05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CumhuriyeC70.Y1SAYI2S0S7 S A N A T K Ü L T Ü R M A G A Z İ N T E L E V İ Z Y O N 25NİSAN1994PAZARTESİ Harvard Üniversitesi'nden Prof. Edward Wilson'a göre doğa sevgisi, bireyin genleri tarafından belirleniyor , Doğayla baş başakal,huzurluolÇeviri Senisi- Parkta gezinmek, deniz kıyısma gitmek ya da kırlarda dolaşmak insanın ta taş devrinden beri sahip olduğu doğal bir dürtü- nün gidenlmesine yardımcı oluyor. Harvard Üniversitesi'nden Prof. Edward D. Wilson'a göre doğa sev- gisi. ister Greenpeace'in çevreci ey- lemleriyle, ister bir ozanın dizeleriy- le dile getirilsin, kültürel bir olgu ol- mayıp bireyin genleri tarafından be- lirleniyor. Bir biyolog ve toplumsal yaşambiliminin (sosyobiyoloji) ba- bası sayılan VVilson'un doğa sevgisi savı, doğaya karşı, bireyin sıcaklık ve sevginin salt kültürel olmadığı. bireyin evriminden beri var olduğu görüşüne dayanıyor. VVilson'a göre. bireyin doğayla yüz yüze geldiği ve ayakta durabilme mücadelesi verdi- ği dönem. bu uzun zaman dilimine rastlıyor. Birey böylesi bir içgüdüyle doğduğundan doğaya gereksinim duyuyor. VVilson tarafından 10 yıl önce or- taya atılan bu görüş, ancak geçen yıl içinde ciddi bir biçimde ele alındı. Yaşambilim. insanbilim. düşünbı- lim ve ruhbilim uzmanlanndan olu- şan 20 kişilik bir ekip. VVilsonun savının ne denli doğru olduğuna bi- limsel bir yanıt bulmaya çalışıyor. Doğa sevgisinin doğuştan gelen bir duygu olduğu görüşü pek yeni Rrof. Wilson, doğa sevgisinin tek bir genden değil de kimi şeyleri öğrenmemize olanak tanıyan birçok genden kaynaklandığını ileri sürüyor, bir görüş sayılmasa da mimarlık, kent tasanmı vesosyal görüş alanın- da yeniliklere yol açabilir. Sıradan ınsan. doğanın insan ya- pısının bir parçası olduğunu kabul etmekle birlikte. toplumbilimciler ve siyaset adamlan bu görüşe biran- lam vermekten yoksun. Bunlar. bi- reyin hoşlandığı ya da özlem duydu- ğu şeylerin kültürleri ve yetişme bi- çimleriyle yakından ilintili olduğu- nu savunuyor. Londra'daki birçok parkın konumu ve tasanmının, in- sanoğlunun anlaksal ve sosyal evri- mini yaşadığ; Afrika vahalannı çağnştırması bır raslantı olmasa ge- rek. Batı kültürü. vahalann son de- rece etkisindc kalmış; kraliyet alan- lan. kocaman hayvanlarla bezen- miş, orasına burasına çalılıklar ve bodur ağaçlar ekilmiş tipik vahaiara dönüştürülmüş. Parklann içıne gö- letleryapmak da suya duyduğumuz içgüdüsel sevgiden kaynaklanıyor olmalı. Suya yakın olmak. insana güven duygusu veriyor. Hastane bulgulan doğa sevgisi sa- vını destekliyor. Bu bulgular. ameli- yatlı hastalann doğal çevrelerde çok daha çabuk iyileştiğini ortaya koyu- yor. Amerika'da hastane yapıları artık bu ilkeye göre tasarlanıyor. Doğa sevgisi gibi doğa korkusu- nun da insanda doğuştan var olan bir duygu olduğu ileri sürülüyor. Bi- yofobi adı venlen doğa korkusu. yılan. örümcek. kurt. fare. kayalık bir yer ya da azgın dalgalara karşı duyduğumuz içgüdüsel korkuyu be- lirtiyor. Bu türdoğal nesnelcrden in- san hemen ürküyor \e bu korkuyu kolayca üzerinden atamıyor. Oysa ki. bıçak. tüfek. araba ya da elekti- rık fişi gibi gerçekten telilikeli nesne- lere karşı hemen hemen hiçbir ür- küntü duymuyoruz. Prof. VVilson. doğa sevgisinin tek bır genden değil de kimi şeyleri öğ- renmemize olanak tanıyan birçok genden kaynaklandığını ileri sürü- yor. VVilson'a göre bireylerin büyük bır bölümü bu genlere sahip. Doğa scvgisinin doğuştan var olduğu savı, birçok destekleyicı bulgulara karşın henüz kesın olarak kanıtlanmadı. Hava kirliliği, Atina'yı 'gaz odası' haüne getiriyor. Avrupa'nın pek çok kentinde de durum iç açıcı değil Araba sahibiolmakmı güzd,rahatnefes almakmı? Çeviri Senisi- Yanm yüzyıla yakın bir süre önce hava kirliliğinın ilk kurbanlan savılabilecek olan Londralılann başına bu feiaket, bir darbe halinde gelmemişti. Şehirde. özellikle şehir merkezinde, havanın tehlikeli yoğunlukta kirlenmekte ol- duğu çoktandır görülüyor ve ya- şanıyordu. Bundan tam 42 yıl önce bir gün. Londra caddelerinde baa insanla- nn soluk alamama çırpıntılan için- de yere düşmeleri üzerine kaygılar ve korkular somutlaşıverdi. Yüzler- ce insan. dumandan boğulup öl- müştü. Londra'yı ayağa kaldıran cankurtaranlar, dumanlı caddeler- den ölüleri topladıktan ve gürültüy- le hastanelere koşturduktan sonra. felaketin nedenleri ve önlemlen üze- rinde düşünülmeye başlandı. Ölüm korkusuyla bulundu da. Sobalar söndürüldü. Kaloriferleryakma ta- rifesine bağlandı. Olay. felaketi ya- şamamış olan öbür Avrupa ülkeleri için de işitmezlikten gelinemez bir uyan yerine geçti. Başta Fransa ol- mak üzere. hava ve çevre kirliliğjni kapsamına alan "sağlık laboratu- varlan" kurulmuştu. Ne yazık ki, kısıth bütçe ve idari yönetimin olaya müdahalelerinin yetersiz kalması sonucu, araştırma- lar ve önlem alınmasına ilişkin giri- >mler. oldukça yavaş ilerlemeler kaydetmişti. İ980 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun, havada bulunan zararlı gazlara ilişkin bir açıklama- da bulunmasırun ardından harekete geçenlerden biri de Fransa oldu. 3 yetkili kişinin, atmosferin bünyesin- de banndırdığı zehirli gazlarla ilgili olarak yanlış veriler kaydetmeleri sonucu AT Anayasa Mahkemesi ta- rafından yargılanmalannın üzerine Fransa, "Erpur" adı altında (Yerel hava kiriiliğinin yol açtığı tehlikeler) bir proje başlatmıştı. Hayatı tehdit eden "oksitler"... Fabrika ve binaların bacalann- dan yayılan duman kütlelerinin ara- sında gizlenen en büyük tehtike kü- kürtdioksit. Özellikle. basınçlı ola- rak havaya kanştığı zaman akciğer- lere ulaşması kolayiaşıyor. Büyük şehirlerde. havadaki oksi- jen oranını olumsuz yönde etkileyen bir diğer unsur. karbonmonoksit gazı. Sinir sistemı, dolaşım sistemi /e daha ileri basamaklarda kon- santrasyonu, baş ağnlannı doğnı- dan etkileyen karbonmonoksit gazı- nın. son aşamada kalp-damar siste- mini altüst ettiği ortaya konuldu. Gün geçtikçe sayılannda artış kaydedilen otomobillerin. hava kir- liliğine oldukça aktıf bir katılımı var. AT'nin programı 1980 ve 1989'da kükürtdioksit. Gün geçtikçe sayılannda artış kaydedilen otomobillerin, ha>a kirliliğine oldukça aktif bir katüunı var. 1982"de kurşun ve 1985 yılında da azot gazını kapsayan ve AT tarafın- dan çıkanlan bazı yasalar, 1991 yı- hnda Fransa"da yürürlüğe girmişti: saat ve gün belirtiimek şartı ile sap- tanan değerlerin yanı sıra. en temiz hava koşullan olarak kabul edilebi- lecek gaz oranlannın saptanmasını içeren iki ayn ölçümün yapılması is- teniyordu. Fakat geçen 25 kasım günü, Pa- ris"i koyu birsis tabakasma bürüyen hava. ne derecede kontrol altına alı- nabilmişti. O güne ilişkin \erilen bil- gıler sonucunda ortaya çıkan "tehli- keli gaz" oranlan, normalin çok üs- tündeydi. Hava kırlılığini ölçen ci- hazlann verleştirildikleri istasyon- larda, normal şartlar altında her 6 saatte bir ölçümler yapılması ve bu bilgilerin her sabah. merkez ölçüm istasyonuna iletilmesi gerekiyor. Oysa. 25 kasım günü bunlann ger- çekleştirildiğini gösteren hiçbir iba- re yok. Yetkililere göre de. yeterli derecede rüzgar olmayan bır günde yaşanan aşm sıcaklık yükselmesı, arabalann egzoz dumanlannın aşm bir biçimde artmasına yol açmıştı... Özellikle şu geçen son iki ay bo- yunca yapılan gözlemler sonucu. havanın bu kadar temiz olduğuna hiç tanık olmadıkfannı belirten yet- kililer, burada yoğun yağış ve rüz- garlann etkisini de gözardı etme- mek gerektığini söylüyorlar. Bir diğer etken ise. 60"lı yıllarda binalann ısıtılmasında kullanılan kömür ve petrolün yerini gaz ya da elektriklı ısıtıcılann alması ile hava- daki kükürt oranının büyük ölçüde azalmış olması. Londra Fransa ile aynı. hatta daha kor- kunç durumda olan ülkelerden biri de Ingiltere. İngilizlenn Londra'- daki sürekli sis altındaki günlcrine adınıvermeyiuygunbulduklan"No- hut Piiresi" terimı 1962 yılında. bi- nalann ısıtılma sistemlerinin dcğiştı- rilmesi ile beraber tarihe kanşmıştı. Fransa veya İngjltere ya da diğer "hava kirliliği" sorunu ile başa çık- maya çabalayan ülkelerin durumu. ısıtma sistemlerinin değiştirilmesi ile bir bakıma düzelmiş gibi görünü- yorsa da arabalann egzozlanndan havaya kanşan azot gazının indir- genmesi amaana yönelik önlemler alma konusundaki tartışmalar de- vam ctmekte. "Araba sahibi olmak ya da nefes almak" arasında bir ter- cih yapılması gerekiyor. Roma Romah çevrecilcr, 1993 yılı içcri- sinde. Roma kentınin hava kirliliği açısından en tehükeli scmtleri ola- rak nitelendirilen bölgelerdcki evlc- re beyaz perdc takma zorunluluğu getirmişlerdı. 3aylıkbirsürciçinuy- gulamava konulan bu girişimin amacı. pcrdelenn nc derecede kara- racağını tespit etmekli. 3 ay sonun- da alınan sonuç içlcr acısıydı; lüm perdeler siyaha bürünmüştü. 1992 yılına oranla iki katına çık- mış olan karbonmonoksit gazının şehrin sağlık koşullannı tehdit edici nitelikte olması. kırmızı alarmın iki defa çalınmasını getirmişti berabe- rinde. Belediyede görevli ve çevre sağlığını korumaya yönelik çalışma- laryürüten WalterTacci, hava kirli- liğini büyük ölçüde etkileyen unsu- run her gün trafiğe çıkan bir buçuk milyon doiayındaki araba sayısı olduğunu vurgulayarak bu konuya ilişkin çalışmalann sürdürülcbilme- si ve ycnı önlemler alınması yoluna gidilebilmesi için. belediyclerin iş- birliği içerisindcçalışmaya yönclmc- lcripi bcklediklerini söylcdi. Öngörülen programlardun biri çerçevesindc alınması düşünülen önlemler: otobüs vc tramvay şentlc- rinin tckrar açılarak yol kenarlanna araba park edilmesınin cngcllenmc- si. çevreci cgzoz kullanımının zo- runlu hale gctirilmcsi. kalorıferlerin \anma saatlcrinin kiMtlunmast. kır- mızı alarm verildiği -hava kiriiliği- nin tehlike sınırına eriştiği ya da üze- rine çıktığı- anda 24 saat boyunca arabaJann trafiğe çıkışının yasak- lanması gibi girişimler içenvor. Bu şartlar yerine getırildiği tak- dirde bile "hava kirliliği" sav aşımın- dan galibiyet alarak çıkabilecekleri- ne şüpheli bakıyoryetkililer. Atina Hava kirliliği kapsamında doru- ğa erişmiş olan ülke Yunanistan ve şehir olarak da ülke nüfusunun nc- redeyse yansmdan fazlasının bann- dığı Atina kcnti... Paris ve Londra ile kıyaslandısjn- da. yeşil alanlara aynlmış bölgelerin yok denecek kadar az olduğu gözle- niyor. Tüm şehre ulaşım hizmeti ve- ren tramvay şeridinin sayısı. bir. Trafiğe bir göz alıldığında isc. trafi- ğın yoğun olduğu bölgeler tam bir savaş meydanını andınyor. "Nefos'l Eski Yunancada bulut anlamına gelen nefos kelimesini bu- gün Atinalılar. şehirlerinin üzerine çöken ve özellikle yaz ay lannda Ati- na'yı "gaz odası"ndan farksız kılan hava kirliliğinı ifade etmek için kul- lanıyorlar. Havadaki monoksit. karbon ve ozon oranlannı ölçmeye yönelik istasyonlann kurulması dışında. Yunanlılar bu soruna ol- dukça duyarsız yaklaşıyorlar. AJınan tek önlem. araba pfakala- nna semtlere göre numara'verilerek belirli yollar kanalıyla trafiğe çık- malannı sağlamak. Âma. sonuç pek de iç açıcı değil. Milano'da da zama- nında aynı yola başvurularak birta- kım sorunlann çözümlenmesi amaçlanmıştı. Fakat. Atina'da ol- sun. Milano'da olsun. vatandaşlar elden düşme arabalara istedikleri piakalan taktırarak her bölgenin trafiğine gıriyorlar. Aynca ucuza aldıklan arabalann çevre koşul- lannı koruyucu hiçbir nitelik taşı- mamasi yüzünden hava kirliliğini bıraz daha arttınvorlar. 1987 yılında yapımına başlanan yol için doğanm yok edildiği öne sürülüyor Isparta-Antalyakarayoluna 'çevreci' tepkisi GÜLÇtN İLCt BL'RDUR - İlk bölümünün ihalesi 1987 yılında yapılan Isparta-Antalya karayolunun yapımı hızla sürüyor. Oç genel müdürlük ihalesinin yürürlükte olduğu yolda. program değişikiiği ve heyelan tehlikesi yüzünden maliyetin 1 sürekli değiştiği bildirildi. "Çok pahalı bir yol" olarak nitelenen Dereboğazı yolunun yapımı tatil günlerinde de sü- rerken, yetkililerin "gerekli miydi, de- ğil miydi" tartışmalanna bir görüş daha eklendi. Süleyman Demirel Üni- versıtesi Mühendislik Bilimleri Fakül- tesi öğretim üyeleri, Isparta-Antalya karayolunun yapımı sırasmda do- ğanın katledildiğini öne sürerek "Bir turizm yolu olarak açılmalı, ama kara- yolu olarak açümamalıydı" dediler. 150 kilometre uzunluktaki mevcut Isparta-Antalya yolunu 12 kilometre kısaltacak olan Dereboğazı yolunun, fazla eğım nedeniyle hiçbir işe yarama- yacağı beürtiliyor. Heyelan yüzünden, asfaltlanan yollar bozuluyor. 1992 yılında yapılan ihalelerle yaklaşık 101 milyar liraya mal olması ve 1994 yılında tamamlanması planlanan yo- lun maliyeti. heyelan tehlikesi yüzün- den 1 trilyon 200 milyar liraya çıktı. Nisanda açılan ekonomik paketın, Dereboğazı yolunun maliyetine nasıl yansıyacağı henüz rakamlarla belır- lenmedi. Bayındırbk Bakanı Onur Kumba- ractbaşı'nın, "Kucağnnızda bulduk" dediği Isparta-Antalya Dereboğazı yolunun 1985 yılında programa alındığını belirten Karayollan 13. Böl- ge Müdürlüğü'nden bir yetkili, "Çift şeritli düşünülüyordu. Son anda deği- şikliğe uğradı. 3 şeritli oldu. 1992 yılı sonunda Baladız-Isparta arası da ilave edilerek. aynı yıl bu kesimin yapımı ge- nel müdiûiükçe ihale edildi" dedi. Kaymanın nedeni Genel Müdürlüğün yaptığı ihaleler- le yolun üç ayn firma tarafından bö- lüm bölüm sürdürüldüğünü belirten yetkili. "1994 yılında bitirilmesi plan- lanmıştı. Ancak şevler tutmuyor. Asfalt atılan yollar bozuldu. Sürekli heyelan tehlikesi var. Yolun gectiği bölge çok dik. kaymanın nedeni bu" diye konuş- tu. Dereboğazı yolu olarak adlandı- nlan Isparta-Antalya karayolunun 1994 yatınm programına göre I995'te bitirilmesinin programlandığını kay- deden Karayollan Antalya Bölge Mü- dürlüğüyetkilisi. projenin toplam ma- liyetınin I trilyon 45 milvar liraya yük- seldiğini açıkladı. Yetkili. şunları söy- ledi: "Bu yol için, bir bölümü fonlardan ol- mak üzere 1994 yılma kadar 735 mil- yar lira harcanmıştır. 1994'te, 91 mil- yar 400 milyon lira harcanması plan- lanmıştır. Projenin tamamlanabilmesi için 1995 yılında 219 milyar Türk Li- rasrnın harcanması gerekntekte olup. 1995 enflasyonu ile birlikte bu rakam 350 milyar lirayı, toplam maliyet ise 1 trilyon 200 milyarı bulacaktır." Doğal denge bozuldu 8 metre genışliğinde 3 tünelin açıl- dığı Dereboğazı yolunda çok ağaç ke- sildiğini belirten Süleyman Demirel Üniversitesi öğretim görevlileri, ağaç ve şev dengesı bozulduğu ıçin doğal dengenin de bozulduğunu ilen sürdü- ler. Orman Bölge Müdürlüğü'nün seyrekleştirmeçalışmalan sürdürdüğü yörede yolun geçeceği bölgedekı ağaç- lann tamamen kesildiğini kavdeden öğretim üyeleri. "Yaklaşık 130 kilo- metrelik yolun en azından 80-90 kilo- metresinde tüm ağaçlar kesildi. Doğal denge bozuldu. Şimdi şetler tutmuyor. Tutturamıyorlar. Toprak. yola akıyor. Asfaltlanan yollar hiç kullanılmadan yeniden asfaltlanıvor. Bu. işin maliyete yansıyan >anı. Bir de doğa ile ilgili bo- yufu var. Bilimle ilgili insanlar olduğu- muz için ister istemez çevreciyiz. Aksu vadisi, kanvondaki oluşumİar şöyle dursun, derenin getirdiği kumlan bile düşünüyoruz. Bizden sonrakilerde bu güzellikleri görsün istiyonız." dediler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle