Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 HA2İRAN1994 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
FidelCastro'nunfotoğrafçısıAlbertoDiazGutierrez'inrastlantısalgörüntüsü
'Korda', 1960 yılmda, 70 kişinin öktüğü Havana Iimanı bombardımanından ûç gün sonra, Castro'mın aynı yerdeki konuşmasnu izlerken Che'nin iki fotoğrafını çekti. Konuklar arasında J.P. Sart-
reQeS.de Beauvoir de vardı.
Che Gueveva'mn 'ötümsüzJeştiğian'Kültür Senisi - "Korda" adıyla tanınan ünlü fotoğrafçı Alberto
Diaz Gutierrez, 1928 yılmda Küba'da doğmuştu, Arjantin'de do-
ğan ve yaşasaydı bu hafta 66 yaşına basacak Emesto "Che" Gue-
vera'yla aynı yıl. Korda'nın ailesi, işci sınıfına mensuptu, babası
demiryollannda çahşıyordu ve Korda gazetecilik eğitimi gördüy-
se de profesyonel kanyerine kapı kapı dolaşıp yazarkasa satarak
başladı. Bir gûn, bir fotoğrafçıya yazarkasa satmaya çalışırken
hayaunı adayacağı mesleğmi keşfetti.
1956 yılmda Havana'da "Korda" adında bir fotoğraf stüdyosu
açan Gutierrez, burada bacardi, rom ve Amerikan sabun reklam-
lan için fotoğraflar çekmeye başladı. Bu arada Küba'nın en güzel,
en çekici kadınlan da objektifinden kaçmıyordu. Batista dikta-
törlügüne karşın hoş bir yaşanüsı vardı ve Fidel Castro olmasaydı
buböylesürüpgidecekti. 1 Ocak 1959yılında Castro iktidaragel-
di. Korda, olanlan televizyonda izlemişti. "Şoke obnuştum ve ken-
diüğinden devrim için çakşmaya başladım" diye anlatıyor bugün.
Yeni rejimin günlük gazetesi Revolucion'da çabşmaya başlayan
Korda, bu tarihten itibaren Fidel Castro ve Che Guevera ile bir-
likte sık sık yolculuklara çıkarak fotoğraflanru çekmeye başladı.
Korda'nın Castro'yu bir Abraham Lincoin heykelinin önünde
çeküği fotoğraf, Castro'nun çok hoşuna gjtti ve Korda 10 yıl bo-
yunca Castro'nun "özel fotoğrafçKi" olarak çalıştı.
Ancak Korda'nın en ünlü fotografı, Castro'ya ait dcğıldi. 1960
yılının Mart ayında Küba'ya Belçika yapımı silah taşıyan Fransız
bir kargo gemisi. Havana Limanfnda havaya uçuruldu. 70 kişi
öldü. Bu olaydan üç gün sonra, Castro limanda çok ateşli bir ko-
nuşma yaptı, elinde. CIA'nın kullandığı türde patlayıcılardan
vardı ve bunlan halka gösteriyordu.
Fotografı hediye ettiği Feltrinelli milyonlar kazandı
Korda kürsünün hemen karşısında duruyor, Castro ile ağa-
beyi Raul'un fotoğraflannı çekiyordu. Sonra Che Guevera'yı
fark etti. Che Guevera geri çekilmeden hemen iki fotoğrafıru çek-
ti. Sonra objektifini, aralannda Jean Paııi Sartre ile Simone de
Beauvoir'in da bulunduğu. Castronun konuklanna çevirdi. Tah-
min edilebileceği gibi. Revolucion gazetesi ertesi gün Castro'nun
fotoğraflannı yayımladı, Che Gueveranın fotografı da Kordada
kaldı. Korda çektiği fotoğraflardan birini büyütüp evinin duvan-
na astı. '
Bundan yedi yıl sonra, 1967 yıhnın Haziran ayında solcu İtal-
yan yayımcı Giancomo FeftrineUi Havana'yı ziyaret etti. Castro'-
nun arkadaşıydı ve o sıralar Bolivya'da ortadan kaybolan Che
Guevera'nın bir fotoğrafını anyordu. Havana'da oldukça tanı-
nan bir simaydı Feltrinelli, aynca Bolivya'da bircezaevinde yatan
Fransız solcu eylemci Regis Debray'in serbest bırakılmasında bü-
yük rol oyıiamışiı. Korda, Feltrinelli'ye yıllar önce çektiği o iki
Che Guevera fotoğrafını gösterdi. Feltrinelli'ye orijinallerini ver-
di. Hiç para istemedi. Hediye etmek istemişti.
