06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 HA2İRAN1994 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 FidelCastro'nunfotoğrafçısıAlbertoDiazGutierrez'inrastlantısalgörüntüsü 'Korda', 1960 yılmda, 70 kişinin öktüğü Havana Iimanı bombardımanından ûç gün sonra, Castro'mın aynı yerdeki konuşmasnu izlerken Che'nin iki fotoğrafını çekti. Konuklar arasında J.P. Sart- reQeS.de Beauvoir de vardı. Che Gueveva'mn 'ötümsüzJeştiğian'Kültür Senisi - "Korda" adıyla tanınan ünlü fotoğrafçı Alberto Diaz Gutierrez, 1928 yılmda Küba'da doğmuştu, Arjantin'de do- ğan ve yaşasaydı bu hafta 66 yaşına basacak Emesto "Che" Gue- vera'yla aynı yıl. Korda'nın ailesi, işci sınıfına mensuptu, babası demiryollannda çahşıyordu ve Korda gazetecilik eğitimi gördüy- se de profesyonel kanyerine kapı kapı dolaşıp yazarkasa satarak başladı. Bir gûn, bir fotoğrafçıya yazarkasa satmaya çalışırken hayaunı adayacağı mesleğmi keşfetti. 1956 yılmda Havana'da "Korda" adında bir fotoğraf stüdyosu açan Gutierrez, burada bacardi, rom ve Amerikan sabun reklam- lan için fotoğraflar çekmeye başladı. Bu arada Küba'nın en güzel, en çekici kadınlan da objektifinden kaçmıyordu. Batista dikta- törlügüne karşın hoş bir yaşanüsı vardı ve Fidel Castro olmasaydı buböylesürüpgidecekti. 1 Ocak 1959yılında Castro iktidaragel- di. Korda, olanlan televizyonda izlemişti. "Şoke obnuştum ve ken- diüğinden devrim için çakşmaya başladım" diye anlatıyor bugün. Yeni rejimin günlük gazetesi Revolucion'da çabşmaya başlayan Korda, bu tarihten itibaren Fidel Castro ve Che Guevera ile bir- likte sık sık yolculuklara çıkarak fotoğraflanru çekmeye başladı. Korda'nın Castro'yu bir Abraham Lincoin heykelinin önünde çeküği fotoğraf, Castro'nun çok hoşuna gjtti ve Korda 10 yıl bo- yunca Castro'nun "özel fotoğrafçKi" olarak çalıştı. Ancak Korda'nın en ünlü fotografı, Castro'ya ait dcğıldi. 1960 yılının Mart ayında Küba'ya Belçika yapımı silah taşıyan Fransız bir kargo gemisi. Havana Limanfnda havaya uçuruldu. 70 kişi öldü. Bu olaydan üç gün sonra, Castro limanda çok ateşli bir ko- nuşma yaptı, elinde. CIA'nın kullandığı türde patlayıcılardan vardı ve bunlan halka gösteriyordu. Fotografı hediye ettiği Feltrinelli milyonlar kazandı Korda kürsünün hemen karşısında duruyor, Castro ile ağa- beyi Raul'un fotoğraflannı çekiyordu. Sonra Che Guevera'yı fark etti. Che Guevera geri çekilmeden hemen iki fotoğrafıru çek- ti. Sonra objektifini, aralannda Jean Paııi Sartre ile Simone de Beauvoir'in da bulunduğu. Castronun konuklanna çevirdi. Tah- min edilebileceği gibi. Revolucion gazetesi ertesi gün Castro'nun fotoğraflannı yayımladı, Che Gueveranın fotografı da Kordada kaldı. Korda çektiği fotoğraflardan birini büyütüp evinin duvan- na astı. ' Bundan yedi yıl sonra, 1967 yıhnın Haziran ayında solcu İtal- yan yayımcı Giancomo FeftrineUi Havana'yı ziyaret etti. Castro'- nun arkadaşıydı ve o sıralar Bolivya'da ortadan