Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 NİSAN1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
Avrupa'daki sanat ortamını yakalıyoruz derken, sıradan bir taşra kasabasına mı dönüşeceğiz?
Istanbulmüzikten ödünverecekmi?
EVtV İLYASOĞLU
Her yaştan her kesimden in-
sarun siyasetle uğraştığı, birta-
kım belirsizlikler, tedirginlikler
yaşandığı şu günler, doğal ki
müzikseverler de kendi kaygıla-
nnı dile getirmekteler. Cemal
Reşid Rey Salonu. statüsünü
koruyacak mı, bunca üst düzey
sanatçıyı adeta tüm kış aylanna
yayılrruş bir festival yoğunlu-
ğunda dinleyebildiğimiz ortam
bu yeni olaylardan etkilenecek
mi? İstanbul Festivali 22 yıllık
ilkelerinden, gelenekleşmiş et-
kinliklerinden ödün verccek
mi? Konser programlan müda-
haleye uğrayacak mı? Zaten bu
yılki programlannda yeterli
ödenek bulamadığından nota
kiralama, çalgı yenileme, üst
dûzey şef-solist getirtme sorun-
lanyla uğraşan istanbul Devlet
Senfoni Orkestrası, Kültür Ba-
kanlığYndan ne kadar yardım
görecek?
Gerek belediye yönetiminin
değişikliği gerekse yükselen do-
lar. dış dünyadan ünlü sanatçı
getirmeye ne derece el verecek?
Ve sonuçta, acaba Avrupa'nın
sanat merkezlerinden biri hali-
ne getirmeye çalıştığımız İstan-
bul. tutucu görüşlerle, konu-
nun uzmanı olmayan yönetici-
lerle, yeniliklere kapanacak mı?
Tam biz de Londra'daki sanat
ortamını, Paris'teki sanat coş-
kusunu yakalıyoruz derken, sı-
radan bir taşra kasabasına dö-
nüşmeyi tevekküle sığmıp ka-
bullenecek miyiz?
Bütün bunlan zamanla öğre-
neceğiz. Hem de pek uzun bir
bekleyişle değil, hemen bir kaç
vakte kadar!
Suna Kan-Gülay
Uğurata resitali
Geçen hafta. müzik dünyası
yine yoğundu İstanbul'da. Pa-
zartesi günü Suna Kan-Gülay
Uğurata ikilisinin resitalini din-
ledik. Sahneye çıkmadan önce
Suna Kan'a "Salon tıklım tık-
lun dolu, ne güzeT dediğimde.
"Hayret, tam otuz yıldır bıkma-
dılar mı hâlâ beni dinlemekten"
tepkisini aldım. Oysa Suna Kan
hep aynı tazeliği ışıl ışıl 'yay'ını
korudukça her seferinde yeni
bir coşkuyla doluyor dinleyici-
si. Örneğin Beethoven'in Kreu-
zersonatmı bu ikiliden kğnbJttij
kaçıncı kez dinleyenler vardı.-
Suna Kan'ın onca yıllık dene-
yim ile ilk kez calıyormuşcasına
bircoşkuyu birleştirmesine yine
tanık oldular. Gerek Mozart'ın
gerekse Beethoven'in sonatla-
nnda notanın üstünde piyano-
iteman sonatı olarak bir alt baş-
lık vardır. Bu. her iki çalgının
da eşdeğer rolü olduğunu söy-
ler. Ancak ülkemizin keman-
piyano ikilisi olarak oda-müzi-
ği tarihine bir zamanlar adını
vermiş bu düo, sanki uzun evli-
liklerin getirdiği bir bezginliği
yaşar gibiydi. Konserden çıkar-
ken çok kişi. "Suna Kan biraz
da başka bir piyanistle çalsa,
oda müziğinc daha yeni katkı-
larda bulunabilir" şeklinde fikır
yürütüyordu.
