Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 HAZİRAN 1994 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Türk bankacılık sistemi tasarrufiı koruyabilir mi?
Hiçbir ekonomi tasamıftan vazgeçemeyeceğine göre özellikle
ülkemiz ekonomisinde tasarruflan piyasa mekanizmasının
korumasına terk etmek Iükstür. Bilindiği üzere, piyasa
mekanizması istikrar üzerine kurulmuş degildir.
HtKMET KURNAZ Bankacı, Iktisatçı
> A narşistManifesto',
i V m anarşizmin yaşa-
^ X ^ k mın öğretisi oldu-
j j ^ ^ k ğunu söyler. Bu-
/ M gün, fınans ve ma-
^ L JL. li piyasalarda ya-
şanan anarşi karşısında her gün yeni
şeyler öğreniyoruz. Ekonominin 'ol-
mazsa olmaz' öğeleri olan bankalar, 'o4-
masadaolur'oldular. Bunalımıngünah
keçileri sürüsüne, KlT'ler yanında,
bankalar dakatıldı. Görünenle yetinen
kimi düşünceler, banJca sayısının fazla
oldugunu, ekonominin bu kadarbanka-
yı kaldıramayacağını ve ülkeyi faiz-dö-
viz ikileminde bıraktıklan savıyla,
özellikle önemi, bunahmda (krizde),
gereken bankalara karşı bir tavır sergi-
lemektedirler.
Kuşkusuz, tamamen haksız sayıl-
mazlar. Ne varki, eleştirilerin odağı pi-
yasa ekonomisinin doğai sonuçlannda
toplanmaktadır. Nitekim, Türk banka-
cılık sistemi, uluslararası fınans dünya-
sına yakışan bir performans yakalama-
sına karşın ekonominin temel sorunla-
nnı taşımaktadır
Dogrusu, para sermayenin, üretken
sermayeye göre yüksek kazanç elde et-
tiği 'para rann' ekonomilerde banka
sahibi olmak bir üstünlüktür. Nitekim,
sıkça dillendirilen 'banka sayısı fozlab-
ğı'nın nedeni, her faızden borçlanan bir
kamunun olduğu ekonominin temelin-
de saklıdır. Hiçbir ekonomide, banka-
cılık dahil, kesimler arası bu kadar açık
'ara kârüiık' farkj görülmez. Oldugun-
da, para sermaye banka sahipliliğine
heveslenecektir. Dolayısıyla banka sa-
yısını piyasa mekanizması değil, bü-
rokrasinin 'yetkili eli'belirleyecektir.
Doğaldır ki bürokrasi, bu yetki kulla-
nımında piyasa mekanizmasının etkin-
liğini ve seçiciligini gösteremeyecektir.
Türk bankacılık sistemi, 72 banka ile
ülke düzeyine 6 bin 300 şube ağıyla, ti-
caret bankacılıgı temelinde konuşlan-
mıştır. Ancak sistem, çoktan seçmeli
az sayıda bankanın egemenliğindedir.
Kamu maliyeti baskısı altında kısa va-
deli fonlara dayalı çahşma içindedir. Fi-
yatlama kamu borçlanma göstergele-
rinde benzerdir. Sistem yabancı kayna-
ğa olan bağımhhğını artarak sürdür-
mektedir. Sistem temel büyüklüklerin-
de reel bir genleme göstermektedir.
Maliyet baskısında sistem kaynak top-
lama ve aktarma mekanizmasında spe-
külatifolmayazorlanmaktadır. Sistem
son yıllarda para ikamesiyle artan bo-
yutta kur riskı üstlenme ahşkanlığında-
dır. Sistemde rekabet, yeterli teminat
unsurlanndan uzakJaşmak suretiyle yü-
rütülmektedir.
Bugün finans ve mali piyasalarda 3
bankanın tasfiyesi ile somutlaşan ve de-
rinlik kazanan bunalım karşısında; sis-
temde biryandan kaynak çıkışı biryan-
dan da küçükten büyüğe, özelden ka-
muya doğru bir kaynak akışkanlığı ya-
şanmaktadır. Özelleştirmeden yana
egemen söylem duraksamış durumda
gelişmelerin arkasında beklemektedir.
Gerçekte, yaşanan bunalım, izlenen pa-
ra politikasının bir sonucu olmasma
karşın bunalımdan banka tasfiyesi ile
kurtulunacağı gibi bir sanı vardır. Ter-
sine, ekonominin yumuşak karnı olan
bankacılık sistemine olan güvenin sar-
sılması ya da dogacak güven bunalımı,
bunahmm daha da derinleşmesidir. Oy-
sa, 'kitabi iktisat'ta bunalım dönemle-
rinde tasarruflann banka sisteminde
kalması istenir. Aynca, tasarruflann
sistemde belli bir yerde toplanması kay-
nak kullanımında etkinliği azaltan bir
öğedir. Kaynaklann rasyonel dağılımı
etkin bir rekabet piyasasını şart koşar.
Hiçbir ekonomi tasarruftan vazgeçe-
meyeceğine göre özellikle ülkemiz
ekonomisinde tasarruflan piyasa me-
kanizmasının korumasına terk etmek
Iükstür. Bilindiği üzere, piyasa meka-
nizması istikrar üzerine kurulmuş de-
ğildir.
Doğası gereği arz ve talep değişken-
lerinin baskısı altında denge arayışında-
dır. Kendisine dengesizlik içinde den-
ge arayan piyasa mekanizmasının salt
bu nedenle dahi tasarruflan koruyabil-
mesi kuşkuludur. Fakat, tercihini piya-
sa ekonomisinden yana yapan bir top-
lumda tasarruflar, devlet konıması lük-
süne de bırakılamaz. Ancak, tasarruf-
lann tasfiyesi "maddenin ruhu'na ay-
kındır. Tasarruf gelirin tüketim dışı ka-
lan kısmıdır. Tasfiye iie iktisaden tüke-
tilmeyen tüketilmektedir. Söylemi ne
olursa olsun, piyasa mekanizması üre-
timi tasarrufla eşitlemek suretiyle ta-
sarrufa verdiği önemi gösterir. Oysa
tasfiye ile bankacıhğın varlığında öne-
mi yadsınmayan tasarruflar önemsiz bi-
rer bilanço kalemi durumuna düşmek-
tedir.
Finans piyasasında yaşanan geiişme-
ler, siyasal iktidann önüne Türk banka-
cılık sisteminde ivedi çözüm bekleyen
iki temel sorun koymuştur:
1- Tasarruflann sistemde kalmasını
sağlamak,
2- Sistemin tasarruflan korumasını
sağlayan önlemleri alrnak.
Hiç kuşkusuz, tasarruflann sistemde
kalmasını sağlayacak olan, piyasa me-
kanizmasının yatınm seçeneğinde ay-
nı risk tabanında tasarrufa kazandıraca-
ğı getiridir.
Piyasa ekonomisinde sistemin tasar-
ruflan koruyabilmesi özellikle yapısal
ekonomik sorunlar taşıyan ülkemizde
bir dizi düzenlemelere bağlıdır. Ger-
çekte, Türk bankacılık sistemi, çahşma
esas ve ilkeleri yönünden 1936 yılından
bu yana Bankalar Kanunu ile belirlen-
mektedir. 2999 sayılı ilk Bankalar Ka-
nunu dahil hazırlanan tüm kanunlarda,
mevduatın şu ya da bu şekilde konına-
bilmesi kanun taahhüdü aJtına alınrruş-
tır. Yalnız, bu taahhütlermevduatın bel-
li bir kısmmı doğrudan koruma altına
alırken kalan kısmını kaynaklann kul-
lanım şekillerine koyduğu kısıtlayıcı
koşullarla dolaylı olafak korumayı üst-
lenmeştir.
Ne var ki, geçmişte de yaşandığı üze-
re mevduatı yeterince koruyabildiği
söylenemez. Bugün geçerli olan 512
sayılı KHK ile değiştirilen Bankalar
Kanunu'muzda, mevduatı koruyan
doğrudan önlem olarak Tasarruf Mev-
duatı Sigorta Fonu yer almaktadır. An-
cak fonun güvencesi, kamunun mev-
duat üzerinden aldığı munzam karşılık
ve disponobiiite payına göre hiç dene-
cek limittedir. Kaldı ki, ticari tasarrufu
dışlayan bir yapıdadır.
Dogrusu, sistemin çahşma esaslan-
nı belirlemek ve tasarruflan dolaylı ko-
ruyucu önlemler açısmdan Bankalar
Kanunu'muz geçmiş kanunlann yapa-
bileceğinin oldukça ilerisindedir. An-
cak 7129 sayılı mülga kanunun doğru-
dan korumak çerçevesinde gerek solvo-
bihte oranı gerek imriyazh alacak hak-
kı yönünden mevduatı daha önemii
gördüğü söylenebilir. Diğer yandan,
Merkez Bankası 1 -M genelgesi ve kar-
şıhklar kararnamesi ile bankalann ça-
hşma esaslannda disipline edilmesi de
mevduatı koruyucu bir düzenleme sa-
yılabilir.
Ne var ki yapılan tüm düzenlemeler
kanun ile güvenceye bağlanmış olsa bi-
le bankacılık 'iktisadi bir olugu'dur. Bu
nedenle ikrisat politikalannda tasarru-
fa güvence aranmahdır. Aynı zamanda
Türkiye ekonomisinde bir zorunluluk-
tur.
-Türk bankacılık sisteminde mülki-
yet ve fonksiyonel yönden kaynak top-
lama va aktarma mekanizmalannda ay-
nmlaşmaya gidecek piyasalar oluşfu-
rularak bankalar, tasarruf, kredi ve ya-
tınm bankalanna aynlmahdır.
-Sistem üzerinde kamu güvencesi ol-
dugu duygusuna ya da talebine yol açan
munzam karşılık, disponobiiite gibi
maliyet baskılan kaldınlmalıdır.
-Sisteme giriş ve çıkış piyasa meka-
nizmasına bırakılmalıdır.
-Sistem fiyat serbestisine sahip ol-
malıdır.
-Sistemde yer alan tasarruf bankala-
n Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarh-
ğı'nın degerleme esasına tabi olmalıdır.
Yapılan değerleme puanlan topluma
belli periyotlarda duyurulmalıdır.
-Sistemde özkaynak ile işlev (fonk-
siyon) arasında belirlenecek katsayı
ilişkisinde bankalara yetki tanınmah-
dır.
-Sistemde değerleme puanlanna esas
olacak şekilde serbest sigortayı özendi-
ren önlemlere yer verilmelidir.
Sayılan çerçevede yapılanacak Türk
bankacılık sisteminde kesimler arası
kâr farklan ortadan kalkacağı ve fiya-
hn riski de içeren şekilde oluşacağı dik-
kate alındığında 'yatırun bankacıhğı'na
da yol açılacaktır. Böyle bir yapılan-
mada kamu bankalannın özelleştiril-
mesi savunulur 'ekonomikgerekçeier'e
kavuşacaktır.
ABADABİR
Dr. BEgtR DOSTER
Fetih mi, Kurtuluş mu?
Türkler, tarihte büyük devletler, imparatortuklarkurmuşlar-
dır. Gerek Orta Asya'da gerekse Ön Asya'da Türk ırkı eko-
nomik yönden, askeri bakımdan komşulanndan daha güç-
lü olduğu vakit onlan istila etmeye, giderek hudutlarını ge-
nişletmeye başlamış. Bu eylemin tarihteki adı 'fetıh'tjr. Hun
Imparatoru Atilla'nın Orta Asya'dan Roma'ya gelişi, Ti-
mur'un Semerkant'tan kalkıp Ankara'ya yürüyüşü, Kanuni
Sultan Süleyman'm Istanbul'dan Viyana'ya at koşturuşu
büyük 'fetih' olaylarıdır. Ne hikmetse, tarih hep istilacı güç-
lerin fetih serüvenlerini anlatır U2un uzun. Bize öyle geliyor
ki, Türk olarak bu fetih olayları ile ne kadar övünürsek övü-
ne/im yine de biraz yaya kalınz kanımıza göre. Neden mi?
Çünkü, başka ırklann geçmişlerinde de onlann atalannda da
fetih olayları var. örneğin, Makedonyalı Iskender, Isa'dan
330 yıl önce doğuya dogru başlattığı seferini, Bombay'a,
Hindistan'a uğradıktan sonra Mısır'a kadar genişletmiş ve
bu uzun yolculuğunu altı yılda noktalamıştır. Az şey mi bu?
Mukaddes Roma Cermen Imparatorluğu ikiye parçalanmış,
her biri yüzyıllarca ayakta kalabilen büyük imparatoriuklan
oluşturmuştur. Hele Iskender'in ıstilası öylesine anlamlıdır ki,
adının Müslüman oluşundan mıdır, yoksa 'fetih'm daha son-
ra Islamiyeti kabullenmiş yörelerde gerçekleştiğinden midir
pek çok Müslüman ozan Iskender ve fetih üzerine yazılar-
dizeter döktürmüşlerdir. Sadece bu kadar mı? Şu beğenme-
diğimiz Araplar, Hicret'in 100. yılında bir yandan Arap Yan-
madası'ndan çıkıp Afrika'yı tümüyle kat edip Ispanya'ya do-
luşurken öbür yandan Istanbul c_ lil, Anadolu'ya, Iran'a ge-
çip Orta Asya'ya yürüyoriardı. "Ne işi vardt Hıristiyan insa-
nın Kudüs'te" deyebilir misiniz? Papazlann Avrupa'da baş-
lattığı yürüyüş, bütün krta ve ada Hıristiyanlannı öylesine et-
kileınişti ki, 1200 yılında Kudüs için sekiz sefer düzenlenmış-
ti.
Dikkat edilirse, bu örnekler insanoğlunun hep karadaki ey-
lemleridir. Kazanı kepçesiyle, devesi filiyle binlerce, yüzbin-
lerce kişinin kilometreler yüklü-ülkeler dolusu yürüyüşleridir.
Ya denize açılması? Buharlı makinelerin bulunuşu, tüccar
devletlere öylesine bir serüven hazıriadı ki, yelkenleri açan
okyanuslan fethedip krtalar keşfetti. Aç, beş on Ispanyol
maceracısı Amerika'ya el koyarken minnacık Hollandalılar-
Portekizliler dünyanın öbür ucundaki adalan paylaşıyordu.
Kısaca "Altayiar'dan attığım ok Alp Dağlan'nı aştı" dize-
si kırk yıl önce bizi yerierimizden hoplatacak bir coşkuyu
kamçılıyordu. Ama şimdi "aldanma ki şairsözü elbetteya-
landır" diye düşünüyor insan. Ve bu gerçek Romalı, Make-
donyalı, Arap ve Yunanlı için de geçerlidir. Biz Isa'dan altı
yüzyıl önce Attaylar'danattığ/mıztopun değil; Çanakkale'de,
Dumlupınar'da, Sakarya'da aç susuz sırtımızda taşıdığımız
mermilerin şiirini yazmalıyız. Daha dogrusu fetih öykülerin-
den çok 'Kurtuluş'un destanını yazmalıyız...
Hiç kuşkusuz bu yazdıklarımızla Türk ırkının geçmişteki
büyük siyasal atılımlarını küçümsüyor değiliz;_tersine, top-
lumların tarih bilinci içerisinde gejişmelerini degerlendirme-
lerinin yarariı olacağını da sürekli savunuruz. Ne var ki, za-
man zaman bazı kişilerin 'fetih'e sahip çıkıp 'kurtuluş'u umur-
samaz tavırlanna tanık oluyoruz.
Gerçek birtarih bilgisinden yoksun olan bu söylemlerin bir
serüvenden öte kapkara bir cehaleti temsil ettiği ortadır (*)•
(*) Bu yazı 20 yıl önce, yerel gazete olan Kars-Haber'de
yayımlanmıştı. Güncelliğini koruması, ülkemiz için sevinile-
cek bir olay değil elbette. Yazıklar olsun ülkemizi yerinde say-
dıranlara, giderek daha geri götürenlere!..
Kıskançlık-boşanma-eşi öldürme...
Dr. KRİTON DtNÇMEN
Y
ukandaki üçgenin üç kıyı-
sından birincisi ile üçüncü-
sü arasındaki ilgi, bu duru-
mun günlük yaşamda nadir
olmamak üzere rastlanmak-
ta olması nedeniyle gerek
rıp gerekse hukuk bilimlerinin önemli konu-
lanndan olduğu gibi yazın, tiyatro ve sine-
manın sevdiği ve sıkhkla işlediği konular-
dandır. Isterbasitbirkıskançlık, isterseakıl
hastahklan başlığı altında incelenmesi ge-
reken kıskançhk vakalannda olsun, kıskanç-
lığın, azımsanmayacak sıklıkta, eşini öldür-
me boyutuna varabildiği göriilmektedir. îş-
te bu gibi hallerde adli psikiyatri, tıbbi da-
nışmanlık görevini yerine getirmek suretiy-
le ceza hukukunun doğru karar vermesine
yardımcı olur.
Doğaldır ki herhangi bir akılsal anzaya
bağlı olmaksızın oluşmuş basit bir kıskanç-
Jığın neden olduğu bir suç karşısında sanı-
ğın ceza ehliyeti tam olacak ve dolayısıyla
kendisi kanunun öngördüğü cezaya çarptı-
nlacaktır.
Aynı şekilde sanığın musab bulunduğu
akıl hastalığı, zeka geriliği veya bunama gi-
bi akli bir anza benzer bir olayın oluşması-
na yol açmışsa sanığın göstermekte bulun-
duğu bu anzanın mahiyet ve derecesine gö-
re ceza ehliyeti ya hiç olmayacak ya da azal-
tılmış bulunacaktır.
Vurgulanması gerekir ki gerçek bir olaya
dayanmayan her kıskançhk olgusunun, tıb-
bi anlamda daima bir kıskançhk hezeyanı
veya hezeyani bir fikir olarak kabul edile-
meyeceği nedeniyle, bu tür vakalann tümü-
nün sanığın ceza ehliyetini etkilemesi gerek-
mez. Görülüyorki gerçek birnedene dayan-
mayan pek çok kıskançhk olayında hezeyan
ya da hezayani bir fikir öğelennin bulunma-
dığı takdirde sanığın ceza ehliyeti tamdır.
Yukanda kısaca ve kaba hatlarla izaha ça-
hştığımız kıskançhk-eşi öldürme ilişkile-
rinde, olaylann önemli bir kısmında, kıs-
kançhgın eşi öldürme ile sonuçlanmasm-
dan önce ortaya çıkan ve sanık eşin suç ile
neticelenen eyleme girişiminden birkaç yıl
ve genelde ay öncesinde bir hal çaresi ola-
rak başvurduğunun apaçık görüldüğü üçün-
cü bir boyut ile karşılaşmaktayız. Başlığı-
mızdaki üçgenin ikınci kenannı oluşturan ve
sanıklann sıkhkla kıskançhklannın sonucu
agır bir suçun işlenmesi ile kendisini göste-
ren üçüncü kenara varmadan önce başvur-
duklan ve genel bir ad ile boşanma girişimi
olarak isimJendirmek istediğımiz bu husu-
sun irdelenmesi, bu yazının temeli ve de
amacıdır.
Kişinin sorunlanna karşı çözüm olarak
gördüğü ve başvurduğu bu girişime, ceza
ehliyeti tam yani aklen sağlam sanıklardan
ziyade, ceza ehliyetine sahip olmayan veya
ceza ehliyeti azaltılmış bulunan yani akli
bir anzaya musab sanıklann başvurmakta
oldugunu saptamış bulunduğumuzu işaret
etmek isteriz.
Bu hususta Adli Tıp Kururnu 4. Ihtisas
Kurulu'na 1983-1993 yıllan arasında mü-
racaat ettirilen kadın-erkek 134 kıskançhk
nedeniyle eşini öldürme vakası üzerine ra-
portörlerimizden Dr. Murat BUgOi'ye yap-
tırmakta olduğumuz bir araştırmanın veri-
lerine göre ceza ehliyeti tam yani aklen sag-
lam olarak değerlendirdiğimiz ve toplam
134 vaka sayısınm %59'unu oluşturan 79
sanıktan %18'inin, yani 14 sanığın, suç ey-
lemine girişmeden önce ya mahkemeye baş-
vıırma ya da eşlerini anne-baba-kardeşe yol-
lama veya evi terk etme yoluyia boşanma-
aynlmayâ başvurmuş olmalanna karşın ya-
kınlannın araya girmesi ya da boşanmala-
nna yeterli sayılacak kanıtlann eksikliği ne-
deniyle davanın reddedilmesi gibi neden-
lerle birlikteliklerini suç tarihine kadar zor-
la sürdürmüş olduğu görülmektedir.
Aynı şekilde akli anza nedeniyle ceza eh-
liyetlerinin etkilenmiş olduğu saptanan ve
toplam 134 vaka sayısının %41 'ini oluştu-
ran 45 sanığın da %18'inin, yani 55 sanığın
da tıpkı aklen sağlam sanıklar gibi suç ey-
leminegirişmeden önce ya mahkemeye baş-
vurmaya da eşlerini anne-baba-kardeşe yol-
lama veya evi terk etme yolu ile boşanma-
aynlmaya başvurmuş olmalanna karşın yu-
kanda izah ettiğimiz nedenlerle birliktelik-
lerini zorla sürdürmüş olduklan görülmüş-
tür.
Yani araştırmamızın verilerine göre kıs-
kançhk nedeniyle eşini öldürme suçunun
sanıklannın -ister aklen sağlam, isterse ak-
len hasta olsunlar- % 18'inin, suçu oluştura-
cak eylemlerinden önce ön bir girişim ola-
rak, başka bir anlatımla kendilerini ve eşle-
rini ve de toplumu böylesine saldırgan ve is-
tenmeyen bir eylemden koruma amacıyla
eşlerinden aynlmayı denemişler, ancak ne
yazık ki toplumsal baskı sonucu bu olumlu
girişimleri önlenmiş ve bu suretle esasında
bitmiş bulunan bir evlilik, aynı çatı altında
zoraki birlıkte yaşama, zoraki beraberlik -
co-existence forcee, co-habitation forcee-
haline dönüştürülmüş olmakla bir süre son-
ra bu durumun sonucu ve de ifadesi olarak
olay eşini öldürme suçunun oluşması şek-
linde sonuçlanmıştır.
Ceza ehliyetini etkilcyecek öz ve kertede
marazi bir temele oturmuş olmasına ya da
olmamasına bakmaksızın, kıskançhk nede-
niyle evlilik birlikteliğini soniandırma arzu-
sunun boşanma davası açacak ya da eşini ai-
lesine geri gönderecek ya da evini terk ede-
cek kadar çok ciddi boyutlara varmış bulu-
nan olgularda, kendilerini bu kararagötüren
olaylann gerçek olup olmadıklanna ve hat-
ta böyle bir karara götüren muhakemenin
sağlıkh olup olmadığına bakmaksızın, he-
pimizin bu şekilde hareket etmekle toplu-
mun sağhğını ve mutluluğunu korumakta
olduğumuza kendilerimizi şartlamış oldu-
ğumuz peşin hüküm ve kodlanmış yapay
ahlak kurallanyla karar vermeden önce,
olayiara açık bir kafa ve hümanist bir değer-
lendirme ile bakmamızın ve ona göre bir
sonuca varmamızın pek çok vakada katil ve
maktul olma gibi iki ya da bazı olgularda gö-
rüldüğü gibi daha fazla insanın yaşamını
kurtarabileceğini düşünecek olursak, top-
lum yarannın düşünülmeden vanlmış peşin
hükümlere mi, yoksa gerçek ve nesnel dü-
şünce ürününe mi bağlı olduğu kolayca an-
laşılmış olur.
ANMA
HASANESATIŞIK'ı
Beşinci ölüm yıldönümünde
derin bir özlemle anıyoruz.
AİLESİ
M ^ ^ L F A G Ü L M E Z
^ H İ p l P ^ ^ ^ H elimizdeçiçeklermezannın
^ ^ j / -»«"Hİ^H başında olacağız.
H £ ^ * * ^ ^ J Ailesi ve arkadaşlan adına
B ,. * * J | KEMAL GÜLMEZ
Karacaahmet Mezarlığı
PENCERE
Yuıftaş ile GoUL
Yer: Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara!.. Ana-
yasa Mahkemesi, DEP'i (Demokrasi Partisi) kapatmış.
Partinin milletvekilleri ipi kopmuş tespih taneleri gibi or-
talığa saçılmışlar. kimileri daha önceden gözaltına alın-
mışlar, kimileri Avrupalara kaçmışlar, kimileri de kapat-
ma karanndan sonra ortalıkta dolaşıyorlar, DGM
Başsavcısı da bu milletvekillerini gözaltına alacağını yi-
neleyip duruyor.
DGM Başsavcısı kim?..
Nusret Demiral!..
•
Çankaya Belediyesi görevlileri, geçenlerde Nusret
Demiralın Goldi adındaki köpeğini zehirlediler, olay
DGM Başsavcısı'nı çok sarstı.
Oturdu, Goldi'ye bir şiir yazdı..
Köpeğinin heykelini de dikecek!..
Diyarbakır DEP Milletvekili Sedat Yurtdaş karalar
bağlayan Demiral'a haber gönderdi:
"Sayın Savcı, köpeklere gösterdiği duyarlığı insanla-
radagöstersin..."
Başsavcı yanıt verdi:
"- DEP'liler köpek değil ki!.. Devleti yıkmaya çalışan
kişilere elbette ki Goldi ye gösterdiğim özveriyi göstere-
mem. Yanlış olur bu..."
•
Şimdi Diyarbakır Milletvekili Sedat Yurtdaş, Nusret
Demiral'ın avucundadır..
Sedat Yurtdaş her sabah kalkıyor, tıraş oluyor, giyini-
yor, bekliyor:
- Başsavcı beni bugün gözaltına alacak mı?..
Herkes merakta!..
Dünya âlem biliyor ki Başsavcı Demiral, köpeği
Goldi'ye gösterdiği duyarlığı milletvekili Sedat Yurt-
daş'a göstermeyecek, çünkü bu konu aydınlığa kavuştu;
Türkiye Cumhuriyeti Başkenti'nin DGM Başsavcısı açık-
ladı:
'"- DEP 'liler köpek değil ki..."
Peki, DEP'liler ne?..
Başsavcıya göre insan bile değiller. "Devletiyıkmaya
çalışan kişiler..."
Kaç günden beri Türkiye'nin başkentinde birdram ya-
şanıyor, her sabah kara mizah başlıyor; gazeteciler
başsavcıya soruyorlar:
- Ne zaman yakalayacaksınız?.
- Elimdeler..
- Ama gözaltına almıyorsunuz..
- Dönüp dolaşıp gelecekleri yer burasıdır, istediğim
zaman bu işi yaparım..
- Ama ne zaman?.
- Siz DEP'lileri takipten vazgeçtiğiniz zaman..
- Bugün ne yapacaksınız?.
- Belli olmaz..
- Nasıl belli olmaz?.
- Avucumdalar..
*
Başsavcı ilginçbirtip..
Daha geçenlerde parlamentoyu polisle kuşatıp DEP'-
lilerin bir bölüğünü teslim almıştı...
Bu kez neden duruyor?..
Bir savcı, yaptırmak istediğini polisle yaptırır; ya polis-
te bir bityeniği varsa?.. Sakın bu kez polisimiz ağırdan
almasın. Başsavcının kulağına kar suyu kaçmasın?..
Goldi'nin ölümünden sonra Nusret Demiral'ın başına
bu da mı gelecekti?..
Astığı astık, kestiği kestik görünen meşhur başsavcı-
mız devlet içindekı devlete bakıyor, yakala dediği za-
man yakalayıp, dur dediği zaman duruyor mu?..
Türkiye burası!.. Dağlannı korku, kentlerini kuşku bek-
ler, hukuk devleti olmak için daha çok emekler...
KASETveCDÇIKTI
Hızlı. kimı zaman dıngin. ama her zaman damıtarak çalıvor Her bir perde
diğer bir perdevı ızlerken parmaklannda Anadolu halklanrun melodılen a-
gıler ken anında ka[arîaşı>or- Parmakian tedırgın \e ûrkek dokunmadı tele.
Kendınden emın ve onurlu Bılmanı. beynıru olduğu gibi müzığe aktanr-
ken. enslrümanıaa son derece hâkım. Perdeler Kütahva. Erzıncan. Sıvas,
bırazionra Ağn. Van. Fethj\e oluyor.. Teknık veduygubıhnçbbırbıçıınde
ışlenınce. >alnızca yüreğı de|ı!. beyınkn de bu>'ûiüyor Ten ile telın bıleşımı,
yûreklerden süzülürcesıne. çısele>en yağmur tanecıkten gıbı akarken sankı
kopacak bir fırtanının prelüdü . Bir ihtılal oluyor Hasret gıbı... Zarif ve
sen... Mızraptan çok. parmaklanyia çalıvor Çıpİak tenın ve telın ürusal zen-
gınlığındekı sadelık. gece ile gundıız arasında zamanın durdurulmasına ka-
dar surüyor Kısa sapb bağlama ile başlayan bu sermen uzun saplı bağlama.
dıvansaa. cura. kabak kemane. Hasret'ın ellenndecanlı yajama donüyor.
KALAN MÜZİKYAPIM
Tel.: 512 3513, Fax: 528 11 34
ALAADDIN HOTEL••••
İncckum Alaaddın Hotcl, Türkivc'nın vcşıl lurızm bcldcM AntaKa'nın Alan>a ılçcsı Avsallar kasabasında
Akdcniz'in berrak kıyılannda huzur, spor. cğlcnccdolu bırortama suhıptir.
Anlalva Havaalanfna 98 km. uzaklıkta olan İncekum Alaaddın Hotel 232 oda. 500 yatak kapasitelidir.
Yılın 3(X) gününün güneijli geçtiği \edcnizsezonunun 8ay sürdüğü Akdeniz"in bu şirin yöresindeki otelimi-
/in odalan ılc lüm kapalı alanlan mcrkczi ısılma. soğutma ve havalandırma sistemi ile donatılmıştır.
Ö/cl banşolu odal.ınmı/ olomutık telefon. 4 kanal mıi/ık >a\ını. u\dıı >a\ın TV sisienu ile olelimi/ tatilde
L'\ını/ı <ıraima\acaklır
İncckum Alaaddın Hotcl'dca> nca açık ve kapalı barlar. sauna. kondis\on mcrkczi. disco. 2 yüzme havuzu,
ö/el plaj alanı. iskele. su sporlan mcrkc/i. tcnis konu bulunmaktadır.
Otelımi/ 150 kişılik simültane çeviri sistemi toplantı salonu. 500 kişilik resıoran. alakart restoran, pasta salo-
nu. televizyon salonu. o\ un odası. alışveriş mağazalan. ve manzara teraslan ile unutamayacağınız bir tatil sun-
maktadır.
İncckum Alaaddın Holcl'ın mutl'ak usiaları d.ı JJCCC ıııu/ıgı c^ığındc /cngın <n,ık butclcrı ılc I urk >cmoklcrı-
nın lezzeuni sulcrc bir kc/daha lailıracaktır.
ALAADLMN OTKL
• • • •
Rczervasyon ıçın:
(0242i5l7l4 9l(6hat)
İncekum-ALANYA