25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5HAZİRAN1994PAZAR CUMHUR/YET SAYFA KULTUR 13 Nobel ödüllü şair, denemeci ve düşün adarru Octavio Paz ile erotizm ve aşkın değişimleri üzerine... Aşk, uygarhğırniTjnen güzelbuhtşudur Kültür Servisi -Çağdaş edebiyatın en büyük keşfı olarak nıtelendınîen Octavio Paz'ın, son olarak erotizm ve aşkm yüzyıllar boyunca geçirdıği değı- şimlen incelediği birer denemesi yayımlandı. Sa- natçı, unutulmaz dostluklar kurduğu Paris'te bu- lunduğu sıralarda Le Monde gazetesinin kitap eki- ne konuk oldu. - Paris'e geri döndüğünüzde neler hissettiniz? Düşünebilıyor musunuz, ben Paris'e savaştan önce 1937 yılında gelmiştim. Bu, benım gibi 23 yaşındaki genç bir adam için unutulmaz bir andı. 1945'in aralık ayında yani tam savaştan sonra geri döndüm. Şimdi, ben hala kentin fiziksel güzelliğine ve melankolisine hayran kaLyorum. Bu güzellikler benı büyülemeye devam ediyor. Paris'te hiç yıkıntı yok, fiziksel anlamda da hiçbir yıkıntı göremiyo- rum. Kent, yaşamaya devam ediyor. Fakat doğal olarak, benim içın eksik olan çok şey var: Breton, Camus, Cafflois, Peret, Libanais, Scehehade. Andre Piere, Mandirgues ve daha pekçok kaybolari arka- daş... Bu beni biraz melankolik yapıyor ve bana acı veriyor. Bu, benim kendi kendime dönmemı sağlıyor. -Fransa'da yayı- mlanan iki ki- tabınız, aşk ve ero- tiznû inceüyor. Siz, aşk ve erotizmi nasıl tanımlıyorsunuz? Benım yaşamı- mda bunun ipuçlan yakalanabilir. 1945 yılında Paris'e gel- diğımde, Marquis de Sade'den söz edılmeye ve kitap- lan özgürce yayı- mlanmaya baş- lamıştı. O beni çok ılgilendirdı ve yalnızca onun tüm kitaplannı oku- makla kalmadım. aynı zamanda onun üzerine yazılan her şeyi de satır satır okudum. Ve sonra "Le Prisonmer - Mahkum" adlı şiiri yazdım. Bu şi- irde ona karşı tüm coşkumu ve şaşkınlığımı dile ge- tirdim. Sade, doğayı insanın anahtan olarak ele alıyor- du. Cinsellik ise eğer kelimenin geniş anlamıyla do- ğanın bir parçasıysa ve biyolojik bir tanımsa insan cinselliği doğal değıldir. O doğal değildir, insan ta- rafından bulunmuştur ve bir yaratıdır. Bu düşün- celer beni cinsellık ve erotizm üzerine düşünmeye itti. Ve sonuçta erotızmin evrensel ve zamanJa de- ğişmedığine karar verdim. Bunu şöyle de açıklaya- biliriz: Erotizm tüm insan topluluklanna. kültürle- re, ve çağlara uyum sağlayabilen bir kavram. tnsanın cinsellikle ilişkısinin doğada başka ömeği yok. İnsanın cinsellikle kurduğu ilişkı. bir şey üret- mek için insanın eliyle kurduğu ilişkiye benzıyor. Erotizm sayısız biçimler alabilir, fakat her zaman değişiktir, çünkü hayal gücüne bağhdır. Hayvanlar hep ajypj biçimde sevişirler. Doğa insanın modeli- dır, aşkının ilk örneğidir, cinselTiğini gördüğü bü- yük aynadır. Fakat insan o aynaya bakarken cin- selliği hayal gücüyle bırlikte değişime uğrar. Aynı zamanda, benim evrensel erotizm konu- sunda baa itirazlanm var. Erotık ibşkide, her za- man zevk ve hayranlık uyandıracak nesneler aranır. Platonik iüşkilerde bile sonsuz düşlenn .iyatro yaratma fırsatı bulamadığım kişilikleri yaratma rirsatı veriyor. Şiirlerimde konuşan şair benim, ama aynı zamanda ben değilim. Bu bir maske, bir figür, bir kişilik; şaırin maskesi, figıirü ve kişiüği. Benim yarattığım