05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 NİSAN1994 PAZARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Fransız sinemasının belli bir kalıba sokamadığı yönetmen Alain Cavalier: Sinema,büyük yalanlar söylüyor BUAŞAMADA ŞUKRAN KURDAKUL PELtNÖZER Geride bıraktığırnız 13. Uluslararası Film Festi- vali'nin "PoKtika Üzerine" bölümünde, festivatin son üç gününde İstanbul'a gelen Fransız yönetmen Alain Cavalier"nın "özgürktğümü Ver" adlı fılmi gösterildi. Bu diyalogsuz ve müziksiz film, çok farklı eleştiriler ve tepkiler aldı. Bir seansta seyirci- ler filmi adeta protestoederek salonu terk ederken, bir başka seansta salonu dolduranlar filmi alkış- layarak beğenilerini gösterdiler. Aynı salonda, aynı filmi izleyen farklı insanlar bu filmin çok deği- şik okumalara açık olduğunu tepkileriyle kanı- tladılar. Fransız sinemasının belli bir kalıba sokamadığı yönetmen Alain Cavalier'e göre diyalogsuz bir film çekmesi "sessiz sinenia"va bir saygı gösterisi değil. Aslında filmde ses 'çok önemti'. Yaşamda konu- şulmayan anlar önemli ve film, içine işlemenin ola- naksız olduğu bir sessizliğin sınırlannda çekilmiş. Özgür bir film yapan Cavalier. "Bir yönermen için özgüriüğe giden yolun pelikülden geçtiği^ne inanıyor. Ve seyircinin de kendi kişisel bırikimin- den yararlanarak filmi, farklı şekiüerde okuyabile- ceğini dûşünüyor. Cavalier, bu filminin çekimlerini bir stüdyoda gerçekleştirmiş ve amatör, hatta oyunculukla ilgisi olmayan insanlara rol vermiş. "özgûriüğümö Ver". herhangi bir yerde, her- hangi bir zaman diliminde, politik baskı dönemin- de yaşananlan anlatmanın ötesinde, yaşamı olan- ca gerçekliğiyle sunan bir film. "Terese"den yedi yıl sonra bu filmi çeken, Fransız sinemasının "aykın" yönetmeni Aiain Cavalier ile " özgüriüğümö Ver"i eksen alan bir söyleşi yaptık: - IDHEC'te sinema egitimi aldıktan sonra Louis Malle ve Eduardo Molinaro ile çauştımz... Aslında burada yanlış anlaşılan bir şey var. Be- nım Eduardo Molinaro ile çalıştığunı söylemek yanlış olur çünkü kendisiyle, bir kısa metrajlı fil- minde çaiıştım yalnızca. Bu filmin çekimlerinde de hastalandım. Dolayısıyla onun asistanı olarak çalıştığım söylenemez. Biyografilerimde, böyle bir şey belirtmemiş olmama karşın bu hata yapılıyor. Fakat Louis Malle'in iki filminde asistanlık yaptığım doğrudur. 1958 yılında "Un Americam- Amerikair adlı ilk kısa metrajlı fılmimle yönet- menliğe başladım. - "Ozgürlâğümii Ver"i çelune düşûncesi nasıl oluştu? Bence en önemli olan. filmi çekmeden önce ya- şadıklannız. Önce yaşamak gerekir. Ne söyleyece- ğinizi çok iyi bilmeniz gerekir. "özgürlüğütnü Ver'îi çekmeden önce televizyon için. çalışan kadınlan konu alan bir belgesel çektim. Her biri 13 dakıka olan 24 bölümlük bir belgeselde, değişik işlerde çalışan 24 kadının portresinı yansıttım. Adı da "24 Portre"ydi. Bu benim çok zamanımı aldı ve filmi gerçekleştirmemde büyük faydası oldu. - Filminizde olayların ne zaman ve nerede geçtiği belirtilmiyor. Politik bir baskı döneminde yaşanan- lan evrensel bir dille anlarmav ı amaçlıyorsunuz. Ne- den böyle bir konuyu ve anlatım bicünini sectiniz? Yirmi yıldan beri gözümün önünde idam seh- pasında ölümü bekleyen bir genç beliriyordu. Bu resmi gördükten sonra beraberinde pek çok soru da geldi aklıma. Hemen bu adamın kim olduğunu sordurrT kendrme. Sonra neden burada, ölümü beklediğjnı... Ardından da bunu nasıl sinemaya aktaracağırru sordum. tşte senaryo böyle oluştu. Bu gencin bir annesi, babası ve kardeşi olacaktı. Bu aile, bir baskı döneminde yaşayacaktı ve oldukça kötü birdurumda olacaklardı. Kendimi tarihsel ve ulusal bir gerçeklikle sınırlamadım. Filmde anlatı- lanlar herhangi bir yerde ve herhangi bir zaman di- liminde geçebilir. Ben baskı döneminde yaşanan acıyı doğrudan vermeyeçaiıştım. Gözümün önün- de beliren gencin durumunu da ancak sessizlikle verebilirdim. - Fibni bir srüdyoda, amatör ve oyTinculukla hiç il- gisi olmavan kisiierle çektiniz. Bu filmi profesyonel oyuncularla çekebilir miydiniz? Tabii bu çok zor ve aynr zamanda da gereksiz olurdu. Filmde işçiler var. Ben. bir kasabı can- landırması için gerçek bir kasabı oyuncu olarak kullandım. Böylece anlatmak istediğimi daha ko- lay ve doğrudan anlatmış oldum. Bu bana daha gerçekçi göründü. Filmdeki kişiler genelde işçi. Burjuva oyunculann işçi karakterleri canlan- dırması oldukça zor olurdu. - Fihninizin adı latince "Libera me donıine, de morte aeterna-Tannm sonsuz ölümden beni özgür kıl". Latince bir adı seçmenizin nedeni filmin "hiçbir yer"de geçtiğini belirtmek miydi? Evet, filmin nerede, ne zaman geçtiği belirsiz. Bu yüzden filmde hiçbir dış çekim de yok. "Libera me dotnine. de morte aetema". Hıristiyanlann dinsel törenlerinde söyledikleri bir söz. Tannya. sonsuz ölümden kurtulmak için yalvanyorlar. Ben hiçbir ulusal kimlığın bclirginleşmediği. hiçbir yenn belli olmadığı bir film çektim. Filme dc Fransızca bir ad koymak istemedim. Eğer böyle yapsaydım Fran- sa'ya bir gönderme olacaktı. Bu yüzden Latinceyi seçtim. Çünkü Latince ölü birdildir. Aynı zaman- da da pek çok dilı ctkilcmiş uluslararası bir dildir. Ben bu sözün yalnızca özgürlükle ilgili olan kısmını seçtim doğal olarak. Bu filmde dinsel bir mesaj vermiyorum insanlara. Zaten filmde Tann da yok. Bu söz. özgürlük için savaşan bir insanın yakanşı asiında. - "Ozgürlüğumü Ver", yalnızca politik bir film değil. Filmde, gerçek rüm çıplaklığıyla perdeye yansıyor. \ aşamı rüm yalınlığı içinde fakat arkası- ndaki trajedileriyle btriikte >ermek gibi bir misyonu da var mı filminizin? Evet. Bu. oyuncu seçimimdcn de kaynaklanan bir yalmlık. Ben oyuncu olmayan insanlaria çalışı- rkcn onlardan acı. nefret gibi duygulan nasıl ver- meleri gerektiğini söylemedim. Yaşamda çok kesın ve net şeyler var. Onlar bunu bulup çıkanyorlardı ve yaptıklan şey de zaten bu gerçekliği vermelerini sağlıyordu. Ben onlan bu anlamda özgür bıraktım ve dediğıniz gibi bu. gerçekliğin çıplak haliyle pcr- deye yansımasını sağladı. - Filmde rol alan kişileri nasıl yöneftiniz, genelde oyuncu yönetimi üzerine döşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Ben onlara hiçbir şey açıklamadım. Senaryoyu okudum. Senarvonun neyi anlamğı çok açıktı. On- lar benim söylemek istediğimin özünü anladılar. Ve bu, filmde de yansıdı. Sinemacı olunca insan is- ter istemez bir evrim yaşıyor. oyuncu yönetimiyle ilgili düşünceleri de doğal olarak değişiyor. Öncele- ri Alain Delon, Romy Schnetder, Catherine Deneuve