Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11MART1994CUMA
14 DIZI
705 'te Türk kasabı Kuteybe B.
Müstim'in Horasan a vali
atanmasıyla birlikte Türk
yurtlarınm merkezi işgal lönemi
başlar. Daha önemlisi bu dönem,
Türk 'eyönelikfetih poliükasının
talancılıklan sömürgeciliğegeçiş
dönemi olur. Arap-Islam
yayılmasındakibugelişme,
dünya sömürgecilik tarihindeki
ömeklereparmak ısırtan talan ve
zulüm örnekleriyle biçimlenir.
/ JURKLER
/NASIL
MUSLÛMANLAŞTIRILDI?
A. Erdoğan Aydın
• • ••
K..uteybe'nin uyguladığı vahşetin en kanlı örheklerinden
biri Buhara'da yaşananlardır.Türklerin yurtlannı savunmak
için yaptıklan direnişinin intikamı çok ağır olur. Öncelikle
direnişe katıldığından kuşkulanılan hemen hemen herkes
kılıçtan geçirilir. Buhara sokaklan kan, ceset ve çığlık
sesleriyle dolar. Bu kadarla da kahnmaz; tam bu vahşet
ortamında Araplar, şehri bir de yağma ederler.
TürkkasabıKuteybeişbaşında
685'te Abdülmehk ve Haccac ekibinin Türk
yurtlanna yönelik başlattığı ilk merkezi işgal
harekatı da kalıcı başandan yoksun sonuçlanır.
"Bu uzun süre içinde .Araplar, Türk yurtlann-
da küçük büyük bir çok şehri istila etmişler ve
yine bir çoklannı da haraca bağlamışlardı. An-
cak büyük çaba ve gayretlerle ele gecirdikleri bu
kentlerde hiçbir zaman siy asi hakimiyet kurma-
ya mınaffak olamadıkları gibi, yerli halka karşı
üstünlüklerini de bir türlü kabul ettirememişler-
dir. Her yerde, halkın, bilhassa Türklerin, tah-
minlerinin dışında büyük mukavemetleri ile
karşılaşıyorlardı. Neticede, istila ettikleri bu şe-
hirleri lusa zaman sonra tekrar terk ve eski sa-
hiplerine iade etmek mecburiyetinde kalımşlar-
705'te Abdülmelik ölür ve yerine
oğlu Velid geçer. Ama bu yılın Türk
tarihi açısından asıl önemi Kuteybe
B. Müslim'in Haccac tarafindan
Horasan'a vali atanmasıdır.
Kuteybe B. Müslim. Türk'e yöne-
lik Müslüman-Arap vahşetinin ve
tabii sadece vahşetin değil. aynı za-
manda işgal alanlannın sömürgeleş-
tirilmesinin belirleyici ismi olur.
Onunla birlikte, o zamana kadar
yapılan sınırsız mal ve esir talanı
sayılmazsa (!) kahcı bir başan elde
edemeyen Müslümanlar, artık kalıcı
başanlar elde edecek. diğer işgal
alanlan kadar kolay olmasa bile
Türk yurtlannı da sömürgeleştirebi-
leceklerdi. Kuteybe'nin valilik döne-
mi, Türk'e yönelik Arap fetih politi-
kasının talancılıktan sömürgeciliğe
geçiş dönemi olacaktı.
bu zengin Türk şehrini istedikJeri gibi > ağmaladı-
lar. Taberi'nin rivayetine göre Araplann Bay-
kent'ten zenginlik ve silah, altın ve gümüş gibi di-
ğer kıymetli mücevherlerden elde ettikleri gani-
metin haddi hesabı yoktur. Karipler bunian saya
saya baş edemiyorlardı. Araplar bütün Hora-
san'ı fethettikleri zaman bile ellerine sadece bu
bir tek şehirden aldıklan kadar ganimet geçme-
miştir."(*)
Bu kadarla yetinilmedi, her yerinden duman
ve insan feryatlan çıkan şehrin hemen kolonı-
zasyonu ve İslamlaştınlmasına gidildi. Önce-
den Merv'e getirilmiş olan Arap aılelennden
önemli bir kısmı Baykent'e getirilip yerleştirildi.
Önemli bir askeri muhafız gücü oluşturuldu.
Vali, kadı, vergi tahsildan gibi tüm denetim or-
ganlan Araplardan oluşturuldu.
rinden kuvvet toplar. Fergana egemenleri bile
yardıma getirler. Kuteybe 707'de Buhara yakın-
lanndaki Numişket ve Ramitan'a saldırır (Bay-
kent'teki yıkım ve vahşetin korkusuyla bu iki şe-
hir fazla direnmez ve teslim olurlar). Ama bağ-
lantı yollarının direnişçilerce kesildiğini görür.
Demirkapı'dan hızlı bir yürüyüşle geri döner,
ardcı savaşçdarıyla yok edilmekten kurtulur" (7
).
Buhara'da kıyun ve yağma
Güçlükle de olsa nihayet Türkleri yener, an-
cak Vardan-hudat'ı takip edecek mecali de kal-
mamıştır. Vardan, Buhara'ya doğru çekilirken
Kuteybe de Merv'e geri dönmek zorunda kalır.
Haccac başansızlığa çok kızar. Kuteybe'ye,
"Keş'i ez, Nasafı yok et, V ardan'ı geri püskürt!"
Sömürgeci işgal
Şu ana kadar gördüğümüz ve
bundan sonra çok daha belirgin ola-
rak göreceğimiz gibi Arap-lslam
yayılmasınm bir yüzü işgal, talan ve
her türden zulüm ise de diğer yüzü,
özellikle Türkler açısından daha da
belirgin olmak üzere, öz toprak-
lannı ve inançlannı ölümüne savun-
ma şeklinde onurlu bir direniş ola-
rak biçimlenıyor.
Valiliğinin ilk gününden iübaren
tüm yeteneklerini Türk yurtlannın
işgali için etkin bir ordu kurmaya
yönelten Kuteybe, Merv'de askerle-
rini toplar \e onlan, "AUah, kendi
dininin aziz oünası için size bu top-
rakları helal kıldı!" diye başlayan
uzun bir hutbe ıle motive eder. (
2
)
Tabii işin ucunda sınırsız ganimet
ve karşı gelenin kellesini yitirmesi ol-
duğundan, kimse çıkıp da ona. "A
be zalim, o topraklann bize 'helal'
kılındığını kim söyledi sana? Üstelik
bu helali ele geçirmek için uçura-
cağımız kellelerin >abalini insanlık
vicdanı karşısında nasıl kaldınrız"
gibi sorular sormadı.
İslam de\ letinin çıkarlan ve hali-
feftin emri vardı ortada; bu durum-
da Kuteybe'nin tek düşündüğü şey de bu konu-
da azami başanyı nasıl elde edeceği sorunun-
dan ibaretti zaten.
Böylece merkezi saldınya başlayan Kutey-
be'nin komutasında hilafet ordusu. ilk elden
Baykent'i kuşatır. Kuşatmanın duyulması üze-
rine değişik yerlerden Türk savaşçılar Baykent'-
in yardımına koşarlar. Bu ise Baykentdirenişini
güçlendirir. İkı ayı aşkın bir zaman geçmesine
rağmen Kuteybe bir netice almaz. Nihayet da-
yanışma için gelen Türkler. şehrin dışındaki sa-
vaşta yenilince, Baykent, Kuteybe ile banşın
yolunu arar. Fazlasıyla yorulmuş ve yıpranmış
olan Kuteybe, haraç karşılığı anlaşmayı kabul
eder. Ancak Baykent'e banş yaparak giren
Araplar, "kentin zenginliğini görünce yağmaya
koyulurlar" (3
). Bu kadarla da kalmaz, yerli hal-
ka karşı "insafsız ve sert davranırlar" (").
Baykent'te isyan
Şehir, ilk anda yıkılmaktan kurtulmuştur,
ancak Kuteybe'nin aynlırken şehirde bir gar-
nizon bırakması, işin rengini değiştirir. "Garni-
zon bırakılnıası. eskisi gibi yalnızca haraç ve ga-
nimet almakla y etinilmey eceği. işgalin daimi bir
nitelik taşıyacağı izlenimi \erir" (5
). Bu ise şehir-
deki havayı iyice gerer. Zaten halk, Müslüman-
lann kendilerine yönelik "insafsız" davranışına
tepki doludur.
"Nihayet bu istihkara daha fazla dayanama-
yan ahaÜ, Araplara karşı isyan etmekte gecik-
medi. Karışıklıklar bahanesiyle tekrar Bay kent'e
geri gelen kuteybe, Türklere karşı çok insafsız
davrandı. Şehrin surlan tahrip edildi. Eli silah tu-
tan ne kadar insan \arsa diyebiliriz ki, hepsini öl-
dürdü. Kadınları ve çocukları esir aldı. (...) Şimdi
sıra şehrin yağma edilmesine gelmişti. Araplar,
TJL ürkler Araplarm vahşet ve zorbalığına tamamen boyun
eğmedi. Dünyanın tüm işgale uğrayan halklan gibi kendi yeraltı
direniş hareketini örgütlemekte gecikmedi; öyle ki, Müslümanlar
silahsız olarak camiye gitmeye bile cesaret edemez hale getirildi.
Uygulanan sömürgeleştirme politikası halkın bu direnişi nedeniyle
daha bir acımasızca ve insanlık ahlakı açısından daha da yüz
kızartıcı yöntemlerle uygulandı.
Bu gelişmeye eşlik etmek üzere, Budist ve
Zerdüşt inancının sembolleri, onlara inanan
yerli halkın korku dolu bakışlan arasında üst
üşte yığılarak yakıldı. Bu yolla Müslümanlar,
bir yandan değişik inançlardan Türkleri yıldı-
nrken diğer yandan da yeni ganimet olanağı
elde ediyorlardı; nitekim eritilen bu semboller-
den 50 bin miskal altın ve mücevher elde edildi-
ği söylenmektedir. Keza tek başına 250 bin mis-
kal ağırlığında. gözleri inciden olan bir heykel
bulunmuş ve Kuteybe tarafindan el konulmuş-
tur.
O yılı büyük bir hazırlıkla geçiren Kuteybe
707'de. Buharayı ele gecirmek üzere tekrar Cey-
hun'a geçer.
Baykent'in ele geçirilişinde uygulanan vah-
şet, çevre illerde büyük bir etki yaratrruştır. Bu-
nun üzerine "Vardana ile Buhara arasındaki
çatısma giderilir ve Vardan-hudat, tslama karşı
direnişin önderliğini yüklenir. Çevre egemenle-
diye emırler yağdınr. Kuteybe büyük bir
hazırlık.yaparak ertesi yıl tekrar Buhara'ya
doğru yola çıkar.
Bu arada önceki yıl Türk direnişini etkili kı-
lan ittifak dağılmışür. Kuteybe. bu kez yollarda
direniş ve pusularla karşılaşmadan Buhara'yı
kuşatır. Ancak çatışmalar yine de çok şiddetli
geçer. Türkler var güçleriyle şehri savunmak-
tadırlar ve Müslümanlara ağır zayiat verdirir-
ler. öyle ki. Araplar geri dönüşü bile düşünür-
ler.
Tuğ Şad, kukla hükümdar
Kuteybe; "Ey Müslümanlar, nereye dönersi-
niz, görmez misiniz ki düşman bezimet buldu. Bir
saat daha sabredin", "Her kim Türklerden baş
getirirse 100 dirhem vereceğim" (") gibi yollarla
dağılmaya engeller. Para hırsı ile tekrar gayrete
gelen Araplar, Türklere karşı yaptıklan hü-
cumla nihayet şehri ele geçirdiler. (*)
Türklerin yurtlannı savunmak için yaptıklan
direnişinin intikamı çok ağır olur. Öncelikle di-
renişe katıldığından kuşkulanılan hemen he-
men herkes kılıçtan geçirilir. Buhara sokaklan
kan, ceset ve çığlık sesleriyle dolar. Bu kadarla
da kabnmaz; tam bu vahşet ortamında Arap-
lar, şehri bir de yağma ederler; yağma harekatı,
gelenek olduğu üzere tecavüz ve yeni katliam-
larla iç içe yürür. Ardından. köle olarak işe ya-
rayacak olan 50 bin kişi götürülür.
Bu korkunç yılgı günlerinden sonra şehirde
Araplardan oluşturulan yeni bır ıdan kurum-
laşmaya gidilir. Güçlü bir askeri muhafız teşki-
latı kurulur. Buhara MeHkesi Hatun'un genç
oğlu Tuğ Şad, kukla hükümdar yapılarak tep-
kilerin hafıfletilmesı yoluna gıdilır. Ancak her
aşamada muhalif olanlann kılıçtan
geçirilmesi de ihmal edilmez. Tari-
hin tüm hain işbirlikçileri gibi Tuğ
Şad'ın yönetimi de kişiliksiz \e esa-
sen Arabın Türk'e karşı poliü-
kasının aracı durumundadır.
Ancak Kuteybe'nin bu merkezi
önemdeki şehre ilişkin planı bu ka-
darla bitmez. Etkili bir kolonizasyo-
nun yerli halkın İslamlaştınlma-
sından geçtiğini çok iyi bildiği için-
dır ki Kuteybe, "bütün vasıtalan kul-
lanarak yerli halkı tslama girmeye
mecbur etmiştir". Ancak gelin görün
ki, bütün çabalara rağmen, Türkle-
rin "İslam dinine kendi arzuları ile ve
samimi olarak girmeleri mümkün ol-
muyordu. Buhara halkı, bu zorlama-
lar sonucu zahirde MüsKiman imiş
gibi görünüyorlarsa da gerçekte put-
lara tapıyor >e atalarının dininden bir
türlü vazgeçmiyorlardı. O kadar ki,
iç kalede bulunan muhafız Arap güç-
leri herhangi bir tehlike üzerine kale-
den çıktıkları zaman 'Mubed'ler
ateşgedeleri uy arırlar ve halk da tsla-
mi ayin yapmaya hazırlanıyonnuş
gibi görünürlerdi". (
10
)
Zorbalığa direniş
Özetle halk, Müslümanlann baş-
vurdugu zorbahga karşı kendi öz-
gür iradelerinin ifadesı oian inanç-
lannı savunmak ıçın böyle ilginç
yöntemler geliştiriyorlardı. Kutey-
be, bu tavırdan haberdar olunca bir
yandan zulmün dozajını arttınrken
diğer yandan da sonradan hiçbir sö-
mürgecinin uygulamayı düşüneme-
diği bir yola başvurur:
Buharalılan doğrudan denetim
altına almak amacıyla herkese, evi-
nin yansını Araplarla paylaşma zo-
runluluğu getirilir. Ev içi özgürlük-
leri bile yok edilen Türkler, evlerine
yerleştirilen bu zoraki misafirler
araalığıyla bire bir kontrol altına
alınırlar. İslami kurallarca yaşa-
madığı anlaşılanlar ağır cezalara uğ-
raülırlar.
İnsanlık ahlakı açısından hiçbir
şekilde aklanamaz olan bu zorbalık.
ne acıdır ki. şeriatçılar tarafindan.
"Islamiyeti yayma kararlüığı" anlamında Ku-
teybe için bir övgü nedeni yapılır.
Narşahi, bu yeni tedbirin çok yararlı oldu-
ğundanbahsetmekteveşöyledemektedir:'" Yer-
li halk arasında bu yolla Kuteybe, İslamiyeti
yaydı ve şeriatın hükümlerine uymaya mecbur
etti. Bir çok mescitler yapıldı. Küfriin izleri ve
Zerdüştlüğün alametleri silinip gitti. Kuteybe, bu
uğurda büyük gayretler sarf etti ve şeriatm hü-
kümlerini uygulamada ihmali göriîlenleri ce-
zalandırdı." (")
Ancak halk da bu zorbalığa tamamen boyun
eğmedi. Dünyanın tüm işgale uğrayan halklan
gibi kendi yeraltı direniş hareketini örgütlemek-
te gecikmedi; öyle ki, Müslümanlar silahsız ola-
rak camiye gitmeye bile cesaret edemez hale ge-
tirildi.
Diğer yerlerde de uygulanan sömürgeleştir-
me politikası halkın bu direnişi nedeniyle daha
bir acımasızca ve insanlık ahlakı açısından daha
da yüz kızartıcı yöntemlerle uygulandı.
1) Z. Kitapçı, Türkistanda İslamiyet ve Türkler,
Ş: 221, 2) Taberi'den akt. Z. Kitapçı, Türkistanda
İslamiyet ve Türkler, S: 102,3)B. Uçok, İslam Ta-
rihi, S: 55,4) Z. Kitapçı, Yeni İslam Tarihi ve Tür-
kistan, C.l.S. 245.5) D. Avcıoğlu. Türklerin Tari-
hi, C. 3, S. 141, 6) Z. Kitapçı, age., S: 246, 7) D.
Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, C. 3, S: 1141, 8) Ta-
rih-i Taberi, C. 3. S: 343, 9) Z. Kitapçı, Yeni İslam
Tarihi ve Türkistan, C. 1, S: 248, 10) Z. Kitapçı,
Türkistanda İslamivet ve Türkler, S: 120,11) Nar-
şahi den akt., Z. Kitapçı, age., S: 121.
Yarın: Türkler vahçl
Işgaledirenlyor
ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARIYILMAZ ŞİPAL
Disiplin cezaları ve Af Yasası
Soru Bana Temmuz 1992Men önce, Devlet Memurla-
n Yasası'na göre ceza verildi. Bu cezanın daha sonra
1702 sayılı yasaya göre, "tevbih" olduğunu öğrendim.
Çünkü öğretmenim.
Temmuz 1992'de devlet memurlanna sicil afîi çıktı.
Şimdi bana yapılan bu uygulamalara göre. aşağıdaki
sorulanmın cevabını anyorum.
1) Sicil afîında cezalar tüm sonuçlan ile affedilmiş
denilmektedir. Buna göre yetkililer, eski cezamı çeşitlı
şekilde bahane edebilir mi?
2) Bir başvurum geri çevrildiğinde nasıl hareket et-
mem gerek?
A.Y.
YANIT: Günümüzden 63 yıl önce, 1 Eylül 1930 tarihinde
yürürlüğe giren 1702 sayılı "ilk ve Orta Tedrisat Muallimleri-
nin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun"un 20. maddesi uya-
nnca verilen "tevbih" cezasının geçerli olup olmadığı tartışma
konusudur.
Öğretmenler, 657 sayılı Devlet Memurlan Yasası'nın Eğitim
ve Oğretim Hizmetleri Sınıfı'nda yer almıştır.
Devlet Memurlan Yasası kapsamında yer alan öğretmenle-
re de verilecek cezalar, yasada aynntılı olarak belirtilmiştir. Bu
nedenle 63 yıl önceki bir yasaya dayanarak verilen bir ceza da
tarüşmaya açıktır.
657 sayılı yasanın 125. maddesinde "Disiplin Cezalannm Çe-
şitleri ile Ceza Uygulanacak Fiil ve Haller" çok açık olarak an-
latumışür.
Sorunuzun yanıtı ise 7 Temmuz 1992 günlü Resmi Gazete'-
de yayımlanan 3817 sayılı Memurlar ile Kamu Görevlilerinin
Disiplin Cezalannın Affı Hakkında Yasa'da verilmiştir.
"(...) kanun, tüzük ve yönetmelikler gereğince memurlar \e di-
ğer kamu görevljleri ile bu görevlerde bulunmuş olanlar hakkın-
da verümiş disiplin cezaları bütün sonuçlan ile affedilmiştir..'"
Aynca Af Yasası uyannca. "Disiplin cezaları affedilenlerin
sicil dosyalarındaki bu disiplin cezalarına dair kayıtlar. ilgililerin
müracaatı aranmaksızın hükümsüz kalır ve dosyalarından çıka-
rüır."
Çok açık olan bu anlatımdan. 63 yıl önce yürürlüğe giren
1702 sayılı yasaya göre venlen "tevbih" cezasının da af kapsa-
mında olduğu anlaşılmaktadır.
AIVKARA-ANKA
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Dûnya Kadınlar Günü'nde
8 Mart sabahı soluğu Anıtkabir'de aldım. Atatürk'ü se-
lamladım. Yollar, merdivenlerçok kalabalık, kimi geliyor,
kimi dönüyor, sevgi ve saygı sozcükleriyle çınlıyor Anıtte-
pe. Kimi ağlıyor, kimi gülüyor, kimi soruyor, neden 8 Mart,
bizim tüm bayramlarımız 29 Ekim değil mi diye. Bu gör-
kemli kalabalığın Atatürk devrimlerinin ürünü olduğunu
söylüyorlar. Haklarımızı, özgürlüklerimizi başka ülkelerin
kadınlarından daha önce kazandığımızı belirtivorlar.
Doğru, güzel bir gerçek bu. Yıllar önce Hasene llgaz, If-
fet Halim Oruz, Esin Talu Çelikkan ile Isviçre'ye yaptığı-
mız bir yolculuk canlanıyor gözümde. Isviçreli kadınlarla,
özellikle Zürih'in yaşamında önemli bir baskı grubu olan
Frauen-Vereien-Kadınlar Birliği yöneticileriyle ilginç ko-
nuşmalarımız var. Onlar Hasene llgaz'a özenerek bakı-
yor, çünkü parlamentoda da gorev yapan, seçilen bir
kadın. isviçreli kadınlar siyasal haklarını kullanmıyor
1950'lerde! Türkiye, belli yasalar için Isviçre'yi ornek al-
mış, ama Atatürk'ün kadın devrimi nedeniyle haklarımız
ve ozgürlüklerimiz adeta gümüş tepsi içinde sunuluyor
bize. Başka ülkelerde yaşadığım olaylar da Atatürk ger-
çeğini kanıtladı yıllar boyunca. Pakistan'da, Karaçi'de
büyük tirajlı bir gazetenin kadın muhabiriyle bir söyleşi
yaptık, tüm sorular Atatürk, kadın devrimi ve laiklik ilkesi-
ne dönük. Gazetenin birinci sayfasında geniş yer aldı o
söyleşi. Pakistanlı arkadaşımın sorularında özlem vardı
her şeyden önce. Eşit haklara, özgürlüklere ulaşan Türk
kadınının portresihi çizerek o yıllarda Pakistan'da uygula-
nan politikaya karşı çıkıyordu bence. Birleşik Arap Emir-
likleri'nde bir yolculukta genç ve güzel bir şeyka ile de
ilginç bir söyleşimiz var. Beni öğleyemeğineçağırdı. Ma-
saya oturunca kadınlarımızı anlatmamı istedi hemen.
Nasıl okuyorlar, nerede çalışıyorlar, erkekler ne düşünü-
yor, hayli ayrıntıı sorular. Sonunda Atatürk'e uzandı söy-
leşimiz, laiklik ilkesi, devrimler ve çağdaş bir kadın statü-
sü. Guzel şeyka masal dinler gibi dinledi beni...
Masal gibi, ama gerçek değil mi? Bağdat'ta Uluslararası
Kadın Konseyinde de çok ilginç olaylar yaşadık 1980'li
yıllarda. O zaman SODEP üyesi olan Birgen Keleş ile bir-
likte değişik ülkelerden gelen kadınlarla karşılaştık. Batı
ulkelerinden gelenler, Uzakdoğu'dan gelenler, Afrikalı-
lar, Asyalılar. sarılar, siyahlar, beyazlarla çok renkli, çok-
seslı bır kadın mozaıği. Mozaiğın güzel taşlarından biri
olduğumuzu hissettik o toplantıda. Büyük onur duyduk.
Dunya kadınları arasında belli bir yerimiz, düzeyimiz var;
nedeni laiklik ilkesi ve Atatürk devrimleri kuşkusuz.
Ancak karşı devrimler de var değil mi? Her dalda güzel
tırmanışları var kadınlarımızın, uluslararası boyutlara
ulaşanlar, ülkemizi, halkımızı onurlandıranlar var. Ama
kadın imamlar da var! Dinimizde kadın imam yok, ama
yaşamımızda var. Sayıları da az değil tersine, giderek ço-
ğalıyor! imamlık yapmıyor, her dalda çalışıyorlar, erkek-
ler de oyle değil mi? İmam kadrosu aşanlar başka dallar-
da görev alıyor. imam-hatip okullarma en iyi öğretmenler
atandı yıllar boyunca. Nedeni üniversite yolunu açmak,
tum dallarda imam-hatip kökenli kişiler yetiştirmek, kök-
tendinciliği iyice örgütlemek! Kamu görevlilertnde yadır-
gadığımız kimi davranışların kökeni burada değil mi
acaba? Çağdaşlıktan uzaklaştıkça çağdışı olaylar yaşa-
mak kaçınılmaz. Ancak ödün veren politikalarla çağı ya-
kalamak olanağı yok. Atatürkçülükten söz eden siyasal
kuruluşların da yalın politikalarmı kanıtlamaları gerekir.
Belli sorunların çözümü için belli bir uzlaşma, işbirliği ge-
rekir. O işbirliği de eğitim birliğinde başlar her şeyden
önce. Bu gerçeği görmezlikten gelerek hiçbir tıkanıklığı
aşamayız. ^ t . . „ _ ,
« • * • '
8 Mart'ın bir özelliği var bu yıl: Dünya Kadın Günü'nü bir
kadın başbakanla kutluyor ülkemiz. DYP Genel Başkanı
ve Başbakan Tansu Çiller de laik cumhuriyetimizin,
Atatürk devrimlerinin bir ürünü kuşkusuz. Dunya Kadın
Günü'nde katıldığı törenlerde, yaptığı konuşmalarda o da
bu gerçeği vurguladı. Dinleyenler politikasının da sözleri
doğrultusunda oluşmasını diledi. Güzel, belki de özel bir
rastlantı, Zübeyde Hanım Şehit Analarını Koruma Vakfı'
kurucuları da ilk toplantısını Başbakanlık Konutu'nda yap-
tı o gün. O toplantıya ben de katıldım. Tansu Çiller güzel
bir konuşmayla selamladı kurucuları.
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın adıyla bir vakıf
kurmak, şehit analarını korumayı amaçlamak, bir vakıf
için güzel bır uğraş kuşkusuz. Başbakan Çiller bu vakfın
onur başkanı olmakla yetineceğini bırkaç kez altını çize-
rek belirtti. Tutarlı bir davranış bence. Başbakan Çiller'in
vakıf çalışmalarına ayıracak vakti yok sanırım. Tüm ko-
nuşmalarında geleceğe umutla bakılmasını istiyor,
önemli projelerden söz ediyor, SHP-DYP koalisyonun sü-
receğini belirtiyor. Destek istiyor, "Beni yalnız bırakma-
yın "diye sesleniyor. Kadınlara sesleniyor, gençlere ses-
leniyor, içten bir sesleniş belki, ama bu sesleniş, eyleme
dedönüşmeli bence.
Bir siyasal kuruluşta hesaplar, oyunlar tersine dönebi-
lir, partili yandaşlar azalabıiir, ama halkıyla bütünleşen
bir başbakan yalnız kalabilir mi? Siyasal sahnede yalnız
kalanlar, bu yalnızlığın nereden kaynaklandığını araştır-
malı bence.
8 Mart günü çok yalnız görünmüyordu Sayın Çiller. Ge-
lişen olaylarla belli gerçekleri gördü, belli yorumlara var-
dı galiba. Belki de benim umudum ve dileğim bu.
Atatürk devrimlerinin bir ürünü olduğunu söylüyor Baş-
bakan Tansu Çiller. Böyle bir ürün düş kırıklığı üretmeme-
li değil mi? ,
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Su bulunmayan yerde
su niyeuyle toprak. kum
gibi şeylerle aptes alma.
2/ Musa Peygamberi Nil
ırmağında bularak büyü-
ten kadın... Katolik mez-
hebinde kendini dine
adayan ve manasürda
yaşayan kadın. 3/ Tür-
kiye'nin de üyesi bulun-
duğu bir örgüt... Beril-
yum elementinin simgesı.
4/ Bir ilimiz... Yalnız iki
geniş yüzü testere ile dü-
zeltilmiş tahta. 5/ "Hayır" anla-
mında kullanılan söz... Labada da
denilen ve yapraklan sebze olarak
kullanılan bitki. 6/ Devletçılik. 7/
Uğraş... Adlan sıfat yapmakta
kullanılan bir yapım eki... Bir
renk. 8/ Maden çıkanlan kazı ye-
ri... Teşhis. 9/ Son derece yoğun
bir kütle çekimine sahip olan \e bu
nedenle çekim alanına gıren hiçbir
şeyi, hatta ışığı bile bırakmayan
varsayımsal gökcismi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ İslam dininde insanın ölüm ya da saldın tehdidi altındayken
inancını gizlemesi... Bir renk. 2/ Notada durak işareti... Dikenli
ve sert pullu bir balık. 3/ Metin Eloğlu'nun bir şür kitabı... Bir
dinsel törendeKuran'danokunan on ayetlik bölüm. 4/ Osmanh
devletinde en büyük sivil ve askeri yönetim bölgesi... Olumsuz-
luk belirten bir önek. 5/ Çelikçomak oyununa ve bu oyunda
kullanılan değneğe verilen ad... Bir hayvan. 6/ Aşın şişmanlık.
7/ Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer...
Almanya'da bir kent... Hile. 8/ Mobilya... Kars'ın doğusunda-
kı ünlü eskıcağ kenti. 9/ Bir nota... Evde kalmış kız.