Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 TEMMUZ1994 PAZAR
14 KULTUR
Tarzıru nasıl geliştirdiğini anlatmasının olanaksız olduğunu belirten Betty Carter, geçmişe değil
Geleceğe bakmayı yeğüyorALİSÖNMEZ
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ta-
rafından düzenlenen Uluslararası
istanbul Caz Festivali'nin bu yılki
programında, caz müziğine katkılan
göz önüne alındığında kuşkusuz en
önemli isim, vokal caan efsane sa-
natçısı Betty Carter'dı. Son dört yıl
içinde ikinci kez tstanbul"a gelen Car-
ter'ı izlemek üzere, cuma gecesi Açı-
khava Tiyatrosu'nda bulunan 2000
kadar seyircinin (tstanbul'da cazdan
gerçekten anlayan bu kadar az müzik-
sever olduğunu görmek, gerek beni ge-
rekse festival yöneticilerini hayal
kınklığına uğratıp üzdü) kalplerini,
sahnedeki inanılmaz şovu ve kendine
özgü stiliyle fetheden Betty Carter'la
konser öncesinde görüştük. Sanatçıy-
la söyleşi yapmak isteyenlerin çokluğu
karşısında, Carter'ın ajansı sadece 15
dakJkayla sınırlı tek bir söyleşiye izin
vermişti. Ama mûkemmel sa-
natçılığının yam sıra son derece içten
ve sempatik bir kişiliği olduğunu da
keşfettiğimiz Betty Carter'la sohbet
uzayıp koyulaşınca, yanm saati aşan
bir sürenin sonunda, Maria Glen'in
ekibi sahnedeki yerini aldığında, sözü
bağlamak zorunda kaldık. Aşağıda,
bu kapsamlı söyleşiden derlediğimiz
bir özeti bulacaksınız.
tlham perisi bir anda geliyor
- Vıllardan beri repertuvarınızın bü-
yük bir bötümûnü besteteriniz oluştunı-
yor. Nasıl beste yapıyorsunuz, şarkı
sözlerini nasıl yazıyorsumız?
Besteler birdenbire beynimde olu-
şuyor! Şaka yapmıyorum, gerçekten!
Bir ezgi duyuyorum, değişik bir şeyler
hissediyorum ya da piyanomda otu-
rurken yeni sester keşfediyorum. Ba-
zen tek başıma arabamı sürerken geli-
yor ilham perisi. Yanımda hep teybimi
taşınm, "Yeni bir fîkir ya da melodi bu-
lursam" diye. Şarkı sözlerine gelince
bazen önce onlar ortaya çıkıyor, ba-
zense beste yapıldıktan sonra ilave edi-
yonım. tşte böyle. ama her zaman ani-
den ve kendiliğinden oluşuyorlar.
Her seferinde farklı doğaçlama
Başkalaruıın bestelerini yorumlar-
ken sözcükleri \a da melodiyi parça-
layıp yeniden oluşturduğunuz, kendini-
ze özgü bir stiliniz var. Diğer şarkıcıla-
rinkinden tamamen farklı bu yorum an-
layışını nasıl geliştirdiniz?
Yıllar boyunca sayısız şarkı yazıldı.
Bunlan yorumlamak için farklı bir
kavram geliştirmek gerekir diye düşü-
nüyorum. Zaten caz sanatçılannın
yaptıklan da bu. Bazı melodileri keşfe-
dip kendilerine göre yorumluyorlar.
Cazda insan yıllar boyunca kendini
eğitıp geliştiriyor. Benim yorumlanm
da kendiliğinden oluşuyor. Hiçbiri
zorlama değil. Ama ömeğin bir aranj-
man yaptığımda değişik tempolar se-
çebilirim, yavaş veya çok hızlı ya da
değişik zaman ölçüleri kullanabilirim.
Ama tarzımın nasıl geliştiğini tanım-
lamam imkansız! Bir örnek vereyim.
Az önce grubumla "Body and SotıFu
çahştık. Yıllardan beri söylemediğim
bir şarkıydı. Çocuklar da bilmiyor-
lardı, ama şimdi bir parça daha öğren-
diler. Bu arada ben de bu parçayı her
zaman söylediğimden farkh bir biçim-
de yorumlayabileceğimi keşfettim.
Yıllar boyunca edindiğim deneyün sa-
yesinde. artık her parçayı, her seferin-
de farklı bir doğaçlamayla seslendire-
bilirim sanıyorum.
"Caz mirasını iyi
biliyorum.
Marsalis'in bana
yaptığı müzikle
öğretebileceği hiçbir
şey yok! Yine de ben
geleceğe bakmayı
yeğliyorum. Geçmişi
taklit etmek cazın
geleceği için çözüm
değii:"
-Yıllardan beri grubunuzda yetişen
gençler. ünlü müzisvenler olarak yol-
lanna de> am ettiler. Özellikle Mulgrew
Miller. Benny Green, Stephen Scott ve
Cynıs Cbestnut gibi piyanistleriniziıı
her biri ayrı birer yetenekti. Bu gençleri
nasıl keşfediyorsunuz?
(Gülerek) Onlar beni bekliyorlar!
New Yorİc'ta gerçekten yetenekli
sayısız genç müzisyen var. Ben de çok
dolaşıyorum ve bu gençlere rasthyo-
rum. Stephen'a rastladığımda 18
yaşmdaydı, Benny Green ise 19, Cyrus
benden önce başkalanyia da
çahşmıştı, ama ben onu bulduğumda
işsizdi! Ve bu son grubumda çalan pi-
yanist, Jackie Terrason, gerçekten
müthiş yetenekli ve ileride çok başanlı
olacak. Gerçi yaşı biraz ileri (28 yaşı-
nda), ama şimdiye kadar çalıştığım pi-
yanistler arasında en hassas olanı.
- Peki bir gnıbu dağıtıp yenisini kur-
maya nasıl karar veriyorsunuz?
Başıma dert açtılar mı kovulurlar!
(Kahkahalar) Geç kalmaya başladı-
klannda endişelenirim; birlikte
çaldığımızda müziğe eskisi kadar ken-
dilerini vermediklerini gördüğümde
bu iş bitmiştir. Belki onlar daha farkı-
nda bile değildirler, ama artık bu çevre
onlara dar gelmektedir. îşte ben bu
durumu önceden hissederim ve onlan
kendi yollanna gitmeleri için serbest
bırakınm.
O dönemde idealisttik
- Yıllardan beri bağunsız çakşmayı
seçen ve büyiik plak şirketlerinin ticari
kaygılarla sanatçüara kanşmalanndan
rahatsızlık duytn bir kişiydiniz. Ama
Fotoğraflan ERDEN SİDAL
yakın geçmişte, dünyanın en büyiik
plak gnıbu Polygram'a dahil olan Ver-
ve ile cahşmaya başladınız. Böyle bir
karan nasıl verdiniz?
Karan aslında ben değil onlar verdi!
Öyküyü uzun mu tutayım kısa mı?
('Kısa' yanıtı üzerine), Carmen McRae
ile bir düet albümü doldurmuştum.
u
Bunu yayunlayacak bir şirket bulur
muyum" diye, "Etrafta bir araştınna
yapayun" dedim ve bu arada Verve'e
de gitdm. "Bu albümle ilgflenir misi-
niz" dedim. "Hayır" yanıtını alınca
çok sinirlendim, ama meğerse aslında
benimle ilgilenirlermiş! O zaman
"Look What! Got" için yapüğım kayı-
tlan bir albümde toplamayı seçtiler.
düet albümü ise daha sonra yayım-
landı.
- Verve ile anlaştıktan sonra şöhreti-
niz artı. Peki, bu deneyimden sonra bü-
yük plak şirketleri hakkında ne düşünü-
yorsunuz?
"Besteler birdenbire beynimde oluşuyor! Şaka
yapmıyorum, gerçekten! Bir ezgi duyuyorum, de-
ğişik bir şeyler hissediyorum ya da piyanomda otu-
rurken yeni sesler keşfediyorum. Bazen tek başıma
arabamı sürerken geliyor ilham perisi. Ama her za-
man aniden ve kendiliğinden oluşuyorlar."
Dilerseniz. "Daha geniş bir kitle ta-
rafından takdir edilmeye başladım" dı-
yelim! Zaten eskiden de kendi adıma
endişe etmıyordum; ama biliyordum
ki büyük şirketler para kazanmak için
bu işin içindeler. Ve caz da para getir-
miyordu. 6O'lı ve 70'li yıllardaki or-
tamdan söz ediyoruz: "Beatles, Tamla
Motown, avangank" dönemi. Ve bu
dönemde caz yapanlann hiçbiri para
kazanamıyordu. tşte bu nedenle
bağımsız çabşmayı yeğlemîşüm... Ti-
carette her şeyin başı para! Kim aksini
söylüyorsa kendini aldatıyor. Bizler o
dönemde idealisttik. Ben de "Para
önemsiz, caz bir sanattır ve para yapsın
yapmasuı doğru bildiğimizi kaydede-
riz" dıyordum. Ama tabii şirketler
buna yanaşmıyordu. onlar başka
alanlarda daha kârh çıkacaklannı bili-
yorlardı. Hepsi caz bölümlerini ka-
pattı. Ama aradan yıllar geçti, caz ye-
niden popüler oldu. Ve bu dönemi at-
latabilen bizler yeniden ön plana
çıktık. Şimdi çoğu genç yetenek istedi-
ği müziği yaparak caz dünyasında ko-
layca sesini duyurabiliyor.
Yalnızca Billie Holiday
- Caz dünyasında beğendiğiniz
şarkıcılar kimler? Genç kuşakta ilginizi
çeken isimler var mı? Örneğin Cassand-
ra\VUson?
Eskilerden sanınm yalnızca Billie
Holiday. Kendine özgü bir tarzı, müzi-
ğe farklı bir yaklaşımı olan tam bir caz
şarkıcısıydı. Sarâh Vaughan'ın sesi
mükemmeldi. çok güzel ve zengin bir
tınısı vardı. Melodilere sadık kalarak
yaptığı "songbook" kayıtlan ile seç-
kinleşen Ella Fitzgerald ise swing yö-
nünden eşsizdi. Bana gelince. melodi-
lerde risk alabilmem açısından galiba
aralannda en özgür davranan benim.
Onlar risk almayı sevmezlerdi. Tabii
benim bu tavnm da ancak zamanla
gelişti. Şu anda söyleyenler arasında
Abbey Lincoln ve Shirley Horn benim
kuşağımın isimleri. Horn aslında iyi ve
hoş bir balad şarkıcısı. Lincoln de
kendine özgü bir anlayışı olmasına
rağmen. hayran olduğu Billie Holi-
day'in etkisinden kurtulamıyor. Genç-
lere gelince, çok beğendiğim kimse
yok. Zaten onlann da bu dönemde iş-
leri çok zor. Cassandra V\ ibon gerçek-
ten büyük bir yetenek, ama henüz
hangi yolda gideceğini tam bilemiyor;
folk mu söyleyecek yoksa caz mı? Ba-
kalım birkaç albüm daha doldursun,
ilgisini belli bir alanda toplasın; hakkı-
nda ancak o zaman karar verebiliriz.
Yine de gırtlaktan gelen, derinbği
olan, zengin bir sesi var kuşkusuz.
Ümit vaat ettiğini söyleyebilirim.
-Son dönemlerde caz müziği Ameri-
kalı siyahi gençlik arasında pek ilgi gör-
mezken Türkiye'de, Avnıpa'da ve belki
FESTIVALDENIZLENIMLER
Yepyenibiryıldızla buluşma
Kültür Senisi- Uluslararası İstan-
bul Caz Festivali izleyıcileri önceki
gece yepyeni bir sanatçıyla tanıştı-
lar: Nûıa Simone tahtının yeni varisi
kabul edilen Maria Glen. Kendi de-
yimiyle değişik tarzlann bir bileşimi
olan, her tür müzikten hoşlanan in-
sanın tat alacağı müziğiyle ve doğaç-
lama şovuyla özellikle genç dinleyi-
cileri coşturan Maria, festivalin caz-
severlere sunduğu en hoş kazanı-
mlardandı.
Dar bir pantolon, gömlek, yelek
ve başında fötr şapkayla sahneye
çıkan Marla'nın. ince uzun endamı,
kısacık saçlan ve tavırlan cinsiyeti
üzerinde tartışmalar çıkmasına yol
açtı. Birçok kışi konserin sonunda
Marla'nın kadın olduğunu şaskınlı-
kla öğrendi.
İnanılmaz eneıjisiyle sahnede ora-
dan oraya koşan. nplayan Marla
Glen, bir ara da hızını alamayarak
seyircilerin arasına kanştı. Ama se-
yirciler Glen'in şarkılanna eşlik ede-
mediler. Bunun nedeni şarkı sözleri-
nin yeterince bilinmemesi olsa ge-
rektf.
Glen her ne kadar "Ben sağa sola
mesaj dağıtan bir kadın papaz deği-
lim. Zaten bu Tann'nın tşidir" dese
de şarkı aralannda dünya banşıyla,
çevreyle, çocuklarla ilgili mesajlar ver-
meyi de ihmal etmedi.
Marla Glen, kendisine eşlik eden
grubuyla da büyük bir uyum içindey-
di. birlikte şarkı söyleyip birlikte dans
ettiler. Sanatçının
sahneye davet ettiği
seyircilerin de dansı
görülmeye değerdi.
Bir saate yakın sü-
ren konserin sonun-
da, Glen'in
hızından izleyicile-
rin başı dönmüştü
adeta.
Israrb alkışlar ve
cığbklar üzerine bis
yapmak üzere sah-
neye dönen Marla,
bu kez Şile bezinden
şalvar. uzun bol be-
yaz bir gömlek ve
Marla'nın bundan sonraki caz festi-
vallerinin müdavimi olacağı bir ger-
çek.
Gecenin ikinci yansı ise efsanevi bir
sanatçıyı getirdi cazseverlerin karşısı-
na. Modem caz şarkıcılannın en so-
nunculanndan biri olan Betty Carter,
sahneye çıkar çıkmaz tüm atmosfere
hakim oldu ve piyanoda Jacky Terras-
son. basta Eric Revis ve davulda Wilbe
TerilTden oluşan üçlüsüyle bir buçuk
saatlik bir riiya yaşattı İstanbullulara.
Üç yıl önce de İstan-
bul Festivali'ne kaü-
lan 'Betty Bebop', ge-
rek dığer caz sa-
natçılanndan çok
farkh olan repertu-
van gerek izleyiciyle
kurduğu sıcak diya-
logla elde ettiği po-
zisyonun hakhhğmı
ve sarsılmazbğını bir
kez daha ortaya koy-
du.
"Benim bir şarkıyı
seslendirdiğimde
onun değiştirmemem
mümkün değil. Bu be-
nim > apımda olan bir
özellik"diyen Betty
Carter, sahneye ilk çıktığı andan baş-
layarak, tıpkı bir 'dişi kaplan' gibi ora-
dan oraya dolaştı. Coşkuyla şarkı-
lannı seslendirirken. üçlüsüyle ve se-
yirciyle espiriler yaparak, kahkalara
atarak iletim kurdu.
Ancak izlemeye gelenlerin Betty
Carter'da arayıp bulamadıklan ne
vardı da konserin yansından sonra
tribünler sürekb boşaldı, onu anla-
mak pek mümkün değil. Anlaşılan.
bunun sahnedeki sanatçı ve onu iz-
lemeye çabşanlar için ne kadar ra-
hatsız edici bir durum olduğu bilin-
miyor. Sonuçta bu konserde de er-
ken çıkan izleyiciler nedeniyle başla-
yan minibüsçü feryatlan eşliğinde
Betty Carter dinlenmek zorunda ka-
bndı.
Bu konserin bir başka özelliği de
Betty Carter'ın o güzelim şarkı-
lannın en hoş. ağır bir yerinde tri-
bünlerden ara sıra yükselen bir er-
kek kahkahasıydı. İzleyicilerin bir
türlü yorumlayamadıklan bu kah-
kaha ya başlannda koca kulaklı-
klarla gülüp konuşan kamera-
manlara ya da akustiği hesaba kata-
mayan büfecilere aitti.
Caz festivallerinde ve genel olarak
festivallerde organizasyon konu-
sunda oldukça yol alındı, ancak
şimdilerde izleyicilerin neden oldu-
ğu sorunlar oldukça ilgi çekiyor. Bu
da insanlan festivalden festivale
koşturan nedenler konusunda soru
işaretleri yaratıyor.
de tüm dünyada geniş kitteler tarafın-
dan sevilmeye başiandı. Bu konuda ne-
ler söyleceksiniz?
Siyah gençlik 6O'lı yıllann başında
cazı terk etti. Çünkü bizirn ırkımız için
ritim her şeyden önemlidir. Oysa bir 20
yıl kadar, ritimsiz ve caz olduğu iddia
edilen bir müzikle vakit kaybedildi.
Ritmi, swingi obnayan bu müzik, sa-
nat müziğine düşkün Avrupalılar ta-
rafından benimsenirken Amerikan
zencilerini ise cazdan soğuttu.
-Ama 'free" cazın öncüjeri de siyahi
müzisvenler değil mhdi? Örneğin Arc-
hie Shtpp. yaptığı muziğin si\ah ırkın
özgürlük mücadeksinin bayrağı oldu-
ğunu iddia etmişti.
Biliyorum, ama siyah ırkın müziğini
yapüklannı iddia eden bu kişiler, mü-
ziklerini Harlem'e bile sokamadılar!
Yürekten gelmeyen, ruhu olmayan bu
avangard müzik, siyah ırkın deneyim-
lerinden uzaktı ve çoğu kişiyi cazdan
uzaklaştırdı. Avrupalılar ise bunu bir
türlü sanat müziği olarak algıladılar ve
bağırlanna bastılar. Archie Shepp'e
gelince, onun yaptığı "Sahibinden önce
ahıra girme" deyişine uyar! Sözde öz-
gür caz yapıyordu. ama cazın geçmi-
şinden habersizdi. Halbuki şimdi, an-
cak yıllar sonra. cazın köklerine inme-
ye başladı. Peki niye böyle yaptılar?
Çünkü özgür çalmak kolay iştir. Her-
kes "özgürce" çalabilir! Geîeneklere
bağlı kalmak ise zor iştir, bilgi ister,
emek ister, yaratıcı olmayı gerektirir.
Aynca yaptıklan bu müzikle siyah-
lann kapısını da çalmadılar ki! Gitti-
ler, beyazlara seslendiler ve çoğunluk-
la Avnıpa'da çaldılar. Oysa Dizzy Gil-
lespie, Art Blakey, ve ben, hepimız
Amerika'da kalıp zencilerin ruhunu
yakalayan bir müzikle doğru bildiği-
miz yolda ilerlemeyi yeğledik. Avru-
palılar ise kendilerine yakm bulduklan
müzisyenleri kucakladüar.
Rap, ticari bir müziktir
Siyah gençlik günümüzde rap ya da
'hıp-hop'la coştuğuna göre, acaba
artık caz, Amerikalı siyahlann çağdaş
yaşam biçimini ya da kültürümi
yansıtmıyor olabilir mî?
Şunu baştan söyieyeyim: Rap ticari
bir müziktir. Rapin kökeni 20 yıl önce-
sine ve iki adet pikaba dayanır. Ama
geçen süre içinde teknoloji genç ku-
şaklann işini kolaylaştırdı: "sampter"-
lar ve bilgisayarlar sayesinde istenilen
müziği, müzisyene gereksinim duyma-
dan, çok ucuza ortaya çıkarma ola-
nağı doğdu. Plak şirketleri, bu kadar
ucuza mal edilen ve mityonlar ka-
zandıklan bir müziği sürekli destekle-
yip pazarlıyorlar. İşin temelinde hep
daha fazla para kazanmak yatıyor!
Caz müzisyenlerine de para kazan-
dıracak çalışmalar yaptınyorlar. Her-
bie Hancock gibi yıllann ustası bir mü-
zisyen ya da Steve Coleman gibi genç
bir yetenek gidıp rapçilerle plak yapı-
yorsa bu, çağdaş toplumun beklentile-
rini sağlamak için değil, sadece daha
fazla para kazanmak içindir! Tabii
herkes istediğini yapmakta serbesttir.
- Öyleyse yüzyıllık caz mirasını genç
kuşaldara taşımaya çalışan VV'ynton
Marsalis mi doğru yolda sizce?
Onun seçtiği kulvar da bu. Ama ör-
neğin ben, zaten caz mirasını iyi biliyo-
rum. onun bana yaptığı müzikle öğre-
tebileceği hiçbir şey yok! Belki genç in-
sanlar, bu çalışmalardan yararlanabi-
lirler. Yine de ben geleceğe bakmayı
yeğliyorum. Geçmişi taklit etmek
cazın geleceği için çözüm değil diye
düşünüyorum.
- Ve geldik son sorumuza: Size 45 yıl
önce takılan 'Betty Bebop' lakabından
gerçekten nefret ediyor musunuz?
Gençliğimde gerçekten çok kızı-
yordum. Aptal ve seksi bir çizgi fılm
kahramanını çağnştıran bir isimle anı-
lmak hiç hoşuma gitmiyordu. Ama
aradan yıllar geçtikçe olgunlaştım
sanınm ve artık beni rahatsız etmiyor.
"Ne derlerse desinler" deyip geçiyo-
rum (Grafık sanatçısı Yeşim Demir'in
Betty Carter konsen için yarattığı,
Carter'in dolgun dudaklanyla o müt-
hiş ağzının v-urgulandığı posteri göste-
rerek). Amâ yine de şu güzel posterde
olduğu gibi tanıtımında bana ait özel-
liklerin ve Betty Carter isminin kul-
lanıldığını görmek, beni çok daha
mutlu edivor...
Ünlü Ingiliz yazar ve düşünürü Aldous Huxley'in 100. doğum yıldönümü kutlanıyor
Gerçek bir aydın sorumluluğu taşıdıKültür Senisi- Bu yıl, 1894'te
doğan "düşünce edebiyatı"mn baş-
latıalanndan, meşhur İngiliz yazar
ve düşünürü, dünyanın gelmiş geç-
miş sayıh aydınlanndan bir tanesi
olarak kabul edilen Aldous Hux-
ley'nin yüzüncü doğum yıldönü-
mü kutlanıyor.
Gerek yazınsal, gerekse kişilik
özellikleri açısından adeta Olim-
pos tannlannın heybetine ve ze-
kasına sahip, hemen hemen her
konuda geniş bir bilgi dağarcıği
olan bir insandı.
Anne ve baba soyu dahi bilim ve
edebiyat dünyasının dev isimleri ile
dolu olan bu yazar, çağdaşı ve çok
yakın arkadaşı yazar D.H Law-
rence'a göre başta genlerinden ötü-
rü farkb bir konumdaydı.
Büyükbabası Thomas Henry
Huxley, 19. yüzyıbn sonlannda en
yakın arkadaşı Charles Danvin ka-
dar başanlı bir biyoloji uzmanı,
babası Leonard Huxley meşhur
Cornhill Magazine edebiyat dergi-
sinin yöneticisi, annesi Julia Ar-
noM. Viktorya çağının en tanınmış
şair ve eleştirmenlerinden Matthew
Arnold'ın yeğeni, yazar Humphry
VVard'ın kızkardeşi ve tanınmış
eğiümci ve tarih uzmanı Thomas Ar-
nold'ın torunu. erkek kardeşi Julian
Huxky ise Londra King's Collage'-
da da profesörlük yapan bir doğa bi-
limleri uzmanıydı.
Böyle güçlü bir secereye sahip ol-
duğu için hemen soylu ve yüksek ta-
bakadan gelen öğrencilerin okutul-
duğu Eton'a ardından da Oxford
zeceklerini bilemedikleri için bocala-
yan, umudunu yitiren insanlann ha-
yatlannı anlattı ve esas çıkışını da
çağdaş uygarlığin makineleşmesini
gelecekteİci boyutlanyla eleştirdiği
yeni dünya ütopyası ile sağladı.
Anavatanı Ingiltere'de ve 1. ve 2.
dünya savaşlannın üzerindeki kötü
etkilerini bir an önce unutmak için
Balliol koleji'ne kabul edilen Hux- yerleştiği Amerika'da, doğumunun
Huxley, büyük gözlem ve alay gücü sayesinde
günümüzü önceden görerek bocalayan,
umudunu yitiren insanlann yaşamlannı anlattı ve
esas çıkışını da çağdaş uygarlığin makineleşmesini
gelecekteki boyutlanyla eleştirdiği yeni dünya
ütopyası ile sağladı.
ley'nin edebiyat yaşamındaki en bü-
yük tutkulanndan bir tanesi, insan
zekasının işleyişini kavramak oldu.
Bu yüzden de romanlannda, dü-
şünceler öteki öğelere göre hep daha
ağır bastı.
Huxley. büyük gözlem ve alay
gücü sayesinde günümüzü önceden
görerek, can sıkınüsı içinde. neye
inanmalan gerektiğini ve hangi de-
ğerlere göre kendilerine bir yön çi-
100. yıldönümü nedeniyle kutlama-
larla amlan, Flamingo Yayınlan'run
sanatçının tüm kitaplannı yeniden
bastıği bir dönemde, Türkiye'de ya-
zann en son "Point Counter Point-
Ses Sese Karşı" adlı romanını Türk-
çeye çeviren Prof.Dr.Mina UrgaıT-
dan yazar hakkındaki görüşlerini
alıyoruz:
"Aldous Huxley gerçek bir aydındı
ve ölümüne kadar da çaltşmalannda
gerçek bir aydının nasıl olması gerek-
tiğini bizlere gösterdi.
Roman ve araştırma türii kitap-
larda da çok başardıdır ancak bana
göre onun gerçek yetenekleri deneme
alanında ortaya çıkıyor. Hatta benim
çevirmiş olduğum 'Ses Sese Karşı'
adlı romanında dahi anlatımının içine
ikide birde küçük denemeler serpiştir-
meden duramıyor.
Bunun sebebi ise
çok geniş bir bilgi sa-
hası olması. Koyun-
ların tiroid guddele-
rinden, Kızılderililerin
totemlerine, fosfonın
yeryüzünden etkilen-
mesinden Mozart'ın
müziğinin en ince ay-
nnttsına kadar bir çok
şeyi gerçekten bilir. Eh bu geniş bilgi-
si ister istemez deneme türüne elveriş-
U.."
Uzun yıllar İstanbul Üniversitesi'-
nde İngiliz dili ve edebiyatı okutan
Mina Urgan, Huxley hakkındaki
konuşmasını şöyle sürdürüyor:
"Neredeyse her romanında kendine
benzeyen hir kişi bulunur. Örneğin' O
Çıplak Vapraklar'daki Calamy,
"Eyeless in Gaza'daki Anthony Bea-
vis, 'Ses Sese Karşı'daki Philip Quar-
les. Bir de ilginç yönii vardır ki bu,
'Ses Sese Karşı'da da göriilüyor. Ken-
di ağzından konuşarak yine kendi ro-
manlannın kusurlu ve eksik yanlannı
onu eleştirenlerin çoğundan daha açık
seçik oiarak beürtir."
Sonunda İkinci Dünya Savaşı'-
ndan kaçmak için gittiği Kahforni-
ya'da uyuştunıcuyu. LCD' yi, gi-
zemciliği ve KaUforniya'ya özgü
inançlan benimseyen Huxley. imge-
ciliği kullanan arkadaşlan E.Pound,
H.Doolittle, T.E Hulnıe, D.H Law-
rence'ın tersine savunduğu ilginç bir
düşünce vardır:
"Gezegenimiziıı yüzde 99^'lik bir
bölümü yeterince zeki değil ve estetik
anlay^ ve zevkten yoksundur ve on-
ların korkunç budalalıklanna karşı
hiç birşey yapılamaz. Önemli olan
yüzde 0.5 lik bir oranla üstfln olan ki-
şileri diğerlerini iyi yönetmesi için em-
niyete almaktır"
Prof.Dr. Mina Urgan'a göre de;
'Yeni Dünya - Brand New VVorld '
yapıtında olduğu gibi saldırganlığın
yükselmesinin ardında. özenli teknis-
yen bir uygarlığin gelişeceğini ve psi-
kobiyolojinin bu u> garlığın merkezini
oluşturacağuu öngörür.
Yılın aşk kîtabt'nı
Spielbeng fîlme
çekiyor
• ANKARA (AA) - ABD'de
yaşanan romantizm fırtınası
ülkemize taşındı. Yıbn aşk
romanı "The Bridges of Madison
County" yakında Türk
okuyucusuyla buluşmaya
hazırlanıyor. ABD'de 1993'te
yıhn kitabı seçilen, best-seller
listelerini altüsteden Robert
James Waller'in lOmilyonsatan
kitabı, "'The Bridges of Madison
County" Türkiye'de Ajans
Yayınlan tarafından yayımlandı.
Roman, aynı zamanda Oscar
ödüllü birekiple birlikte,
•'sinemarun harika çocuğu"
olarak tanımlanan ünlü
yönetmen Steven Spielberg
tarafından beyazperdeye
uyarlanıyor. Yapımalığını
Spielberg'in üstlendiği fîlmin
yönetmeni ise Oscar ödülü sahibi
"Driving Miss Daisy" fılminin
yönetmeni Bruce Beresford.
Başrolünü Oscar ödüllü aktör
Clint Eastwood'un üstleneceği
fılm, Western türiinün
unutulmaz aktöriinün ilk defa
aşk filmindeoynaması açısından
da büyük önem taşıyor.
Caz Festivali'nde
MicrosoftShovv
• Kültür Servisi - Yazılım şirketi
Microsoft, Joe Henderson ve
Russell Malone'un caz konserini
izleyen cazseverlere bir
multivizyon gösterisi sunacak.
Microsoft, 18Temmuz 1994
Pazartesi akşamı Açıkhava
Tiyatrosu'ndaki konserde
sunacağı multivizyon
gösterisinde izleyicilerc. eğitim ve
kültür ağırlıklı yazılımlardan
oluşan Home Products serisini
tanıtacak. Microsoft Home
Products serisi: Sinemadan caza,
tarih öncesinin dev yaratıklan
dinozorlardan 1994'ünaktüel
olaylanna, 19. yüzyıl
ressamlanndan bilgisayarla çizgi
roman hazırlamaya, Strauss'tan
Beethoven'in 9. Senfonisi'ne
kadar uzanan geniş bir yelpaze ile
kültür veaktüel bilgileri, sadece
kunı bir metin olarak değil,
yardımcı grafıkler. hareketli
video, müzik ve animasyonlarla
inceleme imkanı da veriyor.
Yerebatan
konserleri
• Kültür Servisi - İstanbul
Büyükşehir Belediyesi, kültür
etkinlikleri Çerçevesinde
düzenlenen "Yerebatan
Konserleri"nin ikincisi dün
yapıldı. İstanbul Üniversitesi
Etnomüzikoloji Araştırma ve
Uygulama Merkezi Icra Heyeti
tarafından gerçekleştirilen
"Tarih İçinde Türk Musikisi
KonserTni müzikolog Yrd. Doç.
Dr. Rahmi Oruç Güvenç yönetti.
Asya Türk illerinden
Anadolu'ya, Rumeli'den
Kıbns'a uzanan geniş bir
coğrafyada gelişen Türk musikisi
örneklerinin icra edildiği
konserde. aynca eski Türk
danslan. Türk destanlan ve
tasavvuf musikisinden de seçkin
örnekler sunuldu
Antalya'da içkili
açıkhava sineması
ANTALYA(AA)-
Antalya'run Lara kıyısındaki
Aquapark'ta açılan içkili
açıkhava sineması, 150 kişilik
kapasitesi ile sinemaseverlere
hizmet veriyor. Bar ve sinema
kanşımı bir ortama sahip olan
açıkhava sinemasına gelenler,
son günlerin hasılat yapan
filmlerirü izlerken önlerindeki
sehpalarda da içkilerini ve
çerezlerini buluyorlar. Aauapark
Halkla Ilişkiler Müdürü Ârzu
Varol, fılmlerin her akşam saat
21,30'da başladığma belirterek
100 bin liralık giriş ücretine, yerli
içki, çerez ve meyvenin de dahil
olduğunu söyledi. Turizm
sektörünün sürekb olarak
kendini yenilemesi gerektiğini
kaydeden Varol, içkili açıkhava
sineması uygulamasını ilgi
çekeceğine inandıklannı bildirdi.
İçkili açıkhava sinemasının
temmuz ayı programı ise şöyle:
18-19 temmuz: ü ç Silahşörler,
20-21 temmuz: AhlaksızTeklif,
22-23 temmuz: Çıplak Silah,
24-25 temmuz: Carlito'nun Yolu,
26-27 temmuz: Alaaddin, 28-29
temmuz: Şirket, 30-31 temmuz:
Sliver.
Mûslümanlapdan
Schvvarzenegger
filmine tepki
• W ASHINGTON (AA) -
ABD'deki Müslüman
toplumunun temsilcileri, Arnold
Schwarzenegger'in "True Lies"
adlı yeni filmine, Araplar ve
Müslümanlara "önyargıh ve
haksız" yaklaştıği için sert tepki
gösterdiler. Washington'da
fılmin ilk kez gösterildiği
sinemarun önünde bir gösteri
düzenlendi. Göstericiler,"Yok
edici, yalanlan yok et",
" Araplar'ın hepsi terörist değil,
terönstlerin hepsi de Arap değil"
ve "Oynamadan önce düşün
şeklinde pankartlar taşıdılar.
Gösterialer, danttıklan
bildirilerde de "Sizin kökeniniz
ya da dininiz küçük düşürülürse
ne yaparsınu" dedüer.