Dön ay sonra, Che Guevera CIAnın eğittiği Bolıvyalı gizli
güçlerce öldürüldü ya da "ölümsüzleştirildi", arük bir efsaneydi.
Feltrinelli, elindeki fotoğraflardan birinden bir afış yaptırdı. Bu
afış, tüm dünyada yok sattı.
Feltrinelli bu afışten milyonlar kazanırken 1970 yılında kendi-
sini Milano'daki bürpsunda ziyaret eden Korda'yla yalnızca beş
dakika görüşebildi. İkisi de fotoğraf konusunu açmadı. Zaten
Korda için bu bir "gurur meselesiydi". ne de olsa fotoğraflan
hediye eden kendisiydi.
Ama belki de "hak" yerini buldu. Çünkü Feltrinelli. görüşme-
lerinden kısa bir süre sonra, kendisinın düzenlediği bir teröreyle-
minde havaya uçtu. Korda ise bugün Küba'da mutlu bir yaşam
sürüyor. Ve yine ılk aşkına dönmüş: Plajda güzel kızlann fotoğ-
raflannı cekmek.
Ölümünün 21 .yılında Tahir Alangu
Titiz araştirmao, haktanır bir yorumcuydu
SENNURSEZER
"Bizde büyûk adamlan, sevflen sanatçdan, hayat
ve eserterini değeriendirerek yaşatmak yerine,
menkıbelerle (olağanüstü nitelik taşıyan öykülerie)
donatarak "yüceftmek', 'ulvileştirmek' şeklindeki
vaygın alışkanlık, asbnda insanı yaşama şartla-
nndan kopararak yok etmenin, hayata bağlı sanat
ilino'lerini keserek tahrip etmenin maskeiemniş bir
yohından başka bir şey değüdir." Tahir Alangu'nun
bu satırlanyla ilk karşılaştığımda etkilenmiş, altını
çizmisim. 1968 yılmda yayımlanan "ömer Seyfet-
tin / Ülkücü Bir Yazann Romam" adb monografisi-
nin önsözünde yer abyordu bu satırlar. Doğrusu,
önemb bir belgesel eser olan Ömer Seyfettin'i okur-
ken çok etkilenmiş, ama yirmi beş yılda haarlandı-
ğına inanamamıştım. O zaman yirmi beş yaşı-
ndaydım. Bir ömürdü yirmi beş yıl, benim için. Bir
incelemeye bir ömür vermek, yine de kimi nokta-
larda kesin sonuçlara ulaşamamak, benim için ola-
naksızdı. (Yaklaşık yirmi beş yıl sonra bir türlü bit-
ti diyemediğim araştırmamın önünde, Alangu'nun
hakhhğını anbyorum).
1973'te öldüğünde 57 yaşındaydı
Tahir Alangu, 1916'da doğmuş. 19 Haziran
1973'te ölmüş. Elli yedi yaşında. Ben onu daha
yaşb sanırdım. Iri yapısı, babacan tavn 1960'larda,
aramızda "Baba Tahir" diye anmamızuı nedeniy-
di. Baba Tahir
Tahir AlangU, adb bir tran şai-
günümüzde ™j <»*•£
Kitaplannın Perişan Baba
ÇOğunun basklSl Taher)ogünler-
Ditmış, yaınızca ^ T u r k ç e y e
folklorcuyani çevrilraesinden
anımsanan bir ™ âkl
™?.1
8el
-
nra«tirmnri mıştı o ad bılmı-
araşıırmacı. yO
rum. Ama
Aynntılı bir yaşam Aiangu'ya
öyküsü, Mehmet yafasnnstj. Ya-
n j ı n r j ı_- J. zar sozluklenne
Seyda nın Edebiyat baktığmızda kj-
DoStlan" adll tap sayısı az gö-
iritahınHn r u n e n b i r
y*&r
-
kltabinüa. üçciltbkincele-
me "Cmnnuriyetten Sonra Hikaye ve Roman",
"ömer Seyfettin / Ülkücü Bir Yazann Romam",
"Bühır Köşk Masallan". "Keloglan Masanan";
ölümünden sonra yayımlanan iki ciltlik "100 Üniü
Türk Eseri" ve "Türkiye Folkkmı EDdtabı." Alan-
gu'nun "Kalevela Destanı"nın çeviri özeti, "Çalgdı
Kahveferdeki Külhan Bey Edebiyaö ve Numuneteri"
adb derlemesi, "Sait Faik için, Ataç'a Saygı" adb
anma kitaplan ve "Servet-i Fünun Antolojisi" gibi
yapıtlan da var. Antolojilerinin yorumlan düşünü-
iünce hiç de az değil kitap sayısı. Ama yanm kalan
"Folkior Araşönnalan". masal çabşmalan düşü-
nülünce, bir kitaba (592 sayfaük bir kitap da olsa)
yirmi beş yıl ayırmasının sabn ammsanınca, yanm
kalmış bir bina hüznü duyumsamyor.
Hayatın ayrmtüan
Tahir Alangu, günümüzde kitaplannın çoğunun
baskısı bitmiş, yalnızca folklorcu yanı anımsanan
bir araşürmacı. Folklorla ilgib' kitabının, bir "me-
tot kitabı" oluşu da yav/gınlığını önlüyor. Aynntıb
bir yaşam öyküsü, Mehmet Seyda'nın "Edebiyat
Dostlan" adb kitabında.
Türkiye Folkloru Elkitabfnın başında da kızı
Başak Alangu'nun yazdığı bir yaşam öyküsü ve
eserleri üstesi var. Bu bstede "Mevb't"in izahb tam
metni, Ömer Seyfettin'in on ciltlik külbyaunın dü-
zenlenmesi, "Dünyadan ve Bizden Çingeoe Hikaye-
leri" gibi çalışmalann yanı sıra Alangu'nun çeviri-
lerinin listesi de yer alıyor. Sanınm hepsi de Al-
mancadan İvo Andriç, Samuei Josef Agnon, Jordan
Jovkov, Miguei Angel Asturtas, Cengiz Aytmatov
çevirileri daha önce yazdığım kitaplann yanı sıra
anılmış. Alangu'nun yaşamını öğretmen oîarak ge-
çirdiğini de buna eklediğimizde, oldukça yoğun ya-
şanmış bir yaşam onunki.
Köy Enstitüleri'nde öğretmenlik yaptı
Tahir Alangu'yu. öğrencilerinden Mahir Şaul,
"Türkiye'nin düşünce dünyasmın en yetkili, dürüst
vc cahşkan kalemlerinden biri" olarak tarumlar.
Onun eserlerine "duygulan, boş kalıpjan, basma-
kalıp yargılan bir yana bırakıp kendi titizliği, hak-
tanırlığı ve sağiam ölçüleriyle yaklaşmak" gerektı-
gini vurgular.
Öiümünden bu yana geçen yirmi bir yıl, böyle
bir calışma yerine neredeyse Alangu adını unutma-
ya yaradı. Belki bu unutuluşta onun yaşamının
küçük aynntılan rol oynadı. Ömeğin öğretmenli-
ğiyle ilgiü aynntılar. Mahir Şaul. Türkiye Folkloru
Elkitabı nın başında da yer alan "Tahir Alangu'nun
Ardrodan" yazısında bu aynntılardan birini anar.
Tahir Alangu, Köy Enstitüleri'nde de öğretmenlik
yapmışür. Bundan hem "sevinmiş" hem "övüne-
rek" söz etmiştir. Ama bu önemli deneyimin "bu-
günkö astem içinde bu kuruluşlann hangi niyetlerie
kurulup niçin kapanklığınııi ve ne gibi sonuçİar ver-
diğinin daha gerçekçi bir mdıasebesinin yapdmasını
da haklı göröyordu. Çok kişi, bunu anlamadan duy-
gusal bir tepki gösterdi."
Tahir Alangu, ömer Seyfettin / Ülkücü Bir Ya-
zann Romanf nın sunusunda, yalnız eski yazarlann
Tahir Alangu
değil: "genç kuşak aydınlannın da biyografya anla-
ytşına sahip olmadıkiannı, bunu gereksinmedikleri-
ni" yazar. "Hayatlannuı bir "tercemei hal" çerçeve-
siııde tanınmasından öteye geçilmesini" ıstemeyen
bu "genç aydınlann", "çatışmalannın, yenilgileri-
nin, kavgalannın. hele ilişkilerinin aynntılanna
inilmesini" ıstememesinde, bizim biyografıye
menkıbeyi yeğlememizın payı vardır elbette. Ama
bu tutum, günümüzde yakındığımız bu duruma
yol açmaktadır. "Kişiliği ve eserleri, hayatının ve
çağının gerçekleri ve bağlantılanndan kophıkça
umrtulmaya. yıpranıp solmaya mahkum edilen sa-
natçüann yerierine çok kısa arahklarla durmadan
yenileri itelenmekte, edebiyat eski ve değerli üriinle-
rin birikmesine dayanan bir zenginiikten çok, sık sık
yenilenen ve yıpranan bir soy 'erozyon' alanı haline
gelmektedir. Biyografya ve benzerleri gibi yan tür-
lerle beslenmeyen bir kültür ve edebiyatın başına
başka ne getebüirdi?" Tahir Alangu, titiz bir araş-
tırmaa, alışılmadık ölçülere bağlı haktanır bir yo-
rumcuydu. Açın bakın yazdıklanna. Elbet kütüp-
haneleregitmekzorunda kalacaksınız. Çünkü "biz-
de" araşurmalar, satmadığından yeni baskılan
yapılmaz. Kimbilir. belki 1983'te basılan Türkiye
Folkloru Elkitabı'nı bulursunuz. Bir de geçen yıl
basılan Billur Köşk Masallan ile Keloğlan Masal-
lan"nı. Hatırlatayım, bu masallar, "yalnız çocuk-
lann değil, buyükJerin de severek okuyacağı bir y azı
çeşidi" olarak düşünülüp yazılmıştır. "Grotesk es-
tetiği" ele alan bir önsözü olan Kçloğlan Masallan
da 1967'de, bilinen kurumlarca. okullara tavsiyesi
sakıncalı bulunmuş bir kitaptır.
Tahir Alangu, öleli yirmı bir yıl oldu. "Şairler ve
Odalan" diye başladığı birdızinın 1955'te yalnızca
ikisini yayımlayabildı: "Bebçet Necatigil'in Odası"
ve "Saiab Birsei'in Odaa" Bırsel'ın "Vardmnan"
adlı kitabının sonunda yer alan yazısının ilk cümle-
leri, bugün diriliverse >azacağı satırlar gibi "İstan-
bul'da şair olarak bırakıp. dönüp gelip şair bul-
duklanmdan biri de Salah Birsel'di. Bu arada çok
şeyler değişmiş, sokaklar değişmiş. dükkanlar ve
bankalarla dolmuş, insanlar başka türlüleşmiş,
meslek, meşrep. is hatta şivderini biJe değiştirmiş-
lerdi.' Kimbilir. Alangu böyle bir yazıyı. "biyog-
raf\aanlayışınındeğişmemesine"ü/ülüp"*gudüm-
lü öncfl yazarlann softalığa sapmanıası" eercğı\ -
lerru bağlardı.. Bılemeveceğiz.
PENALH
MEMET BAYDUR
Bağlantılar
"Bilirim ki sanatın, sanat eserlerinin korunması en
çetin, çözümlenmesi en güç sorunlardan biridir. Ernest
Renan, 'II faut decourager les Beaux-Arts' demiş; yani
güzel sanatlarla uğraşanlarm arkalanmasını, yüreklen-
dirilmesini değil, tam tersine, heveslerinin kırılmaya
çalışılmasını istermiş. Fransa'da olsaydım, öyle sanıyo-
rum ki ben de onun gibi düşünürdüm. Gerçekten vergili
olan, bir şey yaratabilecek olan sanat eri, uğradığı zor-
luklar ne olursa olsun yılmaz, seçtiği yolda kalır. Ama
bunun için yaşadığı toplum, sanatı saymalı, gereksin-
meli, yani sanata bir ihtiyaç diye bakmalıdır. Bizde ise
daha böyle bir şey yoktur. Evet, sanatın bir toplum için
başlıca gereklerden olduğunu ikide bir söylüyor, bağın-
yoruz; ama bunu ikide bir söylememiz, bağırmamız da
daha yeni öğrendiğimizi, dışarıdan öğrendiğimizi, ken-
dimizi de, birlikte yaşadığımız kimseleri de inandırma-
ya çalıştığımızı gösterir. Bu doğrutu, 'hakikati', içinde
yaşadığımız gerçeklerden çıkarmıyoruz, daha düşüne-
rek buluyöruz, daha topluma sindiremedik."
Bu satırlar, Sayın Nurullah Ataç'm 31 Aralık 1945 tari-
hinde Ulus gazetesinde yayımlanan bir yazısından.
•
"Bugün Türkiye'de ümmet yapısından yeni çıkmış
olan bir topluma, halk dini, bir dünya görüşü ve bir kişi-
sel denge yöntemi sağlamaktadır. Zaman zaman hayret
ettiğimiz 'hurafe'/er/n gücü buradan gelmektedir. Mo-
dernleştirici görüş, toplum problemlerini salt iktisadi
problemler olarak alır ve kısa vadede insanlara insan-
lıklarını iade edecek olan denge unsurlannı sağlamak
yoluna gitmezse bize güdük, eksik, kendini beğenmiş
bir toplum modeli vermekten başka bir şey yapmamış
olacaktır. Ümidimiz, Türkiye için geçerli olacak sosyal
ütopyanın bir temel katında, kişi psikolo/ik dengesinin
sağlanmasına özel bir yer ayrılabileceğidir.
Bunu saltpsikolojik bir sorun olarak görmek de hatalı
olur. Halk tabakasındaki kişi, yöntem yolu olarak halk
kültürünün ve dininin verdiği imkanlan kullanıyorsa, bu-
nun pratik bir nedeni vardır. Halkkültürü yolu, bütün 'hu-
rafeleri' bir yana, menfaatlerine daha kısa yoldan yanıt
vermektedir. Okula gitmenin sağlayacağı imkanların
kapalı olduğu yerde, kişi Kur'an kursu yolunu seçecek-
tir. Seçkinlerinin çok uzak olduklan birkültürde kişi 'halk
seçkini', -örneğin Nurcu- olmayı deneyecektir. Doktorun
halka yaklaşamadığı hastanenin etrafında üfürükçüler
zengin olacaktır.
Toplumun sorunları, hiçbiryerde entelektüel düzeyde
vazedilmiş soyutproblemler olarak ortaya çıkmaz. Halk
bu sorunları, ihtiyaçlarının tatmini olarak görür. Türk ay-
dınları, bu gerçeklerden hareket etmedikçe, bir taraftan
toplumdan uzaklıklarını sürdürecekler, diğer taraftan da
sürprizlerle karşılaşmaya devam edeceklerdir."
Bu satırlar da Sayın Şerif Mardin'in, lletişim Yayın-
lan'ndan çıkan Din ve ideoloji adlı kitabının Sonuç bölü-
münden.
•
"Soru: 'Inanç'ın karşıtı nedir?
Inançsızlık değil. Çok kesin, fazla bitirici, kapalı.
Inançsızlık da bir çeşit inançtır neredeyse.
Şüphe. Kuşku."
Bu satırlar da Salman Rushdie'den. Satanic Verses
adlı romanırurujoksan ikinci sayfasından.
... •
"12 Eylül döneminin Türkiye'ye getirdiği, geleceği de
etkileyeceği anlaşılan yapısal değişikliklerden belki de
en önemlisi, Islamcılığın yaygınlaşmasına katkısı oldu.
(...) 12 Eylül'ün dinciliği canlandıran müdahaleleri bir-
kaç farklı düzeyde gerçekleşti. Bunlardan biri, belirli bir
dindarlığı koruyan bazı kurumsal tedbirlerdi: Okullara
din dersinin zorunlu hale getirilmesi gibi. İkinci bir dü-
zey olarak, politik tedbirler alanı ele almabilir. Öncelikle
sola karşı benimsenen tavırdan başlayarak, gençlerin,
devletin uygun gördüğünden farklı kimlikleh üstlenme-
leri fazlasıyla güçleştirildi. Bu durumda, zaten Müslü-
man doğan Türk yurttaşının, bir dünya görüşü olarak
Müslümanlığı benimsemesi, en azından rekabetsizliği
bakımmdan kolaylaştı. (...) Toplumun kendi hayatını ve
değerlerini aksatmadan yaşatacağı sivil kurumların
yokluğunda, devletin her alanda alabildiğine belirleyicı
olması, bundan birkaçış imkanı olarak gene dini ideolo-
jiyi desteklemiş oldu."
Bu satırlarsa Murat Belge'nin Birikim Yayınlan'nda
çıkan 12 Yıl Sonra 12 Eylül adlı kitabından.
•
Şilili yazar Isabel Allende, Ruhlar Evi adlı ilk romanı-
nın sonuna doğru Şili'deki askeri darbeden sonra olan-
ları anlatırken şuna benzer şeyler söyler: "insanlann
hareket alanları çok daralmıştı. Soluk almabilir hiçbir
yer bırakılmadı onlara. Doğal olarak iki yer kalıyordu sı-
ğınabilecekleri: Futbol maçları ve kilise. Böylece millet
kendini futbola ve dine vurdu. Korunmakiçin."
Kitabı kitaplığımda aradım, bulamadım, aklımda kal-
dığı gibi aktarıyorum. Bu pazaryazısını, benim önemse-
diğim beş alıntıyla bitiriyorum. Bonn Tiyatro Bienali'nin
çağrılısı olarak Almanya'ya kadar gitmem gerekiyor. Üç
pazar sonra buluşuyoruz. Saygılarımla.
22.ULUSLARARASI ISTANBUL FESTİVALİ
Hamburg'dan İstanbul'a Dresden üzerinden
ERHANKARAESMEN
1945 yazmdayız. Abnanya tesh'm olmuş.
Savaşm bitim müzakereleri başlamış. Ye-
nibniş, aab, ama hiç olmazsa "artık bomba
yok, sığmak yok" tesellisine sığınmış Al-
man ınsanı sokaklara dökülmüş. "Şimdi
ne olacak7"ı tarüşıyorlar.
Dresdenliler de tam bu havaya girmiş-
ler. Ama, bir gece yeniden cehennem tara-
kalanyla uyanıyorlar. Binlerce ölü ve ye-
terince hasar görmüş kentte bu kez ayakta
hiçbir şey kalmamış.
Müttefik kuvvetlerin, savaşın bitimi ilan
edildiği halde Dresden'e reva gördükleri
bu insanbk dışı saldın, 2. Cihan Savaşı'nın
Hiroşima kadar büyük bir ayıbıdır. Tarih
boyunca işlenmiş en ağır toplu kıyım suç-
lanndan biridir.
Abmb, yumuşak akışındaki Elbe'si ile
tarihi meydanlan, köprüleri, karakterb
bina cepheleriyle Orta Avrupa'nın (hatta
dünyanın) en anlamh kentlerinden biri o
akşam tam yok olmuştur.
50 yıl sonrasında bir bölümü kaldmla-
mamış savaş kabnulanyla tarihi.ı
fısıltılannı duyumsatamayan yeni binalan,
yeni meydanİanyla apayn ve mahzun bir
kent gebrıiştir onun yerine.
Ama, ne olmuştur? Dresdenli, o menfur
gecenin yıkımını kaldınp kenti yeniden
imar etmeye başlarken ilk önce konser ve
opera binasına el atmıştır. Dresden kentin-
deki geleneksel ve zengin kültür yaşamının
simgesi olan bu tarihi bina, eski bicimiyle
saygılı bir uyum içinde süratle inşa edilmiş
ve hizmete girmiştir. Bu yaşanmış öyküde
bir kent halkının müzik sevgisinin ve
bağlıbğırun duygulandıncı birörneğinı bu-
luyoruz.
Dresden Filarmoni Orkestrasfnın 125
yübk yaşam çizgisindeki altın çağı. savaş
öncesine rastbyor. Bir akşam Kari Böhm,
iki akşam sonra Bruno VValter konuk şef.
Arkasmdan trene doluşup Edward Möri-
ke'nin sihirli bagetij'le Berlin'deki ay sonu
konserine yetişiyorlar. Melchior, VVagner
söylüyor. Gieseking Beethoven konçerto
çabyor. Dresden Orkestrası. Berbn'den ve
Viyana'dan hemen sonra ve ezeli rakibi
Leipzig'in bile önünde Avrupa'nın en
önemb' üç-beş orkestrasından biridir.
Yaylılan su gibi akıyor. Bakır nefeslileri
tüyler ürpertiyor. Beethoven'da çok sağ-
lamlar. Bruckner-Mahler çizgisini pek çok
orkestradan önce yakalamışlar. Richard
Straııss'ta ise rakipsizler (Savaşın çok son-
ralannda. orkestranın bu efsanevi gücünü
tam koruyamaz olduğu dönemlerde bile
Dresden'de dinlediğim bir "Ein Heidenle-
ben"i ve izlediğim bir "Ekkn-a"yı unuta-
bilmem olanaksızdır).
Son beş >ılın liberal dünya ile hamurlaş-
ma sürecinde. Doğu Avrupa kültür ve sa-
nat merkezlerinden Baü'ya doğru çok
adam gitti.
Dresden Orkestrası'nın da bu çerçevede
biraz kan yitirdiği biliniyor. Ama. savaş
acısını ilk önce konser salonunu tamirede-
rek unutmaya çalışan olağanüstü sanatse-
ver kentin orkestrasıdır yine de. Köklüdür.
sağlamdır. Anlık davranış coşkusu (tem-
perement'i) yüksek Mkhel Plasser gibi,
kendi gelenekleri dışından bir yeni şefin
havasına girmişler bile. Brahms'ın strüktür
Dresden Filarmoni Orkestrası'nın verdiği konserde Plasson-Bnıno Gelber ikilisi ölçülü bir aydınlığı benimsemişlerdi
kudretini ve dramatizm yoğunluğunu
önplanda tutan geleneksel yaklaşım yeri-
ne. akıcıbğa prim veren bir üslupla sundu-
lar İstanbullulara. Brahms, Jstanbul so-
kaklannda dolaşıyordu sanki. Haliç'in
beri yakasmdan görünüşündeki bir Süley-
maniye'de, kubbeb' zarafetin ve anıtsal kit
le yoğunluğunun sentezinı yapıyor gibıydi.
1. senfonisinin eski albümlerinden birinin
kapağında baba Brahms, Prusya sisleri
arasmda bir orman gezintisindeki klasik
tasviriyle verilir. "Sisli bir romantizm" an-
layışı atfedib'r. 'Büyök Adam'a. Elbette
benzersiz bir kompozisyon strüktürcülü-
ğüyle birbkte.
Istanbul Festivali'nin açıbş konserinde
Plasson-Bruno Gelber ikilisi. sislerin ro-
mantizmi ve çok yerleşik bir yapısalcılık
yerine ölçülü bir aydınhğı benimsemiş-
lerdi. Dramatik yoğunluklu Brahms'a
alışmışlar için bir küçük tat eksikliğinden
söz edilebilir. Normalde bu eksikliği fark
edenlerden olmam gerekirdi (Hele 1. sen-
fonıyi geçen ay olağanüstü bir konserde
Bernard Hahink'li Boston Symphonie'den
cuşa getirici bir gergin dramatizm içinde
dinlemişken). Ama, Dresden kentine ve
soylu orkestrasına geçrnişten gelen duygu-
sal bağlıbğırn, onlan İstanbul'da dinleme
zevkini öylesine önplanda tuttu ki kendim-
den başka bir türlü geçtim. İstanbul
dışında bulunma mecburiyeti, Behrens'li
Wagner'lerle daha da olağandışı bir göste-
rinin yer alacağını kestirdiğim ikinci kon-
seri kaçırttığı için deçok üzgünüm. Sadece
ilk konserinizle bile çok teşekkürler, Dres-
den'liler.