kaybolan Che Guevera'nın bir fotoğrafını anyordu. Havana'da oldukça tanı- nan bir simaydı Feltrinelli, aynca Bolivya'da bircezaevinde yatan Fransız solcu eylemci Regis Debray'in serbest bırakılmasında bü- yük rol oyıiamışiı. Korda, Feltrinelli'ye yıllar önce çektiği o iki Che Guevera fotoğrafını gösterdi. Feltrinelli'ye orijinallerini ver- di. Hiç para istemedi. Hediye etmek istemişti. Dön ay sonra, Che Guevera CIAnın eğittiği Bolıvyalı gizli güçlerce öldürüldü ya da "ölümsüzleştirildi", arük bir efsaneydi. Feltrinelli, elindeki fotoğraflardan birinden bir afış yaptırdı. Bu afış, tüm dünyada yok sattı. Feltrinelli bu afışten milyonlar kazanırken 1970 yılında kendi- sini Milano'daki bürpsunda ziyaret eden Korda'yla yalnızca beş dakika görüşebildi. İkisi de fotoğraf konusunu açmadı. Zaten Korda için bu bir "gurur meselesiydi". ne de olsa fotoğraflan hediye eden kendisiydi. Ama belki de "hak" yerini buldu. Çünkü Feltrinelli. görüşme- lerinden kısa bir süre sonra, kendisinın düzenlediği bir teröreyle- minde havaya uçtu. Korda ise bugün Küba'da mutlu bir yaşam sürüyor. Ve yine ılk aşkına dönmüş: Plajda güzel kızlann fotoğ- raflannı cekmek. Ölümünün 21 .yılında Tahir Alangu Titiz araştirmao, haktanır bir yorumcuydu SENNURSEZER "Bizde büyûk adamlan, sevflen sanatçdan, hayat ve eserterini değeriendirerek yaşatmak yerine, menkıbelerle (olağanüstü nitelik taşıyan öykülerie) donatarak "yüceftmek', 'ulvileştirmek' şeklindeki vaygın alışkanlık, asbnda insanı yaşama şartla- nndan kopararak yok etmenin, hayata bağlı sanat ilino'lerini keserek tahrip etmenin maskeiemniş bir yohından başka bir şey değüdir." Tahir Alangu'nun bu satırlanyla ilk karşılaştığımda etkilenmiş, altını çizmisim. 1968 yılmda yayımlanan "ömer Seyfet- tin / Ülkücü Bir Yazann Romam" adb monografisi- nin önsözünde yer abyordu bu satırlar. Doğrusu, önemb bir belgesel eser olan Ömer Seyfettin'i okur- ken çok etkilenmiş, ama yirmi beş yılda haarlandı- ğına inanamamıştım. O zaman yirmi beş yaşı- ndaydım. Bir ömürdü yirmi beş yıl, benim için. Bir incelemeye bir ömür vermek, yine de kimi nokta- larda kesin sonuçlara ulaşamamak, benim için ola- naksızdı. (Yaklaşık yirmi beş yıl sonra bir türlü bit- ti diyemediğim araştırmamın önünde, Alangu'nun hakhhğını anbyorum). 1973'te öldüğünde 57 yaşındaydı Tahir Alangu, 1916'da doğmuş. 19 Haziran 1973'te ölmüş. Elli yedi yaşında. Ben onu daha yaşb sanırdım. Iri yapısı, babacan tavn 1960'larda, aramızda "Baba Tahir" diye anmamızuı nedeniy- di. Baba Tahir Tahir AlangU, adb bir tran şai- günümüzde ™j <»*•£ Kitaplannın Perişan Baba ÇOğunun basklSl Taher)ogünler- Ditmış, yaınızca ^ T u r k ç e y e folklorcuyani çevrilraesinden anımsanan bir ™ âkl ™?.1 8el - nra«tirmnri mıştı o ad bılmı- araşıırmacı. yO rum. Ama Aynntılı bir yaşam Aiangu'ya öyküsü, Mehmet yafasnnstj. Ya- n j ı n r j ı_- J. zar sozluklenne Seyda nın Edebiyat baktığmızda kj- DoStlan" adll tap sayısı az gö- iritahınHn r u n e n b i r y*&r - kltabinüa. üçciltbkincele- me "Cmnnuriyetten Sonra Hikaye ve Roman", "ömer Seyfettin / Ülkücü Bir Yazann Romam", "Bühır Köşk Masallan". "Keloglan Masanan"; ölümünden sonra yayımlanan iki ciltlik "100 Üniü Türk Eseri" ve "Türkiye Folkkmı EDdtabı." Alan- gu'nun "Kalevela Destanı"nın çeviri özeti, "Çalgdı Kahveferdeki Külhan Bey Edebiyaö ve Numuneteri" adb derlemesi, "Sait Faik için, Ataç'a Saygı" adb anma kitaplan ve "Servet-i Fünun Antolojisi" gibi yapıtlan da var. Antolojilerinin yorumlan düşünü- iünce hiç de az değil kitap sayısı. Ama yanm kalan "Folkior Araşönnalan". masal çabşmalan düşü- nülünce, bir kitaba (592 sayfaük bir kitap da olsa) yirmi beş yıl ayırmasının sabn ammsanınca, yanm kalmış bir bina hüznü duyumsamyor. Hayatın ayrmtüan Tahir Alangu, günümüzde kitaplannın çoğunun baskısı bitmiş, yalnızca folklorcu yanı anımsanan bir araşürmacı. Folklorla ilgib' kitabının, bir "me- tot kitabı" oluşu da yav/gınlığını önlüyor. Aynntıb bir yaşam öyküsü, Mehmet Seyda'nın "Edebiyat Dostlan" adb kitabında. Türkiye Folkloru Elkitabfnın başında da kızı Başak Alangu'nun yazdığı bir yaşam öyküsü ve eserleri üstesi var. Bu bstede "Mevb't"in izahb tam metni, Ömer Seyfettin'in on ciltlik külbyaunın dü- zenlenmesi, "Dünyadan ve Bizden Çingeoe Hikaye- leri" gibi çalışmalann yanı sıra Alangu'nun çeviri- lerinin listesi de yer alıyor. Sanınm hepsi de Al- mancadan İvo Andriç, Samuei Josef Agnon, Jordan Jovkov, Miguei Angel Asturtas, Cengiz Aytmatov çevirileri daha önce yazdığım kitaplann yanı sıra anılmış. Alangu'nun yaşamını öğretmen oîarak ge- çirdiğini de buna eklediğimizde, oldukça yoğun ya- şanmış bir yaşam onunki. Köy Enstitüleri'nde öğretmenlik yaptı Tahir Alangu'yu. öğrencilerinden Mahir Şaul, "Türkiye'nin düşünce dünyasmın en yetkili, dürüst vc cahşkan kalemlerinden biri" olarak tarumlar. Onun eserlerine "duygulan, boş kalıpjan, basma- kalıp yargılan bir yana bırakıp kendi titizliği, hak- tanırlığı ve sağiam ölçüleriyle yaklaşmak" gerektı- gini vurgular. Öiümünden bu yana geçen yirmi bir yıl, böyle bir calışma yerine neredeyse Alangu adını unutma- ya yaradı. Belki bu unutuluşta onun yaşamının küçük aynntılan rol oynadı. Ömeğin öğretmenli- ğiyle ilgiü aynntılar. Mahir Şaul. Türkiye Folkloru Elkitabı nın başında da yer alan "Tahir Alangu'nun Ardrodan" yazısında bu aynntılardan birini anar. Tahir Alangu, Köy Enstitüleri'nde de öğretmenlik yapmışür. Bundan hem "sevinmiş" hem "övüne- rek" söz etmiştir. Ama bu önemli deneyimin "bu- günkö astem içinde bu kuruluşlann hangi niyetlerie kurulup niçin kapanklığınııi ve ne gibi sonuçİar ver- diğinin daha gerçekçi bir mdıasebesinin yapdmasını da haklı göröyordu. Çok kişi, bunu anlamadan duy- gusal bir tepki gösterdi." Tahir Alangu, ömer Seyfettin / Ülkücü Bir Ya- zann Romanf nın sunusunda, yalnız eski yazarlann Tahir Alangu değil: "genç kuşak aydınlannın da biyografya anla- ytşına sahip olmadıkiannı, bunu gereksinmedikleri- ni" yazar. "Hayatlannuı bir "tercemei hal" çerçeve- siııde tanınmasından öteye geçilmesini" ıstemeyen bu "genç aydınlann", "çatışmalannın, yenilgileri- nin, kavgalannın. hele ilişkilerinin aynntılanna inilmesini" ıstememesinde, bizim biyografıye menkıbeyi yeğlememizın payı vardır elbette. Ama bu tutum, günümüzde yakındığımız bu duruma yol açmaktadır. "Kişiliği ve eserleri, hayatının ve çağının gerçekleri ve bağlantılanndan kophıkça umrtulmaya. yıpranıp solmaya mahkum edilen sa- natçüann yerierine çok kısa arahklarla durmadan yenileri itelenmekte, edebiyat eski ve değerli üriinle- rin birikmesine dayanan bir zenginiikten çok, sık sık yenilenen ve yıpranan bir soy 'erozyon' alanı haline gelmektedir. Biyografya ve benzerleri gibi yan tür- lerle beslenmeyen bir kültür ve edebiyatın başına başka ne getebüirdi?" Tahir Alangu, titiz bir araş- tırmaa, alışılmadık ölçülere bağlı haktanır bir yo- rumcuydu. Açın bakın yazdıklanna. Elbet kütüp- haneleregitmekzorunda kalacaksınız. Çünkü "biz- de" araşurmalar, satmadığından yeni baskılan yapılmaz. Kimbilir. belki 1983'te basılan Türkiye Folkloru Elkitabı'nı bulursunuz. Bir de geçen yıl basılan Billur Köşk Masallan ile Keloğlan Masal- lan"nı. Hatırlatayım, bu masallar, "yalnız çocuk- lann değil, buyükJerin de severek okuyacağı bir y azı çeşidi" olarak düşünülüp yazılmıştır. "Grotesk es- tetiği" ele alan bir önsözü olan Kçloğlan Masallan da 1967'de, bilinen kurumlarca. okullara tavsiyesi sakıncalı bulunmuş bir kitaptır. Tahir Alangu, öleli yirmı bir yıl oldu. "Şairler ve Odalan" diye başladığı birdızinın 1955'te yalnızca ikisini yayımlayabildı: "Bebçet Necatigil'in Odası" ve "Saiab Birsei'in Odaa" Bırsel'ın "Vardmnan" adlı kitabının sonunda yer alan yazısının ilk cümle- leri, bugün diriliverse >azacağı satırlar gibi "İstan- bul'da şair olarak bırakıp. dönüp gelip şair bul- duklanmdan biri de Salah Birsel'di. Bu arada çok şeyler değişmiş, sokaklar değişmiş. dükkanlar ve bankalarla dolmuş, insanlar başka türlüleşmiş, meslek, meşrep. is hatta şivderini biJe değiştirmiş- lerdi.' Kimbilir. Alangu böyle bir yazıyı. "biyog- raf\aanlayışınındeğişmemesine"ü/ülüp"*gudüm- lü öncfl yazarlann softalığa sapmanıası" eercğı\ - lerru bağlardı.. Bılemeveceğiz. PENALH MEMET BAYDUR Bağlantılar "Bilirim ki sanatın, sanat eserlerinin korunması en çetin, çözümlenmesi en güç sorunlardan biridir. Ernest Renan, 'II faut decourager les Beaux-Arts' demiş; yani güzel sanatlarla uğraşanlarm arkalanmasını, yüreklen- dirilmesini değil, tam tersine, heveslerinin kırılmaya çalışılmasını istermiş. Fransa'da olsaydım, öyle sanıyo- rum ki ben de onun gibi düşünürdüm. Gerçekten vergili olan, bir şey yaratabilecek olan sanat eri, uğradığı zor- luklar ne olursa olsun yılmaz, seçtiği yolda kalır. Ama bunun için yaşadığı toplum, sanatı saymalı, gereksin- meli, yani sanata bir ihtiyaç diye bakmalıdır. Bizde ise daha böyle bir şey yoktur. Evet, sanatın bir toplum için başlıca gereklerden olduğunu ikide bir söylüyor, bağın- yoruz; ama bunu ikide bir söylememiz, bağırmamız da daha yeni öğrendiğimizi, dışarıdan öğrendiğimizi, ken- dimizi de, birlikte yaşadığımız kimseleri de inandırma- ya çalıştığımızı gösterir. Bu doğrutu, 'hakikati', içinde yaşadığımız gerçeklerden çıkarmıyoruz, daha düşüne- rek buluyöruz, daha topluma sindiremedik." Bu satırlar, Sayın Nurullah Ataç'm 31 Aralık 1945 tari- hinde Ulus gazetesinde yayımlanan bir yazısından. • "Bugün Türkiye'de ümmet yapısından yeni çıkmış olan bir topluma, halk dini, bir dünya görüşü ve bir kişi- sel denge yöntemi sağlamaktadır. Zaman zaman hayret ettiğimiz 'hurafe'/er/n gücü buradan gelmektedir. Mo- dernleştirici görüş, toplum problemlerini salt iktisadi problemler olarak alır ve kısa vadede insanlara insan- lıklarını iade edecek olan denge unsurlannı sağlamak yoluna gitmezse bize güdük, eksik, kendini beğenmiş bir toplum modeli vermekten başka bir şey yapmamış olacaktır. Ümidimiz, Türkiye için geçerli olacak sosyal ütopyanın bir temel katında, kişi psikolo/ik dengesinin sağlanmasına özel bir yer ayrılabileceğidir. Bunu saltpsikolojik bir sorun olarak görmek de hatalı olur. Halk tabakasındaki kişi, yöntem yolu olarak halk kültürünün ve dininin verdiği imkanlan kullanıyorsa, bu- nun pratik bir nedeni vardır. Halkkültürü yolu, bütün 'hu- rafeleri' bir yana, menfaatlerine daha kısa yoldan yanıt vermektedir. Okula gitmenin sağlayacağı imkanların kapalı olduğu yerde, kişi Kur'an kursu yolunu seçecek- tir. Seçkinlerinin çok uzak olduklan birkültürde kişi 'halk seçkini', -örneğin Nurcu- olmayı deneyecektir. Doktorun halka yaklaşamadığı hastanenin etrafında üfürükçüler zengin olacaktır. Toplumun sorunları, hiçbiryerde entelektüel düzeyde vazedilmiş soyutproblemler olarak ortaya çıkmaz. Halk bu sorunları, ihtiyaçlarının tatmini olarak görür. Türk ay- dınları, bu gerçeklerden hareket etmedikçe, bir taraftan toplumdan uzaklıklarını sürdürecekler, diğer taraftan da sürprizlerle karşılaşmaya devam edeceklerdir." Bu satırlar da Sayın Şerif Mardin'in, lletişim Yayın- lan'ndan çıkan Din ve ideoloji adlı kitabının Sonuç bölü- münden. • "Soru: 'Inanç'ın karşıtı nedir? Inançsızlık değil. Çok kesin, fazla bitirici, kapalı. Inançsızlık da bir çeşit inançtır neredeyse. Şüphe. Kuşku." Bu satırlar da Salman Rushdie'den. Satanic Verses adlı romanırurujoksan ikinci sayfasından. ... • "12 Eylül döneminin Türkiye'ye getirdiği, geleceği de etkileyeceği anlaşılan yapısal değişikliklerden belki de en önemlisi, Islamcılığın yaygınlaşmasına katkısı oldu. (...) 12 Eylül'ün dinciliği canlandıran müdahaleleri bir- kaç farklı düzeyde gerçekleşti. Bunlardan biri, belirli bir dindarlığı koruyan bazı kurumsal tedbirlerdi: Okullara din dersinin zorunlu hale getirilmesi gibi. İkinci bir dü- zey olarak, politik tedbirler alanı ele almabilir. Öncelikle sola karşı benimsenen tavırdan başlayarak, gençlerin, devletin uygun gördüğünden farklı kimlikleh üstlenme- leri fazlasıyla güçleştirildi. Bu durumda, zaten Müslü- man doğan Türk yurttaşının, bir dünya görüşü olarak Müslümanlığı benimsemesi, en azından rekabetsizliği bakımmdan kolaylaştı. (...) Toplumun kendi hayatını ve değerlerini aksatmadan yaşatacağı sivil kurumların yokluğunda, devletin her alanda alabildiğine belirleyicı olması, bundan birkaçış imkanı olarak gene dini ideolo- jiyi desteklemiş oldu." Bu satırlarsa Murat Belge'nin Birikim Yayınlan'nda çıkan 12 Yıl Sonra 12 Eylül adlı kitabından. • Şilili yazar Isabel Allende, Ruhlar Evi adlı ilk romanı- nın sonuna doğru Şili'deki askeri darbeden sonra olan- ları anlatırken şuna benzer şeyler söyler: "insanlann hareket alanları çok daralmıştı. Soluk almabilir hiçbir yer bırakılmadı onlara. Doğal olarak iki yer kalıyordu sı- ğınabilecekleri: Futbol maçları ve kilise. Böylece millet kendini futbola ve dine vurdu. Korunmakiçin." Kitabı kitaplığımda aradım, bulamadım, aklımda kal- dığı gibi aktarıyorum. Bu pazaryazısını, benim önemse- diğim beş alıntıyla bitiriyorum. Bonn Tiyatro Bienali'nin çağrılısı olarak Almanya'ya kadar gitmem gerekiyor. Üç pazar sonra buluşuyoruz. Saygılarımla. 22.ULUSLARARASI ISTANBUL FESTİVALİ Hamburg'dan İstanbul'a Dresden üzerinden ERHANKARAESMEN 1945 yazmdayız. Abnanya tesh'm olmuş. Savaşm bitim müzakereleri başlamış. Ye- nibniş, aab, ama hiç olmazsa "artık bomba yok, sığmak yok" tesellisine sığınmış Al- man ınsanı sokaklara dökülmüş. "Şimdi ne olacak7"ı tarüşıyorlar. Dresdenliler de tam bu havaya girmiş- ler. Ama, bir gece yeniden cehennem tara- kalanyla uyanıyorlar. Binlerce ölü ve ye- terince hasar görmüş kentte bu kez ayakta hiçbir şey kalmamış. Müttefik kuvvetlerin, savaşın bitimi ilan edildiği halde Dresden'e reva gördükleri bu insanbk dışı saldın, 2. Cihan Savaşı'nın Hiroşima kadar büyük bir ayıbıdır. Tarih boyunca işlenmiş en ağır toplu kıyım suç- lanndan biridir. Abmb, yumuşak akışındaki Elbe'si ile tarihi meydanlan, köprüleri, karakterb bina cepheleriyle Orta Avrupa'nın (hatta dünyanın) en anlamh kentlerinden biri o akşam tam yok olmuştur. 50 yıl sonrasında bir bölümü kaldmla- mamış savaş kabnulanyla tarihi.ı fısıltılannı duyumsatamayan yeni binalan, yeni meydanİanyla apayn ve mahzun bir kent gebrıiştir onun yerine. Ama, ne olmuştur? Dresdenli, o menfur gecenin yıkımını kaldınp kenti yeniden imar etmeye başlarken ilk önce konser ve opera binasına el atmıştır. Dresden kentin- deki geleneksel ve zengin kültür yaşamının simgesi olan bu tarihi bina, eski bicimiyle saygılı bir uyum içinde süratle inşa edilmiş ve hizmete girmiştir. Bu yaşanmış öyküde bir kent halkının müzik sevgisinin ve bağlıbğırun duygulandıncı birörneğinı bu- luyoruz. Dresden Filarmoni Orkestrasfnın 125 yübk yaşam çizgisindeki altın çağı. savaş öncesine rastbyor. Bir akşam Kari Böhm, iki akşam sonra Bruno VValter konuk şef. Arkasmdan trene doluşup Edward Möri- ke'nin sihirli bagetij'le Berlin'deki ay sonu konserine yetişiyorlar. Melchior, VVagner söylüyor. Gieseking Beethoven konçerto çabyor. Dresden Orkestrası. Berbn'den ve Viyana'dan hemen sonra ve ezeli rakibi Leipzig'in bile önünde Avrupa'nın en önemb' üç-beş orkestrasından biridir. Yaylılan su gibi akıyor. Bakır nefeslileri tüyler ürpertiyor. Beethoven'da çok sağ- lamlar. Bruckner-Mahler çizgisini pek çok orkestradan önce yakalamışlar. Richard Straııss'ta ise rakipsizler (Savaşın çok son- ralannda. orkestranın bu efsanevi gücünü tam koruyamaz olduğu dönemlerde bile Dresden'de dinlediğim bir "Ein Heidenle- ben"i ve izlediğim bir "Ekkn-a"yı unuta- bilmem olanaksızdır). Son beş >ılın liberal dünya ile hamurlaş- ma sürecinde. Doğu Avrupa kültür ve sa- nat merkezlerinden Baü'ya doğru çok adam gitti. Dresden Orkestrası'nın da bu çerçevede biraz kan yitirdiği biliniyor. Ama. savaş acısını ilk önce konser salonunu tamirede- rek unutmaya çalışan olağanüstü sanatse- ver kentin orkestrasıdır yine de. Köklüdür. sağlamdır. Anlık davranış coşkusu (tem- perement'i) yüksek Mkhel Plasser gibi, kendi gelenekleri dışından bir yeni şefin havasına girmişler bile. Brahms'ın strüktür Dresden Filarmoni Orkestrası'nın verdiği konserde Plasson-Bnıno Gelber ikilisi ölçülü bir aydınlığı benimsemişlerdi kudretini ve dramatizm yoğunluğunu önplanda tutan geleneksel yaklaşım yeri- ne. akıcıbğa prim veren bir üslupla sundu- lar İstanbullulara. Brahms, Jstanbul so- kaklannda dolaşıyordu sanki. Haliç'in beri yakasmdan görünüşündeki bir Süley- maniye'de, kubbeb' zarafetin ve anıtsal kit le yoğunluğunun sentezinı yapıyor gibıydi. 1. senfonisinin eski albümlerinden birinin kapağında baba Brahms, Prusya sisleri arasmda bir orman gezintisindeki klasik tasviriyle verilir. "Sisli bir romantizm" an- layışı atfedib'r. 'Büyök Adam'a. Elbette benzersiz bir kompozisyon strüktürcülü- ğüyle birbkte. Istanbul Festivali'nin açıbş konserinde Plasson-Bruno Gelber ikilisi. sislerin ro- mantizmi ve çok yerleşik bir yapısalcılık yerine ölçülü bir aydınhğı benimsemiş- lerdi. Dramatik yoğunluklu Brahms'a alışmışlar için bir küçük tat eksikliğinden söz edilebilir. Normalde bu eksikliği fark edenlerden olmam gerekirdi (Hele 1. sen- fonıyi geçen ay olağanüstü bir konserde Bernard Hahink'li Boston Symphonie'den cuşa getirici bir gergin dramatizm içinde dinlemişken). Ama, Dresden kentine ve soylu orkestrasına geçrnişten gelen duygu- sal bağlıbğırn, onlan İstanbul'da dinleme zevkini öylesine önplanda tuttu ki kendim- den başka bir türlü geçtim. İstanbul dışında bulunma mecburiyeti, Behrens'li Wagner'lerle daha da olağandışı bir göste- rinin yer alacağını kestirdiğim ikinci kon- seri kaçırttığı için deçok üzgünüm. Sadece ilk konserinizle bile çok teşekkürler, Dres- den'liler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle