Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET2 1MART1994SALI
KULTUR
Kütleninparçalanışının önemi
Anthony Caro'nun antimass heykelleriyle bir kez daha kanıtlanıyor
CANAN BEYKAL
Çağdaş heykel. 50'lerden sonra pek çok sorununçözümünü re-
sim sanatına borçludur. Özellikle Amerika'da savaş yıllannın
ardından soyut dışavurumculuk genel deyimiyle ekspresyonizm
ve Nernnan ile Reinhardt'ın geometrik tasanlan, renk sorununu
yeniden gündeme getirmekteydi. Renk sorununun spatial-boş-
luksalmekansal sorunlan davet edişi doğrudan heykel sanatçı-
lannı etkilemişür. Bunun asıl yolu elbette ki "Primary Structu-
res" olarak adlandınlan bir anlayışın resim sanatına özgü sorun-
larla, geometnk heykel arasındaki sorunlar ilişkisi ve çatışkısını
yaratmış olmasıdır.
Lirik adlar takarak bir tür peysaj heykeli yaratıyor
Bu öyle bir çatışkı ve ilişkiydi ki, geometrik soyut heykel ve re-
sim türü. bir yandan dışavurumculuğa bir reaksiyonu ve onun
çö'züm getirmeden bıraküğı sorunlan ele almak tasasını. bir yan-
dan da onun formu ve çizgiyi
renkle anlatmak sorununu bir
ara>a getırmeye temellenıyor-
du. Bu yüzden Ad Reinhardt ve
Barnett Nevtman gibi 50'lerde
bir köşede kalmış olan sanatçılann tuval yüzeyindeki renk sorun-
salının (ki bu dışavurumculann tam karşıtı bir yüzey sorununa
parmak basıyordu) dışavurumcularla bir ilişkisi yoktu. İşte geo-
metrik soyut heykelin temelini bu iki sanatçının anlayışlan oluş-
turmuş denebilir. Çünkü bu iki sanatçının sorunlan. çağdaş-
lannın bir eleştirisi niteliğindeydi. Bunlann temel meselesi daha
sonra Kelly, Stella ve Noland'ı içine alan genç bir kuşağın da soru-
nu olan; sınırsız. değişken espasa karşılık, tuval ve resmin sınırlı-
lığı ve çelişkisiydi. Bu resimsel sorunlar minimal heykel diye anı-
lan bir anlayışın temehni oluşturacaktır. Bu heykel genel özellik-
leriyle Tony Smith'in başı çektiği ve Amerikan soyut heykelinin
önemli adlannı bir ortak paydada buluşturacak olan tasalan içe-
riyordu.
İngiltere'de ise durum biraz daha lirik bir hal göstermiştir. İngi-
liz heykeli, bir yanda ekspresyonizmin deformasyonuna temelle-
nen soyut figürlü heykel geleneğj ile bir yandan da hiç kuşkusuz
İngiltere'nin dünyaya en büyük armağanı olan Henry Moore ge-
leneği arasında kalmıştı. İşte bunlann arasında Anthony Caro
adlı bir heykel sanatçısı. kendi ülkesinin gelenekleriyle (ki bu
daha çok Moore geleneğidir), Amerikalı David Smith'in açtığı
yolu birleştiren ve Moore'dan beri ilk kez İngiltere dışında dün-
yada da üne kavuşan bir heykel sanatçısı olarak tanınacaktı.
Caro, metal heykellerin çokca yeğlendiği ve özellikle bu metal
ağırlıklı heykellere rengin katıldığı bir an-
layışın etkisiyle demiryolu raylan,putreller,
metal çubuklan kaynaklaya-
tak bazen kapalı, bazen açık ve
dağıruk bir heykel
kompleksi yaratı-
yordu. Bu
Uinr
ptoh •«
V*lour
tlevt ruslttd and waxtd
h4 % 10i x \*<4 cm
J990
heykellerinde, yine tüm soyut geometrik heykel sanatçılannın
yeğlediği kaideden yoksunluk. boyut-renk karşıtlığını vurgula-
yan, doğrudan zemine ya da heykelle birlikte düşünülmesi gere-
ken herhangi bir piedestalin üzerine dayanan metal yüzeyler ya
da soyut biçimler kullanıyordu. Caro'da ilginç olan yan ise; bu
denli formel bir anlayışa son derece lirik adlar takarak bir tür pey-
saj heykeli yaratıyor olmasıydı. Aynca O. örneğin etkisi altında
kaldığı David Smith'in tersıne, yatay bir eksene göre düzenlenmiş
formlar ağı oluşturuyordu.
Şelale çağnşımı espası biçimlendiriyor
İngiltere'nin hiç kuşkusuz Moore'dan beri dünya çapında bir
heykeltraşı olan Anthony Caro'nun bir kısım heykelleri Aksanat'-
ta izlendi. Bu heykel sergjsinde Caro, her zamanki gibi doğayı
çağnştıran bir ad kullaruyor. Serginin adı "Şelaleler". Yine yatay
bir eksene göre kurulmuş ve heykele spasyal ilişkiler olanağı ve-
ren ve hey kelle birlikte düşünülmüş olan boyutlu yüze> lere daya-
nan, yine onlardan akan, ibrm yüzeyleriyle, çubuklarla, kıvnlma
ve bükülmelerle dökülen metal formlar ağını sunuyor. Bu heykel-
ler espasta biçimlenen şelaleler olduğu kadar (ki bu Boccioni'nin
"bir şişenin espasta oluşumu" adlı fütürist işini anımsatmıyor de-
ğil) tam tersine şelale çağnşımının espası biçimlediği de söylenebi-
lir.
Betimlemeyi formel bir dille anlatan heykel
Elinizin dolaştığı her bir yüzey; sakinliği, buluşma noktalannın
her bir ucu; noktanın, düğumlenmenin; dönerek aşağıya uzanan
silindirik her bir form; kendınin ve
espasın döner hareketini tanımla-
manıza olanak sağlayacak,
hatta bugünkü gözümüzle
epeyce betimleme sınırlannda
dolaşan, betimlemeyi formel
bir dille anlaıan bir heykelle
karşı karşıya ol-
duğunuz izlenimini
bırakıyor. Kü-
bizmden beri
kütlenin
parçala-
ruşının ne
denli önemli
bir buluş ol-
duğu Ant-
hony Caro'-
nun bu anti-
mass heykelleriyle
daha bir kanıtlanı-
yor.
Rasin'in 40 yıllık ışıklarıSENNUR SEZER
Demek Rasin resme gönül vereli kırk yıl ol-
muş. Rasın kim mi? Bir resim tutkunu. 1923'te
doğmuş. Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirip
doktora için Paris'e gittiğinde hukuk, önemıni
kaybetmiş gözünde. Dönmüş ve resme baş-
lamış. Rasin'in öyküsü kısaca böyle. Belki de
farkli. Kimse tam bilmez aynntılannı. Öyle az
konuşur kı. Ödüller vardır yurtdışında ka-
zandığı, yurtdışındaki resim okuHanndançağn-
lar... Ustünde durmaz ya da şakayla geçiştirir.
"Ben bir buctık saatte anlatıverivorum ne yapıla-
cağını, oysa akademisyen bir \üda anlatmalı.
Nasıl ders veririm.."
Yoo, ansiklopedi falan kanştırmayın, kolay
kolay bulamazsınız. (Belki de hiç bulamazsınızj.
Ama nasılsa bir yerlerde görmüşsünüzdür. hiç
değilse portrelertni. Hani gözlerinde bir başka
ışık taşıyan erkekleri, kadınlan. Biri Nazım Hik-
met. Ana çizgileri benzemi>or gibi. çocukça..
Yalnızca gözlerindeki ışıkla kimliği belli portre-
ler. Belki de başka portrelerini gördüğüm, ışığın
nereden geldiği anlaşılmayan. Bir Rembrant res-
mi gibi içinden aydınlanan portreleri. O portre-
lerin çoğu isimsizdi.
Ben onu 1970'lerde tanıdım. 1972-1974 arası
olmah. Melda Kaptana Galerisi'nde kuşlarla.
Beyaza yakın ışıklardı. Donuk bir mavilik üs-
tünde. Ne kuş, ne ışık. Yalruz hep "dön bana
bak" diyen resimkrdi. Sevgiydi. Küskünlüktü.
İnsanlanmızdı belki. (O yıllar Rasın'ın kuşlannı
yazmış olmalıyım. bütün bir gün resimleri sey-
rettikten sonra). Sonra atölyesinde portrelerini
gördüm. Oğul kaybetmiş analar, eşi vurulmuş
kadınlardı bazılan. Öyküleri, Rasin anlatmasa
da resmin bir yerindeydi. Işıklıydı.
Sonra saçlan ışık, gözleri ışık Nazım Hikmet
portresini gördüm. Geçenlerde de bir sergisinin
ilanını, Cumhuriyet'te. Emil Galip Sandalcı'ya
adanmıştı sergj. Rasin'in kırkıncı yıl sergisiydi.
Emil Galip'e Ağıt...
Opera Gaıerisi'nden girer girmez gözünüze
bir renk ve ışık patlaması çarpacak. Bildiğiniz
renklerin, ancak bir çocuk gözüyle algılaruşı
sanki. Ne mavi. ne mor. Hem mavi hem mor.
Nedense çılgın bir neşeden çok bir hüznü hatı-
rlatan bir dalga. Söze dökülmek istense, Nazım
Hikmet'ten bir dizeyle anlatılabilir ancak: "Mer-
haba kainat." Dünyadan aynhşın acısını, bir do-
ğum sanası şiddetiyle vurguluyor resimdeki ha-
reket. Ve ışık. Resmin bütününden yayılıyor.
Yoksa resmin köşesindeki küçük sunud'an mı:
Emil Galip'e Ağıt..
Rasin'in kırkıncı yıl sergisindeki her resimde
böyle bir ışık var. Patlayışının gürültülerinı nere-
deyse duyduğunuz. ama içinize sevinçten ve kor-
kudan başka duygular veren havai fışekleri.
Balıklar, kediler, çiçekler mi parça parça resim-
lerdeki. Evet. Su altına başmızı soktuğunuzda
gözünüze çarpan ilkyaz ışıklan mı? Evet. Ölüm-
le yaşamın kesişmesi mi? Belki..
Iyi bir resim seyircisi değil de eleştirmen ol-
saydım, size resimdeki 'renk değerleri', 'doku
araytşlan', 'günümüz sanatında naifliğin gerçek
yeri ve naif sayılmayacak ressamlar' üstüne say-
falar yazar, size Rasin'in sergisini gereğince an-
latırdım. Ama yalnızca ozanım. Rasin'in resim-
lerinin yaşamı savunduğunu seziyorum. Ama
neden böyle duyumsadığımı anlatamıyorum.
"Sevgili Emil Galip Sandakı'ya adanmtş ol-
ması mı, getiriyor bu duyguyu" diye düşündüm
epey. Değildi. Emil Galip gibi olan bir şe> vardı
resimlerde. Onurlu. sa>gın, sevecen. Işıktı ya da
ışık gibi görmeyince anlatılmaz bir şey.
Rasin bu kez de portrelerden caymamıştı. Si-
yah beyaz. Çizginin getirdiği ışığın portreleri.
Bir yanda Halikarnas Balıkçısı. Sonra bir kadın.
Çıplak değil çınlçıplak gözlerindeki soru.. Yanı-
tlayamadım.
Kırk yıl taşman odun
Rasin. sergısi için tek cümle sövledi: "Kırk \ü
odun taşımışım. Şimdi resim yapmaya başladım."
Anadolu tekkelerinde Yunus'un taşıdığı her dalı
düzgün odunlar mıydı, Rasin'in taşıdığı odun-
lar. Beklenen ve bir türlü gelmeyen değerlendir-
meler ve eleştiriler miydi? Yoksa sanatın tüken-
meyen tasası, kuşkusuz sorumluluğu mu?
Yetmiş yaşla resme ulaşmanın sevinç ışıklan
mıydı resimlerde patlayan. Ölümün bir bitiş ol-
madığının. bir badem dalıyla dünyaya dönüle-
ceğinin muştusu muydu? Yoksa havatı savun-
manın gereğini vurgulamak mı?
Rasin, kırk yıl önce nasıl resimler yapardı bil-
mıyorum. Keşke galerinin bir köşesine sı-
kıştırsa\dı. Yirmı yıl öncenın kuşlan, içine ışık
sızan insan portrelerini de. O zaman genç sevirci
daha iyi kavrardı resmindeki çerçe\enin dışına
taşan ışığın kaynağını.
Rasin'in parlak bir hukukçu olmaya, az tanı-
nan bir ressam olmayı neden yeğlediğini de.. Sa-
natın hukuk kadar gerekli olduğunu da ka\rar
mıydı o genç insan.
Her şeyın, aşkın bile metalaştığı günümüzde.
bir galeride, bir saatini 'seyirci' olarak harcarsa
ve açıklanmaz bir sevinçle aynlırsa galeriden.
Evet.
Rasin. kırk yılını resme ayırmayı kutlu>or. ışı-
klarla. Bence ışıktaki payıruzı kaçırmayın.
Rasin'in son çalışmalannda 'mayası aynı ama tadı başka bir Rasin'i bulacaksınız
Rasin: 'Gerçeğe hiçbirzaman sırtçevirmedim'
ALİŞEFİK
Risin'in son çalışmalan Ope-
ra Sanat Galerisi'nde sergileni-
yor. Onun resimlerini bilenler
bu sergide, mayası aynı ama ta-
dı bir başka Rasin'i buluyor.
Sergi çağnsında; "Kırk yılın
bitiminde nesneler birden direnç-
lerini yitirdi. Artık yarın günler-
den ağustos böceği" diye bir
tümce var. Bununla ne demek
istiyor sanatçı, ilk sorum bu ol-
du.
"Sergide bir sürü balık resmi
var. Balığı alalım. Balık bir nes-
nedir. Nasıl bir nesne? Denizden
çıkan canlı / balıkçı taUasında
dizili / kızarmış dunıyor tabak-
ta. Ama tuvaldeki hangisi? Bun-
lardan hiçbiri değilse, resimde,
dikkat edin resimden demiyo-
rum, resimde can buluyorsa ar-
tık o, ne denizin, ne tablanın ne
tabağın balığıdır, o resmin balı-
ğıdır, resimdir. Melih Cevdet
Anday'ın *yann günlerden
ağustos böceği' dizesindeki
ağustos böceği yarınki salıdan
daha salı değil mi?"
- Peki bu nasıl oldu?
"Hani anlatılarda vardır:
Kırk yıl odun taşıma. V etmişim-
de oldu. Kırk küsur yıl süreyle
• Kırk küsur yıl süreyle hemen her
gün saatler boyu çalıştım. Her resmim
bir öncekinden biraz daha iyi olsun
istedim. Gözümü gerçeklerden
ayırmadan.
hemen her gün saatler boyu ça-
lıştım. Her resmim bir öncekin-
den biraz daha m olsun istedim.
Gözümü gerçeklerden a>ırma-
dan. O gerçek ki uzağunda, ya-
kınnnda ve içimde. İşte kırk kü-
sur yıl tuvale oturtmaya çalış-
tığım, çabaladığım o gerçek,
çağrdmadan ve beklenilmeden
birden tu>alden çıkmaya başla-
dı. Resmin büyü olduğunım her
zaman bilincindeydim. Ama do-
laysız büvülüğünü şimdi yaşıyo-
rum, bu ne mutlulukmuş vurgu-
lamak isterim. Kırk yıl boyunca
resim kendince bir dua idi, ol-
mak veya ohnamak hali! Pür
ciddi'... Şimdi de dua, ama gülü-
yorum. Zaman zaman da kah-
kaha atıyorum tuvalimle baş
başa iken. İnanın bir gören olsa
muhakkak delirmis der! Ama
içimden bir ses "galiba en ciddi
resımlenn bu son yaptıklann"
diyor.
- Peki gerçek, gerçek yok ol-
madı mı sözünü ettiğiniz büyü
içinde?
Rasin'in gözlerinde bir inanç
bir güven pınltısı, hemen yanıt-
lıyor:
"Kırk yıllık çabamda, birkaç
aylık dönem hariç, gerçeğe hiç
bir zaman sırt çevirmedim. Enis
Batur'un son çıkan Gesualdo ad-
lı yapıtmda Aldous Huxley'in
bir denemesi var. Orada deniyor
ki ' Günümüzde... soyut olan
hiçbir resimde, önceki dönem-
lerin ustalannın, bir hika>e an-
latırken yaratüğı zenginlığe \e
uyumlu karmaşıklığa sahip,
formel bir kompozisyona rast-
lanmaması. çok önemli bir ol-
gudur..' Olası mı bu sözlere
katibnamak? Son olarak şoyle
diyeyim, dtştan gelsin, içten
çıksın, arasın ya da aranmadan
bulunsun gerçek; kanımca, res-
min ana öğesi."
'Ferhat ile Şhin'operası İznur'de
İZMİR (A.4)- İzmır Deviet Opera ve Balesi (İDOB),
"'Ferhat ile Şırin" ile sanatseverlenn karşısına çıkıyor.
Öyküsünü Nazım Hikmet'in \azdığı. Azeri besteci Arif
Melikov'unmüziklendirdiği, "Bir Aşk Masah"adıylada
bilinen "Ferhat ile Şirin" balesinın prömi) eri, 5 mart
cumartesi akşamı vapılacak. İzmir'deyeni bir
düzenlemeyle izlev ici karşısına çıkacak olan "'Ferhat ile
Şirin" balesinin koreografısi. Kazakıstan'dan konuk
olarak gelen sanatçı Bulat Ayuhanov "a aıt. Orkestrayı
Ercan Yenal'ın y önettiği balede. dekorlan Edip
Tufanoğlu. kostümleri ise Sevda Aksakoğlu hazırladı. İlk
kez 1960'hyıllarda Petersburg'da sahnelenen "Ferhat ile
Şirin", ülkemizdede 1980-81 sezonunda Ankara Deviet
Opera \e Balesi'ncesahnelendi.
Bursa'dakiikür-sanat etkinlikleri
BURSA (AA) - Bursa Büyükşehir Belediyesi
Konserv atuvar Müdürlüğü bünyesinde geçen yıl
oluşturulan "Çocuk Korosu", konserlerine başlıyor.
Müzik öğretmeni Murat Kara yönetımindeçahşan ve 70
çocuktan oluşan koro. yann Bü> ükşehır Belediyesi Nikah
Salonu'nda ilk konserini \erecek. Deviet Güzel Sanatlar
Galerisi'nde de bugün Mehmet Emin Kayserili'nin "Işık,
Biraz Daha Işık" adlı y ağlıbo\ a resim sergisi izlenime
sunulacak. Sergi, 14 marta kadar açık kalacak. Deviet
Güzel Sanatlar Galerisi'nde Emre Omur'un
"Okyanuslardan Sıcak Esintiler", Büyükşehir Belediyesi
Sanat Galerisi'nde Orhan Karaalioğlu'nun "Kadın
Portreleri" başhklı sergileri görülebilecek Aynca
Osmangazi Belediyesi Sanat Galerisi'nde Erol Özdayı,
Samı Güner Sanat Galerisı'nde Chris Hinterobermaier ve
Akbank Sanat Galerisi'nde de karma fotoğraf sergileri ay
sonuna kadar izlenebılecek
'Peribacaları
y
nda korunan
khaplar
Kültür Servisi - Ne\ şehir'in Uçhisar kasabasında
günümüzden 150-200 > ıl öncesine ait kıtaplar bulundu.
Cami ve mescitlerin \akınlannda bulunan kütüphanelerdfe
okunan bu kitaplar tahnp olup kullanılmaz hale '
geldiklerinden. Uçhisar kasabasının çeşıtlı
merkezlenndeki, ınsanlann ulaşması zor Peribacalannın
içindeki odacıklara gizlenmiş. Özellikle Kuranı Kerim ve
çeşitlı el >azmalannın da bu birimlerde korunmaya
alındığına değınen Uçhisar Beledive Başkanı Ömer Saka,
geçmişte kıtap sev gısinin v e kitaba \ erilen önemin son
derece önemli olduğunu belırtti. Uçhisar kasabasının
Derebağ ve Cevizli > örelennde toplam dört penbacasının
bu yönde kullanıldığını \ urgulayan Saka, zaman zaman
bazı araştırmacılann bu v erlere giderek bozulmuş cıltleri
birarayagetiripkullandıklannısövledi.
Bilar'da kış seminerleri
Kültür Servisi - Bilar'da ekoloji seminerleri sürüyor. Bugün
saat 18.30'da "Ekoloji Seminerleri"nde Dilaver Demirağ
ve Nil Gün "Ekoloji ve İnsanbilimleri" konusunda
tartışacaklar. Bugün a\ nca saat 20.00'de "Milliyetçilik
Tartışmalan" kapsamında İskenderSa\aşır"Yeni
Mılli>etçılıkTeonleri"üzenndeduracak. İskender Savaşır
konuşmasında Gellner. Hobsba\\ m ve Carr'ın >orum ve
katkılannı aktaracak.
İSÜF '94 FotoğrafŞenliği
Kültür Servisi - İstanbul Ünıversitesı Foıoğraf Kulübü'nün
düzenlediğı "İSÜ F "94 Fotoğraf Şenliği" sürüyor.
Vezneciler. Bozdoğan Kemeri Caddesindeki İstanbul
Üniversitesi Öğrencı Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen
festi\al 10 mart gününe kadar ızlenebihr. Etkınlıkler
kapsamında bugün saat 14.00'te Fotoğrafe\i'nin
"Hindistan" dia gösterisi ve söv leşi ızlenebihr. Bugün saat
15.00'te gerçekleştirilecek panelin konusu ise "Fotoğraf ve
Sanat". Panele konuşmacı olarak Fethi İzan, Nazif
Topçuoğlu. Alberto Modiano ve Ne\zat Yıldıran
katılacak. Festi\al kapsamında \ann saat 14.00'te "İSÜF
"94" dia gösterisi. 15.00'te ise İzzet Keribar'ın "Doğu
Karadeniz" dia gösterisi \ e ardından sanatçn la yapılan
söyleşi ızlenebihr.
*Kaçak 'yeniden gösterime giriyor
Kültür Servisi - Yapımcılığıru Keıth Barish ve Arnold
Kopelson. yönetmenbğini ise Andrevv Davis'in
gerçekleştirdiği ve 7 dalda ("en iyi film". "en iyi yardımcı
erkek oyuncu". "en iyi görüntü". "en iyi orijınaİ müzik".
"eniyi kurgu". "en iyi ses". "en ıyi sesefekti")Oscar'aaday
gösterilen "The Fugitive-Kaçak" 4 marttan itibaren
yeniden gösterime gırıyor. Kansını öldürdüğü gerekçesiyle
idamcczasınaçarptınlanbaşanlıbırcerrahın.
suçsuzluğunu kanıtlamak için \erdiği mücadelenin
anlatıldığı filmde. başrolleri Harrison Ford. Tommy Lee
Jones, Sela Ward. Joe Pantoliano ve Andreas Katsulas
paylaşıyorlar. Senar>osunu Jeb Stuart ile David
Tvvoh} 'nin kaleme aldıklan fılmin müziklerini ise ünlü bir
isim James Newton Hovvard gerçekleştirdi.