Kozmopolit bir topluluk:
Auvergne Orkestrası
Müzik. uluslararası en kolay
anlaşma aracı. Her ırktan, her
ülkeden, her çağdan nota oku-
yabilen insan aynı şefın değneği
altında çalabilir. Ve aynı şekil-
Salzburg
Mozarteum
Dörtlüsü
Kültür Servisi - Salzburg Mo-
zarteum Dörtiüsü. Prof. Karl
Franke yöneüminde Avusturja
Kültûr Ofisi'nin organize eltıği
ve Iran. Suriye ve Ürdün'ü
kapsayan bir turnede ülkemizi
de ziyaret ediyor. Topluluk,
dün başlayan turnesinde 17 ni-
sana kadar Ankara ve İstan-
bul"da konserler verecek. Salz-
burg Mozarteum Dörtiüsü'nün
konserleri, cuma günü saat 19.
OO'da İstanbul Cemal Reşit Rey
Konser Sakmu'nda. pazar günü
saat 20.30'da ise Ankara Sevda
Cenap And Vakfı Tübitak Sa-
lonu'nda dinlenebilir.
Dörtlünün yönetmenliğini
1985 yılında Avusturya Bilim
ve Sanat Onur Nişanı'nı alan
ve bir çok senfoni orkestrasına
solist sanatçı olarak katılan
Prof. Karl Heinz Franke üstle-
niyor. Topluluğa 1987 yılında
katılan ikinci keman Nfls Sfl-
kallıts. Salzburg'daki Mozarte-
um Yüksek Müzik Okulu me-
zunu. Avusturya hükümetinin
gümüş onur madalyasma sahip
Dr. Heinz Kreischl (viyola).
Graz Filant>oni Orkestrası"nda
çalıştıktan sonra Mozarteum
Yüksek Müzik Okulu'nda eğn-
menliği yanı sıra dörtlüye de
katıldı. Dörtlünün kuruculan-
ndan ve 'Altın Hizmetler Ni-
şanı' sahibi olan Heinrich Am-
minger (viyolonsel), 1955
yılından bu yana aralıksız ola-
rak dörtlü ile birlikte çalışıyor.
al Reşid Rey Salonu, statüsünü koruyacak mı, bunca üst düzey sa-
atçıyı adeta tüm kış aylanna yayılmış bir festival yoğunluğunda dinle-
ebildiğimiz ortam bu yeni olaylardan etkilenecek mi? İstanbul Festiva-
22 yılhk ilkelerinden, gelenekleşmiş etkinliklerinden ödün verecek mi?
Konser programlan müdahaleye uğrayacak mı?
de her çeşit insana, hiçbir çevir-
men gerektirmeden aynı anda
seslenebilen tek dıldir. Bunun
en güzel örneğini kozmopolit
bir topluluğun, Auvergne Or-
kestrası'nın tek solukta birleşen
yorumunda duyduk. Fransız.
İngiliz, Bulgar, Japon. Çek gibi
değişik ülkelerin sanatçılan bir-
leşmiş. Belki prova aralannda
birbirlerine fıkra anlatmaktan
yoksun kahyorlar ama. müzik
dilinde anlaşabilmeleri herhal-
de daha önemli. Ünlü şefleri Je-
an-Jacques Kantanm'un gel-
meyeceğini öğrenince üzülmüş-
tük. Yine de François Xavkr
Bilger'in yönetiminde çok ke-
yifli bir program dinledik. İlk
yan İstanbul dinleyicisinin hiç,
>a da az tanıdığı yapıtlardı.
Stravinski'nin Yaylılar için Re
Majör Konçertosu. Auguste
Franchomme'un çello çeşitle-
melen, Çaykovski'nin çello solo
ye yayblar için Adagio'su gibi.
İkinci yanda çok iyi bilinen
Çaykovski'nin yaylı çalgjlar Se-
renadı yer aldı. Çellist Trotere-
au Adagio ve Elegy'de çalgısı-
nın ağlayan sesini kendi ruhun-
dan kopup gelen fırtınayla öz-
leştirdi. Tekniği ve ses dina-
miğine özeni ile üstün niteliğini
kanıtladı. Ancak Serenad'da
aynı solist birinci çello rahlesine
oturunca. durup dururken tele-
vizyona anten ekleyip görüntü-
yü güçlendirmiş gibi oldu. Ye-
şiller daha koyu. sarılar daha
parlak yansıdı. Sanki çellolar
tüm serenad boyunca ağırlık-
taydı diğer çalgılara göre. Her
şey bir yana Au\ergne Orkest-
rası'nın dinletisi bu kışın unuta-
mayacağımız konserlerindendi.
Auvergne Orkestrası'nın bir
özelliği de hiç tamnmayan,
unutulmuş yapıtlan araştınp'
dağarcığına katmakmış.' Bazen
garip hayaller kuruyor insan:
Keşke bizim Kültür Bakanlığı-
mızın bir sanatçı tanıtım örgütü
olsa da böyle bir topluluğu des-
Sıına Kan- Gülay Uğurata iki-
lisi bir resital verdi(yanda).
Prag Radyo Senfoni Orkest-
rası'nı şef Vladimir Valek yö-
netti.(üstte).
tekleyen Fransız Kültür Mer-
kezi yöneticilerine hemen Say-
gun'un Concerto de Camerası-
ru. Rey'in Andante Allegrosu"-
nun, Tanç'ın Lirik Konçer-
tosu"nun, Usmanbaş'ın Küçük
Gece Müziğinin notalannı ge-
tirip \erse.
Prag Radyo Senfoni
Orkestrası
Cemal Reşid Rey Salonu'-
nda Yapı Kredi Bankası'nın
50 yıl kutlamalan çerçevesinde
üç gün arka arkaya konser ve-
ren Prag Radyo Senfoni Or-
kestrası ise tam tersine. hemen
tümüyle Çekoslovak vatandaş-
lanndan olıışan bir topluluk.
1926'ya dayanan kuruluşu ile
köklü bir geleneği yerleşünniş.
Disiplinli. çaldığı müziği her bir
üyesinin özümlediği. herkesin
müzik \apma yeleneğini sergj-
lediği bir kocaman aile. Ractı-
Kozmopolit topluluk Auvergne
Orkcstrası'ndan keyifli bir
program izledik. İDSO'nun
hafta sonu konserini şef Anto-
nio Pirelli yönetti(üstte).
maninofun ikinci piyano kon-
çertosunu çalan piyanist Nelson
Goenıer (1969). şubat ayında
yine Cemal Reşid Salonu'nda
Bükreş Virtüözlerinin solisti
olarak övgü kazanmıştı. Yu-
muşak tuşesi, ufak tefekliğine,
ellerinin küçüklüğüne karşın
tuşlardaki güçlü hakimiyeti çok
başanlıydı. Deneyimli şef Vla-
dimir Valek yönetiminde Prag
Senfoni'den özellikle kendi
kentlerinin bestecisi Dvorak'ın
yeni Dünya Senfonisi"ni dinle-
mek ayn bir şölendi.
Ayşegül Sarıca ve İDSO
Cumartesi sabahki konser-
den önce Atatürk Kültür Mer-
kezi'ndeki çelik yangın perdesi-
nin kilitlenmesiyle sahnenin
önünde calmak zorunda kalan
İDSO topluluğu. belki de akus-
tik açıdan daha derli toplu tın-
ladı. Ne rastlantı ki yıüar önce-
ki yangında da kilitlenıp indiri-
lememişti bu perde.
İDSO'nun hafta sonu konse-
rini opera temsillerinden tanıdı-
ğımız Antonio Pirolli yönetti.
Solist Ayşegül Sarıca idi. Sa-
nca'nın bu yıl Beethoven yılı.
Ankara'da CBSO ile üçüncü
konçertoyu çalıp. üçüncü ve
dördüncüyü Gürer Aykal yöne-
timinde plak yaptı. İstanbul ve
İzmir'de birinci konçertoyu;
Akbank Oda Orkestrası ile
ikinci konçertoyu çaldı. Beşinci
konçerto da plak kaydının ha-
zırlıklan içinde. Hatta bis ola-
rak bile Beethoven'den iki vals
çalması. bu yıl gerçekten Sa-
nca'nın Beethoven >ılı olduğu-
nu kanıtlıyor! Konser arasında
bir dinleyici, nasıl oluyor da bu
kadar yumuşacık çalarken a>Tiı
zamanda her sesi net ve derin-
den duyabiliyoruz, nedir bu işin
hüneri diye soruyordu. Bu işin
hüneri her zaman disiplinli bir
teknik çalışma, artı, yıllann ka-
zandırdığı beyin ile parmak
arasındaki şarkı söyleyebilme
iletişimi ve de herhalde en
önemlisi Ayşegül Sanca gibi
hepsini birleştiren bir stıle sahip
olmak!
Şef Pirolli'nin, açık ve metro-
nom vuruşlan dışında eserin eş-
liğine bir elektrik getirdiği pek
söylenemez. Konserin ikinci
yansında yıllık programa göre
Saygun'un beşinci senfonisi
çahnacaktı. Ancak Türk esf rle-
rine hep daha fa&a zaman ver-
mek gerekiyor. Ya notalar bu-
lunamıyor ya da bulunan kop-
yalar okunaksız çıkıyor, böyle-
ce ne topluluk ne de yönetim,
böylesi aynntılarla zamamnı
harcamak istiyor. Sonuçta,
Saygun'un beşinci senfonisi ye-
rine çocukluğumdan beri bu
topluluktan her yıl bir kez din-
lediğim Beethoven'in yedinci
senfonisi. orkestrayı yormaya-
cak bır eser olarak yine günde-
me geldi. Nasıl mı yorumlandı?
Bu yıl değişiklık olsun dıye din-
lememeyi yeğ tuttum, bilemiyo-
rum.
İdil Biret'in 'Chopin'leri, Batı'da coşkulu yankılar uyandınyor
'Sohtkkeskiyonmüubiiyükpiyanist'
ÜNER BİRKA.N
İZMİR- 'Klasrfk CD' piyasasının
kıran kırana rekabet ortammda, bizden
bir sanatçının, değeri dünyamn her ye-
rinde teslim edilen büyük piyanistimiz
İdil Biret'in adı onur tablolannda yer
alıyor. Geçen mart ayında bizim değerli
İdil'imiz, Naxos fırması ile gerçekleştir-
dığı. Chopin'in. Rahmaninov'un.
Brahms'ın bütün piyano yapıtlannı içe-
ren CD'ler dolayısıyla yeni bir ödül
aldı. "Beethoven'in bütün senfonileri"-
nden sonra müzik dünyasında şaşkınlık
ve hayranlıkla izlenen bu yeni marato-
nun 'Chopin ayağı' ile ilgili birkaç ilginç,
göğüs kabartıcı değerleme sunmak isti-
yorum okurlanma:
• Onun yorumlanyla,
Chopin bütün görkemiyle,
bütün incelikleriyle
çıkmıştır ortaya.
İdil Biret, gerçekten önüne
geçümez meydan okuma
susuzluğunu, şaşırtıcı bir
içgüdüylehedefe
yöneltmeyi başarmıştır.
"Naxos'un Chopin dizisini oluşturan
bu 15 CD'de, Chopin'in solo piyano mü-
ziğinin tümü. en büyük Chopin vorumcu-
lanndan biri olan Alfred Cortot'un bir
öğrencisi eliyle sunuluyor... Biret, Op. 45
Prelüdlerin büyülü, uçucu, doğaclama
benzeri havasuu, zarif tuşesi, zengin ve
çeşitli tonlar elde etmedeki ustalığıyla,
eksiksizce çiziyor; bunu yaparken. ses
oylumunun 'mezzo forte'nin üzerine yük-
seunesine de izin vermiyor hiçbir zaman"
(Classic CD dergisi. Temmuz 1993).
"Hangi koşullar altında olursa olsun,
Chopin kay ıtlarının en inandırıcı olan-
lanndan biri. Biret'in. piyano dağarı üze-
rinde mutlak egemenliği >ar. İkinci kon-
çerto, ilk notasından sonuncusuna kadar,
ince, saydam bir şiir gibi akıp gidiyor: Pi-
yano, bir bakıyorsunuz, fısıldıyor kulağı-
nıza, sonra birden süzölerek ucmaya
başlıyor, hıçkınklarla ağlıyor. a\undunı-
yor sizi... Bu yeni kaydı, daha önce
çıkmış. en sevilen seslendirmeleri ellerin-
de bulunduranlar için bile salık vermeye
değer bulujorum" (H&B Recordings
Direct 1993 Kataloğu ' Alan G. Camp-
bell).
"Frederic Chopin'in yapıtlan, kolay-
ca ulaşılamaz bir derinliktedir. Teknik
bütünlüğü, düşünce ve esin zenginliğiyle,
Piyanist İdil Biret Naxos fırması ile 15 Chopin CD'si gerçekleştirdi.
dehşet verici bovutlara erişen bu anrtsaJ
piyano yarattsı. aynca, benzersizdir, tek-
tir... Bir zamanlar Alfred Cortot buniar-
la, yılmaksızın, başı dimdik savasmak-
tan geri durmamıştır hiç. Peki, o zaman-
dan bu yana neler olmuştur dersiniz? O
zamandan bu yana. işte, İdil Biret adlı
büyük piyanist çıkmıştır ortaya. 1986'-
da, Liszfin dokuz Betthoven senfonisi
uyarlamasını benzersiz bir başarıylg ses-
lendiren, bugün de Chopin'in bütün piya-
no yapıtlarını soluk keski bir yorumla
sunan o büyük piyanist.
Önüne geçilmez meydan okuma
Chopin baladlannın. prelüdlerinin, so-
natlannın. scherzolarmın, noktümleri-
nin, mazurkalannın, koncertolannın,
gümhnüzde bu boy bir piyanistle buluşa-
bibnesi, kimselerin hayalinden gecmezdi.
Bu hayal artık gercekleşmiştir. Otorite,
başarma iradesi. kahramanlık duygusu,
bükülmezlik, beden gücü, coşku, ozanca
sezgi, hepsi, hepsi. bir aradadır onda. İdil
Biret, bütün bunlan taçlandıran güçlü
tekniğiyle içten gelen rubato duygusunu
ustaca bir araya getirerek en büyöklerin,
kendisine yol gösteren Kempffin, Cor-
tot'nun düzeyine ulaşmıştır. Onun yo-
rumlanyla. Chopin bütün görkemiyle,
bütün incelikleriyle çıkmıştır ortaya.
Böyle bir sonuca ulaşmanın yolu, diyeîim
ki, Chopin'in tüm yapıtlannı kayda al-
maktı. Ancak bepsinin üzerinde düşünül-
mesi gereken, yürekliliği hiç eksilmeye-
cek bir pij anistin bu görevi üstlenmesi ol-
malıydı. idil Biret, gerçekten önüne ge-
çilmez meydan okuma susuzluğunu, şa-
şırtıcı bir icgüdüyle nedefe yöneltmeyi
başarmıştır.
Böylece, başkalannı bir ömür boyu
uğraştırabilecek bir konuyu. işte. on se-
kiz saat gibi kısa bir süre içinde çözüp,
gözler önüne sermiştir." (Le Nouvel Ob-
servatour. 25.3.1993/Henry-Lois de la
Grange).
Büyük sanatçımızın bu benzersiz ba-
şanlanndan sonra. Batı'nm önünde
boynu bükük kalmamızda bir anlam
var mı?
ÜŞÜDÜŞÜNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Güven Duygusu...
Siyasa adamlarının konuşmaları bana hiç güven ver-
mez. Her sözleri duruma göre ayarlı, hesaplı kitaplı, tep-
kileri karşılamaya hazırlıklıymış gibi gelir. Açık konuş-
mazlar. Görünen amaçlarının arkasında, ortaya vurmak
istemedikleri başka amaçları vardır.
Gerçekler, gerçeklerin halka anlatılması, onları hiç il-
gilendirmez. "Halk gerçekleri bilse ne olacak, bilmese
ne olacak!" diye düşünürler.
Önemli olan çoğunluğun onlara yakınlık duyması, gü-
venmesi, oy vermesidir.
Bin bir yalan söylenir, sözler verilir, şirin gözükmek
için hertürlü gösteri yapılır, nereye gidilse, oranın "hem-
şeri"s\ çıkılır -sonunda güven mi sağlanır?
Öyle deniyor!.. Oy geliyor ya, sen ona bak!..
İnsan yalan söylediğini bildiği, gülümseyerek ızlediği
bir siyasa adamına güvenebilir mi?
Hiçbirine inanmadığını birsürü konuşmacı önünden ge-
lip geçiyor, herhangi bir nedenle onlardan birine bağlan-
mışsın, büyük ya da küçük bir çıkarın var, ya da aileden
gelme bir alışkanlık ya da kalabalıkta verilmiş bir söz,
dönmek olmaz, ya da kötülerin içinde en az kötü bu diye
düşünüyorsun, her neyse, böyle bir bağlanmada gerçek
bir güven duygusuna yer var mı?
Siyasa adamının görevi yurdu yönetmektir.
Siyasa adamına duyulan güven de yurdu iyi yönetece-
ğine duyulan inançtan doğar.
"Ben ona güveniyorum, bana iş bulacak" dediğinizde,
hatta, "Biz ona güveniyoruz, bizim çıkarlanmızı koruya-
cak" dediğinizde, dürüst bir "siyasa adamı"na güven
duymuş olmazsınız. Siyasa adamı görüntüsü altında yurt
yönetimi alanına dalmış, ama halkın bütünü düşünülerek
ele alınması gereken sorunları, belli bir kesimin çıkarları
doğrultusunda ele alan dürüstlükten uzak bir "temsilci"-
ye güven duymuş olursunuz.
Bu doğal değil mi?
Her kesimin temsilcileri yurt yönetimi için alınan karar-
ları, temsil ettikleri kesimin çıkarları doğrultusunda de-
ğerlendirmek durumunda değiller mi?
Ama temsil ettikleri kesimin çıkarlarını aşan bir kaygı-
ları da olması gerekir, yurt yönetiminde öncelikle toplu-
mun bütününü düşünebilmelidirler.
Ancak o zaman "temsilci "likten "siyasa adam/'kimli-
ğine yükselirler.
Aslında bu da başka bir bağlamda, temsil ettiği kesi-
min çıkarlarını düşünmek demektir. Ülkenin, ulusun top-
lumun daha iyi koşullarda yaşaması, iyi yönetilmesi her
kesimin yarannadır. Belli kesimlerin çıkarları öne alınıp
öbür kesimlerin çıkarları arkaya itilirse patlak verecek
çatışmalar, bütün toplumu etkiler.
"Bilmem hangi holdingin patronu sosyal demokrat-
mış" dedikleri zaman, buna şaşanlar oluyor, oysa hiç
şaşmamalı, yalnızca o patronun bütünü görebilen, akıllı
bir adam olduğunu düşünmeliyiz.
Türkiye'de sınıflara dayanan partiler yok. Çeşitli çıkar
gruplarını temsil eden partiler var. Halkın değişik kesim-
lerini savundukları ilkelerle değil de verdikleri sözlerle,
söyledikleri yalanlarla kendilerine bağlıyorlar.
Seçimi kazanınca da destekleyicilerin, partililerin
ödüllendirilmeyi bekledikleri görülüyor. Seçimler sıra-
sında söylenen yalanlar, verilen sözler öylesine çok ki
seçilenler kolay kolay temsilcilikten sıyrılıp siyasa adamı
kimliğine ulaşamıyorlar.
Sonra fafyr bunalım dönemine girilince, bütün îoplıv",
mu ilgilendiren önemli ekonomik kararlar alınması gere-*'
kince, ülke çıkarlarını her şeyin üstünde tutacağma, hiç-
bir kesimi özel olarak korumayacağına güvenilen siyasa
adamlarımız bulunmadığını görüyoruz.
Hükümet ülke ekonomisinin ağır bir bunalıma girdiğini
açıklayarak birtakım önlemler alıyor. Bu önlemlerin eko-
nomi uzmanlarınca eleştirilmesi, değerlendirilmesi, iyi
düşünülmemiş yanları varsa, ekonomi bilimine dayanı-
larak birtakım uyarılarda bulunulması söz konusu, ama,
bakıyorsunuz, kimi parti önderleri işi oy avcılığına vuru-
yor, halkın zamlara duyduğu öfkeyi kullanma yarışına gi-
riyorlar.
ElbetteL Böyle fırsat kaçırılır mı!..
Demokrasi düzeninde "güven duyulan siyasa adamı"
olabilmek çok güç...
Film FestivalVndepanelve
söyleşiler
Kültür Servisi - 13. İstanbul Film Festivali kapsamındajüri
üyeleri ile söyleşiler ve ünlü sinema adamlannın katıldığı
paneller sürüyor. Bu çerçevede bugün 10.30'daThe
Marmara Oteli Opera Salonu'nda Atilla Dorsay'ın
yönettiği. Jean-Pierre Leaud. Michel Pascal ve Serge
Toubiana'nın katıldığı "Truffaut sinemasında gösteri
keyfı" başlıklı panel gerçekleşecek. Yann aynı saate Atlas
Festival Merkezi'nde Vecdi Sayar yönetiminde yapılacak
yönetmenlerlesöyleşilereiseAktan Abdikalikov.Kutluğ
Ataman.Erden Kıral. Nikos Kunduros. Daniel
Olbryschski, Osman Saparov. Marina Tsourtsoumia
katılacak.
Tiyatro öğrencilerinden 'Arzu
Tramvayı'
Kültür Servisi- İstanbul Üniversitesi Devlet
Konservatuvan Tiyatro Bölümü son smıf öğrencileri. bu
öğretim yılıçalışmalannı Amerika'nın önde gelen tiyatro
yazan Tennessee Williams'a ayırdı. Özellikle "Arzu
Trarnvayı", "Kızgın Damdaki Kedi" ve "Sırça Kümes"
üzerinde yapılan çalışmalann ilki olan "'Arzu Tramvayı".
Yıldız Kenter ve Suat Ozturna'nın yönetiminde Kenter
Tiyatrosu'nda sahnelenmeye başlandı. Tennessee
Williams. her oyununda olduğu gibi "Arzu Tramvayf "nda
da insan duygu ve düşüncesinin. insan ruhunun derin
labirentlerindedolaşarakoradagördüğüastronomik
ürkütücülüğüinanılmazbirgerçekçilik, inanılmazbir
şiirsellik içinde sergiliyor. Oyun bugün, 19.21 ve22nisan
tarihlerinde izlenebilir.
'YeniBiçem'in ilk cildi
tamamlandı
Kültür Servisi - Bursa'da çıkan ve İstanbul, Ankara, İzmir
içinde olmak üzere bütün Türkiye'yi kapsayan ürünlerin
yayımlandığı bir edebiyat dergisi olarak dikkati çeken
"Yeni Biçem", nisan 1994tarihli 12. sayısıyla ilk cildini
tamamladı. Yazıişleri müdürlüğünü Nahit Kayabaşı'nın.
yaym yönetmenliğini Ramis Dara'nın yaptığı derginin
sürekli kadrosunu; İhsan Üren. Mustafa Durak, Hilmi
Haşal. Nuri Demirci. Haluk Cengiz, Ali Aksoy, Mehmet
Ali Inan. Serdar Ünver ve Zerrin Koç oluşturuyor.
Derginin son sayısında Güven Turan'ın "Şiir Üstüne
Düşünmek". Mehmet H.Doğan'ın "Kıyıda Bir İbrahim",
Haluk Cengiz'in " Yıldönümü". Ali Aksoy'un "Ahmet
Haşim'in Düşkün Leylekler Evi", Ramis Dara'nın "Yitik
Şiirin Peşinde", Zerrin Koç'un "Oykünün Nabzmı
Duymak", İhsan Üren'in "Adam 1994 Şiir Yıllığı
Üzerine" başlıklı yazılan; Tuncer Uçarol'un Şemsettin
Ünlü ile söyleşisi ve Ahmet Oktay, Ali Cengizkan, H üsey ın
Alemdar, Ahmet Necdet, Mehmet Başaran, Nuri Demirci,
Hilmi Haşal, Çiğdem Sezer. Altay Öktem. Muzaffer
Kale'nin şiirleri yeralıyor.