gibi oyuncularla çaiıştım. Oysa şimdi çekeceğım tüm filmlerde oyuncu olmayan l.işilerle çalışmaya karar verdim. Bu. seyirciye \erilen bir hediye aslı- nda. Her zaman aynı yüzlen görmeye şartlanmış bir seyirci var. Bir ay içinde Gerard Depardieu'nün iki filmini birden görmek pek de hoş bir şey sayı- lmaz sanınm. Her zaman mükemmcl oyuncularla çalışmak da hıç hoş bir şey değil. Çünkü yaşamda her şey mükemmel değildir. Sinemanın yalandan anndınlması gerek, bence sinema çok büyük ya- lanlar söylüyor. - Filmde bir baskı dönemini ve yaşanan insanlık dışı olaylan anlatıyorsunu/. Bize şiddeti gösteriyor- sunuz, fakat hiçbir kışkırtıcılık yok. Evet. bunu medya çok güzel yapıyor zaten. Biz televizyon ekranlannda o kadar çok kan, gözyaşı görüyoruz ki... Ben bu yolu seçmedim. Bu anlam- da diğer politik filmlerde olduğu gibi makyaj kul- lannıadım. - Bu, filmin vermek istediği duyguya yardımcı ol- muş. Oyunculann elleri ve yü/leri. geldikleri sınıfi ve meslekİerini çok iyi yansırtığı gibi bize karakterler hakkında ipucu da veriyor. Filmde bir oyuncu dışında, hiç makyaj kullanılmadı değil mi? Evet. hiç makyaj yok. Her insanın cıldi farklı. Bunu perdeve yansıtmak istedim. Makyaj kul- landığınız zaman insanlar daha da sıradanlaşıyor- lar, kendi kimlikleri de bir anlamda gizleniyor. Herkesi tüm gerçek kimliklenyle vermeyi amaçla- dım. Bu yüzden ışığı dadirckt insanlann yüzüne yönclttim. Bunun için de 75 voltluk bir ampul ye- terlı oldu. - Fransa'da, günümüzde sinemanın durumunu nasıl değeriendiriyorsunuz? Bir yönctmenın kişisel olarak çok büyük sıkıntılan vardır. Bir planı alıp, bırdiğerinin üzeri- ne koymak. bunu seçebilmek çok zordur. Ben film- lerimi yaparken çok samimıyim. Para bulmak gıbı sıkıntıfanm olmuyor. Daha çok ne çekeceğime k-arar verirken sıkıntılar yaşıyorum. Para kazanmak adına bir tek plan bilc çekmcyı kabul edemem. Bunun yerine metroda dilcncilik yapmayı tcrcih cderim Bu yüz- den ben genel olarak Fransız sinemasının içinde bulunduğu genel sorunlann içinde yer almıyorum. Beni hiç bir sınıfa sokamıyorlar. Ben bunun için büyük birsavaş verdim. Benim ıçın birfilminaltına adınun yazılması değil. o filmlcri yapmış olmak önemli. - Şu anda uzerinde çalıştığınız bir proje var inı? Evet. bir gün evimde çalışıyordum. Yoruldum ve yatağıma uzandım. Tam o sırada bir kadının yatağın kenanna oturduğunu gördüm. Bu düşsel kadının görüntüsü gerçeğe çok benziyordu. Veben bu olaydan ;>onra o kadının filmini çekmcyc karar \erdim. Bir kadının iç dünyasını nasıl perdeye yansıtabileceğimı. onun konuşmalannı nasıl bir tonda verebileceğimı düşünmeye başladım. Gele- cek yıl bu filmi çekeceğım. •OldûTülen Şairler Kitabı' AbkJin Dino'nun okumalara doyamadığım Fikret Mu- alla (1980) kitabında altını çizdiğim iki tümce. sanatçı dostlarına verdiği bilgece bir ödül gibi belleğimde yaşı- yor. "Ipekböceği, kozasını ipekli kumaş tezgahı uğruna yapmaz ki.. Kozanın karanlığında ipliğini örer durur, başka türlü edemez çünkü.." Şairler de başka türlü olmak ellerinden gelmediği için kozalannın karanlığına sığınmışlardır. Ama duygülarını sözcüklerle algılamak yaşamın damarlarından kopar- maz onları. Dünyaya kendilerini ve insanoğlunun doğa- sında var olan güzellikleri