27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 NİSAN1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Avrupa'daki sanat ortamını yakalıyoruz derken, sıradan bir taşra kasabasına mı dönüşeceğiz? Istanbulmüzikten ödünverecekmi? EVtV İLYASOĞLU Her yaştan her kesimden in- sarun siyasetle uğraştığı, birta- kım belirsizlikler, tedirginlikler yaşandığı şu günler, doğal ki müzikseverler de kendi kaygıla- nnı dile getirmekteler. Cemal Reşid Rey Salonu. statüsünü koruyacak mı, bunca üst düzey sanatçıyı adeta tüm kış aylanna yayılrruş bir festival yoğunlu- ğunda dinleyebildiğimiz ortam bu yeni olaylardan etkilenecek mi? İstanbul Festivali 22 yıllık ilkelerinden, gelenekleşmiş et- kinliklerinden ödün verccek mi? Konser programlan müda- haleye uğrayacak mı? Zaten bu yılki programlannda yeterli ödenek bulamadığından nota kiralama, çalgı yenileme, üst dûzey şef-solist getirtme sorun- lanyla uğraşan istanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Kültür Ba- kanlığYndan ne kadar yardım görecek? Gerek belediye yönetiminin değişikliği gerekse yükselen do- lar. dış dünyadan ünlü sanatçı getirmeye ne derece el verecek? Ve sonuçta, acaba Avrupa'nın sanat merkezlerinden biri hali- ne getirmeye çalıştığımız İstan- bul. tutucu görüşlerle, konu- nun uzmanı olmayan yönetici- lerle, yeniliklere kapanacak mı? Tam biz de Londra'daki sanat ortamını, Paris'teki sanat coş- kusunu yakalıyoruz derken, sı- radan bir taşra kasabasına dö- nüşmeyi tevekküle sığmıp ka- bullenecek miyiz? Bütün bunlan zamanla öğre- neceğiz. Hem de pek uzun bir bekleyişle değil, hemen bir kaç vakte kadar! Suna Kan-Gülay Uğurata resitali Geçen hafta. müzik dünyası yine yoğundu İstanbul'da. Pa- zartesi günü Suna Kan-Gülay Uğurata ikilisinin resitalini din- ledik. Sahneye çıkmadan önce Suna Kan'a "Salon tıklım tık- lun dolu, ne güzeT dediğimde. "Hayret, tam otuz yıldır bıkma- dılar mı hâlâ beni dinlemekten" tepkisini aldım. Oysa Suna Kan hep aynı tazeliği ışıl ışıl 'yay'ını korudukça her seferinde yeni bir coşkuyla doluyor dinleyici- si. Örneğin Beethoven'in Kreu- zersonatmı bu ikiliden kğnbJttij kaçıncı kez dinleyenler vardı.- Suna Kan'ın onca yıllık dene- yim ile ilk kez calıyormuşcasına bircoşkuyu birleştirmesine yine tanık oldular. Gerek Mozart'ın gerekse Beethoven'in sonatla- nnda notanın üstünde piyano- iteman sonatı olarak bir alt baş- lık vardır. Bu. her iki çalgının da eşdeğer rolü olduğunu söy- ler. Ancak ülkemizin keman- piyano ikilisi olarak oda-müzi- ği tarihine bir zamanlar adını vermiş bu düo, sanki uzun evli- liklerin getirdiği bir bezginliği yaşar gibiydi. Konserden çıkar- ken çok kişi. "Suna Kan biraz da başka bir piyanistle çalsa, oda müziğinc daha yeni katkı- larda bulunabilir" şeklinde fikır yürütüyordu. Kozmopolit bir topluluk: Auvergne Orkestrası Müzik. uluslararası en kolay anlaşma aracı. Her ırktan, her ülkeden, her çağdan nota oku- yabilen insan aynı şefın değneği altında çalabilir. Ve aynı şekil- Salzburg Mozarteum Dörtlüsü Kültür Servisi - Salzburg Mo- zarteum Dörtiüsü. Prof. Karl Franke yöneüminde Avusturja Kültûr Ofisi'nin organize eltıği ve Iran. Suriye ve Ürdün'ü kapsayan bir turnede ülkemizi de ziyaret ediyor. Topluluk, dün başlayan turnesinde 17 ni- sana kadar Ankara ve İstan- bul"da konserler verecek. Salz- burg Mozarteum Dörtiüsü'nün konserleri, cuma günü saat 19. OO'da İstanbul Cemal Reşit Rey Konser Sakmu'nda. pazar günü saat 20.30'da ise Ankara Sevda Cenap And Vakfı Tübitak Sa- lonu'nda dinlenebilir. Dörtlünün yönetmenliğini 1985 yılında Avusturya Bilim ve Sanat Onur Nişanı'nı alan ve bir çok senfoni orkestrasına solist sanatçı olarak katılan Prof. Karl Heinz Franke üstle- niyor. Topluluğa 1987 yılında katılan ikinci keman Nfls Sfl- kallıts. Salzburg'daki Mozarte- um Yüksek Müzik Okulu me- zunu. Avusturya hükümetinin gümüş onur madalyasma sahip Dr. Heinz Kreischl (viyola). Graz Filant>oni Orkestrası"nda çalıştıktan sonra Mozarteum Yüksek Müzik Okulu'nda eğn- menliği yanı sıra dörtlüye de katıldı. Dörtlünün kuruculan- ndan ve 'Altın Hizmetler Ni- şanı' sahibi olan Heinrich Am- minger (viyolonsel), 1955 yılından bu yana aralıksız ola- rak dörtlü ile birlikte çalışıyor. al Reşid Rey Salonu, statüsünü koruyacak mı, bunca üst düzey sa- atçıyı adeta tüm kış aylanna yayılmış bir festival yoğunluğunda dinle- ebildiğimiz ortam bu yeni olaylardan etkilenecek mi? İstanbul Festiva- 22 yılhk ilkelerinden, gelenekleşmiş etkinliklerinden ödün verecek mi? Konser programlan müdahaleye uğrayacak mı? de her çeşit insana, hiçbir çevir- men gerektirmeden aynı anda seslenebilen tek dıldir. Bunun en güzel örneğini kozmopolit bir topluluğun, Auvergne Or- kestrası'nın tek solukta birleşen yorumunda duyduk. Fransız. İngiliz, Bulgar, Japon. Çek gibi değişik ülkelerin sanatçılan bir- leşmiş. Belki prova aralannda birbirlerine fıkra anlatmaktan yoksun kahyorlar ama. müzik dilinde anlaşabilmeleri herhal- de daha önemli. Ünlü şefleri Je- an-Jacques Kantanm'un gel- meyeceğini öğrenince üzülmüş- tük. Yine de François Xavkr Bilger'in yönetiminde çok ke- yifli bir program dinledik. İlk yan İstanbul dinleyicisinin hiç, >a da az tanıdığı yapıtlardı. Stravinski'nin Yaylılar için Re Majör Konçertosu. Auguste Franchomme'un çello çeşitle- melen, Çaykovski'nin çello solo ye yayblar için Adagio'su gibi. İkinci yanda çok iyi bilinen Çaykovski'nin yaylı çalgjlar Se- renadı yer aldı. Çellist Trotere- au Adagio ve Elegy'de çalgısı- nın ağlayan sesini kendi ruhun- dan kopup gelen fırtınayla öz- leştirdi. Tekniği ve ses dina- miğine özeni ile üstün niteliğini kanıtladı. Ancak Serenad'da aynı solist birinci çello rahlesine oturunca. durup dururken tele- vizyona anten ekleyip görüntü- yü güçlendirmiş gibi oldu. Ye- şiller daha koyu. sarılar daha parlak yansıdı. Sanki çellolar tüm serenad boyunca ağırlık- taydı diğer çalgılara göre. Her şey bir yana Au\ergne Orkest- rası'nın dinletisi bu kışın unuta- mayacağımız konserlerindendi. Auvergne Orkestrası'nın bir özelliği de hiç tamnmayan, unutulmuş yapıtlan araştınp' dağarcığına katmakmış.' Bazen garip hayaller kuruyor insan: Keşke bizim Kültür Bakanlığı- mızın bir sanatçı tanıtım örgütü olsa da böyle bir topluluğu des- Sıına Kan- Gülay Uğurata iki- lisi bir resital verdi(yanda). Prag Radyo Senfoni Orkest- rası'nı şef Vladimir Valek yö- netti.(üstte). tekleyen Fransız Kültür Mer- kezi yöneticilerine hemen Say- gun'un Concerto de Camerası- ru. Rey'in Andante Allegrosu"- nun, Tanç'ın Lirik Konçer- tosu"nun, Usmanbaş'ın Küçük Gece Müziğinin notalannı ge- tirip \erse. Prag Radyo Senfoni Orkestrası Cemal Reşid Rey Salonu'- nda Yapı Kredi Bankası'nın 50 yıl kutlamalan çerçevesinde üç gün arka arkaya konser ve- ren Prag Radyo Senfoni Or- kestrası ise tam tersine. hemen tümüyle Çekoslovak vatandaş- lanndan olıışan bir topluluk. 1926'ya dayanan kuruluşu ile köklü bir geleneği yerleşünniş. Disiplinli. çaldığı müziği her bir üyesinin özümlediği. herkesin müzik \apma yeleneğini sergj- lediği bir kocaman aile. Ractı- Kozmopolit topluluk Auvergne Orkcstrası'ndan keyifli bir program izledik. İDSO'nun hafta sonu konserini şef Anto- nio Pirelli yönetti(üstte). maninofun ikinci piyano kon- çertosunu çalan piyanist Nelson Goenıer (1969). şubat ayında yine Cemal Reşid Salonu'nda Bükreş Virtüözlerinin solisti olarak övgü kazanmıştı. Yu- muşak tuşesi, ufak tefekliğine, ellerinin küçüklüğüne karşın tuşlardaki güçlü hakimiyeti çok başanlıydı. Deneyimli şef Vla- dimir Valek yönetiminde Prag Senfoni'den özellikle kendi kentlerinin bestecisi Dvorak'ın yeni Dünya Senfonisi"ni dinle- mek ayn bir şölendi. Ayşegül Sarıca ve İDSO Cumartesi sabahki konser- den önce Atatürk Kültür Mer- kezi'ndeki çelik yangın perdesi- nin kilitlenmesiyle sahnenin önünde calmak zorunda kalan İDSO topluluğu. belki de akus- tik açıdan daha derli toplu tın- ladı. Ne rastlantı ki yıüar önce- ki yangında da kilitlenıp indiri- lememişti bu perde. İDSO'nun hafta sonu konse- rini opera temsillerinden tanıdı- ğımız Antonio Pirolli yönetti. Solist Ayşegül Sarıca idi. Sa- nca'nın bu yıl Beethoven yılı. Ankara'da CBSO ile üçüncü konçertoyu çalıp. üçüncü ve dördüncüyü Gürer Aykal yöne- timinde plak yaptı. İstanbul ve İzmir'de birinci konçertoyu; Akbank Oda Orkestrası ile ikinci konçertoyu çaldı. Beşinci konçerto da plak kaydının ha- zırlıklan içinde. Hatta bis ola- rak bile Beethoven'den iki vals çalması. bu yıl gerçekten Sa- nca'nın Beethoven >ılı olduğu- nu kanıtlıyor! Konser arasında bir dinleyici, nasıl oluyor da bu kadar yumuşacık çalarken a>Tiı zamanda her sesi net ve derin- den duyabiliyoruz, nedir bu işin hüneri diye soruyordu. Bu işin hüneri her zaman disiplinli bir teknik çalışma, artı, yıllann ka- zandırdığı beyin ile parmak arasındaki şarkı söyleyebilme iletişimi ve de herhalde en önemlisi Ayşegül Sanca gibi hepsini birleştiren bir stıle sahip olmak! Şef Pirolli'nin, açık ve metro- nom vuruşlan dışında eserin eş- liğine bir elektrik getirdiği pek söylenemez. Konserin ikinci yansında yıllık programa göre Saygun'un beşinci senfonisi çahnacaktı. Ancak Türk esf rle- rine hep daha fa&a zaman ver- mek gerekiyor. Ya notalar bu- lunamıyor ya da bulunan kop- yalar okunaksız çıkıyor, böyle- ce ne topluluk ne de yönetim, böylesi aynntılarla zamamnı harcamak istiyor. Sonuçta, Saygun'un beşinci senfonisi ye- rine çocukluğumdan beri bu topluluktan her yıl bir kez din- lediğim Beethoven'in yedinci senfonisi. orkestrayı yormaya- cak bır eser olarak yine günde- me geldi. Nasıl mı yorumlandı? Bu yıl değişiklık olsun dıye din- lememeyi yeğ tuttum, bilemiyo- rum. İdil Biret'in 'Chopin'leri, Batı'da coşkulu yankılar uyandınyor 'Sohtkkeskiyonmüubiiyükpiyanist' ÜNER BİRKA.N İZMİR- 'Klasrfk CD' piyasasının kıran kırana rekabet ortammda, bizden bir sanatçının, değeri dünyamn her ye- rinde teslim edilen büyük piyanistimiz İdil Biret'in adı onur tablolannda yer alıyor. Geçen mart ayında bizim değerli İdil'imiz, Naxos fırması ile gerçekleştir- dığı. Chopin'in. Rahmaninov'un. Brahms'ın bütün piyano yapıtlannı içe- ren CD'ler dolayısıyla yeni bir ödül aldı. "Beethoven'in bütün senfonileri"- nden sonra müzik dünyasında şaşkınlık ve hayranlıkla izlenen bu yeni marato- nun 'Chopin ayağı' ile ilgili birkaç ilginç, göğüs kabartıcı değerleme sunmak isti- yorum okurlanma: • Onun yorumlanyla, Chopin bütün görkemiyle, bütün incelikleriyle çıkmıştır ortaya. İdil Biret, gerçekten önüne geçümez meydan okuma susuzluğunu, şaşırtıcı bir içgüdüylehedefe yöneltmeyi başarmıştır. "Naxos'un Chopin dizisini oluşturan bu 15 CD'de, Chopin'in solo piyano mü- ziğinin tümü. en büyük Chopin vorumcu- lanndan biri olan Alfred Cortot'un bir öğrencisi eliyle sunuluyor... Biret, Op. 45 Prelüdlerin büyülü, uçucu, doğaclama benzeri havasuu, zarif tuşesi, zengin ve çeşitli tonlar elde etmedeki ustalığıyla, eksiksizce çiziyor; bunu yaparken. ses oylumunun 'mezzo forte'nin üzerine yük- seunesine de izin vermiyor hiçbir zaman" (Classic CD dergisi. Temmuz 1993). "Hangi koşullar altında olursa olsun, Chopin kay ıtlarının en inandırıcı olan- lanndan biri. Biret'in. piyano dağarı üze- rinde mutlak egemenliği >ar. İkinci kon- çerto, ilk notasından sonuncusuna kadar, ince, saydam bir şiir gibi akıp gidiyor: Pi- yano, bir bakıyorsunuz, fısıldıyor kulağı- nıza, sonra birden süzölerek ucmaya başlıyor, hıçkınklarla ağlıyor. a\undunı- yor sizi... Bu yeni kaydı, daha önce çıkmış. en sevilen seslendirmeleri ellerin- de bulunduranlar için bile salık vermeye değer bulujorum" (H&B Recordings Direct 1993 Kataloğu ' Alan G. Camp- bell). "Frederic Chopin'in yapıtlan, kolay- ca ulaşılamaz bir derinliktedir. Teknik bütünlüğü, düşünce ve esin zenginliğiyle, Piyanist İdil Biret Naxos fırması ile 15 Chopin CD'si gerçekleştirdi. dehşet verici bovutlara erişen bu anrtsaJ piyano yarattsı. aynca, benzersizdir, tek- tir... Bir zamanlar Alfred Cortot buniar- la, yılmaksızın, başı dimdik savasmak- tan geri durmamıştır hiç. Peki, o zaman- dan bu yana neler olmuştur dersiniz? O zamandan bu yana. işte, İdil Biret adlı büyük piyanist çıkmıştır ortaya. 1986'- da, Liszfin dokuz Betthoven senfonisi uyarlamasını benzersiz bir başarıylg ses- lendiren, bugün de Chopin'in bütün piya- no yapıtlarını soluk keski bir yorumla sunan o büyük piyanist. Önüne geçilmez meydan okuma Chopin baladlannın. prelüdlerinin, so- natlannın. scherzolarmın, noktümleri- nin, mazurkalannın, koncertolannın, gümhnüzde bu boy bir piyanistle buluşa- bibnesi, kimselerin hayalinden gecmezdi. Bu hayal artık gercekleşmiştir. Otorite, başarma iradesi. kahramanlık duygusu, bükülmezlik, beden gücü, coşku, ozanca sezgi, hepsi, hepsi. bir aradadır onda. İdil Biret, bütün bunlan taçlandıran güçlü tekniğiyle içten gelen rubato duygusunu ustaca bir araya getirerek en büyöklerin, kendisine yol gösteren Kempffin, Cor- tot'nun düzeyine ulaşmıştır. Onun yo- rumlanyla. Chopin bütün görkemiyle, bütün incelikleriyle çıkmıştır ortaya. Böyle bir sonuca ulaşmanın yolu, diyeîim ki, Chopin'in tüm yapıtlannı kayda al- maktı. Ancak bepsinin üzerinde düşünül- mesi gereken, yürekliliği hiç eksilmeye- cek bir pij anistin bu görevi üstlenmesi ol- malıydı. idil Biret, gerçekten önüne ge- çilmez meydan okuma susuzluğunu, şa- şırtıcı bir icgüdüyle nedefe yöneltmeyi başarmıştır. Böylece, başkalannı bir ömür boyu uğraştırabilecek bir konuyu. işte. on se- kiz saat gibi kısa bir süre içinde çözüp, gözler önüne sermiştir." (Le Nouvel Ob- servatour. 25.3.1993/Henry-Lois de la Grange). Büyük sanatçımızın bu benzersiz ba- şanlanndan sonra. Batı'nm önünde boynu bükük kalmamızda bir anlam var mı? ÜŞÜDÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT Güven Duygusu... Siyasa adamlarının konuşmaları bana hiç güven ver- mez. Her sözleri duruma göre ayarlı, hesaplı kitaplı, tep- kileri karşılamaya hazırlıklıymış gibi gelir. Açık konuş- mazlar. Görünen amaçlarının arkasında, ortaya vurmak istemedikleri başka amaçları vardır. Gerçekler, gerçeklerin halka anlatılması, onları hiç il- gilendirmez. "Halk gerçekleri bilse ne olacak, bilmese ne olacak!" diye düşünürler. Önemli olan çoğunluğun onlara yakınlık duyması, gü- venmesi, oy vermesidir. Bin bir yalan söylenir, sözler verilir, şirin gözükmek için hertürlü gösteri yapılır, nereye gidilse, oranın "hem- şeri"s\ çıkılır -sonunda güven mi sağlanır? Öyle deniyor!.. Oy geliyor ya, sen ona bak!.. İnsan yalan söylediğini bildiği, gülümseyerek ızlediği bir siyasa adamına güvenebilir mi? Hiçbirine inanmadığını birsürü konuşmacı önünden ge- lip geçiyor, herhangi bir nedenle onlardan birine bağlan- mışsın, büyük ya da küçük bir çıkarın var, ya da aileden gelme bir alışkanlık ya da kalabalıkta verilmiş bir söz, dönmek olmaz, ya da kötülerin içinde en az kötü bu diye düşünüyorsun, her neyse, böyle bir bağlanmada gerçek bir güven duygusuna yer var mı? Siyasa adamının görevi yurdu yönetmektir. Siyasa adamına duyulan güven de yurdu iyi yönetece- ğine duyulan inançtan doğar. "Ben ona güveniyorum, bana iş bulacak" dediğinizde, hatta, "Biz ona güveniyoruz, bizim çıkarlanmızı koruya- cak" dediğinizde, dürüst bir "siyasa adamı"na güven duymuş olmazsınız. Siyasa adamı görüntüsü altında yurt yönetimi alanına dalmış, ama halkın bütünü düşünülerek ele alınması gereken sorunları, belli bir kesimin çıkarları doğrultusunda ele alan dürüstlükten uzak bir "temsilci"- ye güven duymuş olursunuz. Bu doğal değil mi? Her kesimin temsilcileri yurt yönetimi için alınan karar- ları, temsil ettikleri kesimin çıkarları doğrultusunda de- ğerlendirmek durumunda değiller mi? Ama temsil ettikleri kesimin çıkarlarını aşan bir kaygı- ları da olması gerekir, yurt yönetiminde öncelikle toplu- mun bütününü düşünebilmelidirler. Ancak o zaman "temsilci "likten "siyasa adam/'kimli- ğine yükselirler. Aslında bu da başka bir bağlamda, temsil ettiği kesi- min çıkarlarını düşünmek demektir. Ülkenin, ulusun top- lumun daha iyi koşullarda yaşaması, iyi yönetilmesi her kesimin yarannadır. Belli kesimlerin çıkarları öne alınıp öbür kesimlerin çıkarları arkaya itilirse patlak verecek çatışmalar, bütün toplumu etkiler. "Bilmem hangi holdingin patronu sosyal demokrat- mış" dedikleri zaman, buna şaşanlar oluyor, oysa hiç şaşmamalı, yalnızca o patronun bütünü görebilen, akıllı bir adam olduğunu düşünmeliyiz. Türkiye'de sınıflara dayanan partiler yok. Çeşitli çıkar gruplarını temsil eden partiler var. Halkın değişik kesim- lerini savundukları ilkelerle değil de verdikleri sözlerle, söyledikleri yalanlarla kendilerine bağlıyorlar. Seçimi kazanınca da destekleyicilerin, partililerin ödüllendirilmeyi bekledikleri görülüyor. Seçimler sıra- sında söylenen yalanlar, verilen sözler öylesine çok ki seçilenler kolay kolay temsilcilikten sıyrılıp siyasa adamı kimliğine ulaşamıyorlar. Sonra fafyr bunalım dönemine girilince, bütün îoplıv", mu ilgilendiren önemli ekonomik kararlar alınması gere-*' kince, ülke çıkarlarını her şeyin üstünde tutacağma, hiç- bir kesimi özel olarak korumayacağına güvenilen siyasa adamlarımız bulunmadığını görüyoruz. Hükümet ülke ekonomisinin ağır bir bunalıma girdiğini açıklayarak birtakım önlemler alıyor. Bu önlemlerin eko- nomi uzmanlarınca eleştirilmesi, değerlendirilmesi, iyi düşünülmemiş yanları varsa, ekonomi bilimine dayanı- larak birtakım uyarılarda bulunulması söz konusu, ama, bakıyorsunuz, kimi parti önderleri işi oy avcılığına vuru- yor, halkın zamlara duyduğu öfkeyi kullanma yarışına gi- riyorlar. ElbetteL Böyle fırsat kaçırılır mı!.. Demokrasi düzeninde "güven duyulan siyasa adamı" olabilmek çok güç... Film FestivalVndepanelve söyleşiler Kültür Servisi - 13. İstanbul Film Festivali kapsamındajüri üyeleri ile söyleşiler ve ünlü sinema adamlannın katıldığı paneller sürüyor. Bu çerçevede bugün 10.30'daThe Marmara Oteli Opera Salonu'nda Atilla Dorsay'ın yönettiği. Jean-Pierre Leaud. Michel Pascal ve Serge Toubiana'nın katıldığı "Truffaut sinemasında gösteri keyfı" başlıklı panel gerçekleşecek. Yann aynı saate Atlas Festival Merkezi'nde Vecdi Sayar yönetiminde yapılacak yönetmenlerlesöyleşilereiseAktan Abdikalikov.Kutluğ Ataman.Erden Kıral. Nikos Kunduros. Daniel Olbryschski, Osman Saparov. Marina Tsourtsoumia katılacak. Tiyatro öğrencilerinden 'Arzu Tramvayı' Kültür Servisi- İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvan Tiyatro Bölümü son smıf öğrencileri. bu öğretim yılıçalışmalannı Amerika'nın önde gelen tiyatro yazan Tennessee Williams'a ayırdı. Özellikle "Arzu Trarnvayı", "Kızgın Damdaki Kedi" ve "Sırça Kümes" üzerinde yapılan çalışmalann ilki olan "'Arzu Tramvayı". Yıldız Kenter ve Suat Ozturna'nın yönetiminde Kenter Tiyatrosu'nda sahnelenmeye başlandı. Tennessee Williams. her oyununda olduğu gibi "Arzu Tramvayf "nda da insan duygu ve düşüncesinin. insan ruhunun derin labirentlerindedolaşarakoradagördüğüastronomik ürkütücülüğüinanılmazbirgerçekçilik, inanılmazbir şiirsellik içinde sergiliyor. Oyun bugün, 19.21 ve22nisan tarihlerinde izlenebilir. 'YeniBiçem'in ilk cildi tamamlandı Kültür Servisi - Bursa'da çıkan ve İstanbul, Ankara, İzmir içinde olmak üzere bütün Türkiye'yi kapsayan ürünlerin yayımlandığı bir edebiyat dergisi olarak dikkati çeken "Yeni Biçem", nisan 1994tarihli 12. sayısıyla ilk cildini tamamladı. Yazıişleri müdürlüğünü Nahit Kayabaşı'nın. yaym yönetmenliğini Ramis Dara'nın yaptığı derginin sürekli kadrosunu; İhsan Üren. Mustafa Durak, Hilmi Haşal. Nuri Demirci. Haluk Cengiz, Ali Aksoy, Mehmet Ali Inan. Serdar Ünver ve Zerrin Koç oluşturuyor. Derginin son sayısında Güven Turan'ın "Şiir Üstüne Düşünmek". Mehmet H.Doğan'ın "Kıyıda Bir İbrahim", Haluk Cengiz'in " Yıldönümü". Ali Aksoy'un "Ahmet Haşim'in Düşkün Leylekler Evi", Ramis Dara'nın "Yitik Şiirin Peşinde", Zerrin Koç'un "Oykünün Nabzmı Duymak", İhsan Üren'in "Adam 1994 Şiir Yıllığı Üzerine" başlıklı yazılan; Tuncer Uçarol'un Şemsettin Ünlü ile söyleşisi ve Ahmet Oktay, Ali Cengizkan, H üsey ın Alemdar, Ahmet Necdet, Mehmet Başaran, Nuri Demirci, Hilmi Haşal, Çiğdem Sezer. Altay Öktem. Muzaffer Kale'nin şiirleri yeralıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle