23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 NİSAN1994 PERŞEMBE • 12 DIZIYAZI Ozafdan Refah'a' bayram armağanı' T eröru ve anarşi- yi önlemek adı- na gerçekleştiri- len 12 Eylül I980"askeriha- rekati". artık hemen tüm yönleriyle biliniyor ki aslmda 24 Ocak 1980 tarihli ünlü "ekonomik istikrar pakeri- mn" esenliği ve "askeri güvence- si"olarak devreyeginniştı. Dar- beyi izleyen hemen ilk günlerde, generallere "sİYfl giysüerie" hiz- met eden Başbakan BûJent Ulu- su ve dönemin ekonomiden so- rumlu en yetkili kişisi Turgut Özal, Milli Güvenlik Konseyi'- nin 24 Ocak Kararlan'na bakı- şlannı sık sık şöyle vurguluyor- lardı: "Ekonomik istikrar paketini uygulavabilmek için güçlü bir yö- netim gerekiyor. 12 Eylülle baş- lajan yeni dönemde, bu karar- ların vasama geçirilmesi için en- gel oluşnıran birçok zorluk da aşılmış olacak ttr." Gerek 24 Ocak Kararlan'nın "içerigi ve amacı" gerekse 12 Ey- lülcülerin bu amaca uygun bi- çımlenen "demokrasi anlayışı" izleyen yıllarda art arda yürür- lüğe sokulan Turizm Teşvik Ya- sası, tmar Vasası. Büyükşehir Belediveleri Vasası, özel Çevre Konuna Bölgeleri Kararnamesi vb. gıbi hukuksal düzenlemelere de damgasını vurdu. Yine 24 Ocak Kararlan'yla hedeflenen "yağmaya dayalı ekonomik is- tikrar" politikası özellikle imar ve çevreyi ilgilendiren yasalarla "ruhsatlı talan" dönemini baş- latırken belediye hukukunda da belediye başkanlan "bu talanuı güçlü komutanları" olarak yet- kilendinldi... 'İşbitirid' belediyecilik... Cumhuriyet dönemindeki de- ğişik belediyecilik anlayışlanna ayn ayn tanımlar getirilecek olursa şu tür bir adlandırma çok da yanüş olmasa gerek: - 1930'lann anlayışı: "Halkçı ve cumhuriyetçi betediverilik " - 1950'lenn anlajışı: "İmar ve imha bekdiyeciliği" (Jstanbul- daki Menderes dönemi yıkım- lannı anımsaymız). - 1960'lann anlayışı: "Demok- rasi için belediyecilik" (1961 Anayasası'ndaki güvencelerle). - 1970'lerin anlayışı: "Demok- ratik belediyecilik" (Bu söylem. muhalefetteki CHP'nin, büyük kentlerdeki belediyelereseçilrne- siylebasladı). Ve 1980'lerin anlayışı: "İşbi- tirici belediyecilik..." 1980lere ılışkin bu değerlen- dinnemiz, elbetteki ANAP'ın "işbitirici olroa" söyJeminden ve bu söylemin "gereğini" de hem yeni yasal düzenlemelerde hem de belediyielerdeki uygula- nıalannda "başartyla" yaşama geçirmiş olmasından kaynakla- nıyor. 12 Eylül'den sonra "general- lerin vizesiyle" kurulabilen par- tilerin en "jenisi" olan ANAP. 6 Kasım 1983 seçimlerinde top- lam oylann yüzde 45'ini alarak 211 milletvekiliyle iktidara "tek başına" oturdu. "Yeni" bir parti olrrıa imajı. "geçmişin devamı ol- madığını" söylemesinden kay- naklanıyor; ancak özellikle 24 Ocak 1980 Kararlan'nın "kur- mayı" olan lideri Turgut Özal'ın kişiliğjnde. ekonomi-politika olarak yine "24 Ocak'a bağü" bir süreklilik sağlayacağını da gizlemiyordu. ANAP'ın gizlemediği bir baş- ka niteliği ise özellikle yatınm alanlannda ve ekonomiye kay- nak sağlama konulannda "işbiti- rici" olacaklan, bunun için gere- kirse kamu malı tesis ve arazile- rin tahsisini, kiralanmasını, hai- ta "saOşmr bile başlatabilecek- leriydi. Nitekim, ünlü "yap-işlet-dev- ret" modeli, bu anlayışm ürünü olarak ortaya çıkü ve önce tu- rizm yaünmlanna kamu arazisi sağlanmasmda, ardından da be- lediyelerin kentsel hizmet alan- lannda ve projelerinde "kur- tarıcı fornriiT olarak gündeme geldi. Bu işbitiriciliğin, hiç kuşku- suz en "radikal" uyguîamalan, bilime ve demokrasiye aykın ol- duğu için ancak 12 Eylül dö- nemindeki "anayasastz" yıllar- da yürürlüğe sokulabilen turiz- mi Teşvik Yasası'yla gerçekleş- tirilmiştir. ANAP hükümetleri- nin. ANAP'h belediyelerle el ele vererek 1984-1989 'döneminde "doyasıya oyguladıklan" bu ya- sanın en "işbitirici" örneği, kus- kusuzParkOteli'ydi. Neyse ki Sözen'in kararlılığı ile o dönemin en çirkin "kentsel yağma abidesinin" yıkımı da önemli ölçüde "brtirildi" ve kent siiuetindeki "talanın gölgesi" de simgesel anlamda bile olsa gide- rilmiş oldu. 1982'nın Mart ayında yürür- lüğe giren, ancak "yürütülmesi" ANAP dönemine nasip olan Turizm Teşvik Yasası'yla salt şehircilik ilkelerine ve kamu ya- ran anlayışına değii. yürürlük- teki "imar ve belediye mevzuatı- na da aykm" izinlerle İstanbul'- da, Ankara'da, fzmir'de, Aydın'da, Muğla'da, Antalya'- da ve ülkenin birçok yöresinde "kentsel yeşil alanlar, SİT alan- lan ve ormanlar" yağmaya açıl- dı. Yine aynı yasa çevçevesinde. Şehremaneti'nden Büyükşehir BeJediyeleriiTe»wr (1854-1994) OKTAY EKINCI RJD elediye meclislerinde azınlıkta kalan Refahlı başkanlar, Özal'ın 1984 yılında Dalan için çıkardığı 3030 sayılı yasanm 'kralhk yetkileri' ile donatılmış durumda... ana Yerel krallora 'monarşik' yetkiler Cumhuriyet dönemindeki değişik belediyecilik anlayışlan sıralandığında ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: - 1930'lann anlayışı: "Halkçı ve cumhuriyetçi belediyecilik " -1950 'lerin anlayışı: "İmar ve imha belediyeciliği" - 1960'lann anlayışı: "Demokrasi için belediyecilik" - 1970'lerin anlayışı: "Demokratik belediyecilik" Ve 1980'lerin anlayışı: "İşbitirici belediyecÛik...'" 'kadılık'haklan... 1984 yılında çıkardığı yasalaria yerel yönetimlerde başkanlara'monarşik' yetkiler sağlayan Turgut Özal, 10 yıl sonra bu yasa- ların, yine monarşizm heveslisi şeriatçı belediye başkanlanna yarayacağını acaba tahmin edebilmiş miydi?.. bu yağmayı sağlayan imar izin- leri için uygulanan yöntem ise "Turizm Bakanlığf nın teklifl, Ba- kanlar Kurulu'nun karan ve beie- diyenin ruhsatı" zincirine bağ- landı. Denebilirki 1980'li yıllar, yerel ve merkezi hükümetler arasında- ki geleneksel "yetki çanş- tnasmm" en az ya^andığı bir dö- nem olmuştur. Bunun başlıca nedeni ise salt her ikı >önetim kademesınde de "a>ııı partinin" olması değü,özel- likle "kentsel rantın ükşimi ve de- ğerlendirilmcsinde". belediyelerle hükümet arasında kurulan -ve yatınmalarca da güçlü bir "med- ya desteğiyle" arka çıkılan- sıkı "işbirtiği ve işbölümü" sürecidir. Bu sürecin yerel yönetimler ve imar uygulamalanyla ilgili yeni yasal düzenlemelere yansıması ise demokratik bir kurum olarak belediyelerin deği1,doğrudan "be- lediye başkanlannın" yetkilerini arttırmak: hatta belediye encü- menlerini bile seçilmişlerden de- ğil, "atanmışlardan" oluşturarak demokrasi adına bir tür "yerel monarşiler yaratmak" şeklinde gerçekleşmiştir. ANAP'ın. kentleşme ve yerel yö- netimlere bakışını sergileyen en ilginçsüreç, 1983-1984 dönemin- de yürürlüğe sokulan başlıca iki yasanın "takviminde" acık ola- rak izlenebiliyor. Birincisi,25 Mart 1984 tarihin- de yapılan yerel secimlerden tam bir ay önce yürürlüğe sokulan, 2981 savılı tmar Affı Yasası'dır. Turgut Özal hükümetinin. Cum- hurbaşkanı Kenan Evren tarafı- ndan 14 Aralık 1983'te onayla- narak göreve başladığı anımsanı- rsa "üç ay sonra" yapılacak bir yerel seçim öncesine böylesine "hızla" yetiştirilen bir imar afîı yasasının "^bitirici" özelliği de hemen anlaşılabilir. Nitekim, 3 Şubat 1984'te TBMM Başkanlığı'na sunulup aynı hızla 24 Şubat 1984'te ka- bul edilen 2981 sayılı İmar Affı Yasası, salt gecekonduculann ve kent soygunculannın yüzünü değii, ANAP'ın da yüzünü gül- düren biryerel seçim sonucunun alınmasında etkili oldu. 25 Mart 1984 Pazar günü ya- pılan, 12 Eylül'den sonraki ilk genel yerel seçimlerde de "zafer" yine ANAP'ındı ve 67 ilden 54'- ünde, ilçe ve beldelerin de yine darbe indirdi. Belediye başkan- lanna, belediye meclis kararla- nnı "değişrirme yetkisi" bile ve- rerek 1930'lann "meclise say- gdı" anlayışından bile geriye gi- dildi. Bununsonucundada"güç- lü başbakanlarla güçlü belediye başkanlan arasında kurulan, yine güçlü ittifaklarla" büyük kentler yönetılmeye. daha doğ- rusu "kent ranrlan yönlendiril- meye" başlandı... 1980'li yıllar. yerel ve merkezi hükümetler arasındaki geleneksel 'yetki çatışmasının" en az yaşandığı dönem olmuştur. Bunun başlıca nedeni ise salt her iki yönetim kademesinde de 'aynı partinin' olması değii, özellikle 'kentsel rantın üleşimi ve değerlendirilmesinde', belediyelerle hükümet arasında kurulan işbölümü sürecidir. büyük çoğunluğunda. belediye başkanlan artık "ANAP selamı" veriyoriardı. Ülke düzeyinde elde edilen oy oraru da yine yüz- de 45'tı... O yılın ikinci büyük "işbitiri- ci" yasası ise işte bu sonucun elde edilmesinden sonra, yani özellik- le büyükkent belediyeleri başta olmaİc üzere yerel yönetimler "ezici bir çoğunlukla" ANAP'ın elinegeçtikten sonra. bu kezyine başta imar alanında olmak üze- re, özellikle. "yatınmlarla ilgili" önemli yetkilerin "yerelleşmesi- ni"de getiren 3030sayılı "Büyük- şehir Beledhelerinin Yönetimi Hakkındaki Kanun"'dur 27 Haziran 1984"te kabul edi- len ve bugün "10. yüııu" doldu- ran bu yasa, yine 1984'ün 12 Aralık gününe "yetiştirilen" uy- gulama yönetmeliğiyle birlikte. 1970'ii yıllann "demokratik be- lediyecilik'' özlemlerine büyük Bugün, dünyada hala varhğını sürdüren -bu gidişle yeni örnek- leri de yine türeyeceğe benzeyen- kralLklarda bile, kralın ya da kraliçenin parlamento karar- larını değiştinne yetkisi yoktur. Hele bu tür seçimle oluşan or- ganlann aldıklan kararlan "de- ğiştirerek onaylama" yetkisi, doğrudan faşist yönetimlerde bile benzen görülmeyen bir "erk" olsa gerek. Eğer demokrasi rafa kaldın- lacaksa ya o meclis veya parla- mento "lağ>edilir" (12 Eylül'de olduğu gibi) ya da meclisin aldığı kararlar veto edilir. geri çevrilir fYine 12 Eylül'de oldu- ğu gibi). Ama "olağan koşullardaki" hıçbir sistemde, seçilmiş üyeler- den oluşan organlar böylesine küçük düşürülemez. Hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin en basit kuralı böyleyken ANAP'm 1984 tari- hinde yürürlüğe soktuğu 3030 sayılı vasada büyükşehir beiedive başkanlanna bugün "cumhurbaş- kanında bile olmayan" yetkiler tanındi. Örneğin, yasanın 14. maddesi, meclis kararlan üzerindeki "baş- kanlık yetkisini" şöyle beürliyor: "Büyükşehir ve ilçe belediye meclisierince aluıan bürün karar- lar. büvükşehir beledite başkanı- na gönderiÛr. Büyükşehir belediye başkanı konunun meclislerde tek- rar görüşülmesini iste>ebilir. Mec- lisler kararlarında ancak 2/3 ço- ğunlukla tsrar edebiürler ve bu hal- lerde meclis karan kesinleşmiş olur." Görüldüğü gibi, ANAP'ın "de- mokrarikleşme" adına yürürlüğe soktuğu ve duyarlı kesimlenn tüm itirazlanna raemen SHP'nin ve SHP'lı belediyeîerin "değiştir- me ihtiyacı duymadıklan" 3030 sayılı yasa. betediye meclıslerinin üzerinde tam bir "başkanlık haki- miyeti" kuruyor. Yerel yönetimlerde "monar- şizm" tutkusunun diğer bir önemli kuralı da >ine 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Yasası'- nın u>gulama yönetmeliğindekı. 1984'ten bu yana yürürlükte olan 42. maddesinde yeralıyor. Maddeyi birlikte okuyalım: "Bü>ükşehir belediye başkan- lan. büyükşehir belediye meclisi ile ilçe belediye meclis kararlarını tetkikle aynen veya tadilen (değiş- tirerek) tasdik veyahut meclisler- de yeniden görüşülmesini isteme" yetkilerine sahipler. Bu "yasal kural" da açıkça gösteriyor ki yerel meclislere, yani halkın seçimle gelen temsil- cilerine "saygısızlık ve güvensiz- lik" konusunda 1930'lann gerisi- ne düşülürken "belediyecilik" an- layışında da 18. yüzyd Os- manlısına ve hatta daha gerilere gidilmiştir. Dizimizin ilk bölümlerinde ver verdiğimiz "kadılar" ve "mahaüe imamları" dönemlerinde olduğu gibi, bir kent, üstehk büyükşehir- ler yani "metropoller", bir tek kişinin eline ve "ablakına" teslim edilmekte, o kişi ve o "ahlak" kent ve kent halkı için hiç de iyi şeyler düşünmüyorsa meclisin buna karşı alacağı önlemler de "tadilen tasdik" yöntemiyle boşa çıkanlmaktadır. 'Diktatörlük' oranlan 3030 sayılı Büyükşehir Beiediye- len Yasası nın belediye başkan- lanna tanıdığı bu monarşik yetki- ler, özellikle "gensonı"durumun- da ve meclisin "başkanı düşünne" gibi bir "demokratik hakkını" kullanması olasılığında, yine baş- kanı bu kez bir "diktatör" gibi koruyan kurallarla da pekiştiril- miş durumda. Yasanın 14. maddesine "son anda" eklenen ve yine maddede "son fıkra" olarak yer alan şu hü- küm, 1984 yılındaki TBMM'de bu yöndeki her türlü "ayTintınuı" dikkate alındığını gösteriyor. "1580 savılı Bekdiye Kanunu'- nun 61. ve 76. maddeleri hükümle- rindekj 2/3 çoğunluk şartı, büyük- şehir belediye baskanları için 3/4 olarak uvgulanır." Yasa koyucunun -"aceteden" olacak- yeniden yazmaya gerek görmediği 1580 sayılı yasanın 61. ve 76. maddeleri, belediye baş- kanının meclis tarafından düşü- riilebilmesi için (gensoru ya da yıllık raporun reddi yöntemiyle) 2/3 çoğunluğu gerekü görüyor. 1984-1989 dönemi Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'ın "asıl miman benim" diye övünerek uyguladığı 3030 sayılı yasa ise bu oranı 3,4'e çıkararâk başkanı koltuğuna daha çok yapıştınyor. Üstelik, 1580 sayıh yasa "tek partili" 1930'lara aitken 3030 sayılı yasa "çokpartili" 1980lerin "demokra- si sevgisini"(!) yansıtmasma karşın... Kralhk yetkisi şimdi Refah^ta y ANAP'ın 1984'te büyükşehjrler- de yürürlüğe soktuğu oöylesı mo- narşik yetkilerin. 1989'lara dek yürürlükte tutulması ve yine ÂNAP'ın 'işbitirici belediyeci- lik" anlayışının, yerel meclisin bile denetleyemediği başkanlarla sürdürülmesi, "siyasi anlamda" kabul edilebilir. Çünkü bu yasa, zaten bunun için düşünülmüş ve 1984 Martı'- ndaki yerel seçimlerde belediyeîe- rin büyük çoğunlukla ANAP'a geçmesinin ardından da hemen aynı >ıl yürürlüğe sokulmuştur. Nevarki 1989 yerel seçimlerin- de, bu kez büyükşehirlerin yeni egemenleri olan sosyal demokrat yönetimJerin ve özellikle SHP'- nin. "demokrasi yerine krallığı ge- tiren" böylesı bir yasal düzenle- meyi yine de "yürürhîkte hrt- ması", tarihsel bir "aymazlık ve tutarstzlık" dışında herhalde yo- rumlanamaz. Üstehk, başta Mimarlar Odası. diğer meslek odalan ve "kenre, demokrasiye, hukukun üs- tünlüğüne" duyarlı çevreler, daha yerel seçimler yapılmadan çok önce. yerel iktidarda ANAP'ın bulunduğu 1987 yılında kamuo- yunu uvarmışlar ve 3030 sayılı yasanın "tehlikeli gefeceği" hakkında yoğun çabalar har- camışlardı. Örneğin, 18-19 Temmuz 198T- de Kenterler Tiyatrosu'nda dü- zenlenen "İstanbul İçin Olaga- nüstü Genel Kurul", özellikle bu monarşik yetkilere ağırlık vermiş ve tüm demokrasi güçleriyle siya- si partılere şu çağnyı yapmıştı: "Bü>ükşehir belediye yönetim- leri demokratikleşmeli. 3030 sayılı yasa yeniden düzenlenmelidir. Bu çerçevede başkaniık yetkileri mec- lis salt çoğunluğunun alacağı ka- rarlarla belirieıunelidir..." Bu çağnnın üzerinden tam 7 yıl geçti. Bu geçen 7 yılda, SHP 5 >ıl yerel iktidardaydı. 1992 K.a- sımı'ndan bu yana da merkezi iktidarda bulunuyor. Demokrasi ve laiklik Diğer tüm "demokrasiden yana" partiler de yine 7 yıldır ya- sama sürecine değişik ağırhklar- da katılıyorlar. Hiçbir parti ve hiçbir "demok- rat" beledi\e başkanı, 3030 sayılı bu "krallık yasasmı" değiştinnek için adımmı bile atmadı. Şimdi. 27 Mart 1994'ten sonra. "demokrasi ve laiklik" için en cid- di "tehlike" olarak görülen Refah PartiK büyükşehir belediye baş- kanlanna karşı, "yerel meclisler- deki Refah dışında kalan üyelerin çoğunlukta olması" sanki bir "umut kapısı" ve "demokrasinin güveneesi" gibi gösteriliyor. Oysa o güvenceyi ANAP bun- dan 10 \il önce çoktan ortadan kaldırdı ve diğer partilerin hemen hepsi de "Ah bir de biz şu yerel krallık koltuğuna otursak" dü- şüncesıyle buna sessiz ve duyarsız kaldılar. Ne yaparlarsa yapsınlar, Re- fahlı başkanlar "tadilen tasdik" edeceklerdir. Üstelik, "monarşiz- me" herkesten çok daha yakın si- yasi kimlikleriyle... Yarın: Emanetln güveneesi demokratiklesme ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Gözlerimin İçine Bakın! Bilmiyordum, halk arasında yaygınmış; Refah'ın başpar- mağı havada, dört parmağı da yumruk olmuş biçimde gös- teren simgesinin anlamı: - Bir erkek, dörtkadın mı demekmiş? Ya da: - Allah bir, karı dört diyenler de var mıymış? Bir bayan şöyle dedi: - Peki, Refahlı bayanlar da başparmaktarınıkaldınyorlar, o ne demek oluyor? Bir gün Meşrutıyet Caddesi'nde gidiyordum. önümde iki sıkmabaş genç kız yürüyor. Karşıdan gelen iki gençten biri, kızlara laf attı. Kızlardan biri arkadaşına aktardı: - Seninle namaz kılalım diyor. - Ah canııım! Kikirdeyerek gittiler. Din ayağa düşürüldü mü gülünç olaylarla karşılaşmak kaçınılmazdır. Bunu, insanların inançlarını siyasal çıkarla- ra araç yapanlar düşunmeli. Hak-iş Başkanı Necati Çelik, bir gün şöyle dedi: - Erbakan a soyledim, "İslamlığı değıl, demokrasiyi öne çıkarın. Laiklik düşmanlığı yaratılmasın" dedim. Aziz Ne- sin yakılmak isteniyor, onu savunmak bana düşüyor. Ba- şörtülü kız okula alınmıyor, savunmak bana düşüyor. Re- fah'ın argümanlarını, büyük uzlaşma için tehlike olarak görüyorum... Uyarılarla Necmettin Erbakan, doğruyu görebilir, tehlike- yi sezerek yolunu değıştirebilir mi? Hiç sanmıyorum. Hocanın kurnazlık içine işlemiş; günlerdir yazıp duruyo- rum, tek satırlık açıklama gelmıyor. Oğlu Fatih'i ımam-hatıp okulundan alıp, Ayrancı Lisesi'ne verişinin nedenini açıkla- mak çok mu güç? l-ıhh.. işine gelmeyen konularda hiç oralı olmaz, görmezden, duymazdan gelir.. - Bunları kasıtlı yazıyorlar, inanmayın bile diyebilir. Beni yemeklerine çağırmıyor. Ama kimi köşe yazarı gazeteci ar- kadaşlarımı çağırıyor. Onlarsorabilirler: - Efendim, Ekmekçi oğlunuzu Imam-Hatip 'ten alıp Ayran- cı Lisesi'ne verdiğinizi yazıyor. Doğru mu? Gerekçesi ne? O zaman imam-hatipte okuyanlar ne düşünecekler? Ele verir talkını, kendi yutar salkımı mı diyecekler? Necmettin Erbakan, ağzıyla kuş tutsa, birçıkmazsokakta olduğunu görmelidir. Hak-lş Başkanı Necati Çelik haklıdır. Erbakan, 1970'te Milli Nizam Partisi'ni kurdu. Bu parti Anayasa Mahkemesi'nce kapatıldı. Hemen söyleyeyim, parti kapatılmasına, gazete toplatılmasına, gazetecilerin hapse atılmalarına kesinlikle karşıyım. Ama inançlan poli- tika aracı yaparak din sömürüsü yapılmasına da karşıyım. Çünkü, bunun temelinde demokrasinin yok edilmesi amacı yatar. Başsavcılık, Milli Nızam Partisi'nın kapatılrnası için Ana- yasa Mahkemesı'ne başvurusunu yaparken Erbakan'ın çeşitli konuşmalarından örnekler, belgeler sunmuş. Erba- kan'ın ilginç savunmaları var: "Tekbir" {"Allahüekber, Tanrı uludur" demek). Arapça bir sözcük. Erbakan savu- nurken: - Efendim, biz "tekbir" demedik, "tek bir" dedik, yani bi- zim partimiz bir tane anlamına. Anayasa Mahkemesi üyelerı bu savunmayı yutmamış olacaklar.. Aynca, "Bizşeriatçı değıliz" bile demiş. Erbakan'ın davaya konu olan konuşmalarında ılgınç ör- nekler var; kimileri şöyle: 8 Şubat 1970'te Ankara'da "Büyük Sinema"da yapılan toplantıda söyledikleri: "... Biraz önce sizlere MNPkurucu- ları takdim olundu. Ama sizden niçin saklayalım, niçın par- timizin hakiki kurucularını bu ilk açılış gününde zikretmiye- lim. Açıkça ilan ediyorum ki bizim partimizin kurucuları SuKan Fatih Hazretleri, Sultan Murat, Suttan Melikşah, Ulubatlı Hasan, Orhan Gazi, Nizamül-Mülk, Akşemsed- din, SuKan Yavuz, K/lıçarslan, Alparslan, Getenbevf Haz- retteri ve Sultan Hamtt'f/r.." 31.5.1970'te Karabük'te: "Esselamünaleyküm" diye ko- nuşmasınabaşlıyor, bir yerindekonuşmasmın şöyle diyor: "750 yıl önce Selanik te kurulmuş Hareket Ordusu ndaki subaylar kandırılmış ve Sultan Abdülhamit Han tahttan in- dirilmiştir. MNP milletin iman davasını kendisine şiaredin- miştir. Türkiye'de bugün üç yol vardır: Birinci yol solculuk, sonu komünizm yolu, bu yolda CHP; ikinci yol kozmopolit masonluk yolu. Bu yolda AP levhası var. Üçüncü yol MNP yolu, bu yol sağı temsil eder. Hak yolu, iman yolu. Onümüz- deki seçim sonunda, yani 1973 yılında sizleri Ayasofya Camii'nde namaz kılmaya davet ediyorum..." Necmettin Erbakan'ın işleri, 1970'lerde buncağız değii, 14.1.1971 'de Diyarbakır il kongresinde "Bizim itikadımızâ göre Mehdi Aleyhisselam 'ın geleceğini ve onun devrınden önce de ona basamak olacak devirlerin geleceğini, dua ve temennilerinin Milli Nizam 'ın Mehdi Aleyhisselam 'ın devri- ne basamak teşkil etmesi olduğunu..." bile söylemiş. Gü- lünç ama gerçek! 24.1.1971 günü Ankara'da büyük kongre açılış konuşma- sında, "... 10Ekim 1971 seçimlerinde 1000yıllık hak ve'hak- kaniyete bağtıltk yolunun temsilcisi olarak iktidara gelecek olan MilliNizam'ın, Durkheim fikriyatından mekteplerikur- tarıp Imarrn Gazali Hazretlerinin kitaplarına kavuşturaca- ğını..." belirtmiş Necmettin Erbakan Hazretleri! örnekler öylesıne çok ki. Herhalde, 1970'lerden bu yana azbuçuk ders almış olmalı ki şimdilerde pek öyle konuşmuyor. 1961 seçimlerinde, Adalet Partisi'nden Meclis'e girmiş Muhitön Güven vardı. O seçim propagandaları sırasında Demokrat Partililere: - Gözlerime bakın, ne dediğimi anlarsınız dermiş. Böyle- ce, kendisinin eski DP'lilerin yolunda olduğunu söylemek istermiş. Muhittin Güven çoktan öldü, milletvekilliği, bakan- lığı sırasında görüşürdük. Necmettin Erbakan da öyle, konuşmalarında satır arala- rına dikkat edin: - Gözlerimin içine bakın, ne demek istediğimi anlarsınız demek istemiyor mu? BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8 9SOLDANSAĞA: 1/ Paragraf. 2/ Aralann- da herhangi bir bakım- dan ilgi ya da benzerlik bulunan şeylerin tümü... Arap abecesinde bir harf. 3/ Ahmet Yesevi'nin, din ve tasavvuf konulannı iş- leyen şiirlerine verilen ad. 4/ fnsan dışkısı... Duvar 6 içinde bırakılmış ufak j oyun. 5/ Ağız mukoza- sında oluşan yüzeysel ya- 8 ra... Tartışmasız benim- g senmesi istenen yargı. 6/ Eski Mısır'da güneş tannsı... Bir kimsenin arandığında bulunabile- ceği yer. 7/ Diploma... tlkel bir si- lah. 8/ "Zaman, vakit" anlamında yerel bir sözcük... Gelecek. 9/ Eski Mezopotamya halklannm gök tannsı... Islam hukukuna göre, kocası ölen ya da kocasından bo- şanan bir kadının yeniden evlen- mes için beklemesi gereken süre YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dört telli bağlama. 2/ Toprağın nemi, yaşlıhk... Zeki ve yaramaz çocuk. 3/ Taş ya da mermer mezar... "Tahammül gerektir.... taşma" (Dertli). 4/ Afrika'nın güney ucundaki bumun adı... Üye. 5/ Sepet ve hasır örmeye yarayan bir çeşit ince saz. 6/ Alevi-Bektaşi törenlerine verilen ad... Arka, geri. 7/_Güreşte bir oyun... Dilbilgisindeki sözcük türlerinden biri. 8/ Itici neden,güdü... Bir cins at yemeği. 9/ Ba- ğışlama... Bir gösterme sıfau... Kısık sesli küçük keman.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle