Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 HAZİRAN1994 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
40. Sanat yılını kutlayan Erol Günaydın, kendini 'dörüt eri' olarak tanımlıyor
Dohı dolu yaşadun, dolu doluyum
ERDENSİDAL
Erol Gönaydın bu yı! 40. sanat
yılını kutluyor. Lise yülannda ti-
yatroyla başlayan sanat yaşa-
mında, sinema oyunculuğu, se-
naryo yazarbğı, ortaoyunculuğu,
seslendırme sanatçıbğı yaptı. Son
birkaç yıldır televizyon dızilerin-
de yer alan Günaydın'la dünden
bugûne, kavuktan tiyatroya,
Müslümanbktan laikliğe uzanan
keyifli bir söyleşi yapük.
Tiyatroya başladığı gûnden iti-
baren sadece ışçı olarak çalış-
tığını, hiçbir zaman yaptığı ışın
patronu olmadığını özellikle be-
lirten Erol Günaydın, kendisini
"Dörüt eri" olarak tanımlıyor.
Sanat anlamına gelen Dörût İceli-
mesinin 1960'larda, Tûrkçe keli-
meler üretme modası sırasında
ortaya çıküğmı bebrten Gü-
naydın, bugün bile hâlâ işçi oldu-
ğunu ve böyle kalmak istediğini
söylüyor.
Akbank emekJisi oldum
- 40 yıklır caİE^yorsunuz, bunca
yüdan sonra sosyal güvencemz var
mı? Eroekliliğiniz söz konusu mu?
Devletten emekli olmadım.
Akbank emeklisi oldum. Devlet-
ten hiçbir kıyak görmedim. Çok
mutluyum. Devlet bana hiçbir
şey diyemez. Ben parasını da iste-
miyorum. Şimdi devletten para
isteyenlere de şaşınp kalıyorum.
Tiyatrocular hep konuşurlar, bir-
leşirler; yürüyelim arkadaşlar
dağbaşını duman almış derler. tş
devletten yardım almaya gelince,
kim daha fazla aldı diye birbirle-
rinin kafasını gözünü yarar, kav-
ga ederler. O fazla aldı, ben az al-
dım diye şey yaparlar.
- Peki eskiden böyle miydi?
Ortada para yoktu, seyirciyi
kapan parayı götürürdü. Yani
kim iyi iş yaparsa bileğinin hak-
kıyla kazanırdı. Şimdi bu bitti.
Faturalar, birtakım şeyler gös-
teriyorlar, gidiyorlar devletten
300 ahyor, 500 ahyorlar. Adam-
lann bir kısmı gidiyor ev alıyor,
bir kısmı Avrupa'ya gidiyor. Ah-
nan para "ancak masraflanmı
karşıladı, şu kadar zarar ettim"
diyorlar. Seyirciye, sanatçıya
yansımıyor yani.
Bu işin hâlâ işçisiyim
- Ya sanatçı dayamşması?
Sanatçılann içinde çok sıkın-
tıda olanlar var, orta halliler var,
bir de patronlar var. Tıyatro sa-
hipleri devletten de kıyaklannı
alıyorlar. Bu zamanda bu birliği
kurmak çok zor. Sanatçılann du-
nımu anayasa gibi, delik deşik.
Senelerdir arayıp sormayan, pa-
rası var mıdır, ne yapar diye sor-
mayan insanlar sonra AKM'nin
önünde yürüvüş yapacaklan za-
man hatırlıyorlar. Sıkıştıklan za-
man onu da çağıraiım, bunu da
çağıralım diyorlar. Kokteyllere
çağırmıyorlar da bu gibi şeylere
çağınyoriar. Nasıl dayanışacak-
lar?
- Nasıl bir sanat yasamı gecir-
diniz? Geriye dönüp baktığmızda
oeieri anımsıyorsunuz ve hissedi-
yorsumız?
Bana çok şeyler verdı sanat.
Dostluklar sevgiler. Biz yokluğa
imrenerek bu sanata girdik. 40
senedir bu yolu geldim. Kendi
düşüncelerini sanat yoluyla em-
poze eden adamlann işçikri ol-
dum. Ben sadece bu işin işçisi ola-
rak çalıştım, şu anda hala da işçi-
siyim. Böyle olmayı çok seviyo-
rum. Hep arka planda kaldım ve
çok güzel şeyler yaşadım. Dolu
dolu yaşadım, dolu doluyum.
İnsanlan seviyorum. Yalnız şu
günlerde akıl sır erdiremiyorum.
Bir başka akıntıya, dereye, sele
kapılmış gidiyorlar. Onlara hay-
reüe bakıyorum.
- Yaşamın nonnal aluşı nu, yok-
sa sanat açısmdan mı?
!lk önce normalden başlar,
sonra sanata yansır. Şimdi tele-
vizyonlarda açıkoturumlar ya-
pıyorlar, sanatçılar çıkıyor hiçbir
tanesi doğru dürüst bir cevap ve-
remiyor. Savunmasını bile ya-
pamıyorlar. Niye yapamıyor ki?
Ben buna şaşıyorum. Aynca da
savunmaya gerek yok.
Sanat eleştiriye açıktır. Eleştiri
güzel bir şeydır ama, adam, şöyle
olsa, şöyle yapsa daha iyi olacak
diye bir şey demiyor, hakaret edi-
yor. Sonra belediyece tükürmek
yere yasak. Şimdi tükürürüm de-
diği için onu tükürmüş addediyo-
rum. Belediye başkanı olarak he-
men kendine bir ceza kesmesi
lazım, makbuzunu göstermesi
lazım. ÇocukJanmız içın: çünkü
*bak tfikürdüğü için ceza aldı' dı-
yebilmeliyiz, çünkü çocuklar tü-
kürmeye başlarsa ne olacak hali-
miz. Yann oraya tüküren onun
yüzüne de tükürür.
Heykel mi ahlakı bozan?
Zaten bu heykel olayı bu mem-
lekette oldum olası bir problem-
dir. Dönüp dolaşıp bu heykellerle
bozuyorlar. Kala kala bu heykel
mi kaldı insanın ahlakını bozan
allah aşkına? 40 yıl önce de bu
tartışmalar vardı, 40 yıl sonra
yine aynı kuyulann içinde aynı
geri tartışmalar sürüp gidiyor.
Yaak günahtır ya.. bırakın bu
tartışmalan.
- Sizce günümüz Türkiyesi'nin
durumu...
Hiç iyi değil. Bu gidişatı ben
sevmiyonım. Dön dolaş bu din
tartışması, laık tartışması. La-
ikler kalkıyor, ben de Müslü-
manım diyor. Zorunda mısın
bunu demeye? Ben demiyorum.
Gitsinler araştırsınlar ne oldu-
ğumu bulsunîar. Niye diyeyim?
Ben bu gereksinimi duymuyo-
rum.
'Ben hâlâ bu işin işçisiyiın'. Fotoğraf UĞUR GÜNYÜZ
Bak Meclis'te oturmuşlar laik
bir komisyon kurmuşlar, din der-
si okullarda zorunlu olsun mu ol-
masın mı diye. Ailesinden kağıt
getiren okumasın kaıdesım koy-
muşlar. Ben okuduğum zaman-
larda din dersi yoktu. Ben hiç ha-
yatımda böyle bir şey yaşa-
madım. Ne laik, ne Müslüman
kavgalan oldu.. bunlan kim çı-
kartıyor, kim icat ediyor, kim ge-
tiriyor, kim koyuyor ortaya bil-
miyorum.
Bir şey daha söyleyeyim, şimdi
bakıyorsunuz adamlara, sakallı
Fakat bu Ankara Belediye Baş-
karu'nın sakalı yok. Yüzüne
baktığımda "bonjour mösyö" di-
yesım geliyor. Medenı bir yüz.
Halbukı Beyoğlu Belediye Baş-
kanı'na baktığım zaman "sela-
mün aleyküm" diyesim geliyor.
Belki düşüncelerinde öbürü sela-
mün aleyküm, bu bonjour. Bu ne
biçim iştir anlayamadım gitti. Bu
tartışmalar ülİcemiz için kötü..
bunlarla boğulup gidiyoruz.
Bırakın. laik laık kalsın; Müslü-
man müslüman... Sen ibadeüni
yapıyorsun, kimse kanşmıyor.
öbürü gitsin laikliğini yaşasın,
ona da sen kanşma. Bütün dert-
ler bitti de bunlar mı kaldı?
Kavuk bolluğu
- Tarbşma deyince, tiyatroda
da kavuk tarbşması var. Münir
özkul'dan, Ferhan Şensoy'a on-
dan da Rasim Öztekin'e geçen bir
kavuk var. Bir diğer kavuk da Er-
kan Yücel'den Peker Açıkaun'a
geçti.
Kavuk Rashn'e geçmedi. Fer-
han onu kimseye vermez.
- Niye iki tane kavuk rar?
Kavuk aslmda 50 tane var.
Kavuk dolu. Bu kavuklar hika-
ye, hikaye. Bir tanhte Kanb Ni-
gar oynanıyor. Ertem Eğilmez
reklam olsun diye Ismafl Düm-
büOü'yü çağınyor. Orada bir tö-
ren yaptınyorlar, Dümbüllüde
kavuk değil, bir takke, etrafında
şerit sanb Kd Hasan Efendi'nin
takkesiymiş, onu veriyor Mü-
mVe. Yağlı kirli bir takke. Halbu-
ki Kel Hasan Efendi kavuk giy-
mezdi, kapılsız fes giyerdi. Düm-
büllü. kavuğunu olsa olsa Müjdat
Gezen'e vermiştir. O da parayla.
Hiçbir usta kavuğunu kimseye
çıkanp vermez, "al bu kavuğu
bundan sonra sen giyeceksin" de-
mez. tnsan kavuğunu kendı alır,
kafasına koyar. Bak benim kavu-
ğum bu şapkam, onu kendi kafa-
ma koydum.. kimseye ait değil,
bana ait. Ben başkasımn kavuğu-
nu alıp kafama giymem. Bende
de kavuk var, evde üç tane var.
Şımdı ben çıkanp kavuğu binne
verirsem ne olacak. Haydaa, bir
üçüncü kavuk daha çıktı...
Bir kavuk lafıdır dolaşıyor.
Millette, bilmeyenler nedir bu ka-
vuk deyince. 'Biz eskiden ortao-
yumı oynuyonhık, o zaman giyer-
dik bunlan' diyoruz. Böylelikle
öğrenmiş oluyorlar. Başka da bir
işe yaramıyor, gerisi palavra.
Münir de bu kavuğu bir gecede
Ferhan'a devretü. Bunlar ekono-
mik meseleler. Yani bır gece jübi-
le yapar, oradan üç beş kuruş alır.
Yani Dümbüllü de bedava ver-
medi. kıyağını aldı. Fakat kavuk
alındı, verildi, "bendedir kimseye
vermem''. Vermezsen venne, alla-
hallah... N'olmuş. Bır işe yara-
madıktan sonra.
Ortaoyuocular'la çabşma
- En son tiyatro sahnesinde Or-
taoyuncular'da Ferhan Şensoyia
oynaduuz. Nasıl bir birliktelikti
bu?
Ferhan bize Istanbul'u Saü-
yonım'da rol teklıf ettiğı zaman
ben Ferhan'ı takip ediyordum.
Fevkalade güzel bir mücadele ve-
riyordu. Istanbul'daki bütün
oyuncular, şimdi "lstanbd mah-
voldu" diyenler, İstanbul'u
bırakıp kaçtılar. Beyoğlu'nu bı-
rakıp kaçülar. Bu çocuk o kö-
tüleşen devirde ısrarla durdu, di-
rendi. Bunu bir kere alkışlanm.
Mücadelesini verdi. Biz de ona
Münır'le beraber katıldık, çok
güzel bir başlangıç oldu. flk baş-
langıç güzeldı, gıdişat iyiydi, son-
ra iş bizim o ortaoyunlardan
çıkıp başka bir şeye dönüşünce
zaten bizi de zorlamaya başladı.
Aynldık.
- İstanbul'u Satıyorum'dan son-
ra televİ7\ona yöneldiniz. Tdeviz-
yondan memnun musunuz?
Valla değibm, işim icabı yapı-
yorum. Memnun değibm ama,
geçim dünyası. Artık bir yerde
yakın, yorucu olmayan işleri seç-
tik.
Tiyatro benim için çok ağır.
DevletTiyatrolan karaçarşaflan açıyor
HaMun Taner
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Devlet Tiyat-
rolan, tamamladıklan "kimlik aray^ı" konulu re-
pertuvar çalışmalanyla, gebşen siyasi olaylara al-
ternaüf oluşturmaya çabşırken, kara çarşaflanyla
kendilerini gizleyenlerin kimliğini sorguluyor.
Devlet Tiyatrolan Genel Müdürü Tamer Le-
vent, "Yaşamla Ogfli bir sorummuz varsa, en yakın
tiyatroya gjdm" dedi.
Devlet Tiyatrolan, bölge müdürlüklerinin
katılımıyla hazırladığı gelecek yıhn repertuvannı
açıkladı.
68 oyunu içerecek olan gelecek yılın programı,
bölge müdürlüklerinden gelen repertuvarlar ve
öneriler doğrultusunda oluşturuldu. "Küçnk
Prens'*"ten "Asiye Nasıl Kurmlurr
'a kadar varan
geniş bir yelpazede seçi-
len oyunlar, dünya ti-
yatrolarmın çeşitÛligini
yakalamaya çalışıyor.
"Birey^el ve Toptınn-
sal KimKk Aravtşı" ola-
rak belirlenen repertu-
var ekseni,Tûrkiye'deki
siyasi olaylara ve gerici
hareketlerin yaygınlaş-
masına karşıt bir güç
oluşturmayı amaçbyor.
Devlet Tiyatrolan Ge-
nel Müdürü Levent, konuya ilişkin yaptığı açıkla-
mada, repertuvar çabşmalannın artık "hisa kaUel
vuku" yapılmadığını, toplumun nabzım tutarak ve
genel yaşayışın yönsemesini belirleyici olarak göre-
rek sürdüruldüğünü beürtti.
Levent, gelecek sezonda kullanacaklan afişler-
den ve simgelerden söz ederek, karaçarşafh bir ka-
rikatürû gösterip, "Arabistanlı Lawrence bu kara-
çarşafla büyük başanlar kazanmıstı. Şimdi de bfl-
yük başanlar kazanılıyor. Biz, bu karacarşafı kal-
dn-arak kimin kim oMuğumı ortaya çıkaracağız. Ti-
yatro, insanın kendini ve karşısındakini fanımak içnı
en önemli yoldur. Yaşamaktan korkmamak için in-
sanlann en yakın tiyatroya ghmeterini öoeriyonım"
dedi. tnsanlann, gebşen olaylar nedeniyle kimbkle-
rini sakladıklanna, birbirlerinden korktuklanna
değinen Levent, Tiyatroyla insanlık suiannı aça-
cağız. Bu konuda berkesin yardımmı bekliyoruz"
dedi.
Devlet Tiyatrolan Genel Müdürü Tamer Le-
vent; Ankara, Istanbul, tzmir, Adana, Bursa,
Trabzon, Diyarbakır ve Antalya Devlet Tıyatro-
lan'nda ilk turda 45 yeni oyunun yani sıra geçen
sezon da izleyici karşısına çıkan 23 yapıtm da sergi-
leneceğini söyledi.
Ankara DevietTiyatrosu
Ankara Devlet Tiyatrosu, gelecek sezonun 1. tur
oyunlan olarak Vasf öngören'in yönettiği "Asiye
Nasd Kurtulur" adb oyunu sahneleyecek. Sezona 1
ekimde başlayacak olan Ankara, 2. oyun olarak
Toncer Cücenoğhı'nun "Hefikopter" adb oyununu
seçti. Ankara Devlet Tiyatrosu'ndaki diğer oyun-
larsa, Karen Sunde'den "Moskova Geceleri", Ya-
vokas Kambanebs'den "Savaş Baba". Aldo Nioiaf-
dan "Kadm fle Memur", AraoM Weskerden "An-
nie VVobler", Jorge Luis Borges'den "ölûmsûz",
Orhan GâDer'den "tki Nöoetcinin Sıkmtüan"
tstanbul Devlet Tiyatrosu
tstanbul Devlet Tiyatrosu da gelecek sezona, se-
çimsonuçlannainatAzizNesin'lebaşlıyor."Dfidük-
çülerle Fırcacılann Savaşı" adb oyunla 7 ekimde
başlayacak olan Istanbul sezonu, Memet Baydur"-
un yazdığı "Yeşfl Papağan"la sürecek. Istanbul
ın "Marat Sade
n
adb oyunuyla 1. turu kapayacak.
Bursa Devlet Tiyatrosu
Bursa Devlet Tıvatrosu. Turgut özakmamn
yazdığı "Resimli Osmanlı Tarihi'1
adb oyunla per-
de açacak. Bernard Slade'ın vv
Seneve Bugün", Tur-
gay Nar'ın "Tepegöz", Stanislav Btaratiev'ın "Deri
Ceket", Arthur MiDer'ın "Cadı Kazanı", A. Fu-
gard, J. Kani, W. Ntshona'mn "Ada", AK Meriç'ın
"Ramazan Etkinükleri", Reşat Nuri Güntekin ın
"Yeşfl Gece" de Bursa Devlet Tiyatrosu'nun diğer
birinci tur oyunlannı oluşturuyor.
Adana Devlet Tiyatrosu
Adana Devlet Tiyatrosu, sezona Yaşar Kemal'in
lerine 'merhaba' diyecek.
Ardından Vedat TürkaK'nin yazdığı "Dallar Ye-
şfl Olmalı". Sam Shepard"ın "Aç Sınıfın Laneti",
Murathan Mungan'ın "Taziye". Curzio Malapar-
tenin "Kadınlar Savaşı Yitirdi". ve Turgut özak-
man'nın "Resimli Osmanlı Tarihi"...
Diyarbakır Devlet Tiyatrosu
Diyarbakır Devlet Tiyarosu. VViIliam Shakes-
pearein "Onikinci Gece"si ile perde açıyor.
Sezonun en çarpıcı oyunu ıse Diyarbakır'da: Sa-
int Exupery'nin "Kücfik Prens"i Fransa'dan kalkıp
Dıyarbakır'a gelecek.
Diyarbakır Devlet Ti-
yatrosu'nun diğer oyun-
lan şöyle sıralanıyor:
Orhan Asena"nın "Kor-
ku". Egraniuf un "Mutlu-
luk Dağıtan Eskici".
Vasıf Öngörenın "Zen-
gin Mutfağı". G. Bûch-
ner'in "Danton'un Ölü-
mfi". Memet Baydur'un
"Aşk" adb oyunlan.
Memet BaydurArnoM Wesker Jorge Luis Borges VVoody AUen Arthur Milkr
Devlet Tiyatrosu' nda oynanacak diğer oyunlarsa, "Ağn Dağı Efsanesi" ile başbyor. Adana Devlet
Woody ABen'ın "Final ve Arthur Mükr'm "Cadı Tiyatrosu'nun diğer oyunlan ise, Dario Fonun Antalya DevletTİyatTOSU
Kazanı" adb oyunlan. "Yüzsuz", Ferdi Merter'in "Bir Kadm Bir Erkek
Izmir Devlet Tiyatrosu
Vardı", Nefl Şûnon'un "Büyük Aşıklann Sonuncu-
su", Turgut Özakman'ın "Fehim Paşa Konağı".
tzmir Devlet Tiyatrosu, sezonu tam zamanında
açıyor. 1 ekimde Sönmez Atasoy'un yazdığı "Kendi
Gökvfizümüz" adb oyunla "perde" diyecek olan
Izmir, Peter Shafferın Küheylan" ve Peter Weiss'-
Trabzon Devlet Tiyatrosu
Trabzon Devlet Tiyatrosu, Haldun Taner'ın
yazdığı "Keşanh Ali Destanı" adb oyunla seyırcı-
Antalya Devleı Tiyatrosu, Ferhan Şensoy'un
"Haneler" adb oyunuyla sezona başbyor
Antalya, Murathan Mungan'ın "GeyikJer Lanet-
ler". Shakespeare'ın "Hamlet". Exupery'nin
"Kfiçflk Prens", Aristofanes'in "Banş", Suat Der-
viş'in "Fosforiu Cevriye" ddb oyunlan 1. tur için
sergıleyecek.
Aksanat'ta 'Laurel ve Hardy' fîlmleriKatür Servisi - Akbank Kültûr
Sanat Eğitim Merkezi'nde (AKSA-
NAT) temmuz ayında da fîbn göste-
rimleri, 'laser disc'ten büyük ekran-
da opera, bale ve müzik konserleri
ile söyleşiler yer alacak. AKSA-
NATın temmuz ayı film gösterim
programını "Laurel and Hardy"
filmleri oluşturuyor. Konseri izlene-
bilecek sanatçılar arasında ise Bflly
Joel, Diana Ross ve Mkhael Jackson
bulunuyor.
1 temmuz cuma günü saat 18.00'-
de, laser disc'ten büyük ekranda
gösterilecek olan "Bflly Jod" konse-
riyle başlayacak. Diana Ross konse-
ri ise 22 temmuz cuma günü, Micha-
el Jackson konseri ise 29 temmuz
cuma günü aynı saatte izlenebilecek.
Film gösterimleri 6 temmuz çar-
şamba günü 12.30 ve 17.30'daki La-
urel ve Hardy filmlerinin ilki olan
"The Flying Deuches"la başhyor.
fılmlerin ikincisi olan "Pick a Star"
13 temmuz çarşamba, üçüncüsü
"Utopia" 20 temmuz çarşamba,
dördüncüsü olan "Nothing but Tro-
uMe" da 27 temmuz çarşamba günü
aynı saatte gösterilecek.
AKSANATta Erol Pekcan anısı-
na düzenlenen caz akşamlan da sü-
rüyor. 8 temmuz cuma ve 15 tem-
muz cuma günleri 18.30'da yapıla-
cak olan caz akşamlannın konuğu,
tlkin Deniz ve grubu.
2 temmuz cumartesi günü 15.00'te
videodan büyük ekranda Harlem
Dans Tiyatrosu'ndan "Dance The-
atre of Harlem" balesi, 16 temmuz
cumartesi aynı saatte Stravinskf nin
"Ateşkuşu" balesi, 23 temmuz cu-
martesi saat 15.00'te Puccini'nin
"Madam Butterfly" operası, 30 tem-
muz cumartesi aynı saatte Minkus'-
un "Don Kişot" balesi, 'laser disc'ten
büyük ekranda, 5 temmuz sab günü
12.30 ve 18.00'de Grieg'in "Pryano
Konçertoso", 7 temmuz perşembe
günü Mozart'm 39 ve 40 no'lu senfo-
nileri, 9 temmuz cumartesi 15.00'te
VernTnin "Aida" operası, 12 tem-
muz sab 12.30 ve 18.00'de Mozart'm
4 ve 5 no'lu keman konsçertosu, 14
temmuz perşembe 12.30 ve 18.00'de
Schubert'in 9 no'lu senfonisi, 19
temmuz RachmaninorTun 1 no'lu pi-
yano konçertosu, 21 temmuz per-
şembe 12.30 ve 18.00'de R. Strauss'-
un "Zerdüşt Dedi ki", 26 temmuz
sab 12.3Ove 18.00'de Çaykovski'nin
1 no'lu piyano konçertosu, 28 tem-
muz perşembe 12.30 ve 18.00'de
Çaykovski'nin 3 no'lu senfonisi izle-
nebilecek.
DUŞUVCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Dmozoriaraı î Gecesi
Sayın Veysel Atayman bu köşede yayımlanan Tanrı
ve Bilim'\e ilgili yazılarım üzerine bana kendi çevirdiği
bir kitabı gönderdi: Dinozorların Sessiz Gecesi. Kitabın
yazarı bilimsel konuları herkesin anlayacağı bir dille an-
latmaktaki başarısıyla ünlü bir Alman profesör: Hoimar
Von DHhırth.
Asıl adı Önce Hidrojen Vardı olan kitabı, 1974'te, Ham-
burg'da Hoffman und Campe Verlag yayımlamış, Tür-
kiye'deki ilk basımını ise, Mart 1994'te Alan Yayıncılık
yapmış. Ad değişikliğine neden gerek duyulduğu pek
anlaşılmıyor. Bilimkurgu romanı gibi olmuş.
Veysel Atayman'ın baştaki açıklamasından öğrendi-
ğimize göre Dinozorların Sessiz Gecesi, en az altı kitap
olarak tasarlanmış bir dizinin ilk kitabı.
Bu ilk kitapta on dört milyar yıl önceki büyük patlama-
dan, çok hücrelilerin oluşmasına kadarki gelişmeler an-
latılıyor.
ikinci kitapta bilincin ortaya çıkışı, galaksiler arası ile-
tişim olanaklarına ilişkin görüşler;
Üçüncü, dördüncü kitaplarda bilincin evrimi;
Beşinci, altıncı kitaplarda ise, ilk dört kitaptaki bilgiler,
savlar, tezlere dayanılarak yaşam, öbür dünya, varlık
üzerine görüşler sergileniyormuş.
Bilimsel bilginin yaygınlaştırılmasına ülkemizdeki krt-
le ıletışim araçları hiç önem vermiyorlar. Nerdeyse bü-
tün gazetelerin magazin ekleri var, buna karşılık, bilim-
sel bilgilere ayrılmış, değil ekleri, bir köşeleri bile yok.
Televizyonlarda ise medyumlardan, büyücülerden ge-
çilmiyor. her türlü şarlatanlığa kapılar sonuna kadar
açık, ama bilimsel bilgilerin yansıtılmasına gerek görül-
müyor.
Kimse izlemez diye düşünüyor olmalılar...
Oysa uygar ülkelerde büyük ilgi görüyor bu tür yayın-
lar...
Örnekse Profesör Hoimar Von'Ditfurth gazetelerde de
yazmış, televizyon yorumculuğu da yapmış: "Kesitler"
adlı TV dizisinin çağdaş biiimlerin buluşlarını, bilimsel
sorumluluğun dışına düşmeden, nerdeyse bir polis filmi
gerilimiyle yansıttığı söyleniyor.
Demek ki din ile bilim çatışmasının aşıldığı, bilimsel
bilgilerin dinsel ınançlara ters düşeceği korkusundan
kurtulmuş toplumlarda, bilimlerdeki gelişmeler insan-
lardan uzak tutulmuyor.
Ülkemizde ise, teknoloji aracılığıyla, biiimlerin verim-
lerinden yararlanmaya kimsenin karşı çıktığı yok, ama
bilimsel b
;
lgilerin yaygınlaşmasından, bilimsel düşünü-
şün öne çıkmasından hoşlanılmıyor.
Neyse, Tanrı ve 6/7/m'deki Hıristiyan düşünürü Jean
GuHton ile Hoimar Von Ditfurth arasındaki en göze ba-
tan ayrım, ilkinin bilimin açıklamayamadığı her konuda
Tanrıyı görmesi, ikincisinin ise böyle bir yaklaşımı sa-
kıncalı bulması...
Ditfurth dünyanın oluşumu için şöyle diyor:
"Bu hayranlık uyandırıcı düzeni, o uçsuz bucaksız
uzayda oluşmuş bu karmaşık, blrbirine iylce sarmaş-
mış olaylarm meydana getirdlkleri bütünü açıklamak
İçin, doğadışı,flzlkötesibir neden aramamn hiçbir an-
lamı yoktur." (ss. 169-170)
Şu sözler de canlıların oluşumuyla ilgili:
"Cansız doğanın canlıya doğru evriminde, daha doğ-
rusu evrimin tam bu iki basamağının ortasında, doğaüs-
tü bir gücün müdahalesine bel bağlamanın hiçbir bilim-
sel dayanağı bulunmamaktadır." (s. 193)
Bu sözler Ditfurth'un bir tanrıtanımaz olduğunu gös-
termiyor. Bilim, evreni, dünyayı, doğayı, yalnızca "so-
mut, ölçülebilir, nesnelleştirilebilir etmenleri, süreçleri,
etkileri göz önünde bulundurarak" kavramak durumun-
da olduğu için, her şeyin ardında bir Tanrının bulunup
bulunmadığı konusunu ilgi alanı dışında tutar. (ss.
132-133)
Ditfurth'a göre, birtakım doğal olaylarının bilimlerce
açıklanamayışını Tanrının varlığına kanıt göstermek, bu
olaylar açıklandıkça din düşünürlerini zor durumda bı-
rakmış, dinlere yarar yerine, zarar getirmiştir. Ayrıca bu
yaklaşım bilimin salt Tanrıyı dünyadan silmek amacın-
daymış gibi görünmesine yol açmıştır. (ss. 202, 204)
Bilim adamı kuşkuculuğunu hiç elden bırakmayan, sı-
rasında, "Tanrı varsa" diye söze başlayan, elinde bilim-
sel kanıtlar bulunmadan herhangi bir konuda kesin ko-
nuşmak istemediği anlaşılan Hoimar ve Ditfurth'un, din
ile bilimi çatıştırmama kaygısı güden yaklaşımı, bence,
Hıristiyanlık adına konuşan Jean Guitton'dan daha din-
lerden yana...
Bu kitaptan aktaracağım başka bilgiler de var...
Seramikçi Müjgan Baltutan,
Stutgart Belediye Meclis öyesi
Kültür Senisi - Seramik sanatçısı Müjgan Baltutan, 60 üyeli
Stutgart Belediye Meclisi'nin ilk Türk üyesi oldu.
Obertürkheim bölgesinden Yeşiller Partisi adayı olarak
katıldığı yerel seçimlerde 10. sıradan Belediye Mecbs üyeliğine
seçilen Baltutan yabanalann ve özelb'kle kadınlann sorunJannı
dile getireceğini belirtiyor. 1989 yıbnda kurulan Intertürkheim
adb Uluslararası Kültür Derneği'nin başkanlığım da yürüten
Baltutan, dernekte îtalyan, Portekiz, Alman ve Ispanyol
üyelerin de bulunduğunu bebrterek "Amaamız uluslararası
kültür ahşverişinde bulunmak ve yabancı düşmanlığına karşı
çıkmakür. Yabana düşmanlığına karşı mücadelemi belediye
meclisinde sürdürecegım" diyor.
Filiz Berk Doğutürk'ün yeni sergisi
Kûlrür Servisi - İki yaşından beri resim yapan 1981
doğumlu ressam Filiz Berk Doğutürk'ün 13.kişisel sergisi
Basın Müzesi'nde açıldı. Hey keltıraş olan babasının
desteğiyle resime olan yeteneğini geliştiren Doğutürk, ilk
sergisıni yedi yaşındayken Bakırköy Sanat Evi'nde açtı. Bir
süre pastel ve guvaj boya ile çabşan genç sanatçı şimdi
akrilik ve yağbboya kullanıyor. Son çabşmalannda soyut
resime yöneldiğini belirten Doğutürk bunun nedenini şöye
dile getiriyor:"Düşüncelerimi somut resimde yeterince dile
geüremiyorum. Örneğin bir manzara resminde benim
gördüğüm ağaçlan, evleri, dağlan siz de aynen
görüyorsunuz. Ama soyut resimde benim gördüğümü
belki görür belki de göremezsirüz, burada aynıbk yoktur.
Herkes farkb şeyler görür, farkb anlamlar çıkanr. Ashnda
soyut resim yapmak somut resim yapmaktan çok daha
zordur. Çünkü soyut resimde anlatılmak istenen çoktur,
somut resimde ise sınırbdır".
CEM
KARACA
CAHİT
BERKAY
ve
'YOL
ARKADAŞLARI'NA
sonbaharda yeniden kilitsiz gecelerde buluşmak
üzere teşekkür ederiz.
ANAHTARBAR
257 67 88 Kuruçeşme