Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5HAZİRAN1994PAZAR CUMHUR/YET SAYFA
KULTUR 13
Nobel ödüllü şair, denemeci ve düşün adarru Octavio Paz ile erotizm ve aşkın değişimleri üzerine...
Aşk, uygarhğırniTjnen güzelbuhtşudur
Kültür Servisi -Çağdaş edebiyatın en büyük keşfı
olarak nıtelendınîen Octavio Paz'ın, son olarak
erotizm ve aşkm yüzyıllar boyunca geçirdıği değı-
şimlen incelediği birer denemesi yayımlandı. Sa-
natçı, unutulmaz dostluklar kurduğu Paris'te bu-
lunduğu sıralarda Le Monde gazetesinin kitap eki-
ne konuk oldu.
- Paris'e geri döndüğünüzde neler hissettiniz?
Düşünebilıyor musunuz, ben Paris'e savaştan
önce 1937 yılında gelmiştim. Bu, benım gibi 23
yaşındaki genç bir adam için unutulmaz bir andı.
1945'in aralık ayında yani tam savaştan sonra geri
döndüm. Şimdi, ben hala kentin fiziksel güzelliğine
ve melankolisine hayran kaLyorum. Bu güzellikler
benı büyülemeye devam ediyor. Paris'te hiç yıkıntı
yok, fiziksel anlamda da hiçbir yıkıntı göremiyo-
rum. Kent, yaşamaya devam ediyor. Fakat doğal
olarak, benim içın eksik olan çok şey var: Breton,
Camus, Cafflois, Peret, Libanais, Scehehade. Andre
Piere, Mandirgues
ve daha pekçok
kaybolari arka-
daş... Bu beni biraz
melankolik yapıyor
ve bana acı veriyor.
Bu, benim kendi
kendime dönmemı
sağlıyor.
-Fransa'da yayı-
mlanan iki ki-
tabınız, aşk ve ero-
tiznû inceüyor. Siz,
aşk ve erotizmi nasıl
tanımlıyorsunuz?
Benım yaşamı-
mda bunun ipuçlan
yakalanabilir. 1945
yılında Paris'e gel-
diğımde, Marquis
de Sade'den söz
edılmeye ve kitap-
lan özgürce yayı-
mlanmaya baş-
lamıştı. O beni çok
ılgilendirdı ve
yalnızca onun tüm
kitaplannı oku-
makla kalmadım. aynı zamanda onun üzerine
yazılan her şeyi de satır satır okudum. Ve sonra
"Le Prisonmer - Mahkum" adlı şiiri yazdım. Bu şi-
irde ona karşı tüm coşkumu ve şaşkınlığımı dile ge-
tirdim.
Sade, doğayı insanın anahtan olarak ele alıyor-
du. Cinsellik ise eğer kelimenin geniş anlamıyla do-
ğanın bir parçasıysa ve biyolojik bir tanımsa insan
cinselliği doğal değıldir. O doğal değildir, insan ta-
rafından bulunmuştur ve bir yaratıdır. Bu düşün-
celer beni cinsellık ve erotizm üzerine düşünmeye
itti. Ve sonuçta erotızmin evrensel ve zamanJa de-
ğişmedığine karar verdim. Bunu şöyle de açıklaya-
biliriz: Erotizm tüm insan topluluklanna. kültürle-
re, ve çağlara uyum sağlayabilen bir kavram.
tnsanın cinsellikle ilişkısinin doğada başka ömeği
yok. İnsanın cinsellikle kurduğu ilişkı. bir şey üret-
mek için insanın eliyle kurduğu ilişkiye benzıyor.
Erotizm sayısız biçimler alabilir, fakat her zaman
değişiktir, çünkü hayal gücüne bağhdır. Hayvanlar
hep ajypj biçimde sevişirler. Doğa insanın modeli-
dır, aşkının ilk örneğidir, cinselTiğini gördüğü bü-
yük aynadır. Fakat insan o aynaya bakarken cin-
selliği hayal gücüyle bırlikte değişime uğrar.
Aynı zamanda, benim evrensel erotizm konu-
sunda baa itirazlanm var. Erotık ibşkide, her za-
man zevk ve hayranlık uyandıracak nesneler
aranır. Platonik iüşkilerde bile sonsuz düşlenn
.iyatro
yaratma fırsatı
bulamadığım
kişilikleri yaratma
rirsatı veriyor.
Şiirlerimde
konuşan
şair benim, ama
aynı zamanda ben
değilim. Bu bir
maske, bir figür,
bir kişilik; şaırin
maskesi, figıirü ve
kişiüği. Benim
yarattığım tek
kişflik,
şiirlerimde
beliren ve 'ben'
diyen şair.
kaynağına ulaşmak için karşı cınsın vücudundan
yararlanılır. Fakat, erotizmin özneyı nesneye dö-
nüştüren yabana bir yanı vardır.
-"Flamme Double"da diyaloğun ortadan
kalktığım ve konuşmanuı muhataplanııdan biri olan
ruhun gözardı edildiğini belirtiyorsunuz. A>nı şekil-
de, artık aşkı dışlayan, onu tanunak bile istemeyen
bir toplumda mı )aşı>oruz?
Evet. Bunun eskıdcn kabul edilen insan düşün-
cesinin çöküşüyle cje bir ilgisi var. tnsan olmanın
onururiu msana veren ruh düşüncesı henuz bu-
lunamadı Bugün içın ruh, aslında vücudun basıt
bir şekılde dışa v urumu halıne geldı. Yalnızca duy-
gusal ılişkilerde değıl. polıtık dünyada da insan dü-
şüncesı kayboluyor. Totalıter rejımlerin vaptığı ılk
ış, insan kavramını yok etmektır.
-Freud için tutkulann bir "ayna ovunu" olduğu-
nu sö\lü\orsunu/. I anımladığını/ aşkın böylesine
zav ıflamasının nedenini nasıl açıklarsınız?
Freud hep aşktan yanaydı, büyük bir aşk düşü-
'nürüydü Ozgürlükçüydü, fakat tüm özgürlükçü-
ler gibı basıte ındirgendı. Bilinçaltından çok söz
etti, ama önemlı olan aşktı. Bılınçaltındaki çekim,
zaman zaman hayvanlarda bile ınsanı bilmçli bir
duruma getiriyor. Bu bağlamda aşkın, bilinçaltın-
da gizli kalmış alanlan psikanalize gerek duyma-
dan ortaya çıkardığını söyleyebıliriz.
-"1* Feu de Chaque Jour" adlı kitabınızda "Ta-
rih. tarihi beürtilmemiş zamanla güzelleşir" diye
vazmışrınız. Bu tarihsiz zamandan hala söz edebilir
miyiz?
O, şımdikı zamandır. Ve şimdmın hıçbır zaman
tanhi yoktur. Şimdi, olabılecek en olağanüstü şey-
dir. Mılattan önce 3. >üzyılda yazılmış Yunan şi-
irlerini okursanız, o şıirlerdeki duygulann, heye-
canlann bugün bizım yaşadıklanmızla aynı oldu-
ğunu görürsünüz. Zaman değişmez. Tarih değişır,
yüzyıl değişır, gelenekler, kader. düşüncc tüm bun-
lar değişir, ama zaman asla değişmez. O her zaman
kendine özgüdür.
-Modern bilinıin gelişimini aşkla bagdaştınyor
musunuz?
Bilim, felsefeden once ortadan kaikan eski prob-
lemleri yüzüstüne çıkanr. Belkı bu, bir gün şaırler,
düşün adamlan ve felsefeciler arasında bilim
adamlannın arasında birdıyalogoluşmasını sağla-
yabilir. Şairler diyorum, çünkü şıınn alanı tut-
kulardan oluşur, yalnızca fizıkı tutkular değil. ama
tutkunun saplantıya dönüşmesınden de söz edıyo-
rum. Tutku, bılınç ya da tersi. Ben bu sırada di-
yaloğun olanaklı olduğunu düşünüyorum, özellik-
le insan sorunu üzennde.
şk, aslına bakarsanız tek bir
insanın; özgür, beni her zaman
mutlu ya da rnutsuz edebilen, bana
ihanet edebilen ya da tam tersini
yapan özel bir kişinin, ama benim
seçtiğim kişinin keşfıdir.
Aşk;seçim,
özgürlük, karşılık, üzerine
kuruludur. Onu bulmak
çok zordur, yaşamda her gün onu
elde tutabilmek çok zordur. Bazı
zamanlarda çok tarihseldir, ama
uygarlığımızın en önemli
buluşudur.
-Sizin her şeyden önce bir şair okJuğunuzu söyle-
yebilir miyiz?
Evet. Ben tam olarak ne olduğumu bilemıyo-
rum, ama hep şair olmak ısterdım. Gençken ger-
çekten ıleride şaır olmak istiyordum.
-Ya deneme yazarlığı?
Deneme. şure yoldaşlık eder. Bunu Valery, Bre-
ton ve Elliot'un eserlennde görürüz. Şiir yapaydır.
romandaysa birdurumun göstenlmesı gerekır. Ta-
bii bu her zaman böyle değıldir Zaman zaman bir
romanın çekirdeği şiir olabılır. Ben Proust ve Dos-
toyevski gıbi büyük romancılarda çekirdeğin şiirsel
olduğunu gördüm.
-Siz dünva çapında (anınan, eserierine tapılan
ünlü bir insansınız. Bu kadar tanınmış olmak, sizin
için sıkıcı bir durunı varatmıyor mu?
Ben bir insanın kutsanmasma, ona tapılmasına
ınanmıyorum. Ancak sızınle diyaloğa gırebılecek
bir okuyucunuz, sizı benımseyebilır. Ben başanla-
nyla duygulanan bir insan değilim. Tüm hayatım
boyunca hep mütevazı düşüncelerim oldu.
-Ama geçen yıllarda Nobel Ödülü'nü aldını/...
Evet. Tabıı. bunlar güzel şeyler ama... Ben No-
bel'e karşı değilim, tam tersıne bu ödüle olumlu
bakıyorum, ama ödülü aldıktan sonra yaşamımda
ve düşuncelenmde köklü değişimler olmadı.
-Geçen günlerde 80 v aşınıza bastınız...
Ben tiyatro teksti yazmayı çok ısterdim. Tiyatro,
ştin tamamlayan birsanat.. Tiyatro. bana yaratma
fırsatı bulamadığım kışıhklen yaratma fırsatı ven-
yor. Şiirlerimde konuşan şair benim. ama aynı za-
manda ben değilim. Bu bir maske, bir figür, bir ki-
şılik; şairin maskesi, fıgürü ve kişiliği. Benim ya-
rattığım tek kişilik. şiirlerimde beliren \e "ben" di-
yen şair.
Tem'de
karma
sergi
Kültür Servisi - Nişantaşı-
nda bulunan Tem Sanat Gale-
risı, sezönun son sergisinı dün
açtı. 10 temmuza dek sürecek
sergide, aralannda Adnan
Vannca, Hakkı Anlı, Abidin
Dino. Seyyit Bozdoğan, Metin
Talayman, Saüh Coşkun, Sel-
ma Ğürbüz, Talat Enlil, Omer
Kaleşi, Fevzi Karakoç, Yüksel
özen, Abdülkadir Öztürk,
Mithan Şen, Selim Turan, Gür-
han Yücel gıbi 25'i aşkın res-
sam ve heykeltraşın yapıtlan
bulunuyor.
Sergide heykel, yağhboya
veya akrilik tuval resimlerinin
yanı sıra suluboya. pastel, gu-
vaj, karakalem resim ve desen-
ler, Türk ve yabana sanatçı-
lann çok ceşitli tekniklerde
üretmiş olduklan orijinal
baskılar da yer ahyor.
Geçen şubat ayında altıbu-
çuk aylık bir çalışmadan sonra
sergi aJanlannı iki katına çı-
kartarak galeride baştan sona
bir yenileme gerçekleştiren
Tem Sanat Galerisi yöneticisi
Best Cecan, salonlann bu denli
büyümesinin galeriye ziyarete
gelen sanatseverlere aynı anda
birçok değışik sanatçıdan de-
ğişik türlerde yapıtlar izleme
fırsatı verdiğini» söyieyerek,
"Galeride her sergide 120-185
yapıt sergjleniyor. Bu karma
sergi de bugünkü çağdaş Türk
plastik sanatlan hakkında ge-
nel bir fîkir verme açısından ol-
dukça iyi bir sergi oldu" dıyor.
PENALH
'Dr. Jekyll ve Mr. Hyde' yeniden sinemaya uyarlanıyor
Kûltür Servisi - Robert Louis Stevenson'ın. sinemaalann her dönem ilgisini çek-
miş ünlü romanı "The Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde" yeniden sinema-
ya uyarlanıyor. Başlıca rollerinı "Pretty \Voman-Özel Bir Kadın" fılmıyle çıkış
yaptıktan sonra Hollyvvood'un en çok kazanan yıldızlanndan biri olan Julia Ro-
berts ile "Çölde Çay", "Tehlikeli İlişkiler", "Eleiu" ve bu yıl en iyi erkek oyuncu
Oscar'ına aday göstenldiğı (ancak bu ödülü Tommy Lee Jones'a kaptırdı) fılmi
"Ateş Hattında" ile Hollywood'da kendine özgü bir ycr cdinen tivatro kökcnlı
John Malkovich'in paylaştıklan fllmin adı. "Mary Reüjy" olarak belirlendi. Pine-
vvood Stüdyolan'nda geçtığımız günlerde çekımıne başlanan ünlü klasiğın \enı
versiyonu, "gotik bir aşk öyküsü" olarak nitelendirilıyor.
Ne atılır, ne de satılır dnsten bir sanat koleksiyonu....Kühûr Servisi - Eskı Doğu Al-
manya'nın sanat koleksiyonu,
bugünkü Doğu Berhn'de, eskı bir
bankanın bodrum katında duru-
yor. Ama 14 bin parçayı kapsa-
yan bu sanat koleksiyonunun
orada tutulmasının nedeni, "gü-
renlik" değıl. Hatta bu koleksi-
yonun 'bakınnm' üstlenmiş sanat
tanhçileri, söz konu6U yapıtlann
değeri konusunda bile şüpheli:
>4
Bu koleksiyon ne çok değerli, ne
de pek ilginç."
Sanat tarihçilennin "partilerin
re kitk organizasyonlannın" sa-
naü olarak tanımladığı koleksi-
yonda yağbboya tablolar, hey-
keller ve kitsch objeler bulu-
nuyor. Doğu Almanya'da ko-
münizmın çöküşünden önce, bü-
tün bu vapıtlar ülkenin fabri-
kalannda. okullannda, tatil mer-
kezlerinde sergileniyordu. De-
mokratik Alman Cumhuriyeti"-
nin yok oluşunun ardından, neşe-
li işcileri ve kahraman askerlen
betimleyen resim ve heykeller de
hemen göz önünden kaldınldı.
Koleksiyon. resmi olarak hala
Doğu Almanya devletinın malı.
ancak şu an bir özelleştırme şir-
ketinin sorumluluğu ve koruması
altında. Berlin'dekı Alman Tanh
Müzesi uzmanlannca ıncelemeye
alınan koleksiyonun ne olacağı,
hala belli değil.
Müzenın koleksıyondan so-
rumlu sanat tarihçısı Monika
Flacke, "Bu koleksiyonu korusak
mı, yoksa satsak mı karar vereme-
dik, onun için bir sempozyum
yaptık" dıvor. Geçen yıl hem
Doğu hem de Batı'dan çok sayı-
da sanat uzmanının kaülımıyla
gerçekleştınlen sempozyumdan
çıkan karar ise yıne belirsizdi:
Koleksıyon 10 yıl daha olduğu
gıbi kalacak, Alman Tanh Müze-
sı'nde kurulacak "20. Yüzyıl Dik-
tatörlüklerinin Sanatı" araştırma
kürsüsü tarafından ıncelenecektı.
Bu projenin çok yararlı ola-
cağına inanan Monika Flacke,
"Bövlecc Doğu ile Bah arasında
bir Hişki kurulacak, iki taraf bir-
birini daha iyi anlayacaktır" dı-
yor- Flacke'in savunduğu bir
başka nokta da Avrupa'da aynı
dönemde yaşanan öteki dikta-
törlük rejimlerinde üretilen sa-
natla karşılaştınlabılmesi için ta-
nhtekı yerlerine oturtulması ge-
rektiği- "Demokratik Alnian
Cumhuriyeti bir ada değildi. \e
orayı Stalinizm ve Nazizm çer-
çevesinde algılamamız ve anla-
mamız gerekivor sonuçta."
Tabıı bu açıdan bakıldığında.
Flacke aslında yapıtlann estetik
değeriyle "farihsel değeriyle" ol-
duğu kadar ilgilenmiyor.
"Evet, bu yapıtlar estetik değe-
ri taşımadan tarihsel bir değer
taşıyabilirler. Bu bakış açısı, Do-
ğu'nun sanat tarihcileri arasında
yaygın değil. Belki de onlar sanat-
İarına benden daha çok güveniyor-
lar. İnsanlar benim bu sanata sa-
nat olmadığinı sö.vlememi istiyor-
lar. ama araştırma için o, çok da
önemli değil. Araştırmaya baş-
ladığınız zaman her şey bu kapsa-
ma girer İyi, kötü. orta... Sonuçta
iyi sanat, müzeye girecektir."
İlgıli hükümetler söz konusu
projeye bir fon ayırmayı kabul
ederse, başında sürekli bir yöneti-
ci bulunacak ve 10 \ıl boyunca
araştırmalar yapacak. Flacke,
konuyla ilgili pek çok araştırma
yapılabıleceği kanısında:
Ulusal kimliği aşılamak için
peysaj resmınin kalkındınlması.
Hider döneminde kadınlann
ürettığı sanat...
Almanya'nın Nazı sanatı ko-
leksıyonunda yer alan kımi ya-
pıtlar, dönem dönem çeşitli sergi-
lerle izleyıciye ulaşıyor. Alm;tn
Tarih Müzesi de koleksiyonu ser-
gileyebilmek için hazırlıklara
başladı.
MEMET BAYDUB
Değişen Gerçek
Günlerdir bir ikilem içinde, arpacı kumrusu gibi düşü-
nüyorum. Ne yapmalı, nasıl yapmalı? Istanbul Şehir Ti-
yatroları'nda oynayan ve bekleyen oyunlarımı geri çek-
meyi düşündüm. Bir ikisi dışında bütün tiyatrocu dost-
larım karşı çıktılar bu düşünceme. Hepsi de sevdiğim,
saydığım kişiler. Tayyib Erdoğan'a karşı çıkacağım der-
ken onun ekmeğine yağ sürersm diyenler oldu. Mey-
danı boş bırakıp kaçmak olur bu diyenler oldu. Şimdi er-
ken, beş on gün daha bekle, bakalım nasıl kararlar alı-
nacak Şehir Tiyatrosu içın, ondan sonra yaparsın yapa-
cağını diyenler oldu. Tayyib Erdoğan'ın da umurundaydı
sanki, oyunlarını çeksen ne olur, çekmesen ne olur di-
yenler oldu. Bu sonunculara ben de katılıyorum elbetfe.
Ama sorunun bence önemli bir boyutu var gözlerden
kaçan. Ondan söz etmek istiyorum bugün.
Sanatsal dayanışmalar oldum bittım anlamsız gelmış-
tir bana. Yazarlann, ressamların, şairlerın sanatsal ge-
rekçelerle gruplar oluşturmaları, omuz umuza vermele-
rini hep şaşkınlıkla karşılarım. Ben politik, daha doğrusu
ideolojik dayanışmalardan yana oldum hep. Bağımsız
bir yazar olarak şimdi yaşadığımız durumlarda ne yap-
mak gerekir, bunu soruyorum kendime. Sayın Tayyib
Erdoğan yann bir basın toplantısı yapsa, beyler siz bızi
yanlış anladınız, bizler Şehir Tiyatrolarınm belediyeden
parasal destekalan, ama sanatsatözgürlüğünü, ozerkli-
ğini koruyan bir kurum olmasını istiyoruz. Bizparayı ve-
ririz, sanatçılar da istedikleri oyunları oynarlar dese so-
run çözülecek mi? Kendi halinde bir oyun yazarı olarak
bendeniz, patronu Tayyib Erdoğan olan bir kurumdan ış
almak istemiyorum. Karşı çıkış olanaklarım da son de-
rece kısıtlı. Elimde, yazdığım yırmi kadar oyundan baş-
ka bir şey yok. Şehir Tiyatrosu'nun kadrosunda olan,
oradan maaş alarak geçimini sağlayan biri olaydım, bu
kadar rahat konuşamazdım bu konuda elbette. Ama ne
yapalım ki, oraya baktığım zaman, sevdiğim saydığım,
işbirliği yaptığım dostlardan önce, bugün tiyatronun fiıli
patronu durumunda olan belediye başkanı geliyor gozü-
mün önüne.
Çok önemsediğim bir yazar var
1
John Berger. 1960'-
larda yayınladığı eskimeyen bir yazısında, bilim adam-
larıyla sanatçıları karşılaştırıyor. Şöyle yazmış "Bılım
adamı savını güçlendırecek olgulan isterse açıklar, ıste-
mezse açıklamaz. İki halde de, gerçeğe yaklaşmak için
yapacaktırbunu. Bir gün savaşması gerekiyorsa, sıriını
bilimsel bulgulara yaslayarak savaşacaktır bılım adamı.
Sanatçı içinse 'gerçek' değişkendır Sanatçı, gerçeğin
belli bir haliyle, gerçeğe belirli bir bakış biçimiyle, kendi
seçtiği bakış biçimiyle uğraşan kışidir. Sanatçmın sırtını
yaslayacağı hiçbir yer yoktur -kendi kararlarından baş-
ka."
Kendi kararlarından başka dayanacağı hiçbir duvar
olmayan bir insan olarak, oyunlarımı, Tayyib Erdoğan
ve ekibi tiyatronun patronajından çekilip gidene kadar,
Istanbul Şehir Tiyatrolan'ndan çekmeye karar verdim.
Şehir Tiyatrosu'ndakidostlarım, onları (oyunlarımı) iste-
dikleri yerde istedikleri gibi oynamak, sahnelemek öz-
gürlüğüne sahiptirler doğal olarak. Yeter ki karann altın-
da Sayın Tayyib Erdoğan'ın imzası olmasın.
•
Bir kaç kere yazmıştım, Ankara'nın bütün büyük cad-
delerine, başına ve sonuna ikışer adet dikilen heykel-
anıt-ucubeler hakkında. Bu olağanüstü, insanı hayrete
düşüren garip işlerin kımler tarafından, kimın onayı İle,
kaç para ödenerek yapıldığını merak ediyordum Este-
tik, heykel sanatı, göz zevki ile uzaktan yakından ilgisi
olan herkesi ısyana teşvik eden bu "yapıtlar'' hakkında
yavaşyavaşaydınlanmayabaşladık 4Mayıs 1994tarih-
lı Millıyet gazetesinde yayınlanan, Ayşe Sazak'tn 'Top-
raktaki Ölümsüzler"yazısı epeyce aydınlattı beni. "Aynı
formda, aynı renkte, aynı çizgilen taşıyan toprak yuksel-
tilerde hepsi toprak olmuş büyüklerin görüntuleri ve
isimleri bulunuyor. Böylelikle de onları ölumsuzleştir-
menin bir boyutu hiç değılse." Bu iki cumle gibi, heykel-
anıt-ucubelerin anlamını da henüz çözebilmiş değilim
Bu yığınları başkente armağan eden sanatçılarımızı da
öğreniyoruz aynı yazıdan. Funda Tafulcan ile Oya Islim-
yeliBudak. Gazetenin haberine göre Funda Hanım, Mu-
nih'te son izlediği seramik sergısindekı yapıtlann; kendi
yaptıklarından hiç de üstün olmadığını keşfettikten son-
ra, hedef olarak yurtdışı sergiler açmayı belirlemiş ken-
dine. Ben de bütün içtenliğımle bundan böyle bütun ser-
gilerini yurtdışında açmasını diliyorum Bu yedi adet
yığıntıyı ikişer ikişer bir kentin yaşamına sokan (diken)
insanları tanıdıktan sonra, ucubelerın esrarının çözül-
memiş düğümlerine geliyor sıra. Bunları kim ya da kim-
ler onayladı ve kaç para ödendi bu çirkinliğe? Çöp vergı-
si ödüyoruz da hani, bilelim dedim.
•
Yapay varsıllıktan somut yoksulluğa geçiyor ülkemiz.
Kültüre, sanata, yaratıcılığa yatırılan para da kısılıyor is-
ter istemez. Festivaller, kültür merkezlerı, tiyatrolar,
konserler, sinemalar; bu kültür ve sanat etkinliklerinın
çalışanları da birinci elden etkileniyor yeni koşullardan.
Beklentilerle gerçekler arasındaki uçurum büyüdükçe
küskünlükler, şaşkınlıklar artıyor. Son on dört yılm ger-
çek faturası her anlamda şimdi çıkmaya başladı üzeri-
mize. ödeyeceğiz ister istemez, ama boyun bukerek
ödemek yerine, anlayarak ödemenin daha yararlı, daha
doğru olacağını düşünüyorum Yoksulluk itici bir güç
olabilır mi? Devletten, belediyeden, bakanlıktan ya da
başka kurumlardan parasal yardım almadan büyük, ka-
lıcı ışler, sanat işlerı kotarılabilir mi? Belki önümüzde
daha başınabuyruk, daha sorumlu, ama aynı zamanda
daha ası, daha serseri, daha yaramaz, daha derin re-
simler, romanlar. şiirler, oyunlar, filmler bekliyor bizı.
Beş altı yıl içinde dönüp baktığımızda geriye, bulunur bir
yanıt elbette.
7. ULUSLARARAS1 YAPI KREDt GENÇLİK
FESTİ\ ALİ'NDE BUGÜN
18.00 CRR Konser Salonu: Dans, Nedcrlands Dans Thca-
ter2(Hollanda)
21.30 CRR Konser Salonu: Flamenko, Manolo Sanlucar
Ramenko Gitar Topluluğu (İspanya)
21.30 Kadıköy Haldun Taner Sahncsi: Tiyatro "Comedi-
antc" Compagnie du BaroufTe (Fransa) Yönctcn: Laurent
Lcvy
7. ULUSLARARASIVAPIKREDİ GENÇLİK
FESTÎVALİ'NDE YARIN
21.30 CRR Konser Salonu:
Caz Nana Vasconcclos Trio
"Inclassıficable" (Brezılya)
21.30 Haldun Taner Sahnesi:
Flamenko, Manolo
Sanlucar Flamenko
Gitar Topluluğu (İspanya)
21.30 CRR Konscr Salonu:
Caz, Funk Doctors
(Türkiye) Rock Deni Bonet
and The Pleasure Slaves
(İngiltcrc)
21.30 Haldun Taner Sahncsi:
Gospel/ '
Barbara Best Sineers
(ABD)