tamamlamak için geldikleri- nin bilinçindedirler. Insanı, dcğasındaki özgürlük gereksiniminden kopa- rarak köleleştirmek isteyenlerin, egemen olamadıkları şairlere yüzyıllar boyunca düşman kesilmeleri bundan- dır. Avrupa'sında da.. Amerika'sında da.. Osmanlı'da da.. Türkiye'de de.. Yüzyıllar boyunca egemenler ve uyduları gizli açık, yasal masal yollardan değişik susturma yöntemleriyle çıktılar şairlerin karşısına. Duyarlığm yarattığı bilinci pazara çıkarmayanlara ölüm. Hayati Baki'nin "Öldürülen Şairler K;fab/"nı okurken uygarlıkla vahşetin karşı karşıya getirildiği bir hesaplaş- manın tanığı oldum yeniden. Türkçe, Osmanhca, Bul- garca, Macarca, Ispanyolca, Rusça yazmış, öldürülme- nin ortak yazgısını paylaşan 'Otuz Altı Şair' var Hayati Baki'nin kitabında. Seyyid Nesimi'den (öld. 1418), Plr Sultan'dan (öld. 1560) Petöfi'ye (öld. 1849); Lorca'dan (öld. 1936), Vapt- sarov'dan (öld. 1942) Metin Altıok'a (öld. 1993), Behçet Aysan'a (öld. 1993), Uğur Kaynar'a (öld. 1993) kadar'ki- mi şeriatçı, kimi faşist, kimi polis, kimi Stalinist kurşunla- rıyla öldürülen otuz altı şairin yürekleri dizelerinde atı- yor. Kitabın önyazısında diyor ki Hayati Baki "..mutlak bir inanç isteyen geçiciputlar, mutlak cezalandırmanın göl- gesi olmaktan çıkıp toplumun cellatlığmı üstlenmektedir kolaylıkla." Albert Camus'nün de vurguladığı gibi Tann adına, ilahlaştırılmış bir ulus, ya da sınıf adına öldürülüyor in- sanlar. Duyarlığm bilinci öldürülebiliyor mu?.. Yirmi dört yıl önce Yeni Ufuklar dergisinde (Şiirin Baş- lattığı Savaş, Haz. 1970) şöyle yazmıştım: "Kapitalizm yeni yöntemlerle adamakıllı deneylen- miş işe beyin yıkamadan başlıyor. Hltler'e taş çıkarta- cak zorbalıklarla kendi geîirdiği uygarlığa bile dirsek çeviriyor gerekli görürse. Tekeline aldığı pazarlarda ye- ni bir esnaf turü yaratarak başka bir 'skolastik' kurma peşinde. Teknik yine ya işbirlikçi burjuvazinin, ya da doğrudan kendisinin elinde. Ulusal değerler haraç me- zat. Orta tabaka 5-6 büyük kentte sömürü ekonorhisin- den payını aldıkça genişliyor. Emekçi halkın gizilgücünü harekete geçirecek güçler, iç ve dış etkenlerle, belli bir sürecin gerektirdiği tasarı, plan, sabır yetilerini yitirmiş salt bir coşku dünyasında kalabalıktan yalnızlığa doğru itiliyorlar. Zayıf düşmenin öğelerini içinde taşısa bile bir yenilgi mi bu? Bizden öncekilerin ateşlediği silah, şiir silahı emper- yalizmin kurduğu tuzaklara, satın alma ye/şkence yön: terplerine boyun mu eğecek? " J '' ' İnanmıyorum böyle bir yenilgiye. Bugün de inanmıyorum. ölü tacirlerinin, şiiri belleklerimizden silernediklerini gördüğüm için inanmıyorum. Silah fabrikatörlerinin şiir tezgahlarını susturamadık- larını gördüğüm için inanmıyorum. "Öldürülen Şairler Kitabı "nı okuyun, sonra sorun ken- dinize: Şiiröldürülebilir mi... Ekonomideki dalgalanma, sanaüvurduECE TEMELKURAN ANKARA - Döviz kurlanndaki dalgalanma, sanat program- lannı da etkiledi. Baza programlan zorunlu olarak iptal edilen Ankara Müzik Festivali'nin düzenleyicileri. kur dalgalanmala- nnın öngörülen harcamalan çok aştığını, program iptallerinde. yabana sanatçılann terör olaylan ve şeriat yanlısı hareketlere gösterdikleri tepkinin de etkili olduğunu söylediler. Yetkililer, feslival için Ankara Anakent Belediyesi'nden destek bekledik- lerini, ancak yeni başkan Melih Gökcek'in bu konudaki eğilimi- nin olumsuz olduğunu söyle- diler. Sevda Cenap And Vakff- nın düzenlediği "Ankara Mö- zik Festivali"nin içerdiği baa etkinliklerin iptal edilmesi ko- nusunda Cumhuriyet'in so- rulanru yarutlayan vakıf ve festival başkanı Mehmet Baş- man, sponsorlann ABD Do- lan'ndaki tırmanrnayla zor duruma düştüklerini. festiva- lin yerel seçimlerle ça- kışmasının da sıkınü yarat- tığını anlattı. Vakfın diğer yetkilileri de program iptallerinde. Baş- man'ın gösterdiği gerekçele- rin yanı sıra. terör olaylan ile köktendinci gelişmelerin de etkili olduğuna dikkat çekti- ler. Basın-yayın organlanna yansıyan bombalı şiddet olaylannın, terörün ve gerici güçlenmenin, iptallerde önemli pay sahibi olduğunu savunan yetkililer. yabancı sanatçılann, Türkiye'yi "güvenH" bulmadığını dile getirdiler. Sevda Cenap And Sanat Vakfı yetkilileri, Ankara Anakent Belediyesi'nin. festivale 1.5 milyar lirahk destek için söz verdiği- ni, ancak yeni yönetimin bu konudaki tavnnm henüz açık ol- madığın! kaydettiler. Konuya ilişkin Cumhuriyet'e bir açıkla- ma yapan festival denetleme kurulu üyesi Vefa Çiftçioğlu, yeni belediye yönetiminin konuya ilişkin politikasını henüz açı- klamadığını söyledi. Çiftçioğlu, "Ankara'da dfizenlenen etkin- liklerde belediyenin büyük payı vardır. \ncak Gökçek, ekmek parası derdine düştü ve bugüne dek hiçbir açıklama yapmadı. Bu yüzden hiçbir şey belli değil" dedi. Refah Partisi'nin festivallere ve sanat olaylanna ilişkin politikalanrun belli olduğunu söyle- yen Çiftçioğlu, festivali başansız kılan yöntemlere dikkat çekti. Belediye yetkilileri ise sadcce sanatsal etkinlikler değil, hiçbir konuda belediye yönetiminin eğiliminin, henüz net olarak orta- ya konulmadığını. Gökçek'in kendi kadrosunu kurmaya çalıştığını söylediler. • Döviz kurlanndaki tırmanma, bazı sanat programlannın iptal edilmesipe neden oldu. Üst düzey yetkililer, iptallerin diğer gerekçelerini, terör olaylan ve şeriat yanlısı gösteriler olarak sıraladılar. Efdal Sevinçli'nin 'İzmir'de Tiyatro' adlı kitabı yayınlandı 6 GâvurIzmir9 in kültürü GÜRHAN TÜMER İZMİR- Bazı şeyleri gerçekleştirmek zordur. Bazı şeyleri bazı yerlerde gerçekleş- tirmek ise daha da zordur. Yayıncılık işte böyle bir iş. Enflasyonun çok yüksek. ka- ğıdın çok pahalı. okur sayısının ise çok sınırlı olduğu bir ülkede kitap basmak hiç mi hiç kolay değil. Hele bir de İstanbul dışındaysanız, basımdan dağıtı- ma. hemen bütün sorunlar ikiye, üçe katlanıyor. İzmir'de Ege Yayıncılık, elbette ki bütün bunlan bilerek yola çıktı. Yayın yönetmeni Osman Akayhan, şimdilik direniyor ve yoluna devam ediyor. Söz konu- su yayınevi, yıl- başından bu yana üç tane kitap ya- yımladı. Demek ki, aşağı yukan her aya bir kitap düşü- yor ki. hiç de fena sayılmaz. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakülte- si'nde öğretim üye- si olan Efdal Se- vinçli'nin, "izmir'- de Tiyatro' adlı yapıtı. yayınevinin üçüncü, "Izmir Ki- tapian" dizisinin birinci kitabı. İlginç bir kenttir İzmir. Osmanlı İmparatorluğu topluluğu vardır o yıllarda İzmir'de. Efdal Sevinçli'nm bu kitabında. İzmir'in bu yönü inceleniyor. Euterpe Tiyatrosu'- ndan. Cammarano Tiyatrosu'ndan. jris, Piyasa. Kukuli Tiyatrosu'ndan, Sahne-i Bedayi Milli Tiyatro Heyeti'nden. İzmir Sahne-i Alem Heveskâran Ccmiveti Milli Tiyatrosu'ndan. Sporting Oub'ın salo- nunda oynanan Leblebici Horhor Ağa Pi- Sporting Gub'm salonunda Leblebici Horhor Ağa piyesi oynaıtmış. içinde. kent olarak nitelenebilecek sayıh yerleşmelerden biridir. 17. yüzyıldan son- ra, özellikle de 18., 19. yüzyıllarda ve 20. yüzyılın başlannda. birçok konuda İstan- bul'la yanşmıştır. kimi konularda, onun hemen arkasından gelmiştir, kimi konular- da ise. örneğin, banndırdığı yabancı tüccar sayısı bakjrmndan, payilahtın önüne geçti- ği bile olmuştur. O yıllarda, 'Gâvur İzmir'in, yalnızca eko- nomık, toplumal yapısı değil. kültürel, sa- natsal yapısı da hayli ilginçtir. Levantenler, orayı 'Küçük Paris' yapmışlardır. Çok sayıda tiyatro binası, çok sayıda tiyatro yesi'nden. İzmirli oyun yazarlan Mehmed Raif, M.Sezai, Mehmed Sadullah, Mah- mud Reşad Beyler'den, "İzmir'de sahne in- kılabının ilk kahramanı" di\e tanınan Se- niyye Perran Haıum'dan. Avni Dilligil'in kurduğu İzmir Şehir Tiyatrosu'ndan. İzmir Devlet Tiyatrosu'ndan. Güzel Sa- natlar Fakültesi'ndeki tiyatro çahşmalan- ndan, İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan'nın kurulması için yapılan giri- şimden ve kimi amatör topluluklardan söz ediliyor. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra İzmir'e gi- ren Fahrettin Altay Paşa'nın. Karşıyaka"- daki ve daha başka yerlerdekı. terk cdilmiş kilise binalannın tiyatro olarak kullanı- lmasını önerdiğini. Izmir halkınm. Viyana Opcret heyetinin. Fransız Revü Heyeti'nin gösterilerini izlemc olanağını bulduğunu vc bir gece Tayyare Sineması'nda Telefon- cu Kız Opereti'nin temsili sırasında. tele- foncu kız rolünü oynayan Suzan Hanım'ın. rol gereği "Ben artık koket oldum" deyince. izleyıcilerin. arasında bulu- nan sava yardımalanndan Şükrü Bcy'in sahneyc fırlayıp oyunu durdurmak istediğini. a\ ukat Muvafak Sabri Bey'in vc yönetmen Yusuf Sener Bey'in dc işc kanşması üzeri- ne. polis çağnldığını. ta 1954 yılında. Atina'da. H.Sokratis Solomonides adlı bir Rum ta- rııfından yazılan *lzmir"de Ti- yatro' adlı yapıtı n henüz Türkçe'yc çcvrilmcdiğini dc. >ınc aynı kitaplan.Efdal Sc- ınçli'nin. 'İzmir'de Tiyatro' başlıklı kitabmdan öğreniyo- ruz. Yazar. daha başka kay- naklar da kullanmış. ama çalışmanın özgün bölümünü. İzmir'de çıkan Ahcnk gazcte- sinin taranması oluşturuyor. Kilaba ayrıca üç ck konul- muş. Bunlardan birincisi. yıne bir akadcmisycn olan Semih Çelenk'in bir ya/ısı. Sonra. Ffdal Scvincli'nin. 'Bedia Mu- \ahhit 70 Yaşında1 başlıklı bir çalışması. daha sonra da. ku- rulamayan İzmir Şehir Tiyat- rolan'nın. Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun başkanhğındakı bir komisvon tarafından hazı- rlanan yönetmeliği var. Bütün bunlardan söz edi- yor ama Sevinçlf nin. 'İzmir'- de Tiyatro'su, çok geniş kap- samlı. uzun soluklu bir kitap değil. Daha çok bir başlangıç sayılmalı. Zaten yazann kendisi de. kitaba yazdığı önsözün ilk pa- ragrafında şöy le diyor: 1980 yılından beri süren bir araştırma 'İzmir'de Tiyatro'. Daha da süreceğine inanıyorum. Kitabı inceleycnler hemen kimi eksiklikleri görecekler. Örneğin, İzmir Devlel Tiyatrosu'na ilişkin bilgiler çok sınırlı. Halkevleri'nin tiyatro etkinlik- lerine, Devlet Tıyatrosu'na ilişkin İzmirga- zetc ve dergilerindeki eleştiriler. dcğerlen- dirmeler yok. Bu etkinliklcre yönelik araştırmamı sürdürüyorum. İzmir Film Festivali'nde bugün KültürServisi - Dokuz Eylül Üniversitesi'nin düzenlediği 6. Uluslararası İzmir Film Festivali sürüyor. Bugün İzmir Sineması'nda "İhtiras Balığı" 12.00. 'Bütün Hayati Suçtu" 14.30.-Chaplin" 16.45. 'KurdunGölgesi' 19.00. 'Casablanca' 21.15 seanslannda izlenebilir. Türk-Amerikan Derneği'nde'Yolun Sonunda' 12.00. 'Çaptan Düşmüş" 15.00.'YazYağmuru' 18.00ve2l.00 seanslannda gösterilecek. Bunun yanı sıra 10.00-18.00 arası. sinema okullan öğrencilerinin kısa filmleri eösterime sunulacak. Fransız Kültür Merkezi'nde ise bugüiî "Penceredeki Kadın' 12.0Ove2I.O0.'Köprüüstü Aşıklan" 15.00. 'Siyah GûT 18.00 seanslannda izlenebilir. Kokoscha 'nın çalıntı tablosu bulundu Kültür Servtsi - Ünlü Çek sanatçı Oskar Kokoscha'nın birkaçyıl önce Avustralya'da birmüzeden çalınan yapıtı. geçtiğimizgün bulundu. Makedonya İçişleri Bakanı Ljubomir Frckovski'nın yaptığı açîklamay a göre. Avustralya'daki Ulusal Müze'den 1980'li yıllarda yedi başka tabloy la birlikte çalınan yapıt. 250-300 bin dolar arasında değer taşıyor. Mekadonya asıllı Avustralyalı tablo hırsızlannın tabloyu Skopje'de satmaya çalış'ırken yakalandıgını anlatan Frckovski, resmin ha'sar görmediğinibelirtti. Ferit Akın ölümyıldönümünde anıldı İSTANBUL(AA)-MimarSinan Üniversitesi Devlet KonservatuvanBaleAna Sanat Daiıeski öğretim üyelerinden Doç. Ferit Akın. ölümünün 4. yıldönümünde öğrencileri tarafından dansgösterileriyle anıldı. Doç. Akın için üniversitenin oditoryumunda biranma toplantısı düzenlendi. Toplantının açılışında konuşan Bale Bölümü Başkanı Doç. Meral Tunalı. Akın'ın sanatçı kişiliğinden ve Türk balesine yaptığı katkılardan söz etti. Toplantıda. MSÜ Devlet Konservatuvan Bale Ana Sanat Dalı öğrencileri. hocalan Akın'ın anısma. değişik bale yapıtlanndanörneklersundular. Ankara Devlet Opera\e Balesi'nin baş danscısı olarak görev yapan ve 1968-76 yıllan arasında Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde solist olarak dans eden Akın. Ingiltere Kraliyet Balesi'nin davetlisi olarak üç kezTürkiye'yi başanyla temsil etti. 1978 yılında İstanbul Devlet Konsenatusan bale öğretmenliği görevine getirilen Akın. 1983 yılında doçent oldu. Nur Özalp'tan 'İzlet Külrür Servisi - Nur Özalp'ın "İzler" başlıklı baskı resim sergisi, 30nisanadek Devlet Güzel Sanatlar Galensf nde sürüyor. 1987 yılında MimarSinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Özdemir Altan Atölyesi'nden mezun olduktan sonra çeşitli sergiler açan NurÖzalp. 1989yılından buyanaçahşmalannı Berün'de sürdürüyor. Özalp. •'İzler" başlıklı sergisi konusunda şunlan söylüyor: "Bir ormanda yürürken gördüklerimiz. düşündüklerimiz, bunlann bizde uyandırdığı duygu ve düşünceler bu serginin temasını oluşturuyor. Orirıan. ağaç demek, yaprak. ötede uzanan patika, bilinmcyen, gizli bir tehdit, çiçek, kuş, hayvanlar.çürüme-yeşerme demek. Listeyi daha da uzatabiliriz... Bu çağnşımlardan yola çıkarak çaiıştım."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle