Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17TEMMUZ1994PAZAR
DIZIYAZI
DİN, TİCARETVE SİYASET ERBİLTUŞALP Q
Araştırdı ve yazdı y
—- nlaşılması en güç uyan
ise Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği Başkanı
Yalım Erez'in Başbakan
Yıldınm Akbulut'a yaptığı
irtica uyansıydı.
- rez'in aşın dinci akımlardan
endişelendikleri uyansma
Akbulut, "Dinin iyi
öğretilmesinden yanayım, aksi
halde dinimizin geleceği tehlikeye
düşer" yanıtını veriyordu.
ecmettin Erbakan ve arkadaşlan 12 Mart yönetiminin
sola karşı can simidi olacaklardı. Muhsin Batur ve Turgut
Sunalp paşalann ta İsviçre'lere kadar gidip, solun yükselişini
önleyeceğine inandıklan Erbakan'ı ülkeyeçağırmalanyla
ilgili savlar, bugüne dek yalanlanmış değil.
Kirli savaştan, sinsi savaşa...— — — afa Giray, 1983-1990 yıllan
S
arasında 17'sı subay 97'sı ast-
subay olmak üzere toplam
114 kişinin ırticai faaliyetler
nedeniyle ordu ıle ilişkilerinin
kesıldığıni açıklayacaktı
Oysa, 12 Eylüll 980-6 Kasım
1983 arasında Silahlı Kuvvet-
immtmm ler'den uzaklaştınlan 1011 su-
bay, astsubay ve askeri öğrencınin nere-
deyse tamamı sol görûşlüydü.
1990 yıhnda herkes. hep bırağızdan, ır-
ticadan yakınıyor; herkes herkese irtica
uyansında bulunuyordu.
"Sonunda olan, ülke ve ulusa olmuş, la-
iklik ve insan haklan bir güzel haklanımş-
tir" görüşüyle Korgeneral Cemil Mete, en
çok ılımlı Müslümanlarla, entelektüel İs-
lamalann canını sıkacaktı:
"Milli Eğitim ve tçişleri Bakanlıklan
kadrolarıyla yetinmeyerck orduy a gerici
ve yobazlan sızdırma çabaları ısrarla sür-
dürubnektedir. İşin ilginç yönü irticaya
arfca çıkan bazı kendini bilmezlerin laikli-
ğin boğazlanmasında orduy u ve diğer Ata-
türkcü güçleri kendi desteklerinde göster-
meye özenmeteridir."
Türkiye'dekı 29 ünıversıte rektörünün,
Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol'un istemi
ûzerine hazırladıklan raporda "şeriat teh-
Gkesinden" söz edilecekti.
Anlaşılması en güç uyan ise Türkiye
Odalar ve Borsalar Birbği Başkanı Yalim
Erez'in Başbakan Yıldınm Akbulut'a
yapnğı irtica uyansıydı. Erez'in aşın dinci
akımlardan endışe duyduklan eleştinsıne
Akbulut. "Dinin iyi öğretilmesinden yana-
yım, aksi halde diniınizin geleceği tehlike-
ye düşer" yanıtını veriyor, başta partı
içindeki tankatcılar olmak üzere, ülkenin
tüm şeriatçılanndan, aklı sıra, puan top-
luyordu.
•Nasd irtica denirdi...
1993 Ağustosu'nda Yüksek Asken Şu-
ra, tarihinde ilk kez kadın bir başbakanın
başkanlığında toplanacaktı. Ekonomı
profesörüyken söyledıklerinı unutan Çil-
ler, Şura'nın gündemindekı "irticai faali-
yetlere kanşan 40 Silahlı Kuvvetler mensu-
bunun durumunun görûşûlmesi" maddesi-
ne bir türlü akı! erdıremıjordu. Nama-
zında nıvazında ınsanlann, "minarelerin-
den eksik etmemeye söz verdiği ezan sesi-
ni" dınlemelenne "nasü irtica denirdi" an-
layamıyordu.
RP'nin 27 Mart yerel genel seçim başa-
nsından sonra "Tûrkiye'nin Cezayir'e dö-
neceği" savlan bir anlamda gerçekhk ka-
zanacaktı. Refahlı kimliğınin, siyasi yel-
pazede yer alan herhangı bir sağ partı
kımliğiyle uyuşmadığı ortaya çıkıyordu.
Parti ideologlannın "Bu iş" olarak kodla-
dıklan, "adildüzen"diye şifreledikleri "şe-
riat" bir talep olarak, hergün biraz daha
ağırhk kazanıyordu.
Milli Nizam Partisi'nden bu yana, solu
yıkmak amacıyla devlet tarafuıdan koru-
nup kollanan Islami hareketin, günün bi-
rinde orduyu ve polisi de içine alacak bi-
çimde vaygınJaşacağı hıç hesap edilme-
mışti. Örneğin, Silahlı Kuvvetler'de Ata-
türkçü görüşlenyle ünlü Mıllı Güvenlik
Kurulu Genel Sekreteri Refet Ülgenalp
Paşa; 12 Mart'ta Nizam Partisi'nın kapa-
tılmasına karşı çıkmış, parti yönetıcilen-
nin yargılanmalannı önlemişti. Erbakan
ve arkadaşlan 12 Mart yönetiminin sola
karşı can simidi olacaklardı. Muhsin Ba-
tur ve Turgut Sunalp paşalann ta İsviçre'-
lere kadar gıdip, solun yükselişini önleye-
ceğine inandıklan Erbakan'ı ülkeye ça-
ğırmalanyla ilgili savlar, bugüne dek ya-
lanlanmış değil.
lÖnlenemeyen getişme
Necmettin Erbakan'm ordu stratejisiy-
le "ilgili kjşjsel düşünceleri" İslamın ordu
içindeki "önknemeyen gelişmesinde"
önemli bir nokta olarak tanhe geçtı.
40 kişilik emekli bir subay ekibinin ha-
arladığı söylenen ancak, daha sonra sa-
dece Erbakan'ın kafasında biçimlendiğı
ortaya çıkan "yeni ordu stratejisi; genel
otarak şeriat yanlılarının, özeide RP'nin"
orduya bakışlannı eksıksiz yansıtacak
aynntılar içeriyordu "Ordunun Atatürk
tabusu olmay acaktı. tnançlı kişiierden olu-
şacak ordunun birleştirici harcı RP'nin
programı olmalıydı. Ordu ABD ve Avrupa
etkisinden kurtanlmalı ve mutlaka NA-
TO'dan ayrdmalıvdı. Kurulması düşünü-
len İslam L'lkeleri Birliği'nin uluslararası
cavdırKilık gücünün temelini, Türk Silahlı
Kuvvetleri oluşruracaktı. Ve ordu, darbeci
geleneğinden kurtarılacaktı."
RP'nın 4 Olağan Kongresf nde bekle-
nen gerçekleşecek; Atatürkçü kımlikle-
riyle Türk Silahlı Kuvvetlen'nde yıllarca
hızmet veren 35 emeklı subay büyük gü-
rültülerle partıye katılacaklardı. Partının
yeni kazanımı emeklı subaylar konusun-
da yapılan değerlendırmeler çok değışık
oldu.
Kimine göre "Kontrgerilla RP içine sız-
mıştı" kimine göre ise "katılımlar bir Fai-
sal Finans organizasyonuydu." Oysa Er-
bakan. bu yargılan bir kalemde silecek
kadar usta bir politıkacı olduğunu
"Atatürk sağ olsaydı, oyunu bize verirdİ"
dıyerek gösterecektı. Bu gelışmeler insa-
nı; ister istemez tanh bilinciyle düşünme-
ye zorluyor.
1983 yıbnda Ulusal Kurtuluş'un direnç
noktası Afyon Kocatepe'den Orta Asya'-
ya "figûratif bir dönüş" yapan Kara Kuv-
vetleri Komutanlıği'nın yeni amblemiyle
başlayan değışimın; nesnel bir yorumla,
yerli yerine oturtulması gerekiyor. Yeni
amblem her ne kadar 16 Türk devletinin
fıgürleri üzerine sülize edüiyorsa da; Os-
manh'nın "mehter ve top" simgelerinde
görünür bir ağırhk vardı. Osmanlı ordu-
sunun yenileşme hareketleri üzerindeki
olurnlu etkisi yanında, yenileşmeye dıren-
mesi konusundakı eylemlen gözardı edil-
memeliydi.
Bu konuda en çarpıcı örnek, 31 Mart
gerici isyanıdır. Bu ısyandan günümüze
göndermeler yapılacak en gerçekçi örnek
ise Volkan gazetesi ve Derviş Vahdetf dır
Dervış Vahdeti ve günümüzdekı ben-
zerlerinin ortak yanlannı çok güzel anla-
tan belgeyı su yüzüne çıkarmanın tam za-
manı.
Derviş Vahdeti'nin Padişah Abdülha-
mid'e vazdığı mektubu okurken. neredey-
se yüz yılbk bir aradan sonra, şeriat yanb-
lannın aynı yollardan geçtığini görme-
mek olası değil: "Padişahım, ben nasd
doğdum büyüdüm? Pederim, pabuççu es-
nafından kıbnslı Mahmut Ağa idi. Babam
bûtün gün çalışır, bir
lokma ekmek parası
kazanır, ufak bir evcik-
te hepimiz bir yorgan
altında bir sıcak çorba
bile içemezdik. Gördün
mü hayat nedir? Dört
yaşında mektebe gir-
dim, beş > aşında Kuranı
hatmettim. On dört va-
şında hafız oldum. Bir
parça Arapça dil bilgisi,
biraz İslam hukuku öğ-
rendim. Nakşibendi ta-
rikatma girdim. Yaşun
yirmiyi buldu. Çalıştım,
biraz daha okudum. Ec-
nebi dil öğrenmek lazım
geldiğini hissettim. An-
cak başımdaki sarıkla
ve Kuran okumakla
meşgulken din düşmanı
bir kavmin lLsanını nasıl
öğrenebilirdim ki? O
sıralarda İstanbul'a gel-
dim. İki ay sonra Kıb-
ns'a döndüm. Gözüm
açıldı. Ötekinden beri-
kinden biraz İngilizce
öğrendim. Kıyafet de-
ğiştirip hükümet memu-
ru oldum. Kraliçe adına
verilen balolarda redin-
gotlu, eldivenli bir adam
olarak göründüm. Yir-
mi beş sene hoca mesle-
ğinde, hoca itikadında,
hoca kıyafetinde medre-
se köşelerinde bir Müs-
lümandım, şimdi mede-
ni oldum. Her yüksek
gördüğüm dereceye
ayak bastıkça, gözlerün
daha ileriye çevrüiyor-
du."
Ordusu. polisi, öğ-
retmenıyle devlet; tarih
boyunca şeriat yanlı-
iJoruna
sosyolojik ölçekte
bakıldığmdaise
Fethullahçıhk
olgusu, daha çok
kanşıyor, özgür
irade kurumunu
zedeliyordu.
Nurcu, Işıkçı,
Süleymancı,
Humeynici,
Hizbullahçı,
Cundullahçı olmak
öncelikle 'kişilerin
özgür iradelerine
bağlı bir keyfıyet'
iken, Fethullahçı
olmak niçin
"Fethullah Gülen
Hocaefendi
Hazretleri'nin
istencine"
bağlanıyordu?
F ™ Jr *| ^Hl
ı—ML_ •'
lannın hep ilgi odaği oldu.
Örneğın Türk Sılahlı Kuvvetleri, böy-
lesıne somut gelişmelerden sonra bile,
"kapüannı irticaya kapatma" yöntemle-
nnden hala bir ölçüde uzak duruyor. As-
keri okullara ahnacak öğrencıler ko-
nusunda gazetelerde yapuğı duyoırulara
"İmam hatip okulu kaynaklılar giremez"
koşulunu her nedense koymuyor.
•Sinsi savaşa...
Bir gazete haberi.. Bu haberin kavnağı
bir belge.. Ve bu habere ilişkin bir >argı
karan..
Tümünü bir solukta, art arda okuyun-
ca; genye sadece kendi anlayabileceklen
bir dılde "Allah-u Teala Hazretleri'nin la-
netlerine mazhar olsunlar, ilelebed felah
buhnasuılar" demekten başka bir şey kal-
mıyordu.
Islamıyet-sıyaset ilişkıleri ölçü ahndı-
ğında. yaşanabilir bir ülkenin 'bed' duala-
ra değil; çağdaş bir hukuk düzenıne ge-
reksınımı olduğu her gün bir kez daha or-
taya çıkıyor Çünkü Türkıve'de İslamıyet
adına yapılan siyasette de salt yalan üreti-
liyor.
Gazetedeki o haber, o haberin belgesi
ve o haberle ilgili yargı karan; bu savdan
hareketle irdelendiğinde 'İslamiyetin siya-
sette kat ertiği yol' açık seçık görülcceku.
Emruyet Genel Müdürlüğü İsühbarat
Daıresi'nin bir raporuna dayandınlan
.P'nin 27 Mart yerel genel seçim başansından sonra "Tûrkiye'nin Cezayir'e
döneceği" savlan bir anlamda gerçeklik kazanacaktı. Refahlı kimliğinin, siyasi
yelpazede yer alan herhangi bir sağ parti kimliğiyle uyuşmadığı ortaya çıkıyordu.
Parti ideologlannın "Bu iş" olarak kodladıklan, "adil düzen" diye şifreledikleri
"şeriat" bir talep olarak, her gün biraz daha ağırhk kazanıyordu.
haber 'bir tarikat/cemaat' yanlılannın
polise sızdığını duyuruyordu.
Elimizde Izmir 14. Noterliği ve İzmir 2.
Sulh Ceza Mahkemesı aracıhğıyla gaze-
teye ulaşan bir 'düzeltme/tekzip yazısı'
var. Bir de Ankara Devlet Güvenlik
Mahkemesi Savalığı'nın kovuşturmaya
yer olmadığina ılışkın karan. Tersine bir
akıl yürütmeyle önce düzeltme tekzip ya-
zısını, sonra emniyet raporunu, en sonra
da gazete habenni 'usulüne uygun' bir
yöntemle sunup; siyasette ızledıklen yo-
lun inceliklerini' kavramaya çahşalım.
Gienel olarak hukuk, özel olarak ıleti-
şım hukuku açısından düzeltme tekzip
kurumu; yanıt hakkının eylemlı olarak
kullanılmasını anlatıyor. Demokratik re-
jimin işlerliğinın bir göstergesi olarak ka-
bul edılen bu hakkın, herkes tarafından
kirletilmeden kullanılması gereğine inanı-
yoruz.
•Fethullahçılar polise sızdı
Tartışılmasma üst yargı yollannda ha-
la devam edılen iş bu düzeltme/tekzip
metni' aynen şöyle:
"9 Nisan 1994 günlü gazetenizde Fet-
hullahçılar Pobse Sızdı" başlıklı bir yazı
yayınlannuş ve bu yazıda gerek müvekkili-
mi ve gerekse güzide polis teşkilatuntzı
töhmet altında bırakıcı gerçek dışı beyan-
lara rastlanıhnıştır.
Öncelikle belirteUm ki; ülkemizde birlik
ve beraberliğe son derece ihtiyaç duyduğu-
muz şu günlerde, birlik ve beraberliğimizi
bozmak isteyen karanlık emelli birtakım
mihraklar, doğrudan halkla teması olan
medya kuruluşlarını yanltş yönlendirmeye
çahşimaktadniar.Güzel ülkemizin güzel in-
sanlannı inanan-inanmay an. laik-antilaik.
Ale>i-Sünni, Türk-Kürt şeklinde ay ırmak
için çalışanlar olduğu gibi, her kesimden
halkın se>gisine mazhar olmuş şahsiyetleri
>e devlet kurumlarmı çeşitli suni sebeplerle
karalayKi \e şaibe altında bırakıcı tutum
ve tavir sergUendiği de görülmektedir."
'Fethullah Hocaefendi Birlik Sembolü-
dür' başlığı taşıyan yazının bu bölümün-
de; bır 'düzeltme' amaandan daha çok bir
'suçlama' yaklaşımı gözlenıyor. Bu metni
yazana göre 'Fethullahçılar Polise Sızdı'
haberinı yazan gazetecı ıle bu haberi kul-
lanan gazete ^önetımı;
öncebkle "Ülkemizin
birlik ve beraberliğini
bozmak isteyen bir-
takım karanlık emelli
mihraklarm etkisi altı-
ndadırlar." İkıncı ola-
rak da 'Halkın sevgisine
mazhar olmuş şahsiyet-
lerle, devlet kurumlannı
karalayarak' suç ışle-
mektedirler.
Örneğımizde, basın
ahlak kurallanna uyu-
larak yapılacak bir dü-
zeltme tekzip istemınin
"Böyle bir polis raponı
yok" dıye başlaması ge-
rekırdı. "Hocaefendi
Hazretleri'nin" birleşti-
ricilik erdemınden söz
etmenin bir 'kumazhk'
olduğu ortada. 'Ka-
ranlık emelli birtakım
mihraklarla işbirliği'
gıbı geçerb bir suçla-
mayla da yargı üzerine
baskı kurulmak ıstendi-
ği açık.
Düzeltme/tekzip
metninin. kamuoyu
açısından 'asıl önemli
yanı'nı bir dın adamının
amacına varmak için ız-
lediğj örtülü yöntemı
anlatan yazının içeriğı
oluşturuyor. Herkesin
çok iyi bildıği gibi, din-
de amaç insanlan kur-
tarmaktır'. Dın adam-
lanna göre bu yolda
başvurulacak her araç
ise 'mubahtir'. Örneği-
mizde bağımsız yargı
da, özgür basın da böy-
le bir amacın aracı ola-
rak görülüyor. Kimin
kimden neyi, ne için ıs-
tediğı; neyin doğru, neyin yanbş olduğu
kesin çızgilenyle belirtilemıyor
"Malumdur ki, müvekkil, Fethullah
Hocaefendi yüzbinlerce, belki milyonlarca
insanımızın sevgi ve teveccühüne mazhar
olmuş bir şahsiyettir. Müvekkil bu sevgi
selinin şahsına değil de hayatını geçirdiği
ve son nefesini de vermeyi murat ettiği Al-
lah (C.C.) ve sevgili pey gamberimize ait ol-
duğu bilincindedir.
Müvekkilim hayatını adadığı tebliğ ve
irşat vazifesi gereği, yüzleri aşan video ve
teyp bandı kasetlerinde ve kitaplarında her
zaman ülke ve milletin birlik ve beraberii-
ğini savunmuş. karanlık emellere alet olun-
mamasını kürsülerden anlatmış ve milletin
derdini kendi derdi bildiği gibi, milletin se-
vincini de kendi sevinci bilmiştir.
Şahsına yapılan tarikat, örgüt veya grup
gibi, hukuk devletinde obnası gerektiği şe-
kilde, mahkemeler vasıtasıyla yalanlatmış
ve saytsı 40'ları aşan mahkeme kararlany-
la Fethullahçdık diye bir grubun olmadığı-
nı, halkın içinde halkla beraber olmak sev-
dasının olduğunu, birlik ve beraberliğimizi
bozmak isteyenlerin oyunlarına gelin-
memesi dileğini her fırsatta anlatagebniş-
tir."
Bu yaklaşım bize ve hiç kimseye "Em-
niyet Genel Müdürlüğü Istihbarat Daire
Başkanlığı'nın" bovle bır raporu olmadı-
ğını anlatmıyor. Aynca bır grup polisin
ınançlan çerçevesinde örgütlendıklen sa-
vını çürütmüyor Metnın bu bolümün-
den, sadece. Fethullah Gülen "Hocaefendi
Hazretleri'nin" dinı kişiliğıyle mılyonla-
nn sevgisinı kazanmış 'muhterem bir zat'
olduğunu anbyoruz.
Bu sıfatı kazanırken izlediği yol ve yön-
temlere değınıbnıyorsa da Hocaefendi,
mikrofon ve kameralar karşısında konu-
şuyor; kıtaplar yazıyor; yaşamının her
arunda ülke ve mılleün birbk ve beraberli-
ğini savunuyordu. O konuştukça ve yaz-
dıkça birtakım ınsanlar da ona canı gö-
nülden bağlanıyor, dinsel kimlıklerini
Hocaefendı'ye teslim ediyorlardı.
Tıpkı \illann devlet ve siyaset adamlan
Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Nec-
mettin Erbakan, Alparslan Turkeş gibi;
tıpkı son yıllann devlet ve siyaset adamla-
n Tansu Çiller, Mesut Ydmaz, Murat Ka-
rayalçm gıbı.
|Müslüman ve Nurcular
Metne göre 'karanlık emelli mihrakla-
nn' dolduruşuna gelen gazeteciler de Ece-
vitçiyim, Erbakanayım, Türkeşçiyim di-
yen milyonlarca ınsanın 'çıhk-çilik' eğı-
bmlenni bır yana bırakıp; Fethullahçıbk-
la uğraşıyorlardı. Demırel'e, Ecevit'e, Er-
bakan'a ve Türkeş'e oy veren yüzbinlerce
pobsi, asken, öğretmenı görmezden gebp
toplum önünde ve yargı karşısında ken-
dilennı 'Fethullahçı' olarak tanıtanlan
haber konusu yapıyorlardı.
Kendilerini bu sıfatla tanrtan, Müslü-
man ve Nurcu kımbklerinin önüne Fet-
hullahçı sıfaü ekleyen insanlar gerçekten
bir suç ışlemiş mi oluyorlardı?
Demokratik bir toplumda devlet, yurt-
taşlannın dinı inançlan karşısında taraf-
sızsa. herkes istedığı dini ve mezhebi seç-
mekte özgürse; yurttaşlar dini inançlannı
özgürce dile getirme hakkına sahiplerse,
Hocaefendi'nın telaşı nereden kaynak-
lanıyordu?
Soruna sosyolojik ölçekte bakıldığında
ise Fethullahçıbk olgusu, daha çok kanşı-
yor, özgür ırade kurumunu zedebyordu.
Nurcu, Işıkçı, Süleymancı, Humeynici,
Hizbullahçı, Cundullahçı olmak öncelik-
le 'kişilerin özgür iradelerine bağlı bir key-
fiyet' iken, Fethullahçı olmak niçin "Fet-
hullah Gülen Hocaefendi Hazretleri'nin is-
tencine" bağlanıyordu?
O zaman. 'yüzbinterin, belki milyonU-
nn sevgi seüni' çevresınde toplayan bu in-
sanın çevresi neyı anlatıyordu? Bu bir ta-
rikat mıydı, bir cemaat mıydı; bir grup
muydu, bir örgüt müydü?
Dılbilimi açısından bu 'raslantısal ola-
rak bir araya gelen bir insan topluluğu'
mu? Ya da 'bir imamın arkasında namaz
kılan Müslümanlar' mı? Veya 'bir mezhep-
ten, bir inaıuştan olan halk topluluğu' mu?
Yann:SavaşınHilesir
Yalanın Vizesi