tek kişflik, şiirlerimde beliren ve 'ben' diyen şair. kaynağına ulaşmak için karşı cınsın vücudundan yararlanılır. Fakat, erotizmin özneyı nesneye dö- nüştüren yabana bir yanı vardır. -"Flamme Double"da diyaloğun ortadan kalktığım ve konuşmanuı muhataplanııdan biri olan ruhun gözardı edildiğini belirtiyorsunuz. A>nı şekil- de, artık aşkı dışlayan, onu tanunak bile istemeyen bir toplumda mı )aşı>oruz? Evet. Bunun eskıdcn kabul edilen insan düşün- cesinin çöküşüyle cje bir ilgisi var. tnsan olmanın onururiu msana veren ruh düşüncesı henuz bu- lunamadı Bugün içın ruh, aslında vücudun basıt bir şekılde dışa v urumu halıne geldı. Yalnızca duy- gusal ılişkilerde değıl. polıtık dünyada da insan dü- şüncesı kayboluyor. Totalıter rejımlerin vaptığı ılk ış, insan kavramını yok etmektır. -Freud için tutkulann bir "ayna ovunu" olduğu- nu sö\lü\orsunu/. I anımladığını/ aşkın böylesine zav ıflamasının nedenini nasıl açıklarsınız? Freud hep aşktan yanaydı, büyük bir aşk düşü- 'nürüydü Ozgürlükçüydü, fakat tüm özgürlükçü- ler gibı basıte ındirgendı. Bilinçaltından çok söz etti, ama önemlı olan aşktı. Bılınçaltındaki çekim, zaman zaman hayvanlarda bile ınsanı bilmçli bir duruma getiriyor. Bu bağlamda aşkın, bilinçaltın- da gizli kalmış alanlan psikanalize gerek duyma- dan ortaya çıkardığını söyleyebıliriz. -"1* Feu de Chaque Jour" adlı kitabınızda "Ta- rih. tarihi beürtilmemiş zamanla güzelleşir" diye vazmışrınız. Bu tarihsiz zamandan hala söz edebilir miyiz? O, şımdikı zamandır. Ve şimdmın hıçbır zaman tanhi yoktur. Şimdi, olabılecek en olağanüstü şey- dir. Mılattan önce 3. >üzyılda yazılmış Yunan şi- irlerini okursanız, o şıirlerdeki duygulann, heye- canlann bugün bizım yaşadıklanmızla aynı oldu- ğunu görürsünüz. Zaman değişmez. Tarih değişır, yüzyıl değişır, gelenekler, kader. düşüncc tüm bun- lar değişir, ama zaman asla değişmez. O her zaman kendine özgüdür. -Modern bilinıin gelişimini aşkla bagdaştınyor musunuz? Bilim, felsefeden once ortadan kaikan eski prob- lemleri yüzüstüne çıkanr. Belkı bu, bir gün şaırler, düşün adamlan ve felsefeciler arasında bilim adamlannın arasında birdıyalogoluşmasını sağla- yabilir. Şairler diyorum, çünkü şıınn alanı tut- kulardan oluşur, yalnızca fizıkı tutkular değil. ama tutkunun saplantıya dönüşmesınden de söz edıyo- rum. Tutku, bılınç ya da tersi. Ben bu sırada di- yaloğun olanaklı olduğunu düşünüyorum, özellik- le insan sorunu üzennde. şk, aslına bakarsanız tek bir insanın; özgür, beni her zaman mutlu ya da rnutsuz edebilen, bana ihanet edebilen ya da tam tersini yapan özel bir kişinin, ama benim seçtiğim kişinin keşfıdir. Aşk;seçim, özgürlük, karşılık, üzerine kuruludur. Onu bulmak çok zordur, yaşamda her gün onu elde tutabilmek çok zordur. Bazı zamanlarda çok tarihseldir, ama uygarlığımızın en önemli buluşudur. -Sizin her şeyden önce bir şair okJuğunuzu söyle- yebilir miyiz? Evet. Ben tam olarak ne olduğumu bilemıyo- rum, ama hep şair olmak ısterdım. Gençken ger- çekten ıleride şaır olmak istiyordum. -Ya deneme yazarlığı? Deneme. şure yoldaşlık eder. Bunu Valery, Bre- ton ve Elliot'un eserlennde görürüz. Şiir yapaydır. romandaysa birdurumun göstenlmesı gerekır. Ta- bii bu her zaman böyle değıldir Zaman zaman bir romanın çekirdeği şiir olabılır. Ben Proust ve Dos- toyevski gıbi büyük romancılarda çekirdeğin şiirsel olduğunu gördüm. -Siz dünva çapında (anınan, eserierine tapılan ünlü bir insansınız. Bu kadar tanınmış olmak, sizin için sıkıcı bir durunı varatmıyor mu? Ben bir insanın kutsanmasma, ona tapılmasına ınanmıyorum. Ancak sızınle diyaloğa gırebılecek bir okuyucunuz, sizı benımseyebilır. Ben başanla- nyla duygulanan bir insan değilim. Tüm hayatım boyunca hep mütevazı düşüncelerim oldu. -Ama geçen yıllarda Nobel Ödülü'nü aldını/... Evet. Tabıı. bunlar güzel şeyler ama... Ben No- bel'e karşı değilim, tam tersıne bu ödüle olumlu bakıyorum, ama ödülü aldıktan sonra yaşamımda ve düşuncelenmde köklü değişimler olmadı. -Geçen günlerde 80 v aşınıza bastınız... Ben tiyatro teksti yazmayı çok ısterdim. Tiyatro, ştin tamamlayan birsanat.. Tiyatro. bana yaratma fırsatı bulamadığım kışıhklen yaratma fırsatı ven- yor. Şiirlerimde konuşan şair benim. ama aynı za- manda ben değilim. Bu bir maske, bir figür, bir ki- şılik; şairin maskesi, fıgürü ve kişiliği. Benim ya- rattığım tek kişilik. şiirlerimde beliren \e "ben" di- yen şair. Tem'de karma sergi Kültür Servisi - Nişantaşı- nda bulunan Tem Sanat Gale- risı, sezönun son sergisinı dün açtı. 10 temmuza dek sürecek sergide, aralannda Adnan Vannca, Hakkı Anlı, Abidin Dino. Seyyit Bozdoğan, Metin Talayman, Saüh Coşkun, Sel- ma Ğürbüz, Talat Enlil, Omer Kaleşi, Fevzi Karakoç, Yüksel özen, Abdülkadir Öztürk, Mithan Şen, Selim Turan, Gür- han Yücel gıbi 25'i aşkın res- sam ve heykeltraşın yapıtlan bulunuyor. Sergide heykel, yağhboya veya akrilik tuval resimlerinin yanı sıra suluboya. pastel, gu- vaj, karakalem resim ve desen- ler, Türk ve yabana sanatçı- lann çok ceşitli tekniklerde üretmiş olduklan orijinal baskılar da yer ahyor. Geçen şubat ayında altıbu- çuk aylık bir çalışmadan sonra sergi aJanlannı iki katına çı- kartarak galeride baştan sona bir yenileme gerçekleştiren Tem Sanat Galerisi yöneticisi Best Cecan, salonlann bu denli büyümesinin galeriye ziyarete gelen sanatseverlere aynı anda birçok değışik sanatçıdan de- ğişik türlerde yapıtlar izleme fırsatı verdiğini» söyieyerek, "Galeride her sergide 120-185 yapıt sergjleniyor. Bu karma sergi de bugünkü çağdaş Türk plastik sanatlan hakkında ge- nel bir fîkir verme açısından ol- dukça iyi bir sergi oldu" dıyor. PENALH 'Dr. Jekyll ve Mr. Hyde' yeniden sinemaya uyarlanıyor Kûltür Servisi - Robert Louis Stevenson'ın. sinemaalann her dönem ilgisini çek- miş ünlü romanı "The Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde" yeniden sinema- ya uyarlanıyor. Başlıca rollerinı "Pretty \Voman-Özel Bir Kadın" fılmıyle çıkış yaptıktan sonra Hollyvvood'un en çok kazanan yıldızlanndan biri olan Julia Ro- berts ile "Çölde Çay", "Tehlikeli İlişkiler", "Eleiu" ve bu yıl en iyi erkek oyuncu Oscar'ına aday göstenldiğı (ancak bu ödülü Tommy Lee Jones'a kaptırdı) fılmi "Ateş Hattında" ile Hollywood'da kendine özgü bir ycr cdinen tivatro kökcnlı John Malkovich'in paylaştıklan fllmin adı. "Mary Reüjy" olarak belirlendi. Pine- vvood Stüdyolan'nda geçtığımız günlerde çekımıne başlanan ünlü klasiğın \enı versiyonu, "gotik bir aşk öyküsü" olarak nitelendirilıyor. Ne atılır, ne de satılır dnsten bir sanat koleksiyonu....Kühûr Servisi - Eskı Doğu Al- manya'nın sanat koleksiyonu, bugünkü Doğu Berhn'de, eskı bir bankanın bodrum katında duru- yor. Ama 14 bin parçayı kapsa- yan bu sanat koleksiyonunun orada tutulmasının nedeni, "gü- renlik" değıl. Hatta bu koleksi- yonun 'bakınnm' üstlenmiş sanat tanhçileri, söz konu6U yapıtlann değeri konusunda bile şüpheli: >4 Bu koleksiyon ne çok değerli, ne de pek ilginç." Sanat tarihçilennin "partilerin re kitk organizasyonlannın" sa- naü olarak tanımladığı koleksi- yonda yağbboya tablolar, hey- keller ve kitsch objeler bulu- nuyor. Doğu Almanya'da ko- münizmın çöküşünden önce, bü- tün bu vapıtlar ülkenin fabri- kalannda. okullannda, tatil mer- kezlerinde sergileniyordu. De- mokratik Alman Cumhuriyeti"- nin yok oluşunun ardından, neşe- li işcileri ve kahraman askerlen betimleyen resim ve heykeller de hemen göz önünden kaldınldı. Koleksiyon. resmi olarak hala Doğu Almanya devletinın malı. ancak şu an bir özelleştırme şir- ketinin sorumluluğu ve koruması altında. Berlin'dekı Alman Tanh Müzesi uzmanlannca ıncelemeye alınan koleksiyonun ne olacağı, hala belli değil. Müzenın koleksıyondan so- rumlu sanat tarihçısı Monika Flacke, "Bu koleksiyonu korusak mı, yoksa satsak mı karar vereme- dik, onun için bir sempozyum yaptık" dıvor. Geçen yıl hem Doğu hem de Batı'dan çok sayı- da sanat uzmanının kaülımıyla gerçekleştınlen sempozyumdan çıkan karar ise yıne belirsizdi: Koleksıyon 10 yıl daha olduğu gıbi kalacak, Alman Tanh Müze- sı'nde kurulacak "20. Yüzyıl Dik- tatörlüklerinin Sanatı" araştırma kürsüsü tarafından ıncelenecektı. Bu projenin çok yararlı ola- cağına inanan Monika Flacke, "Bövlecc Doğu ile Bah arasında bir Hişki kurulacak, iki taraf bir- birini daha iyi anlayacaktır" dı- yor- Flacke'in savunduğu bir başka nokta da Avrupa'da aynı dönemde yaşanan öteki dikta- törlük rejimlerinde üretilen sa- natla karşılaştınlabılmesi için ta- nhtekı yerlerine oturtulması ge- rektiği- "Demokratik Alnian Cumhuriyeti bir ada değildi. \e orayı Stalinizm ve Nazizm çer- çevesinde algılamamız ve anla- mamız gerekivor sonuçta." Tabıı bu açıdan bakıldığında. Flacke aslında yapıtlann estetik değeriyle "farihsel değeriyle" ol- duğu kadar ilgilenmiyor. "Evet, bu yapıtlar estetik değe- ri taşımadan tarihsel bir değer taşıyabilirler. Bu bakış açısı, Do- ğu'nun sanat tarihcileri arasında yaygın değil. Belki de onlar sanat- İarına benden daha çok güveniyor- lar. İnsanlar benim bu sanata sa- nat olmadığinı sö.vlememi istiyor- lar. ama araştırma için o, çok da önemli değil. Araştırmaya baş- ladığınız zaman her şey bu kapsa- ma girer İyi, kötü. orta... Sonuçta iyi sanat, müzeye girecektir." İlgıli hükümetler söz konusu projeye bir fon ayırmayı kabul ederse, başında sürekli bir yöneti- ci bulunacak ve 10 \ıl boyunca araştırmalar yapacak. Flacke, konuyla ilgili pek çok araştırma yapılabıleceği kanısında: Ulusal kimliği aşılamak için peysaj resmınin kalkındınlması. Hider döneminde kadınlann ürettığı sanat... Almanya'nın Nazı sanatı ko- leksıyonunda yer alan kımi ya- pıtlar, dönem dönem çeşitli sergi- lerle izleyıciye ulaşıyor. Alm;tn Tarih Müzesi de koleksiyonu ser- gileyebilmek için hazırlıklara başladı. MEMET BAYDUB Değişen Gerçek Günlerdir bir ikilem içinde, arpacı kumrusu gibi düşü- nüyorum. Ne yapmalı, nasıl yapmalı? Istanbul Şehir Ti- yatroları'nda oynayan ve bekleyen oyunlarımı geri çek- meyi düşündüm. Bir ikisi dışında bütün tiyatrocu dost- larım karşı çıktılar bu düşünceme. Hepsi de sevdiğim, saydığım kişiler. Tayyib Erdoğan'a karşı çıkacağım der- ken onun ekmeğine yağ sürersm diyenler oldu. Mey- danı boş bırakıp kaçmak olur bu diyenler oldu. Şimdi er- ken, beş on gün daha bekle, bakalım nasıl kararlar alı- nacak Şehir Tiyatrosu içın, ondan sonra yaparsın yapa- cağını diyenler oldu. Tayyib Erdoğan'ın da umurundaydı sanki, oyunlarını çeksen ne olur, çekmesen ne olur di- yenler oldu. Bu sonunculara ben de katılıyorum elbetfe. Ama sorunun bence önemli bir boyutu var gözlerden kaçan. Ondan söz etmek istiyorum bugün. Sanatsal dayanışmalar oldum bittım anlamsız gelmış- tir bana. Yazarlann, ressamların, şairlerın sanatsal ge- rekçelerle gruplar oluşturmaları, omuz umuza vermele- rini hep şaşkınlıkla karşılarım. Ben politik, daha doğrusu ideolojik dayanışmalardan yana oldum hep. Bağımsız bir yazar olarak şimdi yaşadığımız durumlarda ne yap- mak gerekir, bunu soruyorum kendime. Sayın Tayyib Erdoğan yann bir basın toplantısı yapsa, beyler siz bızi yanlış anladınız, bizler Şehir Tiyatrolarınm belediyeden parasal destekalan, ama sanatsatözgürlüğünü, ozerkli- ğini koruyan bir kurum olmasını istiyoruz. Bizparayı ve- ririz, sanatçılar da istedikleri oyunları oynarlar dese so- run çözülecek mi? Kendi halinde bir oyun yazarı olarak bendeniz, patronu Tayyib Erdoğan olan bir kurumdan ış almak istemiyorum. Karşı çıkış olanaklarım da son de- rece kısıtlı. Elimde, yazdığım yırmi kadar oyundan baş- ka bir şey yok. Şehir Tiyatrosu'nun kadrosunda olan, oradan maaş alarak geçimini sağlayan biri olaydım, bu kadar rahat konuşamazdım bu konuda elbette. Ama ne yapalım ki, oraya baktığım zaman, sevdiğim saydığım, işbirliği yaptığım dostlardan önce, bugün tiyatronun fiıli patronu durumunda olan belediye başkanı geliyor gozü- mün önüne. Çok önemsediğim bir yazar var 1 John Berger. 1960'- larda yayınladığı eskimeyen bir yazısında, bilim adam- larıyla sanatçıları karşılaştırıyor. Şöyle yazmış "Bılım adamı savını güçlendırecek olgulan isterse açıklar, ıste- mezse açıklamaz. İki halde de, gerçeğe yaklaşmak için yapacaktırbunu. Bir gün savaşması gerekiyorsa, sıriını bilimsel bulgulara yaslayarak savaşacaktır bılım adamı. Sanatçı içinse 'gerçek' değişkendır Sanatçı, gerçeğin belli bir haliyle, gerçeğe belirli bir bakış biçimiyle, kendi seçtiği bakış biçimiyle uğraşan kışidir. Sanatçmın sırtını yaslayacağı hiçbir yer yoktur -kendi kararlarından baş- ka." Kendi kararlarından başka dayanacağı hiçbir duvar olmayan bir insan olarak, oyunlarımı, Tayyib Erdoğan ve ekibi tiyatronun patronajından çekilip gidene kadar, Istanbul Şehir Tiyatrolan'ndan çekmeye karar verdim. Şehir Tiyatrosu'ndakidostlarım, onları (oyunlarımı) iste- dikleri yerde istedikleri gibi oynamak, sahnelemek öz- gürlüğüne sahiptirler doğal olarak. Yeter ki karann altın- da Sayın Tayyib Erdoğan'ın imzası olmasın. • Bir kaç kere yazmıştım, Ankara'nın bütün büyük cad- delerine, başına ve sonuna ikışer adet dikilen heykel- anıt-ucubeler hakkında. Bu olağanüstü, insanı hayrete düşüren garip işlerin kımler tarafından, kimın onayı İle, kaç para ödenerek yapıldığını merak ediyordum Este- tik, heykel sanatı, göz zevki ile uzaktan yakından ilgisi olan herkesi ısyana teşvik eden bu "yapıtlar'' hakkında yavaşyavaşaydınlanmayabaşladık 4Mayıs 1994tarih- lı Millıyet gazetesinde yayınlanan, Ayşe Sazak'tn 'Top- raktaki Ölümsüzler"yazısı epeyce aydınlattı beni. "Aynı formda, aynı renkte, aynı çizgilen taşıyan toprak yuksel- tilerde hepsi toprak olmuş büyüklerin görüntuleri ve isimleri bulunuyor. Böylelikle de onları ölumsuzleştir- menin bir boyutu hiç değılse." Bu iki cumle gibi, heykel- anıt-ucubelerin anlamını da henüz çözebilmiş değilim Bu yığınları başkente armağan eden sanatçılarımızı da öğreniyoruz aynı yazıdan. Funda Tafulcan ile Oya Islim- yeliBudak. Gazetenin haberine göre Funda Hanım, Mu- nih'te son izlediği seramik sergısindekı yapıtlann; kendi yaptıklarından hiç de üstün olmadığını keşfettikten son- ra, hedef olarak yurtdışı sergiler açmayı belirlemiş ken- dine. Ben de bütün içtenliğımle bundan böyle bütun ser- gilerini yurtdışında açmasını diliyorum Bu yedi adet yığıntıyı ikişer ikişer bir kentin yaşamına sokan (diken) insanları tanıdıktan sonra, ucubelerın esrarının çözül- memiş düğümlerine geliyor sıra. Bunları kim ya da kim- ler onayladı ve kaç para ödendi bu çirkinliğe? Çöp vergı- si ödüyoruz da hani, bilelim dedim. • Yapay varsıllıktan somut yoksulluğa geçiyor ülkemiz. Kültüre, sanata, yaratıcılığa yatırılan para da kısılıyor is- ter istemez. Festivaller, kültür merkezlerı, tiyatrolar, konserler, sinemalar; bu kültür ve sanat etkinliklerinın çalışanları da birinci elden etkileniyor yeni koşullardan. Beklentilerle gerçekler arasındaki uçurum büyüdükçe küskünlükler, şaşkınlıklar artıyor. Son on dört yılm ger- çek faturası her anlamda şimdi çıkmaya başladı üzeri- mize. ödeyeceğiz ister istemez, ama boyun bukerek ödemek yerine, anlayarak ödemenin daha yararlı, daha doğru olacağını düşünüyorum Yoksulluk itici bir güç olabilır mi? Devletten, belediyeden, bakanlıktan ya da başka kurumlardan parasal yardım almadan büyük, ka- lıcı ışler, sanat işlerı kotarılabilir mi? Belki önümüzde daha başınabuyruk, daha sorumlu, ama aynı zamanda daha ası, daha serseri, daha yaramaz, daha derin re- simler, romanlar. şiirler, oyunlar, filmler bekliyor bizı. Beş altı yıl içinde dönüp baktığımızda geriye, bulunur bir yanıt elbette. 7. ULUSLARARAS1 YAPI KREDt GENÇLİK FESTİ\ ALİ'NDE BUGÜN 18.00 CRR Konser Salonu: Dans, Nedcrlands Dans Thca- ter2(Hollanda) 21.30 CRR Konser Salonu: Flamenko, Manolo Sanlucar Ramenko Gitar Topluluğu (İspanya) 21.30 Kadıköy Haldun Taner Sahncsi: Tiyatro "Comedi- antc" Compagnie du BaroufTe (Fransa) Yönctcn: Laurent Lcvy 7. ULUSLARARASIVAPIKREDİ GENÇLİK FESTÎVALİ'NDE YARIN 21.30 CRR Konser Salonu: Caz Nana Vasconcclos Trio "Inclassıficable" (Brezılya) 21.30 Haldun Taner Sahnesi: Flamenko, Manolo Sanlucar Flamenko Gitar Topluluğu (İspanya) 21.30 CRR Konscr Salonu: Caz, Funk Doctors (Türkiye) Rock Deni Bonet and The Pleasure Slaves (İngiltcrc) 21.30 Haldun Taner Sahncsi: Gospel/ ' Barbara Best Sineers (ABD)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle