06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MART1994 ÇARŞAMBA 14 DIZIYAZI eygamberegöreTürkler kıyametalametlerindendi-2- /URKLER /NASIL MUSLUMANLAŞTIRILDL Bilindiği gibi hadisler, Ku- ran'dan sonra İslamiyetin te- mel kaynağını oluşturur; Ku- ran'da olmayan pekçok şey in nasıl a/ılaşılması perektiğine ilişkin yol gösterici işlev gö- rürler. Hadisler içinde her ne kadar kimi kuşkulu olanlar varsa da "sahih hadis" diye tabir edilenler, "doğru senet- lere ve ravilere isnat edilerek müspet olarak kati bilinen" hadisler olarak her türden kuşkudan uzaktırlar. Türkle- re ilişkin belirlenen hadıslere gelince bunlar ifa- İkincı hadiste yargı daha belirgindir: Burada de değişiklikleri bir yana tüm güvenilir hadis ki- Türkler. karşı karşıya geldikleri anda Araplan, taplannda söz konusu edilmiş. dolayısıyla kuş- Müslümanlan ("ümmetimi") kaçırtan ve kor- kutarak dinden (Müslümanhktan) döndüren konumundadırlar. Onlarla çarpışmak ise "şehit- lik" nedenidir; ki her halükârda Türkler, yaşam ve zenginlik anlamında Müslümanı Arabı mahvedecek olan bir düşman durumundadı- A. Erdoğan Aydın O rtodoks İslamın gözünde Türkler, sonradan Müslüman olacak, hele ki hilafeti tem- siledecek bir kavim olmayıp, tam tersine, yapısal olarak tslam karşıtı, İslamın po- tansiyel yıkıcısı ve işte bu anlamda kıyamet nedenlerinden biri olarak görülürler. Nitekim Türk şeriatçılarının gözlerden gizlemeye ya da anlamlarını çarpılmaya çalıştıkları kimi temel belgelerde (hadisler ve kimi ayetlerde) hiçbir yoruma izin vermeyecek bir açıklıkla görüyoruz ki Peygamber; Allah'ın Araba Müslümana ("ümmetime"') verdiği farzedilen mülk ve iktidarı Türklerin çekip alacağını söylerek Türklüğü, AraplıkjMüslü- manlık'm dosdoğru karşıtı olarak görmekte, Türklerin ArabajMüslümana saldırıp sonunda onları tüınden mah vedeceklerinin göstergesi olarak atlarını camilerm direklerine bağlayacak- larını öne sürmektedir. Daha ötesi Türkler, karşı karşıya geldikleri anda AraplarıjMüslü- manlan kaçırtan ve korkutarak dinden döndüren konumunda görüldüklerinden, onlarla çarpışmak "şehitlik"nedeniolmaktadır. kudan en uzak olanlardandırlar. Peygamber'e göre Türklerle Araplann sa- vaşı, bir "kıyamet alameti" olarak sayılacak denli önemlidir. Kıyametin ne zaman kopacağı- na ilişkin sorular özgülünde Hz. Muhammed; "Kıyamet kopmadan (az) önce siz kıldan çarıklar giymiş bir milletle muharebe edeceksiniz. On- ların yüzleri sanki (çekiçle dö>ülmüş) derilerle küıflı kalkan gibidir. Çehreleri kırmızı, gözleri cekiktir": "... Kıyamet kopmasının şartlarından biri de sizlerin kıldan çarıklar giyen bir kavimle (Türklerle) harbetmenizdir...." (Buhari) (1) der Pekçok yerde yinelenen söz konusu bu "ha- dis'te görüldüğü gibi. Türklerle savaş Müslü- manlar Araplar açısından çekinilmesi gereken. kıyamet alameti olan bir durum olarak görülür. Söz konusu yargı bu kadarla da kalmaz. daha öneml'si başka hadislerde Türkler, Müslümanlığın ve onun özdeşı anlamında kul- larulan Araphğın sonunu getı- recek olan düşman olarak gös- terilir: Abdullah b. Mesud ta- rafından nvayet edilen "ha- dis'e göre: "Türkler size do- kunmadıkları sürece siz de on- lara dokunmayınız. Zira Kan- rura Oğulları (soyundan) gelen (bu Türk)ler ilkdefa Allah'ın ümmetime verdiği mülk ve sal- tanatı onların ellerinden çekip alacaklardır." (2) Ebu Bekir'den rivayet edildiğine göre Peygamber bu- yurmuştur kı "Cmmerimden bir kısmı Dkle (...) kıyısında Basra adı verilen bir ovada ko- nakla>acaklardır. Sonra da haik çoğalacak ve burası da Müslüman şehirlerinden biri olacaktır. Ahir zaman olduğun- da, geniş yüzlü, küçük gözlü Kantura Oğulları gelip nehrin diğer bir yerine konaklayacak- lardır. Bunun üzerine şehir halkı üç kısma ayrılacak, bir kısmı öküzlerinin peşine takılıp kırlara kaçaeak, fakat mahvo- lacaklar, bir kısmı da kendi canlarıntn derdine düşüp dinle- rinden döneceklerdir. L'çüncü kısma gelince, efal ve evladını arkalarına alıp onlara karşı harbedeceklerdir. işte bunlar şehitlik mertebesine ulaşacak- lardır." (3) Abdullah b. Büreyde'nin, babasından nvaveı ettığıne göre, Hz. Peygamber buvur- muştur kı "Sizler süphesiz. çe- kik gözlü bir kavim (olan Türk- lerle çarpışacaksınız. Onlar sizleri üç defa süriip kovalaya- caklar ve sonunda siziere Ara- bistan varımadasında yetişe- ceklerdir. Birinci istilada onların önünden kaçan- lar (mutlak bir felaketten) kurtulacaklardır. İkinci takipte ise bazılarımz kaçıp kurtulacak ve bazdarmız ise helak olup gideceklerdir. Üçüncü- de ise onların istilalarının kökü kesilecek (sona erecek)tir." (4) Hz. Peygamber buyurmuştur ki "Süphesiz ümmetimi üç defa, yüzleri geniş. çehreleri sanki derilerle kaplanmış kalkanlar gibi olan bir kavim kovaJav acaklar ve sonunda Arap varımadasında yetişeceklerdir. İşte onlar Türklerdir. Nefsim yedi kudretinde olan Allah'a yemin ediyorum ki onlar mutlaka atlannı Müslümanlann mescitle- rinin direklerine bağlayacaklardır." (5) rlar. Üçüncü ve dördüncü hadislerde de ha ke- za: Türklerin Araba Müslümana ("ümmeti- me") üç kere saldınp onlan süreceklerini. öyle ki sonuncusunda Arabı Müslümanı tümden mahvedeceklerinin göstergesi olarak atlannı camilerin direklerine bağlayacaklan düşünül- mektedir. Özetle ortodoks İslamın gözünde Türkler. sonradan Müslüman olacak, hele ki hilafeti haddi hesabı yoktur. Allah onların yüzlerini kıya- mete kadar bize göstermesin." (Mirkatü'l Mefa- tih) Z. Kitapçfnın itirafı İşte böyle diyor "hadis ilminin büyük alimi"! Aklını sokağa atmamış ortalama her insanın kabulleneceği gibi, bilimsel bir bakış açısından saçmalamış tabii. Ancak aynı şeyi İslamcı bir bakış açısından söylemek olanaksızdır. Yalnız Alıyyü'l Kari değil ki böyle bir yaklaşım sunan. Bizzat Kitapçı'nın ifadesiyle; "İslam alimlerin- den pek çoğu, bu nevi hadislerin yonımlarında (...) Türkleri insafsızca kötüleme yolunda bir nevi yarışa girmişlerdir." (7) Bu durumda. deli mi bunlar, yoksa gerçek slamın gözünde Türkler, yapısal olarak İslam karşıtı olarak görülür. Hz. Muhammed; "Kıyamet kopmasının şartlanndan biri de sizlerin kıldan çanklar giyen bir kavimle (Türklerle) harbetmenizdir" der. .. .-,.'•„• A liyyü'1-Kari: "Türklerde insanbğa has yumuşaklık ve çelebi insanlara mahsus merhamet yoktur. Belki onlar, başka bir tür insan cinsidirler. Onlara insan değil de nesnas (uzun kuyruklu bir maymun) denilse daha uygundur." Araba özgü din Şeriatçılann ya gözlerden gizlemeye > a da an- lamlanru çarpıtmaya çalıştıklan söz konusu bu hadislerde hiçbir yoruma izin vermeyecek bir açıklıkla görüyoruz ki Peygamber; Allah'ın Araba, Müslümana ("ümmetinıe") verdiği far- zedilen mülk ve iktidan Türklerin çekip ala- cağını söyle>erek Türklüğü, Araplık Müslü- manhk'ın dosdoğru karşıtı olarak görmektedir. Kaldı ki İslamiyetin Araba özgü bir din olduğu yargısı bizzat Kuran'a aittir (6) ve yukandaki hadislerce de onanır. temsil edecek bir kavim olmayıp. tam tersine, yapısal olarak İslam karşıtı. İsîamın potansiyel yıkıcısı ve işte bu anlamda kıyamet alametlerin- den biri olarak görülür. Dolayısıyla. bu açık gerçeğin aksine edilen sözler. eğer ki bir cehalet \eya saf bir iyimserlik örneği değılse, açıktır ki insanımızı aldatmaya vönelik yaklaşımlardır; gerçek İslamı tahrif etmek anlamında müşriklik anlamına geldiği de cabası... Türklere ilişkin, bu minval üzre biçimlenen İslamcı literatür. gerçekte Z. Kitapçı gibi uzlaşı \ olu bulmaya çalışanlan bile çileden çıkaracak niteliktedir. Öyle ki bizzat Kitapçı'nın. "büyük alim. hadis ilminin kritik v azarlarından" diye tanıttığı Alivyü'l-Kari'nin, "Türklere dokun- mayınız/'iüşmeviniz" hadisine ilişkin yaptığı İslamcı Arap açımlama aynen şöyledir: "Türk- lerde insanlığa has yumuşaklık ve çelebi insanla- ra mahsus merhamet yoktur -der Aliyyü'l Kari-. Belki onlar, başka bir tür insan cinsidirler. Onla- ra insan değil de nesnas (uzun kuyruklu bir may- mun) denilse daha u\ gundur. Türkler'in Yecüc ve Mecüc artıkları ve onların kardeşleri ve temsilci- leri olduklannı söylemek, onların ne menem in- sanlar olduklarını beyan etmeve kâfidir.Bununla beraber hiçbir şek ve şüphe edilmemelidir ki on- lar, son derece zararlı ve fesad ehlidirler. İslam ülkelerine ve Müslümanlara verdikleri zararın İslamı bilmiyorlar mı diye sorası geliyor in- sanın. . Deli olmadıklan. Islamiyet gerçeğini ise çok iyi bildikleri tartışma götürmez. Ustelik onların Z. Kitapçı gibi, şeriatı Türklere şınnga etmek gibi bir kaygılan da yok: keyfıyet neyse onu söylüyorlar. Kaldı ki yukandaki hadislere ek olarak "Türkler size ilişmedikçe siz de onlara ilişmeyin; çünkü sizi severlerse yerler, sevmezler- se öldürürler" (8) diyen de, yine bizzat İslamın Peygamberidir. KehfSuresi Hz. Muhammed ve İslam alimlerinin konuya ilişkin yargılan böyle olduğuna göre. demek ki Kitapçı gibilerinin görüşü, şeriatçılığı Türke şi- rin göstermek için İslamın gerçeğini tahrif eden. İslama uygun olmayan görüş oluyor. Bu du- rumda, söz konusu hadisleri "güvenilmez" gös- tererek veya gerçek anlamlannı çarpıtarak in- sanlan kandırmaktan başka bir yere vanlama- yacağına göre. Türk şeriatçılannın, savunmak durumunda olduklan bir ahlaki kimlikleri, bir ulusal onurlan yok mu yoksa? Sormaktan ken- dimizi alamıyoruz. Hadis ilminin büyük alimi Aliyyü'l Kari'nin, az önceki ifadesinde Türklerden. "kargacık burgacık" der gibi," Yecuc ve Mecuc artıklan ve onların kardeşleri ve temsilcileri" diye söz ettiği- ni görmüştük. Ne acıdır kı, bu nitelemede İsla- miyetin Türklere ilişkin gerçek görüşünün ne olduğu sorununun bir diğer açımlamasını bulu- yoruz. Daha önemlisi bu niteleme bizzat Ku- ran'da geçtiği için ayn bir önem taşır. Müslü- man Araba göre Yecuc ve Mecuc, Türkler'in diğer adı oluyor! Kuran'ın Kehf Suresi 93-99. ayetlerinde söz konusu edilen rivayete göre Peygamber Zülka- rneyn, bozgunculuk yapan Y'ecuc ve Mecuc'a karşı kendisinden yardım isteyen bir kavme yardım eder; iki dağın arasını demirden duvarla kapatarak Yecuc ve Mecuc'u oraya hapseder. Taberi'nin tefsirine göre bu davranışıyla "Allah. insanlara merhamet etmiştir ve Y ecuc ve Mecuc gailesinden onları kurtarmıştır. (Ancak) Rabbimin vaadi (kıyamet za- manı) gelince, bu ümmerin (Ye- cuc ve Mecuc'un) ortaya çıkış zamanı gelince bu seddi verle bir edip, darmadağın hale geti- rir. (...) O gün biz onları bıra- kınz, dalgalar halinde birbir- lerine girerler..." (9) Bu noktada. Yecuc ve Me- cuc'un önündeki duvann yıkılmasından kıyamet belirti- si olarak söz eden yaklaşımla, Türklerin Araplara saldınsı te- melinde başlayacak olan sa- \aştan kıyamet belirtisi olarak söz eden hadisler arasındaki paralellik anımsanırsa, Yecuc ve Mecuc'tan Türklerin kaste- dildiği gerçeği hiçbir kuşkuya ver bırakmaz. İ. Arsel'in de belirttiği gibi; "Buhari gibi Kuran'dan sonra en muteber sayılan kaynak bir yana, Taberi, Bagdadi, Belhi, Beyzavi, Marvazi, Nesefi, Nü- •veyri, İbni'l Esir gibi ve say- makla bitmez nice ünlü yazar ve bilginler yanında Asım Efendi ya da Ahteri Mustafa Efendi gibi Türk bilim adamları dahi Yecuc ve Mecuc'un aslında Türkler olup, Araplara ve in- sanlığa felaket getirici ve hay- vana yaklaşık yaratık olduk- lannı savTinmuşlardır." (10) Nitekim bu görüşün bir di- ğer kaynağı da yıne islam pey- gamberidir: Araplara hitaben "Düşman diye bir şey yok di- yorsunuz. Fakat sizler, yaygın suratlı, küçük gözlü ve kızıl saçlı bir millet olan Yecuc ve Mccuc'larla karşılaşmayınca- ya kadar düşmanlaria savaşmış olmav acaksınız. Bunlar gide- rek çoğalan ve yüzleri dövülü kalkana benze>en kimselerdir" (11) der. Özetle Yecuc ve Me- cuc nitelemesi özgülünde Arap İslam bakış açısından Türkler, başta Araplar olmak üzere insanlığa felaket getirici. bozguncu. baş belası. bu ne- denle de kıyamete kadar insanhktan duvarla aynlmayı hak eden, İslamın düşmanı bir kavim olarak görülüyor. Son olarak kimsenin, "Türklerin böyle bir du- varla insanlıktan avrılmadığı. dolayısıyla Yecuc ve Mecuc'tan kastedilenin onlar oİmadığı" gibi bilimsel bir kanıtlamanın ardına sığınamaya- cağını belirtmeliyiz; çünkü insanlıktan duvarla aynlan bir başka kavim de yoktur ve hiç ol- mamıştır: Zülkarneyn öyküsü de sorunumuza ilişkin Arabın bakış açısını yansıtmaktan ıbaret bir kurgudan öte anlam taşımamaktadır zaten. (1) Akt. Z. Kitapçı, Hz. Pevgamberin Hadis- lerinde Türk Varlığı, s.88 (2) Akt. Z. Kitapçı. age., s.llO (3) Akt. Z. Kitapçı, age.. s.156 (4) Akt. Z. Kitapçı, Yeni İslam Tariiri ve Türkıstcm. c.l, s.184 (5) Akt. Z. Kitapçı, age., s.185 (6) Bkz. E. Aydın, İslamiyet Gerçeği, c.l, 8. Bölüm (7) Bkz, Z. Kitapçı, Hz. Peygamberin Hadisle- rinde Türk Varlığı, s.116 <8) Akt. llhan Arsel, Arap Millivetçiliği ve Türkler. s.58 (9) Taberi Tefsiri, c.3\ s.1291-2 (10) İ. Arsel, age., s.36 (11) Akt. I. Arsel, age.. s.35 Yarın: Türk Yurtlarına Arap saldırıları ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARIYILMAZ ŞİPAL Özel tazminat tutarlan SOVU Bir ara yükselen ek göstergelerin nereden çıktığını anlayamamtstım. 1995'e kadar verdiğiniz tablodan bunu öğrenmiş ve ilgili Resmi Gazete'vi de bulmuştum. Şimdi bir süredir. 833.000.- TL ve 935.000.- TL gibi özel tazminat tutarlarımn nereden geldiğini bulamıvorum. Bir ilgiü'nin gönderdiği bir besaplamada (1500-7000)X980X%10 = 833.000.- TL dive bir açıklama var. Bu 7000 değişen sav ının nereden geldiği konusuda açıklamanızı bekliyorum. İ.G. YANIT: 11 Nisan 1990günlü Resmi Gazetede yayımlana'n 418 sayıb yasa hükmünde kararname ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası, 926 sayılı Türk Silahlı Ku\ vetleri Personel Yasası. 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Yasası ve 2802 sa> ılı Hakimler ve Savcılar Yasası kapsamında göre\ yapanlann ek göstergeleri, yeniden düzcnlenmiştir. Bu düzenlemede, ek göstergeler 1 Ocak 1991 (dahil) ve 1 Ocak 1995 (dahil)arasındaki 5 \ıl içinde belirlenmiştir. Bu belirlemede, 657 sayılı Devlet Memurlan Yasası'na tabi en yüksek dev let memurunun (BaşbakanhkMüsteşarı)ekgöstereesi. 1 Ocak-31 Arahk 1991 dönemı için 4.400 1 Ocak - 31 Arahk 1992 dönemı ıçın 5.200 I Ocak-31 Arahk 1993dönerniiçin6.100 1 Ocak - 31 Arahk 1994 dönemı için 7.000 1 Ocak - 31 Arahk 1995 dönemi için 8.000 gösterge sayısı olarak saptanmıştır. Öte \ andan. 476 sayılı yasa hükmünde kararname ile T.C. Emekli Sandığı'ndan malullük. emekli. dul ve yetim aylığı alanlara bir ek ödeme(özel tazminat) öngörülmüştür. Bu özel tazminat 1992 yılı için en yüksek devlet memurunun genel göterge ve ek gösterge toplamının. gecerli katsayı ileçarpımının %4"ü olarak belirlenmiştir. Daha sonra, bu %4 oranı 486 sa> ılı > asa hükmünde kararname ile temmuz 1993'ten gecerli olarak %7'ye yükselmıştir. 1994 yılı ıçın bu ek ödemenin oranı % 10 olarak uygulanacaktır. Bu bilgilerden yola çıkarak: 1.500 (genel aylık göstergesi) + 7.000 (ek gösterge) = 8.500 (toplam gösterge) X 980(1 Ocak-31 Mart 1994 genel aylık katsayısı) = 8 330.000.- TL (yan ödemesız en yüksek devlet memuru brüt aylığı) 8.330.000(enyüksekbriitaylık)X % lOözel tazminat oranı = 833.000.-TL.(1 Ocak-31 Mart 1994dönemi özel tazminat) 8.5OOX 1100(1 Nisan-30 Hazıran 1994 eenel ayhk katsayısı) = 9.350.000 X % 10 = " 935.000.-TL:(1 Nisan-30 Haziran 1994 dönemi özel tazminat) Bu öze! tazminat, emekli aylıklanna 25 yıl hizmetı olanlar için %75 oranında \e 25 yıldan fazla her yıl için % 75 oranı % l'er arttınlarak, 25 yıldan eksik her yıl için d e % l'ereksiltilerek yansımaktadır. POLMKA VE ÖTESI MEHMED KEMAL Resmimizde Cihat Burak... Gazeteyi açtım, Cihat Burak'ın resmi çıktı karşıma... Kibriti çakmış, ağzında bir cigara.. "Hangi başarıdan çıkmış geliyor" diye düşündüm. ölüm aklıma hiç gelme- di. Cihat Burak neye elini atsa, oradan sanatsal bir gü- zellik çıkar. Ressamdı, ama daha geçen yıl 'Yunus Nadi Öykü Ödülii'nü almamış mıydı? "Gene Bir ödül mü a\- dı?" diye düşündüm. Ressamdı, öykü de yazıyordu. Amatörlerle değil, profesyonellerle yarışıyordu. Yarışı- yor, ödüldealıyordu. Cihat Burak ölmüştü. Gazetede cigara içerken görünen resim ölüm haberi- ni veriyordu. Cihat ı en son Muzaffer Akyol'un Asmalı Mescit'teki atölyesinde görmüştüm. Elinde kadehi, sırtıoda paltosu, ortalıkta dolaşıyor, dostlarını selamlıyordu. Paltoyu om- zuna attığına göre taş yapı serinceydi, demek üşüyordu. Benim de kabanım omuzlarımdaydı, ben de üşüyenler- dendim. Cihat, elinde kadehi dostlar arasında dolaşıyor- du, ama biraz ağır-aksak yürüyordu. Baktım genç bir kadın uzaktan Cihat'ı yediyordu. Yürüyüşünü, oturuşu- nu, kalkışını, cigarasını uzaktan gözlüyordu. Yan yana geldiğimizde; "Görünmüyorsun " dedi. "Pek çıkmıyorum." "Ben de öyle." "Ortalık çıkılır gibi değil, çok kalabalık." "Benim de gözüm kesmiyor.'' Kırık dökük tümcelerle birkaç şey daha konuştuk. Son- ra ikimiz de dostlar arasına daldık. Görüştüğümüzde, "Senin bir portreni yapacağım " derdi. Bu kez söylemedi Ben de "Hani bizim portre?" diye anımsatmadım. Rkret Otyam'la bundan yıllarca önce Körfez'in Değir- menderesı'nde bir yazlık tutmuştuk, (Yazlık Muammer Aksoy'undu) oraya gitmiştik. Fikret'le dolaşırken gölge- de oturan birine rastladık, Fikret, "Vay Cihat" diye sarıldı. Okulun 'kontrol mühendisi' imiş. Bayındırlık Bakanlığı adına burayı denetliyormuş. Hemen ahbap olduk... Yazı birlikte geçirdik. Tümünü de- ğilse de yarısında onunla olduk. Orada olduğumuzu duymuş, Orhan Peker de gelmişti. Orhan, içi geçmiş bir ağaçtan bir heykel yapmış, Değirmendere'nin bayan Belediye Başkanı'na armağan etmişti. Değirmendere böyle değildi, kıyılardan denize girilir, biraz açıklarda balık tutulurdu. iri iri barbunyalar olurdu. Geçmişi, okuryazarlığını kanıtlıyor. Galatasaray'ı bi- tirmiş, Güzel Sanatlar Akademisi'nden (sanayii nefise) mezun olmuş, mimardı. Türlü okullarda resim hocalığı yapmış, devlette memurluklarda bulunmuştu. Bayındır- lık Bakanlığfnda müdürlük etmiş, dış ülkelerde burslar almıştı. Birleşmiş Milletler bursuyla Paris'e gitmişti. Bir- kaç yıl Paris'te kalması çok yararlı olmuştu. Ozgeçmişinde şunlar yer alır: Bakanlık proje ve fen heyeti mudürlüğü. 1960'tan son- ra kadın temasını işlediği "Brigitte Bardot'ya Saygı", "Uç Güzeller" özellikle duygu ve karşıt renklerle dışa vurmalar, buna dışavurumcu anlayışta eleştirel gerçek- çilik diyenler de vardır. Böyle bir anlatışımın üstünde dirençle durmuştur. Atatürk, Fatih Sultan Mehmet, Na- zım Hikmet gibi önemli tarihsel kişileri de tuvaline yan- sıtmıştır. Türk resminde her zaman yeri vardrr. BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Bolu yakınlannda. bir- çok kuş türünün banndı- ğı bir göl. 2/ İslam inancı- na göre kıyamet günü bütün ölülerin dirilerek toplanacağı yer... Bir cet- \el türü. 3/ Sanı... Uğur. talih. 4/ Büyükbaş hay- vanlara verilen ortak ad... Ruh. 5/ İki \er ara- sındaki gıdişgeliş... İtalya'nın en uzun ırma- ğı. 6/ Eski dilde püskül. saçak... Amonyaktaki hidrojen yerine, tek değerli hidro- karbonlu köklerin geçmesiyle olu- şan ürünlerin genel adı. 7/ Kalsi- yumun simgesi... Rus kadını. 8/ Ko\un ve keçi sürülerinin bann- dıklan. çit ya da duvarla çevrilı yer... Acıkh. 9/ Çarşılarda aynı işi yapan esnafın bulunduğu bölüm. \TJKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bazı yörelerde alageyiğe verilen ad. 2/ Rütbesiz asker... Izmir'in bir ilçesi. 3/ Kınk pirinç. şeker ve suy- la yapılan bir türlü tatlı... Şarkı, türkü. 4/ Bir peygamber... Hafıf şaşı göz. 5/ Yontulmamış ağaç gövdelerinin üst üste otur- tulmasıyla oluşturulmuş ev. 6/ Satrançta bir taş... Yoksullara yiyecek dağıtan hayır kurumu. 7/ Kalayın simgesi... S:vacı ara- cı. 8/ İskambilde koz... Mayalı hamurdan yapılan ve yağda kı- zartılarak pişırilen bir yiyecek. 9/ İnsanın işine uymasını, amaca göre çalışmasını düzenle\en inceleme ve araştırmalann tümü. ILAN T.C. ESKİŞEHİR l.SÛLHHUKUK MAHKEMESİ EsasNo-1993 900 Davacı Mürvet Ceylan ve altı arkadaşı tarafından davalı Mustafa Tezel ale\hinde da\a konusu Eskişehir merkez Güllük Mahallesi Şimşek Sokak'ta kain \e tapuda 176 1 pafta. 1139 ada. 24 parselde kayıtlı taşınmazın satılarak şü\uunun ızalesi için açılandavadada\a- lı Mustafa Tezel"in adresı tüm aramalara rağmen bulunamadığından tebligatın ilanen tebliğıne karar verilmış olup duruşması 24.3 1994 gününe bırakılmıştır. Mezkur günde ibraz etmek istediğiniz vesikala- nn getırilmesı ve gönderilmesı, duruşmaya gelrnediğinız veya kendi- nizi bir \ ekil ile temsil ettirmediğiniz takdırde gıyabınızda duruşmala- ra devam olunacajş HUMK'nın 509 %e 510. maddeleri gereğince da\a dilekçesi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın 46469 İLAN T.C. TRABZON ASLİYE1. HL KUK HAKİMLİĞİ'NDEN Dos>aNo:1993 407 Davacı Feridun Narin vekili avukat İbrahim Keskin tarafından davalı Güneş Gazetecilik Yayınalık Matbaacılık ve Pazarlama AŞ, aleyhıne açılan alacak davasının yapılan duruşması sırasında venlen ara karan gereğınce kendisine tebligat yapılamayan veyaptınlan tah- kıkatta teblıgata yarar açık adresı tespit edilemeyen davahya ilanen tebligat vapılmasına karar verilmiştir. Yaptırılan tüm araşurmalara ve tahkikata rağmen. Kadıköy- İstanbul. Yoğurtçu Şükrü Sok. No: 47 adresinde ikamet etmekte olan davalı Guneş Gazetecilik Yayıncılık Matbaacılık ve Pazarlama A Şırkeunin teblıgata yarar açık adresi tespit edilemediği ve kendisi- ne tebligat yapılamadığından.davalının 28 3 1994 günü saat 09.00da mahkememız duru^ma salonunda hazır bulunması \eva kendisini bir vekılle temsil cttırmeM gerektığı. gelmedığı \e kendisini vekille temsil ettırmedığı takdırde vokluğunda karar venleceğınden işbu ılan dava- lıva duruşma günü teblığı yenne gecerli olmak üzere danen tebliğ olunur Basın: 46294
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle