sövledı.
Yılmaz, Izmir gezısinın dün-
kü bölümünde Menemenin ıl-
çeleriru ve Güzelbahçe ile Bal-
çova beledıyelennı zivaret ettı.
Koahsyon hükümetıne ve Baş-
bakan Tansu ÇUler"e sert eleşü-
Yıhnaz: Yine koaüsyonu
ekştirdi
rilerde bulunan Yılmaz, Çil-
ler'in gazetemizde yer alan id-
dialara yanıt veremediğine de
dikkat çekti. Yılmaz, "Bugün-
kü (dünkü) Cumhuriyet gazete-
sinde, Saym Başbakan'uı 1987
yıundan itibaren \ergi mükelle-
fiyetine son \erdiği, yani vergi
ödemediği belgelenyle yayv-
mlanmıştır. Oysa kendi açı-
kladığı belgelere göre Saym
Başbakan 1987 yüından sonra
aynı yıl içinde birçok gav-rimen-
kul âlmıştır. Birçok gayTİmen-
kulü de satmıstır. Dolayısıyla
vergi matrahını oluşturan, vergi
ödemesini gerektiren işlemler
yapımştır. Başbakanm vergi ka-
çakçıl^ı yaptiğı gibi ağur bir it-
ham söz konusudur" dedı.
"Cumhurivetin kunduşundan
bu yana kendi memunına, kendi
emeklisine bu kadar zalim dav-
ven Y'ılmaz, koalisyon hükü-
metının memura ve emekliye.
u
Sizi enflasyona ezdirmeyece-
ğiz" yolunda sözü bulunduğu-
nu arumsattı. Yılmaz. "Geçen
sene enflasyon yüzde 71, me-
murlara, emeklilere verilen aröş
yüzde 46 olmuştur. Memurun
geçen seneden yüzde 25 alacağı
vardır. Bu sene hükümetin hedef
aldığı yılhk enflasyon yaklaşık
yüzde 115'tir. Eğer sene sonuna
kadar arttş yüzde 20*nin altında
tutulursa, ki tutulacağıru sanmı-
yonız, yüzde 120 olacaktır. Hü-
kümet bu ortamda memura ve-
receği yüzde 54'lük zammı bir
müjde olarak yutturmaya çalış-
maktadır" diye konuştu.
Yılmaz. hükümetin getirdiği
"sabna" nitelığindekı vergilerin
esnafı ezdiğini. yılbaşından bu
yana 17 bin esnafın Bağ-Kur
pnmıni ödeyemediği için mah-
kemeve verildiklerini ve hapis
cezasma çarptınldıklanru söy-
ledi. Hükümetin. dayandığı
çıftçı kesiminı de ezdiğini vur-
gulayan Yılmaz. şoyle konuş-
tu.
"Bütün kesimleri ezen. onlan
enflasyona ezdiren politikalann
tek sonımlusu vardır. O da bu-
günkii koalisyon hükümetidir.
Bugün yaşanan sıkıntüar bir sa-
vaş nedeniyle, bir doğal afet ne-
deniyle ortaya çıkmej değildir.
Bunlar hiçbir mazerete sığırula-
cak sıkıntüar değildir. Bu sıkın-
tıların nedeni, 1 yü önce ikndara
gelen Çiller hükümetinin. eko-
nominin bütün kaynaklarnu,
mahalli seçimlerde hezimete uğ-
ramamak için heba etmesinden
kaynaklanmaktadır. Bugünkü
hükümet gü>enirüliğini kaybet-
miştir. Bugünkü başbakan da
güvenüir bir başbakan olma
özelliğini kaybetmiştir. Bir baş-
bakan çocuklannın geleceğini
başka bir ülkede > arınm yapa-
rak anyorsa o başbakana bu
ülke insaruarının güvenmesi
mümkün değildir. Çünkü o baş-
bakanm kendisi. kendi ülkesinİB
geleceğine güvenmivor demek-
ür. Bu konuda verdiğimiz öntr
gemiz reddedildi. Saym Başba
kan veparti grubu kötübir sma
verdi. Ozellikle koalisyon ortag
SHP, koalisyondan avTilma
mak için her şeye razı ola
cağının yeni bir örneğjni venni)
tir."