Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20ARALIK1994SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
GMK'den
Tasanm
Kütüphanesi ve
Bilgi Merkezi
Kültür Servisi - Grafikerler Meslek
Kuruluşu'nun olağan genel kurulu. ge-
çen pazar günü The Marmara Oteli"nde
toplandı. Toplantıda üyelere çalışmalar
hakkında bilgi verildi. GMK, sektörün-
deki bilgilenme eksikliğinin giderilmesi-
neyardımcıolmakamacıyla 1995'de Ta-
sanm Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi aça-
cak.
Kütüphanede, dünyada yayinlanan ta-
sanm kıtap ve dergilerinin yanı sıra Tür-
kıye'de basında çıkan yazı, röportaj ve
haberleri içeren bir arşiv, kitap. kurumsal
kımlik rehberleri, afiş kolleksıvonlan,
üniversitelerde yapılan tasanm konulu
seminerler. diatek ve serbest çalışan ta-
sanmcılann portfolyolan bulunacak. Ta-
sanm kütüphanesi ve bilgi merkezinden
profesyoneller, araştırmacılar ve ögren-
cileryararlanacak. GMK her altı aydabir
yayınladığı çalışma yönetmeliği ve fiyat
lıstesını genışleterek, ıçınde GMK ve
grafık tasanmla ılgılı tüm bılgilerin, ta-
sanmcı adreslerinin bulunacağı bir 'reh-
ber' haline getirecek.
GMK Haber ve Grafik Sanatlar üzeri-
ne Yazılar dergisı yayınını sürdürecek.
Bu yayınlan, konuyla ilgilenen herkes
parasızolarakalabilıyor. Genel Kurul'da
yapılan seçimler sonucunda yenı GMK
kurullan dabelirlendi: Yönetim kurulu:
Sadık Karamustafa (Başkan). Emre Se-
nan (Ikıncı Başkan). Serdar Benlı (Genel
Sekreter), Hakkı Mısırlıoğlu (Sayman),
L'ğurcan Ataoglu (Yazman), Esen Karol,
Murat Dorkıp. Kemal Öktem, Akın Nal-
ça. Ahmet Şengül. Murat Akıncı, Tevfik
Fıkret Uçar. Yeşım Demir, Tülay Ulukı-
Iıç. Denetleme Kurulu: tlhan Bılge, Me-
su: kayalar. Mahmut Tarhan.' Onur Ku-
rulu' Mengü Ertel, Yurdaer Altıntaş, Bü-
lent Erkmen.
îkonografinin
çağdaş yorumu
Kültür Servisi- Yıllardır Danimar-
ka'da yaşayan tbrahim Örs'ün yapıtlan
7 ocak tanhıne kadar Kare Sanat Galeri-
sı'nde sergilenıyor.
Bedri Rahmi Eyuboğhı'nun öğrencisi
ve asıstanı olmuş sanatçı, lsveç, Dani-
marka, Almanya ve ABD'de sergileraçı-
yor. Türk sanatseverlerı ise onu tstan-
bul'dakı "Yeni Epünler" ve "Öncü Sa-
nat" sergilerinden tanıyorlar.
İbrahim Örs'ün bu dönem yapıtlann-
da, 80'li yıllardaki renkçilik anlayışı, ye-
nnı tümüyle Kuzeylı ressamlann koyu
tonlanna veincelikli ışıkkullanımınabı-
rakmış. Beyaz, kırmızı gibı belırgın renk-
Jerdeki form, gri siyah kıvnmlann altın-
da belli belirsizbir ışıltı halinde algılana-
biliyor.
Daha önceki sergilerinde çok yoğun
hissedilen Doğu etkileri bu yapıtlannda
da varlığım koruyor. Konulann seçımi
ise. tarihsel. dinsel. mitolojik temalann
yanı sıra gıtar, ney, saksofon gıbı enstrü-
manlann vurgulandığı yer yer ikonogra-
fik bir düzen ıçinde olmuş.
Focan'dan caz
kasetten sonra CD
Kültür Servisi - Onder Focan, mart
aymda çıkan kaseti "Jazz Gtütar"ın ar-
dindan, şımdı de Türkıye'nın ilk caz
CD'sı olma özelliğıni taşıyan "Erken"i
gerçekleştirivor. 1970 yılından beri caz
müziğı yapan Focan'a bu albümde son iki
yıldır zaman zaman birlikte çalıştığı mü-
zısyenlereşlik ediyor. _
f rompette Şenova Clker. kontrbasta
Nezih Yeşilnii. davulda Cankut Ozgül'ün
yeraldığı bu grubun yanı sıra albümde üç
parçada da soprano saksofonda Yahya
Dai. davulda Can Kozlu. vokalde de Ay-
şegül Yeşilıü) yer alıyor.
Albümdekı tüm parçalann besteleri
Önder Focan'a aıt. Albüme adını veren
parça ıçin Focan şunlan söylüyor: "Ge-
nelde erken kaikmayı, erken çahşmaya
başlamav ı severim. Yine bir sabah erken
kalktım. gitar çalmaya başladım. Bu par-
camn motiflerini yakaladıkça notalannı
yazdun".
Albümün ilk parçası olan "Bosna Her-
zogovina". savaşın verdiği acılar ve yok
ettiği kültür mirasmdan yola çıkılarak ba-
nş özlemını dile getirmek ıçin yazılmış.
"Nevar neyok?" ise. sanatçının aynı ad-
lı talk-show programı için yazdığı latın
lezzeti taşıyan birparça. Artık hayattaol-
mayan caz şarkıcısı Nükhet Aruca'nın
ardından yazılan balad ise "Shewas" adı-
nı taşıyor. Albümde aynca "Komşunun
TavuğıT, "AnnenT, "Sympatheticus'" ve
"Silikonun Yokruluğu" adlı parçalar yer
alıyor
Kenzaburo Oer^Ikflendi
ülke Japonya ve ben'GÜRHAN UÇKAN
STOCKHOLM - Bu yılın Nobel
EdebryatÖdürünü kazanan Japon yazar
KenzaburoOe,ödül töreninden önce ge-
leneksel "Nobel konuşmasuıı"vaptı. 10
daktilo sayfası tutan konuşmanın bazı
bölümlerini aktanyoruz. Kenzaburo Oe,
konuşmasına. kendisını en çok etkıleyen
ikı kıtabadeğınerek başladı: MarkTn*-
in'ın "Huckleyberry Fınn" ve Sehna La-
gerlöTün "Nils Hoİgersson'un Hariku-
lade Yoteuluğu". Bunlardan ılkinın, bir
çocuğun "Doğaya sığınarak kendini gü-
vence içinde hissermesi* bakımından;
ıkıncisinın ise başanyla sonuçlanan bir
serüvenden sonra kendısinı "büyümüş,
insan haline geuniş" gören bir çocuğun
coşkusunuyansıttığmdanonuetkiledığı-
nı belırttı.
"...Nils Hoİgersson'un beni en etkile-
yen sözü, 'Yenı bir ınsan oldum' sözüdör.
Büyüme sürecim sırasında yaşamın bir-
çok diliminde. çesitii sınavlarta karşüaş-
tım, -aik içinde.Japon toplumundakiye-
'Günümüz Japonyası,
benim görüşüme göre
120yılhk
çağdaşlaşmadan, dış
dünyaya açılmadan sonra
iki kutup arasında
bölünmüş durumdadır.
Ben de bir yazar olarak
bu bölünmeyi bedenimde
derin bir yara gibi
hissediyorum.'
rim konusunda ve yirminti yılın yansı
boyunca yaşama biçimimde-. Acılanmı
romana aktararak ayakta kalabiktim.
Zaman zaman kendimi aynı sözü söyler
buldum: 'Yenı bir ınsan oldum!' Bu şe-
kitde kendimden söz ediyor olmam, bet-
ki de bu ana veyerepek uymuyor. Ancak
izninizle belirtmek isterim: benim bütiin
yazarnğım. özel yaşanbmla, toplumu.
devieti vedünyayı birieştinme üzerine ku-
nıludur."
Kenzaburo Oe, akıl özürlü oğlu Hika-
ri'nin adının "ışık" anlamına geldiğini,
bu çocuğu ölüme terk etmeyerek ana-
baba olarak caba göstermelerinin kendi
gelişimmı de çok etkiledığıni belirtti.
Bugün ülkenin en tanınmış müzisyenle-
rinden olan Hikari'nın, dış dünya ile ilk
ilgi belirtisinin, 6 yaşındayken kuş ses-
lenne tepki göstererek olmasınm da çok
çarpıcı bir özellik taşıdığını vurguladı
ve Nils Holgersson'un da gezisi sırasın-
da "Kuşlann dilini öğrendigini'' anımsat-
tı.Oe. konuşmasında kendınden önce
Nobel Edebiyat ödülü'nü kazanan ilk
Japon yazar olan Kawabata'nm "Nobel
konuşması"na da değındı. Bu konuşma-
nın ba^liğının.
u
Japonya,ogüzel(şe}')ve
ben" anlamına gelmesmın düşündüriicü
olduğunu, çünkü Japoncasının "O güzd
Japonya'nm ben'i" olarak yazıldığını
belırttı. Kawabata'nm "Z«ışiiriııe''yat-
km olduğunu, kendi yapıtlannm Batı'da
büyük ilgi görmemesının, "Bad'nm ni-
hilizminden önirii" olduğunu belırttık-
ten sonra konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Açık konuşmak gerekirsc, burada 26
yıl önce bulunan vatandaşım Kawaba-
ta'ya karşı duvduğum ruhsal akrabalık,
Iriandalı ozan VV'ıllıam Butler Yeats'a
du> duğumdan çokdaha zavıf. Yeats'a 71
VTI önce Nobel \erildiğinde, benimle aynı
yaştaydı. Hiç kuşkusuz. kendimi şiir da-
hisi Yeats'la asla karşılaşOrmıyorum. Ye-
ats'ı yapıtlanyla çok etkileyen VV'ıllıam
Blake şöyle yazmıstı:
'Avrupa ve Asya üzerinden. Çin'e ve
Japonya'ya şımşek gıbi...'
Son birkaç yıidır, edebiyat yaşanömın
tacı olmasını kabul ettigim bir trUoji (üç-
lü dizi) üzerinde çalışmaktayım. Bu ana
dek ilk iki bölüm > ayımlandı. Üçüncü ve
son böiümü de kisa bir süre önce bitir-
dim. Başlıgımu Veats'ın "Vacıllatıon" ad-
lı kitabındaki bir üçlü dizeden aMım:
AJevlenmtş yeşi) bir afaç.
Trilojım. Yeats'm şiirsanatından ben-
de oluşan etkilerin selıyle sınlsıklam. Ir-
landa Senatosu. Yeats'm Nobel'i kazan-
ması üzerine onu tebrik eden bir mesaj
yayımlamış, burada şu saptamaya da yer
vermişti: '...kendisinın bu başansından
ötürü, ödüllendinlen ulus da dünya kül-
tûrüne yaptığı görkemlı katkıdan ötürü
kazanmıştır.'
'...uygarlığımız değennı senatör Ye-
ats'ın adı üzenne oluş.turacaktır.' Yeats.
dümen suyundagitmek istediğım yazar-
dır." Kenzaburo Oe, Kawabata'nın "Ja-
ponya, o güzel (şe>) ve ben" tanımına ka-
tılmadığını belırterek sözlerim şöyle sür-
dürdü:
"Dev leti ve halkı bölecek denli güçlü
bu bölünme, bırçok şekılde görünecek-
tır Japonya'nmçağdaşlaşması. Batıdün-
yasına benzeme, ondan bılgı kapma üze-
rine kuruludur. Oysa Japonya. her şeye
karşın Asva'dadır, geleneksel kültürüne
çok bağlıdır. Japonya'nın ikılemi. As-
ya'ya tecavüz eden ıkı ülke rolünü do-
ğurmu^tuT. Öte yandan. Batfya karşı
açıklık üzerine kurulu olan çağdaş Japon
kültürü. Batı dünyası için bulanık, yü-
zeysel birgörünüm taşımıştır. Aynca Ja-
verdi Ellı yıl önce bu savaşta alınan ye-
nılgı, Japonya'ya ve Japonlara, savaşın
önde gelen sürdürücülennden olduklan
ıçin büyük acılar ve kayıplar arasından
yeniden doğma şansını tanıdı. "Savaş
sonrası okulunun" yazarlan söz konusu
acıları ve kayıplan yapıtlannda yansıttı-
lar. Ahlaki açıdan, bu yenı doğuşun de-
mokrasıyi desteklediğı ve savaşa "bir
daha asla" dedırîtıği ıçin yazarlar geniş
kıtleleri temsil ettıler. Çarpıcıdır ki bu
ahlaki gücü kendınde duyan Japonya ve
Japonlar, gerçekte hiç de masum değil-
lerdi ve geçmışleri, dığer Asya ülkeleri-
ne saldırmış olmakla lekeliydi. Duyuian
ahlak dayanak, Hiroşima ve Nagazaki'de
ilk kez kullanılan atom bombasının kur-
banlan. yaşamda kalanlar, ama radyo-
ponya, diğer Asya ülkelerince yalnızca
politik olarak değıl, toplumsal ve kültü-
rel bakımdan da tecnte ıtilmıştır.
Çağdaş Japon edebıyatının savaş son-
rası yetışmış yazarlan, sahneye bu ka-
tastrofun denn yaralannı taşıyarak ama
yeniden doğuşa olan büyük umut ve
üzerlenne düşen görevin bilınciyle çık-
tılar. Büyük güçlüklerekatlanarak Japon
birliklerinin diğer Asya ülkelennde yap-
tıkları ınsanlıkdışı zalımlıklenn yarala-
nnı sarmaya ve aynı zamanda. yalnızca
Batı'nın endüstn ülkeleriyle Japonya
arasındakı derin uçurumlan değil, Affı-
ka ve Latin Amerika ülkeleriyle Japon-
ya arasındakı uçurumlan da kapatmaya
çalıştılar. Yalnız bu yolla dünyanın kalan
kısmıyla uziaşılabiİeceğını düşündüler.
Benim ana fıkrim, bu yazarlardan mıras
kalan edebiyat geleneğiyle olan bağı
sağlam tutmak olmu^tur.
Modernızm sonrası sürecindeki Ja-
ponya ve halkı, belırsızlık kavTamından
başka bir şekılde anılamaz. Japonya'nın
çağdaşlaşma gırişımınin ortasında, bu
girişimin yolunu şaşırması ömeğı ola-
rak doğan, Ikinci Dünya Savaşı patiak
kenzaburo Oe
aktıf ışınlara hedef olanlardan da etkıle-
nıyordu (bu ikinci grup ıçınde on bınler-
ce Korelı de var.)" Kenzaburo Oe, Japon
Anayasası 'nda "sonsuza dek banş" ılke-
sınm yer aldıgını. bu maddeyi silmek ıs-
teyenlere karşı kamuoyunun kararlı bır
mücadele vermekte olduğunu belirttik-
ten sonra sözlennı şöyle sürdürdü:
"Benim bugünkü konuşmamda Ja-
ponva'nın 'böiünmüşlüğü' dedığim kav-
ram, çağdaş zamanlarda süregelen kro-
nık bır hastalığın bir çeşıtıdır. Japon-
ya'nın ekonomık refahı da bundan uzak
kalamıyor; bırçok tehlike. dünyanın eko-
nomik yapısı ve çevre kaygısıyla ilişkili
olarak varlıgını koruyor. 'Bölünmüşlük',
bu açılardan bakıldığında her an daha
büyüyorgibi gözüküyor. Dünyanın göz-
lennın üzerimizde olduğunu düşündük-
çe bu gelişim, daha da etkili hale gelıyor.
Savaş sonrası ekonomık durumun en di-
bındeyken dayanma ve yeniden topra-
lanma umudunu asla yitirmeme yönün-
de bırgüç bulduk." Kenzaburo Oe, ken-
disinin. "Tokyo'nun dev tüketim kiiltü-
riinün yazarlanndan olmadığını" belir-
tıyor, yol göstencısı olarak gördüğü Prof.
Kazuo VV'atanabe'ye değinıyor:
"Ikinci Dünya Savaşı öncesı ve sava-
şın ortalannda egemen olan çılgın mıl-
liyetçılık ateşıyle çevnlırken (edebiyat-
ta ve düşünde Fransız Rönesansını araş-
tıran) ProfWatanabe,oanadek mutlubir
raslantı olarak hâlâ ortadan kaldınlma-
mış olan geleneksel Japon güzellık ve
doğaduygusunun, hümanist insan görü-
şüylebirleştirilebıleceğine ınanan tek kı-
şiydi. Burada derhal belirtmek zorunda-
yım, VVatanabe'nin güzellık ve doğa gö-
rüşü, Kawabata'nın, "Japonya, o güzel
(şey) ve ben"görüşünden çok farklıydı.
Japonya'nın Batı modeline göre çag-
daş bir devlet kurmak ıçin başvurduğu
yöntem berbattı. (...) Prof. Watanabe'nin
François Rabelaisyı ınceleme yöntemı,
Japon aydın dünyasının en önde gelen ve
verimli bılimsel eylemlen arasındadır.
\Vatanabe, Ikinci Dünya Savaşı'ndan
önce Paris'te öğrenciydi. Asistanlıgını
yaptığı öğretim görevlisıne, Babelais'yı
Japoncayaçevirmek istediğinı söyleyın-
ce, yaşlı ve ünlü bilimadamından şu ya-
nıtı aldı: L'etreprise inouie de la traduc-
tionenJaponaisde1'intraduisibie Rabe-
lais. (Çevnlme,sı olanaksız Rabelaıs'yı
Japoncaya çevırme gıbı benzen görül-
memış bır girişim.) \Vatanabe her şeye
karşın bu büyük projesini savaş sırasın-
da ve Amerikan işgalı altında berbat ko-
şullarda gerçekleştırdığı gıbı François
Rabdais'dan önceki, onun zamanındakı
ve ondan sonrakı Fransız hümanistlen-
nın düşcelennı ve yapıtlannı da çevırme-
yı başardı. lşte ben de hem yaşam biçı-
mımde, hem de yazarlığımda Prof. Wa-
tanabe'nin öğrencisi oldum. Ondan, ıkı
temel bakımdan etkilendim. Ilki, benim
roman yazma bıçemimde. fkıncısı, onun
hümanizm üzerine düşüncelerinden.
Ben buna, Avrupa'yı yaşayan bır bütün
olarak görmenın ana fıkn diyorum. Bu
düşünce, Milan Kundera'nın romanın
özünü tanımlamasında da görülüyor.
'Auden'in deyişiyle
'zayıf' bir insan
olduğum halde,
yaşadığımız yüzyılda
teknolojinin ve
taşımacılığın gösterdiği
korku verici gelişmelerin
sorumlu olduğu acılan
sarma isteğini bu inanç
yüzünden içimde
duyuyorum.'
Watanabe, tarihsel belgelen büyük bır
özenle ınceleyerek Rabelaıs her an odak
noktası durumunda tutarak. Erasmus'tan
Sebastian Castellion'a, Kralice Margu-
erite'den Gabıielk Destre'ye IV. Hen-
ry'nin çevresindeki kadınlara. bırçok kı-
şinın araştırmalı özyaşam öykülennı
yazdı. Watanabe'nın bundan amacı Ja-
ponlara, hümanizmi, hoşgörünün öne-
mini anlatmak, ır.sanın ne kadar kolay-
ca önyargılannın ya da kendi yarattığı
makinelerin kurbanı olabileceğinı gös-
termekti. Danımarkalı düşünür Kristof-
ferNyrop'un şu sözünü alıntıladı: "Sa-
vaşı protcsto etmeyenler de savaş suçlu-
sudurlar."
VVatanabe'nın hümanızmden etkılen-
miş bin olarak ben de roman yazan ola-
rak görevimın. düşüncelenni sözcükler-
le açıklayanlara ve onlann okurlanna.
kendi açılanndan ve yaşadıklan zamanın
acılanndan toparlanabılme. ruhlarında-
ki yaralan sanna şansı verme olarak gö-
rüyorum. Sızlere daha önce, Japonlann
iki kutap arasındakı bölünmüşlüğünden
payımı aldığımı söylemıştim. Edebıya-
tın yardımıyla, bu açılardan ve yaralar-
dan kurtulmanın yolunu bulma gayretı-
nı gösterdım. Aynı zamanda, Japon va-
tanda^lanmın da bu açılardan ve yaralar-
dan kurtulmalan ıçin çağnda bulunma
gayretini gösterdim." Kenzaburo Oe, oğ-
lu Hikari'nin bestelerinden, "Aglayanve
karanlık ruhun sesini duyduğunu"
belırttı; oğlunun akıl özürlü olmasına
karşın saygın bir bestecı haline gelebıl-
mesinın kendısinde "Sanatın fevkalade
iyiJeştirici gücüne olan inancı arttır-
dt^nı" vurguladıktan sonra konuşmasını
şöyle bitirdi: "Çevresel, marjinal ve ana
merkezci olmadan yaşayan bir insan
olarak. insanlığın iyikşmesine ve birbiri-
ni bağışlanmasına -alçakgönüllüce,
dürüstçe ve hümanistçe- katkıda bulun-
manın vollannı aramaktavım."
Çok titiz ve çok iyi bir gözlemci
CUMHUR CANBAZOĞLU
Yaşını saklamıyor; 53'ünde.
Adana doğumlu. Küçükken Js-
tanbul'a getınlmiş, gecekondu
semtinde büyümüş. ilk Zeytin-
burnululardan.
İlk ve orta okulu fıresiz geçtik-
ten sonra, lisede takılmış. Akşam
liseleri imdadına yetişmiş. Yedi
yılda hazmettıği liseden bu ko-
nuda kırdığı rekor ve dıplomay-
la aynlmış.
Üniversite serüvenine hiç kal-
kışmadan öğretmen okuluna gir-
miş. Önce Malazgirt'in bir kö-
yünde, ardından Izmit'te öğret-
menlik yapmış. Ancak babadan
gelen oyunculuk sevgisi peşini
bırakmayınca istifa edip Şehir
Tiyatrolan'na girmiş.
Tiyatrodaki irili ufaklı roller-
den sonra 70'li yıllarda para için
sinemaya başlamış. Ertem Eğil-
mez'in geniş kadrolu güldürüle-
rinin ardından Hababam Sını-
fı'ndaki beden öğretmeni Badi
Ekrem tıplemesıyle geniş kitle-
•Şener Şen rolünde titizdi, yanındakileri silmeden
oynamaya özen gösteriyordu. Batı'dan çok Doğu'ya
kayan tarzıyla Karagöz'den, meddahtan gelen
biçimi modern kalıplara sokmayı amaçlıyordu. Az
sayıda filmle kaliteyi korumak istiyordu. Çok iyi
bir gözlemciydi. Köylüyü de, kentliyi de aynı
rahathkla canlandınyordu.
lerle tanışmış. 1984'e kadaryar- İbrahim Sadri'nin konuşmacı
dımcı rollerde görünmekten go-
cunmamış. Eleştirilerin başrole
yönelmesini avantaj olarak de-
ğerlendirmiş.
1984'te "NamushT filmiyle
starlığa yükselmiş. Yaşammda
her şeyi geç yaptığından, 43 ya-
şında gelen starlığa da hayıflan-
mamış. Ancak, tam star olmuş-
ken sinema bitince yeni çıkış yol-
lan araması gerekmiş...
Şener Şen, Tank Zafer Tunaya
Kültür Merkezi'nde adına dü-
zenlenen toplantıda yaşamını bir
çırpıda böyie özetledi sinemase-
verlere. Son yıllarda Şener Şen
filmlennın 'ununılmazyönetme-
ni' YavuzTurgul, Sevin Okyny ve
olarak yer aldığı, Atilla Dorsay 'ın
yönettiği toplantıda izleyıcılerde
sanatçıya sorular yönelterek soh-
bete katıldılar.
Toplantıda çızilen Şener Şen
portresinde, başansının sımnı
anlatan en doğru saptama, çok
iyi bir gözlemci olduguydu. Bu
özelliğiyle köylüyü de, kentliyi
de aynı rahathkla canlandınyor-
du. Tüm zamanlann en iyi on
Türk filmı arasına gıren "Mtıh-
sin Bey"deki enfes tiplemesı de
bu müthiş gözlem yeteneğinden
kaynaklanıyordu.
Rolünde titızdı, yanındakileri
silmeden oynamaya özen göste-
nyordu. Batı'dan çok Doğu'ya
kayan tarzıyla Karagöz'den.
meddahtan gelen biçımı modern
kalıplara sokmayı amaçlıyordu.
Az sayıda filmle kaliteyi koru-
mak istiyordu. Birara, kendi de-
yimiyle, cahil cesaretiyle yönet-
menliğı düşünmüş, sonra vaz-
gecmişti...
Nelere gülüyor?
Yaşamın çelişkılerine gülüyor
Şener Şen. Kendi fılmlerini bir
yabancı gıbı seyrediyor ve fazla
beğenmiyor Dilindeki ustalığa
hayran olduğuÇetin Altan'ı oku-
yor. Amerikan sinemasını sevi-
yor, bellı düzeye gelmış Holly-
wood yıldızlannın küçümsen-
mesini hatalı buluyor.
Söz dönüp dolaşıp beklenen
konuya gelivor: "Kemal Sunal'ı
nasıldeğeriendinŞorsunuz?"" Ya-
nıt akıllıca "Kemal, gerçek bir
star, çok önemli ve ciddi ovuncu.
Hep aynı tipleme üzerinde ısrar
ettiği için hafife alınıvor".
Toplantıyı Yavuz Turgul 'un bır
sözü noktalıyor: "Şener Şen çok
ivi ovuncudur. Ona ivi bakın".
ALINTILAR
TAHSİN YUCEL
Göçebeler
Claude LĞvi-Strauss, en sonunda bizim dilimize de
çevrilen 'Hüzünlü Oönenceler'de, özellikle Amerika'nın il-
kel diye adlandınlan yerti toplumlarının uygarlıklarının kar-
maşık dizgesini ustalıkla sergiler, doğayı ekine dönüştüren
insan özelliklerini benzersiz bir incelikle gösterir, en ilkel,
en yabanıl boylardan biri diye bilınen Nambikvaralar'a ayır-
dığı unutulmaz böiümü de "En yalın anlatımına indirgen-
miş bir toplum aramıştım, Nambikvaralar'ınki öylesine ya-
lındı ki, burada yalnızca insanlan buldum" diye bitirir. Ama
insan; gözü, beyni ve yüreği kadar konuşur: Levı-Strauss,
Nambikvaralar'a böylesine içten bır sevecenlıkle yaklaşır-
ken, bizim kimi aydınlanmız kendi toplumlarım nerdeyse bir
insan toplumu bile saymayacaklar. Kimi yüzde yetmişımı-
zin aptal olduğunu söylüyor, kimi aramızdan çıkan yetenek-
li kişilerin Türklüğünden kuşku duyuyor. Demirtaş Ceyhun
da, Hürhyet'te yayımlanan bır söyleşide, bir güzel giydir-
miş Türk halkına, "Kurnaz, vurguncu, yalan söylemeye
teşne, tipik Türk davranışlan "ru sayıp dökmüş.
Nasıl mı? Değil kendi halkımız, şu yeryüzünde hiçbir hal-
ka yakıştıramayacağımız bu nitelemeleri tüm kötülüklerin
anası olduğu anlaşılan bir veriye, "göçebeliğe" dayandı-
rarak: Türkler kent değil, köy bile kuramamışlardır, çünkü
göçebedirler; Türklerin ekonomisi her zaman bir "yağma
ekonomisi" olmuştu, çünkü göçebe yağmalamadan baş-
ka bir şey bilmez; Ermeni ile Rum ekip biçmiş, Türk yemiş-
tir, çünkü göçebe, tanma yabancıdır; Türklerde hukuk da,
hukuk saygısı da yoktur, çünkü göçebenin olduğu yerde
hukuk olmaz. Evet, mantık bu.
Ama bu göçebelik dediğimiz şey, kimi insan soylarının,
öncelikle de Türklerin doğal özellığı mı? Böyleyse, çok es-
kilerden gelen bır ınsan türünün bulgulanmasmı kara bıyık-
lı bir Türke borçlu olmak gıbi aykırı bir durumla karşı kar-
şıya gelmiyor muyuz? Böyle değılse, çok yakın dönemle-
re değin büyük ölçüde bir göçler tarıhi olarak gelişmış in-
sanlık tarihinde göçebe niteliğınin neden kala kala Türkle-
rin sırtında kaldığını nasıl açıklayacağız. Halkların bır yur-
da yerleşmesinden sonra göçebe özellikleri ne kadar sü-
rer? Öyle ya da böyle, şimdı içinde doğup büyüdüğümüz
kerpıç ya da ahşap, ama belli bir yerleşmişlık biçıminin ay-
nası olan evlerimizı, kasabalanmızı ve köylerimizi, yurt ve
gurbet türkülerımızi birer yanılsama mı sayacağız?
Herhalde. Ne olursa olsun, Demirtaş Ceyhun soru sor-
muyor, kesinliyor yalnızca. Üç halkm sayısal durumunu ve
ülke topraklan üzerindeki dağılımını hiç göz önüne alma-
dan, Türklerin yaşamında tanmın bileyerı olmadığını, Rum-
la Ermeninin ekip biçtiğini yemekle yetındiğinı söylüyor.
Osmanh'nın akınlarını, büyük ölçüde devşirme askerlere
dayalı bir "profesyonel" orduyla gerçekleştırdiğını hiç usu-
na getirmeden, sanki Türkler ünlü yağmalama ve "kan- kız"
toplayıp esır pazarlarında satma seferlerine kadın-erkek,
yaşlı-genç, çoluk-çocuk hep birlikte çıkarlarmış gıbı bır im-
ge yaratmaya yöneliyor.
Ancak, dün olduğu gibi bugun de Türk toplumunda hu-
kuk da, hukuka saygı da bulunmadığını belirttikten sonra,
"Hukuk için önce mülkiyet hakkı kavramının olması lazım.
Toprak mülkiyeti ve ağalığı topu topu burada yarım yüz-
yıllık bır geçmışe sahip. Yağma sürüyor bu topraklarda"
demesıne bakılırsa, dostumuz. yüzde yüz kendine özgü bir
"sol" görüş getirerek insan toplumları geri kalan tüm de-
gerleri tüketmîşçesıne, "mülkıyef'i hukukun varlığının tek
koşulu durumuna getiriyor; daha da ilginci, benzersiz bir
mantık devrimi yaparak yağmacılığın varlıgını sömünjnün
yokluğuna bağlıyor. Mantık bu olunca, ağalık düzeninın ta-
rihinde bol keseden yaptığı ındirim de. saymaca bir bıçim-
de kırptığı bu tarihin kısalığına üzülmesı de hiç kimseyı şa-
şırtmıyor.
Ne var ki, burada da durmuyor Ceyhun. Gazeteci bayan,
yağmanın "Hazine arazileriyle, kredi, teşvik ve ıhalelerle,
Klf'lerdeki arpalıklarla" sürmesinin de Türklerin yağmacı-
lığına bağlanıp bağlanamayacağını sorunca, olumlu yanı-
tı yapıştırıveriyor hemen: "Tabıı... Hem devletı çok kutsal
kılartar hem de yağmalamakta en kuçûk bır sakınca gör-
mezler. Toplumdakı üretim ılışkıleriyle ilgili bu. Türk toplu-
mu, tarihi içinde büyük değişim geçinmemiş. Bırakın sa-
nayileşmeyi, kentleşmeyi, köyleşememış, köylüleşeme-
miş bile. Uretim ilişkıleh değişmeyince de göçebelik, ya-
ni yağma sürüyor" diye kesıp atıyor. Böylece, "Ah Şu Biz
Kara Bıyıklı Türkler" yazan, 1950'de başlayan bozuk dü-
zenin sonuçlarını bin yıl önceki göçlere bağladıktan sonra,
bir yandan çok sınırfı bır kesımın yağmacılığım tüm halkm
sırtına yüklerken, bir yandan da bunlar yazgının ya da do-
ğanın kurbanlandır diye, soyguncu kesimi tüm günahların-
dan anndırıveriyor.
Ama, taş üstünde taş bırakmayan bu "göçebe" mantı-
ğırıa karşın, küçük bir sorun kalıyor ortada: "Türk toplumu
içinde küçük bir yüzde, üretim ilışkilerıni, toplumsal ilişki-
lerini değiştirmiş, belli bir aşamaya gelmiş, ama toplumun
yüzde 60'ı, 70'ıhâlâ göçebe" dıyen yazarımız "Hazine ara-
zisi, kredı, teşvik ve ihale" talancılarını yüzde 30'ların içıne
mi koyuyor, yüzde 70'lerin içine mi? Bir de kendisinın yeri
neresi? Varsayıma girişmek istemem. Benim bildiğim, boy-
le bir karşı-ırkçılığın da en az öteki kadar kötü olduğu.
Adam, konuşup yazdığı dilden utanır.
Cemal Reşit Rey Konser
Salonu'nun özerkliği için
imza kampanyası(25)
Rona Aybav, Necdet Mahfi
Ayral. Ahmet Levendoğlu. Gö-
nül Geyik. S.Oben Çövener. Ci-
han Hamsici. Nihal Hamsici,
Aslı Ahmet. Duygu Öztok. Ni-
lüfer Önal. Nataıi Türkbağ. Ser-
cin Şişlioğlu. MekJa Ajçıoğlu.
Selim Ceylan, N'ilay Turhan.
CenkMoroglu, HakanGülder.
Anıl Ağcagül, Sevan A\edile-
yan, Suphi Aydıner. Gürkan
Erdebil, Aras Yakar, Zeynep
Erem.artır. Berna Yalçın. \Iert
•\urtsever. Mustafa Bozkurt,
Emrah Öztürk, Nurol Uçar,
ToygarYedigöz. Emre Ula, Eda
Özçifçi. Ilpar Albayrak, Melis
Topçu, Sulya Kaya, Lusi Altun.
Ali Budalan, Fırat Özarslan.
Cengiz Yaşar. Filiz Özdemir.
Esin Dülger, Aysun Çevik, İs-
mail Özsöz, Sclda Demirci.
Nursen Güner, Zeynep Keskin,
Derya Eser, Suhan Hatipoğlu.
Tunç Berdan, Hakan Hatipoğ-
lu, Aslı Demiryaş, Emel Hasa-
noğlu. Berivan Turgutoğlu.
.Songül Özçalkap. Şirin Mahu.
ŞevTna Abdulvahap. Kader Şe-
nol, Nadiye Duğan. Kıvılcım
Kayaballı. FikretAvata. Gürhan
Işıkol, Prof.Dr.Tİıran llgaz.
Prof Dr.Asuman llgaz, Murat
Onur, Levert Kurt. Ozben Pak-
soy. Emel Uğur, Nuray Yetgin.
Ayla Dcmirbaş. Bilal Gürdo-
gaıı. Burcu V'uraldar. Ayça Ak-
timur. Erol Ballıkaya. Savaş
Nurter. Nılüfer Özgül. Figen
Öztürk. Şule Gürbüz. Pınar
Kobaş. ilke Dolapçıoğlu. Ra-
mizŞahin. Nigar Aydogdu. Be-
tiil Degirmenci. Burak Onanr.
EceSeçilDin. Pınar Sezgen. Bü-
lent Yaşar. Burcu Şimşek. Öz-
lem Yalçın. Cenk Demırcan.
Asu Aşkın. Tolga Gültekin.
Nurhan Dygur ErdemirÖrük-
lü. Hakan Kanber. Salıh Yaz-
gan, Olca> Kara. Ayhan Gö-
koğlu. Turgut Shrican. Oktav
Ülker.jViert Atala>. Nilgun lnal.
Ezgi Özet, Aslı Aydın. Tülav
Ekiner. Elif Meşe. hkav Alpte-
kin Demir, Gökçe Güler. Meü-
ke Muhtar. Aslınaz Gökçek,
GÖkhan Karadeni/. Benan
Narlı. Ecehan Çindemir, Yük-
sel Sargun. Nebile Yıldırım.
Meüke Orhan. S.Çuhadaroğlu.
Songül Çuhadaroğlu. ÖmerEs-
kin, Seken Erdınç, Ömer De-
mir. Tank Akgün. Burak Ere-
nel. Emre Bingöl, Necat Biber.
YelizTutal, PınarÇakır. Selen
Aysu. Fatoş Tuna. Füsun Öy,
Needet Öz, Burcu Öz. İbrahim
Y.Oğullan. Volkan Akbaş. Tay-
fun Çalkav ur. Bernn Çalkav ur.
Ünal Gença>. Nıhat Nalbantlı.
Başak Demirtaş. Ebru Türk-
men. Erdal Konuimaz. Sefcr
Akın. İclal İnan, Nahıt Oralbi.
Murat Balkaş. Emre Sevınr
SÜRECEK