23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
r 4 ARAUK 1994 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 GUNDEMDEKI SANATÇI: MEHMETDÎNÇEL ONATKUTLAR Umbor öldü...Umbor'la ne zaman tanıştığımızı ha- tırlamam çok güç. Bu ilk karşılaşma çoktan sis ve gürültü bombalan, cana- var düdükleri, ambulans sirenleri ve uzun, kalabahk yürüyüşlenn tozu için- de kaybolmuş oîmalı. Ama ikınci karşılaşmayı bugûn gibi hatntıyorum. Biraz öncesine gitmeliyim. 4 Eylül 1967 gûnü ikindiye doğru Karacabey'e ulaştım. Yedeksubay öğ- retmen olarak Karacabey'le Bandırma arasında, Dağkadı köyü tlkokulu'na atanmıştım. Biraz yeni mesleğim nede- niyle, biraz da bu renksiz ve kasvetli ka- sabada kimseyi tanımadığımdan. biri- ne TÖS'ü sordum. Öğretmenler sendi- kasını. Kasabanın tek meydanının he- men yambaşındaki sokakta bir bınayı gösterdiJer. Binanın alt katı lokaldı. Da- ha çok bir kahveyi andınyordu. Oturdum, gazete okuyup çay içerek akşamın olmasını bekledim. Kasaba eşrafinın içki içip kumar oy- nadığı ve bolca politıka konuştuğu Şe- hir Kulübü'nde akşam yemeğini yedik- ten sonra yenıden gelip oturduğum TÖS lokalinde saat 20.00'ye doğru dı- şandan gelen gürültüler işittim. Gûrül- tüler adamakıllı artınca çıktım ve ses- lerin geldiği alana doğru yürüdüm. Gördüğûm manzara son derece tu- hafh. Alanda kadın erkek, çoluk çocuk binlerce insan vardı. Geniş alanı, orta- da çember biçiminde bir boşluk bıraka- rak doldurmuşlardı. Ve büyük bir ne- şeyle ortadakı bir olaya bakıp eğlenı- yorlar, alkjşlıyorlardı Ortada büyük bir ateş yanıyordu. Ateşin kızıl aydınlığın- da ayı, deve, domuz post ve masklan- na bürünmüş, yüzlerini kömür karası ile boyayıp "arap" olmuş, entari giyip kız olmuş köylü oyuncular, Dioni- zos'tan bu yana binlerce yıllık Anado- lu seyirlik köy oyunlanndan birini oy- nuyorlardı. Arap, kızı kaçınyor, sonra ölüyor, ayı gelip yûzûne işeyince diri- lip kalkıyordu. En çok ayı maskını beğendim. Geceyansı oyun bitip köylü oyuncu- lar minibüslerine binerken yanlanna yaklaşıp sordum: "Hangi köydensûıiz?" «Yenkeköy'den." "Dağkadı köyü size yakın mKhr?" Güldüler: "Ohoo_ hemen yanımız. Huduttur-" O gece köyüme ılk kez köylü komed- yenlenn minibüsü ıçinde. tutkal ve kıl kokulu ayı, domuz, deve masklan ara- sında gittim. Umbor'la ertesi gün kar- şılaştım. Çerkez Omer Bey'le Arnavut Hilmi- Bey'in çiftliklerinin bulunduğu, orta- sından Karasu'nun geçtiği uçsuz bu- caksız çayırlıklara bakan bir yamaçta kurulu Dağkadı köyü, oldukça büyük bir yerleşim birimi idi. Aşağıda düz- lükte devletın yaptırdığı deprem evle- rinin oluşturduğu mahalle daha modem görünüşlü, ama aslında yoksuldu. Yu- kan Mahalle ise zengin ve oturaklı. Ca- minin karşısındaki kahvede öğleye doğru, namaz vaktini bekleyen yaşlı köylüler ve dükkânı kahvenin hemen Türkiye Işçi Partisi'nin ıktidara gel- meyı bile düşünebıldığı yıllardı. "Mehmet Ali A>dos'la ben iki yıl sü- reyle, Umbor ve Bandırmalı öbür TlP'lilerin yardımıyla Dağkadı köyü- nün sola açık köylülerini örgütledik. Partide Çekoslovakya olaylanndan son- ra çatıya inen balta taban döşemelenni bile böldüğû halde, 69 seçimlerinde TlP'e düzınelerle oy çıktı. Umbor'un az çok mutlu yıllanydı. Tiyatro ile ilgileniyordu, bir çoğu- muz gibi. Sermet Çağan Tiyatrosu'nda rindeki romantik ayının adı Umbor"du. Bu şinn ayıyı başta çocuklar olmak üze- re herkes çok severdı. Öğrenciler kısa sürede Mehmet Dınçel'e Umbor adını verdiler. Ondan sonra Umbor aşağı, Umbor yukan. Solcu öğrenci hareket- lerinin, TİP yürüyüşlerinin maskotu ol- du. Her gösteri yürüyüşünde elinde pankartla Umbor en önde yürür, polis barikatlannı ya da sağcı topluluklan koçbaşı gibi yararak öbür yana geçer, yolu açardı. Bu anlamda hepimizin maskotuydu. yanıbaşında bulunan aydın ve genç bakkal Aydar'la oturuyordum. Birden Umbor belirdi. Çok şaşırdım. Ama o hiç şaşkın gö- rünmüyordu. tri yan gövdesi, sırtında- ki parka ile daha da heybetliydi. Ürkü- tücü görüntüsü yüzündeki ezik gülüm- seme ile yumuşuyordu. Yanıma geldi. Sanlıp öpüştük. "HoşgeWin!"dedi. "Sen de hoş gektin!" diye yanıtladım. Bir kahkaha attı. "Ben buralıyım yahu!" Yıllardır tanıdığım Umbor'un Ban- dırmalı olduğunu bilmiyordum. Benim köye geleceğımı duymuş, hemen ziya- rete Jkarar vermışti. Parkasının cebin- den Aşık thsani'nin 45 devırlik bir pla- ğını çıkardı. Kahveci Mustafa'ya ver- di. "Bunu dinkyin!" dedi, "Neo berbat türküler?" Pikaptan lhsani'nin sesi yükseldi: "Geliyoruz, geieceğiz, vakmdır!" Ayak Bacak Fabnkası'nda rol almış. başka oyunlarda oynamıştı. Ama asıl, toplumsal olaylann kahra- manlanndan biriydi. Kımdi Umbor Mehmet? Asıl adı Mehmet Dinçel olmasına rağmen ne- den herkes onu Umbor diye tanıyordu? Mehmet Dinçel, 1941 yılının mart ayında Bandırma'nın Edincik nahıye- sinde doğdu. llkokulu orada. orta ve lı- seyi ıse Bandırma'da okudu. 1960'ta Is- tanbul'a geldi. Önce orman fakültesıne sonra da jeolojı bölümüne yazıldı. Son sınıfa kadar okuduğu bu fakülteyi onun hem ısmini, hem de yazgısını değıştı- ren olaylar yüzünden bitiremedı. Mehmet Dinçel, ınançlı bir devnm- cı olarak katıldığı öğrenci hareketlerin- de kısa zamanda başa geçtı. Sadece li- derlık vasfından ötürü değıl. bir tank gibi ıri cüssesı ve ınanılmaz cesaretı ne- denıyle. O yıllan hatırlayanlar bilirler: Sevgi- li Mısük'ın ünlü taş devri kankatürle- Ben Dağkadı'dan aynldıktan sonra daha seyrek görmeye başladım Um- bor'u. Öbür arkadaşlar da. Ama o, ina- nılmaz bir inançla kendine ve ütopya- sına sadık kaldı Küçük bir plakçı ve ki- tapçı dükkânı vardı Bandırma'da Ora- da kız kardeşi ile birlikte toplumcu kı- taplar ve kasetler satmaya devam etti Sevgili Nizam'ın anlattığına göre ya- şamındakidüşüş 1975'tebabasınınölü- müyle başladı. 1980 faşist darbesinde kıtapçı dükkânı basıldı. Yasak kıtap sat- tığı gerekçesıyle ıçen alınıp ıkı gün so- ğuk nezarette çınlçıplak sorguya çekıl- dı. Gene Nizam Üstündağ'a göre son- rakı hastalığında bu ışkence rol oynadı. Yavas. yavaş mutluluğunu yıtırdı. Gün- lenni yapayalnız ve okuyarak geçirdı. Ekonomik durumu çok bozuktu. Ama bunu hiç dert etmedı. Bir gün şöyle de- miştı Nızam'a:"Tek giderim Cumhu- rrvet gazetesi, bir de akşamlan bir ka- şık çorba. İdare edi\orum...~ Onu yılda ıkı kez lstanbul'da görü- yorduk. TÜYAP Kitap Fuan'nda ve ts- tanbul Uluslararası Film Festivali'nde. Parası olmadığı için festival günlerin- de gelip beni buluyordu. Ben de ona nasıl bedava giriş sağlayacağım diye formüller anyordum. Son kitap fuanndan sonra Dr. Üstün Korugan durumunu iyi görmedi. Ar- kadaşlan onu taksiyle yolladılar Ban- dırma'ya. Ve geçenlerde Cumhuriyet'te bir ilan gördüm: Mehmet Dinçel'i (Umbor) kaybertik. Önce Ülkü Tamer'in çevirdiği o unu- tulmaz dizeyı hatırladım: "Püıdar öldü ve kimse farkında de- ğü!" Kız kardeşleri de öyle düşünmüşler. Oysa perşembe akşamı (dün) tüm dostlan, Yedikule Safa Meyhanesi'nde bırarayageldik. Duyangelmişti. Demir Özlü'den Bozkurt Nuhoglu'na, Tokta- mış Ateş'ten Ali Ö^entürk ve Üstün Konıgan'a. Nizam Üstündağ'dan Mü- nir Göker'e ve hepsını sayamadığım öbür can dostlara. Kadehlenmızi Umbor ıçın kaldırdık ve bazı anılan yeniden yaşadık. Aynca, "doktrinde münakaşah kalmış bazı hu- suslan' da aydınlattık. Antıamerikan mıtınglerde yıllarca "Yankee Go Home" pankartını başa- nyla taşıdıktan sonra Ergjn Ertem'ın hatırlattığı gibi bir gün hiç evine gıtme- diğını farkedip elinde "UmborGoHo- me!" pankartıyla kendine karşı nüma- yiş yapışını.. Kirk Douglas'ın Amerikan kültür el- çisi olarak Türkiye'yi ziyareti sırasın- da Belediye Sarayf ndan çıkışında Um- bor tarafından "Yankee Go Home" di- ye kovalanışını ve sonra birarkadaşının "Yahu Umbor, ne yapıyorsun? Sparta- küs kovalanır mı?" demesi üzerine uta- nışını... Ve daha neleri... • Doktnnde ihtilaflı konu ise küçük bir skandal ile ilgiliydi. Arkadaşlann gü- lümseyerek hatırladıklan bir olay var- dı. 1962 yılındaki Akademi Balosu'nda Umbor kafayı çekince iştahı açılmış ve bir könsolosun eşinin derin dekoltesi- nın açık bıraktıgı sırtını ısırmıştı. Bu könsolosun hangi ülkenınkı olduğutam bilınmıyordu. Dün ortaya çıktı: Ttalya. Bütün bu anılar derin bir sempati ile dile getınldi. Çünkü Umbor, bizim gençlığımizin en dürüst, en saf, en ro- mantik 'ayısı'ydı. Şimdilerde Forrest Gıımp'la ilgılenenler, keşke biraz Um- bor'la ılgilenseydiler. Yalnızca anılann aynı kaldığını söyleyen Bilge Karasu, bugünlerde kendine bu soruyu soruyor: Kimimben?Költür Servisi - Bilge Karasu'nun 'Uzun Sürtnüş Bir Gûnün Akşamı' adlı kitabı üz- erine gerçekleştirilen seminer- , lerin üçüncüsü geçen perşembe günü Bilar'da yapıldı. Onceki oturumlarda konuşulanlan özetleyen Oruç Anıoba, aslın- da 'Uzun Sürmüş Bir Günun Akşamı' diye bir metin ol- madığını, bu başlığı taşıyan ilk bölümde birbirine bağlı iki metin, ikinci bölümde de 'Dut- hr' adlı ikinci bir metin bulun- duğunu anımsattı. Anıoba, "Bir adun ötede de önemH denebflecek edebiyat metinkri içinde daha önce düşünülmemiş bir olanagifi bir kişrye yaşaül- mas yohryla bizim en azından daha öoce btbnediğinıiz ya da akhmıza getaıeyen bir yeni olanak ortaya koaur" dedi. Bir izleyicinin ki- tapta konu edilen adanın hangi ada olduğunu sorması üzerine Bilge Karasu, bunun hiç önemi olmadığını belirterek "Coğrafya açsm- dan Ptndik'ten şöyle bir giderek bir yerlere uiaşıhy- or"dedi. Birbaşka izleyici de 'Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı'nm ilk bölümü 'Ada'da An- dronikos'un iç düşüncelennde "tnancı uğruna zindana atü- mayı bfle göze alamayan adamın inanıl^ söytenebflir 011" sorusunun "Havir söylene- mez" diye yanıtlandığını be- lirterek "Mesda Gafik inanıy- ordu, fokat hapse girmevi göze aiamadL Galfle inanmıyor muy- du? Bu nasıl bir uslamlama" diye sordu. Karasu bunun üzer- ine "Bir anbtfı Idşisimn böyle düşünmüş ohnaauu yadırgryor mosunuz? Tarihte adı geçen bir adanun böyle düşünmemiş oi- masını da berhalde yadırga- mazsuuz" derken, Aruoba "GtMk inanryor değUdi, bfliyor- du. tkincisi burada sözü edflen inanç, bir insanuı bütün yaşanuna yön veren bir İnanç. O inana değiştirmesi söz konusu oiduğunda ortgya çıkan bir durum" dedi Karasu, "Andronikos adaya çıknğmda otuz üç yaşındaydL ba çannıha gcıfldigmde otuz üç yaşutdaydı. Siz de öyküyü yazdığmızda otuz üç vaşuıdayduuz. Andronikos biraz Isa biraz Bilge Karasu mu" sorusuna karşılık bunun bir rastlantı olduğunu söyleyerek "tsa'yı bömem ama biraz öteki. Yazardan taşınan şeyler olu\i)r kişiye. ama \azar o Idşjyi kendini anlatmak için kuDanıyor degil.'* dedi. Otuz üç yaşı iyi bir yaş' olarak niteleyen Karasu bu soruyu yönelten okura yaşını sorarak "Otuz üç" yanıtı aldı. Bilge Karasu, nasıl okuma sürekli k- endini değiştirerek geliyorsa, yazma sürecinde de katmanlar arası bir gelişme olduğunu belirttı Bugünlerde kendine "Sahiden kimim? Bütün bunlan bir araya getiren bir adam mıyun yalnız? Bun- dan 30 ya da 60 yıl öocesini yaşamışolan adamdeğfl mi> I im" diye sorduğunu anlatan Karasu, aynıkalan şeylerin anı o- larak saklananlar olduğunu belirterek "Her am, anı olarak dile gen'rüişinde gününe, havasına göre yeniden anlablmaktadır*7 dedi. Yazar, sözcüklennı seçerken 'Mutiaka Türkçe oisun' ölçütünü kullanıp kullanmadığı yolundaki soruya karşılık, şim- di başka dillerin moda olmasına karşın, bunun kendisini pek etkilemediğini i- fade etti. Vaktiyle anlaşılma- mak için yazmakla çok suç- landığını söyleyen yazar, " Yazıyorsam anlaşılmamak için niye >Hza>ım? Beni okuvanlar anlamaya çalışryoriar mrydı, yoksa ahşagekükleri bir metin, bfldUderi bir şey okumak mı istiyorlardı'' diye sordu.'Türk Karkası' olarak nıtelendiğinin anımsatılması üzerine Karasu, yayınevlerinin, yazan, oluşacak bir okur topluluğuna tanıtmak üzere, okura bir çeşit yol göstermek, adres vermek için tanman yazarlara benzeterek "Aşağı yukan şunun gibi^eni Ugiİendiriyorsa ai oku" mesajını verdıklerinı ıfade etti. Karasu, "Nesi nesine benziyor diye sorarsanız, benzeten Idşi o saat güçlük çekmeye başhyor" dedi. Soylııluklcı masumiyetin simgesi Kültür Servisi - 'Howard's End', 'A Room Wrth A VH ew-Manzarab Oda' filmlennden tanıdığımız lngiliz oyuncu Helena Bonham Carter başından geçen bir ola- yı anlatıyor: Telesekreterine Kraliçe'yle öğle yeme- ğıne davet edildiğıne ilişkin bir not bırakılan Carter. randevudan aylarca önce Buckingham Sarayı'nı ara- yıp "Çok teşekkür ederim ama geüp gelemeyeceğimi bilmjyonım" demış. Hattın öbür ucunda bir ölüm sessizliği olmuş. Sonunda bir ses, "Mutiak bir fdaket olmazsa sizi bekliyoruz" diye yanıt vermiş. Randevu günü saraya ulaşabilmek için 40 dakika önce yola çıkmış. Ancak çok yoğun bir trafık varmış. Marble Arch'daki kavşağa vardığında birkaç da- kikası olduğunu fark etmış. Kırmızı ışıkta geçmiş ve he- men polis tarafından durdurulmuş. Helena Bonham Carter'ın yaşamı, kendisini üne kavuşturan filmler gibi bir gün sabıkalı olmasına yol açabilecek bir nezaketle iç içe. Ne de olsa büyük büyükbabası başbakandı "Övle vBhşi bir gençlikya- şamadım, sanırun ben de bir tuhaflık var" dıyor. Top- lumsal yaşamı hakkında sorularla karşılaştığmda kendi- ni 'yetersiz' hissediyor. Çünkü anne ve babasıyla birlikte oturan 28 yaşmdaki Carter, evden pek dışan çıkmıyor. Evde oturarak belli bir özgürlüğe sahip olduğunu düşü- nüyor. Kenneth Branagh'ın yönettiği 'Frankenstein' fılminde oynama- sı teklıf edıldığinde önce pek il- gilenmemiş. Bu filmden söz ederken "Kendimi bütünüyle tek boyutiu hissettim. Fiimde çok önemli bir sahne v^rdı. ama geri kalaru bana göre çok iyi değUdi. Kenneth bu rol için çok hevesli ol- madığımı biliyordu. A> nca bu rol yüzünden insanlann kendimi tek- rariadığunı düşünmeleriiHİen en- dişe ediyordum" diyor. Ancak so- nunda Carter'ın endişelerinin bo- şuna olduğu anlaşıldı. Bu fiimde canlandırdığı role bellı bir derin- lik kazandırdı. Franco Zefireüi'nin yönettiği •Hamlet' fılminde 'son 25 yıhn en inandıncı Ophetia'sı' olarak nite- lendirildi. Geçen yıl NBC tara- findan yayımlanan bir TV dizi- sinde Lee Harvey OswaW'ın eşı Marina'yı canlandırdı. 'A Room WMı A Vıew-Mauzarah Oda' ve 'Howards End' fılmlen ona kur- tulmak ıstedıği, eski zamanlardan kalma parlak bir imaj kazandırdı Helena 5 yaşındayken psikiyai olan annesi ruhsal bunalım geçir- miş. Ancak sonra iyileşmiş ve mesleğinı sürdürüyor. Helena, bugün rol alacağı filmlerin senar- yolannı okuması ve canlandıra- cağı karakterlerin psikolojik pro- Fılini çıkanrken kendisine yardun; ermesi için ona para ödüyor. Franco Zefirelli'nin yönettiği 'Hamlet' filminde'son 25 yıhn en inandıncı Ophelia'sı' olarak nitelendirildi. Geçen yıl NBC tarafindan yayımlanan bir TV dizisinde Lee Harvey Osvvald'ın eşi Marina'yı canlandırdı.'A Room With A View-Manzarah Oda' ve 'Howards End' filmleri ona kurtulmak istediği, eski zamanlardan kalma parlak bir imaj kazandırdı. Annesinin iyileşmesinden beş yıl sonra babası hastalanmış. Bugün zihinsel yetileri Helena'nın deyimiyle 'son derece keskin' olsa da tekerleklı sandalyeye mahkûm. Ba- bası yoğun bakımda olduğu sırada panığe kapılıp kendi kendini geçindirmesi gerek- tiğını düşünmüş. İlk olarak 16 yaşındayken bir reklam filminde oynamış. 18 yaşınday- kcı 1tv\or Nunn'ın 'Ladv Jane" fılminde başrolu ustlenmış. Bu filmden sonra 'Manzarau Oda' fılminde rol almak üzere seçmelere katılmış. Oyunculann çoğunlukla kendilerinı ka- bul ettirmek için büyük çaba harcadıklan- nı belırten yapımcı Ismail Merchant "He- lena hiç de öyle değildL Masunı, cazibeli ve gururluydu" diyor. Helena bu güne dek birlikte çalıştığı oyunculardan söz ederken nezaketsiz söz- lerden kaçınıyor. Hollyvvood'a gitmeyi ise hiç düşünmüyor. "tnsanlar orada benim çok ciddi olduğuımı ve üst sınıftan geidiği- mi düşünecekkr. Üstelik günün her aıunda çok özel olmak zorundasuuz" diyor. PENALTI MEMET BAYDUR Yazanmız recektir. Memet Baydur yazılanna üç hafta ara ve- 'Dünyayt Kuntapalım' dünya çevre ve barış sergisi tstanbul'da • Kültür Servisi - Çevre kirlilığınde dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alan Türkiye'de ilk defa uluslararası bir çevre sergisi organize ediliyor. Sanatsal birortamda insanlığa büyük ve anlamlı bir mesaj vermek amacı güden kampanya sonunda bütün ülkeler dünyaya hitaben birer sayfalık çevre mesajlannı gönderdiler. Buna ek olarak yüzlerce Türk ressamı tablolanndan bağışlarda bulundu. UNICEF'ten Kültür, Çevre, Millı Eğitim, Sağlık bakanlıklanna, Doğal Hayatı Koruma, tstanbul'u Temiz Tutalım, Doğa Savaşçılan Çevre Grubu, TEMA Vakfı gibi demeklere kadar geniş bir yelpazenın desteğini kazanan kampanya 19 aralıkta Yıldız Sarayı Silahhane Salonu'nda açılacak sergi ile başlayacak. Çevre mesajlan, ülkelere aynlan standlarda sergilenecek. Tablolann satışından elde edilen gelir ise UNICEF'e devredilecek. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Beyoğlırnda • Kültür Servisi-Uluslararası tstanbul Film, Tiyatro, Müzik ve Caz Festivalleri ile Uluslararası tstanbul Bienali'ni düzenleyen İstanbul Kültür ve Sanat Vakfi, Beyoğlu'na taşındı. Etkinlıkleriyle lstanbul'un kültür yaşamını zenginleştiren vakfın da taşınmasıyla Beyoğlu, şehrin hemen hemen tüm sanatsal etkınlıklenni yönlendiren bir merkez oluyor. Bundan böyle çalışmalannı Istiklal Caddesi, Luvr Apartmanı, No: 146, Beyoğlu adresinde sürdürecek olan İstanbul Kültür ve Sanat Vaİcfı, şu sıralarda yoğun bir şekilde önümüzdeki festıvallere hazırlanıyor. Vakfın yeni telefon numaralan; 293 31 33/34/35 yada249 66 10. Hatice Öcardan resim ve heykelsi formter •Kültür Servisi - Hatice Öcal'ın resım ve heykelsi formlan Teşvikiyey Sanat Galerisi'nde perşembeden itibaren sergileniyor. Hatice Öcal'ın Istanbul'daki bu ilk kişisel sergisi 31 aralığadek sürecek. Öcal yerii çalışmalannda resimsel görüntünün oluşumuna aıt __ sorunlan, mekan boşluğu ile yüzey ilişkisinin birbiriyle etkileşim sağlamasından ortaya çıkmasına olanak tanımış. Bu nedenle sanatçının yeni çalışmalan bir tür heykel kavramı ile de değerlendirilebihr. Hollanda'da göç sepgisi • AMSTERDAM - Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da başta Türkmenler ve Kazaklar olmak üzere Orta Asya'daki Türk cumhuriyetlenndekı tarihsel yaşamı konu alan biıyik bir sergi açılıyor. "Orta Asya'da Göçler" adı altında açılan ««rgide, bölgede geçen yüzyıldakı günlük yaşamı yansıtan ve Rusya Etnografya Müzesı'nden getırilen bın kadar eşya tanıtılıyor. Orta Asya göçleriyle ilgıli tanhi eser niteliği taşıyan eski araç ve gereçler ilk kez Rusya dışına çıkanlıyor. Sergilenen eşyalar arasında, Türkmenlere aıt gümüş nazarlıklar ve süs takılan, el dokuması kumaşlar, kıl çadırlar, Kazak savaşçılann kullandıklan malzemeler, deriden yapılmış giysiler ve müzik aletlen yer alıyor. Sergilenen eşyalar, 19. yüzyılın göçlerini, kültür ve geleneklenni de yansıtıyor. "Orta Asya'da Göçler" sergisiyle ilgili olarak yapılan basın açıklamasında, hayvanlanyla sürekli göç halinde olan ve çoğunluğunu Türk kökenlilerin oluşturduğu Orta Asya halklannın, son yüzyılda eski kültür ve geleneklerinden çok şey kaybettikleri vurgulandı. Bu kayıpta, Çarlık Rusyası'nın ve komünizm dönemınin etkili olduğu anlatıldı. Sergi, 20 Ağustos 1995 tarihine kadar açık kalacak. Cemal Reşit Rey Konser Salonırııım özerkligi için iıııza kampanyası (9) tstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvan sanatçı öğretim elemanlan ve konservatuvar öğrencileri: Cem Ertekin, Zey- nep Tuzcular, Oral YazKi. Talar Margarosyan, tktem Kocakuş, Banu Korkut, Ozcan Sönmez, Selim Borak. Bülent Tekalpı- nar, Seda Pehlivanoğlu, Tuba Aydm, Dilvin Ofluoğlu. Başak Özenç, Çandan Baş, MinürOz- gün Can, Burcu Özer, Meüs Yel- kencL Deniz Çiçek, Aycan Bil- giner. Figen Yücel, Özlem Öz- gen, Pınar Ayar, ŞebnemGüleç, Murat Kurtulmuş, Banş Adik- ti. Gülsin Gümüş, Canan Gir- gin. Murat Özdemir, Yağmur Kaşifoğlu, Burcu Oruç, Mine Berkaj. Burak Hoşses, Bora Onataslan, Melisa Sungur, Hü- ma Ersel, Uğur Yalçın, Deniz Ülke, Cavit Karakoç, Ceyda Gölpuıar, Şinn Vatan, Alan Of- luoğlu, Vecihi Ofluoğlu, Arzu Kaya, Deniz Ilgın, Evren Er- can, Levent Tekdal, Çetin Zor. Özerk Doruk, Cihadrve Adibti. Minür Balabanoğlu, Yunus Gü- ner, Yasemin Anderman, Elif Özel, Şeyda Erbaş, DenizUğur, Erez Eğilme, Köken Ergun. Agah Kamidin, Gülbin YeşiL Ayşe Çelik, NesrinÖzel, Önder Saygı, Sedef Pala, Gülşah Bek- ler. Aytaç Gökçek, Mustafa Dinç, Deniz Demirvakanoğlu, Efe Kışlalı, Mehmet Salkım. Metin Yavuz, Nesrin Koçak. Asena Gürpınar, Oytun Ersun, Ekin Futacı, Zeynep Bengier, Eymen Anslı, Burcu Göker. Sonat Bükülmezbaş, Cem Cü- neyt Çelik, Ediz Ergüç, Caner Peçenek, Mehmet Nuri Arkan, Özlem Işık. Sinem Akyol, Gi- zem Gökçe, Çağn Çekiç, Gi- zem Tokgöz, Çağan Gün, Ezgi Sürenkök, Gökhan Gürek, Onur Tunay, Kenan Onuk, Mu- rat Ataç Gencebay, Doğa Ser- han Akalın, Sanem Çelik, Ebru Ulaman, YılduÇeKk, M.Kemal Berat, EvTen Sabuncu, tdil Ça- ğatay, Ercüment Yağız. Cenk Şahinalp, Yeliz Tozan, Erdem Ergüney, Pınar Alsan. Fethi Hıncal, Duvgu Yar, Gızem Kö- mürcü, Zunal Balkan, Esra Ka- rakoç, Ayşem AŞKI, Nazlı Kara- mehmet. C.Doğan Duru, Özge Yetkin, Ayşegül Uçanoğlu, Han- de Erdem, Sevil lilucan, Ceren Dik, Eda Yetiser, Alper Yüce, Sahir Ünal. Merve Dikerman, Kayra Şenocak, Cem tndere, Bahadır Oyacıklı, Ayça Öztar- han. SelinÜge, llkerToker, Ful- ya Tezer, Z.Nazlı Kara. Yonca Anıl, Suzan Alev, Pınar Güre- mek, Hande Sancı. İbrahim Işık. Ezgi Köker, Nihan ÖnoL Hande Toksöz, Seza Köke, Eb- ru Onurlu, Yavuz Küre, Erol Gün, Ozkan Küren. Burak Gül- tekin, Umur B.Türel^ Bülent Gönenalp, Hande Omürlü, Murat Dinç, Osman Kubanh, Gülseren Alpar, Huriye Yurt- tut, Gaye Süslüoğlu, tuba Ba- >"an, Göktuğ Alpaşar, Erdinç Civan, Murat Kalfagil, Ela Yıl- maz, Yasemin Çal, Melih Mer- tel Güneş Üçer, Izver Balcı, Fa- toş Kızıl, Dr.Raci Hoşgör, Mu- rat Civaner, Özden Altıok, Hil- da Hazaryan, Levend Korkut, Ferhan Kesen, Enis Eren, Dfler Aydın, Süreyya Paraz, MAli Elik, Ferhat Ozen, Muhterem Alvato, Gülten Akşen, Banş Pekkip. Hanzade Çakır, Şeb- nem Demiral, Funda Çulcu, Serdar Erbaş, Tülay Badi, Ay- şe Akkaya, Nahide Yazın, Dffl- şad Atasoy. Hande Tekdal, Ah- met Turhaner, Serdar Yazkı, Yasemin Tekin, R.Ayhan Üstün, Neşe KaymakçL Nesrin Urhun, Nesrin Umur, Melis Alguadiş, Laçin Oğuz, Yaçna Butler, Ser- pil Erol, Deniz Tümer. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle