25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET2 1MART1994SALI KULTUR Kütleninparçalanışının önemi Anthony Caro'nun antimass heykelleriyle bir kez daha kanıtlanıyor CANAN BEYKAL Çağdaş heykel. 50'lerden sonra pek çok sorununçözümünü re- sim sanatına borçludur. Özellikle Amerika'da savaş yıllannın ardından soyut dışavurumculuk genel deyimiyle ekspresyonizm ve Nernnan ile Reinhardt'ın geometrik tasanlan, renk sorununu yeniden gündeme getirmekteydi. Renk sorununun spatial-boş- luksalmekansal sorunlan davet edişi doğrudan heykel sanatçı- lannı etkilemişür. Bunun asıl yolu elbette ki "Primary Structu- res" olarak adlandınlan bir anlayışın resim sanatına özgü sorun- larla, geometnk heykel arasındaki sorunlar ilişkisi ve çatışkısını yaratmış olmasıdır. Lirik adlar takarak bir tür peysaj heykeli yaratıyor Bu öyle bir çatışkı ve ilişkiydi ki, geometrik soyut heykel ve re- sim türü. bir yandan dışavurumculuğa bir reaksiyonu ve onun çö'züm getirmeden bıraküğı sorunlan ele almak tasasını. bir yan- dan da onun formu ve çizgiyi renkle anlatmak sorununu bir ara>a getırmeye temellenıyor- du. Bu yüzden Ad Reinhardt ve Barnett Nevtman gibi 50'lerde bir köşede kalmış olan sanatçılann tuval yüzeyindeki renk sorun- salının (ki bu dışavurumculann tam karşıtı bir yüzey sorununa parmak basıyordu) dışavurumcularla bir ilişkisi yoktu. İşte geo- metrik soyut heykelin temelini bu iki sanatçının anlayışlan oluş- turmuş denebilir. Çünkü bu iki sanatçının sorunlan. çağdaş- lannın bir eleştirisi niteliğindeydi. Bunlann temel meselesi daha sonra Kelly, Stella ve Noland'ı içine alan genç bir kuşağın da soru- nu olan; sınırsız. değişken espasa karşılık, tuval ve resmin sınırlı- lığı ve çelişkisiydi. Bu resimsel sorunlar minimal heykel diye anı- lan bir anlayışın temehni oluşturacaktır. Bu heykel genel özellik- leriyle Tony Smith'in başı çektiği ve Amerikan soyut heykelinin önemli adlannı bir ortak paydada buluşturacak olan tasalan içe- riyordu. İngiltere'de ise durum biraz daha lirik bir hal göstermiştir. İngi- liz heykeli, bir yanda ekspresyonizmin deformasyonuna temelle- nen soyut figürlü heykel geleneğj ile bir yandan da hiç kuşkusuz İngiltere'nin dünyaya en büyük armağanı olan Henry Moore ge- leneği arasında kalmıştı. İşte bunlann arasında Anthony Caro adlı bir heykel sanatçısı. kendi ülkesinin gelenekleriyle (ki bu daha çok Moore geleneğidir), Amerikalı David Smith'in açtığı yolu birleştiren ve Moore'dan beri ilk kez İngiltere dışında dün- yada da üne kavuşan bir heykel sanatçısı olarak tanınacaktı. Caro, metal heykellerin çokca yeğlendiği ve özellikle bu metal ağırlıklı heykellere rengin katıldığı bir an- layışın etkisiyle demiryolu raylan,putreller, metal çubuklan kaynaklaya- tak bazen kapalı, bazen açık ve dağıruk bir heykel kompleksi yaratı- yordu. Bu Uinr ptoh •« V*lour tlevt ruslttd and waxtd h4 % 10i x \*<4 cm J990 heykellerinde, yine tüm soyut geometrik heykel sanatçılannın yeğlediği kaideden yoksunluk. boyut-renk karşıtlığını vurgula- yan, doğrudan zemine ya da heykelle birlikte düşünülmesi gere- ken herhangi bir piedestalin üzerine dayanan metal yüzeyler ya da soyut biçimler kullanıyordu. Caro'da ilginç olan yan ise; bu denli formel bir anlayışa son derece lirik adlar takarak bir tür pey- saj heykeli yaratıyor olmasıydı. Aynca O. örneğin etkisi altında kaldığı David Smith'in tersıne, yatay bir eksene göre düzenlenmiş formlar ağı oluşturuyordu. Şelale çağnşımı espası biçimlendiriyor İngiltere'nin hiç kuşkusuz Moore'dan beri dünya çapında bir heykeltraşı olan Anthony Caro'nun bir kısım heykelleri Aksanat'- ta izlendi. Bu heykel sergjsinde Caro, her zamanki gibi doğayı çağnştıran bir ad kullaruyor. Serginin adı "Şelaleler". Yine yatay bir eksene göre kurulmuş ve heykele spasyal ilişkiler olanağı ve- ren ve hey kelle birlikte düşünülmüş olan boyutlu yüze> lere daya- nan, yine onlardan akan, ibrm yüzeyleriyle, çubuklarla, kıvnlma ve bükülmelerle dökülen metal formlar ağını sunuyor. Bu heykel- ler espasta biçimlenen şelaleler olduğu kadar (ki bu Boccioni'nin "bir şişenin espasta oluşumu" adlı fütürist işini anımsatmıyor de- ğil) tam tersine şelale çağnşımının espası biçimlediği de söylenebi- lir. Betimlemeyi formel bir dille anlatan heykel Elinizin dolaştığı her bir yüzey; sakinliği, buluşma noktalannın her bir ucu; noktanın, düğumlenmenin; dönerek aşağıya uzanan silindirik her bir form; kendınin ve espasın döner hareketini tanımla- manıza olanak sağlayacak, hatta bugünkü gözümüzle epeyce betimleme sınırlannda dolaşan, betimlemeyi formel bir dille anlaıan bir heykelle karşı karşıya ol- duğunuz izlenimini bırakıyor. Kü- bizmden beri kütlenin parçala- ruşının ne denli önemli bir buluş ol- duğu Ant- hony Caro'- nun bu anti- mass heykelleriyle daha bir kanıtlanı- yor. Rasin'in 40 yıllık ışıklarıSENNUR SEZER Demek Rasin resme gönül vereli kırk yıl ol- muş. Rasın kim mi? Bir resim tutkunu. 1923'te doğmuş. Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirip doktora için Paris'e gittiğinde hukuk, önemıni kaybetmiş gözünde. Dönmüş ve resme baş- lamış. Rasin'in öyküsü kısaca böyle. Belki de farkli. Kimse tam bilmez aynntılannı. Öyle az konuşur kı. Ödüller vardır yurtdışında ka- zandığı, yurtdışındaki resim okuHanndançağn- lar... Ustünde durmaz ya da şakayla geçiştirir. "Ben bir buctık saatte anlatıverivorum ne yapıla- cağını, oysa akademisyen bir \üda anlatmalı. Nasıl ders veririm.." Yoo, ansiklopedi falan kanştırmayın, kolay kolay bulamazsınız. (Belki de hiç bulamazsınızj. Ama nasılsa bir yerlerde görmüşsünüzdür. hiç değilse portrelertni. Hani gözlerinde bir başka ışık taşıyan erkekleri, kadınlan. Biri Nazım Hik- met. Ana çizgileri benzemi>or gibi. çocukça.. Yalnızca gözlerindeki ışıkla kimliği belli portre- ler. Belki de başka portrelerini gördüğüm, ışığın nereden geldiği anlaşılmayan. Bir Rembrant res- mi gibi içinden aydınlanan portreleri. O portre- lerin çoğu isimsizdi. Ben onu 1970'lerde tanıdım. 1972-1974 arası olmah. Melda Kaptana Galerisi'nde kuşlarla. Beyaza yakın ışıklardı. Donuk bir mavilik üs- tünde. Ne kuş, ne ışık. Yalruz hep "dön bana bak" diyen resimkrdi. Sevgiydi. Küskünlüktü. İnsanlanmızdı belki. (O yıllar Rasın'ın kuşlannı yazmış olmalıyım. bütün bir gün resimleri sey- rettikten sonra). Sonra atölyesinde portrelerini gördüm. Oğul kaybetmiş analar, eşi vurulmuş kadınlardı bazılan. Öyküleri, Rasin anlatmasa da resmin bir yerindeydi. Işıklıydı. Sonra saçlan ışık, gözleri ışık Nazım Hikmet portresini gördüm. Geçenlerde de bir sergisinin ilanını, Cumhuriyet'te. Emil Galip Sandalcı'ya adanmıştı sergj. Rasin'in kırkıncı yıl sergisiydi. Emil Galip'e Ağıt... Opera Gaıerisi'nden girer girmez gözünüze bir renk ve ışık patlaması çarpacak. Bildiğiniz renklerin, ancak bir çocuk gözüyle algılaruşı sanki. Ne mavi. ne mor. Hem mavi hem mor. Nedense çılgın bir neşeden çok bir hüznü hatı- rlatan bir dalga. Söze dökülmek istense, Nazım Hikmet'ten bir dizeyle anlatılabilir ancak: "Mer- haba kainat." Dünyadan aynhşın acısını, bir do- ğum sanası şiddetiyle vurguluyor resimdeki ha- reket. Ve ışık. Resmin bütününden yayılıyor. Yoksa resmin köşesindeki küçük sunud'an mı: Emil Galip'e Ağıt.. Rasin'in kırkıncı yıl sergisindeki her resimde böyle bir ışık var. Patlayışının gürültülerinı nere- deyse duyduğunuz. ama içinize sevinçten ve kor- kudan başka duygular veren havai fışekleri. Balıklar, kediler, çiçekler mi parça parça resim- lerdeki. Evet. Su altına başmızı soktuğunuzda gözünüze çarpan ilkyaz ışıklan mı? Evet. Ölüm- le yaşamın kesişmesi mi? Belki.. Iyi bir resim seyircisi değil de eleştirmen ol- saydım, size resimdeki 'renk değerleri', 'doku araytşlan', 'günümüz sanatında naifliğin gerçek yeri ve naif sayılmayacak ressamlar' üstüne say- falar yazar, size Rasin'in sergisini gereğince an- latırdım. Ama yalnızca ozanım. Rasin'in resim- lerinin yaşamı savunduğunu seziyorum. Ama neden böyle duyumsadığımı anlatamıyorum. "Sevgili Emil Galip Sandakı'ya adanmtş ol- ması mı, getiriyor bu duyguyu" diye düşündüm epey. Değildi. Emil Galip gibi olan bir şe> vardı resimlerde. Onurlu. sa>gın, sevecen. Işıktı ya da ışık gibi görmeyince anlatılmaz bir şey. Rasin bu kez de portrelerden caymamıştı. Si- yah beyaz. Çizginin getirdiği ışığın portreleri. Bir yanda Halikarnas Balıkçısı. Sonra bir kadın. Çıplak değil çınlçıplak gözlerindeki soru.. Yanı- tlayamadım. Kırk yıl taşman odun Rasin. sergısi için tek cümle sövledi: "Kırk \ü odun taşımışım. Şimdi resim yapmaya başladım." Anadolu tekkelerinde Yunus'un taşıdığı her dalı düzgün odunlar mıydı, Rasin'in taşıdığı odun- lar. Beklenen ve bir türlü gelmeyen değerlendir- meler ve eleştiriler miydi? Yoksa sanatın tüken- meyen tasası, kuşkusuz sorumluluğu mu? Yetmiş yaşla resme ulaşmanın sevinç ışıklan mıydı resimlerde patlayan. Ölümün bir bitiş ol- madığının. bir badem dalıyla dünyaya dönüle- ceğinin muştusu muydu? Yoksa havatı savun- manın gereğini vurgulamak mı? Rasin, kırk yıl önce nasıl resimler yapardı bil- mıyorum. Keşke galerinin bir köşesine sı- kıştırsa\dı. Yirmı yıl öncenın kuşlan, içine ışık sızan insan portrelerini de. O zaman genç sevirci daha iyi kavrardı resmindeki çerçe\enin dışına taşan ışığın kaynağını. Rasin'in parlak bir hukukçu olmaya, az tanı- nan bir ressam olmayı neden yeğlediğini de.. Sa- natın hukuk kadar gerekli olduğunu da ka\rar mıydı o genç insan. Her şeyın, aşkın bile metalaştığı günümüzde. bir galeride, bir saatini 'seyirci' olarak harcarsa ve açıklanmaz bir sevinçle aynlırsa galeriden. Evet. Rasin. kırk yılını resme ayırmayı kutlu>or. ışı- klarla. Bence ışıktaki payıruzı kaçırmayın. Rasin'in son çalışmalannda 'mayası aynı ama tadı başka bir Rasin'i bulacaksınız Rasin: 'Gerçeğe hiçbirzaman sırtçevirmedim' ALİŞEFİK Risin'in son çalışmalan Ope- ra Sanat Galerisi'nde sergileni- yor. Onun resimlerini bilenler bu sergide, mayası aynı ama ta- dı bir başka Rasin'i buluyor. Sergi çağnsında; "Kırk yılın bitiminde nesneler birden direnç- lerini yitirdi. Artık yarın günler- den ağustos böceği" diye bir tümce var. Bununla ne demek istiyor sanatçı, ilk sorum bu ol- du. "Sergide bir sürü balık resmi var. Balığı alalım. Balık bir nes- nedir. Nasıl bir nesne? Denizden çıkan canlı / balıkçı taUasında dizili / kızarmış dunıyor tabak- ta. Ama tuvaldeki hangisi? Bun- lardan hiçbiri değilse, resimde, dikkat edin resimden demiyo- rum, resimde can buluyorsa ar- tık o, ne denizin, ne tablanın ne tabağın balığıdır, o resmin balı- ğıdır, resimdir. Melih Cevdet Anday'ın *yann günlerden ağustos böceği' dizesindeki ağustos böceği yarınki salıdan daha salı değil mi?" - Peki bu nasıl oldu? "Hani anlatılarda vardır: Kırk yıl odun taşıma. V etmişim- de oldu. Kırk küsur yıl süreyle • Kırk küsur yıl süreyle hemen her gün saatler boyu çalıştım. Her resmim bir öncekinden biraz daha iyi olsun istedim. Gözümü gerçeklerden ayırmadan. hemen her gün saatler boyu ça- lıştım. Her resmim bir öncekin- den biraz daha m olsun istedim. Gözümü gerçeklerden a>ırma- dan. O gerçek ki uzağunda, ya- kınnnda ve içimde. İşte kırk kü- sur yıl tuvale oturtmaya çalış- tığım, çabaladığım o gerçek, çağrdmadan ve beklenilmeden birden tu>alden çıkmaya başla- dı. Resmin büyü olduğunım her zaman bilincindeydim. Ama do- laysız büvülüğünü şimdi yaşıyo- rum, bu ne mutlulukmuş vurgu- lamak isterim. Kırk yıl boyunca resim kendince bir dua idi, ol- mak veya ohnamak hali! Pür ciddi'... Şimdi de dua, ama gülü- yorum. Zaman zaman da kah- kaha atıyorum tuvalimle baş başa iken. İnanın bir gören olsa muhakkak delirmis der! Ama içimden bir ses "galiba en ciddi resımlenn bu son yaptıklann" diyor. - Peki gerçek, gerçek yok ol- madı mı sözünü ettiğiniz büyü içinde? Rasin'in gözlerinde bir inanç bir güven pınltısı, hemen yanıt- lıyor: "Kırk yıllık çabamda, birkaç aylık dönem hariç, gerçeğe hiç bir zaman sırt çevirmedim. Enis Batur'un son çıkan Gesualdo ad- lı yapıtmda Aldous Huxley'in bir denemesi var. Orada deniyor ki ' Günümüzde... soyut olan hiçbir resimde, önceki dönem- lerin ustalannın, bir hika>e an- latırken yaratüğı zenginlığe \e uyumlu karmaşıklığa sahip, formel bir kompozisyona rast- lanmaması. çok önemli bir ol- gudur..' Olası mı bu sözlere katibnamak? Son olarak şoyle diyeyim, dtştan gelsin, içten çıksın, arasın ya da aranmadan bulunsun gerçek; kanımca, res- min ana öğesi." 'Ferhat ile Şhin'operası İznur'de İZMİR (A.4)- İzmır Deviet Opera ve Balesi (İDOB), "'Ferhat ile Şırin" ile sanatseverlenn karşısına çıkıyor. Öyküsünü Nazım Hikmet'in \azdığı. Azeri besteci Arif Melikov'unmüziklendirdiği, "Bir Aşk Masah"adıylada bilinen "Ferhat ile Şirin" balesinın prömi) eri, 5 mart cumartesi akşamı vapılacak. İzmir'deyeni bir düzenlemeyle izlev ici karşısına çıkacak olan "'Ferhat ile Şirin" balesinin koreografısi. Kazakıstan'dan konuk olarak gelen sanatçı Bulat Ayuhanov "a aıt. Orkestrayı Ercan Yenal'ın y önettiği balede. dekorlan Edip Tufanoğlu. kostümleri ise Sevda Aksakoğlu hazırladı. İlk kez 1960'hyıllarda Petersburg'da sahnelenen "Ferhat ile Şirin", ülkemizdede 1980-81 sezonunda Ankara Deviet Opera \e Balesi'ncesahnelendi. Bursa'dakiikür-sanat etkinlikleri BURSA (AA) - Bursa Büyükşehir Belediyesi Konserv atuvar Müdürlüğü bünyesinde geçen yıl oluşturulan "Çocuk Korosu", konserlerine başlıyor. Müzik öğretmeni Murat Kara yönetımindeçahşan ve 70 çocuktan oluşan koro. yann Bü> ükşehır Belediyesi Nikah Salonu'nda ilk konserini \erecek. Deviet Güzel Sanatlar Galerisi'nde de bugün Mehmet Emin Kayserili'nin "Işık, Biraz Daha Işık" adlı y ağlıbo\ a resim sergisi izlenime sunulacak. Sergi, 14 marta kadar açık kalacak. Deviet Güzel Sanatlar Galerisi'nde Emre Omur'un "Okyanuslardan Sıcak Esintiler", Büyükşehir Belediyesi Sanat Galerisi'nde Orhan Karaalioğlu'nun "Kadın Portreleri" başhklı sergileri görülebilecek Aynca Osmangazi Belediyesi Sanat Galerisi'nde Erol Özdayı, Samı Güner Sanat Galerisı'nde Chris Hinterobermaier ve Akbank Sanat Galerisi'nde de karma fotoğraf sergileri ay sonuna kadar izlenebılecek 'Peribacaları y nda korunan khaplar Kültür Servisi - Ne\ şehir'in Uçhisar kasabasında günümüzden 150-200 > ıl öncesine ait kıtaplar bulundu. Cami ve mescitlerin \akınlannda bulunan kütüphanelerdfe okunan bu kitaplar tahnp olup kullanılmaz hale ' geldiklerinden. Uçhisar kasabasının çeşıtlı merkezlenndeki, ınsanlann ulaşması zor Peribacalannın içindeki odacıklara gizlenmiş. Özellikle Kuranı Kerim ve çeşitlı el >azmalannın da bu birimlerde korunmaya alındığına değınen Uçhisar Beledive Başkanı Ömer Saka, geçmişte kıtap sev gısinin v e kitaba \ erilen önemin son derece önemli olduğunu belırtti. Uçhisar kasabasının Derebağ ve Cevizli > örelennde toplam dört penbacasının bu yönde kullanıldığını \ urgulayan Saka, zaman zaman bazı araştırmacılann bu v erlere giderek bozulmuş cıltleri birarayagetiripkullandıklannısövledi. Bilar'da kış seminerleri Kültür Servisi - Bilar'da ekoloji seminerleri sürüyor. Bugün saat 18.30'da "Ekoloji Seminerleri"nde Dilaver Demirağ ve Nil Gün "Ekoloji ve İnsanbilimleri" konusunda tartışacaklar. Bugün a\ nca saat 20.00'de "Milliyetçilik Tartışmalan" kapsamında İskenderSa\aşır"Yeni Mılli>etçılıkTeonleri"üzenndeduracak. İskender Savaşır konuşmasında Gellner. Hobsba\\ m ve Carr'ın >orum ve katkılannı aktaracak. İSÜF '94 FotoğrafŞenliği Kültür Servisi - İstanbul Ünıversitesı Foıoğraf Kulübü'nün düzenlediğı "İSÜ F "94 Fotoğraf Şenliği" sürüyor. Vezneciler. Bozdoğan Kemeri Caddesindeki İstanbul Üniversitesi Öğrencı Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen festi\al 10 mart gününe kadar ızlenebihr. Etkınlıkler kapsamında bugün saat 14.00'te Fotoğrafe\i'nin "Hindistan" dia gösterisi ve söv leşi ızlenebihr. Bugün saat 15.00'te gerçekleştirilecek panelin konusu ise "Fotoğraf ve Sanat". Panele konuşmacı olarak Fethi İzan, Nazif Topçuoğlu. Alberto Modiano ve Ne\zat Yıldıran katılacak. Festi\al kapsamında \ann saat 14.00'te "İSÜF "94" dia gösterisi. 15.00'te ise İzzet Keribar'ın "Doğu Karadeniz" dia gösterisi \ e ardından sanatçn la yapılan söyleşi ızlenebihr. *Kaçak 'yeniden gösterime giriyor Kültür Servisi - Yapımcılığıru Keıth Barish ve Arnold Kopelson. yönetmenbğini ise Andrevv Davis'in gerçekleştirdiği ve 7 dalda ("en iyi film". "en iyi yardımcı erkek oyuncu". "en iyi görüntü". "en iyi orijınaİ müzik". "eniyi kurgu". "en iyi ses". "en ıyi sesefekti")Oscar'aaday gösterilen "The Fugitive-Kaçak" 4 marttan itibaren yeniden gösterime gırıyor. Kansını öldürdüğü gerekçesiyle idamcczasınaçarptınlanbaşanlıbırcerrahın. suçsuzluğunu kanıtlamak için \erdiği mücadelenin anlatıldığı filmde. başrolleri Harrison Ford. Tommy Lee Jones, Sela Ward. Joe Pantoliano ve Andreas Katsulas paylaşıyorlar. Senar>osunu Jeb Stuart ile David Tvvoh} 'nin kaleme aldıklan fılmin müziklerini ise ünlü bir isim James Newton Hovvard gerçekleştirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle