25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 NİSAN1994 ÇARŞAMBA 10 DIZIYAZI Yoksul bir savcı, yoksulların ölümünü inceliyor Savcılann bir görevi de ece- li ile değil de bir kaza, cinayet ya da intihar sonucuölenlerin cesedini adli tabip ile birlikte incelemek. gerekirse otopsi yaptırmakür. "Defin ruh- satı 1 ", yani ölenin gömülebile- ceğine ilişkin izin bundan son- ra verilecektir. Ne ilginçtir ki özellikle büyük kentlerde varhklı-yoksul. güçlü-güçsüz aynrncılığı burada da kendini gösterir. Böyle yerlerde hasta- nenin \a da Adli Tıp'ın mor- gunda çoğu zaman birden çok ölü bulunur. İşte bu gibi durumlarda varhklı ve güçlü kişiler yakınlannın cesedi üzerindeki işlemlerin ötekile- rinkinden daha önce yapı- lması için önemli kişilerden kart getirirler, onlara telefon- lar ettirirler... Morgda buzdo- labı sayısı o günkü ölü sayısı- ndan azsa buzdolabma bun- lar konulur, ötekiler bir köşe- de sırasını bekler. Kimilerinin hiç kimsesi yoktur ya da yakınlannca dı- şlanmışlardır. Bu yalnızlı- klan, dışlanrruşlıklan morgda da sürer gider. Yoksulların ölüm biçimleri de bir başkadır. Önce tanığı olduğum bir- ikisini anlatayım size ve sonra da bu olaylan soruşturan savcırun hali neymiş bir gö- rün. Yalancı şişman Adamın cesedi Ankara'da Kavaklıdere semtinde bir apartmanın girişinde bulun- muştu. Üzerinde eski bir pal- to vardı. Girişte yere otur- muş, radyatöre sırtını da- yamış ve orada öylece ölüp kalmıştı. Bir tuhaflık vardı adamda. Yüzü ipince ve kara- kuruydu. ama vücudu şiş- manmış gibi gözüküyordu. Apartmanın ginşinde cesedi soyup da üzerinde inceleme yapılamayacağı için morga kaldırmıştık. Mermer otopsi masasının üzerinde sırtüstü yatan cese- din önce giysilerini çıkarmak gerektiğinden ve ölü katıhğı oluştuğu için kollannı bacak- lannı oynatarak bunlan çı- karmak olanağı bulun- madığından otopsi yardımcısı makasla kesmeye başladı. Paltonun altındaki ince bir gömlekten sonra kat kat ga- zete kağıdı çıktı karşımıza. Bunlarla adam vücudunu ba- caklanna vanncaya değin sarmıştı. Zaman içinde ga- zeteler vücudun kıvnmlanna tam bir uyum sağlayarak bir Mısır mumyasını sanp sar- malayan sargılara dönüşmüş- tü. Ter ve pislik, gazeteleri iyi- ce birbirine yapıştırmış oldu- ğundan tümü"birden bir kalıp gibi çıktı. Şimdi adam otopsi masasının üzerinde çıplakü ve artık o şişman görünüşten hiçbir iz kalmamıştı. Karşımı- zda karnı içine çökmüş, ke- mikleri derisinden fırla- yacakmış gibi duran ve ço- cuklann çizgilerden yapü- klan insan resmine benzeyen bir yaratık vardı. Otopsi sonucuna göre ölüm nedeni, açlıktı. Bu, benim gördüğüm ilk açlıktan ve yoksulluklan ölen insandı. Miras Yine Ankara'davız. Kente topu topu 30-35 kilometre uzaklıkta bir köy. Ama daha hala elektriği yok. Direkler dik'lmiş. tellerin bağlanması için ise köylünün parasal katkısı bekleniyor. Muhtar, bu parayı bir türlü toplayıp denkleştiremediklerini söylü- yor. Bu soğuk kış günü köye gidiş nedenimiz ıse artık kul- lanılmayan bir kömür made- ninden kömür almaya çahşı- rken toprak kayması sonucu toprak altında İcalan bir köy- lünün cesedini incelemek, olayın gerçekten böyle olup olmadığını, kusuru olan biri var mı yok mu onu araştı- rmak. Maden, köyün epey dışında. Olay yerine gjderken öğreniyoruz ki bu kömür ma- deni gerçekte büyük bir tepe- nin altı. Ancak, tepenin etek- lerindeki toprak kazılıp eşe- G,ecekondular iç içe, üst üste. Duvarlan sıvasız briket ya da tuğladan örülmüş. Bir yaprak yeşil göremiyorsunuz. Bu gecekondulann birinde bir çocuk iple asarak öldürmüş kendisini. On bir yaşında. İlkokul beşinci sınıf öğrencisi. Çamaşır ipini tavandaki bir kirişten aşağıya sarkıtrrnş. ipe attığı ilmiği boynuna geçirmiş. Ama ayaklan yerde, bacaklan dizlerinden bükülmüş. Dizinin dibinde okul çantası. Öylece duruyor. Defterinden bir sayfa koparmış, üzerine son dileğini yazmış: etin Yetkin alarak ve vakit geç olduğu için bir polis otomobili ile gitmiştik. Otomobili ve şoförlüğünü yapan polisi kapının önünde bı- rakarak binadan içeri girmiş ve işe koyulmuştuk. İşimiz bitip dışanya çıktığımızda otomobil yoktu. Polis. sıkılmış ve çekip gitmişti. Ne bende ne Sait Bey'- de ve ne de yanımızda bulunan memurda taksi tutacak para yoktu. Ancak, otobüs parası çıkışıyordu. O da bir seferlik. Oysa adliyeye ancak iki otobüs değişıirerek dönebilirdik! Bir de elimizde o koskocaman yazı makinesi' 'Beniköye kömün' tüı birfciçiaıdeve daha yeterl: olaraJc belirieye'oile- cek fotoğr&fi&r şöyledir: Ancak. vapılan soru§turma «rainda ;? n toincı toto|rafta da bir parçası gorulen » bi- raf olan* kuaanmak üzere bunu ıple tu bı e bafelamıs öldaBu anlaşümışto. Çocugun öimeden önce yaap taım»tı|ı taşuyar. vardır: Çetin Yetkin'in Milliyet Yayınları tarafından 1978 yılında yavınlanan v Belgeler\e Türkh ?'de 17 İntihar Olayı' adli kitabında, ge- cekonduda köy özlemiyle intihar eden çocuğun öyküsü resimleri \e bıraktığı dilek noru ile birlikte yer almtşti. lendikçe kömür elde edilebili- yor. O gün de köyden bir baba ve oğul, ellerine birer çuval ala- rak kömür çıkarmaya gitmiş- ler. Ne var ki ikisi birden tepe- nin üstünden kopup gelen bir toprak yığını altında kalmışlar. Hemen orada bulunan ve ken- dileri de kömür toplamakla uğ- raşan birkaç köylü ellerindeki küreklerle toprağı açıp önce co- cuğu çıkarmışlar. onu kurtar- mayı başarmışlar; ama sıra ba- bayı çıkanp kurtarmaya geldi- ğinde artık çok geç kalmışlar. Bir çuval kömür uğruna Biraz olsun ısmabilmek için bir çuval kömür uğruna yaşa- mından olan köylünün cesedi orada öylece duruyordu. Hava kararmıştı. Ceseı üzerindeki in- celemeyi orada yapamayacak- tık. Bir traktörün römorkuna yükleyerek köye getirdik. Orta- lık bir yerde traktör durdu. Yere indirdik. Traktör farlannı yakarak cesedi aydmlattı. Gö- rüntü üzücüydü. Adamcağızın her tarafı toprak ve kömür tozu içindeydi, ağa toprak doluydu. Cesedi soyup incelememiz gere- kiyordu. Çevremizde köylüle- rin oluşturduğu halkanm orta- sında işe koyulduk. Aradan ge- çen zaman ve havanın soğuk ol- ması nedeniyle ceset iyice ka- tılaşmıştı. Bunun da giysilerini başka türlü çıkarmak olanağı bulunmadığından kesmek zo- rundaydık. Ancak. bu giysiler o kadar berbat bir durumdaydı ki yardımcımız kendi gereçleri- ni kullanmak istemedi, köylü- lerden bir bıçak istedi. Tam bu sırada muhtar ürkek ürkek yanaştı: - Kansı diyor ki, dedi, kesme- sinler, bize gerek. diyor ki kulla- nınz. Ekledi: - Yoksuldur bunlar! Gecekondular iç içe. üst üste. Duvarlan sıvasız briket ya da tuğladan örülmüş. Bir yaprak yeşil göremiyorsunuz. Bu gecekondulann birinde bir çocuk iple asarajc öldürmüş kendisini. On bir yaşında. İlko- kul beşinci sınıf öğrencisi. Ça- maşır ipini tavandaki bir kiriş- ten aşağıya sarkıtmış. ipe attığı ilmiği boynuna geçirmiş. Ama ayaklan yerde, bacaklan dizle- rinden bükülmüş. Başka bir de- yişle. yan-ası ile ölmüş. Bu. şu demeİc: İlmeği boynuna geçir- dikten sonra dizlerini kıvırmış, ipi gerginleştirmiş, öylece boğ- mutlu etmek için çabaladığını belirtiyor. Aile. köyden kente göçmüş- müş. Baba bir bankada odacı- lık bulmuş. Ama. o günden sonra da çocukta birdurgunluk başlamış. Köyü özle\ıp durur olmuş. O akşamüstü okuldan gelip kimseyle bir şey konuŞmaksızın bir köşede kendini öldürmüş. Dizinin dibinde okul çantası. Öylece duruyor. Defterinden bir sayfa koparmış. üzerine son dileğini yazmış: "Beni köye gömün." A,damm cesedi Ankara KavaklıdereMe bir apartmanın girişinde bulunmuştu. Bir tuhaflık vardı adamda. Yüzü ipince ve karakuruydu, ama vucudu şişmanmış gibi gözüküyordu. Morgda, ceset katılaştığından otopsi yardımcısı giysileri makasla kesmeye başladı. Paltonun altındaki ince bir gömlekten sonra kat kat gazete kağıdı çıktı karşımıza. Bunlarla adam vücudunu bacaklanna vanncaya değin sarmıştı. Otopsi masasının üzerindeki çıplak cesette, artık o şişman görünüşten hiçbir iz kalmamıştı. Karşımızda karnı içine çökmüş, kemikleri derisinden fırlayacakmış gibi duran veçocuklann çizgilerden yaptıklan insan resmine benzeyen bir yaratık vardı. Otopsi sonucuna göre ölüm nedeni, açlıktı... muş kendisini. Soruşturmanın ortaya koyduğu gerçeklere göre sessiz. arkadaşlan ile iyi geçinen bir çocukmuş. Sınıf öğ- retmeni, onun çalışkan ve uyumlu bir çocuk olduğunu söylüyor. Okuldaki dersleri ile yetinmez. sağdan soldan kitap bulur okur, ansiklopedi kanştınrmış. Komşular, ailesi- nin ona iyi davrandvğını. çok sevdiklerini, babasının onu Annem ve babam bana harç- lık vermeselerdi ben savcılık ya- pamazdım. Çünkü. ilk ay 1000 lira gibi bir aylık almıştım. Tuttuğum evin aylık kirası ise 1040 lira! Bu arada, yazdığım kitaplardan. yaptığım birkaç çeviriden de az da olsa ka- zandığım paranın da savcılık mesleğinde kalabilmeme katkı- da bulunduğunu söylemeliyim. Ama her zaman parasal sıkıntı içindeydim. Bu parastzlık bazen gülünç. ama çoğu zaman acıklı durum- lara neden olurdu. Şimdi. şu durumun acıklı mı yoksa gü- lünç mü olduğuna siz karar ve- rin: Kumbarayı nasıl kırdık? Hasan Bıyıklı da benim gibi doktora yapmış ve Ankara'ya savcı olarak atanmıştı. Kısa sü- rede dost olmuştuk. Siz. tanı- yorsanız eğer. Hasan'm bugün- kü durumuna bakmayın, o da o günlerde benim gibi parasızlık içinde yüzmekteydi. Bir yılbaşı gecesiydi. Hasan da bizim ev- deydi. Birer şişe şarap almak is- temiştik. Ama her ikimizin bir- den parası en ucuzundan bir şişe şarap almaya bile yetmi- yordu. Oturduk, oğlumun kumbarasını açıp içindeki pa- rayı almaya kalkıştık. Kumba- ra bir türlü açılmıyordu. Bir ke- ser bulduk. kırmaya uğraştık, beceremedik. Bir tornavida so- nunda işimizi gördü. İkimiz de kan ter içinde kalmıştık. Bir başkentin "Dr." un\ anını da taşıyan iki cumhuriyet sa\cı- sını gizli bir suçluluk du\gusu içinde. ellerinde keser ve torna- vida ile bir kumbarayı kırma>a çabalarken canlandmn gözü- nüzde!.. Dönüş parası olmayınca... Aşağı Ayrancfdaki 27 Mayıs Kız Öğrcnci Yurdu binası bo- şaltılıp içinde geriye bırakılan bckçi ölü bulunduğunda Adli Tabip Sail Ahay. tutanak >azı- cısı ve benim başımıza gclcn olaya gülmek mi. ağlamak mı gerekir. bugün hala karar vcre- memişimdir. Bu yurda şanımıza kos- kocaman bir yazı makinesi dc İnanır mısınız, bugün hiç anı- msamıyorum adliyeye ulaş- mayı nasıl becerebildiğimizi... Savcının iki buçuk lirası yoksa... Sanmayın ki sonrakı yıllarda bu parasızlık bir parça olsun azaldı. Söz gelimi, sonralan Sa- n\er"de görev yaptığım bir sıra- da bir pazar günü çektiğim sı- kıntıyı unutmam olanaksız. Bir cinayet soruşturmasına gıdecektik. Savcılığın araanın benzini yoktu. Ben bir türlü herhangi bir benzin istasyonu- na gıdip de "Doldur şu depoyu, sonra parasını alırsın" diyemi- \ordum. Cebimde param olsa. depoyu ben doldurtacaktım. Her zamanki gibi parasızdım. Bu nedenle benzinimizin son damlalanm kullanarak Orman İdaresi'ne gittik. Aklım sıra bu- rası devlet kuruluşu olduğu için ılgililerden benzin alabilecek- tim. Fakat günlerden pazar ol- duğu için bir bekçi ve bir de nö- betçi orman mühendisinden başka kimse yoktu. Dediler ki, bugün pazar. o nedenle de pompalarkilitli. Orman İdaresi sapa bir yerdeydi ve bizim ora- dan aynlıp başka bir yere gide- cek benzinimiz de kalmamıştı. Mühendis durumumuza acıdı ve orada duran bir jipin depo- sundan hortumla benzin çeke- bileceğimizı söyledi. Bir yerler- den bir hortum bulduk. şoförü- müz Mesut Ofraşa uğfaşa biraz benzin çekebildi de cinayet so- ruşturmasına gidebildik. En çok ağınma giden ise adli- >eden çıkışta o gün sorgusunu yaptığım kişilerle ya da tutuk- lanmasını istediğim sanıklann yakınlan ile birlikte otobüs beklemekti. Gözleri hep üze- rimde olurdu bunlann. Bu ne- denle de çoğu kez yürüyerek eve giderdim. Telefon kumbaralıydı Parasızlık denilince hep anı- msadığım bir olay var: Kendini öldürmeden önce. "Beni köye kömün" diye mek- tup bırakan çocuğun ölümünü soruşturmak için cesedin bu- lunduğu gecekondu mahalle- sindeydik. Soruşturma ile ilgili olarak bir telefon etmem gerek- ti. Bakkalda telefon olduğunu söylediler. Benimle birlikte olay yerine gelmiş olan komiser yar- dımcısını da yanıma alarak bakkala gittim. 'Telefon nere- de?" dedim. Bakkal. tezgahın altından telefonu çıkanp önü- me koydu. Birden dehşet içinde kalakaldım. Telefon kumbara- lıydı. Bense o gün ayın son gü- nü olduğunu. cebimde bir ku- ruş bile bulunmadığını unut- muştum. Şimdi ne yapacaktım? Şaşınp kalakalmıştım. Birden arkamdan komiser yardımcısı- nın bakkala bağırdığını duy- dum: - Koysana ulan şuna bir 2.5 lira! Bakkal bir robot gibi parayı kumbaraya koydu. Ben de yine bir robot gibi numarayı çevir- dim. Dükkandan dışan çıkar çık- maz komiser yardımcısı: - Bcyim. bcndc dc yoktu! dedi. YARiN:i2Mart'tan artakalan Galeri • Atölye 293 89 78 (3 hat) Akbank Kültür Sanat Eğitim Merkezi GÜROL SÖZEN Resim Sergisi 20 Nisan - 21 Mayıs 1994 Pazar-Pazartesi ve Bayram Günleri hariç, her gün 11.00 - 1900 arasında AKSANAT, lstıklal Caddesı 80080 Beyoğlu - tstanbul Tel (0212) 252 35 00-01-02 AKBAIMK Gülderen Bayraktar Öznur Eren- Oya Bilginoglu Semra Gündüz Nur Civelekoğlu Nülifer Hızlı Hülya Çalık Firuzan İncili Hütya Çetin Sevgi Kelej Hatıce Düzağaç Nacıye Sarıkadılar 21 Nisan - 8 Mayıs BASIN MÜZESİ SULTANAHMET TEL: 0 212 513 84 58 rioai sanat çalerisi .NASEP IYEM'inElli Yıllık Sanat Çabası 20 Nısan 1994- 20 Mayıs 1994 Valikooaiı Cad. pasaj "3 Nişantaşı TİM0-212) lli 25 r Galeri Atölye ilanlannız için: 293 89 78 (3 hat) Çatı 2. Bekârlar Balosu'nda özel proşram ve sürprizlerimizi kaçırmayın. (Bugün) Restaurant Cafe - Bar 251 00 00 POÜTİKAVEOTESI MEHMED KEMAL Suda Bir Söğüt GHH... Bu salkımsöğüdü bahçenin bu köşesine dikeli tam 13 yıl olmuş. Yerini sevdiği için ne de çok açıldı, saçıldı. Keşke kapıya yakın bir yere bir tane daha dikmiş olsay- dık. O da açılır saçılırdı belki... Salkımsöğüt deyince Nâzım Hikmefin şiirini anımsıyorum: "Akıyordu su gösterip aynasmda söğüt ağaçlarını. Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlannı!" Nâzım Hikmet'in adı şair olarak biraz palazlanınca Atatürk şiirlerini dinlemek istemiş, sofraya çağırmışlar. Nâzım, "Va/(/rgeço/dt/"diyerekgidesiolmamış. Atatürk kızacakyerde, "Aferindelioğlana"dem'ış, "kibarbirşa- ir böyle olur." Sonrasını sofrada bulunan Falih Rıfkt anlatıyor. "Nâ- zım gelmeyince, biz de tuttuk Salkımsöğüt şiiriniplaktan dinledik. Baktım Gazi'nin gözlerinden iki damla yaş dö- külüyordu." Nâzım Hikmet'in affı Atatürk'ün hastalığına rast geldi. Mareşal de "Orduya solculuğu sokuyor" diye iyice kan- cayı takmıştı; af gecikti. Elinden o sırada bir şey gelme- yen İsmet Paşa, "Şaire kıyacaklar" diye çekildiği köşe- sinden hayıflanırmış. Biliyorsunuz, o sırada ismet Paşa Başbakanlık'tan ayrılmış, köşesine çekilmişti (Eskiler bu duruma menkûbiyetderler). ismet Paşa menkûptu. Bunları aklıma, bahardan ötürü açılıp saçılan salkım- söğüt getirdi. Ağlama salkımsöğüt ağlama kara suyun aynasmda el bağlama El bağlama ağlama! Bosna'da savaş var. Bu, Balkanlar'da savaş demek- tir. Ateş, her yere sıçrayabilir. önü alınmazsa biz ateşin içindeyiz, belki ortasında da oluruz. Bizi bu ateşe sok- mak isteyenlerin sayısı da çoktur. Çevremiz sarılmıştır. Kimileri bize kızgın, kimileri dargındır. Öyle çok dostu- muz da yok... içimizde de barışık sayılmayız. Güneydo- ğu Anadolu'ya siyasal bir çözüm hâlâ bulunamadı. Çözümü askeri sanıyorlar. Özkan Mert, 21 yıldır, bir barış cenneti olan isveç'te oturuyor. Oradan Bosna'ya bakıyor, bir gezgin gibi: "Siz Bosna'da değilsiniz New York'tasınız ya da İstanbul'da Bense ne zaman neredeyim bilmem Kiminleyim? Yüzüm ve ellerim kiminle? Bir balinanın karnında." Trablus Savaşı çıktığında Balkan Savaşı'nı da birlikte getirdi; Çanakkale, Ikinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Sa- vaşı da ardından geldi. imparatortukyıkıldı. Tıpkı, şimdi- ki Sovyet imparatorluğunun yıkılışı gibi... Yerine neyi getirecek bu savaşlar? Birleşmiş Milletler'in gücü kime yetiyor, kime yetmi- yor? Tükenmeyen bir ölüm kasırgası esip duruyor... Daha da eseceğe benzer. Şimdi sorun bakalım: "Kim var imiş biz burada yoğ iken." Elbette birileri vardı. Birileri olacaktır. Ama şurası bel- li ki tarih konuşuyorsa buralara Osmanlı'nm gelişi gibi, bir de gidişi var Sırp sındığını unutmuyorlar, unutmaya- cağa benzerler. Ya bizim haritanın izdüşümü, Behçet Necatigil onu şöyle çiziyor: Kimi dev yatırım özel sektör Kimi dağ köylerinde çerçi olduğu. Yükselir bir yapı gökdelen binlerin, Onda bir görülmez harcı olduğu'' Kimin harcı var, kimin katkısı var, bir karanlığa gömül- müş gidiyor. Bosna kanayan bir yaradır Balkanlar'da, Tlto gittikten sonra... Bosna-Hersek, Saraybosna, tek başına Bosna... Şair Özkan Mert, çok uzaklardan Stockholm'den soru- yor: Bosnalı bir çocuk Bir şarapnel parçasının götürdüğü Bacağını anyor 'Gördünüz mü?' Yanıtı şimdilik: Görmedik! • • • Ne oluyor bu bankalara sapır sapırdökülüyorlar: "Bu- lunur kurtaracak baht-ı kara maderini" diyerek devlet kesesinden kurtarılıyorlar. Banker Kastelli den bu yana böyle... Bir ülkede bankaya da güven olmazsa: - Çekiver kuyruğunu!.. BULMACA 1 2 8 9SOLDAN SAĞA: 1/ Bir çeşit uzun rende. 2/ Sınır nişanı... Yakası kürklü ve kolsuz kaput. 3/ Keten tohumu... Boru sesi. 4/ Bir vadi ya da ır- mak üstüne kurulan yük- sek \e uzun köprü. 5/Pek büyük. ulu... Hayvanı av- ahğa alıştırma işi. 6/ De- vinim olaylannı incele- yen bilim dalı. 7/ Bağışla- ma... Herhangi bir 8 konuda bir görüş ve dü- şünceyi bildiren yazı. 8/ Bütün kutsal Hint metinlerinin ba- şında ve sonunda tekrarlanan mis- tik hece... İslam inancına göre ölü- leri mezannda sorguya çekecek olan iki melekten biri. 9/ Un, et ve bamya ile vapılan bir tür yemek... Soyundan gelinen kimse. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuzeye dönük. bu yüzden çok az güneş gören ve hep serin olan dağ yamacı. 2/ Vücutta biriken azotlu madde... Yerden sıçrayan çamur. 3/ Güneşten ya da yağmurdan korunmak için bir şeyin üzerine çekilen örtü... Bir nota. 4/ Kirpik boyası. 5/ Cinsiyet... Kimi bitkilerin tohumu. 6/ Sadrazamlann ya da devlet adamla- nnın padişaha verdikleri armağan. 7/ Hayvanlara vurulan damga... Bir zaman birimi. 8/ Eşya üzerindeki mikrop ya da ufak böcekleri basınçlı buharla öldürmeye yarayan büyük ka- zan... Liste başı olmuş hafif müzik parçası. 9/ Dağkecisi... At üretilen çiftlik. KIZILCAHAMAM SULH CEZA MAHKEMESİ EsasNo: 1991.178 KararNo:1993 8 Hâkim: Nun Düzgün 23762 Kâtip: Necla K.arataş , Sanık: Recep Kaplan, Ömer ve Ayşe'den olma. 1%5 do.lu Çanka- ya Büyükesat nüfusuna kayıtlı ve halen Ankara Gaziosmanpaşa Büyükesat Çayhana Sokak No: 50( A'da ikamet eder. Evli 2 çocuklu, okur vazar, sabıkasız. T.C. İslam. Suç: Kesici aletle darp ve adiyen darp Suçtarihi: 15.8.1991 Karar tarihi: 26.1.1993 Yukanda suçu ve açık kimliği yazılı sanık hakkında TCK'nın 456/4. mad. 3506 sayılı yasa TCKnın 19. mad. 60.000 TL ağır para cezası ile cezalandınlmasına. suçta kullanılan ve eşva defterinin 1991 51 esasında kayıth tahta takozun TCK'nın 36. mad. gere. müsa- deresine. suçta kullanılmadığı anlaşılan 1991 51 emanet eşya defte- rinde yazılı lev>e demirinin talep halinde sanığa iadesine. 82.000 TL mahkerne masrafının müşteki mağdur sanıklardan müteselsüen tah- siline dair işbu hüküm özetinin aslına uygunluğu tasdik olunur. Basın: 25561
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle