25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10MART1994 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI Akmlarişgaledönüşüyor-3- Araplar, uzun dönem, Ceyhun Nehri'mn, Türklerle aralannda bir güvenlik sınırı olarak kalmasmda yarar gördüler. Çünkü hadisler ve Kuran'ın ifadeleri çerçevesmde Türkleh, ken- dilerinden daha güçlü ve kışkırtılırsa önii alı- namaz daha büyük bir saldırgan olarak düşü- nüyorlardı. Ancak oraya yönelik genişleme eği- limi de gün giinden artıyordu. Çünkü Güney Türkistan diğer ülkelere kıyasla iktisadi yönden zengin bir ülkeydi. Öyle ki Türk illerinın bu zen- ginliğine ilişkin duyumlar, talana alışmtş Arap- ların, resmi politika hilafına bağımsı: akınlarına neden oluyordu. Nehri geçmek ve ordan gani- metle geri dönmek, Arap komutanlan arasmda adeta bir kendini kanıtlama ölçütü haline gel- mişti. Üstelik bu akmlar, Ceyhun'un öte tarafı- ndaki kavme ilişkin bilinçaltı korkuları da gün günden törpülerken,yağmalarda elde edilen mal ve tutsaklar da ağızlarmı sulandırıyordu. Önlerine çıkan tüm iktidarlan silip süpüre- rek kısa zamanda Ceyhun Nehri'ne dayanan Araplar, bizzat Peygamber"in hadislerinde de ifadesini bulan korkular nedeniyle daha öteye gitmekte kararsız kaldılar. Her ne kadarkimi maceracı Arap komutan- lan zaman zaman nehri aşarak Türk toprakla- nna yağma seferleri düzenledilerse de bunlar merkezi birpoliü'kanın sonucu olmadı. Aksine uzun dönem, Ceyhun'un. Türklerle aralannda bir güvenlik sının olarak kalmasında yarar gördüler. Hadisler ve Kuran'ın ifadeleri çerçe- vesinde Türkleri, kendilerinden daha güçlü ve kışkırtılırsa önü alınamaz daha büyük bir sal- dırgan olarak düşünüyorlardı. Bu öny.argının yanı sıra Ali, Ayşe. Muaviye ve diğer Islam ileri gelenlerinin arasında süre- gelen kanlı iktidar savaşlan da Arabın Türk topraklanna yönelik merkezi saldmsını gerik- tiriyordu. ' Ancak oraya yönelik genişleme eğilimi orta- dan kalkmıyordu. Çünkü "Aşağı Türkistan di- ğer ülkelere kıyasla iktisadi yönden zengin vc fevkalade müreffeh bir ülke olarak karşımıza çı- kmaktadır. Bunun en önemli >e etkin sebeplerin- den biri, tarihi İpek Yolu'nun bölgeyi iktisadi ve sosyal yönden kalkındırmasının > anı sıra, bizzat Aşağı Türkistan'ın, o zamanın demir, altın, gü- müş, vs. madenleri gibi daha birçok madenlere sahip olması ve bu madenleri diğer bir kısım ih- raç malları ile birlikte (misk, deri, kağıt gibi) di- ğer komşu ve Ortadoğu ülkelerine Uıraç erme- sidir." (1) Öyle ki Türk illerinin bu zenginliğine ilişkin duyumlar, talana alışrruş Araplann, resmi po- litika hilafına bağımsız akınlanna neden olu- yordu. Nehri geçmek ve oradan ganimetle geri dönmek, Arap komutanlan arasmda adeta bir kendini kanıtlama ölçütü haline gelmişti. Üste- lik bu akınlar, Ceyhun'un öte tarafındaki kav- me ilişkin bilinçaltı korkulan da gün günden törpülüyordu. Bu süreçte Türklerin bölük pör- çük ve birbirleriyle de savaşır durumda olma- lan Araplan cesaretlendirirken yağmalarda elde edilen mal ve tutsaklar da ağızlannı sulan- dınyordu. Türklere karşı Arap politikasının, buen"ma- sum" sayılabilecek döneminde bile, hatın sayılır suçlar işlenmiştir. Bunlann en önemlile- rini kısaca anımsatahm: Buhara kuşatılıyor Muaviye'nin Horasan valisi Ubeydullah b. Ziyad. 673 yılında 24 bin kişilik bir orduyla Ceyhun'u gecer ve Buhara'yı kuşatır. Bu sıra- da Buhara'yı Kıbaç Hatun yönetmektedir. Hatun'un diğer Türk beyliklennden istediği yardım karşılıksız kalınca Ubeydullah'ın saldı- nsına tek başına direnir. Buhara Türklerinin gösterdikleri bu direniş sonucu. Müslümanlar tam bir zafer kazanamazlar; ancak büyük bir yagma geliri elde ederler. (2) Muaviye'nin ikinci Horasan valisi. Halife Osman'ın oğlu Said de şansını denemekten kendisini alamaz. Kıbaç Hatun. önceki yalnız- lığının da kaygısıyla Müslüman valiyle. diğer Türk topraklanna yapacağı akınlarda karşısı- na çıkmamak ve bunun giivencesi olarak asil- zade Türk gençlerinden de rehin vermek koşu- luyla banş yapar. Anlaşmanın rahatlığıyla Said b. Osman, büyük zengjnlik diyan dıye duyduğu Semerkant'a sefer yapar; şehre gir- meyi başararak orayı yağmalar. Bununla da yetinmeyerek 30 bin Türk gencini esir alır ve köle pazarlannda satmak üzere onlan Hora- san'a götürür. (3) Türk'e karşı Müslüman Arap vahşetini gös- termek açısından oldukça çarpıcı olması nede- niyle. sayılan değişik kaynaklarda 50-80 arası gösterilen bu Türk asılzadelerinin trajik öykü- sü aktanlmaya değer. "Said b. Osman'ın hile Ue Buhara Meükesi'- nden zorla koparıp getirdiği bu Türk asılzadele- rinin çok hazin bir sonu \ardır. Şöyle ki; esirlik. bakımsızlık ve kölelik bu Türk delikanlüarını canından bezdimüş \e gunırlannı da bir hayli zedelemişti. Bunun için ne suretle olursa olsun. Said'den intikamlarını almak istivorlardı. Niha- yet aralannda kararlaştırarak uygun bir fırsatta Said b. Osman'ın üzerine çullaıunışlar ve han- çerlerle vurarak öldürmüşlerdir. Haber. Medine'de bir panik havası varatmış- tı. Herkes bu Türk gençİerinin üzerine yüriidü. Onlar da geri çekilerek o civardaki bir dağa sı- ğııunak mecburiyetinde kalmışlardı. Medine halkı toplanarak bu gençlerin üzerine yürümüş ve bulundukları dağın etrafını çevirerek onların dış dünyayla irtiballarını kesmişlerdir. Fakat onların üzerine hücum etmeye de bir türlü cesa- ret edemivorlardı. En nihavet bu Türk asılzade- /URKLER [NASIL A. Erdoğan Aydın T ürk illerinin zenginliğine ilişkin duyumlar, talana alışmış Araplann, resmi politika hilafına bağımsız akınlanna neden oluyordu. Nehri geçmek ve oradan ganimetle geri dönmek, Arap komutanlan arasında adeta bir kendini kanıtlama ölçütü haline gelmişti. %/rııcj fjlUf A \JT A ÇTT1?TT T)î? Abdülmelik'inhalifeoluşu(685)veHaccac'ınIrak IVl UoLU IVlAiy/LAç 1 1K1L1J1. genel valiliğine getirilmesiyle birlikte hem Türklere ilişkin resmi Arap/Müslüman politikası değişti, hem de Türklerin kaderi!.. leri, çok uzun süren böyle bir kuşatma sonucu çe- kilip kapandıkları bu dağda aç ve susuz bir şekil- de ölümün kucağına terk edilmislerdir?" (4) Türk yurtlanna yönelik bü> ük işgal dalgası öncesinde işte bu şekilde geçen bir yanm yüz- yıldan sonra Abdülmelik'in halife oluşuyla bir- likte (685) devlet politikası önemli değişiklikler göstermeye başlar. Abdülmelik. öncelikle iç otoriteyi güçlendirme yoluna gider. İslam dev- letinin otoritesi adına Kabe'yı bile mancınık ateşiyle yakıp yıkmaktan geri durmayacak ka- dar gözü dönmüş ve acımasızca yaptığı katli- amlanyla tanınan Haccac b. Yusufu kendine yardımcı yapar. Daha önemhsi işgal edilmiş topraklarda et- kin bir Müslümanlaştırma, Araplaşürma atılı- mı başlatır. Onun zamanına kadar, örneğin (5). Artık yeni bir motivasyonla tekrar dış işgal- lereyönelinebilinirdi. Kaldı ki imparatorluğun talan gelirleri de ihtiyaçlan karşılamaya yet- memeye başlamıştı; ki bu da, dikkatlerin yeni işgal alanlanna yönelmesini tahrik eden en önemli faktör oldu. Bu çerçevede doğudaki yeni fetih yönelimini organıze etmek misyonuy la Haccac, Irak genel valiliğine getirilir. Bu atamayla birlikte hem Türklere ilişkin resmi Arap Müslüman politi- kası değişiyordu, hem de Türklerin kaderi!.. Haccac ilk elden Ubeydullah b. Ebi Bekri'yi Sicistan'a. Muhalleb b. Ebi Sufra'yı da Hora- san'a vali atar. Haccac. Ube>dullah'ı. Araplara vergi verdi- ği ve onlarla iyi geçinmeye çalıştığı halde Sicis- Türklerin zenginliği, Arabın yağmacıiştahını kabartıyor Mısır'da Kıptice. Suriye'de Rumca, Irak ve İran'da Farsça resmi dil olma vasfını korumaya devam ediyordu. Memurlann çoğu da bu yerli halklardan oluşuyordu. Abdülmelik bu görece demokratik duruma son verir; Arapçayı zorun- lu resmi dil haline getirirken, her kademedekı memurluğun da Müslümanlarda olmasını da- yatır. Haraç karşılığı önceden haklan kabul edilmiş gayrimüsîimlerin (zimmilerin) bu öz- gürlükleri önemli oranda kısıtlar. Müslüman din adamlanna büyük bir nüfuz verir. Haccac aracılığıyla başta Hariciler olmak üzere farklı eğilimli Müslümanlan da iyiden iyiye sindirir. Bu gibi önlemlerle "Abdülmeiik, öpkı 1. Muavi- ye gibi, parçalanmış olan İslam devletini bir kez daha tek bayrak altında toplaayı başarmıstır" tan'ın Türk hükümdan Rutbil'in üzerine gön- derir: ondan tam teslimiyet istenmektedir. Rutbil elini vermiş kolunu kurtaramamakta- dır. Önce geri çekilir ama Ubeydullah peşini bırakmaz. Bunun üzerine Ubeydullah'ı 18 fer- sah içeriye çekerek ani bir kuşatmaya alır ve Arap ordusunu büyük bir bozguna uğratır. "Kufe'nin meşhur kadısı Şüreyh" de ölenler arasındadır (6). Ava gidenler avlanmışlardır! Ne var ki Haccac. Türk yurtlannın ç\\ze geti- rilmesi konusunda kararlıdır. Hemen 40 bin kişilik bir ordu toplayarak Abdurrahman b. Eşas'ın komutasında tekrar Rutbil'in üzerine gönderir. Ancak Eşas da başan sağlayamaz ya da işgali istekle yürütmez. Bunun üzerine Haccac onu; "Ey zalim ve dinden çıkmışuı oğlu!" dıye. tehdit eder: "Sana daha önce tembih ertiğim gibi düşman (Türk) yurtlanna hücum et. Yoksa sana taham- mülünün üstünde ceza vükleveceğim." (7) İlışkiler bu noktaya gelince. bu gayri meşru savaşın vicdani yükünü daha çok kaldırama- yacağını gören Eşas. vatanını korumaktan başka bir şey yapmayan Rutbil'i kendine daha yakın bularak onunla banş yoluna gider. Bu gelişmeler Haccac'ı iyice çileden çıkartır. Rut- bil, başta Eşas'a çok iyi davranır. Ancak Hac- cac işin peşini bırakmaz, Rutbil'i ağır bir tehdit ve rüşvet kuşatmasına alır: "Eşas'ı rurup bana gönder. Yoksa vallahi bin kerre bin asker >e mübariz gönderirim. Vanrlar o senin şehirlerini ve illerinf ve seni ve taaüukatı- nı esir eder ve iklimini yağma ve harap ederler" (8) diye tehdit eder. Haccac'ın bu mektubunu elçisi Abdullah şöyie tamamlar: "Eğer sen Eşas'ı tutup Haccac'a gönderirsen senden yedi yıl haraç almaması benim boynu- mun borcu olsun". Sonunda Türk illerinin yedi yıl haraçtan mu- af tutulması karşılığında Rutbil, Haccac'laan- laşmayı kabul eder. Haccac, eski komutanlan- nın kesik başlannı Halife Abdülmelik'e yol- layarak zaferini kutlar. (9) Ancak Rutbil'in bu yolla yurdunu güvence- ye alacağı yanılsaması kısa zamanda düş kınk- lığına dönüşecektir. Haccac. "savaş hiledir" di- yen hadisın gereğince davranmaktadır. Eşas'ı böylesi birşark kurnazlığıyla bertaraf ettikten sonra, zaman kaybetmeden yeni bir ordu orga- nize eder. Basına da Mühelleb b. Ebi Süfyan'ı getirerek, 699'da tekrar Türk yurtlannın işgali- ne gönderir. Mühelleb. Holel. Hocente. Soğd. Keş ve Ne- sefi ele geçinr; ancak bütün uğraşılara rağmen Türk direnışı etkisizleştinlemez. Arap edebi- vatçısı Cahız'ın ıfadesiyle: "Türk, Horasanlılar gibi geri cekilmez. Geri döndüğü takdirde o öl- dürikü bir zehir ve insanın işini bitiren bir ölüm olur."(10) Yezid'in valiliği Muhelleb'in Horasan valiliğini oğlu Yezid'ın valiliği izler. Yezid b. Mühelleb de talandan ta- lana koşar durur. Ancak bir falcının Haccac'a, Yezid'in kendisine komplo yapacağını söyle- mesi üzerine Horasan valiliğinden el çektirilen Yezid'in 704'te gerçekleştirdiği son icraatı, Arap, Müslümanın Türk yurtlanndaki vahşeti- nin boyutlannı göstermek açısından dikkate değer bir örnek oluşturur: Havarizem işgalinde büyük ganimetler ele geçiren Yezid. aynı zamanda büyük miktarda tutsak alarak geriye dönüyordu. Ancak o kış oldukça şiddetü bir soğuk olur. Sıçak iklim in- sanlan olan Müslümanlar, bu şiddetli soğukta üşüme>e gelemezler. Soğuğa karşı ahlaki açı- dan kimlik göstergesi olacak denli tipik birçare bulurlar; kılıç ve kırbaçla tutsaklann elbiseleri çıkartılıp giyilir! Ne var ki tatlı canlannın yüzü su>u hürmeti- ne o şiddetli soğukta çıplak bıraktıklan tutsak- lan da salıvermezler. çünkü bovutlanna mühür basılarak savaşçılar arasında paylaştırma şek- lindeki İslam hukuku (11) çerçevesinde bu esir- ler. köle pazarlannda Müslüman mücahitlere büyük bir kazanç kaynağı oluştururlar. Ame- rikalı köle tüccarlannın gemi mahzenlerinde te- lef ede ede satışa götürdükleri Kunta-Kinte'- lerin insanı utandıran tablolanndan biriyle karşı karşıya olduğumuz açık. Müslüman as- kerlerin vicdanlan. Türk tutsaklann birbirine bağlı ve çıplak olarak yüzlerce kilometre bo- yunca titreye titreye sürüklenmesini nasıl olu- yorsa hazmeder. Sonuçta Merv'e geri dönene kadar "esirlerin çoğu" (12) soğuğa dayana- mayarak ölürler. Latin Amerika tarihinin vahşet öykülerin- den biri. örneğin; "Cristof Colomb kızılderililer- den 500'ünü seçti. Hepsini tıka basa gemilere yükletti ve uzun Atlanrik yolculuğuna çıkardı. Tutsaklardan 200'ü yolda soğuktan ve hastalık- lardan öldö" (13) diye başlayan sayfalanndan biri değildi bu kez karşımızda olan; Colomb ro- lünü oynayan Halifenin valisi. tarih Colomb'- dan bin yıl önce. kurban ise Türklerdi!.. Ama bir şey var ki aynıydı; ikisinde de vahşet Allah adına ve ondan alındığı iddia edilen icazetle yapılıyordu. 11) Bkz., Z. Kıtafti. Yeni İslam Tarıhı ve Türkıstaıı, c.t,s.2O5 ı 2/ Z. Kıtap(,ı,age.. s.215-6 13} Esmau'lMıı- lülin'den akt. Z Kıtap(,ı. age.. s.216-7 (4) Z. Kıtap\ı. Türkivan 'da hlamiyer ve Türkler, s.99 '5: Bkz. Bahrive Cçok. İslam Tarihi. s 54-5 (6) Taherı'den akt Z. Ki- lapfi. age.. s.218 ı ?> Bıdave ıkn akl. Z. Kitaptt. age.. s. 219 (8 ı Tarilı'ı Taberi Tercemesı. c.3. \.J2V 9/ Tarihi Taberi Tercemesı. eJ. s 330 < 10/ Akl. Z. Kılapçı. age.. s.220 (11/ M. Esal- S. Irmak. İslam Tartlu. c.2. s'.221 ! 12: Tarıh-ı Taberi Tercemesı. c.3. s.332 (13 ı V Yılmaz. Falihler Yargılannor. s.59 YARIN: Araplar Türk yurtlarında ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARIYILMAZ ŞİPAL Keseneğin ikinci kez ödenmesi Soru 1963 yılında ilk kez ve sigortalı olarak çalışmaya başla- dım. Daha sonra, 1965-1970 yılları arasında 5 yıl 1 ay Emekü Sandığı'na tabi olarak çalıştım ve kendi isteğimle de aynldım. 1977 yılında yine Sosyal Sigortalar Kurumu sigortaltsı oldum. Emekü Sandığı'nda geçen çalışmaları- mın SSK'ya aktardmasını istediğimde, sandığa tabi ola- rak geçen 5 yıl 1 aylık sürenin sandık iehine zaman aşunı- na uğradığı yanıtını aldım. Sorum: Emekü Sandığı'nda geçen 5 yıl 1 aylık süreyi sigorta göz önüne alacak mıdır? Y.M. YANIT: 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Yasası'ıun 87. maddesinde, kendi isteği ile Emekli Sandığı'na bağlı görevler- den aynlanlann. Emekli Sandığı kapsamında geçen çalışma süreleri 5 yılı doldurmamışsa. keseneklerini geri alamazlar. Yine, aynı yasanın 88. maddesi uyannca, kendi istekleri ile aynlanlardan "fiili hizmet müddetleri 10 yıl ve daha fazla bulu- nanlann aynlışlannda keseneklen geri verilmez." Bir başka anlaıımla. kendi isteği ile Emekli Sandığı'na bağlı bir görevden aynlanlar, keseneklerini geri alabilmeleri için ça- lışma sürelerinin 5 yıldan az, 10 yıl ve daha fazla olmaması ge- rekmektedir. 2829 sayılı çeşitli sosyal güvenük kurumlannda geçen tıız- metlerle ilgili yasanın 4. maddesi uyannca, değişik "kurumlara tabi çeşitli işlerde çalışmış olanlann hizmet süreleri, aynı tarih- lere rastlamamak kaydıyla" ve "aylık bağlanmasına hak kaza- nıldığında birleştirilir." 2829 sayılı yasının "hizmetlerin ihyası" ile ilgili 5. maddesine göre de: "'a) Kesenek. prim veya toptan ödemelerini aldıktan sonra diğer kurumlardan birinde sigortalı olanlar aldıklan paralan: 1. İstekleri üzerine aylık bağlanacak olanlann, istek tarihin- den en az alü ay önce.(...) Kendileri veya hak sahipleri tarafından aldıklan günden ya- tıracaklan güne kadar hesaplanacak %5 t'aizi ile birlikte aldık- lan kuruma, b) Kesenek, prim iadesi veya toptan ödeme hakkı doğduğu halde paralan zamanaşımına uğrayanlann, zamanaşımma uğ- rayan paralan faizsiz olarak, emekli olmadan en az 6 ay önce aldıklan kuruma toptan ödemeleri koşuluyla. bu hizmetleri geçerli sayılır. Emekli Sandığı'nda geçen 5 yıl 1 aylık hizmet sürenize ait keseneklen geri alma hakkınız doğmuş ve zamanaşımına da uğramıştır. Bu nedenle, Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan emekli olma- dan en az 6 ay önce. almaya hak kazanıp da almarruş olduğu- nuz 5 yıl 1 aya ilişkin kesenekleri bir kez daha ve toptan Emekli Sandığı'na ödediğinizde bu süre göz önüne alınacakür. Daha önce ödenmiş bir keseneğin ikinci kez ödenmesi ise sosyal güvenlik yasalanndaki çelişkilerden biridir. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Denizin Ekşiyen Muhalefeti... İlhan Selçuk'la konuşurken şöyle der: - Ekmekçi kendine iyi bak, sen Cumhurryet'e lazımsm! Şişınırım kendimce; "Demek ben Cumhuriyet'egerekliy- mişim! Ben olmasam Cumhuriyetçıkmaz!'"Sonra, hemen toparlanınm. - Hop hop aslanım, kendine gel! Sen Cumhuriyet'e ge- reklisın dedilerse, o denli uzun değil. Bu Cumhuriyet gaze- tesı, şımdıye dek kımlerle çıktı, ne Ekmekçilergelip geçti. Çalışanların tümü Cumhuriyet egereklidir, herkes orada kendi görevıni yapar. Milliyet'te çalışırken de öyleydi, "Sen Millıyet'in direğisin!" derlerdı. Ercüment Karacan, Millı- yet'in sahıbi, bir gün şöyle demış: - Evet, Ekmekçi öyle, ama Ekmekçi'yi Ekmekçi yapan da bu gazete, unutmayın. Üç yıl önce ölen Cemalettin Ünlü şöyle derdi: - Büyuk gazetecı yoktur, buyük gazete vardır. Arkasından sorardı: - Senin kartvizitin var mı? -Var! - Benim yok. Ben kartvizit bastıramıyorum, elin oğlu kırk sayfalık, elli sayfalık gazete çıkarıyor. Onun için söylüyo- rum, "Büyük gazetecı yoktur, büyük gazete vardır!" Cemalettin Ünlü, durur eklerdı: - Öyle de, bu kuralm bir ayrıcalığı var, sen aynldın Yeni Ortam battı ulan! Yine de şişınmezdim. Benim ayrılmam, neden bir gaze- tenin batmasının nedenı olsundu? SHP'nin Parti Meclısi üyesi, eski Istanbul Belediye Baş- kanı Ahmet Isvan'ı aramıştım. Konuşuyorduk, şöyle dedi: - Polıtikacıya musallat olabilen hastalıklardan en önemli- si, kendisini vazgeçilmez sanmaktır. Kendisine bir hedef koyar: "Ben genel başkan olacağım", "Ben genel sekreter olacağım", "Ben Maliye Bakanı olacağım!" Neyse, bu o derece kendisinde bir saplantı haline gelir ki, Türkıye'nin çıkan, belki insanlığın çıkan, artık kendisinin o mevkiye gelmesi ile kaimdir. O yüzden, onun o mevkiye gelmesini onleyen her şey, aslında bir ihanettir. Böyle görür, böyle davranır. Farz edelım ki, ben kendımı Türkiye 'yi kurtaracak maliye bakanı gördüm, partinin içerisinde, bir maliyeci bir parçacık sivrildi mi, bu felaket! Türkiye için korkunç bir şey. Oysa ben, artık Allah 'ın emrıyle Türkiye 'nin en mükemmel maliye bakanıyım. Onun ıçın, onun ayağını kaydırmak, onu uzaklaştırmak, ona tuzak kurmak mubahtır, ahlaksızlık sa- yılmaz. Çunkü, Türkıye'yi kurtaracağım ben. Böyle bir gö- rüştur egemen olan. (Mehdi qibı bir şey! Bu benzetme Tekin İleri Dikmen'ın). SHP'nin 25-26 haziranda yapılan 1988 kurultayını anımsıyorum. O kurultay için 'görkemh" sözcüğünü kul- lanmıştım. Ahmet isvan anlatıyor kurultayı: - Biliyorsunuz 1988 kurultayının amacı, InönüVu genel başkan, BayfcafV da genel sekreter yapmaktı. Büyük heye- canla orada toplaştık. Ben daha önce hapislerdeydim ya, ilk kez katıldığım kurultaydı bu Parti meclisi seçimlerinde en yüksek oyu da almıştım. Denız Baykal kürsüye çıktı, da- kikalarca alkışlandı... "Nerede kalmıştık?" dedi, SHP'nin, CHP nin devamı olduğunu anlatan çok güzel bir sözdü. Bu- nu, ondan sonra yenıden CHP'yı kurmasınm abesliğini (ya- rarsızlığını) söylemek için anlattım. Baykal bunu, kurultay- da kım varsa, herkesin önunde söyledi. Üstelik yıllarca genelsekreterlıkyaptı. Tabıı, hepimizgörevlerimizi, CHP'- nm devamı olduğumuzu düşünerek yapıyorduk. Tabiı, ge- nel başkanlığı üçüncü kez kaybedip, umudunu yitırdikten sonra, onüne çıkan bir fırsatta, hemen çok yanlış değerlen- dirdı. Pekâlâ, AP'de olduğu gibi, CHP'de de 'aç-kapa' yapı- labilirdi. Öyle olmadı, parti kurdular. Partinin başında kim varsa, SHP'de aradıklan yeri bulamadıklan için oradadır- lar. Biri, dışişlen bakanı olsaydı, tamamdı işi. Ötekiler ge- nel sekreter olsalardı tamamdı. Bu yüzden bu ayrılığı ya- rattılar. Şimdi de 'altı ok 1 davasmı açmışlar. SHP'nin ambleminde 'altı ok' varken, kendisı genel sekreterdi. SHP'nin, CHP'nin devamı olduğunu kim bilmez. 'Altı ok' davası, ne kadar çocukça, ne kadar yanlış. Küçük işler bun- lar... SHP'nin o 'görkemli' kurultayını ızlemiştim. Deniz Bay- kal, şöyle diyordu: -... Kurultaya bir ikinci mesajım da şudur: Etiyle kemiğiy- le Deniz Baykal'ı örgüte emanet ediyorum. Alın, ister kulla- nın, ister atın, ister genel sekreter olarak, isterparti meclisi üyesı olarak, ister grup başkanvekili olarak, nasıl isterse- niz oyle kullanın! Hikmet Cetinkaya nin kurultaydan yazdığı ızlemmlerde. Denız Bey'in ilgınç sözleri de yer alıyordu. Şöyle diyordu Denız Bey: -... Uzunyıllarmuhalefettekaldık. Uzunyıllarbirprotesto hareketi, bir reddiye hareketı gibi kendimizi algılamak bız- de bir muhalefet ekşimesi yaratma tehlikesıni taşımakta- dır. Ek$i bir muhalefet, dudak büken, şikâyet eden, beğen- meyen, farklılaşmaya çalışan bir muhalefet olma tehlıkesi taşıyabilir. Karşmızdakı siyasal partılere dudak bükerse- n'tz, onlan küçümserseniz, onlan karşınıza alıp alay eder- seniz, bir süre sonra o yetmez olur. O sızı farklılaştırmaya yetmezolur... Çok geçmedi, CHP'nin bir yasadan yararlanarak mirası- na konan Denız Bey. şimdı her şeyı kullanma sevdasına düştü. Kamuoyunda saygınlığı olan kim varsa, onlan har- cama yoluna gitti. Söylendığine göre kimı aday olmak ıstememişken eski deyişle emrivaki'Ueyani 'oldubıtti'yie aday göstertti; hakkı yoktu bunlara. CHP'nin mirasına konmaya hakkı olmadığı gibi. 70 yıllık CHP'yi kullanan, kımleri kullanmaz ki? Bu, ar- tık ekşimek de değıl. kokuşmak1 BULMACA 7 8 9SOLDAN SAĞA: 1/ Oyunculann ellerinde kalın bir değnek ve kal- kan gibi kullandıklan bir yastıkla vaptıklan eski dövüş sporu... Bilgisiz. kültürsüz kimse. 2/ Ha- raret... Briçte. bir roberi oluşturan iki bölümden her biri. 3/ Uetonya'nın başkenti... Babanın kız kardeşine verilen ad. 4/ Yılmaz Güney'in bir fil- mi. 5/ Sulannı bir denize ya da göle gönderen böl- ge... Yüce. yüksek. 6/ ""Öimek kaderde var bize ürküntü vermi- yor/- - vatandan aynlışın ısürabı zor" (Yahya Kemal)... Çinkonun simgesi. 7/ Su... Bir ilimiz. 8/ Üstü kapalı olarak anlatma... Asma kü- tüğü. 9/ Kuzey Amerika Kızılderi- lilerinin giydiği deriden yapılmış, tekparçaayakkabı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Güneydoğu Anadolu'ya özgü acı kahve... Temeli taklide daya- nan sözsüz oyun. 2/ İsyankâr... Yapıda ağaç ya da taşlann bir- birine bağlanmasmda kullarulan dirsekli kenet. 3/ Sığla yağı da denilen bir zamk ve özsü... Bir renk. 4/ İri taneli bezelye. 5/ Kafı gelmeyen... Datça \'anmadası'ndaki ünlü antik kent. 6/ Yakın arkadaşlan tarafından Stalin'e verilen ad... Mektup. 7/ Ün- lem... Ekmek. 8/ Goriot Baba. Eugenie Grandet gibi romanla- nyla ünlü Fransız yazan. 9/ Memeülerde asalak olarak yaşayan ipsi solucan... Utanç duyma.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle