23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 MAYIS1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 6.ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATROFBSTJVAIİ'NÎN ARDINDAN: İzleyiciylebütünleşen tiyatro festivali1-18 mayıs tarihleri arasında gerçek- leştirilen 6. Uhıslararası İstanbul Tiyatro Festivali, bir_ tiyatro maratonu olan Me- zopotamya Üçtemes ilekapandı. Birşen- lik görünümündeydi bu yıl tiyatrofestiva- li. Gişelerin öniinde kuyntklar olusuyor, izleyici bir gösteriden diğerine koşuyordu. Dokuz yerli ve on ya- bancı topluluğun sergi- lediği 23 ovun, dolu sa- lonlara oynamamn tadıru çıkarıyordu san- ki. tzkykiyle bütünle- şen bjr festival geride kahrken yeni biryıl için de yeni untut kapüarı açıyordu. 6. Uluslara- rası İstanbul Tiyatro Festimli'ni bu etkinli- ğin yönetmeni Dikmen Gürün Uçarer, dunı- şma kunılu üyelen Zehra İpşiroğlu, Zey- nep OraJ ve Mengü Er- tel, gazetemiz için değerlendirdiler. ZEHRA fPŞİROGLU - Bir süredir maddi olanaksızlıklar nedeniyle tam bir yaşam savasımı \eren l luslararası İstan- bul Tivatro Festivali. özeUikle son üç yıl içinde yurtdışından çok nitelikli ovunlar getirtt'bildi. Ancak bu yıl, tüm ekonomik bunaiımlara karşın diğer vıllara oranla tam bir atılını söz konusu. Festi*al ilk kez canlılık kazandı, yaşam kazandı. Girti- ğim tüm ovunlar izleykilerJe dolup taşı- yor. Renk >ar, hareket var. Bu aşamaya nasd getindi? DtKMEN GÜRÜN LÇA- RER: Geçen yıla kadar sadık bir festı val seyircisiydim ve tabii ki dışardan bir göz olarak de- ğerlendiriyordum festivali. Ge- çen yıl ise severek kabul ettiğim öneriyle festival bünyesinde gö- rev aldığımda, etkinliğin başla- masına çok kısa bir süre kal- mıştı. Bence bu yılki başanda en önemli etkenlerden biri. 'za- man' faktörüydü. 'Festival ola- cak mı oftnayacaJc mıT kaygısı ortadan kalktıği için rahat bir ortamda sistemli çalışabildik. Bunun sonucu olarak da izleyi- ciye daha geniş bir yeipaze su- nabildik. ZEYNEP ORAL: Bu yıJı bence öncekilerden farklı kılan önemli bir öğe var. O da festiva- lın yapısal değişıkliği. Festivalin başında bu olayın sorumlu- luğunu bütünüyle üstlenen, buna sonuna değin zaman ayı- rabilen ve dünya tiyatrosunu taruyan bir tiyatro eleştirmeni var. Danışma kurulunda da ti- yarroyla canlı kanlı ilişkileri olan kişilerin yaptıklan seçim- ler göz önüne alınıyor. Bu da önemli bir yapısal değişiklik. Z.İ.: Acaba festh alin dışından bir kişi olarak Mengü Ertel de bir farklılık sezdi mi? MENGÜ ERTEL: Ben pro- fesyonel bir izleyici olarak nite- liyorum kendimi. Uzun yıllar her tür sanat olayını yakından izliyonım. Eskiden hep aynı ki- şileri, aynı yüzleri görürdük çevremizde. Şimdı ise bunlann dışında genç ve bilinç- Û bir kitle Var. Bu da beni çok mutlu edi- yor Z.I.: Bundan önceki vıllara oranla medya da daha etkindi. sanırım festivalin birden canlılık kazanmasında büyûk katkısı oMu. Ama ben bunun daha da ge- liştirilebileceğini düşünüyorum. Z.O.: Kendımı şu anda gazeteci ola- rak değil de, festivalden biri olarak göre- bilirsem. özellıkle Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet'e ve TRT 2'ye teşekkür etmek Günü sanat \e kültürle ilgisi olmayan dediko- duprogramlanylayıkanjyor. Yinedebu yıl Kanal 6, atv ve Star gıbi kanallar da yardımcı oldular festivale. Küçük söyle- şilere, spotlara yer verdiler. Gönül isterdi ki daha geniş kapsamlı programlar rlamamak lazım. Benim için bir tiyatro festivalmdeki ilk amaç, yaşama sevındni çoğaltmak. tnsanlann birlikte izledikle- ri, birlikte soluk alıp verdikleri bir olayı hayata geçırme ve tartışma ortamı sağla- ma. Bunu nasıl sağlayacağız? Alişageldi- tiyatroya gelmesi sağlanmalı. Bövlelikle daha bilinçli bir izleyici kitlesi oluşacak. M.E.: Gelen ekiplerin hem teknik do- nanımlan, hem çalışma alışkanlıklan farklı. Bunlann bilgilerinden bir şekilde yararlanılamaz mı? Hiç olmazsa o tiyat- oyun katılıyorsa bunun iki yüz sekseni kötü olabıliyor, yüz oyun varsa içinden parmakla gösterilecek kadar üc-dört ta- nesi doğru dürüst oluyor. Biz bu çapta bir festival olmadığımız için istiyoruz ki. on topluluk mu çağırdık. onu da en mü- kemmel ömek olsun. • MENGU ERTEL: Ben profesyonel bir izleyici olarak niteliyorum kendimi. Uzun yıllar her tür sanat olayını yakından izliyorum. Eskiden hep aynı kişileri, aynı yüzleri görürdük çevremizde. Şimdi ise bunlann dışında genç ve bilinçli bir kitle var. • ZEYNEP ORAL: İstiyoruz ki, on topluluk mu çağırdık. onu da en mükemmel örnek olsun, ama bunu dünyada başaran hiç bir festival yoktur. Aynca bugünkü ekonomik koşullarda bu festivalin bu haliyle gerçekleştirilmesi bir mucize. yapsınlar. Sanatçılarla söyleşiler, oyun- lardan kesitler. oyunlar üzerıne tartı- şmalar vb. Yaalı basında da bellı dergi- lerin ve Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet gibı gazetelerin dışına taşamadık. Böyle bir dönernde bir tiyatro festivalinin ger- çekleştiriliyor olması, daha dikkat çekmeliydi basında. Ama bu bir bakış açısı. yayın politikası tabii...Hemen ekli- yeyim; radyolar da çok ilgilendiler festı- valle. Z.O.: Medyanın ilgısinde aydınlık bir ğimiz. kanıksadığımız. bildiğimız yön- temlerle değil, farklı biçimlerlc, farkh bırikimlerle tiyatro yapılabileceğınin ör- neklerini görerek. Onun için de secimı yaparken farklı yöntemleri geniş bir yei- paze ıçınde sunmak gerekiyor. Bizde ge- nclliklc yalnız sözdiklerin diliyle tiyatro yapılıyor. Müziğin, renklerin, ışığın, be- denin diliyle ve daha birçok dilin bir ara- ya gelmesiyle de tiyatro yapdabilir. Bu yılki seçimimızde bence bu farklı diller sunulabildi. roda çalışan sanatçılarla, teknisyenlerle kaynaştınlamazlar mı? D.G.U: Bu kaynaşma biraz zaman faktöriine bağlı, biraz da bizim sanatçı- lanmızın ilgısine. Zaman faktöriine şöy- le bağlı: Gruplar geliyor. sahneyi kurup provaya gınyor ve ertesi gün de oynayıp gidiyor. Teknik ekiplerin bu açıdan işi zor, yanı göriişmeye zaman olmuyor. Ama, sanatçılanmız belki daha yakın bir ilişkıye daha kola> girebilirler. Genelde yabancılar buna açık. D.G.Uçarer, Z.OraL Z.İpşiroğlu veM.Erte! buydkitiyatrofestivalinideğerlendirdiler.(FOTOĞRAFLAR:LĞLR GÜN\ tstanbul'a, İstanbul kentinin kültürel kimliğine sahip çıkma tutkusu önemli bir etken, ama bence gene de bu festivale gözlerini kapayan birçok gazete var ki, onlan da ayıpiıyorum. Z.t.: Dilerseniz şimdi biraz da oyunlar üzerine izlenimlerimizi dilc getiretim. Fes- tivale yurtdışından gerirtiiecek olan oyuıt- lardaki temel ölçtirü, tiyatroda görsellik olarak beu'rlemiştik." Şvayk" oyunu bu- nun çarpıcı bir örneğini sunuyordu. Çün- kü tiyatro, tüm sanarlan içeten bütüncül bir sanat. Oysa bûde sahnelenen genellik- M.E.: Dilin önem kazandığı oyunlar için bir çare bulmak gerekiyor, altyaa gibi, özct gibi. Ancak altyazı, dfkkati dağıtıyor. Belki sinopsis yöntemıni geliş- tirmek gerekiyor. D.G.U.: Dediğıniz gibi, özetin üzerin- de titizlikle durmak gerek. Berliner En- semble gelseydi, Brecht'in 'Üç Asker'ini Türkçe'ye çevirmiştik. Bu ceviriyi bılet gışemızden dağıtacaktık. 'Fedra' için de aynı şey yapılabilirdi, düşünemedik. Oyun öncesi dağıttığnraz özet de yeterü olmadı. Z.İ.: Bir özeieştiri yapacak olursak "Keşke şu konuda daha farklı bir yak- laşımımız olsaydı' di\e düşündüğümiz noktalar var mı? Önieğin, oyunlardan sonra stcağı sıcağına yönetmenler ve oyuncularla tarttşmalar düzenlenemez miydi, bunu bir türlü gerçekleştiremedik. M.E.: Yalnız bunu iyi duyurmak gere- kiyor. Bence bu tizerinde önemle durul- ması gereken bir konu. Hemen sıcağı sı- cağına tartışmak çok güzel bir duygu- dur; benım göremediğim bir şeyı bir baş- kası görmüştür, ya da tersi veya insanın ıstıyorum. gu- nüne verdikleri haber- lerle ilgilileri yalnızca bilgüendirmekle kal- madılar, heyecanı sü- rekli ayakta tuttular. M.E.: Medya bir an- lamda günah çıkan- yor. Medyada belli bir kültürel düzeyi olan ki- şiler, geriye düşürül- mekte olan Türkjye'yi kurtarmanın telaşma' düştüler, kültüre yete- rince eğilmediklen tak- dirde nelerin olabilece- ğinin çok somut bir bi- çimde, çok yakın bir zamanda bilincine vardılar, elde ediimiş olan haklann nasıl kolay kaçınlabilece- ğini fark ettiler. Bu da biraz festivalin şansı oldu. Z.t.: Evet olumsuz koşullar sanat ve kültüre olan duyarlılığı arttırdı. Yine de tiyarroya televizyonda çok daha fada yer verikbıleceğini düşümiyonım. Sözgelimi birkaç eleştirmen, bir tiyatro oyunu üzeri- ne tarrjşabilir, söz konusu oyundan kesit- ler gösterilebilir \i>. D.G.U.: TRT 2"nın dışında zaten ge- nelde hiçbir kanal yer vermiyor sanat ve kültür programlanna. lzle>icinin beyni. • DİKMEN G.UÇARER: 'Zun'açeşitli tepkiler gösterildi. 'Neden böyle bir dönemde böyle bir oyun'diyesoruldu. Bir çeşit otosansür, bence bu yaklaşım. Son politik gelişmeler mi böyle bir uyanzemini hazırlıyordu? • ZEHRA İPŞİROĞLU: Önceki yıllara oranla medya da daha etkindi; sanınm festivalin birdencanlılık kazanmasında büyük katkısı oldu. Olumsuz koşullar sanat ve kültüreolan duyarlılığı arttırdı. le konvansiyonel bir anlayışı sergileyen oyunlarda bu, çoğu kez göz ardı ediliyor. Bu açıdan da uluslararasj tiyatro festivali yeni bir soluk geririyor. D.G.U.: Görsellık üzerinde durduk, ama bunu temel ölçüt olarak belirledik diyemeyiz. 'Übü', 'Şvayk', 'Zun' görsel ağırlıklı seçimlerdi. 'Fedra'da öne çıkan belki başka bır yöndü, ama onun yanı sıra bence görsel bir yanı da vardı. 'Zingari' ise Italya'dan farklı bir akımın temsilcisiydi. Kısacası, bir çeşitlilik söz konusuydu. Z.O.: Evet sadece görsellik diye sını- Z.t.: Ben altyaztmn önemini gene de vurgulamak istiyorum. özellikle "Fedra"- da altyazının olmamasını bir eksiklik ola- rak duyumsadım. Bunun dtşında oyun me- rinlermin önceden okunması gerekhor. Asltnda yerli oyunlarda bile anlama güc- lüğü olabib'r. Ömeğin, Robert Struanın Bakırköy Belediye Tiyarrosu'nda sahne- lediği "Ântıgone"da görsel öğelerin. mü- ziğin, dilin, oyuncuhığun ka\naştığı bü- tüncül bir tiyatro anlayışı vardı ki, oyunu tanımayan izkyiciJer zorlanıyorlardı. İzle\icinin tıpkı Batı'da olduğu gibi me- finleri önceden okuması, belli bir birikimle kafasına takılan bir soru vardır. bütün bunlann üzerinde konuşup tartışmak çok hoş. Z.O.: Oyun seçimine eleştirel bakacak olursak: danışma kurulu üycleri ya ken- di gördükleri ovunlan >a da eleştiriler- den okuduklan dünya festivallcrindc ün kazanmış ovunlan öneriyorlar. Ancak kimsenin görmediği, kimsenin bilmediği. hakkında hiçbir şey oku- madığı bır oyun genellikle katılmıyor. Aynca vıdeodan izleme olanağımız var. ama bu da yanıltıcı olabıliyor. Birde bü- tün dünya festivallennde. dıyelim üç yüz ama bunu dünyada başaran hiçbir festival yoktur... Yerli oyunlarda da ilk gözetilen ölçüt, ni- telikti kı bunu koru- duk. Aynca ben şunu da söylemek istiyo- rum, bugünküekono- mik koşullarda bu festivalin bu haliyle gerçekleştirilmesi bir mucize. kolaylıkla ip- tal edilcbilirdi ve bunu da kimse kına- mazdı. Vakıf, iptali hiç düşünmediği gibi Kültür Bakanlığı da yardımmı esirgemedi. D.G.L.: Evet, gönül her gösterinin mükemmel ömek olmasını istiyor. Bu arada bir noktaya değınmck istiyorum. O da 'Zun'a gösterilen çeşitli tepkiler. Birkaç kişı birinci perde sonunda göste- riden çıktı. Olabılir. Sıkılmışlardır. be- ğenmemişlerdir, çıkarlar. Aynı şey baş- ka gösterilerde de oldu. Ama. 'Zun'a bakış açısı daha farklıydı. 'Z4in', dans ti- yatrosunun iyı ömeğidir, kötü örnegidir. Bu ayn bir konu. tartışılır. ama dans ti- vatrosu festivale getirilen biryeniliktır. Benım esas anla- madığım. vakfa gelen bir- kaç telefon oldu. 'Neden böyle bir dönemde böyle bir oyun' dıye soruldu. Bır çe- şıt otosansür olarak algı- ladım ben bu yaklasımı. Son politik gelişmeler mi böyle bir uyan zemini hazırlıyordu? Kaldı ki, 'Zun'daki çıplaklık, este- tikti ve gösterinin ana unsuru değildi. Aynca. çıplaklık tiyatromuza ilk kez bu oyunla mı giriyor? Anlayamıyorum. M.E.: Anlamaya çalı- şmanın anlamı yok. Yapı- lan doğrudur ve güzeldir -.• cesur bir girişimdir. Z.İ.: Festivalin i$inde onemu' bir yeri olan Oteki Tiyatro ise yeni araytslar içinde olan genclere ofanak tanıdığı için önemli bir giri- şim. "Ancak bu yeni arayışlar nasıl gelişiyor, yapılanlann ne denli hesabı verilmiş. bırbirinden çok farklı çız- gılerdeki bu oyuniarda or- tak bazı özellıkler var mf- vb. sorular geliyor insanın aklına. Belki bu toplulukla- rın festi\alde yer alması, aralannda yapıcı bir tartı- şma ortamı açılmasuıa yol acabüir. D.G.U.: Tabii, zaman içinde bu oluşacaktır. Daha çok yeni bir ginşim bu. Ama zamanla daha da gelişecek.bu tıyatrolara yenileri eklenecek. Onümüz- deki yıl Öteki Tiyatro'ya dışardan da topluluklarçağırmak istiyoruz. Bu tiyat- rolarla dışandan gelen tiyatrolar arası- nda bir diyalog, bir fîkir alışverişi oluş- sun istiyoruz Z.t.: Belki de Vorkshop'çauşmalan düzenlenebilir, kaynaşmayı sağlamak için. Z.O.: Bence gerek festıvalın. gerek Öteki Tivarro'nun ge- leceği, buna emek ve- renlerin çahşmalanna bağlı. Festival ne yöne gidiyorsa öteki Tiyat- ro da o yöne kaya- caktır. Son iki yıldır izledi- ğimız heyecanı, tut- kuyu. araştırmadürtü- sünü topluluklarayak- ta tutabilirlerse festi- valin bu bölümü gide- rek güçlenecek ve dün- yadaki diğer festival- (erde olduğu gibi 'ofT dedığimiz Oteki Tiyat- ro Bölümü, resmı programın daha da üstüne çıkabılecek. önem kazanabılecektir. Z.İ.: Tiyatroculanmızda çoğunlukla şöyle bir hastalık var. en iyisini ben bilirim hastalığı. Bu festi* al bir yerde bu duyguyu kırabilmeli, kaynaşunı, birlikteliği sağla- yabilmeli. Z.O.: Bu kaynaşımın seyırciler arası- nda sağlandığına ben bu yıl tanık oldum. Her oyundan sonra dağılmak istemiyor- lardı, bir araya gelip konuşuyorlardı. ama seyirciler arasmda. M.F_: Ben çok büyûk bircoşkuyfa bu festivali ızliyorum. ODAKNOKTASI AHMET CEMAL Nasıl Bir Sanat? Sanatçının kendi gücünü sorguladığı, bu güçten kuş- kuya düştüğü, kimi zaman sanatın hiçbir şeyi değiştire- mediği gibi bir degerlendirme yaptığı tarih boyunca gö- rülmüştür. örneğin I.S. birinci yüzyılda Latin şairi Vergili- us"un, kendi kaleminden çıkma başyapıtı Aeneis karşısı- ndaki tutumu, böyle bir kuşkunun yansımasıdır. Ikinci Dünya Savaşı'nm büyük yıkımının ve kıyımının ardından kimi şairlerin "Artık bu olup bitenlerden sonra şiiryazıla- maz" demeleri de aynı kuşkudan kaynaklanmaktadır. Bu kuşkular ve sorgulamalar, tarihin hiçbir döneminde yeni sanat eserlerininyaratılmasınıengellememiştir.da- hası, anılan kuşkuların en karamsar tutumla dile getiriliş biçimi bile çoğunlukla birer sanat eseri olup çıkmıştır Hermann Broch'un "Vergilius'un Ölümü" ya da Becke- et'in "Godot'yu Beklerken"\ gibi... Yukarıda değinilen karamsar sorgular ve yargılar hep daha insanca ve insana yakışır bir ortama, bir dünyaya bağlanan umutların birer düş kırıklığına dönüştüğü za- manlarda ortaya çıkar. Böyle zamanlarda sanat, olup bi- tenleri yeterince dile getiremediği, dolayısıyla yeterli uyarılarda bulunamadığı, böyle bir uyarının kendi gücü- nü çok aştığı kanısına varır. "Nasıl bir sanat?" sorusu da zaten böyle zamanların ürünüdür. Tıpkı şu anda ülkemizin, uzunca birzamandan bu yana yaşanmakta olan "bugün'ü gibi... Şimdi biz de bu bağlamda nice sorulara gebe bir orta- ma bütün boyutlarıyla tanık olmaktayız. "Tarihte yeni bir beyaz sayfa" vaadiyle iktidara gelip ülkeyi birkaç ayda açlığın sınırlarına sürükleyen bir yö- netimi dile getirebilmek için nasıl bir sanat? Insanların sabah beş buçukta ucuz ekmek kuyrukları- na gırdıkleri bir ülkede, eşinin pahalı bir yat almasını "Adamcağızın biraz dinlenmek hakkı..." diye açıklaya- bilen bir Başbakan'ı anlatabilmek için nasıl bir sanat? Tek günahları yaşamları boyunca, çoğu kez ölesiye çalışmak olmuş sigorta emekliterinin emeklî aylıklarının uzun bir bayramın sonrasına ertelenmesini; "Bu defa kasdi olarak geç veriyoruz, çünkü bayramdan ö'nce öder- sek o parayla kurban alırlar'diye açıklayabilen bir Çalı- şma Bakanı'nın portresini yeterince çizebilmek için nasıl bir sanat? Türk devletini temsil edecek bir büyükelçiliğin bina ki- rası için ayda 1300 marklık bir kira yüzünden Dışişleri Bakanı'na güçlük çıkarırken bir makam arabasına 12 mil- yar lirayı ödemekte "tasarruf tedbirlerine" aykırı biryan görmeyen bir yönetim anlayışını yeterince betimleyebil- mek için nasıl bir sanat? "Eğitim ve sağlık hizmetlerinde hiçbir kısıntıya gitme- diklerini" toplantılarda söylerken öte yandan üniversite- lere araştırma görevlisi alınmasını durduran ve gelece- ğin bilim adamlarmı yetiştirmeyi eğitim hizmetlerinden saymayan bir hükümet için nasıl bir sanat? Bütün bu olup bitenlere bir tür suç ortaklığıyla katıldık- tan sonra, kendilerini hâlâ "sosyal demokrat" diye ad- landırabilenler için nasıl bir sanat? Evet, bütün bunlar ve daha nice benzerleri için nasıl bir sanat? Nasıl bir edebiyat? Nasıl bir tiyatro? Nasıl bir re- sim? Nasıl bir "Ç/0//fc"tablosu? Milletin çalışanları ve emeklileri, sigortalarının en do- ğal, en yaşamsal haklarından, yani iyileşebilmek için ilaç alabilme hakkından neredeyse yoksunken aynı milletin -bütün faturalan devlet tarafından ödenen- özel hastaha- nelerden çıkmayan, ayda kırk milyon maaşlı vekilleri için nasıl bir sanat? Sanat, kimi zaman susar, şaşılacak kadar uzun sus- kunluklara gömüldüğü olur. Bunu kimi zaman, olup bi- tenler karşısında gözlerine ve kulaklarına inanamadı- ğından, kimi zaman ise "Her şey, bunca ayağa mı düştü" sorusunun tedirginliğiyle ve belli bir üsluptan ödün vere- meyeceğinin, ama o üslubun da artık olup bitenlere pek bol geleceğinin bilinciyle yapar. Gerçek sanatın dilsizliğe sürüklendiği düzeysizlikleri yaşayan toplumlar, tarihteki kimi büyük savaşları bile gölgede bırakacak ölçüde ağır bunalımların içine düş- müş olan toplumlardır. Türk toplumu, Kurtuluş Savaşı'- nın içindeyken ve sonrasında sanat aracılığıyla çok önemli mesajlar verebilmişti. Bunun nedeni, soylu umut- lar uğruna kutsaf savaşlann ve savaşımların verildiği bir dönemin yaşanmasıydı. Günümüzdeki gibi, artık soysuz- luğun kol gezdıği. en büyük yalanların her gün en "res- mi" ağızlardan çıktığı bir ortamda ise "aldatıcı" olmak, yalana ayak uydurmak istemeyen bir sanatın konuşabil- mesiçokzordur... Tryatro Beştirmenleri Birliğrnden kınama • Kültür Servisi - Türkiye Tiyatro Eleştirmenleri Birliği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkaru RecepTayyip Erdoğan'ın kültür ve sanat yaşamıyla ilgili talihsiz beyanlannı kınadıklanru belirtiyor. Bildiride, "Erdoğan, geçen gûnlerde verdiği birdemeçte Şehir Tiyatrolan'run ortalama seyirci sayısının 50 kışi olduğunu söyleyerek bu konuda yanlış bilgilendirildiğini ortaya koymakla kalmanuş; ayru zamanda "200 milyann tiyatroya verilmesinin edep dışı olacağıru' belirtmiştir. Kültür vesanata verilen desteği "edepsizlik" olarak tanımlayan bir belediye başkanının. dünya kültür haritasında önemli yeri olan Jstanbul'un belediye hizmetlerine nasıl talip olabildiğini anlamakta zorluk çekiyoruz. Belediye hizmeti vermek üzere seçime girenJer, kendilerini seçmemiş olanlara da hizmetleyükümlü olduklanrun biüncinde bulunmalıdıriar. Bu kişilerden beklenilen. şehreegemen olduklan zehabından bir an önce kurtulup, vermeleri gereken hizmeti geliştirmeleridir. Aynca. belirli birdönem için hizmete talip olanlann. sayıh günler sürecek bu görevleri sırasında bir şehrin yaşam biçimini değiştirip düzenlemek gibi bir yetkileri ve tasarruf haklan yoktur. Çağdaş bir belediye başkanının. beiediyeye kaynak yaratmak için kültür ve sanatın soluğunu kesmek yerine. kültürel ve sanatsal etkinliklere daha çok destek olmak adına kaynak aramasıgerektiğineinanıyoruz. Veyineinanıyoruzki, İstanbul'un gerçek sahipleri. yönetim koltuklanna geçici oturanfar değil, tiyatro koituklanna sürekli oturan hemşerilerimizdir" dediler. Biyografikribile 'kuru güriiM'çıkardıKültür Servisi - Jngiliz sanat dünyasının uluslara-. rası üne sahjp, en başanlı çifti kuşkusuz Kennetfa Branagh ve Emma Thompson çifti. Tiyatro ve sine- mayı kapsayan sanatsal başanlannın yanı sıra, önce örnek çift, ardından dedikodu kaynağı olarak görülen özel yaşamlan da hem îngiliz hem de dün- ya kamuoyunun merak konusu. Bu merakı gider- mek amaandaki gazeteci lan Shuttieworth çiftin bi- yografisini "Lurvie Story: Much Ado About Ken and Em" ismiyle yazmaya başladı. Ancak Shuttleworth çahşmalanna başladıktan kısa bir süre sonra elindeki 100 kişilik "dosüar ve tanıdıklar" listesindeki herkesin sorulanna yanıt vermeyi reddettiğini fark etti. Çok geçmeden de bu talimatın özel yaşamlanru "özel" tutmaya kararlı çiftten geldiğini öğrendi. Branagh- Thompson çiftinin biyografi yazar- ianna karşı bu şüpheci tutumlanrun ardında. son aylarda boyalı basında yer alan dedikodulann rol oynadığı düşünülüyor. Bu "haber"lere göre Bra- nagh son filmi "Frankestien"da birlikte çalıştığı oyuncu Helena Bonham Carter ile pz\\ bir ilişki yaşıyor. rjiğer yandan Thompson'un, kocasının yönetti- ği "Kuru Gûrültii" fılmindeki rol arkadaşı Denzel VV ashington ile aşk yaşadığı iddia ediliyor. Emma Thompson'un Channel 4'de canlı olarak yayımlanan bir talk- showda, AIDS öncesi çağda büyüdüğü için. evlenmeden önce istediği herkesle birlikte olduğunu açıklaması bu dedikodulan daha da alevlendirdi Tabloid gazetelerde Thompson ile Branagh'yı aynı Richard Gere ve Cindy Cra»ford gibi "aşk ve bağhlık Uanı" vermeye cağıran yaalar yeraldı. Her nekadar Shuttleworth asıl amacının. çiftin özel yaşamlannı ortaya çıkarmak olmadığını söy- lüyorsa da, son yıllarda ünlülerin gizli çamaşı- rlannı ortaya dökmek, biyografilerin olmazsa ol- maz koşuluna dönüştüğünden inandıncı olamıyor. Branagh'ın menajeri Patricia Mamont'un, bi- yografi girişimı konusunda yaptığı resmi açıklama çiftin kararlı tutumunu sergifiyor: "Hiç birimiz, adı herneyse, o nerifle konuşmaya- cağız. Gelip bizle temas kurma> ı bile denemedi za- ten. Eğer seckin bir yazar, biyografisini yazmak iste- seydi Ken omınla konuşurdu. Ama adı sanı bilinme- yen bir şöhret meraklısıyla asla." Tartışma yaratmış biyografıler konusunda de- neyimli yazarlar bile çiftin bu suskunluk yeminini anlayışla karşılıyor ve ünlü olmanın zorluklanna değiniyorlar. Ancak biyografi yazanyla konuşmayı reddetme- nin de kişiye sadece zarargetireceğini çünkü sadece düşmaniarla konuşularak biyografinin yazılacağı görüşündeler. Laurence Ofivier ile Vivien Leigh'den bu yana İngilitere'nin en ünlü çifti olarak bilinen Branagh ile Thompson'ın biyografisinin tüm engellemelere karşın yazılıp yazılamayacağının önümüzdeki ay- lar gösterecek. Ünlü çift Emma Thompson ve Kenneth Branagh 6. ULUSLARARASIÇÎZGİFİLM FESTÎVALrNDE BUGÜN 11.00 Türkiye öhö Öhö (5") - Yapımcı, yönetmen: Tonguç Yaşar Hay (8.5') - Yapıma: Elif Video ve Animasyon. Yön: Haşim Vatandaş 13.00Fransa: LaTraverseedel'AtlantiquealaRame(30) Yön: Jean François Laguoinie L'Enfant de la Haote Mer (12'30") Yön: Patrick Denıau Transatlantknıe (1T) Yön: Bruce Kreps 14.00 Hindistan: Freedom (4') Yapıma, Yön: V. B. Chandra Türkiye. Balıkçıl ile V engeç (11). Aldanan Tavşan (1 V) Yön: Mehmet Dal, Yapımcı; Göreme Animasyon Bir Sprey Rüyası (7'30") Yapımcı yön: Ejder Teti Manas Destanı (20') Yön: Bahattin Alkaç. Yap: Denge Animas- yon 15.00 Danimarka: DetsenderJydske Tegoegik \Vord (18). Lodet (8') Türkiye: Cordes(l 1") Yapım-Yönetim: Meral - Cemal Erez Macaristan: Macar Halk Dansianndan Deriemeler (25') 16.00 Ukrayna: Etc, 9^, CBnic, VVelkome 16.30 Almanya: Werner (80") - Almanya'nın en çok satan çizgi romanından uyarlanan bu filmin animasyon yönetmenliğini bir Türk animatör (Tahsin Özgür) üstlenmiştir. Yapımında, sadece birkaç Alman animatörün yer aldığı filmde, Şahan Ersöz'ün çizgi- leri de yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle